Vous êtes sur la page 1sur 15

Ali Şir Nevaî

(Herat, 9 Şubat 1441 - Herat, 3 Ocak 1501)

Âlimlerimiz, Alişir Nevâî'yi; Homer, Dante, tanatları döneminde büyük bir devlet adamı sıfatıyla
Nizamî, Sa'dî, Şekspir, Balzak, Tolstoy ve Tagor gibi cemiyet ve millet hayatındaki büyük tesirini de
büyük sanatçılarla aynı ayarda görüyorlar. Bana göre, düşünürsek, o, (hem sanatkâr hem de devlet adamı
Nevâî, sanatının derecesi, millî edebiyatın gelişmesine olarak) dünyada emsalsizdir.
olan hizmetleri ve telif ettiği çok sayıda eseriyle yalnız Nevâî Türkiye'de iyi tanınıyor. Eserleri Türkiye'de
Şekspir, Balzak ve Lev Tolstoy ile mukayese edilebilir yayınlanıp okunuyor. Bu sebeple Nevâî'nin biyografisi
ve onlarla aynı sırada sayılabilir. Diğer taraftan, çok bu ülkede iyi biliniyor; ama, biz bu neşir için bir kere
sayıda kaliteli eser vermesinin yanı sıra Timur ve daha onun hayatım ve edebî şahsiyetini özetlemeye
oğullarının sal- çalışacağız.
Alişir Nevâî 9 Şubat 1441 tarihinde Herat şehrinde kullandı. Türkçe yazdığı şiirlerde Nevâî, Farsça yazdığı
doğdu. Nevâî, mahlasıdır. Babası Gıyâseddin Kiçkine şiirlerde ise "Fâni" (Arapça "fena" sözünden: yok oluş;
bir Uygur Türk'ü olarak Timur ailesinden Ebulkasım mecazi mânâsı ise Allah'ın aşkıyla kendinden geçme,
Babür'ün saray görevlisi idi. Daha sonra Sebzevâr valisi yok olma) mahlasını kullandı. Alişir, Meşhed yıllarında
oldu. Alişir'in hem anne hem baba tarafından dedeleri şair Kemal Turbetî ve Hasan Erdeşir'den etkilendi.
de Timurîlerin saraylarında üst görevler yapmışlardı. Sonraki yıllarda bu iki şahıs hakkında hususî eser yazdı.
Bir cümleyle ifade etmek gerekirse, Alişir, doğrudan Alişir, on dokuz yaşında meşhur mutasavvuf
doğruya Timurîlerin saray çevresinde yetişti. Beraber Abdurrahmân Câmî ile tanıştı. Onun öğrencisi (şakirdi)
büyüdükleri arkadaşı, meşhur şair ve devlet adamı oldu. Câmî, onun hem şair, hem devlet adamı olarak
Hüseyin Bay-kara ile aynı okulda okudu. Bu iki büyük yetişmesinde mühim rol oynadı. Tarih kitapları Câmî
insanın dostlukları ömürlerinin sonuna kadar devam öldüğü zaman Alişir'in onun bütün devrelerinden
etti. Hüseyin Baykara, Nevâî'nin devlet adamı olarak geçtiğini, büyük üstada lâyık talebe, dost, sadık insan
yetişmesinde ve sarayda hizmet yapmasında, imkanlar olduğunu yazıyor. Nevâî ve Câmî mevzusunda tarih
yaratmış, bir şah sıfatıyla, onu daima desteklemiştir. kitapları gibi edebî eserler de yazıldı. Bu mevzu
Alişir sekiz yaşındayken, Horasan'daki siyasi üzerinde fazla durmuyoruz.
hadiseler sebebiyle ailesi Irak'a göç eder. Yolda, Tef t Nevâî Herat'ta bir müddet Ebusaid Mirza sarayında
şehrinde o, Timur tarihçilerinden biri olan meşhur görev yaptı. Ebusaid zâlim biriydi. Halk ona karşı
Şerafeddin Ali Yezdi ile karşılaşır. Bu hadisenin ve şair ayaklandı. İsyancıların arasında dayıları da bulunduğu
olan dayıları Mir Sâid (Kabûlî) ve Muhammed Ali için Nevâî, Semerkand'a sürüldü. Semerkand'da meşhur
(Garibî) kardeşlerin tesiriyle sanata, yazmaya yönelir. Feyzullah Ebulleys, onu himayesine aldı. Büyük âlim,
Alişir'in ailesi, 1452'de Herat'a döner. Alişir tahsiline Nevâî'ye "evlâdım" diyordu. Nevâî, onun medresesinde
devam eder. İlim, fen, san'at ve müzikte eğitimini okudu. Tarihçi Handemir'e göre Ebulleys, Nevâî'yi çok
sürdürürken bir taraftan da ilk gazellerini yazmaya sevdi, onun âlim olarak yetişmesinde büyük rol oynadı.
başlar. Genç yaşta Feridüddin Attar'ın "Mantıku't-Tayr" Nevâî'nin hayatı elbette rahat ve huzur içinde
adlı eserini okumuş ve ezberlemiştir. Birçok âlim, geçmedi. Herat'taki saraydan sürgün edilince eski
Nevâî'nin dünya görüşünün şekillenişinde bu eserin Sebzevâr valisi olan merhum babasından kalan mal ve
büyük rol oynadığında birleşiyor. mülkü Ebusaid tarafından müsadere edildi. Bu dönemde
Alişir'in şiirdeki üstadı Lutfî'ydi. Lutfî, Alişir daha çok yoksulluk çekti. Semerkand'da vali ve ileri
on iki yaşındayken onu keşfetmiş, yüreklendirmiş ve gelenlerin onu himaye ettikleri, Se-merkandlı Ferganlı,
yeni şiirler yazması için teşvik etmiştir. Lutfî, Alişir'in; Taşkentli ve Buharalı âlim ve şairlerle dostluklar
kurduğu, onun sanat hayatında bu çevrenin büyük tesir
Arazın yapgaç közimdin saçılur her lahza yaş yaptığı hakkında Handemir'in "Mekârimü'l-Ahlâk" adlı
Böylekim, peyda bolur yulduz, nihân bolğaç quyaş eseriyle şairin "Mecâlisü'n-Nefâis" adlı eserinde
kıymetli bilgiler mevcuttur. Nevâî, bu sebeple
diye başlayan gazeline hayran olmuştur. Semerkand'daki hayatını bir ömür boyu unutmadı.
Tarihçi Handemir'in naklettiğine göre, Lutfî bu Semerkand'dan çıkan meşhur tarihçiler Abdurrezzak
gazel için "Eğer mümkün olsa, Fars ve Türk diliyle Semerkandî, Devletşah gibi çok sayıda âlim, şair ve
yazdığım 10-12 bin mısralık şiirimi bu gazelle de- sanatçının yetişmesinde yardımcı oldu.
ğişirdim " demiştir. Nevâî 1469'a kadar Semerkand'da kaldı. Bu
Alişir on beş yaşındayken babadan yetim kaldı ve dönemde buradaki sanat muhitine büyük tesiri oldu.
Ebulkasım Babür'ün sarayında yetişti. Ebulkasım Ömrünün sonuna kadar, bu eski ve medeni şehirle
Babür, Meşhed'deyken uzun yıllar Alişir de Meşhed'de ilgisini kesmedi, buradaki kültürel muhitin gelişip
yaşadı, burada okudu ve şiir yazmaya devam etti. yükselmesi için çalıştı.
Hüseyin Baykara ise, ata binip kılıç kuşanıp Timurîler Hüseyin Baykara, 1469'da Herat'ı alarak tahta
tahtı için mücadeleye girer ve Merv'e yönelir. Bu oturdu. Bunun üzerine Nevâî de başkent Herat'a döndü.
devirde Alişir bütün şark klasiklerini okudu; şiir, Dostu Hüseyin Baykara ona sarayında mü-hürdarlık
felsefe, din ilmi, sanat ve kültür tarihini iyi öğrendi. görevi verdi. Sarayda bu görevi sürdürürken halktan
Türkçe'yle Farsça'yı şiirlerinde aynı derecede yüksek çok vergi alındığının farkına vardı ve vergi azaltmak
sanat gücüyle için harekete geçti. Ta-
rihçilere göre, Timurlar devrinde 99 türlü vergi vardı. (Bu adlı eserinde şu bilgiyi veriyor: "Nevâî, temiz mülkünü
Şeybanîler devrinde de devam etti.) Bazı yöneticiler bu ve helâl zenginliğini Allah yolunda sarf ediyor;
konuda suistimal yapıp ek vergiler alıyorlardı. Nevâî memleketi için medreseler, camiler, kervansaraylar vb.
buna karşı da mücadele etti. Halk arasında itibarı çok binalar yaptırıyor. Vakıflara harcadığı para tahminen
yükseldi. Baykara, Nevâî gibi bilgili ve dürüst bir beş milyon altın liradır." (D. Semerkandî, "Şairler
insanın devletin üst kurumlarında görev yapması Bostanı", Farsça'dan Özbekçe'ye çeviren B. Ah-medov,
gerektiğini düşünüp onu 1472'de vezirliğe getirdi. Şair Taşkent 1981, s. 193). Bu konuda, îzzet Sul-tan'ın
ve devlet adamı Nevâî, memleketin kültürel, ekonomik "Nevâî'nin Kalp Defteri "(Taşkent 1969, s. 285) adlı
ve adlî bakımından gelişmesi için istikrarı için kitabındaki bir sözünü hatırlatmamız gerekiyor: "Mirza
dinlenmeden çalıştı. Timur oğulları ve akrabaları Haydar'in 'Tarih-i Reşidi' adlı eserinde şu
arasındaki iç kavgayı sona erdirmeye, barış içinde değerlendirme var: 'Alişir'in bir günlük harcaması 18
yaşamayı sağlamaya gayret etti. Çok sayıda bilim ve bin şahruhî dinar idi ve bunun tamamını hayırlı işler
kültür adamının yetişmesinde yardımcı oldu. Hüseyin için sarf ederdi."
Baykara ve Alişir Nevâî devrinde Herat, büyük bir Bütün bu bilgiler Nevâî'nin ne kadar samimi,
kültür merkezi haline geldi. Bağrından, Türkistan yurdunu seven ve bu sevgisini uygulamalarıyla ispat
tarihindeki birçok edebiyat ve sanat adamlarıyla paha eden bir insan olduğunu gösteriyor. Nevâî bu
biçilmez mimarî âbideleri ve sanat eserlerini çıkardı. Bu vasıflarıyla sadece Türkistan ve Türk dilli devletlere
devirde yüzlerce tanınmış şair ve tarihçi bizzat değil bütün dünyaya, bütün insanlığa ibret olacak bir
Nevâî'nin üstadlığı ve hâmiliğiyle yetişti. Örnek olarak, şahsiyettir. Tarihte böyle bir şahsı bulmak zordur.
büyük tarihçiler Mirhand ve Handemir'i, hattat Sultan Çünkü Nevai'nin gerçekleştirdiği bu hayırlı işleri, ne
Ali'yi, resssam Behzâd'ı hatırlatmak kâfidir. Tolstoy ne de Şekspir yapmıştır. Bu mânâda Nevâî'yi
Nevâî'nin teşebbüsü ve yardımıyla çok sayıda hem sanatkâr hem de bir şahsiyet olarak dünyanın en
bina, su yolu, köprü, medrese, kervansaray ve cami gibi büyük sanatçılarıyla denk göstermek veya kıyaslamak
imaretler yapıldı. Bunlardan bazılarını hatırlatıyoruz: mümkün değildir. Nevâî, emesâlsiz bir şahsiyette,
Herat'ta İhlâsiye Medresesi, Halâsiye Hânegâhı, İncil su büyük bir sanatçıdır.
yolu boyundaki cami, şifahâne, köprü ve dükkânlar...
Üstad Attar türbesi, Yezd'deki kümbet veya on taş,
seksen kilometre uzunluğundaki Meşhed su kanalı. Nevâî'den büyük bir şiir, nesir, tarih ve ilim mirası
Birçok hükümdar, halkı suya kavuşturan böyle bir kaldı. Önce şiire lirik gazellerle başlayan şairin dostları,
projeyi gerçekleştirememişlerdi. Handemir, onun halk arasında meşhur olan şiirlerini toplayıp 1465-
"Mekârimü'l-Ahlâk" adlı kitabında Nevâî'nin bina 66 yıllarında bir Divan tertip ettiler. Şair kendi ilk
ettirdiği imaret, hânegâh, havuz, rebât vb. eserlerin divanını "Bedâiü'l-Bidâye" adıyla 1470'te tertip etti.
listesini veriyor. Nevâî, meşhur tasavvvufçulardan 1476-1483 yıllarında yazdığı şiirleri ikinci divanı olan
Hoca Yusuf Hamedânî, Abdurrahman Câmî vb. birçok "Nevâdirü'n-Nihâye"de topladı. Bu divanlar mürettep,
mübarek zâtın kabirleri etrafına imaret ve zi-yaretgâhlar düzgün divanlar olup, bütün taleplere cevap verebilecek
yaptırdı. Handemir, Nevâî'nin elliden fazla ribât kalitededir. Birinci divanı olan "Bedâiü'l-Bidâye"de 842
(kervansaray), yirmiden fazla havuz, on altı köprü şiir mevcuttur. Bunlardan 585'i gazel, üçü müstezad,
(bunlardan bazıları, mesela Nigâr ve Tir köprüleri dördü muhammes, ikisi müseddes, üçü terci'-i bend, kırk
mermerden yapılmıştır), ondan fazla hamam adlarını dokuzu kıt'a, yetmiş sekizi rubâî, onu çistân, elli ikisi
sayar (Nevâî ve Çağdaşları Hâtırası, Taşkent, 1986, muamma, onu tuyuk, kırk altısı müfred idi. İkinci divanı
s.89-91). Nevâî, kendi kurdurduğu medreselerde da böyle şiir türlerini içine alan 693 şiirden ibaret, mü-
okuyan talebe ve hocalara kendi parasından maaş ve kemmel bir divandır. Bu iki divan, Nevâî'nin lirik mi-
iaşe sağlamıştır. Şifahânelerde tedavi ücretsizdir. rasını içinde toplayan "Hazâyinü'l-Maânî" adlı dört
Handemir'in naklettiğine göre, Halaaasiye Hânegâhında divandan meydana gelmiş olan büyük eserinin ya-
her zaman kimsesizlere ve fakirlere yemek verilirdi. Bu zılmasına temel teşkil eder. 1491-1498 arası tertiplenen
hânegâhta her yıl Nevâî'nin hesabından iki bin palto, divanda mükemmel bir düzen var. Mesele, bu eseri
gömlek, elbise, fes, ayakkabı dağıtılırdı. Nevâî bütün bu meydana getiren dört divanın her birinden 650'şer gazel
yardımları, şahsi mal ve mülkünden sağlardı. yer alıyor. Diğer türdeki şiirler de bu paralellikle
Devletşah, "Tezkiretü'ş-Şuâra" sıralanmış. Ayrıca divanlar hayatının devirlerine göre
kronolojik olarak dizilmiş. Eserde yer alan birinci divan
"Garâîbü's-Sığar" şairin 7-20 yaşları arasında yazdığı
gençlik şiirleridir. İkinci divan
"Nevâdirü'ş-Şebâb" 20-35 yaşlan arasında yazdığı şi- yazdıklannı îmâ ediyor. Buna karşılık, babası tarafından
irlerdir. Üçüncü divan "Bedâîü'l-Vasat" orta yaş, yani Keş (bugünkü Sehrisebz)'li olan meşhur Husrev
35-45 yıllan arasında yazılmış şiirlerden meydana gelir. Dehlevî ise, ilk hamse yazan olan Nizâmî'ye cevaben
Dördüncü divan "Fevâyidü'l-Kibar" ise 45-60 yılları yazdığı "Hamse"yi 1298-1301 yıllannda, yani dört yılda
arasında yazılmış şiirlerdir. Daha önceki yıllarda tamamladı. Yeri gelmişken H. Dehlevî'nin 199 eser
neşredilen iki divandaki (Bedâyiü'l-Bidâye, Nevâdiü'n- bıraktığını, şiirlerinin 500 bin beyit tuttuğunu
Hikâye) şiirler ise "Hazâyinü'l-Maâni"ye serpiştirilerek hatırlatalım. Tez-kireciler, Dehlevî kadar şiir yazan
yerleştirilmiştir. "Hazâyinü'l-Maâni"de 45 bin mısra başka bir şair olmadığını belirtiyorlar. Bana göre de
vardır. Farsça yazdığı şiirlerin toplandığı "Divân-ı kendisi Türk olan ama Farsça yazan böyle velut şair ne
Fânî"de ise mısra sayısı 12 bindir. Bu divan da mürettip Farslar ne de Türkler arasında daha sonra da yetişmedi.
olup, değişik türdeki şiirlerinden oluşmuştur. Dehlevî övünerek "Türkiyi Hindustânem, hindeviy
Bu yüksek seviyede lirik mirasından başka goyem çü ab", yani "Hindistan'daki Türküm, ama
Nevâî'nin dünya edebiyatının büyük eserleri seviyesinde Hintçe'yi su gibi içiyorum" demiştir. Dehlevî Farsça'yı
beş mesneviden meydana gelen "Hamse"si de var. da su gibi içmiştir. Nevâî, Dehlevî'nin büyüklüğünü,
Türkçe'de ilk Hamse yazarı Nevâî'dir. Hamse türünü ilk
olarak Genceli Nizamî ile Hüsrev Dehlevî Yene Husrev, ul Türki hindu lakab, Ki söz
yaratmışlardır. Nevâî bu türü, geçmiş soydaşlanndan birle aldı Acem tâ Arab
öğrenip miras aldı ve onun Türkçesini yazdı. Bu,
Nevâî'nin Türkçe'ye ve Türk milletine yaptığı büyük diyerek "Şeddi İskenderî"de dile getirir. Fakat, tabii ki
hizmettir. Bu devirde Farsça ve Fars kültürünün, Türkçe Fars dilini bilmeyen Türkler, bu mesnevileri oku-
ve Türk kültüründen üstün olduğunu açıkça savunanlar yamıyorlardı. Nevâî ise öz dilini, öz milletini sevdiği
vardı. Bundan rahatsız olan Nevâî, "Muhakemetü'l- için, ona bütün dünya görüşünü, şiir anlayışını
Lugateyn"de, Farsça'yı bilen Türklerin çokluğuna yansıtmak istediği için "Hamse"sini anadiliyle yazdı.
karşılık Türkçe'yi bilen Farsların yokluğundan söz eder. Şunu da ifade etmek gerekir ki, Timur İmparatorluğu
İşte bu hamse, Türkçe'yi benimsemeyenlere âdeta bir zamanında Türkçe'nin mevkisi arttı. Bunun için de
cevaptır ve dilimize bu yönüyle de büyük hizmettir. Nevâî gibi büyük bir şahıs yetişti. Nevâî, bu durumu
Aslında Nevâî'ye kadar ilk hamselerin yazarları olan "Leyla ve Mecnun" mesnevisinin sonunda şöyle ifade
Nizamî ve Dehlevî de birer Türk idiler. Fakat onlar ediyor:
Farsça yazdıkları için herkes onların Fars olduklarını
sanıyordu. Tarihin ve tarihî şahsiyetlerin iyi Men Türkçe başlaban rivayet
bilinmemesi sebebiyle Nevâî devrinde mevcut olan bu Qıldım bu fesâneni hikâyet.
cahillik, bugün için de başka kimselerle ilgili olarak Kim, şuhreti çün cahânga tolgay,
görülmektedir. Türk eliğe dağı behre bolgay.
Nevâî'yi hamse yazmaya davet eden zat, Ab- Nev çünki bükün cahânda etrâk
durrahman Câmî'dir. Bir gün Nevâî, hocasının zi- Köptür huştab'u safı idrâk.
yaretine gittiği zaman, Câmî ona, Nizâmî'nin "Man-
zenü'l-Esrâr"ına cevaben yazdığı "Tuhfetü'l-Ahbâr" adlı (A.Nevâî, "Mükemmel Eserler Toplamı", 9. Cilt,
mesnevisinin elyazmasını verir. Bu mesnevi Nevâî'nin Taşkent 1992, s.311)
gönlünde hamse yazma arzusunu alevlendirir. 1483-
1485 yıllan arasında (iki yıl gibi kısa bir zamanda 50 50 bin mısralık bu hamse, Türkçe konuşan mil-
bin mısradan fazla bir eser olan "Hamse"sini yazdı. yonlarca insana yüksek bir kültür okulu, millî zevk,
"Şeddi İskenderî" mesnevisinde: millî şuur, millî bilim ocağı olarak hizmet etmiş, daha
sonralan ve bugün de değerini ve etkisini korumuştur.
Bu mihnetler içre çekip sözge til Bu büyük faydayı ve hizmeti önceden görebilmiş olan
Zemândın kemâ-beş ötip iki yıl Nevâî, "Ferhad ve Şirin" mesnevisinde iftiharla şöyle
diyor:
diye yazar. (A. Nevâî, 20 ciltlik "Mükemmel Eserler Eğer bir qavm, ger yüz, yoqsa mifidür,
Seçkisi", II. Cilt, Taşkent 1993, s.569). Muayyen Türk ulusı hud menifidür.
Bu eserinde Nevâî, "Zaman sadece otuz yıla Alıpmen tahtu fermânımga âsân,
endaze değil" diyor. Bu ifadesiyle de Firdevsî'nin Çerik çekmey Hitâydm tâ Horasan,
"Şahnâme"sini, Nizâmî'nin "Hamse"sini otuz yılda
Horasan demekim Şirâz u Tebriz, rinde Yunan'da büyük hükümdar olan ve dünyayı
Ki, qılmışdur ney-i kükim şeker pez. zapteden İskender'in tarihi malumdur. Nizamî onun
Könil bermiş sözimge Türk cân hem, hakkında "İskendernâme"; Câmî, "Hı-rednâme-i
Ne yalguz Türk, belki Türkmân heme, İskenderî"; Dehlevî ise "Aine-yi İskenderî"
Ne mülke içreki ferman yıbardım, mesnevilerini yazdı. Nevâî, bu mesnevide İskender'le
Anın zabtıga bir divân yıbardım. ilgili efsanevî tarihi anlatmanın yanında, bu konuyu
vasıta edip kendi devrinin maddî, manevî problemlerini,
(A.Nevâî, "Mükemmel Eserler Toplamı", 8. Cild, devlet, şah, halkın yönetilmesi, adalet, hakikat gibi
Taşkent 1991, s. 475.) İ;X \n\ konuları da işledi.
Hakikaten de Nevâî zamanında Çin'den İran ve Nevâî, bu büyük eserlerden başka birçok ilmî ve
Türkiye'ye kadar Türkçe konuşan bütün memleketlerde edebî kitaplar da yazdı. 1488'de Astrabad valisiyken
şairin eserleri okunabiliyordu. Onu bugün sadece bu "Tarih-i Mülûk-ı Acem" (İran Memleketleri Tarihi)
coğrafi mıntıkada ve Özbekistan'da yaşayan Özbekler kitabı, bunlardan biridir. Bu eser, "Câmiü't Tevârih",
tercümesiz okuyup anlıyorlar. Felek öyle bir oyun "Tarih-i Benâketî", "Kadı Beyzâdî" ve "Güzide" gibi
oynadı ki, Nevâî'nin fermanı olan Divanlarını anlamak kitaplara dayanılarak yazıldı. Nevâî, Fir-devsî'nin
için yanına birer tercüman koymak gerekiyor! "Şahnâme"sine çok yer verir. Tunga Alp (Efrasiyâb)
Şimdi "Hamse"yi oluşturan mesneviler hakkında konusunda Fars kaynaklarının tesirinde kaldığını
kısaca bilgi verelim. söylemek de mümkündür.
Birinci mesnevi "Hayretü'l-Ebrâr" 7976 mıs-ralık, Nevâî, yakın bir arkadaşı hakkında "Hâlât-ı Seyid
felsefî bir eserdir. 64 babdan meydana gelen Hasan Erdeşer (1490)" muamma konulu "Risâle-yi
mesnevinin 21 babı mukaddimedir. 40 babı ise 20 Muamma (1491)", dört yüzden fazla şairden bahseden
makale ve 20meselden ibarettir. Üç bab ise hatimedir. meşhur "Mecâlisü'n-Nefâis (1491)", pîri, üstadı ve dostu
Her bir bab bir felsefî düşünce hakkındadır. Bunlar Abdurrahman Câmî hakkında "Hamsetü'l
aslında Nevâî'nin iç dünyası ve te-fekkürüyle alâkalıdır. Mutehayyırın" (1492-94), Hüseyin Bay-kara ve
Dünya hayatı, insan kalbi ve cemiyet; tarihler, başkalarına yazdığı mektupların toplandığı "Münşeat"
efsaneler, meseller vasıtasıyla anlatılır. (1498), aruz vezni hakkında "Mizânü'l-Evzân",
İkinci mesnevi "Ferhad ve Şirin"dir. 5782 mıs- Pehlivan Muhammed hakkında "Hâlât-ı Pehlâvân
ralık bu eser 54 babdır. On bir babı mukaddimedir. Muhammed" tasavvuf hakkında "Nesâimü'l-Muhabbet"
Mukaddimede geleneksel "hamd", "na't", "münâacât" (1496) isimli eserlerin sahibidir. Bu arada Farsça
vb. türler yer alır. 41 babda Ferhad ve Şirin'in efsanevi yazdığı "Divân-ı Fânî"yi tertip etti. Çocukluğundan beri
aşk macerası anlatılır. Bu konu çok bilindiği için severek okuttuğu Attar'ın "Mantıqu't-Tayr" eserine
üzerinde fazla durmuyoruz. nazire olarak "Lisânü't-Tayr" (1499) kitabını yazdı.
Üçüncü mesnevi, "Leylâ ve Mecnûn "dur. Nevâî, Aynı yıl içinde devrinde olduğu gibi bugün de Türk
sonradan rivayete göre efsâneye dönüştürülen bu aşk dünyası için önemli bir kitap olan "Muhakemetü'l-
hikâyesini, yüksek bir sanat ve zevkle Türkçe ve Türk Lugateyn" (1499)'i yazdı. Bu kitap, Türk dilinin gücünü
ruhuyla işledi. ve mevkisini anlatan büyük bir eserdir.
Dördüncü mesnevi, "Sab'a-i Seyyar "dır. Şair bu Nevâî ayrıca "Mahbubü'l-Qulûb" (1500), "Vaq-
eserinde, Şark dünyasında çok yayılmış Behram Gur fiye" (1482), "Nazmü'l-Cevâhir" (1485), "Tarih-i En-
efsanesini ele aldı. Behram ile Dilârâm hikâyesi biya ve Hükema", "Sirâcü'l-Müslimin" (1488), "Risâle-
üzerinde fazla durmayacağız. Çünkü, klasik edebiyat yi Tir Endâhten" eserlerinin de sahibidir. "Seb'at
severleri bu hikâyeyi iyi bilir. Mesnevinin sonunda Abhur" (Yedi Deniz) adlı bir de sözlük yazmıştır.
Nevâî bir rüya görür. Behram şaire, Türkçe yazması Nevâî'nin sanatı ve şahsiyeti, daha hayatta iken
için şunları söyler: incelenmeye ve kitaplarda söz edilmeye başlandı.
Çağdaşlarından Devletşâh, A. Câmî, Za-hiriddin Babür,
Farsî bilgen eyledi idrâk Handemir, Mirhand, Zeyneddin Vâsıfî vb. zatlar tarih
Lek mahrum qaldılar etrâk, kitaplarında, tezkirelerde, şiir kitaplarında Nevâî'ye
Sen çü nazmmnı Türktâz ettin, büyük değer verdiler. 15. Asırdan bugüne kadar eserleri
Farsî tildin ihtiraz ettin, bütün dünyada çok okunmuş, tercüme edilip
yayımlanmıştır.
Nevâî'nin esas maksadı ve bu mesnevinin kıymeti Nevâî'nin son zamanlarıyla ilgili bazı bilgiler
de bu satırlardan anlaşılıyor. verelim: Saraydaki mevkii, 1487 yılında fitneler
Besince mesnevi, "Seddî İskenderî"'dir. Dev- sebebiyle biraz düştü. Bunun üzerine Nevâî,
Astrâbâd'a vali oldu. Dostu Baykara'dan uzakta olsa da, lardan başlayarak Nevâî'nin hayatı ve eserlerine büyük
o daima şahı adaletle, doğru yola davet eden mektuplar önem verilmeye başlandı. Şair hakkında romanlar,
yazdı. 1488'de Herat'a dönmeye muvaffak oldu. hikâyeler, dramlar, ilmî kitaplar yazıldı. Burada bunları
Sorumlu bir vazifeye getirilmedi. Kendisi de şiirle saymanın imkanı yok. 15 ciltlik Özbekçe ile (1961-
meşgul olmayı isteyip sarayda çalışmayı arzu etmedi. 1965), 10 ciltlik Rusça ile neşriyat yapıldı. 1987 yılında
H.Baykara ona, "hükümdara en yakın kişi" unvanını 20 ciltlik "Mükemmel Eserler Seçkisi" basılmaya
vererek düşmanlarının ve fitnecilerin saldırılarından başladı. Bu neşirde, önceki ideoloji sebebiyle kısaltılan
korudu. Bundan sonraki ömrünü, yukarıda sözünü (sansür edilen) yerler tamamlandı, eserler olduğu gibi
ettiğimiz büyük eserleri yazmaya adadı. Bu arada yayımlandı. Bugüne kadar bu büyük neşriyatın ondan
memleketin vaziyeti kötüleşti. Şairin yakın arkadaşları fazla cildi yayımlandı. Nevâî'nin eserlerinden tiyatro
vefat etti. Bu ve benzeri gelişmeler Nevâî'yi çok üzdü. oyunları, film senaryoları ve televizyon dizileri yapıldı.
1501 yılının başında rahmete kavuştu. Kendi yaptırdığı Onun hayatım esas alan tiyatro, sinema, televizyon ve
Qud-siye yakınındaki mezarlığa defnedildi. Herat'taki radyo oyunları da düzenlendi. Nevâî'nin eserleri bütün
bu kabir, beş yüz yıl sağlam bir ziyaretgâh olarak dünya dillerine çevrildi. Özbekistan'da onun sanatıyla
muhafaza edildi. Seksenli yıllardaki Sovyetlerin Af- ilgili enstitüler kuruldu. Adı evrensel alanda
ganistan işgalinde bu kabir de kurşun yağmuruna ebedîleştirildi. Onun adıyla şehirler, mektepler,
tutuldu, ağır derecede hasar gördü. enstitüler, parklar, kütüphaneler, tiyatrolar yapıldı.
Nevâî'nin eserleri, o daha hayattayken meşhur Zaten Nevai Özbekistan"da ne kadar tanınıyor ve
hattatlar eliyle çoğaltılıp, bütün dünyaya neşredildi. seviliyorsa Türkiye"de de o kadar tanınıp seviliyor, diye
Türkistan'da matbaa kurulduktan sonra eserleri çok düşünüyorum. Bunun için de daha fazla bilgi vermeyi
sayıda basıldı. Sovyet devrinde de, kırkıncı yıl- gereksiz görüyorum.

GAZELLER*

Dostlar, ehl-i zemândın mehr ümidi tutmanız, Dostlarım, bu devrin insanlarında vefa
Mehr-i gerdun bolsalar, köz nundın yortmanız. aramayınız; onlar, göğün güneşi de olsalar, göz
nurunuzdan -parlak görmeyiniz.

Ger şâh olsun, ged gedâ kim, salmanız yüzige (O insan) padişah da, dilenci de olsa, yüzüne
köz, Yâdını belkim könül etrâfıda ya vurmanız. bakmayınız; (ancak) onu anınca gönlünüzde bir
düşmanlık uyandırmayınız.

Zulm ile yüz çâk qılgan tenge ger merhem yaqıp Zulüm ile vücudunuz yüz parça olsa ve onlar ya-
Bütkerürbiz deseler, ul zahmlarnı bütmeftiz. pacakları merhemle onu sapasağlam kılacaklarını
söyleseler de inanmayınız.

El cefâsının melali qılsa her dem qasd-ı cân, Başkalarının verdikleri üzüntü sürekli olarak ca-
Komünizm gayr-i bi-keslik bile avutmanız. nına kast etse de gönlünüzü kimsesizlikten başkasıyla
avutmayınız.

Öksüdi el meyli mendin bir yolı, ey derd ü gam, Ey dert ve üzüntü, başkalarına eğilim benden ek
Gâh gâhi siz bari basımdın qadem öksütmeniz. sildi; bari siz başımdan ayağınızı zaman zaman ek
siltmeyiniz.

Hecr otın cânımga yaqtım, korseniz üsrük meni, Ayrılık ateşiyle canımı yaktım; ey nasihatçılar,
Emdi, ey pend ehli, dozah otıdm qorqutmaftız. beni sarhoş görünce cehennem ateşi ile korkutmayın.

Çün Nevâî dest tuttı, emdi zinhar, ey vuhuş, Nevayı artık çöllere düştü; ey vahşi hayvanlar,
Kim beşer cinsini ul Mecnûn sarı yavuzmanız. onu Mecnun gibi bilin ve insan diye düşman
bilmeyiniz.

""Kaynak: A.Nevâi, "Mükemmel Eserler Toplamı", 2. cild, Nevâdirü'n-Nihâye divanı, Taşkent, 1987.
*** ***

Könlüm içre derd ü gam evvelgilerge ohşamas, Gönlümdeki dert ve gam evvelkilere
Kim ul aynın hecri hem evvelgilerge ohşamas. benzemez; o ay yüzlünün hasreti de evvelkilere
benzemez.
Ni sitem kim qılsa, rahmi mahfî irmes zimnide
Emdi qılsa her sitem evvelgilerge ohşamas. O, ne kadar kötülük etse de gizli bir acıması
da vardır. Fakat şimdi ettiği kötülük, öncekilere
Demeniz Şirin ü Leylî anca bar hüsn içre kim, benzemiyor.
Hubluqda ul sanem evvelgilerge ohşamas.
Güzellik konusunda bana Şirin ve Leyla gibi
niceleri vardır demeyin; o put (sevgili), güzellikte
Cevridin irdi elemler emdi tutmış özge yâr, öncekilere benzemez.
Ölmişem kim bu elem evvelgilerge ohşamas.
Üzüntülerim, onun eziyetlerindendir; şimdi
Işq arâ Ferhâd ile Mecnûnga ohşatman meni başka bir sevgili edinmiş. Ben ölmüşüm; çünkü bu
Kim bu sevdâ-yı dicem evvelgilerge ohşamas. üzüntü, öncekilere benzemez.
Aşk konusunda beni Ferhat ve Mecnun'a ben-
Köyinin ihrâmıdın könlümni men' itmen yene, zetmeyin. Çünkü bu sevda öncekilere benzemez.
Kim ana azm-i harem evvelgilerge ohşamas
Onun (Kabe olan) sokağında ihram giymekten
gönlümü men etmeyin. Çünkü onun evine gidiş,
Ey Nevâî, qılma Cemşid ü Feridun vasfı kim, öncekilere benzemez.
Şâh Gâzîge kerem evvelgiîerge ohşamas.
Ey Nevâyî, Cemşid ve Feridun 'un özelliklerini
anlatma; Şah Gâzi'nin (Hüseyin Baykara) yüceliği,
öncekilere benzemez.

Her kişi yâr aldıda der çinni hem, yalgannı hem, Sevglisinin huzurunda herkes doğru da söyler,
Vah kim ul bâver qılur vâqani hem, böhtannı hem. yalan da söyler; gerçeği de, iftirayı da ispat eder,
ey-vahlar olsun!

Cânga yettim, muhtelib ashâbıdın ul dilrebâ O gönül kapan güzel gönlümü aldı; kaşı da
Öyle kim könlümni aldı, kaş alsa canm hem. canımı aldı, hilekâr olanlarla savaşmaya geldim.

Müdeiyler, böyle hemrâz olsalar yar aldıda, İnatçı rakiplerim sevgilimin huzurunda sırdaş
Özge tutmaq f arzdur ölmekni, bel hicrânnı hem. olunca, ondan ayrı kalacağıma ölümü tercih etmek
farzdır.
Söz dey ahırlar geh u bigeh, mahal u bimahal Onlar zamanlı zamansız ve yerli yersiz söze
Bes mahaldür terk qılsam mülk ü hânumânnı karışırlarken ben evimi de, memleketimi de terk
hem. etsem yeri var.

Yüreğimin kanını göz kanalımdan akıtırlar ve


Çünki bağrım qanım köz yolıdın aqızdılar daima, baştanbaşa (vücudumu) kanla sularlar.
Dem-be demdür kim suvaşturlar sorâser qannı
hem. Ey gönül, zamanın insanlarında söze sadakat
kalmadı; sen ne sanıyorsun; artık sözü, yemini
Ey könül, dehr ehlige yok va'de u peymân dürüst koyver gitsin.
Nece küygün sen dağı, üz va'de peymânnı hem.
Vefasız kâfirler canım ve imanını almaya
kalksalar da Allah Nevâyî'yi vefasız olmaktan
Hâşalillâh kim, Nevâî eylegey terk-i vefa korusun!
Bivefâ kâfirler alsa cânnı hem imânnı hem!
Qan yutup ümri cihan ehlide bir yâr istedim Her ne kadar bu dünyada acılara göğüs
Likin ul kemrek tapıldı, gerçi bisyâr istedim. gererek birçok dostu çok istedimse de onlar pek az
bulundu.
Kimge kim canım fidâ eylep, sağındım, yâr irür
İrmes irdi yarlıgda çün vefâdâr istedim. Her kime canımı feda ederek bana yâr
olmasını di-ledimse de onu bulamamam ferman
olundu. Çünkü ben onun vefalı olmasını
Bilmedim âlem elide yoqturur mutlaq vefa, istiyordum.
Vah ki ümrim ulçe yoqtur, sagmıp bar istedim.
Noksansız bir vefanın, bu insanlarda bu-
lunmadığını bilemedim. (O vefalı dostu) özleyip
dilerken, (onu bulacak kadar uzun) bir ömrüm
Ul ki tapılmas beşer cinside, vah gaflet körün olmadığı, yazık ki (ortaya çıktı).
Kim peri haylide men divâne-i zâr istedim.
Bu nasıl bir yanılgıdır görün ki o (vefalı
insan) insan cinsi içinde bulunmazken, ben de
Sırr-ı ışqımmı könül köz birle fâş etmek ne tan tutmuş peri sürüsü içinde, ağlayıp inleyen çılgın
Qalb-i ter-dâmenni çün men sâhib-esrâr istedim. arıyorum.

Aşk sırrımı gönlüm gözümden belli ediyorsa,


Şeyh birle hâneqahdın çün yarugluq tapmadım, buna şaşmamalı. Çünkü ben kötü kalpli birini
Deyr piri hızmetige köy-i hemmân istedim. (bulaşık gözümü) sırdaş olarak seçtim.

Şeyhten ve tekkeden herhangi bir feyz elde et-


Ey Nevâî, çün refiqe tapmadım bu gussadın, meyince, ben de kilisenin papasının hizmetine
Özni bîkeslik belâsige giriftar istedim. girip meyhanecileri diledim.

Ey Neuâyî bu sıkıntılar sonunda bir arkadaş


bulamayınca, kendimi kimsesizlik belâsına
düşürdüm.

Ger elemimge çâre yoq, bolmasa bolmasın, nitey?! Üzüntülerime bir ilaç yokmuş; olmazsa olmasın ne
Var gamıma şumâra yoq, bolmasa bolmasun, nitey?! yapayım?! Sayısız gamım varsa neolmuş ki?!

Rencime bu ise aded hâsti bu irse neyleyin, Istırabım çok fazla ise ve istenen buysa ne ya-
Derdime ger kenâre yoq, bolmasa bolmasun, nitey?! payım? Derdim hudutsuzca hudutsuz olsun ne yapayım

Cem' imes irse hatırım, cem' olurga zâhida, Hâcet-i Sofular bir araya gelseler de gönlüm onarılamaz.
istihare yoq, bolmasa bolmasun, nitey?! Hayırlı olmasını dilediğim bir isteğim yok. Olmazsa ol-
masın, ne yapayım?!

Yârdın elge kâmlar bu ki menin san gehi Yârimi bilmeyenler mutludur. Yârimin bana ara
Köz uçıdın nazara yoq, bolmasa bolmasun, nitey?! sıra bir göz ucuyla bakışı bile yok. Olmazsa olmasın, ne
yapayım?!

Meş'el-i vasi ile ulus şâm-ı münevver u menin Herkes kavuşma meş'alesi ile akşamlarını ay-
Bahtıma bir şerare yoq, bolmasa bolmasun, nitey?! dınlatıyor. Benim kısmetime ise bir kıvılcım bile düş-
medi. Olmazsa olmasın, ne yapayım?!

Qısm-ı ezelge şâdmen bu ki felek riâyeti Ezelde (takdir edilen) kısmetimden hoşnudum. Fe-
Hâlime âşkâre yoq, bolmasa bolmasun, nitey?! leğin yönlendirmesiyle halimi bilen yok. Yoksa yok, ne
yapayım?!

Dedim: İrür Nevâî öz derdiğe çaresiz, dedi: Dedim ki: Nevâyî'nin çaresiz derdine çare bul.
Ger elemimge çâre yoq, bolmasa bolmasun, nitey?! Dedi: Gerçi benim verdiğim elemin çaresi yoktur. Ol-
mazsa olmasın, ne yapayım?!
Nice kelgümdür divân ul serv-i gülru kelmedi O gül yüzlü servi va 'd ettiği halde meclise
Közler imge keçe tan atqunça uyqu kelmedi. gelmedi. Seher vaktine kadar gözlerime uyku gelmedi.

Lahza lahza çıqtım u çektim yolıda intizâr Zaman zaman çıkıp yolunu beklediğim halde ve
Keldi cân agzımga-yu ul şah-ı bedhu kelmedi. canım ağzıma geldiği halde, o kötü huylu şah (bir türlü)
gelmedi.

Ârazıdm aydın irkende ger itti ihtiyat Erken vakitte gelmekten sakındı ve vakit geçip
Rözgârumdek hem olganda qaranu kelmedi. hava karardığı halde gelmedik

Ul periveş hecridin kim yıgladım divânevâr O peri gibi (yârin) ayrılığından, çılgınca ağladım..
Kimse bar mu kim anı körgende külgü kelmedi. Onu görüp de (sevinçle) gülmeyen bir kimse var mı kil I

Közlerindin nice su kelgey dep öltürmen meni Gözlerinden niçin su geldi diye beni öldürmeyin.
Kim, barı qan irdi kelgen bu kiçe su kelmedi. Bu gece her şey kan oldu, su gelmedi.

Tâlib-i sâdıq tapılmas, yoqsa kim qoydı qadem, Sevgilisi önceden geçip giderek geri gelmediği
Yolga kim evvel qadem ma'şuqı ötrü kelmedi. halde yolundan dönmeyen bir sâdık âşık bulunmaz.

Ey Nevâî bade birle hürrem et könlün üyin Ey Nevâyî gönül evini şarapla şenlendir. Çünkü
Ni uçun kim bade kelgen üyge qaygu kelmedi. şarabın geldiği eve kaygı gelmedi.

QIT'ALAR KITALAR*
1 1
Cahân gencige şâh irür ecdehâ O hükümdar, dünya hazinesine yılan bekçi
Ki, otlar saçar qahr-ı hengâmıda. koyar ki o yılan öldürme zamanında ateşler saçar.
Anın kâmı birle tirilmek irür Dünyadan murad almak için o ejderha gibi
Maaş eylemek ecdehâ karnide. yaşamalıdır.

Nâkes u nâcins evlâdın kişi bolsun divân Alçak ve soysuz evlat sahipleri toplansınlar. Sı
Çekme mihnet kim, latif olmas kesâet âlemi. kılma ki kesafet âleminden letafet âlemine geçilmez.
Kim küçük birle hötükke nice qılsafî terbiyet Çünkü köpek yavrusu ve sıpayı ne kadar eğitsen de asla
İt bolur, dağı eşek, bolmaslar asla âdemi. adamolmazlar.

TUYUQLAR TUYUGLAR**
1 2
Yâ Rab, ul Şehd ü şeker yâ lebdürür, Ya Rabbi, o bal mı, şeker mi, yoksa dudak
Yâ meğer şehd ü şeker yalapdurur? mıdır? Yoksa bal ve şeker mi yalamaktadır?
Canıma peyveste nâvek atqalı Canıma geçen ok ucunu atalı beri, gamze oku
Gamze oqın qaşımga yalapdurur! kaşıma değmektedir.

Nice dedim ul senemge: "Barmagm!" O (puta, güzel sevgiliye) ne zaman ki "Gitme"


Qılmadı ul terk âhın barbagın. dedim, o gitmekten vazgeçmedi.
Munça kim hudraylıq körgüzdi ul, Kendi fikrinde bu kadar ısrarlı oluşu
Aql hayret qıldı, tişlep barmagın karşısında insanın aklı şaşıp, herkes parmağını
ısırdı.

A.g.e., Hazâyinü'l-Maâni, s.
512-521 A.g.e., s.517-519.
MUHAMMES

Âh kim vâlih men serv-i hırâmândın cüda O salınan serviden ayrı kalınca eyvah ki şaşakaldım.
Közlerim giryândur ol gül-bergi han-andın cüda O gülen gül yaprağından ayrılınca, gözlerim ağlar durur.
Binevâdur cân dağı ul hur-ı rızvândın cüda, O cennet hurisinden ayrı canım da sessiz soluksuz.
Ni nevâ-sâz eylegey bülbül gülistandın cüda, Elbette gül bahçesinden ayrılan bülbülün sesi kesilir.
Eylemes toti tekellüm şekkeristândm cüda- Şeker verilmeyen papağan hiç dillenir mi?

Vah, nice ışq otı cismimde söfiekni örtegey, Eyvah, aşk ateşi vücudumda kemiklerimi örtecek
Könle kim ceybıga ot salgay, etetni örtegey, Gönlümün cebine ateş salacak, çevresini saracak,
Tilbelik ahım semâdın tâ semekni örtegey, Çılgınlık ahım, gökten yerin dibine kadar yayılacak..
Ul quyaş hecride, qorqarmen, felekni örtegey, Korkarım o güneşin ayrılığında, bütün gök katlarını da
Her şerare kim bolur bu otlug efgândm cüda. saracak. Bu alevli feryattan kopan her kıvılcım (ya
kıcıdır). ... ..

Vah ki, bağrım tökti közler yolıdm pergâle köp, Eyvah, kalbim göz yoluyla bulgur gibi ateşler döktü.
Köz hem ul gül hecridin yagdurdı gülgûn jale köp, Gözlerim, o gülün ayrılığında gül renkli şebnemler
Za'f etipmen qanhg eskim bes ki tökti lâle köp, yağdırdı. Kanlı yaşlarım beni zayıf kılıp göz-yaşımdan
Deme hicranımda çekmeysen figân u nâle köp lâleler döktü. Bana, ayrılığında feryat ve figân
Cism eyler mü figân bolgan nefes candın cüda!? etmediğimi sakın söyleme. Nefes alıp veremez hâle gelmiş
bir vücut hiçferyâd edebilir mi?

Qılgalı mahrum cân-ı vaslıdın cânân meni Kavuşma canından (hayatiyetinden) beni mahrum
Talhkâm itmiş tiriklik bâdesidin cân meni edeli; canım beni, hayat içkisini anlaştırmış. Ayrılık beni
Her zemânı öltürür gam zehridin hicran meni gam zehri ile öldürür. Ayrılık ölümden acıymış; ey
Hecr ölümdin talh imiş mundın sofi, ey devrân meni zaman, beni sevgilimden ayıracağına canımdan ayır.
Eylegil candın cüda qılgunça cânândm cüda!

Bağrıma, iy hâr-ı hicran, her zaman sançılmagıl, Ey ayrılık dikeni, durmadan saplanma. Ey gönül, yüz
İy könül, yüz cevr itse, közge gayrın ilmegil, türlü eziyet etse de başkasına bakma. Bin türlü belâ ile
Min belâ yüzlense, ey cân, yârdın ayrılmagıl, karşılaşsan da sevgiliden ayrılma ey can. Ey ayrılık yüz
Bolsa yüz mîn canım al, iy hecr, likin qılmagıl bin canım olsa da hepsini al; ama beni yârimden, yârimi
Yârnı mendin cüda yahud meni andın cüda! benden ayırma1.

MÜSTEZAT
Din âfeti bir mugbeçe-i mâhiliqadur Dine zarar veren o ay yüzlü Zerdüşt çocuğudur. O
Meyhârev ü bîbâk içkici ve pervasızdır. Ben onun aşkı ile başı dönmüş ve
Kim ışqıdın aran vatanım deyr-i fenâdur, yakamı parçalamış halde fânilik kilisesini vatan tut-
Sermest ü yaqam çâk. muşum.

Hem türresinin dudı vara' beliğe zünnâr Onun saçlarının kıvrımları dindarların belinde
Men kâfir-i ışqı keşiş zünnândır. Ben aşk kâfiri için onun yüzü, Mecusî
Hem yüzi mecüs otı kibi şu'le-fizâdur, ateşi gibi ışık saçar ve ben temiz bir örtü gibi onunla
Men örteniban pâk. örtünürüm.

Ul çehre furûgı tüşüban zâr tenimge O yüzün ateşi âciz tenime düşerek öylesine yakar
Bir nev' küyer kim, ki tenimi gören, onun ateşte yanan bir çöp olduğunu
Her kimse anı kördi, sagmdı ki, yanadur, sanır.
Ot içide hâşâk.

Hayvan suyı cânımnı olur la'lidin aynı Hayat suyu bile dudaklarından ayrı olunca benim
Ul cür'a-i mey kini, ölüm sebebim olur. O şarap tortusuna benzeyen şarap
Tegmiş ana meygûn lebi cânımga devâdur, renkli dudağı, canıma ilaçtır. Zehir ve panzehir nedir
Ne zehr u ne teryâk. ki?!
Bu nev' ki eyler, mey-i vaslı hevesidin Böyle olunca onunla kavuşma hevesinden
Mahmur bolupmen mahmur olurum. Zor olan, benim için bir kadeh
Müşkül ki yazılgay bu humarı ki manadur olan semânın bana verdiği mahmurluğu
Sâgar bolıp eflâk. yazmaktır.

Sâyılmen ü maqsudım irür naqd-ı visalin,


Buhl eyleme, cânâ, Kim Ben bir dilenciyim, maksadım kavuşma
barca mezâhibdeki ışq ehliarâdur sadakandır; cimrilik etme sevgilim. Bütün inanç
Mezmûm irür imsak. biçimlerine göre âşıklara cimrilik etmek ayıptır.

Hecrinde yüzi sargarıban dem ura almaş


Bîçâre Nevâî, Göya ki hazân Ayrılığında zavallı Nevâyî'nin yüzü sararıp
faslıda bîberg ü nevâdur nefes alamaz hâle gelmiştir. O gamlı bülbül, âdeta
Ul bülbil-i gamnâk. sonbaharda kalmış gibi gösterişsiz ve sessiz
sedasızdır.

HAYRETÜL-EBRAR'dan

îy qılıban qahır ile lutfufi şi'âr Ey yoku var, varı yok eden, kahır ve lûtf
Barnı yoq iylemek ü yoqnı bar etmeyi kural edinmiş olan.

Yoq idiler her ni bar iyledin Ne yarattınsa yoktan yarattın; idrak ve akılla
Fehm ü hıred barıga yâr dost kıldın.
ıyledifi
Dokuz göğü yüceltip yer küreyi geniş bir
Hem tokuz eflâkra çıqtın refi' şekilde yaydın.
Hem küre-i hâkni yaydın vesi'
Gökler ve dört cevher tamamen yasemin ve
Ger felekiyyât u 'anâsır durur mücevher gibidirler.
Barca semin-qadr cevahir
durur Cansızların, canlıların ve bitkilerin her biri
yüce özellikleri olan cevherlerdir.
Kânı vü hayvanı eğer hod
nebat Her biri bir gevher-i 'âlî- Gerçi hepsi hoştur; ama en şereflileri,
sıfât insandır.
Barçasını gerçi latif iyledin
Barçadm insânnı şerîf iyledin

Köz açıban hâce 'adem şâmıdm Seher rüzgârından can bularak yokluk
Cân tapıban tan yili peygâmıdm dumanından gözümü açtın ey efendi.

Şâm-ı 'ademni sürüp andaq ki dûd Varlık rüzgârı dimağına esince yokluk
İsti dimâgiga nesîm-i vücûd akşamının dumanı sürüldü.

Zahir bolup özige bîgâne-vâr Her yere çılgınca yüz vurup kendi kendine ya-
Yüz uruban her sarı dîvâne-vâr bancılık ortaya çıktı.

Her nefesi subh kibi sargarıp Her soluğu sabah gibi sararıp seher yeli gibi
Tan yili dik her dem özidin barıp her an kendinden geçip,

Yüz tümen u'cûbe temâşâ qılıp Milyonla acayiplikleri seyredip onların


Sırrını bilmekni temenna qılıp sırlarını bilmeyi isteyip,

Fikreti qügan sayı köprek hayâl Düşüncesi, pek çok hayal kurdu; mutluluğun
Anlaban öz kâmını köprek muhal tamamen imkansız olduğunu anlayarak,
Bolmadı ol perdede çün keşf-i râz O perdede sırlar ortaya çıkmadı ve pek çok
Köp qılıp ızhâr-ı sücûd-ı niyaz dua ve yakarış secdeleri etti.

Kesr harîmide maqam iyledi Evini kıtlık tuttu; âciz ve şaşkınlıklar içinde
Acz ü tehayyürde qıyâm iyledi yerinden kalktı.

Ye's ile öz 'aczini qılgaç edâ Üzüntüyle aczini ifade edince ruh âleminden
Qıldı ana hâtif-i gaybî nida ona bir hitap geldi

Kim qop ü seyreyle bu gülsen sarı "Gül bahçesi tarafına ve yeşilliklere doğru
İyle nazar sebze-i rûşen san iyice
baki"
Qoptı vü qoydı çü bir ikki qadem
Boldı 'ıyân ravza-ı bag-i İrem Kalkıp bir iki adım attı. hem bağı gözüne
göründü.
SEDD-İ İSKENDERİ'den

Çü âhır bolurbiz'adem ly refiq İşte âdem yok oluyor, ey arkadaş şu anı


Ganîmet tutah bu dem iy refia ganimet bilmelidir.

Bu bir dem ki hoş-vâqtlıg birdi dest Şu anda güzellikler el verdiğine göre eğlence
Tarab camidin iylegil özni mest kadehi ile sarhoş ol ey arkadaş!

Çü bu dem ni cerh ötkerür hem bu dem Felek bu zamanı da geçireceğine göre


Demâdem mey iç kim irür dem bu dem durmadan içkini iç, zaman bu zamandır.
Körüp 'ömr târihi mubhemlıgin Ömrünün ne kadar olduğu bilinmez; bu
Ganîmet bil eshâb hem-demligin yüzden dostlarla arkadaşlık zamanını ganimet bil.
Vatan terkini bir nefes iyleme Bir an olsun vatanından ayrılmaya ve gurbet
Yana renc-i gurbet heves eyleme sıkıntısı çekmeye heves etme.
Sefer mihnet-i câvidânî durur Yolculuk, sürekli bir sıkıntıdır; sefer kelimesi
Nidin kim seqardın nişanı durur sakar kelimesine benzer.-(sakar: cehennem)

LEYLİ VÜ MECNUN'dan LEYLA VE MECNUN'dan


Bir na'şqa saldılar ikevni Cansız gelini ve ölü güveyi birlikte tek ölü
Cansız kilin ü ölük küyevni hükmüne saydılar.

Kirdi iki cism bir kefenga İki vücut bir kefene sarıldı; hayır hayır, iki ruh
Yoq yoq ikki rûh bir bedenga bir bedende.

Bir na'ş ile ol ikki dil-ârâm Bir ölü ile o iki gönül huzuru âdeta bir evdeki
Andaq irdi kim dü hâne bâdâm iki kişi idiler.

El qıssa ol ikki yâr-ı canı Kısaca o iki can dostu ebedî bir kavuşma
Tapqaç bu visâl-i câvidânî buldular.
Na'ş üzre yayıp harîr u dîbâ
Rengi hoş u naqşı dağı zîbâ Cenaze üzerine ipek ve kıymetli kumaşlar
yaydılar ki bunlar hoş renkli ve desenli idiler.
Baş üstige iltmek qılıp fen
Ol yirgeçe kim bar irdi medfen Kabrini bulunduğu yerde baş ucuna
yerleştirdiler. .
Tâbut ile ikki dil-rubânı İki gönül alıcı (güzel) kabrin içine gizlenip
Medfen içige kirip nihâni

Yitkürdiler öz nişânesiga Kendi nişanlan ve garip yuvaları olan toprağa ile-


Tof raq garîb-hânesiga tildiler.

Yaşurdı çü ay ü kün yüzin ebr Ay nemlendi ve güneş bulutla örtündü;, bir çukur
Çün gûr bir irdi boldı bir qabr bir kabir oldu.

'Işq ehliga uçtı şem'-i ümmîd Sevenlere, ay ve güneş yere battı diye haber uçu-
Kim yir qoyı battı ay u hûrşîd ruldu.

"SEB'A-İ SEYYAR"dan SEBA-İ SEYYARE 'den


Sin ki bu sayfa iyledin tahrîr Madem bir sayfa yazı yazdın, kendi sözlerini ifade
Öz hadîsinni qil taqrîr

Barca hâlindin it haber bizge Bize, bütün hallerini belirt; çünkü senin soluğun
Kim demiri qıldı köp eser bizge bizi çok etkiledi.

Didi kim Rûm mülkidür vatanım Dedi ki vatanım Anadolu ülkesidir. Sahip olduğum
Tıbb ü hikmet durur şi'âr ü fenim ilimler tıp ve felsefedir.

Bu mühendis ki eyledim yâdı Anıp durduğum geometri bilgini, benim babamın


Mana âbâdur anın evlâdı babasıdır.

Şükr li'llah ni kim murâd ittim Senin sahip olduğun kudret ve mevki sebebiyle şükr
Devletindin muradıma yittim olsun ki bütün isteklerime kavuştum.

Şeh çü fehm itti bu temennam Hükümdar bu isteği kavrayınca, çevresindekiler o


Nüdemâsıdın iyledi anı isteği yerine getirdiler.

Sormağı müjdesin çü birmiş irdi Araştırma müjdesini verdiği zaman şahın gözüne
Uyqu Şeh'nin közige kirmiş irdi uyku çökmüştü.

Eyle uyquga saldı anı bu söz Bu söz ona öyle bir uyku verdi ki güneş doğuncaya
Kim quyaş çıqmagunça açmadı köz kadar gözünü açamadı.

FERHAD U ŞİRİN'den FERHAT VE ŞİRİN'den


Burun cem' it ni kim bolgay tevârih Önce tarihte olanları topla; bu uğurlu tarihi mey-
Barıda iste bu ferhunde târih dana getir.

Taplıgay şâyed andaq bir nice söz Şayet ona benzer bir çok söz söylenecekse
Söz aytur ilge ol yan tüşmegey köz kimsenin kınayamayacağı söz söyle

Anı nazm it ki tarhmtâze bolgay Öyle bir şiir yaz ki söyleyişin yepyeni olsun ve mil
Ulusqa meyli bîendâze bolgay letin zevkine tamamen uysun.

Yoq irse nazm qılgannı halâyıq Halk içinde nazımla ilgilenenler yokken senin de
Mükerrer iylemek sindinni lâyıq aynı sözleri tekrarlaman hoş olmaz.

Hoş irmes il soranca rahş sürmek Başkasının istediği gibi ata binmek hoş değildir.
Yolı kim il yügürmiştür yügürmek Başkasının yürüyüşüne uymak da öyle.
Birev kim bir çemende sâyir irdi Birisi bir bahçede geziyorken gülün açıldığını
Nice kim gül açılgan kürdi tirdi görüp topladı.

Hem ol yirde imes gül istemek hûb Bu bahçede birçok gül ve yeşillik varken
Bu bustân sahrada gül köp çemen köp oradan gül istemek hoş değil.

Çü bu sözlerge fikr itti zamirim Bu sözleri içten içe düşündüm; bütün mânalar
Köründi barca ma'nî dil-pezîrim gönlüme doğdu.

Qılıp könlümni bu endîşe şeydâ Bu düşünce gönlümü çıldırttı; bütün


Tevârîh iyledim her san peyda görünenlerin tarihini yazdım.

Nazar iylep bann evveldin âhır Her şeyi baştan sona inceledim ve her şey
Bolup baştın ayaq aldımda zahir baştan başa önümde açıldı.

Tapıldı anca söz kim kâmım irdi Öyle bir söz ortaya çıktı ki mutlu oldum. Öyle
Qayıldı anca mey kim camım irdi. bir şarap bulundu ki kadehim erişti.

"NESÂYİMÜ'L-MlJHABBErTden parçalar / "NESÂYİMÜl-MUHABBET'ten parçalar

Hoca Ahmed Yessevî: Türkistan mülkinin Hoca Ahmed Yesevî : Türkistan diyarının en
şeyhu'l-meşâyihidür. Maqâmâtı âlî ve meşhur, büyük şeyhidir. Makamı âlî, meşhur ve kerameti
kerâmâtı metevâlî ve nâ-mahsur irmiş. Mürid ve yüksekmiş. Müridleri ve dostları çokmuş. Şah ve
ashâb gâyetsiz ve şâh u gedâ anın idâret ve ihlâsı dilenci onun iradesi ve Ması altındaymış. İmam
âstânıda nihayetsiz irmiş. İmâm Yusuf Yusuf He-medanî'nin ashabındandır. Hoca
Hamedânî'nin ashâbındmdur. Hoca Abdülhâlıq
Abdulhalık Gıcdivânî ile sohbet yapmıştır. Hoca
Gıcdıvânî bile suhbet tutubdur ve Hoca Abdullah
Berkî ve Hoca Hasan Andaqî bile ki İmâm Yusuf Abdullah Baraî ve Hoca Hasan Andacjî ile imam
Hamedânî müridleridürler, amma her qaysı biyik Yusuf Hamedânî mü-ridleridirler. Kim büyük bir
merâtibge yetiptürler, musahib boluptur ve rözgâr mertebeye çıkmışsa sohbet etmiştir. Zamanın
meşâyihidin Ali Lala şeyhi büzürgvâr şeyh Nec- meşayihinden bir çok muteber kişi onun
middin Kübrâ hizmetge yeterdin burun Hoca terbiyesine taliptir. Şeyh Ali Lala, büyük şeyh Nec-
Ahmed Yessevî hizmetide bolup iradı ve anın meddin Kübra'nın hizmetine girmeden önce Hoca
hâneqâhıda anın irşadı bile sülük qılıptur. Ahmed Yesevî hizmetindeydi. Onun dergâhına
Ve anın mezarı Türkistan'da Yessi değen yir- Yesevî'nin irşadı ile girmiştir.
deki, anın mevlid ve menşeidür vâqı' boluptur ve Onun mezarı Türkistan'da Yesi denen
Türkistan ehlinin qıble-i duâsıdur. yerdedir. Onun doğduğu yer de burasıdır.
İsmail Ata : Hoca Ahmed Yessevî'nin İbrahim Türkistan ehlinin duâ kıblesidir.
Ata atlıg inişinin oglıdur ve Hâce'nin müridi ve İsmail Ata:Hoca Ahmed Yesem'nin İbrahim
nazar qılganıdur ve ana mürid ve ashâb boluptur.
Ata adlı kardeşinin oğludur. Hoca'nın müridi ve
Ve keramet ve maqâmât ve havânqı âdât bi-
nihâyat ve yaşı yüzge yaqm ve evlâdı on yetti yâ hizmetkârıdır. Kerametleri, makamları çoktur. On
on sekkiz bar irdi ve âlemdin öterde evlâdı arasıdm yedi veya on sekiz evladı vardır. Yüz yıla yakın
İshaq Atanı öz qâim maqâmı qılıp âlemdin ötüp- yaşamıştır. Ölmeden önce çocukları arasında
tür... İshâk Atayı kendi vekilliğine getirmiştir.
Hubbi Hoca : Mevlidi Hârezm vilâyeti ve Hubbi Hoca: Harezm vilayetinde doğmuştur.
nevâhisidindür. Anın evsâfı Türk ve Özbek Onun adı, Türk ve Özbek halkı arasında öyle çok
halâyıqı arasıda andın köprak ve meşhurraqdur ki, yayılmıştır, araştırılmaya değer. Genç yaşta vefat
şerhge ihtiyâcı bolgay. Yigitlikde ötüptür. Yiğitler etmiştir. Gençlerin semeri Hubbi Hoca diye anılır.
seryeri Hubbi Hoca derler.
(A. Nevâî, "Eserleri" 15. C. S. 153-155, Taşkent 1968)

Latin Harflerine ve Türkiye Türkçesi'ne aktaran : Prof. Dr. Hüseyin Özbay

Vous aimerez peut-être aussi