Vous êtes sur la page 1sur 4

ABD’nin Afrika’daki çıkarları ve AFRICOM

ABD ve Afrika'nın çıkarları örtüşmediği zaman elinde silah olan küresel bir güç
tercihini kimden tarafa kullanacaktır?

Çarşamba, 25 Ağustos 2010 10:05

İbrahim Tığlı / Dünya Bülteni

Soğuk savaş döneminde Amerika’nın Afrika kıtasına ilgisi sınırlıydı. Sovyet karşıtı
yönetimleri ve isyancı grupları desteklemekle birlikte bu ilişkiler bir proje üzerinden
Amerikan yönetimini rahatlatmaktaydı. Fakat Sovyetler Birliği’nin dağılmasından
sonra Amerikan yönetimi Afrika’daki serüvenine hazırlıksız yakalandı. Somali’de ki iç
savaş müdahalesine ve Etiyopya ile Eritre arasındaki sorunlar karşısında başarılı bir
politika yürütemeyişi ABD’nin Sahra altı Afrika’sındaki çıkarlarını bir süre daha
erteledi.

El kaide’nin 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki büyükelçiliklerine saldır düzenlemesi


Afrika –ABD ilişkileri açısından bir milat oldu. Sudan’daki bir ilaç fabrikasına
düzenlenen saldırı ABD’nin gelecek yıllarda Afrika’da nasıl bir politika izleyeceğinin
işaretlerini verdi.

Eski başkan Clinton döneminde hazırlanan Afrika’ya yönelik stratejik politikası


Bush’un başkan seçilmesi ile sürdürüldü ve Ulusal Güvenlik Strateji politikasının temel
parametrelerinden birini oluşturdu. Bu yeni politikada iki unsur öne çıkıyordu; küresel
terörle mücadele ve kıtadaki çıkarlarının sürdürülmesi.

Bush yönetimi Şubat 2007’de Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak ABD’nin Afrika
Kumanda Birliği’nin kurulacağı açıklaadı ve 1 Ekim 2008’deAFRİCOM kurularak beş
Afrika ülkesinde doğrudan faaliyetlerine başladı. AFRİCOM’un bir işgalci ordu
olmadığı, bölgedeki devletlere askeri ve siyasi destek sağlamak, barış ve güvenlik
ortamının sağlanmasına katkıda bulunmak, insani yardım ulaştırmak gibi hedeflerle
kurulduğunu dönemin Savunma Bakanı Robert Gates belirtilse de, ne insani yardım, ne
de barış ve güvenliğin sağlanmasında yapıcı bir rol üstlenmedi. AFRİCOM’un dört
yıllık faaliyetlerini incelediğimizde Amerikan çıkarlarının korunmasına yönelik
güvenlik ve istihbarata dayalı bir stratejinin izlendiği görülmektedir. Çin’in kıtada
artan ekonomik açılımlarına karşılık ABD güvenlik odaklı bir politika yürüterek
bölgedeki gücünü pekiştirmek istemektedir.
ABD’nin Afrika için yatırımları bütçesinin yüzde 1’ni dahi oluşturmazken Afrika’nın
Amerika’ya ihracatının yüzde 95’nin petrol, uranyum, altın, kobalt gibi değerli yer altı
kaynaklarından oluşması ABD’nin bu açığını güvenlik odaklı bir stratejik politika ile
gidermek istediğini göstermektedir. AFRİCOM’un Nijerya, Cibuti, Tanzanya, Kenya,
Güney Sudan, Uganda, Mozambik, Angola, Etiyopya, Ruanda gibi kriz odaklı ülkelere
konuşlandırılmış olması bu bölgelerin istikrarının sağlanmasından çok Petrol ve yer altı
kaynaklarının paylaşılmasıyla ilgilidir.

Örneğin Nijerya’da son günlerde yaşanan gelişmeler bu yaklaşımımızı


doğrulamaktadır. Obama iktidara geldiğinde Afrika’da ziyaret edeceği ilk ülkenin
Nijerya olacağını söylemesine rağmen insan hakları, demokrasi gibi zaafları olduğu
gerekçesiyle Nijerya ziyaretini iptal ederek tercihini Gana’dan yana kullanmıştı. Fakat
eski devlet başkanı Ömer Musa Yar’Adua’nın vefatından sonra devlet başkanlığına
gelen Jonathan Goodluck ilk dış ziyaretini ABD’ye gerçekleştirmiş ve ABD başkanı
Obama görüş değiştirterek Nijerya’nın demokrasi ve özgürlükler ülkesi olduğunu iddia
etmişti. 1 ay içerisinde Nijerya’nın siyasi yapısı değişmediğine göre değişenin
Amerikan’ın bölgedeki çıkarları sürdürme girişiminde eski başkandan esirgediği desteği
yeni başkana vermesiydi. Ömer Musa, ABD’nin İslami Mağrip Cephesi’ni bahane
göstererek ABD’nin bölgedeki askeri varlığına şüpheyle bakıyor tercihini Çin’den yana
kullanıyordu.

Nijerya Afrika’nın petrol ihraç eden ülkelerin başında gelmektedir. Nijerya petrolünün
yüzde 40’nı ABD’ye satarak bu ülkeye petrol temin eden beşinci ülke konumundadır.
Geçen senelerde Nijerya’da ki siyasi istikrarsızlık ve petrol bölgesi Nijer Delta’sındaki
isyancılar ile hükümet arasındaki çatışmalar petrol fiyatlarını etkilemişti. ABD’nin
petrol ihtiyacının yüzde 20’sini karşılayan Nijerya’nın, petrol bölgelerinin güvenliği
ABD yönetimini doğrudan ilgilendirdiği için ABD son üç ayda hem Nijerya’daki hem de
başta Mali olmak üzere Gana, Tago,Liberya, Sierre Leona’da Amerikan askerlerinin
sayısını artırmıştır.

Batı Afrika bölge ülkeleri örgütü olan ECOWAS’ın bölgedeki operasyonlara gönderdiği
askerlerin eğitim, teçhizat ve ulaşım hizmetleri AFRİCOM’un yardımlarıyla
yürütülmektedir. Sadece 2008-2009 tarihleri arasında AFRİCOM tarafından eğitilen
Afrikalı askerlerin sayısı 80 binin üzerindedir. Gine körfezinde sayıları 10 binin
üzerindeki AFRİCOM güçleri hem Batı Afrika sahillerini denetim altında tutmakta
hem de uyuşturucu ticaretinin Kolombiya ve Afganistan’dan sonra en önemli kapısı
olan Gine Körfezi’ni kontrol etmektedirler. AFRİCOM’un etkili olduğu bu bölge
Avrupa’nın yüzde 32’lik kokain ihtiyacını karşılamaktadır.

AFRİCOM’a bağlı donanma komutanlığı Batı Afrika, Doğu Afrika ve Kızıldeniz’deki


silah kaçakçılığı,korsanlık, insan kaçakçılığı, yasa dışı balıkçılık gibi illegal faaliyetleri
yakından izlemekte ve diğer bölgesel silahlı güçlerle birlikte operasyonlar
yapabilmektedir. Korsanlık faaliyetlerin etkili olduğu 2008-2009’da yalnız bir Amerikan
gemisi korsanlar tarafından kaçırılmıştır.

Obama döneminde AFRİCOM, güvenlik ve istihbarat odaklı hedeflerle birlikte ilgi


alanını genişleterek AİDS, zayıf devlet yönetimleri, insan hakları, demokrasi gibi
alanlara da ilgi gösterdi. AİDS yardım fonları AFRİCOM kanalıyla 35 Afrika ülkesine
dağıtılıyor. Gana, Ruanda, Burundi, Mozambik, Kenya gibi ülkelere askeri ve siyasi
yardımlar yapılarak zayıf yönetimler güçlendirilmeye çalışılıyor. Batı Afrika’da Gana,
Doğu Afrika’da Kenya model ülkeler oluşturularak Amerikan demokrasisi bu ülkelerde
etkili yapılmaya çalışılıyor. Geçen günlerde Kenya’da kabul edilen yeni anayasa
Amerikan anayasasının bir kopyası gibidir. Kenya başbakanı Odinga, seçim
sonuçlarıyla ilgili Nation gazetesine verdiği demecinde zaferin yalnız kendileri ait
olmadığını Amerikan dostlarının da zaferde payı olduğunu açıkladı.

9 Ocak’ta Güney Sudan’ın bağımsızlığı için yapılacak referandum sonucunu heyecanla


beklediğini söyleyen ABD’nin özel temsilcisi Scott Gration’un bu heyecanının arkasında
Güney Sudan’ın AFRİCOM’un en önemli merkezlerinden biri olacağıdır. AFRİCOM,
Sudan-Çad sınırında Çad hükümetinin izniyle bölgedeki isyancı hareketlere lojistik
destek verdiği daha önce Sudan Devlet Başkanı Beşir tarafından gündeme getirilmiş,
ABD’li yetkililer bu suçlama karşısında herhangi bir yalanlamada bulunmamışlardı.
Güney Sudan Devlet Başkanı Salva Kiir Mayerdit ile ABD’nin temsilcisi arasında askeri
işbirliğine dayalı bir antlaşma yapıldığı ifade edilmekte. 2015 yılına kadar Güney Sudan
ordusunu eğitecek AFRİCOM, hem bölgenin güvenliğini kontrol altında tutabilecek
hem de Sudan’a karşı Etiyopya, Kongo, Orta Afrika Cumhuriyeti, Uganda, Kenya ve
Tanzanya askeri kuvvetlerini doğrudan denetimi altına alabilecektir.

AFRİCOM’un Güney Sudan’a yerleşmesi ABD’nin bölgedeki siyasi ve askeri nüfuzunu


artıracak sınır anlaşmazlıklarında, iç savaşlarda, Nil havzası sorununda ve korsanlık
gibi bölgesel sorunlarda taraf ülkelerden biri olacaktır. AFRİCOM ve USAİD kanalıyla
Kenya’dan sonra Uganda ve Güney Sudan’da Amerikan demokrasi modelleri devreye
girerek bölge ülkelerinin zayıf, başarısız siyasi yapıları için alternatif yönetim sistemi
olacaktır.

Amerikan’ın Afrika’daki çıkarlarını devam ettirmek için ekonomi ve diplomasiden


ziyade neden güvenlik odaklı bir politika yürüttüğünü sorgulamak gereklidir. Çünkü
Afrika’da kalkınma, yatırımlar yolu ile olurken asker odaklı bir politika ne fayda
getirebilir? AFRİCOM’un konuşlandırıldığı ülkelerin iki önemli özelliği var başarısız
devletler olmaları ve askeri güçlerinin yetersiz oluşlarıdır. Bu nedenle ABD yönetimi
küresel krizin etkisi ile yatırımlarını tarım, sulama, eğitim, sağlık yerine silahlı
kuvvetlere yaparak hem stoktaki silahlarını tüketmekte hem de kriz bölgelerindeki
insiyatifini diğer küresel güçlere kaptırmak istememektedir. Amerika için öncelikli olan
Afrika ekonomisini büyümesi ve kalkınması değil, ekonomi merkezlerinin askeri ve
siyasi abluka altına alınmasıdır. Çin yatırımların yüzde 22’sini Afrika’ya ayırmışken
ABD’nin yatırımlarını yüzde 1 seviyesinde tutması rekabeti ekonomiden siyasete
kaydırmak istemesinden kaynaklanmaktadır. ABD’nin Nijerya, Kenya ve Uganda’da
başarılı olduğu bu politika daha az masraflı olduğu gibi siyasi ve askeri olarak daha
kalıcıdır.

AFRİCOM’dan rahatsız olan Zimbabve, Güney Afrika Cumhuriyeti, Libya, Sudan,


Namibya, Eritre, Zaire gibi ülkeler olduğu kadar bu oluşuma sıcak bakan ülkeler de
var. Bunlar arasında Mali, Gine Bissau, Liberya, Çad, Moritanya, Mozambik, Kenya,
Cibuti, Senegal, Ruanda, Botsvana bulunmaktadır. Bu ülkelerin sıcak bakmalarının en
önemli nedeni kırılgan devlet yapıları olması ve Fransa, Çin yayılmacılığı ve
sömürgeciliğine karşı ABD’den destek almak istemelerdir.

Afrika’nın en temel sorununun insan güvenliği ve istikrar olduğu doğrudur. Yalnız bu


sorunun çözümünü Amerikalı bir generalin kumanda ettiği sayıları 150 bini bulan bir
ordu örgütünden beklemek hatadır. Afrika Birliği, ECOWAS gibi örgütlerin öncelikli
görevleri bu sorunları aşmak olması umulurken ithal çözümleri tercih etmek yeni bir
sömürgecilik anlayışından farklı bir şey değildir. Askerlerin inisiyatifinde bir çözüm
daha fazla militarizm, iç kargaşa, diktatörlüklerin güçlendirilmesi, hukukun ihlal
edilmesi demektir. AFRİCOM’un Amerikan karşıtı siyasi yapılara hoş görü
göstereceğini söylemek, insan hakları, demokrasi, özgürlükler için kendi çıkarlarından
vazgeçeceğini ifade etmek saflıktır. ABD ve Afrika’nın çıkarları örtüşmediği zaman
elinde silah olan küresel bir güç tercihini kimden tarafa kullanacaktır? Hiçbir Afrika
ülkesinin ABD için bir tehdit oluşturmamasına rağmen Etiyopya’daki askeri darbe
girişimini desteklemeleri ve Somali’ye hava saldırıları düzenlemeleri AFRİCOM’un
nasıl bir proje olduğunu göstermiyor mu?

Vous aimerez peut-être aussi