Vous êtes sur la page 1sur 2

Gecekondudan apartman kültürüne geçişte yaşanan sosyal adaptasyon sorunu

Sosyal uyum

Sosyalleşme kavramından genelde insanların içinde doğdukları ve bir üyesi olarak


faaliyette bulundukları (kent) toplum(un)a tam olarak katılabilme süreçlerini anlarız. İnsan
toplum münasebetleri açısından ele alınan bu sosyal süreçte kentin, daha doğrusu kent
yöneticilerinin (belediyenin) önemli sorumlulukları ve görevleri vardır. Kentte yaşayan bir
insanın, sosyal çevresi ile etkileşim içerisinde olabilmesi, yani kendisine toplumda rol
üstlenmeyi mümkün kılacak bazı kabiliyet, değer ve normlar edinebilmesi, haddizatında
sosyal hakların başında gelen bir konudur. Bu çerçevede kişinin, kent toplumunun faydalı bir
üyesi haline gelebilmesi, belediyelerin yöredeki sosyal barışı temin edici kent plân ve
stratejilerine sahip olmasına, bir başka ifadeyle yerel sosyal politika uygulamalarına bağlıdır.
Belde insanlarının sağlıklı bir ortamda sosyalleşebilmesi ve kent halkı ile bütünleşebilmesi
buna bağlıdır.
Özellikle varoşlarda veya gecekondu mahallelerinde yaşayan yoksul kesimlerin
toplum değerlerine uygun sosyal davranış kalıplarını öğrenmeleri ve kent toplumuna uyum
sağlamaları her zaman kolay olmamaktadır. Sosyal uyum, insanın başka insanlarla sosyal
münasebetlere girişebilme yeteneğinin ötesinde, başkalarının hak ve hukukuna riayet
edebilme becerisidir. Bugün bazı mahallelerde en küçük bir olayın karşısında kent sakinleri şu
veya bu sebepten dolayı toplumsal gerginliklere hatta etnik çatışmalara itilebiliyorsa, bu o
kentte koruyucu yerel sosyal politikaların geliştirilmemiş olduğunun bir ispatıdır.
Aynı kentte bulunan sosyo-ekonomik yönden gelişmemiş mahalleler, kent huzurunu
tehdit eden saatli birer bomba gibidirler. Fizikî alt yapı hizmetlerinin yanında sosyo-kültürel
desteklerden de mahrum edilen mahalleler, sadece gettolaş(tırıl)mamakta aynı zamanda
kentin sosyal düzenini tehdit eden risk bölgeleri hâline dönüş(türül)mektedir. Sorunlu
mahalleler, genelde işsizlerin, yoksulların, göçmenlerin veya etnik azınlıkların (romanların)
yoğunlaştığı bölgelerdir. Sosyo-ekonomik yönden gittikçe dibe vuran mahalleler, kentleri
sadece mimarî-fizikî yönden değil psiko-sosyal ve kültürel açıdan da parçalamaktadır. Bir
kentte bazı mahallelerin gittikçe zenginleşmesi ve çevresel yönden de modern bir çehreye
kavuşması, o kentin sağlıklı geliştiğinin bir emaresi olamaz.
Sosyalleşemeyen Mahallelerin Genel Sorunları
Bir yanda alt yapı hizmetlerinin yetersizliğinden dolayı her yönüyle çöken bir yerleşim
bölgesi, diğer yanda da zenginlerin yüksek hayat standartları içinde refah ve bolluk içinde
yaşadıkları modern ve gösterişli siteler. Aynı kentte değerli (insancıl-yaşanabilir) ve değersiz
(insanlık dışı) adacıkların ortaya çıkması, genelde merkezî ve yerel yöneticilerin gösterdikleri
ihmallerin bir sonucudur. İşsizlik, sosyal adaletsizlik ve sosyal hakların erişilebilirliğindeki
engeller gibi birçok sorun, sadece toplumsal dengeleri altüst etmemekte ayrıca kentlerin
sosyal ve mekânsal parçalanmalarına da yol açmaktadır. Pahalı semtlerde ikamet edip de işsiz
kalanlar, belirli bir süre sonra ekonomik imkânsızlıklarından dolayı kiraların düşük olduğu az
gelişmiş mahallelere göç edecektir. Maddî durumları müsait olanlar ise dezavantajlı hâle
gelen mahalleleri terk ederek, daha az sorunlu veya prestijli mahallelere akın edecektir.
Hanelerin sosyo-ekonomik yönden gerilemesi veya ilerlemesi, kent içindeki mekânsal
değişikliğe yol açacağı gibi aynı zamanda kentlilerin sosyo-kültürel yönden birbirinden
uzaklaşmasına da sebebiyet verecektir. Bu süreçte özellikle geri kalmış veya bırakılmış
mahallelerin kentsel imajı daha çok zarar görecektir. Bu mahallelerde yaşayan insanlar,
normal cemiyet hayatından uzaklaştırılmaları halinde kent kültürüne ve hemşerilik
duygularına da yabancı kalacaktır. Sosyal dışlanma ile birlikte öz saygılarını yitirecek olan
mahalle sakinleri zamanla moral değerlerini de kaybedecektir. Dış dünyadan koparılan
mahalleler, gittikçe daha çok varoşlaş(tırıl)arak, kentlerin sürekli olarak sosyal sorun üreten
merkezleri hâline dönüşecektir. Müspet sosyal modellerin ve örnek şahsiyetlerin olmadığı bir
mahallede yetişen çocuk ve gençlerin çevresel sosyal öğrenme ve algılama biçimleri de
olumsuz bir şekilde gelişecektir. Sosyal gerginlikler, vandalizm, madde bağımlılığı,
çeteleşme, fuhuş, alkolizm, kültürel ve ahlâkî erozyon, gelecek endişesine bağlı korku,
yalnızlaşma, yabancılaşma ve ümitsizlik, özellikle yerel sosyal politikaların uygulanmadığı
büyük kentlerde sıkça görülen sosyal hastalıklardır.
Sosyal Kentleşme Politikaları
Kentlerin, sosyal, ekonomik ve(ya) kültürel (etnik-dinî) sebeplere bağlı çatışmaların
odağı haline gelmesi istenmiyorsa kent planlaması konseptlerinde sosyo-ekonomik ve kültürel
yönden kaynaştırıcı unsurların yer almasına mutlaka dikkat edilmelidir. Onun için mekânsal
yapıların şekillendirilmesine yönelik mimarî plânların yanında toplumsal kriz, gerginlik ve
çatışmaları önleyen bütüncül yerel sosyal politika konseptlerine de ihtiyaç vardır. Fizikî ve
sosyal parçalanmalara yol açan kent yapılanmalarının önüne geçebilmek için, özellikle geri
kalmış mahallelerin sağlıklı bir şekilde gelişebilmelerine imkân tanıyan kamu destekli özel
sosyal projelerin geliştirilmesi kaçınılmazdır. Sosyal kentleşme süreci, iyi bir yönetişim
anlayışı ve sürdürülebilir yönleriyle bazı temel esaslar doğrultusunda ele alınmalıdır. Bir
başka ifadeyle sosyal kentleşme politikalarının başlıca unsurları şunlar olmalıdır:
a)       Kapsamlı Bir Kent Planlama Modeli Oluşturulmalıdır: Mahallelerin mesken
durumu ve fizikî şartlarının iyileştirilmesinin yanında sosyo-ekonomik zeminin
sağlamlaştırılması ve iyileştirilmesine yönelik lokal plan ve programlar, bir bütünlük içinde
ele alınmalı ve kentin bütün mahallelerinin sosyo-ekonomik yönden eşit gelişmelerine imkân
tanımalıdır.
b)       Geri Kalmış Mahallelerin Rehabilitasyonuna Öncelik Verilmelidir: İhmal
edilmiş belirli semtlerin uğradığı imaj kaybının yeniden restorasyonuna yönelik olarak semt
sakinleri için bilgi ve becerilerini geliştirebilecekleri meslekî ve psiko-sosyal rehabilitasyon
hizmetleri sunulmalıdır. Risk bölgelerinin huzurlu bir ortama kavuşturulabilmesi için, bir
yandan halkla ilişkiler kapsamında imaj tazeleme çalışmaları yapılmalı, diğer yandan da
mahalleler arası sosyal kaynaşmaya dönük moral artırıcı sosyal projeler üretilmelidir.
c)       Mahalle Konseyleri Oluşturulmalıdır: Sosyal kentleşme sürecinin aktörleri
sadece yerel yöneticiler olmamalıdır. Mahallenin imamları, öğretmenleri, esnafı, ev hanımları,
gençleri ve STK temcilcileri, çevresel ve sosyal sorunların çözümünde katılımcı demokrasi
anlayışı çerçevesinde etkin bir rol alabilmelidir.
d)       Mahalle Merkezleri Açılmalıdır: Mahallelerin sosyal gelişimine katkı
sağlayacak olan merkezler, halka yakın idareciler, ehil sosyal hizmet uzmanları ve
koordinatörler tarafından yönetilmelidir. Mahallelerde gençler, kadınlar, yaşlılar ve diğer
sosyal kesimler için oluşturulacak olan sosyal merkezler bir bütünlük içinde ve birbirleriyle
entegreli olarak çok fonksiyonlu bir yapı ile faaliyetlerini sürdürebilmelidir.
e)       Sosyal Projeler Plânlı Olarak Belirlenmelidir: Entegreli sosyo-kültürel eylem
plan ve programları kapsamındaki hedefler, tedbirler, yöntemler ve sinerji yansımaları gibi
açılımlar ve beklentiler yazılı olarak belirlenmeli ve halkın denetimine açık bir şekilde sık sık
değerlendirilmelidir.
f)       Kentsel Dönüşüm Projelerinin Sosyal Boyutu İhmal Edilmemelidir: Kentsel
dönüşüm gibi bölgenin fizikî ve mimarî yönden yeniden yapılandırılması, mahallenin sosyo-
ekonomik yapısına ve mahalle insanının birlikte yaşama modeline bir katkı sağlamalıdır.
Mahallede huzurlu yaşamanın yanında çalışma imkânlarının oluşturulmasına ve işyerlerinin
sürdürülebilirliğine yönelik stratejiler belirlenmelidir.
g)       Sosyal Kentleşme Projelerine Destek Verilmelidir: Yerel sosyal proje
konseptlerinin genel çerçevesi ve içeriği hem mahallî, hem de merkezî yönetim tarafından
yörenin özel şartlarına uygun bir şekilde belirlenmeli ve malî yönden de desteklenmelidir.

Vous aimerez peut-être aussi