Vous êtes sur la page 1sur 15

ASPİRİN

Derleme
1
Murat UĞURLUCAN, 2Elif EROĞLU, 1Ömer Ali SAYIN, 3Dilek ERER 
1
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı
 2Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı
3
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı
                
Özet
Aspirin üretilmiş olan en eski ilaçlardan bir tanesidir. Kullanımı milattan önceki çağlara uzanmaktadır.
Kanıtlanmış ve kabul edilmiş bir çok yararlı etkileri vardır. Bu yazımızda aspirinin tarihçesi, etkileri ve
farklı kullanım alanları anlatılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Aspirin, Asetil salisilik asit.
 
Summary
Aspirin is one of the oldest medicines that is produced. The use of it reaches upto the centuries BC. It
has many proven and approved effects. In our article we will present the history, effects and different
usage areas of aspirin.
Key Words: Aspirin, Acetyl Salicilic Acid.
 
ASPİRİN-ASETİL SALİSİLİK ASİT
Aspirin olarak da bilinen asetil salisilik asit çeşitli faydalarından dolayı günümüzde tıbbın bir çok alanında
kullanılmaktadır. Milattan önceki çağlarda yararları tespit edilen bu maddenin ana kaynağı olan söğüt
ağacı kabuğunun kullanımı o zamanlardan günümüze kadar farklı alanlarında devam etmiştir. Tarihin bir
çok döneminde çok çeşitli coğrafyalarda bu maddenin kullanımına rastlanmaktadır. İlk kullanımı
hakkındaki bilgiler milattan önce 500’lerde söğüt ağacı kabuğunu hastalıkların tedavisinde kullanan Çinli
şifa dağıtıcılarına dayanmaktadır. Milattan önce 460-377 yılları arasında yaşamış olan tıbbın babası
Hipokrat’ın özellikle ateş düşürmek ve ağrıyı azaltmak için hastalarına söğüt ağacı kabuğunu çiğnettiği ve
ayrıca bu ağacın kabuklarından yaptığı tozu içirdiği bilinmektedir. Milattan sonra 100’lerde ise Yunanlı
cerrah Diskorides söğüt ağacı yapraklarının inflamasyonu azalttığını gözlemlemiştir. 200’lü yıllarda
Galen’in yine bu yaprakları tedavi amacıyla kullandığı bilinir. 1700’lü yıllarda Amerika kıtasına yerleşen
Avrupalılar yerli halkın söğüt ağacı kabuğunu hastalıkların tedavisinde kullandığını görmüşlerdir. Tüm
bunlara rağmen ancak 2 Temmuz 1763 senesinde rahip Edward Stone tarafından bu kabuğun ateş
düşürücü etkisi tıp literatürüne geçirilmiştir. 1828 yılında Münih Üniversitesi’nden farmakoloji profesörü
Johann Büchner ağacın kabuklarından küçük bir miktar sarı renkli, tadı acı, iğneye benzer kristalleri izole
etmeyi başarmış ve bu maddeye Latince söğüt ağacı anlamına gelen salix’ten dolayı “salisilin” adını
vermiştir. Brugnatelli ve Fontana isimli iki İtalyan araştırmacının da salisilin maddesini 1826 yılında
Büchner’den saflık oranı daha az olarak ürettiği bilinmektedir. 1829 yılında Fransız kimyager Henri Leroux
salisilini elde etme işlemini geliştirmiş ve yaklaşık 1,5 kg ağaç kabuğundan 30gr salisilin üretebilmiştir.
1838 yılında Paris Sorbonne’da görev yapan Raffaele Piria isimli İtalyan kimyager salisilini laboratuar
koşullarında hidroliz ve oksidasyon yöntemleri ile şeker ve aromatik bileşenlerine ayırmış ve iğne şeklinde
olmayan, kristalize, renksiz daha aktif “salisilik asit” isimli nispeten daha saf molekülü elde etmiştir. 1853
yılında Charles Fredric Gerhard ilk defa asetil salisilik asidi (ASA) sentezlemiş ancak sentezlediği bu
maddenin moleküler yapısını anlayamadığı gibi insanlık için yararını da fark edememiştir. Gerhard’ın elde
ettiği bu madde yeterince saf olmadığı için kullanım alanı da sınırlı kalmıştır. H. Von Glim de aynı yıl ASA
hazırlanmasını tarif etmiş ancak o da molekülün yapısını yeterince anlayamamıştır. Aynı dönemde
Herman Kolbe kömür katranından salisilik asit elde etmiştir. Bu maddeyi elde edebilmek için kendine
özgü bir yöntem kullanan Kolbe’nin bu yöntemi “Kolbe Sentezi” olarak günümüze kadar gelmiştir (Resim
1). Karl-Johann Kraut kendinden önceki bilim adamlarının yaptığı deneyleri tekrarlamış ve ilk defa
ASA’nın moleküler yapısı ve salislik asit esterleri hakkında doğru bilgileri vermiştir (Resim 2).
Ancak onun ürettiği bu madde de yeterince saf olmamıştır. 1870’lerde İngiliz, Alman ve Fransız bilim
adamları elde edilen bu molekül ile romatoid artrit, romatizmal ateş ve gut hastalığı tedavisinde başarılı
sonuçlara ulaşmışlardır. Salisilik asit ilk defa Almanya’nın Dresden şehrinde endüstriyel olarak üretilmiş
ve ağrı kesici olarak pazarlanmıştır. Fakat bu maddenin midede aşırı irritasyona neden olması kullanımını
sınırlandırmıştır. 10 Ağustos 1897’de Felix Hoffman (Resim 3) ASA’nın daha stabil bir formu aspirin (a-
asetil klorür’den,  -spir-salisilin içeren spirea ulmaria bitkisinden gelmektedir; (-in eki genellikle ilaçların
ardına eklenen tıbbi ektir.) içinde bulunan aktif maddeyi geliştirmiştir. Aslında Hofmann romatizmadan
ötürü ağrılar çeken babası için güçlü bir ağrı kesici aramış ve ürettiği bu madde ile babasının ağrılarına
çözüm getireceğini ümit etmiştir. Almanya’da daha önceleri boya endüstrisi alanlarında faaliyet gösteren
Bayer firması tarafından yaklaşık 2 yıl sonra 6 Mart 1899’da patenti alınarak “Aspirin” ismi ile toz halinde
piyasaya çıkarılmış (Resim 4) ve tüm dünyada en popüler ağrı kesici olmuştur. 1900’de Bayer aspirinin
suda eriyen daha düşük maliyetli tablet formlarını piyasaya sürmüştür(Resim 5).
1903’te Aspirin’in sırt ağrısını tedavi etmedeki güvenirliği ve etkinliği kabul edilmiştir. 1915 yılından
itibaren aspirin reçetesiz olarak satılabilmeye başlamıştır. Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi
ve sonrasında imzalanan Versaille anlaşması neticesinde, 1919 yılında Bayer firması Aspirin’in tekelini
kaybetmiştir. 1923’te Aspirin’in baş ağrısını, 1933’te de artriti tedavi etmedeki güvenirliği ve etkinliği
kabul edilmiştir. 1948’de Dr. Lawrance Craven Aspirin reçete ettiği hastalarında kalp krizi gelişmediğini
fark etmiştir. Hastalarına ve meslektaşlarına günde 1 tablet içilen Aspirin’in kalp krizini azalttığını
söyleyerek ilacı tavsiye ettiği bilinmektedir. 1952 yılında ilk defa çocuklar için çiğnenebilir Aspirin
tabletleri üretilmiştir. Uzun süre hareketsiz kalan kişilerde görülen kas ağrılarını ve baş ağrısını tedavi
etmedeki etkilerinden dolayı Aspirin 1969 yılında aya giden astronotların kişisel tıbbi malzeme setlerine
eklenmiştir. 1971’de İngiliz farmakolog Sir John Vane (Resim 6) Aspirin’in biyolojik etki mekanizmasını,
ilacın prostaglandin sentezini engellediğini göstererek açıklamıştır.
Artan araştırmalarla birlikte, düşük doz Aspirin’in kalp hastalığı olan kişilerde 1975’te kalp krizini ve
1978’de inme riskini azalttığı gösterilmiştir. FDA 1980’de Aspirin’in geçici iskemik atakları olan hastalarda
inme riskini azalttığını onaylamıştır. Sir John Vane’e 1982’de prostaglandinler üzerinde yaptığı
çalışmalarından ötürü Nobel Ödülü verilmiştir. Yine aynı yıl molekülün koroner arter hastalığı açısından
yüksek riskli erkeklerde kalp krizini azalttığını gösterilmiştir. 1984 yılında kolay yutulabilmesi için Aspirin
toleraid maddesi ile kaplanmıştır. 1985 yılında FDA Aspirin’in kararsız angina pektorisi ya da geçirilmiş
kalp krizi olan hastalarda yeni gelişecek kalp krizi ataklarını önlemedeki etkisini onaylamıştır. 1988
yılında çalışmalar Aspirin’in safra yolları taşlarını tedavide faydalı olabileceğini göstermiştir. Yine 1988
yılında Aspirin’in ağrı kesici rolü yerini daha çok potansiyel bir hayat kurtarıcı olmaya bırakmıştır. FDA
ayrıca Aspirin’in erkeklerde tekrarlayan geçici iskemik atakları veya inmeleri engellediğini onaylamış ve
Aspirin’i inmelerde standart tedavi rejimleri içine almıştır. İlacın inme ve kalp krizini önlemedeki
etkilerinin yanı sıra bilim adamları Aspirin’in kolon ve özofagus kanseri ve diğer birçok hastalık üzerindeki
etkilerini araştırmaya başlamıştır. 1989’da bir çalışmada her gün alınan düşük doz aspirinin erkeklerde
kalp krizini %50 azalttığı gösterilmiştir. 1989’da yapılan ilk çalışmalar Aspirin’in katarakt oluşumunu
yavaşlattığını göstermiştir. 1990’da gün aşırı Aspirin tedavisi ile migren ataklarının sıklığı azaltılmıştır.
1991’de Aspirin’in kolon ve rektum kanserlerini engellediği ispat edilmiştir. Yine aynı yıl ilacın kadınlarda
da kalp krizi riskini azalttığı kabul edilmiştir. 1991 yılında Aspirin’in gebelikte oluşabilen hipertansiyonu
(pre-eklempsi) ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğumunu önleyebileceğini gösterilmiştir. 1991’de yapılan
başka çalışmalarla düşük doz Aspirin’in inme riskini azalttığı ispat edilmiştir. 1992 yılında FDA düşük doz
Aspirin’in kolorektal kanser riskini azalttığını onaylamıştır. 1992 yılında ilk kez enterik kaplı Aspirin’ler
Bayer tarafından piyasaya sürülmüştür. 1995 yılında Bayer düşük dozlu Aspirin’leri 81mg, normal dozlu
Aspirin’leri ise 325 mg olarak üretmeye başlamıştır. 1995 yılında FDA, MIT verilerine dayanarak Aspirin’in
kalp krizi sırasında, olay anında da kullanımını önermiştir. 1998’de FDA’nın yaptığı açıklamada Aspirin’in
her yıl binlerce insanın hayatını kurtarabileceğini vurgulaması Aspirin kullanımını daha da artırmıştır. FDA
açıklamasını, kalp krizi anında alınan Aspirin’in ölümü, kalp krizini, geçici iskemik atakları ve inmeyi
önlemedeki etkilerine dayandırmıştır. 1999 yılında FDA Aspirin’in, 81mg’lık bebek dozu ismi altında
satılan miktarlarının erkek ve bayanlarda kalp krizi ve inmeyi engellediğini bildirmiştir. Ayrıca Aspirin’in
FDA tarafından kabul edilen diğer bir etkisi de tıkalı damarları açmak için yapılan balon anjiyoplasti ya da
endarterektomi gibi prosedürler ile baypas cerrahisi sonrasında baypasta kullanılan damarların
tıkanmasını önlemesidir.
 Aspirin salisilat türevi ilaçlardandır. Analjezik, antipiretik, antiinflamatuar etkileri yanında antikoagülan
özelliği de mevcuttur. 1971’de Sir John Vane tarafından ilk defa tanımlandığı gibi Aspirin’in biyolojik etki
mekanizması prostaglandin ve tromboksan sentezini durdurmasıdır. Bu moleküllerin sentezini ise
siklooksijenaz enzimini geri dönüşümsüz olarak inhibe ederek yapar. Son yıllarda yapılan çalışmalarda 2
tip siklooksijenaz enzimi olduğu gösterilmiş ve Aspirin’in diğer steroid türevi olmayan antiinflamatuar
ilaçlardan farklı olarak her iki enzimi de asetile ederek bloke ettiği tespit edilmiştir. Ancak, selektif
siklooksijenaz enzimi inhibitörlerinden bazıları kalp krizi riskini artırmaları nedeniyle piyasadan kaldırılmış
ve toplatılmışlardır. Arter duvarınlarında özellikle pıhtılaşmayı azaltan prostaglandin F’ler mevcuttur ve bu
molekülün üretiminde etkili olan siklooksijenaz 2 enziminin blokajı damar içi tromboz riskini
artırmaktadır. Bu sonradan fark edilen istenmeyen etkinin, gastrointestinal yan etkilerinin az olması ön
planda tutularak pazarlanan selektif siklooksijenaz inhibitörlerinin bazılarının piyasadan toplatılmasında
etkisi büyüktür. Aspirin’in yaptığı enzim blokajı doz bağımlıdır ve düşük dozlarda sadece tromboksan
sentezi engellenirken, yüksek dozlar hem tromboksan hem de prostaglandin sentezini engellemektedir.
Prostaglandinler parakrin etkili hormonlardır ve ağrı, inflamasyon ve vücut ısısını ayarlarlar.
Tromboksanlar ise trombosit agregasyonu ve pıhtı oluşumundan sorumludurlar.
Aspirin’in düşük dozları tromboksan A2 oluşumunu engeller. Bu da trombosit agregasyonunu azaltarak
uzun dönemde düzenli kullanılan Aspirin’in kalp krizlerini engellediğinin en önemli kanıtıdır. Aspirin’in bu
etkisi için önerilen günlük doğru doz miktarı 75-81 mg’lık dozlarıdır. Ayrıca bir kalp krizi anında yüksek
dozlarda aspirin verilmesi de önerilmektedir. Orta dozlarda (150-300 mg) ise Aspirin’in ateş düşürücü ve
hafif ağrıları azaltıcı etkisi ön plandadır. Yüksek dozlarda (>500-1000 mg) ise şiddetli ağrı ve inflamasyon
üzerinde etkili olmaktadır.
Tüm bu esas etkileri dışında Aspirin günümüzde birçok alanda kullanım görmektedir. Migren, romatoid
artrit, osteoartrit tedavisinde kullanılabilmektedir. Diş eti hastalıklarında bölgenin kanlanmasını artırması
nedeniyle iyileşmeyi hızlandırır. Katarakt oluşumunu azalttığı düşünülmektedir. Pre-eklempsinin kontrol
edilmesinde ayrı bir önem taşır. Over, meme ve kolon kanserinin oluşumunu, ayrıca kolorektal tümörlerin
tekrarlamasını engellemektedir. Beyin fonkiyonları, özellikle hafıza üzerinde etkili olduğu
düşünülmektedir. Erişkinlerde ortaya çıkabilen lösemileri azalttığı son yıllarda yapılan çalışmalarda
vurgulanmaktadır. Prostat kanseri riskini de azalttığı gibi uzun yolculuklarda derin ven trombozu riskini,
AIDS hastalığında da HIV virüsünün replikasyonunu azaltmaktadır. Tüp bebek ünitelerinde IVF
programlarının başarısını artırması nedeniyle sıklıkla kullanılmaktadır.
Tüm bu yararlı etkileri dışında Aspirin kullanımında dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalarda
bulunur. Öncelikle Aspirin’in herkesin kullanımına uygun bir ilaç olmadığını belirtmek önemlidir. 12 yaşın
altındaki çocuklarda, nezle-grip benzeri ateşli hastalıklarda Aspirin’den kesinlikle uzak durulmalıdır; çünkü
Aspirin, Reye sendromu adı verilen ve çoklu organ harabiyeti ile birlikte ölüme kadar gidebilen bu
hastalıkla ilişkilendirilmektedir. Astım hastalarının bazılarında astım krizlerini alevlendirebileceği için
genellikle tavsiye edilmez. Hamileliğin özellikle son trimesterinde ve süt verme döneminde Aspirin
kullanılmamalıdır. Kanama ve pıhtılaşma problemi olan kişiler ilacı kullanırken çok dikkatli olmalıdır. Mide
şikayetleri ve ülser hastalığı olanlar hastalıkları süresince Aspirin almamalı, tedavi olduktan sonra ilacı
kullanmak konusunda mutlaka bir uzmanla görüşmelidirler. Glukoz 6 fosfat dehidrogenaz enzimi eksikliği
olanlarda kullanılmamalıdır. Aşırı alkol tüketimi olan kişilerde, karaciğer ve böbrek fonksiyon
bozukluklarında Aspirin organ fonksiyonlarını daha da bozabilmekte, kronik hastalıklara sebep
olabilmektedir. Düşük sodyumlu rejim uygulaması gerekenler Aspirin’in sodyum içerdiğini mutlaka
bilmelidir.
Hiçbir ilaçda olmadığı gibi Aspirinde çok masum olarak algılanmamalı ve Aspirin’in de çeşitli yan etkileri
olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yan etkiler özellikle Aspirin yüksek dozlarda kullanıldığında
ortaya çıkmaktadır. En sık gastrik irritasyona bağlı yan etkiler görülür ve ilacın yemeklerden sonra
alınması tavsiye edilmektedir. Mide ülserleri ve kulak çınlaması da sıklıkla karşımıza çıkabilir. Mide ya da
duodenum ülseri olan kişiler tedavi olduktan sonra ya da bir mide koruyucu ajanla birlikte Aspirin
kullanabilirler. Diğer sık karşılaşılan bir yan etki ise ilacın antiagregan özelliğinden dolayı çeşitli kanama
problemleridir. Özellikle menstürasyon gören bayanlarda bu durum sıklıkla ortaya çıkabilmektedir.
Kontrolsüz hipertansiyonu olan kişilerde muhtemel bir intrakraniyal kanama ihtimaline karşı Aspirin
kullanımına dikkat edilmelidir. Yüksek dozlarda Aspirin nefrotoksik olabilmektedir. Bunun yanında uzun
süre kullanımda böbrek fonksiyonlarında bozulmaya yol açabilir. Bu sebeple diyabetiklerde ve böbrek
fonskiyon bozukluğu olan kişilerde ilacın kullanımına dikkat edilmelidir.
Aspirinin aşırı dozda alınması ölümle sonuçlanabilir. Akut olabileceği gibi uzun süre ilaç kullanımına bağlı
olarak da ilaç toksisitesi karşımıza çıkabilir. Akut ilaç intoksikasyonunda ölüm %2 oranında görülürken bu
oran kronik aşırı doza maruz kalmada %25’e kadar çıkabilmektedir. Ölüm sebebi genellikle kardiyak
orijinli olmayan pulmoner ödemdir. Aspirin intoksikasyonuna bağlı belirtiler; kulak çınlaması, karın ağrısı,
hipokalemi, hipoglisemi, yüksek ateş, hiperventilasyon, kardiyak ritm problemleri, hipotansiyon, akut
böbrek yetmezliği, halusinasyonlar, konfüzyon, epilepsi nöbetleri ve koma olabilir. Tedavide
gastrointestinal sistemdeki asetilsalisilik asidi nötralize etmek amacıyla aktif kömür ve mide yıkaması sık
aralıklarla tekrarlanarak uygulanır. Hastalar mutlaka monitörize edilmelidir. Hipokalemi tedavisi için
potasyun klorür, kandaki salisilatı nötralize etmek ve asiditeyi düzenlemek amacıyla bikarbonat,
hipoglisemi için dekstroz verilmelidir. Sık aralıklarla alınacak kan gazlarıyla pH ölçülmeli, solunumsal
alkaloza ve metabolik asidoza dikkat edilmelidir.
Kısaca milattan önceki çağlara dayanan tarihçesi; baş ağrısından romatizmal hastalıklara,
kardiyovasküler hastalıklardan çeşitli tümörlerin önlenmesine kadar olan etkileri ve kullanım alanlarını
kısaca özetlediğimiz bu yazımıda tarihin günümüze bir çok kullanım alanı yaratarak kazandırdığı
Aspirin’in, her geçen gün popülaritesini artırarak yeni araştırmalara ilham kaynağı oluşturduğu ve
yapılmakta olan çalışmalar ışığında daha ilgi çekici alanlarda da kullanım bulabilecek mucizevi bir ilaç
olduğu inancındayız.
 
Yazışma Adresi:
 
Dr. Dilek Erer,
Dedekorkut Sok. 6/9
Çankaya / Ankara
Tel: 0 505 319 31 90
Faks: 0 312 2129014
e-mail: dilekerer@hotmail.com
KAYNAKLAR
1. Latour B. "The Costly Ghastly Kitchen" in Cunningham A. and Williams P., eds., The Laboratory
Revolution in Medicine. Cambridge: Cambridge University Press; 1992.
2. Rainsford KD. Aspirin and the Salicylates. London: Butterworths; 1984.
3. Vane JR, Botting RM. Aspirin and other Salicylates. London: Chapman and Hall Medical Publishers;
1992.
4. Mann J. Murder, Magic and Medicine. Oxford: Oxford University Press; 1992.
5. Mann CC, Plummer ML. The Aspirin Wars: Money, Medicine, and 100 Years of Rampant Competition.
Boston: Harvard Business School Press; 1991.
6. Verg E, Plumpe G, Schultheis H. Meilensteine: The official Bayer publication in commemoration of the
centenary of aspirin`s release; 1989.
7. McTavish J. What`s in a name? Aspirin and the American Medical Association. Bulletin of the History of
Medicine61: 364-5; 1987.
8. Liebenau JM. Medical Science and Medical Industry, 1890-1929. Ph.D. Dissertation in History and
Sociology of Science submitted to the University of Pennsylvania; 1981.
 9. http://www.bayeraspirin.com
 10. http://almaz.com/nobel/medicine/aspirin.html
 11. http://chemed.chem.purdue.edu/genchem/topicreview/bp/1biochem/research7.html
 12. http://www.med.mcgill.ca/mjm/issues/v02n02/aspirin.html
 13. http://www.jhu.edu/~jhumag/0297web/health.html

……………………………………………………………

Aspirin asetil salisilik asitten (CgH8O4) ibaret bir müstahzar. Türkiye'de reçetesiz satılan
aspirinin her türlü ağrıya karşı kullanımı halk arasında çok yaygındır.

Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey yarımkürede, Avrupa ve Asya kıtalarının kesişme noktasında


bulunan bir ülke. Ülke topraklarının büyük bir bölümü Anadolu yarımadasında, kalanı ise
Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz
ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir.
Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, İran, Irak ve Suriye'dir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Salisilik asit, bir cins söğüt ağacının bitki özünde, keklik üzümü yağında, keçisakalı bitkisinin
(Spiraea ulmaria) çiçeklerinde tabii halde bulunur. Salisilik asidin asetil türevine (kimyasal
olarak formülüne asetil kökü getirilmiş olanına) aspirin denildi.

Aspirin ilk olarak 1853'te

Ateş düşürücü etkisi olan ve aspirin yapımında kullanılan bir madde. Formülü C7H6O3 olan
ortohidroksibenzoik asidin yaygın ismi. Salisilik asit 155°C’de eriyen, soğuk suda az, sıcak
suda çok çözünen beyaz bir katıdır. Tabiatta birçok bitkide serbest olarak veya metil esteri
şeklinde bulunur. Sentetik olarak ilk defâ 1838’de Piria tarafından salisil aldehitin
yükseltgenmesiyle elde edildi.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Carl Gerhardt tarafından elde edildi. Tıbbi özellikleri ise 1899'da Heinrich Dresser tarafından
keşfedildi.

Aspirinin kullanıldığı yerler:

1. Ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak son derece yaygın kullanılır.

2. Damar içi pıhtılaşma meylinin görüldüğü durumlarda, bu pıhtılaşmayı önlemek için


kullanılır. Bu durumlar üç ana gruptur:

a) Damar duvarı arızaları: Damar sertliği, frengi, tromboflebit,yaralanma ve ezilmeler.

b) Kan akımının yavaşlaması: Kalb yetmezlikleri, varisler, siroz, şoklar.

c) Kan muhteviyatının değişmesi: Siroz, yetersiz oksijen, gebe ve lohusaların ameliyatları,


bazı habis tümörler, iltihabi hastalıklar. Bu durumlarda aspirin, damar içi pıhtılaşmayı
önlemede koruyucu olarak kullanılır.

3. Romatizmal hastalıklarda kullanılabilir; ancak tedavi edici dozunda yan etkiler fazla
olduğundan bugün tercih edilmez.
Aspirinin yan etkileri: Midede kanamalar yapar, akciğerlerde hava yollarını daraltır.
Aspirine karşı vücutta allerji olabilir, kan pıhtılaşma zamanını yükseltir ve kanamalara sebeb
olabilir. Beynin bazı bölgelerini uyararak bulantı-kusma yapabilir, bazı ilaçların etkilerini,
dolayısıyla yan etkilerini arttırır.

Kullanılmadığı yerler: Mide ve oniki parmak barsağı ülserleri, kan pıhtılaşmasını sağlayan
trombositlerin çok azaldığı durumlar, karaciğer ve böbrek yetmezliği, allerjik astım, iç kulak
arızaları.

Salisilat zehirlenmesi: Yüksek doz aspirin veya salisilat derivesi alındığı zaman ortaya çıkan
belirtilerdir. Bu belirtiler:

1. Aşırı nefes alma,

2.

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Baş dönmesi,

3.

BAŞ DÖNMESİ Alm. Schvindel, Fr. Vertige, İng. Vertigo. Kişinin, yerinde dururken başının
hareket ettiğini veya eşyaların etrafında döndüğünü hissetmesi. Bu durum kişide rahatsız
edici bir sersemlik duygusu ortaya çıkarır. Başı dönen kişi bütün vücudunun ekseni etrafında
döndüğünü hisseder. Eşyaların kendi etrafında döndüğü ve kendisinin bir eksen gibi ortada
olduğunu hissetmeye “Hakiki baş dönmesi” adı verilir. Bu hal olmaz da başında bir sersemlik,
düşecek
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Bulantı,

Bulantı mide de kusma isteği ile birlikte oluşan bir rahatsız durumdur.

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.


kusma,

4.

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Kramplar,

5. Kulakların uğultusu,

6. Görme ve işitme bozukluğu,


7. Şaşkın ve dağınık bir hal.

Zehirlenme ağırsa, bu belirtilere kaba bir titreme, çırpınma, ileri derece nefes darlığı, müthiş
ter boşaltma, vücutta su azalması, aşırı ateş, koma eklenebilir.

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.


Zehirlenme tedavisinde yapılacaklar: Teneffüs edilen gaz karışımına % 5-10 karbondioksit
katılır. Toplardamar yoluyla sodyum bikarbonat verilir. İdrar söktürücüler verilir. Delilik ve
çırpınma (ihtilaç) hali çoksa; haloperidol, piperidon adlı ilaç maddeleri verilir.

Bütün ilaçlar arasında, aspirin hiç tartışmasız en yaygın olanıdır. Baş ağrısını, diş ağrısını
dindirmek veya ateşini düşürmek için aspirin almamış olan var mıdır?

Aspirin asetilsalisilik asitin herkesçe bilinen yaygın adıdır; bu asit ilk olarak 1853'te bir
bitkiden elde edilmiştir. 1895'te Alman araştırmacılar, bugünkü aspirin yapımının esası olan
kimyasal sentezi başardılar.

Bu asit beyaz, kokusuz, hafif ekşi, acı bir tozdur. Sodyum karbonat içinde erir. Suda kolay
erimez. Bağırsaklarda ya da alkali bir ortamda parçalanırsa salisilik ve asetik asitlere ayrışır.
135 derecede erir, tortu bırakmadan yanar. İnce iğnecikler halinde billurlaşır.

Dünya aspirin tüketimi yılda binlerce ton olarak hesaplanır (yalnız

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Amerika Birleşik Devletleri'nde 12 000 ton).

Özellikle ağrı dindirici olarak kullanılan aspirin ateşe karşı da çok etkilidir, ayrıca romatizmayı
ve sancıyı hafifletmeğe yarar. Bugünkü araştırmalar, bu ilacın bir gün miyokard enfarktüsünü
(en yaygın kalp hastalıklarından biri) ve kanserlerin yayılmasını önlemekte de yararlı
olabileceği umudunu vermektedir.

Aspirin evrensel bir ilaç olmakla birlikte bazı sakıncaları da vardır: bir kere sindirimi güçtür
(mide yanmaları), bir de kanama yapabilir. Bunun için aspirini her fırsatta ve aşırı
kullanmamalıdır. İlacı yemek sırasında almak veya sindirim yolunda erimesini kolaylaştıracak
bir içecekle yutmak en iyisidir.

Amerika Birleşik Devletleri; doğuda Atlas Okyanusundan batıda Büyük Okyanus a kadar
4.500 km genişliğindedir. Kuzey sınırını Kanada, güneyini ise Meksika körfezi çevirmektedir.
ABD Amerika kıtasında yer alır. Dünyanın en büyük ülkelerinden biridir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
Eczacılıkta aspirinin çeşitli biçimleri bulunur. İlacın soğurulmasını kolaylaştırmak için köpüren
haplar, sindirimini kolaylaştırmak için üstü başka bir madde ile kaplanmış haplar bulunduğu
gibi hafif uyku verici etkisini gidermek için içine sinirleri kuvvetlendirici maddeler (C vitamini,
kafein) karıştırılmış aspirin hapları da vardır.
Aspirin'in hikayesi

Aspirin tabletletleri
Aspirin, keşfedildiği günden bu yana tıp dünyasında şaşkınlık yaratıyor. Her geçen gün yeni
bir hastalığa iyi geldiği belirlenen 108 yıllık Aspirin’in gerçek öyküsü daha eski: Aspirin, tam 3
bin 500 yıl önceye kadar gidiyor.

Tıp tarihçileri 1897 yılını Aspirin’in doğum yılı olarak gösteriyor ancak, insanlık tarihinin en iyi
bilinen ilacının coşkulu öyküsü 3 bin 500 yıl önce başladı. Yazılı kayıtlara göre M.Ö. 2’nci
yüzyılda romatizma ve sırt ağrısı için kurutulmuş mersin ağacı yapraklarından enfüzyon
yapılması tavsiye ediliyordu. Bin yıl sonra tıbbın babası Hipokrat ateş ve ağrı için reçetesine
söğüt ağacı kabuğundan ekstre edilen suyu yazdı. Bu, suda bulunan ve ağrıyı hafifleten
madde salisilik asitti. Orta çağda doktorlar Hipokrat’ın bu tedavisini unuttu ancak halk söğüdü
seviyordu. Bitkilere meraklı otacı kadınlar, söğütlerin kabuklarını toplar, kaynatır, ağrı ve
ateşten şikayeti olanlara verirlerdi.

MELON ŞAPKALI KİMYAGER

Suskun dönem, 1763’e kadar sürdü. Bu tarihten sonra söğütten elde edilen salisilik
asit etkin maddeli ilaçlar yazıldı hastalara. Ancak tadı acı, yan etkileri ağırdı. Ağrılara
iyi geliyor ancak kokusu ve yan etkileri daha da hasta ediyordu.

Bu dertten mustarip biri de Bayer’de çalışan bilim adamı Dr. Felix Hoffmann’in
babasıydı. Romatoid artrit (eklemlerin iç yüzlerini etkileyen iltihabi bir hastalık)
yüzünden salisilik asitli ilaçlar kullanan baba Hoffmann yatalak olmuştu. Dr.
Hoffmann, tıp tarihinin en büyük buluşunu, babasının acılarını dindirmek için yaptı;
salisilik asiti, asetilsalisilik asite (ASA) çevirdi. Bayer, iki yıl sonra 20’nci yüzyılın
evrensel iksiri olarak adlandırılacak Aspirin’i üretmeye başladı. Aspirin yoksulların
satın alacağı kadar ucuz ve kolay bulunan bir ilaç oldu. İnsanları grip salgınlarından
korudu. Ağrı kesici deyince akla Aspirin geldi.

Harika ilaç, 1971’e kadar bir sır olarak kaldı. Aspirin’i herkes biliyor ama kimse
anlamıyordu; vücuda etkisi hiç bilinmiyordu. Aspirin’in ağrıyı nasıl etkilediğini Prof.
John R. Vane buldu. Bu Vane’e Nobel Ödülü ile Sir unvanı kazandırdı.
/_newsimages/676356.jpg
Tıp bilimi doğal iyileşme sürecini desteklemek ve hastanın ağrısını gidermek için
tedavi uygulamaktan oluşmaktaydı. Ateşi düşürmek, iltihabı iyileştirmek ve ağrıyı
azaltmak ya da ortadan kaldırmak için prostaglandinlerin üretimini önlemek
gerekiyordu.

Aspirin’in yaptığı tam da buydu işte. Bu bulgu, Aspirin üzerine yapılan araştırmaları
tetikledi. Bugün yılda 500 Aspirin araştırması yayınlanıyor. Araştırmalar ağrıya ve
soğuk algınlığına iyi geldiği bilinen ilacın her geçen gün başka bir etkisini ortaya
çıkarıyor.

Asetil salisilik asit (Aspirin)


Kullanım biçimleri
Günlük doz yetişkinlerde 3 kez 1-2 (500-1000 mg) tablet, yemeklerden sonra
çiğnenmeden bir miktar sıvıyla yutulur. Romatizmal hastalıklarda doz günde 4x2
tablete çıkarılabilir. 9-15 yaş grubuna günde 2 veya 3 kez 1 tablet, 7-9 yaş grubuna
günde 3 kez ½ tablet verilebilir. 7 yaşından küçük çocuklara 100 mg'lık tablet
formundan olmak üzere 1-2 yaş ½ tablet, 2-3 yaş 1 tablet, 4-6 yaş 2 tablet, 7-9 yaş 3
tablet verilir. Bu dozlar gerektiğinde günde 3 kez tekrarlanır.

Yüzeysel uygulama
Aspirinin birçok faydası arasında derideki kurumalar çatlaklar tırnak batmaları gibi
hastalıklarıda giderebilmesidir. Herkesin bildiği gibi aspirin kanı sulandırıyor.
Sürüldüğü bölgedeki kılcal dolaşımıda hızlandırdığı için iyleşme hızlanıyor.

Tırnak batması veya nasırda kullanımı


100MG lık aspirin suda eritilir. (en fazla 2 cc su)Suyun içme suyu veya saf su
olmasına dikkat edin çünkü aspirin bir asittir ve Ph değeri uyumsuz asitler veya
bazlarla tepkimeye girip etkisini yitirebilir. Hazırlanan karışımı sorunlu bölgeye bir
pamuk yardımıyla iyce yedirerek sürün. Bu işlemi 2 günde bir tekrarlıyabilirsiniz.

Endikasyonları
Baş ağrısı, diş ağrısı, nevralji, siyatik ve adet sancılarını giderir. Ateşli hastalıklarda,
grip ve soğuk algınlığında ateş düşürür. Romatizma ve lumbagoda enflamasyonu
azaltır. Boğaz ağrılarını geçirir. Migrenin semptomatik tedavisinde kullanılır. 100 mg
dozda Antiagregan(kan sulandırıcı) olarak kalp ve tansiyon hastaları tarafından
kullanılır.

Kontrendikasyonları
Salisalatlara ve diğer non-steroidal antienflamatuvar ilaçlara karşı aşırı duyarlılığı
olanlarda, kanama eğiliminin arttığı patolojik durumlarda, gebeliğin son üç ayında,
glukoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliğinde, gastrointestinal kanalda kronik ve aktif
ülseri olanlarda kullanılması sakıncalıdır.

Uyarılar
Astma, nazal polip veya nazal allerjisi olanlarda dikkatle kullanılmalıdır. Uzun süre ve
yüksek dozda kullanımında ılımlı bir salisilat intoksikasyonu görülse de, dozun
azaltılmasıyla kaybolur. Salisilatlar tiroid fonksiyon testlerini değiştirebilir. Karaciğer
harabiyeti olanlarda, ayrıca cerrahi müdahale geçirecek kişilerde dikkatle
kullanılmalıdır. Gebelerde kullanım güvenliği kanıtlanmadığından önerilmez. Süt
veren annelerde kullanılmamalıdır.

Yan etkileri
Asetilsalisilik asidin en sık görülen yan etkisi sindirim sistemi üzerinedir. Doza bağımlı
olarak gastrointestinal hemoraji, ülserasyon, tinnitus, vertigo, geçici işitme kaybı,
kanama zamanının uzaması ve nadiren lökopeni, trombositopeni, plazma demir
konsantrasyonunda düşme görülebilir. Ayrıca nadir olgularda aşırı duyarlılık
reaksiyonları olarak kaşıntı, ürtiker, anjiyonörotik ödem, astma ve anafilaksi
görülebilir.

İlaç etkileşimleri
Asetilsalisilik asit plazma protrombin konsantrasyonunu azaltması nedeniyle
antikoagülanların etkisini potansiyelize eder. Oral hipoglisemiyanların etkisini
potansiyelize eder. Salisilatlar küçük dozlarda probenesid ve sülfinpirazonun
ürikozürik etkisini azaltır. Spirinolaktonla oluşan sodyum itrahı, salisilat varlığında
azalabilir. Alkolle, kortikosteroidlerle birlikte kullanımı gastrointestinal sistemde
kanama olasılığını artırır. Pirazolon türevleriyle birlikte kullanımı gastrointestinal
ülserasyon riskini artırır. Üriner alkalileştiriciler salisilatın böbrekten atılım hızını
artırarak; fenobarbital enzim indüksiyonuyla, propranolol bazı reseptörlerle kompetitif
etki nedeniyle asetilsalisilik asidin etkisini azaltırlar.

Aspirin'in Tarihçesi
Aspirinin ortaya çıkması,
Eczacılık Alm. Apothekerwissenschaft, Fr. Pharmacie (f), İng. Pharmacy. İlaçların
toplanması, hazırlanması, standart hale getirilmesi ile uğraşan sanat ve tatbiki bilim dalı.
Eczacılığın alanına, ilaç olarak kullanılan bitkilerin elde edilmesi ve tıbbi değeri olan kimyevi
maddelerin sentezi girmektedir.Ayrıca tıpta kullanılan ajanların analizi ve standartlaştırılması
da eczacılığın konusudur. Eczacı ilaçların tablet, kapsül ve ampul gibi çeşitli dozaj ve
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

kimyager

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Felix Hoffmann'ın 1897’de saf asetilsalisilik asit (ASA) üretmesiyle mümkün olmuştur. ASA,
ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılan Aspirinin etken maddesidir. Kaynağı ise
dünyanın her yerinde yetişen

1897 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler


...Tümünü okumak için linke tıklayınız.
söğüt ağacıdır.

ASAnın kalp krizini, felci, bazı kanser türlerini önleyici etkisi kanıtlanmıştır.

Söğüt (Salix), söğütgiller (Salicaceae) familyasından Salix cinsini oluşturan boylu ağaç veya
bodur çalı halinde, çoğunluğu kışın yaprak döken, ender olarak da her dem yeşil kalan
odunsu bitkiler.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Bayer’in kimyagerlerinden Dr. Felix Hoffmann, 10 Ağustos

10 Ağustos Gregorian Takvimine göre yılın 222. günüdür. Sonraki sene için 143 (Artık
yıllarda 144) gün var
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

1897 tarihinde salisilik asidi asetik asit ile sentezleyerek saf asetilsalisilik asidi üretmeyi
başardıktan 11 gün sonra aynı yolla diasetilmorfini sentezlemiş ve

1897 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler


...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

eroini bulmuştur. Kuru öksürük ve

Eroin Alm. Heroin (n), Fr. Héroine (f), İng. Heroin. Morfinin asetikasit anhidriti veya
asetilklorürle reaksiyona girmesi sonucu elde edilen bir uyuşturucu madde.

Beyaz billurlu toz halindedir. Umumiyetle klorhidrat tuzu halinde bulunur. Morfine çok benzer.
Ağrı kesici etkisi morfinden yüksektir. Uyuşturucu etkisi başladıktan sonra 3-4 saat sürer.
Öksürük ve solunum merkezi üzerinde yaptığı deprasyon (baskılama) morfinin ve
kodeininkinden güçlüdür. 10
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

veremin tedavisinde kullanılan eroine büyük ümit bağlanmıştı. Aynı zamanda

Verem (tüberküloz), mycobacterium tuberculosis'in dormant yaşayabilme özelliği başta olmak


üzere, diğer biyolojik özellikleri ve epidemiyolojik koşullar nedeniyle eradikasyonu çok güç
olan bir hastalıktır. Tüm tüberküloz (TB) olgularının % 80-90’ı akciğerlerde ortaya çıkar.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

I. Dünya Savaşı’nda ağır yaralı hastalara ağrı kesici olarak verilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı, 1914 yılında Avrupa'da başlamış, ancak dünyanın dört bir yanındaki
ülkelerin katılması ve diğer kıtalardaki sömürgelere de yayılması nedeniyle "dünya savaşı"
olarak adlandırılmıştır. 1914'te başlayan savaş 1918 yılında sona ermiştir. 30 Ekim 1918'de
Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak savaştan çekildi.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Morfin bağımlılarını kurtarmak için fayda sağlayabileceği ileri sürülmüştür. Ancak eroinin
kendisinin bağımlılık yapan çok ciddi bir uyuşturucu olduğu anlaşılınca, 1930’lu yılların
başında adı ilaç listelerinden silinmiştir.

1900’lü yılların başında


Morfin Afyonda yüzde on oranında bulunan, kuvvetli ağrı kesici özelliği olan bir alkaloid. Saf
morfin; beyaz, billuri bir tozdur, suda çözünmez. Solunum ve öksürük merkezini uyuşturur.
Kusma merkezini uyarır, göz bebeklerini ileri derecede daraltır, kabızlık yapar, en büyük
etkisi merkezi sinir sisteminde görülür. Geçici bir uyarılma devresinden sonra, sinir
merkezleri felce uğrar ve kişi acıyı duymaz hale gelir. Morfin, kolaylıkla alışkanlık yapabilen
bir maddedir. Bu yüzden alışanlar ta
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Avrupa’daki grip salgınının yok edilmesinde rol oynayan ASA, Aspirin markasıyla özdeşleşmiş
durumdadır. ASA ya da Aspirin denince akla daha ziyade kanı sulandırıcı etkisi geliyor. Kalp
krizi ve felçteki rolü hatırlanıyor. Hatta bazı kanser türlerindeki önleyiciliği dile getiriliyor. Oysa
1897’den bu yana, Hoffmann’ın formüle ettiği haliyle ilaçlaşan ASA’nın en etkili olduğu
rahatsızlıklar ağrı, yüksek ateş ve soğuk algınlığı.

Hoffmann,

Avrasya olarak bilinen eski dünya kıtasının batısındaki büyük yarımada olan Avrupa, Sami
dillerde Erep (yahut Irib) Güneşin Battığı taraf anlamına gelir. Fenikelilerden Yunanlılara
geçen bu ad, Yunanca'da Europa olmuş ve Ege Denizi'ne göre batıda bulunan ülkelere bu
ad verilmiştir.

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.


romatizmal ağrılarla baş edemeyen babasını iyileştirebilmek amacıyla salisilik asidi
geliştirmeye çalışır. O zamana kadar kullanılmış olan salisilik asit esaslı

Genellikle eklem, kas ve sinir sistemini etkileyen hastalıklara romatizma denir. Romatizma
ağrıları, vücudun her tarafında görülebilir. Halk arasında, romatizma ağrılarına yel denir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

sodyum salisilat ilacı hem çok kötü bir tada sahiptir hem de uzun süre alındığı için midesi
rahatsızlanan kişileri her kullanışlarında hasta etmektedir.

1950’lerden sonra bu ilacın kalp krizi ve felç riskini azaltabileceği yönünde fikirler ortaya
atılıyordu.

Sodyum sembolü Na olan ve yer kabuğunda, çokluk bakımından altıncı sırada bulunan
metalik bir element. Sodyum, denizlerde çözünmüş hâlde bulunan elementler içinde miktar
olarak ikinci sırayı alır. Sembolü Lâtince “natrium” veya “soda metali” kelimesinden alınmıştır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

1971’de

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

İngiliz

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.


farmakolog Sir

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

John R. Vane’nin, ASA’nın insan metabolizmasındaki ağrıyı nasıl durdurduğunu belirlemesi,


Hoffmann’dan sonraki en büyük adımdır. O güne kadar maddenin etkisi biliniyor, yeni etki
alanlarına ulaşılıyor ancak bu etkiyi nasıl ve hangi süreçle yaptığı bilinmiyordu. Bu buluşsu
Vane’ye 1982 yılında

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Nobel Tıp Ödülü’nü kazandırdı.

bkz. Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

Kanadalı

bkz. Kanada

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.


nöroloji profesörü Henry J. M. Barnett, ASA’nın yüksek dozlarla beyindeki geçici dolaşım
rahatsızlıklarını, ikinci felç geçirmeyi ve felç sebebiyle ölüm riskini önemli ölçüde azalttığını
kanıtladı.

Sinir sisteminin anatomi, fizyoloji ve hastalıkları ile ilgilenen tıp dalı. Nörologlar, beyin,
omurilik ve çevre sinirlerin rahatsızlıklarının tedâvisi ile ilgilenirler.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.

1985’te Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) Margaret Heckler, kalp krizi geçiren kişilerin
bu ilacı her gün düzenli almaları halinde ikinci kriz ihtimalinin %20 gerilediğini açıkladı. Yine
Amerika’da 22,000 sağlıklı doktoru kapsayan kontrollü bir araştırmada, ilaç kullanımının kalp
krizi riskini %44 oranında gerilettiği ortaya kondu. Newsweek Dergisi, araştırma sonuçlarını 8
Şubat 1998 tarihli sayısında kapak dosyası yaptı. 1996’da FDA, ilacın akut kalp krizi kuşkusu
içindeki kişilerde tercih edilmesini tavsiye etti.

ASA, çok sayıdaki kadını ilk hamileliklerinde tehdit eden, prematüre ve ölü doğumlara sebep
olan ‘preeklempsi’yi önlemede de yardımcı özelliği açıklanan tek ilaçtır. Diyabetin geç
dönemlerinde varlığını hissettiren, gözün retina tabakasındaki ve böbreklerdeki kılcal damar
tıkanıklıklarında da etkindir. Kalın bağırsak (kolon) kanserini önlemede de etkili olduğu,
1988’de Avustralyalı Epidemiyoloji Profesörü Gabriel A. Kune tarafından yapılan bir
araştırmadaki genel nüfus istatistiklerine göre, ilacın düzenli içicilerinde söz konusu kanser
riskinin %40’ların altına gerilediğinin fark edilmesiyle kanıtlanmıştır. Amerikan Kanser
Derneği’nce yapılan araştırmalarda, Kune’nin bulguları doğrulanmıştır.

ASA, 80’den fazla ülkede Bayer’in tescilli markası Aspirin ile insanlara ulaştırılıyor. ASA’nın
yeni etki alanlarının keşfedilmesi ve nasıl etki ettiğinin daha iyi anlaşılması adına
gerçekleştirilen araştırmaları Bayer destekliyor.

Hammaddesi
ASA’nın hammadde sorunu yoktur. Hemen hemen dünyanın her ülkesinde yetişen
söğüt ağacından elde edilir. Bu ağacın tedavi edici özelliği 3500 yıldır biliniyor. Yaprak
ve kabuklarından tabii olarak üretilen bitkisel ilaçlar eski çağlarda da ağrı kesici ve
ateş düşürücü olarak kullanılıyordu. Hipokrat, salisilik asidin farkında olan ilk
hekimlerden biridir. Bazı rahatsızlıkların tedavisi için reçetesine söğüt ağacı
kabuğundan sağlanan suyu ilaç olarak yazmıştır. Suda bulunan ve ağrıyı hafifleten
madde bugün bildiğimiz tanımıyla salisilik asittir. Maddenin adı ile kökeni arasında bir
bağ vardır. Salix kelimesi Latincede söğüt anlamına gelir.

ise ağrıyı gidermede mersin ağacı yapraklarını kullanmıştır. Bu ağacın


Eski Mısırlılar
yapraklarında da salisilik asit bulunduğu ispatlanmıştır. Edward Stone 1763’te, söğüt
kabuklarını kurutup toz hâline getirerek ürettiği maddenin ateşli hastalarda faydalı
olduğunu belirliyor ve Londra Kraliyet Cemiyeti’ne bildiriyor. Maddeyi su ve çay gibi
sıvılarda eriterek hastalara veriyor.

Ağrı, ateş ve soğuk algınlığı haricinde kalp krizi, felç ve bazı kanser türlerinde fayda
sağlanan ASA ya da bildiğimiz klasik Aspirin ilacının elbette kullanılmaması gereken
durumlar da söz konusu. Asit özelliği sebebiyle mide rahatsızlığı olanlara kesinlikle
önerilmiyor. Bununla birlikte kanama ve kanamanın durdurulamaması riski taşıyan
kişilerin de kesinlikle içmemesi gerekiyor. İlacın kanı sulandırıcı etkisi bu rahatsızlıkta
negatif tesir yapıyor. Öte yandan ilaç, şüpheli bir sendrom dolayısıyla çocuklar için de
önerilmiyor. Burada kesinlikle bir yanılgıya düşmemek gerekiyor. Başka bir ilaç
firmasının babyprin ismiyle piyasaya sürdüğü ilaç da çocuklar için üretilmiyor. Bu ilaç,
düşük doz kullanması gereken hastaların ihtiyacını karşılıyor.

Aspirin’in, Plus C ve Forte türleri de var. Plus C’de, ASA ile beraber C vitamini de
içeriğe ilave ediliyor. Böylece soğuk algınlığında daha etkili olduğu ifade ediliyor.
İngiltere Caridiff Üniversitesi Soğuk Algınlığı Merkezi Direktörü Profesör Ronald
Eccless, 272 gönüllü üzerinde yaptığı çalışmada, C vitamini takviyeli ASA’nın soğuk
algınlığına bağlı boğaz ağrılarını altı saat süreyle giderdiği; baş ve kas ağrılarında da
belirgin iyileşme sağladığı sonucuna ulaşıyor. 1972 yılında piyasaya sunulan Plus C,
suda eritilerek vücuda alınıyor. Forte’de ise içeriğe kafein ekleniyor. Buradaki amaç
da ağrı kesici etkisini artırmak.

Bayer tarafından verilen Aspirin ödülünü kazananlar


 1995: Dr. Patricia Torres Bozza, beyaz kan hücrelerine yaptığı etkiyi ortaya koydu.

 1996: Dr. Joan Claria Enrich, yararlı etkileriyle bağlantılı bio-aktif maddeleri araştırdı.

 1997: Dr. Zheng-Ming Chen, ani felç üzerindeki etkinliğini 21 bin hasta ile klinik olarak
kanıtladı. Dr. Partick J. Loll: Moleküler seviyedeki etki mekanizmasını gösterdi.

 1998: Dr. Paul Schwenger, tümör gelişimini durdurma mekanizmasını araştırdı.

 1999: Dr. Min-Jean Yin, daha önce keşfedilmemiş yeni bir iltihap giderici etkisini araştırdı.
Dr. Stefanie Oberle, damar koruyucu etkisine yol açan antioksidan özelliklerini inceledi.
 2000: Dr. Marcela de Freitas Lopes, bir parazitin yol açtığı kalp hastalığına (Ghagas)
etkisini araştırdı. Dr. Anthony Rodgers, damar tıkanıklığını önlemedeki etkisi üzerine
kapsamlı bir klinik araştırma yaptı.

 2001: Dr. Michael Saunders, iltihap giderici etkisi üzerine incelemelerde bulundu.

 2002: Dr. James Hennan, kalp-damar hastalıklarını önleyici etkilerini belirledi.

 2003: Dr. Minsheng Yuan, diyabet tedavisinde kullanımını araştırdı.

 2004: Dr. Leon İri Kupferwasser, ‘Staphylococcus aureus’ bakterisinin yol açtığı hastane
enfeksiyonlarını zayıflattığını belirledi. Maddenin hastanelerde karşılaşılan en yaygın
mikroplardan biri olan ve uzun süredir de antibiyotiğe direnç gösterdiği bilinen
Staphylococcus aureus bakterisinin yol açtığı enfeksiyonları zayıflatabileceğini belirledi.
Bakteri; yeni doğan bebekler, yaşlılar ve ameliyat geçiren hastalarda ölüme kadar giden son
derece tehlikeli sonuçlar doğuran rahatsızlıklara sebep

ASPİRİN’İN YOL HARİTASI ÇİZİLDİ

İngiliz bilimadamı Dr. Derek Gilroy da 24 yıl sonra Aspirin’in başka bir etki mekanizmasını
ortaya koydu. Bayer’in düzenlediği ‘Uluslararası Aspirin Ödülü’nü bu yıl alan İngiliz bilim
insanı Dr. Gilroy, ilacın etkin maddesi asetilasilik asidin (ASA), enflamasyonu (ateş, ağrı,
şişlik ve kızarıklık) nasıl engellediğini açıklayarak aldı. Gilroy, Aspirin’in nitrik oksidin (NO)
üretimini uyararak enflamasyonları engellediğini buldu. Böylece 108 yaşındaki ASA’nın
bugüne dek çok iyi bilinmeyen biyolojik etkisini açıklayan Gilroy’un bulgularının, ASA’nın
diğer endikasyonlarının bulunmasına hız kazandıracağı bekleniyor. Bilim çevreleri, buluşu
108 yıl sonra ASA’nın çok sayıdaki biyolojik aktivitelerinin sadece bazılarının incelenmiş
olduğunu gösterdiğini belirtiyor ve Aspirin’in yol haritasının çizildiğini söylüyor.

Mucizevi küçük beyaz ilaç

Halk arasında ‘Her derde deva’ olarak bilinen Aspirin etkileri:

Aspirin’in etkin maddesi ASA, soğuk algınlığı ağrılarını hafifletiyor, ateşi düşürüyor.

Yüksek risk altındaki erkek ve kadınlarda kalp-damar hastalıklarından korunması için günde
75-120 mg ASA kullanmaları öneriliyor. ABD’de 10 yaşından büyük çocuklara koruma amaçlı
günde 75 mg Aspirin veriliyor.

Kadınların yüzde 80’inden fazlasında görülen, tekrarlayan gerilim tipi baş ağrılarını ASA’nın
hızlı ve emniyetli bir şekilde hafifletiyor.

Baş, diş, mafsal ağrıları, iltihaplanma, enfarktüs gibi birçok hastalığa karşı kullanılan ‘süper
hap’ın her gün düşük dozda alındığında kanı sulandırarak, pıhtılaşmayı önlediği ve bu
nedenle kalp krizi riskini azalttığı kesinlik biliniyor.

Beyin kanaması geçiren kişilerin iki hafta boyunca Aspirin almalarının da fayda sağladığı
açıklandı.
Yapılan araştırmalarda Aspirin’in bağırsak kanseri, hatta akciğer kanseri tehlikesini de büyük
ölçüde azalttığı ortaya çıktı.

Tüm bunlara rağmen bilimadamları, doktor kontrolü dışında sürekli ve fazla miktarda Aspirin
alınmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar. Doktorlar, fazla miktarda ve uzun süre alınan
Aspirin’in, bazı kişilerde mide ve bağırsak kanamasına yol açabileceğini, gençlerde beyin ve
karaciğerde tahribata sebep olabileceğini dile getirerek, alerjik yan etkilerinin ortaya
çıkabileceğini söylüyorlar.

Aspirin’in koruyucu dozu tartışması

Aspirin’i nasıl almalıyız, her gün mü, yoksa gün aşırı mı? Ya miktarı ne kadar olmalı?
Bugünlerde iki günde bir alınan ‘81 miligramlık’ Aspirin’in kalp ve damar hastalıklarından
korunmanın en iyi yolu olduğu konuşuluyor. Ancak doktorlar gün aşırı kullanıma sıcak
bakmıyor.

Prof. Dr. Aytekin Oğuz (Metabolik Sendrom Derneği):

Aspirin’in her gün alınması daha doğru. Çünkü kişinin aldığını zannedip içmeyi atlaması söz
konusu olabilir. Akıl karıştırır. Bu yüzden her gün 70-100 miligram Aspirin alınmasını
öneriyoruz. İçilen aspirinin çeşidi önemli değil. Önemli olan içindeki ASA. Aspirinle ilgili
yapılan çeşitli çalışmalar düşük dozlarının da (70 miligram) kalp ve damar hastalıklarından
koruduğunu ortaya koyuyor. Yani sadece yüksek dozları değil, düşük dozları da işe arıyor.
Aspirin’in trombositler üzerinde kanın pıhtılaşmasını önleyen etkisi 24 saat sürüyor.

Prof. Dr. Çetin Erol (Ankara Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı):

Evet her gün 75-150 miligaram arasında herhangi bir Aspirin’i içmelerini öneriyoruz. Ama
herkese değil. 40 yaşını geçmiş ve en az 1-2 riski bulunanlara. Yani sigara içen,
hipertansiyon, şeker ya da başka bir kalp ve damar hastalığı riskini artıran hastalığı
bulunanlar alabilir. Sağlıklı insanlara önermiyoruz. Başta kanama gibi bazı olumsuz etkileri
olabiliyor.

Vous aimerez peut-être aussi