Académique Documents
Professionnel Documents
Culture Documents
Sezgin Kaya
Uludağ Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Araştırma Görevlisi
● ● ●
Özet
1990’lı yıllarla birlikte Uluslararası İlişkiler alanında yeni bir teorik yaklaşımın ortaya çıktığı
görülür. Pozitivist teoriler ile post-pozitivist teoriler arasında konumlandırılan ve bu nedenle ‘üçüncü yol’
olarak nitelendirilen bu yaklaşım, uluslararası ilişkilerin sosyal yanına yaptığı vurgu nedeniyle sosyal
konstrüktivizm olarak adlandırılmaktadır. Disiplinin ana-akımından birçok açıdan ayrılan konstrüktivizmin,
benimsenen epistemolojik pozisyonlarındaki farklılıklar nedeniyle değişik türleri bulunmaktadır. Bu
farklılaşma ilgili yaklaşımın Uluslararası İlişkiler teorileri içindeki yerini ve dolayısıyla ‘üçüncü yol’ olma
pozisyonunu tartışmalı hale getirmektedir. Bu yaklaşımın en ayırt edici yanı, uluslararası ilişkiler analizlerine
yönelik farklı ontoloji önerisidir. Uluslararası siyasanın temel yapılarının maddi olmaktan çok sosyal
olduğunu ileri süren konstrüktivizm, normatif olanın maddi yapılar üzerindeki önceliğini savunur. İlgili
yaklaşım, disiplinin ana-akımını oluşturan pozitivist teorilerin göz ardı ettiği kimlik, kültür, söylem ve dil gibi
sosyo-kültürel faktörlerin uluslararası ilişkiler analizlerine katılmasını olanaklı kılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Konstrüktivizm, Büyük Tartışmalar Yaklaşımı, “Üçüncü Tartışma”, Oluşturucu
Teori, Amil-Yapı Tartışması.
GİRİŞ
Uluslararası İlişkiler disiplini, bu alandaki teorik yaklaşımların çokluğu
nedeniyle nicel anlamda oldukça ‘zengin’ bir görünüme sahiptir. Bu durum
büyük oranda disiplinin kendi doğasından kaynaklanmaktadır. Dünya
siyasasının karmaşık yapısı göz önünde tutulduğunda, bu alanda her olgu ve
olayı açıklayabilecek bir teorinin olmasını beklemek de zaten pek mümkün
değildir. Köni’nin de belirttiği üzere (2001: 8), disiplin içerisinde bu türden bir
‘büyük teori’ henüz geliştirilebilmiş değildir. Disiplinin tarihine bakıldığında,
uluslararası olaylarca yönlendirilen bir ritme bağlı olarak zaman içerisinde bir
takım teorik yükselişler ve inişlerin olduğu görülür (Kahler, 1997: 41). Belli
dönemlerde, belli olaylara yönelik olarak bazı teorilerin diğerlerine nazaran
daha fazla rağbet görmesi söz konusu olabilmektedir. Bu alandaki teorilerin
genellikle ilk ortaya atıldıkları dönemdeki açıklayıcılık kapasitelerini zamanla
kaybeden nitelikteki orta-boy teoriler olduğu (Arı, 2004: 28) düşünülecek
olursa, bu durum daha kolay anlaşılabilir. Bunun yanı sıra, teorilerin evrensel
nitelikte, zamandan ve mekândan bağımsız şeyler olmadığı gerçeğini de
unutmamak gerekir. Belli bir durumu anlama-açıklama çabası, yani
teorileştirme süreci, tıpkı sosyalleşme sürecimiz gibi içinde bulunduğumuz
sosyo-kültürel çevreden yoğun bir biçimde etkilenmektedir. Dolayısıyla,
herhangi bir teorinin diğerlerine karşı a priori bir üstünlüğünden söz etmek
doğru olmayacaktır (Yurdusev, 2005: 159).
Disiplinin sergilemiş olduğu bu görüntü teoriye duyulan gereksinimi
daim kılmakta; bunun pratikteki karşılığı ise doğal olarak, birbirinden farklı ve
yarışma halindeki çok sayıda teorik yaklaşım olmaktadır. Bu teorik ‘çoğulluk’
durumu bazen bir sorunmuş gibi görülse de aslında kimi sonuçları açısından
faydalıdır. Öncelikle, tek bir şablona bağlı kalmaktansa birbiriyle yarışma
halinde olan farklı görüş açılarına sahip olmak, daha tercih edilir bir durumdur.
84
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 85
Öte yandan farklı kuramlar arasında bu türden bir yarışmanın olması, ilgili
kuramların güçlü ve zayıf yanlarını açığa çıkaracak, yalınlaşmalarına yardımcı
olacak ve geleneksel yaklaşımların zayıflıklarını ortaya koyacaktır (Walt, 1998:
15). Kısacası bu teorik çoğulluk durumu, hem teorinin hem de disiplinin kendi
doğası göz önünde bulundurulduğunda, kaçınılmaz ve hatta istenilir bir şey
olarak görülmelidir. Kanaatimizce buradaki asıl sorun, bu nicel zenginliğe
karşın disiplinin yeterince kendine özgü teorik yaklaşım geliştirememiş
olmasıdır. Uluslararası İlişkiler disiplini, diğer disiplinlerdeki yazarlara bir
ilham kaynağı olarak sıklıkla atıf yapması ve oralardan devşirdiği fikirleri
kendisi için uyarlaması nedeniyle, bir çeşit “fikir ve yazar ithalatçısı”
görünümündedir. Bu durum büyük oranda disiplinin kendi tarihsel gelişimiyle
alakalıdır. Diğer sosyal bilim dallarına göre nispeten daha geç bir zamanda
ortaya çıkan ve daha yavaş bir şekilde gelişen Uluslararası İlişkiler, II. Dünya
Savaşı’ndan sonra disipliner bir momentum kazanmıştır (Kubalkova vd., 1998:
5, 9)
Bununla birlikte, disiplinin gerçek anlamda çoğulcu bir kimlik
kazanmasının Soğuk Savaş sonrası dönemde gerçekleştiğini de belirtmek
gerekir. İlgili dönemde Amerikan kaynaklı olmayan görüşler disiplin içerisinde
daha fazla yankı bulmuş, çeşitli yöntem ve kuramların meşru sayılması söz
konusu olmuştur (Walt, 1998: 18). Ancak, bu gelişmeler de Uluslararası
İlişkiler’in bir Amerikan disiplini olarak görülmesine engel olabilmiş değildir.
Waever’in de belirttiği gibi (1998), Uluslararası İlişkiler disiplini çeşitli
nedenlerden dolayı bir Amerikan sosyal bilimi olarak görülebilir. 1980’li
yıllardan beri farklı arayışlar olmakla birlikte, disiplin içerisinde bir Amerikan
hegemonyası söz konusudur ve bu, disiplinin teorik görünümünü de
etkilemektedir.
İnceleme konumuz olan konstrüktivizm de aslında 1980 sonrası dönemde
ortaya çıkan bu arayışlardan biri olup, disiplin içindeki teorik çoğulluk
durumunun bir unsuru halini almıştır. Ancak hemen belirtelim ki, tek bir
konstrüktivizm türünden bahsetmek mümkün değildir. Uluslararası İlişkiler
yazını incelendiğinde birçok konstrüktivist yaklaşımla karşılaşmak
mümkündür. Çalışmanın amacı, ilgili yaklaşımların ortak noktalarından
hareketle konstrüktivizmin kendine özgü yanlarını ve Uluslararası İlişkiler
teorileri içerisindeki yerini göstermektir. Bu çerçevede öncelikle disiplinin
teorik gelişimini ve konstrüktivist yaklaşımların ortaya çıkışını açıklamak
amacıyla, Büyük Tartışmalar (The Great Debates) yaklaşımını ve bu yaklaşım
içerisinde önemli bir yeri olduğunu düşündüğümüz Üçüncü Tartışma (The
Third Debate)’yı ele alacağız. Daha sonra konstrüktivist Uluslararası İlişkiler
yaklaşımlarının daha net anlaşılabilmesi açısından gerekli olduğunu
düşündüğümüz sosyal konstrüktivizmi, bu düşünce içerisinde oldukça önemli
85
86 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
bir yeri olan amil (agent), kural ve yapı ilişkileri açısından inceleyeceğiz.
Sosyal konstrüktivist düşünceye ilişkin değerlendirmenin ardından,
konstrüktivist yaklaşımları kendilerini disiplinin ana-akımından ayıran temel
varsayımları çerçevesinde açıklamaya çalışacağız. Bu bağlamda ilgili
yaklaşımların uluslararası yapı, anarşi, kimlik, çıkar, egemenlik, güvenlik ve
söylem gibi kavramlara yönelik farklı bakış açıları ortaya konulmaya
çalışılacaktır. Çalışmanın son bölümünde ise konstrüktivist yaklaşımların
türlerine kısaca değinilecektir.
86
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 87
87
88 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
3 Benimsenen farklı terminolojiye karşın, “üçüncü tartışma” içerisinde yer alan teorileri
betimlemek için kullanılan post-pozitivist teriminin, eleştirel de dâhil olmak üzere,
tüm alternatiflerinden daha iyi olduğu söylenebilir (Kubalkova vd., 1998: 19). Zira
ilgili tartışma büyük oranda epistemolojik ve metodolojik bir ayrışmaya
dayanmaktadır ve bundan dolayı post-pozitivizm daha doğru bir terimdir. Dolayısıyla
çalışma boyunca bu terimin kullanılması tercih edilecektir.
88
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 89
1995: 48). Smith’in de dikkat çektiği gibi (1996: 11), aslında yetersiz olan
Paradigmalar-arası Tartışma yaklaşımı sadece pozitivist varsayımlarla hareket
eden bu üç paradigmayı kapsamaktadır. Farklı varsayımlara sahip olmalarına
karşın, her üç paradigmanın da benimsemiş oldukları epistemolojik ve
metodolojik pozisyonları açısından gerçekte pozitivist oldukları söylenebilir.
Paradigmalar-arası Tartışma’nın aslında ‘modası geçmiş’ bir yaklaşım
olduğunu söylemek de mümkündür. Çünkü bu yaklaşım daha ziyade 1970’lere
özgü teorileri kategorize etmektedir. Waever’in de işaret ettiği gibi,
Paradigmalar-arası Tartışma yaklaşımı 1980’li yıllarda etkinliğini yitirmiştir.
Bu dönemde realizmin yerini neo-realizmin, liberalizmin yerini ise neo-
liberalizmin aldığı görülür. Aynı dönemde söz konusu teoriler arasındaki
ayrımlar da giderek muğlâklaşmış ve gerçekleşen yakınlaşma neticesinde
ortaya çıkan “neo-neo sentez” 1980’lerin hâkim araştırma programı halini
almıştır. Rasyonalist bir araştırma programı benimsemeleri, ortak bir bilim
anlayışına sahip olmaları, anarşiye öncelik veren bir çalışma biçimlerinin
bulunması ve işbirliği ile kurumların gelişimi gibi ortak sorunlarla
ilgilenmeleri, Waever’in bu iki farklı yaklaşımı “neo-neo sentez” kavramı ile
tanımlamasının nedenlerindendir (1996: 163). Dolayısıyla, günümüzde “üçüncü
tartışma”nın pozitivist kutbunu da aslında “neo-neo sentez”in oluşturduğu
düşünülebilir.
Gerçekten de “neo-neo sentez”i oluşturan bu teorilerin pozitivist
duruşları nedeniyle aynı oldukları söylenebilir4. Tıpkı Uluslararası İlişkiler’in
‘geleneksel’ teorileri olarak da nitelendirebileceğimiz Paradigmalar-arası
Tartışma’nın tarafları konumundaki üç teori gibi, “neo-neo sentez” içerisinde
4 Ancak hemen belirtelim ki, söz konusu teoriler arasında hâlâ bir takım farklılıklar
bulunmaktadır. David Baldwin’e göre neorealizm ile neoliberalizm arasındaki en
önemli farklılıkları, altı noktada toplamak mümkündür. Bunlardan ilki, uluslararası
anarşinin doğası ve sonuçları üzerine benimsenen farklı yaklaşımlardır. Bir diğer
önemli farklılık ise uluslararası işbirliğinin olabilirliğine dair tartışmadır. Bilindiği
üzere neorealistler, neoliberallere göre uluslararası işbirliğini ulaşılması daha güç bir
hedef olarak görmektedirler. Neorealistlerin karar vericiler açısından nispi kazanç
ilkesine yaptığı vurguya karşın, neoliberallerin mutlak kazanç ilkesini benimsiyor
olması da bir diğer önemli ayrışma noktasıdır. Neorealistlerin ulusal güvenlik
meselelerine öncelik veren yaklaşımına karşın neoliberallerin ekonomi politik
meseleleri ön plana çıkarıyor olması ve neorealistlerin niyetlerden ziyade kapasiteye
yaptığı vurguya karşın neoliberallerin niyet ve beklentilerin üzerinde duruyor olması
da iki yaklaşım arasındaki diğer önemli farklılıkları oluşturmaktadır. Son olarak,
uluslararası kurumların anarşinin olumsuz sonuçlarını giderme konusunda
oynayabileceği role ilişkin olarak da iki teorinin farklı varsayımlara sahip olduğu
görülmektedir (aktaran Smith, 1997: 23).
89
90 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
yer alan bu iki teori de pozitivisttir (Smith, 1996: 11–12). Yani öngördükleri
farklı varsayımlara karşın, epistemolojik düzlemde tüm bu teori grupları aslında
pozitivist/rasyonalist çizgide yer almaktadır. Bilindiği üzere bu çizgi
Uluslararası İlişkiler’in hâkim pozisyonunu oluşturmaktadır. Smith’in de
belirttiği gibi (1996: 11), Uluslararası İlişkiler disiplininde son kırk yıldır, doğa
bilimleri metodolojisinin sosyal dünyayı açıklamak için de kullanılabileceğini
öngören ve bu anlamda bütünleşik bir bilim anlayışına sahip olan pozitivizm5
etkin olmaktadır. Pozitivist araştırma mantığının ise üç temel ilkesi
bulunmaktadır. Buna göre, pozitif bilgi gözlemlenebilir ve ampirik olması
nedeniyle metafiziksel veya teolojik bilginin aksine güvenilir bilgidir. Doğal
dünyayı incelemek için geliştirilen araştırma metodolojisi, sosyal dünya için de
aynı derecede uygundur. Bilimsel bilgi, değerden arındırılmış bir doğaya
sahiptir. Bu üç ilkenin özne ve nesnenin ayrılabilirliği, doğalcılık (naturalism)
ve gerçek ile değerlerin ayrılabilmesi gibi bazı temel varsayımlara
dayandırıldığı görülür (Neufeld, 1995: 33–38).
“Üçüncü tartışma”nın pozitivist kutbunda olduğu gibi, diğer kutbu
oluşturan ve reflektivist ya da eleştirel olarak da adlandırılan post-pozitivist
teoriler için de bir ‘çoğulluk’ durumundan bahsedilebilir. Smith, bu kategoride
yer alan teorileri Frankfurt ekolünün temelini oluşturduğu Eleştirel Teori6, post-
modernistler, feministler ve post-yapısalcılar olarak sıralamaktadır (1996: 12).
Tek bir post-pozitivist teorinin bulunmadığına dikkat çeken Wendt ise bu
kategorinin post modernistleri, konstrüktivistleri, neo-marksistleri, feministleri
5 Doğa ve toplum, pozitivist düşünceye göre birbirlerinden köklü bir biçimde farklı
şeyler değildir. Bu nedenle herhangi bir olgu ne kadar karmaşık olursa olsun, bilimsel
olarak çalışılabilecek birimlere ayrılabilir (Kubalkova vd., 1998: 8). Pozitivizmin söz
konusu bu metodolojik monizmi, sosyal bilimler ile doğa bilimlerinin aynı olduğu
varsayımına dayanır; dolayısıyla, bunlar aynı metotlarla çalışılabilirler (Guzzini,
2000:157). Pozitivizmin bir felsefi görüş ve metodolojik pozisyon olarak belki de en
ayırt edici yanıysa geçerli tek bilgi türü olarak bilimi kabul etmesidir. Bu açıdan,
insan bilgisinin yegâne kaynağı, algılanabilir ve gözlemlenebilir bir şey olan veridir
(Smith, 1996: 15; Arı, 2004: 52)
6 Eleştirel Teori, kökleri Aydınlanma’ya kadar dayanan ve Kant, Hegel ve Marx gibi
düşünürlerin fikirleri ile ilişkilendirilen bir Uluslararası İlişkiler yaklaşımıdır. Ancak,
aslında temelini Klasik Yunan düşüncesine kadar da geri götürmek mümkündür.
Bununla birlikte, 20. yy.’da teori Frankfurt Ekolü olarak da bilinen sınırlı bir düşünce
biçimi ile daha yakından ilişkili bir hal almıştır. Eleştirel teori terimi, hâkim sosyal ve
siyasal modernite düzeninin, içkin bir eleştirel metod aracılığıyla sorgulandığı bir
felsefi sembol gibi kullanılmaktadır. Horkheimer, Cox, Hoffman, Linklater ve
Habermans gibi önemli temsilcileri bulunan eleştirel teori hakkında daha detaylı bilgi
için bkz: (Devetak, 1996)
90
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 91
91
92 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
7 Rasyonel tercih teorisi, insan davranışlarına dair iki temel varsayıma sahiptir:
insanlar, bencil çıkarlara sahip fayda maksimizasyoncularıdır; insanlar, tercihleri
arasından rasyonel seçimler yaparlar (Guzzini, 2000:163).
8 Konstrüktivizmin bu iki kutup arasında konumlandırılması çabası, özellikle de
pozitivist bir epistemolojiye karşın post-pozitivist bir ontolojinin kabulü iddiasına
dayalı olarak bunun yapılması, oldukça problemlidir. Zira pozitivist bir epistemoloji
demek, post-pozitivist bir ontolojiyi reddetme sonucu doğuracaktır; tersi için de aynı
durum geçerlidir. Bu sorunun nasıl aşılacağı ise öneri sahiplerince net bir biçimde
cevaplandırılamamaktadır (Friedrichs, 2004: 109).
92
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 93
93
94 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
9 Smith temelci teoriler ile anti-temelci teoriler arasındaki ayrımı, farklı bir
terminolojiyle oluşturucu teoriler arasındaki farklılıklara işaret etmek amacıyla da
kullanmaktadır. Bunun için eleştirel yorumsamacılık ve radikal yorumsamacılık
kavramlarını kullanan yazara göre bunlardan ilki, ayni eleştirel yorumsamacılık,
asgari düzeyde temelcidir; rakip gerçeklik iddialarının yargılanabileceği zeminlerin
olduğunu düşünür. Radikal yorumsamacılık ise pozitivizmin reddi konusunda eleştirel
yorumsamacılıkla hemfikirdir; ancak onun minimal temelciliğini reddeder. Bu
bağlamda, karşıt iddialar arasında tarafsız bir arabulucu olarak hizmet verecek
herhangi bir bireysel teori dışında temel yoktur (Bkz.: Smith, 1997: 27-29).
94
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 95
95
96 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
96
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 97
97
98 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
98
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 99
11 Sosyal teorinin temel tartışma konularından biri olan amil-yapıl ilişkisine dair
yaklaşımlardan biri olan Giddens’ın yapılanma kuramının temelinde, yapıların
ikiliği (duality) varsayımı yatmaktadır. Bu kuram, yapıyı amile dolayısıyla onun
eylemlerine önceleyen yapısalcılık ve fonksiyonalizmden de amili ve onu
eylemlerini yapıya önceleyen yorumsamacı sosyolojinin hermeneutik geleneğinden
de farklıdır. Burada yapıların ve amillerin oluşumu birbirlerinden ayrı olarak
düşünülmez. Bunlar, sosyal bir süreç içerisinde birbirlerini karşılıklı olarak inşa
eden unsurlardır. Karşılıklı etkileşim halinde gelişen bu süreçte amiller hem yapıyı
etkilemekte hem de ondan etkilenmektedirler. Amiller tarafından harekete geçirilen
kurallardan ve kaynaklardan meydana geldiği ve aslında zihinlerde varolan bir şey
olduğu düşünülen yapı, amil davranışları için sınırlayan ve mümkün kılan etkiler
yaratmaktadır (Detaylı bilgi için bkz: Giddens, 1984).
99
100 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
100
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 101
101
102 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
102
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 103
103
104 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
104
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 105
ilişki olduğu sonucuna götürür. Ancak Onuf’un da işaret ettiği gibi, tam
bağımsızlığın kullanışlı bir kurgu, egemenliğin ise bir derece sorunu olduğunu
akılda tutmak gerekir (Onuf, 1998: 65).
Egemenliğin sosyal bir şekilde oluştuğu ve süjeler-arası bir anlama sahip
olduğu yönündeki konstrüktivist bakış açısı, güvenlik kavramı için de
geçerlidir. Güvenliğin bu şekilde yorumlanması, konstrüktivizmin de içinde yer
aldığı sosyal teorileri klasik pozitivist teorilerden ayıran en önemli noktalardan
biridir. Sosyal mantığın bir gereği olarak güvenliğin savunmaya, tehdit
dengesine ve saldırılara ya da bu türden herhangi bir nesnel ve maddi unsura
indirgenemeyeceği düşünülür. Güvende olma veya olmama durumu bir ilişkinin
niteliği olup, bu ilişkinin taraflarının kimliklerindeki istikrarı veya değişimi
yansıtır. Önemli olan bir diğer nokta da güvenliğin korunması gereken
çıkarlarla ilgili bir kavram olduğudur (McSweeny, 1999: 101). Aslında
güvenliğin bu eleştirel yorumunda Soğuk Savaş’ın sona erişinin getirdiği
sonuçlar da etkili olmuştur. Bilindiği üzere, ilgili dönemde güvenliğin salt
teknolojik alanına yoğunlaşılmış ve siyasal, sosyal ve kültürel boyutları göz
ardı edilmiştir. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan yeni
güvenlik tehditleri bu bakış açısının sorgulanması sonucunu doğurmuştur. Bu
dönemde geliştirilen eleştirel yaklaşımlarda güvenlik, bireylerle devlet ya da
toplum arasındaki bir ilişki biçimi olarak algılanmaktadır. Bu bakış açısından
güvenlik, sosyal düzenin dayanaklarına yönelik önemli bir kaygının
bulunmadığı bir durum olarak değerlendirilmektedir. İlgili yaklaşımlar devlet
güvenliği ile toplum güvenliği arasında da bir ayrıma gitmekte ve devletin
güvenliğini egemenlikle, toplumun güvenliğini ise kimliklerle
ilişkilendirmektedir. Güvenlik kültürü de daha geniş bir perspektifte ele
alınmakta, siyasal ve diplomatik kültür dışında, daha geleneksel ve genel kabul
görmüş değerleri de içerecek biçimde kuramsallaştırılmaktadır (Tanrısever,
2005: 118–122). Görüldüğü üzere eleştirel yaklaşım, güvenlik analizlerinde
daha geniş bir kapsam içerisinde ve devlet-merkezci yaklaşımlardan
uzaklaşarak hareket etmektedir. Geleneksel ulusal güvenlik söylemini
sorunsallaştıran eleştirel düşünce, güvenliğin ekonomik ve ekolojik alanları da
kapsayacak şekilde tanımlanması durumunda, devletin tek güvenlik sağlayıcı
olarak yeterli olamayacağını iddia etmektedir (Tickner, 1997: 18).
Burada belirtilmesi gereken bir diğer konu da söylemin, konstrüktivizmin
uluslararası ilişkilere bakışı açısından ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğudur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, konstrüktivizm açsından söylem her türden
sosyal ilişkiyi anlamak için kilit bir kavramdır. Zira konuşma faaliyetleri ve
bunlara verilen yanıtlar, aslında insan hayatını anlaşılabilir kılmaktadır. İnsanlar
dili, kendi ihtiyaçlarını hem göstermek hem de gidermek için kullanmaktadır
(Gould, 1998: 81). Bu nedenle, Onuf’un da özlü bir biçimde ifade ettiği gibi,
105
106 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
106
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 107
107
108 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
SONUÇ
Teorik anlamdaki zengin görünümüne karşın Uluslararası İlişkiler
disiplini büyük oranda pozitivizmin etkisi altındadır. Hem disiplinin klasik
teorileri olarak nitelendirebileceğimiz realizm, liberalizm ve marksizm; hem de
1980 sonrası dönemde disiplinin ana-akımı haline gelen neo-neo sentezin
bileşenleri durumunda bulunan neo-realizm ve neo-liberalizm açık bir biçimde
pozitivisttir. Bununla birlikte, 1980’li yıllardan itibaren disiplin içerisindeki
hâkim pozitivist teorilerin sorgulanması biçiminde gelişen ve uluslararası
ilişkileri çalışmak için post-pozitivizmin daha iyi bir yol olduğunu savunan yeni
arayışların söz konusu olduğu görülür. Pozitivist teoriler ile post-pozitivist
teoriler arasında yaşanmaya başlayan bu tartışmaya karşın, 1990’lı yıllarla
birlikte konstrüktivizmin de içinde yer aldığı ve amaçları bu iki farklı görüşü
uzlaştırmak olan yeni bir takım arayışlar ortaya çıkmıştır. Gerçekte bir
Uluslararası İlişkiler teorisi olmamasına karşın, konstrüktivizmin ilk
uygulandığı alanlardan biri de uluslararası ilişkiler olmuştur.
Disiplin yazınında konstrüktivizm, benimsemiş olduğu varsayılan
pozitivist epistemoloji ve post-pozitivist ontoloji nedeniyle, genel bir eğilim
olarak pozitivist teoriler ile post-pozitivist teoriler arasında
konumlandırılmaktadır. Bu nedenle ilgili yaklaşım “üçüncü tartışma”
içerisindeki bir ‘üçüncü yol’ olarak da görülmektedir. Fakat bu aslında oldukça
tartışmalı bir durumdur. Bunun en önemli nedeni, disiplin içerisinde tek bir
konstrüktivist yaklaşımın olmayışıdır. Konstrüktivist yaklaşımların bir bölümü
pozitivizme ve dolayısıyla ana-akıma daha yakınken, diğerleri oldukça post-
pozitivist bir çizgi benimsemekte ve reflektivist görüşlere yakınlaşmaktadır.
Epistemolojik pozisyonlardaki belirsizliğe rağmen konstrüktivist yaklaşımları
Uluslararası İlişkiler teorileri arasındaki üçüncü bir yol olarak görmek çok da
hatalı bir tutum olmayacaktır. Zira konstrüktivistler ne pozitivist teorilerdeki
gibi maddi yapıları öncelikli gören bir anlayışa sahiptirler, ne de aşırı
108
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 109
Kaynakça
ADLER, Emanuel (1997), “Seizing the Middle Ground: Constructivism in World Politics,” European
Journal of International Relations, 3/3: 319-363.
ARI, Tayyar (2004), Uluslararası İlişkiler Teorileri: Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, 3. Baskı.
(İstanbul: ALFA)
BIERSTEKER, Thomas J. / WEBER, Cynthia (1996), “The Social Construction of State Sovereignty,”
BIERSTEKER, Thomas, J. / WEBER, Cynthia (ed.), State Sovereignty as Social
Construct (Cambridge: Cambridge Uni. Press): 1-21.
CHECKEL, Jeffrey T. (2003). “Social Constructivism in Global and European Politics,” ARENA
Working Papers, WP 15/03.
DEVETAK, Richard (1996), “Critical Theory,” BURCHILL, Scot / LINKLATER, Andrew (eds.),
Theories of International Relations (New York: St. Martin’s Press): 145-177.
FRIEDRICHS, Jörg (2004), European Approaches to International Relations Theory: A House with
Many Mansions (London: Routledge).
GIDDENS, Anthony (1984). The Constitution of Society: Outline of the Theory of Structuration
(Cambridge: Polity Press).
GOULD, Harry D. (1998), “What is at Stake in the Agent-Structure Debate?,” Vendulka
KUBALKOVA, Vendulka / ONUF, Nicholas / KOWERT, Paul (eds.), International
Relations In A Constructed World (New York: M. E. Sharpe): 79-98.
GUZZUNI, Stefano (2000), “A Reconstruction of Constructivism in International Relations,”
European Journal of International Relations, 6/2: 147-182.
109
110 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-3
KAHLER, Miles (1997), “Inventing International Relations: International Relations Theory After
1945,” DOYLE, W. / IKENBERRY, G. John (eds.), New Thinking in International
Relations Theory (Colorado: Westview Press): 20-53.
KEYMAN, Fuat E. (2005), “Kimlik ve Demokrasi,” ERALP, Atila (der.), Devlet ve Ötesi (İstanbul:
İletişim): 217-250.
KEOHANE, Robert (1988), “International Institutions: Two Approaches,” International Studies
Quarterly, 32/4: 379-396.
KUBALKOVA, Vendulka / ONUF, Nicholas / KOWERT, Paul (1998), “Constructing Constructivism,”
KUBALKOVA, Vendulka / ONUF, Nicholas / KOWERT, Paul (eds.), International
Relations In A Constructed World (New York: M. E. Sharpe): 3-21.
LAPID, Yosef (1989), “The Third Debate: On the Prospects of International Theory in a Post-
Positivist Era,” International Studies Quarterly, 33/3: 235-254.
McSWEENEY, Bill (1999), Security, Identity and Interests: A Sociology of International Relations
(Cambridge: Cambridge Uni. Press).
NAVON, Emmanuel (2001), “The ‘Third Debate’ Revisted,” Review of International Studies, 27:
611-625.
NEUFELD, Mark A. (1995), The Restructuring of International Relations Theory (Cambridge:
Cambridge Uni. Press).
ONUF, Nicholas (1998), “Constructivism: A User’s Manuel,” KUBALKOVA, Vendulka, / ONUF,
Nicholas / KOWERT, Paul (eds.), International Relations In A Constructed World
(New York: M. E. Sharpe): 58-78.
REUS-SMİT, Chris (1996), “The Constructivist Turn: Critical Theory After The Cold War,”
Canberra: Australian National University, Dept. of International Relations Working
Paper, No. 1996/4.
RUGGIE, John Gerard (1988), “What Makes The World Hang Together? Neo-Utilitarianism and The
Social Constructivist Challenge,” International Organization, 52/4: 855-885.
SMITH, Steve (1996), “Positivism and Beyond,” SMITH, Steve / BOOTH, Ken / MARYSIA ZALEWSKI,
Marysia (eds.), International Theory: Positivism and Beyond (Cambridge: Cambridge
Uni. Press): 11-44.
SMITH, Steve (1997), “The Self-Images of A Discipline: A Genealogy of International Relations
Theory,” BOOTH, Ken / SMITH, Stive (eds.), International Relations Today, 3rd. ed.
3. Baskı (Cambridge: Polity Press): 1-37.
SMITH, Steve (1999), “New Approaches to International Theory,” BAYLIS, John / SMITH, Stive
(eds.), The Globalization of World Politics: An Introduction to International
Relations (Oxford: Oxford Uni. Press): 165-190.
TANRISEVER F. Oktay (2005), “Güvenlik,” ERALP, Atila (der.), Devlet ve Ötesi (İstanbul: İletişim):
107-123.
WAEVER, Ole (1996), “The Rise and Fall of The Inter-paradigm Debate,” SMITH, Steve / BOOTH,
Ken / ZALEWSKI, Marysia (eds.), International Theory: Positivism and Beyond
(Cambridge: Cambridge Uni. Press): 149-185.
WAEVER, Ole (1998), “The Sociology of a Not So International Discipline: American and European
Developments in International Relations,” International Organization,52/4, Autumn,
1998: 687-727.
WALT, Stephan M. (1998), “Uluslararası İlişkiler: Bir Dünya Binbir Kuram,” Foreign Policy: Bilginin
Ufukları (Bahar 1998) (İstanbul: Bilgi Üni. Yayınları) (Çev.: Başak Çalı): 14-29.
WENDT, Alexander E. (1987), “The Agent-Structure Problem in International Relations Theory,”
International Organizations,41/3: 335-370.
WENDT, Alexander (1992), “Anarchy is What States Make of It: The Social Construction of Power
Politics,” International Organizations, 46/2: 391-425.
110
Sezgin Kaya Uluslararası İlişkilerde Konstrüktivist Yaklaşımlar 111
WENDT, Alexander (1994), “Collective Identity Formation and The International State,” American
Political Review, 88/2: 384-396.
WENDT, Alexander (1995), “Constructing International Politics,” International Security, 20/1: 71-
81.
WENDT, Alexander (1996), “Identity and Structural Change in International Politics,” The Return
of Culture and Identity in IR Theory (London: Lynne Rienner Publisher): 47-64.
WENDT, Alexander (1999), Social Theory of International Politics (Cambridge: Cambridge
University Press).
WIENER Antje (2003), “Constructivism: The Limits of Bridging Gaps,” Journal of International
Relations and Development, 6/3: 252-275.
YALVAÇ, Faruk (2005) “Devlet,” ERALP, Atila (der.), Devlet ve Ötesi (İstanbul: İletişim): 15–51.
YURDUSEV, Nuri (2005), “Uluslararası İlişkilere Teorik Bakmak,” Uluslararası İlişkiler (Cilt 2. Sayı
6): 157–163.
111