Vous êtes sur la page 1sur 30

ELEŞTİRİ (TENKİT)

ELEŞTİRİ:Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu


doğru ve yanlışlarını dile getirerek göstermek
amacıyla yazılan metinlerdir. Hedeflenen öğeyi
doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı
amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru
tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de
hedef alabilir. Temeli ilkçağa dayanan eleştiri,
ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra
bağımsız bir yazı türü olma niteliğini kazanmaya
başlamıştır. Eleştirmen,bir sanat eserinin gerçek
değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını
ortaya koyar.Eleştirmenin görevi güzellik yaratmak
değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara
tanıtmaktır.
ELEŞTİRİDE HEDEF
Eleştirideki hedef; olay, konu, ürün;
yer, ortam, zaman, kişi açısından
irdelenebilir. Bunlardan biri, birkaçı veya
hepsi de ele alınabilir. Önemli olan;
hedefi ortaya koyabilmektir.
Eleştiride hedef: yanlışların olduğu
kadar doğruların da söylenmesi
olmalıdır. Bunu yaparken de önemli olan
noktalar belirlenmeli, kişisel anlayış
doğrularının yanında genel anlayış
doğruları da vurgulanmalı,
beğenilenlerin ve beğenilmeyenlerin
üzerinde ayrıntıları ile durulmalı,
yanlışlar önerilerle desteklenmeli,
anlatım; dolambaçlı yollara sapmadan,
net ve anlaşılabilir bir dille
ifadelendirilmeli, yalnızca uzmanların
anlayabileceği terimlerden olabildiğince
ELEŞTİRİDE SINIR
Yapılacak eleştiride oluşturulacak
sınırlar, öncelikle kendi sınırlarımız
olmalıdır. Buna bir çeşit “Haddini Bilme”
denilebilir. Sonra eleştirinin sınırları
çizilmelidir. Kelime ve cümlelerin
vurgusu doğru saptanmalıdır.
Uzmanlık alanımız dışındaki bir
konuda eleştiriler yapmamız, bize hiçbir
fayda sağlamayacağı gibi, uzmanlık
alanımızda sahip olduğumuz itibarın da
zedelenmesine neden olur.
ELEŞTİRİNİN GÜCÜ:
Eleştirinin:
1. Anlaşılabilirliğine;
2. Genel anlayış doğrularına;
3. Aynı dalın uzmanları tarafından
kabul edilebilirliğine;
4. Yanlışlarının ve olması gereken
doğrularının inandırıcılığına;
5. Evrensel boyutlarda ele alınıp
alınmadığına;
6. Sağlayacağı yarara;
7. Etki alanına,
Eleştirmenin:
1. Birikimine;
2. Farklı bakış açılarını görebilmesine;
3. Bilgilerinin doğruluğuna;
4. Daha önceki eleştirilerinin
doğruluğuna;
5. Kişisel ve duygusal yaklaşımlarını
aşabilmesine;
6. Teknik ayrıntılara özen göstermesine;
7. Yanlışları doğru açıklayabilme
gücüne;
8. Kıyaslama gücüne;
9. Okuyucuyu ikna etme yeteneğine;
10. Deneyiminin sağlamlığına;
11. Eleştirisinin eleştirilebileceğini
hesaplama gücüne.
ELEŞTİRİNİN YAN ETKİLERİ
Eleştiriler:
 Eleştirilen şeyi gündemde tutar.
 Eleştirilen şeyin, istense de
istenmese de reklamı yapılmış olur.
 Eleştirilen şeyin taraf bulmasını
sağlar.
 Olumsuz eleştiri alanlar kabul etmese
bile, eleştirilen şeyi bazen
güçlendirir.
ELEŞTİRİ TÜRLERİ
 EDEBİ ELEŞTİRİLER
 SİNEMA ELEŞTİRİLERİ
 TİYATRO ELEŞTİRİLERİ
 MÜZİK ELEŞTİRİLERİ
 TARİH ELEŞTİRİLERİ
EDEBİ ELEŞTİRİLER
Edebiyat eleştirisi deneme gibi,tarih gibi,roman gibi
yaratıcı bir sanattır.eserleri
açıklar,değerlerini,güzelliklerini ve
gerçeklerini,yeniliğini,üslubunu,ahlakını ve felsefesini
ortaya koyar.eser ile okuyucu arasında köprüdür.yeni
edebi eserlere okuyucunun dikkatini çeker.eserin temel
amacını,gizli anlamlarını açıklar,eserin gereğince
okunmasını ve üstünde durulmasını sağlar.yazara
faydası ise ona okuyucu bulmak,hatalarını
söylemek,anlaşılmayan,karanlık kalan bölümleri işaret
etmektir. Bazen eleştirmenin bir eseri yazarından çok
daha iyi anlattığı,yazarın aklından geçmeyen bir
anlamı eserde bulduğu veya yazarın eserine
koyduğunu sandığı bir anlamın eserde bulunmadığını
ispat ettiği de görülmüştür.
EDEBİ ELEŞTİRİLERİN
SINIFLANDIRILMASI

 TARİHSELELEŞTİRİ
 OKURA YÖNELİK ELEŞTİRİ
 SANATÇIYA YÖNELİK ELEŞTİRİ
 ESERE YÖNELİK ELEŞTİRİ
TARİHSEL ELEŞTİRİ
Sanatsal eser yaratıldığı dönemin
koşulları içinde görülür, o günün değer
ölçütleriyle değerlendirilir. Örneğin bir
Fuzuli, bir Namık Kemal ancak
Osmanlı’nin toplumsal düzeni göz
önünde bulundurularak kavranabilir.
Tarihsel eleştiride, eleştirmen biraz da
edebiyat tarihçisi gibi davranır. Edebiyat
tarihinin sunduğu verilerden, o dönemin
başka ürünlerinden yararlanır. Sanatçının
yaşamöyküsü de ona ipuçları olur.
OKURA YÖNELİK
ELEŞTİRİ
Eleştirmenin esere, okura verdiği haz
veya onda uyandırdığı estetik duygu
yönünden yaklaşmasıdır. Okura dönük
olan bu eleştiri türünde eleştirmenin işi
eseri açıklamak, değerlendirmek değil,
kendisini nasıl etkilediğini, onu beğenip
beğenmediğini, kendisinde uyandırdığı
duyguları anlatmaktır. Burada
eleştirmen işin içine kendi benliğini
katar. Bu tür eleştiriye öznel eleştiri
denişi de bundandır.
ÖRNEK:
9.Hariciye koğuşu kitabına
hitaben...
Peyami Safa’nın bu romanını içim
burkula,acı bir lezzetle okudum.bu
roman değil,başından sonuna kadar bir
ıstırap levhası.
o kadar tabii ve canlı ki kendimi ıstırabın
içine gömüyorum.hayatta böyle
facialara kim bilir ne kadar sürünüp
geçmişizdir de farkına bile
varmamışızdır.fakat Peyami Safa hem
farkına varmış,hem de bu acının tarihini
hayattan daha büyük bir muvaffakiyetle
anlatmaya kadir olmuştur...(Hüseyin
Cahit)
SANATÇIYA YÖNELİK
ELEŞTİRİ
sanatçının eserini açıklamak için onun
kişiliğini, ruhsal yaşantısını ve bilinçaltı
dünyasını ölçüt olarak alır. Burada
Freud`un psikanaliz yönteminden
yararlanılır. Yaşamöyküsel eleştiride,
sanatçının yaşamı ile eseri arasındaki
etkileşimleri bulunup ortaya konmaya
çalışılır. Bunun için ya eserden
sanatçıya, ya da sanatçıdan kalkarak
eseri açıklamaya gidilir.
ÖRNEK:
9.Hariciye Koğuşu kitabına
Hitaben...
9.Hariciye Koğuşu,bir ruh çözümlemesi
romanıdır.yazar,gözlemlerini bilinenden
bilinmeyene,bilinçten bilinçaltına doğru
uzatarak,insan ruhunun en karanlık köşe
bucaklarını bilinç üstüne çıkarmaya
çalışmış,bunda da gerçekten üstün bir
başarıya ulaşmıştır...(Cevdet Kudret)
ESERE YÖNELİK ELEŞTİRİ
Bunlara göre bir eseri sanatsal kılan
onun biçimidir. Sanatçı o biçimi kurmak
için hangi yola başvurmuştur, nelerden
yararlanmıştır? Eleştirmen bu soruların
cevabını esere bağlı kalarak açıklamaya
çalışır. ”Sanatçı, ele aldığı konuyu içerik
haline getirir, bunun için de belli bir
teknik kullanır. Sanat eserinin anlamı
ancak o biçimin taşıdığı anlam olduğu
için teknikten söz etmek her şeyden söz
etmektir. Eserin konusu, kişileri ve
bunların arasındaki çatışma, anlatım
tekniği, olay örgüsü, imajlar, ton,
semboller, bunların hepsi teknikle ilgili
şeylerdir ve eserin kendine özgü
anlamını meydana getirir.
ÖRNEK:
9.Hariciye koğuşu kitabına
hitaben...
Bu kitap bugünkü Türkçenin,sanatkarı
elinde ne harikalar verebileceğini ispata
kafidir.bir hastalığın destanı olan bu
kitapta bir mısra dolusu güzel cümleler
var.”şimşek”le başlayan ruh tahlillerini
bu kitapta daha olgunlaşmış
buluyoruz...(Cahit Sıtkı)
TÜRKİYE’DE
ELEŞTİRMENLER
Tanzimat dönemi : Şinasi, Namık Kemal, Recaizade
Ekrem, Abdülhak Hamid; Samipaşazade Sezai, Beşir
Fuad, Nabizade Nazım, Mizancı Murad'tır.

Serveti Fünun döneminde, Cenap Şahabettin


intikad (sahte parayı gerçeğinden ayırmak)anlayışıyla
tenkit eder. Halit Ziya, Mehmet Rauf, Nabizade
Nazım, Hüseyin Cahit dönemin eleştiricileridir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında: eleştiri Yahya Kemal


ve Ahmet Haşim'le başlar. Nurullah Ataç, Suut Kemal
Yetkin'le devam eder.İsmail Habip Sevük ve Ahmet
Hamdi Tanpınar ise eleştiriyi edebiyat tarihi içinde ele
alırlar.
TÜRLERİNE GÖRE
ELEŞTİRMENLR
Romantikler:Şinasi, Namık Kemal, Recaizade
Ekrem, Abdülhak Hamid
Realistler: Samipaşazade Sezai, Beşir Fuad,
Nabizade Nazım, Mizancı Murad'tır.
Öznelci eleştirmenler:Nurullah Ataç, Suut
Kemal Yetkin
Sistematik eleştirmenler :Asım Bezirci, Fethi
Naci, Hüseyin Cöntürk
Hümanist eleştirmenler:Sabahattin Eyüboğlu
ile Vedat Günyol
Çağdaş eleştirmenler :Mehmet Kaplan, Tahsin
Yücel, Akşit Göktürk, Şara Sayın, Ünsal Oskay,
Murat Belge, Orhan Burian, Tahir Alangu, Memet
Fuat, Mehmet Doğan, Bedrettin Cömert, Enis
Batur, Nihat Sami Banarlı, Cemil Meriç, Kenan
Akyüz, Melih Cevdet, Konur Ertop, Orhan Şaik
Gökyay, Alpay Kabacalı, Cevdet Kudret, Agah
Sırrı, Berna Moran, Rauf Mutluay, Yaşar Nabi,
Ahmet Oktay, Atilla Özkırımlı, Nermi Uygur ve
Fuat Köprülü
ELEŞTİRMEN TİPLERİ

 Bilgisiz-Deneyimsiz-Taraflı-Ön yargılı;
 Bilgili-Deneyimsiz-Taraflı-Ön yargılı;
 Bilgili-Deneyimli-Taraflı-Ön yargılı;
 Bilgili-Deneyimli-Tarafsız-Ön yargılı;
 Bilgili-Deneyimli-Tarafsız-Ön yargısız
eleştirmen gibi...
SİNEMA ELEŞTİRİSİ
Sinema eleştirisi Türkiye’de 1918-
1920 yılları arasında temaşa dergisinde
birçoğu Muhsin Ertuğrul tarafından
yazılan yazılarla başladı.sanat
dergilerinin sinemaya önem vermesi
ikinci dünya savaşı döneminde
başladı.başlıca sinema eleştirmenleri
arasında Nejat Özön,Atillia İlhan,Metin
Erkasan,Tunç Yalman,Halit Refiğ,Atilla
Dorsay sayılabilir
ÖRNEK:
ZİNCİRBOZAN Filmine Hitaben
Kendine özgü ve bizde pek bilinip yapılmayan türde bir siyasal
sinema örneği. Bir tür “docu-drama’ (belgesel-drama karışımı)
da denebilir. Ya da tümüyle bir dönem draması olarak
nitelenebilir. Ne olursa olsun, ilk bakışta ilginç, hatta heyecan
verici.
   12 Eylül’ü hazırlayan günleri, özetle müdahale öncesi üç ayı
ve sonrasında da, Turgut Özal’ı iktidara getiren seçimlere kadar
olan dönemi anlatıyor film. Yakın tarihimiz açısından çok önem
taşıyan bu uzun dönem, keşke ilk planlandığı gibi bir TV dizisine
dönüşseydi...Daha çok şey söylenebilir, ayrıntılara eğilme
imkanı doğardı. Film, bu haliyle tüm o çalkantılı dönemin kaba
bir özeti gibi duruyor. Bir yandan sokak anarşisi, önemli birkaç
cinayet, vuruşanları temsil eden birkaç eylemci genç ve onları
ipin ucunda oynatan CİA- Ankara işbirliğinin birkaç kilit ismiyle
veriliyor. Öte yandan, ihtilali yapanlar, başta general Evren, ana
hatlarıyla ele alınıp işleniyorlar. Bir başka cephede ise
müdahalenin kurbanları, yani soluğu Zincirbozan’daki “zorunlu
istirahat”ta alan politikacı takımı sunuluyor. Yani özellikle
Demirel ve Ecevit çiftleri...
   Film, bir anlamda kendisine koyduğu sınırların sıkıntısını
yaşıyor. Bırakınız dış ülkeleri, bizde bile ilgiyle izlenmesi, ancak
dönemi yaşamış olup en azından en önemli olayları
hatırlayanlar için söz konusu. Demek ki çok geniş seyirci kitlesi
Çok genel bir bakışla anlatılan olaylardaki neden-sonuç ilişkisi istendiği
ölçüde ortaya konamadığı gibi, ciddi “casting” hataları da var. Çok iyi
tanıdığımız kimi kişilikleri kabullenmek kolay olmuyor. En başarılı olanlar,
Demirel çiftinde Haldun Boysan ve Ayşe Tunaboylu. Özellikle Tunaboylu,
yüreğe işleyen bir Nazmiye Demirel portesi çiziyor ve göründüğü tüm
sahnelere damgasını basıyor. Keşke Nazmiye hanım eşiyle birlikte gidip
görebilseydi!...
    Evren’de Suavi Eren fiziksel benzemezliğine karşın kısmen inandırıcı
olabiliyor. Özal’ı oynayan İsmail İncekara da çok iyi. Ecevit çifti ise pek
benzememiş. En ilginci, Kaya adlı eylemciyi oynayan oyuncu, aslında Bülent
beye çok daha fazla benziyor. Kimse bunu farketmemiş mi? Suna Selen,
Rahşan hanımın havasını verebiliyor, ama onun 1980 yılındaki hali için yaşlı
kalıyor.
    En önemli şeylerden biri, filmin 12 Eylül’deki CİA etkisi konusundaki abartılı
tavrı. Tamam, belki dünya üzerinde CİA’nin karışmadığı bir devrim, isyan
veya müdahele yok. Ama filmde gösterilen düzeyde ve kıvamda mı? Herşey
biryana, Özal-CİA ilişkileri ve “karanlıklar prensi” Richard Perle ve adamlarının
seçimlerin sonucunu önceden tıpatıp bilmeleri, adeta mizah düzeyine
erişiyor: 60 milyonluk bir toplumun nabzını böylesine tutmak hangi
babayiğidin harcı? Herhalde CİA’nin gücü bile buna yetmezdi. Ve bu gücü
böylesine abartmak hiç de inandırıcı durmuyor.
   Velhasıl belli bir merakla izlenmesine karşın, tam doyurmayan bir film bu.
Ama bu tür filmler çoğalmalı, yapılmalı, teşvik edilmeli. Başka türlü, ulusal
kimlik arayışımızın önemli bir alanı olan tarihimize karşı ilgi ve bilgiyi hiç
TİYATRO ELEŞTİRİSİ
Tiyatro eleştirisi,genellikle günlük
gazetelerin belli günlerinde,sanat
haberlerine ayrılan magazin
sayfalarında yapılır.bu eleştiriler,eser ve
oyun üzerinde derinlemesine yapılan
yargılamalardan daha çok,okuyucuya
bilgi vermek amacını güder.bu alanda
yazı yazanlar arasında özellikle Refii
Cevat Ulunay,Lütfi Ay,Sabri Esat
Siyavuşgil,Ekrem Reşit Rey,Adnan
Benk,Ömer Atilla,Özdemir Nutku,Metin
And ve Mehmet Fuat dikkati çeken
isimlerdir.
ÖRNEK:
FERHAT İLE ŞİRİN OYNUNUN
ELEŞTİRİRİSİ
İstanbul Şehir Tiyatrosu, Nazım Hikmet'in yazdığı, Ragıp
Yavuz'un yönettiği Ferhad ile Şirin'i bu sezon ilk kez seyirci ile
buluşturuyor
Bildik bir Doğu hikâyesinden yola çıkılarak yazılan Ferhad ile
Şirin, kişisel bir yolculuğun giderek toplumsal bir varoluş
serüvenine dönüşmesini sahneye taşıyor. İmge yüklü bu Doğu
masalı, kendi düzlemine buyur ettiği gerçeklik çerçevesinde,
bugünün yaşamına dair önemli ipuçları sunuyor. Aşkın
yüceltildiği bir düzlemden, toplumsal olanın önemsendiği bir
varoluş serüvenine doğru ilerleyen öyküde, Ferhad, her
durakta yeniden var olan âşık tipinin başat örneği olarak
çıkıyor karşımıza.
Ferhad ile Şirin hikayesi, bütün aşklara ilham oluşturabilecek
motifler taşıyor. Nakkaş Ferhad (Ahmet Özarslan) yıllarca
içinde duyumsadığı aşkı ustalıkla nakışlara döker. Mehmene
Banu (Sevil Akı), Arzen ülkesinin hükümdarı olması bir yana,
öncelikle bir abladır. Ve Şirin'e bir hayat bahşederken,
güzelliğinden olmuştur. Ferhad ile Şirin'in (Duygu Erdoğan)
aşkı, masalsı bir evrende buluşurken, Mehmene Banu, bu
aşktan payına düşen acıyı tadacaktır. Aşkını görmezden geldiği
Vezir'inin (Yalçın Boratap) yazgısıdır Mehmene Banu'yu da
bekleyen. Ve bir şart koşulur Ferhad'a, Şirin'ine ulaşması için.
Şartı koyan Mehmene Banu'dur. İstenen, Demirdağ'ın
delinmesi ve halkın suya kavuşmasıdır. Halk suya
kavuşmadıkça, yani Demirdağ delinmedikçe; Ferhad'ın Şirin'e
Ragıp Yavuz, rejisinde hikâyenin masalsı yanını öne çıkarıyor.
Özellikle susuzluktan kırılan halkı fon olarak algılatan bu hikâyede,
halkın hükümdarı Mehmene Banu ile bu halka su getirmek için aşkın bir
işe girişen halkın kahramanı Ferhad arasındaki diyaloglar
düşünüldüğünde, toplumsal gerçekçi bir söyleme de uzanabilecek
özellikler taşıyan hikâye, Yavuz'un rejisinde naif dokunuşlarla hayat
buluyor. Dekorda yelpazelerin kullanımı, bu tercihi destekleyen bir
unsur.
Ferhad ile Şirin, ölüm ile yaşam arasına sıkıştırdığımız tercihler ile aşk
ve nefret arasındaki gelgitleri sahneye taşıyor. Aşk, bazen pişmanlık
bazen umut ışığı yaksa da her daim bir âşık mâşukun ateşiyle yanıyor.
Mehmene Banu, Vezir, Ferhad ve Şirin, aşkta eşitleniyor. Ancak her
birinin payına bazen sevinç; çokça hüzün, acı, keder ve bekleyiş
düşüyor. Her birimizin payına...
Dekor tasarımı, masalsı bir atmosfer oluşturuyor
Ragıp Yavuz'un yönettiği Ferhad ile Şirin'in dekor tasarımı Barış
Dinçel'e, kostüm tasarımı Duygu Türkekul'e, müzikleri Mazlum Çimen'e
ait. Işık tasarımını Ayşe Sedef Ayter'in, koreografisini Yasemin
Gezgin'in, efektlerini Ersin Aşar'ın ve dramaturjisini Arzu Işıtman'ın
gerçekleştirdiği oyun, ekim ayı içerisinde Fatih Reşat Nuri Sahnesi'nde
(1-9 Ekim) ve Ümraniye Sahnesi'nde (12-16 Ekim) seyirciyle buluşacak
HÜSEYİN SORGUN
MÜZİK ELEŞTİRİSİ

Müzik eleştirisi besteciler


tarafından halka sunulan
eserlerin değeri veya virtüöz
ve orkestra yöneticilerinin
yetenekleri üstüne bir yargıya
varmak için kaleme alınmış
edebi incelemelerdir.
ÖRNEK:
22 Aralık 1954 Milliyet Gazetesi
....Geçenlerde, radyoda yeni tenebbüt eden (yeşerip-
yetişen, -adeta bir bitki gibi yerden çıkıp- büyüyen)
okuyuculardan birini Alâeddin Yavaşça’yı dinledim. Mâlum
olduğu üzere bu nevnihâller (yeni yetişenler) pek kısa bir
zamanda  Türk mûsikîsinin yektâzı (tek başına mücâdele
edeni) oluvermişlerdir. Bir iki şarkıdan sonra hemen kendi
besteledikleri eserleri de halka arz ederek yalnız okuyucu
değil, bestekâr olduklarını da anlatmak fırsatını
fevtetmezler (kaçırmazlar). Mûsikîye hakkıyla vâkıf
olmadan yapılan eserler, ister istemez aşirementûnidir
(onuncu sınıftır?). Ama radyo, ucu bucağı bulunmayan bir
cündî (er, sipâhî-ata binen asker-) meydanıdır. Orada
küheylan eser de koşturulur, sütçü beygiri de... Böyle
besteler rağbet (iyi) veya abes (boş, faydasız) notu
verilmek sûretiyle hükmünü izhâr eden (kararını açığa
vuran) halkın tenkîdine (eleştirisine) kalmıştır. Fakat bu
yeni beylerin eslâfın (geçmişlerin) eserlerine karşı
gösterdikleri lâubâlîlik (dikkatsizlik, saygısızlık, senli-benli
tavır) tahammül mülkünü yıkacak kadar tahripkâr
oluyor.Bu gencin de Dede’nin “Yine bir gül-nihâl aldı bu
gönlümü” rastını lîme lîme eylediğini görünce hiddetten
bir tarafıma inmesin diye düğmeyi çevirmeğe mecbûr
TARİHİ ELEŞTİRİ
Tarihi eleştiri kapsadığı doğru unsurları
ortaya koymak için kaynakların metotlu
olarak
incelenmesidir.kaynaklar,anıtsal,yazılı
veya sözlü’dür.Eleştiri bunların
gerçekliklerini,doğruluklarını ve
yetkilerini ortaya koymak zorundadır.Bu
şekilde ortaya konan meseleleri çözmek
için tarihçi tarihin yardımcı bilimlerine
başvurmak zorundadır.
Tarihi Eleştiri,iyi ve gerektiği gibi
yazıldığı zaman,tarih bilimsellik
kazanır;eleştiriye dayanan derin bilimsel
eser olayların doğruluğunu belirler ve
tarihi sentezin tek geçerli temeli olur.
KAYNAKÇA
 Temel Britanica - sf:347-348
 Meydan Laouruse - sf:58-59
 Eleştirinin ABC si-Tahsin Yücel-Simavi
yay.
 Seçme Romanlar - Asım Bezirci-Hür
yay.
 Sabah Gazetesi - Günaydın eki
11/04/07
 Akşam Gazetesi - 26/12/06 Kültür-
Sanat sf.
TÜRK DİLİ DERSİ
SUNUMU
EMRE SARIKAYA
061468058
1 SEY

Vous aimerez peut-être aussi