Académique Documents
Professionnel Documents
Culture Documents
Bugünkü Hellenler bu kentin adını Smirni biçiminde telaffuz etmekte, Gerçi son yıllarda
Antik Efes kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. Olasılıkla
İzmir'den Efes'e giden bir kısım Amazon kraliçelerinin adını yerleştikleri köye de koydukları
düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski Yunanistan'daki kaynaklarda da
rastlanmaktadır.
Ancak Smyrna sözcüğü Yunanca değildir, Ege Bölgesindeki birçok yerleşim adı gibi Anadolu
kökenlidir. M.Ö. 2. binin başlarına ait Kayseri Kültece yerleşiminde ele geçen bazı tablet
metinlerinde Tismurna adına rastlanmaktadır. Tismurna'daki `ti' bir ön ek olup büyük
olasılıkla bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. Bundan da Hellenler ya da Bayraklı
höyüğünü mesken tutanların bu ön eki atıp kente 'Smyrna' demişlerdir. Kentin adı olasılıkla
M.Ö. 300 ile M.Ö. 1800 yılları arasında Smurnu olarak anılıyordu.
Bütün bu erişilmez kız imgeleriyle yüklü isimler, Hitit, Helen, Roma, Bizans, Slav, Arap, Hun
ve Türk dillerindeki İzmir'di. Eski iyon lehçesi, isimlerin başına "İ" belirleme sözcüğünü
getirilerek, kentin adını "İzmirni" olarak söylemiştir. Bu gün kullanılan İzmir sözcüğü işte bu
kökten gelmektedir.
EFSANESİ
Bütün kentlerin efsaneleri vardır. İzmir gibi güzel kentlerin daha çok efsanesi vardır.
Bunlardan biri kentin adının tarihin amansız kadın savaşçıları Amazonlar’dan geldiğini
anlatıyor: Yayı iyi germek, oku hedefine atmak için sağ memelerini kesen, dört nala koşan
atları üzerinde uzun saçları atlarının yeleleri ile birlikte uçuşarak herkese korku salan Amazon
kadınlarının güzeller güzeli komutanları Symirna’dan. Symirna dillerde döne dolaşa İzmir
olduğu söylenmektedir.
(http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0zmir)
İZMİR ŞİVESİ
İzmir in Ege bölgesinde oluşu nedeniyle bölgenin geneline hakim olan Ege şivesi yaygın bir
biçimde görülmektedir.bu şivenin diğer şehirlerden farklı olarak birtakım telaffuz ve ve ağız
farklılıklarından öte belirli kelimelerin yöreye özgü adlarına rastlamaktayız.Bunlara örnek
vermek gerekirse:
çekirdek - çiğdem
sigorta - asfalya
incir - bardacık
çamaşır suyu - klorak
misket,bilye - meşe
mısır - darı
poğaça - boyoz
domates - domat
.( www.izmirdeyasam.com/izmire_dair/46/4/amazonlar.htm)
ADETLER
Yandaşı Âdeti
Düğünden önce kız evi ile oğlan evinin hediyeleşmesidir. Bu hediyeleşme bir sıra gözetilerek
gerçekleşir. Öncelikle oğlan evi kız evinin fertlerine kıyafet, ayakkabı vb. genellikle giyecek
türünden hediyeler alır. Geline nişanda giyeceği abiyesi, ayakkabısı, iç çamaşırına ayrıca
alınır. Baklava, lokum, çerez gibi yiyecekler de götürülür. Bu yiyeceklerin miktarı eskiden bir
hayli fazla idi. Fakat şimdi daha kısıtlı ölçülerde bu yiyecekler götürülmektedir. Bir gün
kararlaştırarak bu hediyeler kız evine götürülür. Aynı şekilde tam bir hafta sonra da bu kez kız
evi oğlan evine hediyeler alır ve bunları uygun bir zamanda onlara götürür. Kız evi de
damadın kıyafetlerini; iç çamaşırına, çorabını alır. Yandaşı âdeti de ekonomik sıkıntıların
etkilediği âdetlerden biridir. Artık kız ve oğlan evi birbirlerine eskisi gibi külfetli hediyeler
gönderememektedir.Çeyiz motiflerinden bazıları şunlardır:
Bu motifler evlenme hazırlığı içerisinde olan genç kızlar için çok şey ifade etmektedir. Kızın
çeyizinde ne kadar çok motif kullanılırsa çeyizin estetik görüntüsü ve sanatsal değeri o kadar
artar; yapan kişiye ün getirir. Öyle ki, motif alış verişi genç kızlar arasında kıskançlık konusu
dahi olabilmektedir. Ayaklıkırı köyünde çeyiz motiflerinin bu denli zengin ve doğadan alınmış
motiflerden oluşması yörenin bitki örtüsü ve derelerinin zenginliğiyle yorumlanabilir. Kaldı ki
Tire, Küçük Menderes çanağı içerisinde yer alan, tarih boyunca büyük orduların sert kışlardan
korunmak için seçtiği ılıman iklim koşullarına sahip bir yerleşim yerimizdir. Evliya Çelebi,
“Seyahatname” sinde Tire’den övgüyle söz eder. Buranın zengin göllerinden, derelerinden söz
eden Evliya Çelebi kentte yetişen ürünlere de dikkat çekerek “Narı, inciri, muşmulası, beyaz
kirazı, limonu, turuncu, cevizi, kızılcığı ve üvezi ünlüdür” der. Sürekli ılıman bir iklim ve
zengin tarım ürünleriyle iç içe yaşayan yöre halkı bunları yaşamlarının bir parçası hâline
getirmiş olabilir.
Düğünden bir hafta önce kız evinde çeyizlerin sergilenmesidir. Evin bahçesine uzunca bir
urgan bağlanır. Bunun üzerine kızın işlediği çok özel peşkir oyaları, havlular, işlemeler,
danteller serilir. Köyün kadınları da gelip bunları gezer ve gelinin maharetine bir not verirler.
Oğlanın annesinin liderlik ettiği bu merasime sadece kadınlar katılabilir. Ziyaretçilere
çeyizleri göstererek merasime liderlik eden oğlanın annesi böylelikle ne kadar maharetli bir
gelin aldığını köyün kadınlarına iftiharla göstermiş olur. Ayaklıkırı’nda evlenecek kız ne kadar
çok çeyiz biriktirmişse veya getirmişse bu onun ne kadar marifetli olduğunun bir
göstergesidir. Ayrıca kızın ailesinin ekonomik durumu da çeyizin çeşitliliğine etki eder.
Dolayısıyla çeyizin çokluğu ve çeşitliliği kızla birlikte ailesine de bir ün sağlar. Fakat
biriktirilen çeyiz az ise bu evlenecek kızı bir yadırgayışa neden olmaz. Bazı aileler oğlanın
annesinin isteğine göre kına gecesinde oğlanın çeyizlerini de ipe sermektedir. Çeyizin ipe
serilmesi çeyizin özel bir anlam ve içerik taşıdığını en iyi gösteren geleneklerden birisidir.
2. Çeyiz Günü
Ayaklıkırı’nda çeyiz günü eski dönemlerde daha gösteriş içinde geçermiş. O gün kız evi bir
araya toplanır, çeyiz kız evinden sarılır atlara ve develere yüklenirmiş. Bu çeyizler şenlikler
eşliğinde götürülür ve oğlan evine yerleştirilirmiş. Böylece bir kervan yükü havası verilerek
çeyizin kutsiyeti ve ağırlığı vurgulanırmış. Günümüzde ise çeyiz, at ve deve gibi binek
hayvanlar yerine modern ulaşım araçlarıyla oğlan evine taşınmaktadır. Böylece çeyizin
taşınması işi de anlamı yitirmiş ve sıradanlaşmıştır. Gelin oğlan evine girerken kaynana ona
altın verir. Eğer oğlan evinin maddi durumu iyi değilse başka yörelerde “indirmelik” veya
“toprak bastı” olarak da adlandırılan bu altını kaynana veremeyebilir. Bu bir eksiklik, ayıp
veya kusur olarak addedilmez. Günümüzde maddi külfeti olan bu gösterişli törenleri eskiden
yaşandığı gibi yerine getirmek pek mümkün olmamaktadır.
Düğünden bir hafta sonra evli çiftin evine ziyaretler yapıldığı gündür. Böyle bir merasimin
amacı kız evinin çeyiz için kızlarına neler aldığına bakmanın yanı sıra yeni kurulan yuvayı bir
de bütün çeyizlikler serildikten sonra görmektir. Bütün köy halkı bir müze ziyaretine gidermiş
gibi hareket eder. Çeyizaltı gününe de yine yalnızca kadınlar katılabilir. Çeyizaltı gününden
sonra bu ziyaretler bir hafta boyunca devam eder. Bu esnada çiftin birlikte sağlıklı, mutlu,
varlıklı bir hayat sürmelerini temenni ederler. Ayaklıkırı’nda evlenecek kızın ailesi onun
çeyizini tamamlamak için borca bile girmekten çekinmez. Ailenin bu özverisini bilen
ziyaretçiler kızdan önce, onun anne ve babasını tebrik eder. Düğünden on beş gün önce
sergilenen çeyizi görmeye gelenler “oku” adı verilen hediyelerini o gün getirirler. Fakat
gelinle damat yeni bir ev almışsa evlerinin eksiklerini tamamlayacak hediyeler düğünden
sonra da getirilebilir.
(www.edebiyatakademi.net/index.php?option=com_content&task=view&id=134 - 65k)
İzmirin kavakları
Dökülür yaprakları
Bize de derler çakıcı
Yar fidan boylum
Yıkarız konakları
Çakıcı Efe Ege Bölgesinde halkın dilinde dilden dile efsaneleşen bir kahramandır.
Osmanlı’nın son
zamanlarında devlet iradesinin iyiden iyiye kaybolduğu yıllarda (1800-1900) halk kendi
kahramanlarını, kendi kurtarıcılarını çıkarmıştır. Kimileri bu boşluktan yararlanarak
zalimlikler yapmışlar kimileri de adalet dağıtan güçlü yürekli halk kahramanı olmuşlar. Bu
devirde Ege Bölgesinde’de Efelik çok meşhurmuş. Çakıcı Efe de İzmir, Denizli, Aydın
civarında hüküm sürmüş bir Efe’dir. O zamanlarda yaşadığı bölgede o kadar güçlenmiş ki
Osmanlı ile egemen olduğu bölge konusunda resmi anlaşma yolları bile aramıştır. Çakıcı çoğu zaman dağlarda,
kimi zamanda halkın yanına inerek zalimi durdurmuş, adalet dağıtmış, zenginden alıp fakir
vermiştir. Bu sebeple halkın gönlünde de taht kurmuştur. Cesur hareketleriyle halkın gözüne
girmiştir. Kimi zamanda düşmanla işbirliği yaptığı söylentisi çıkmışsa da halk onu hep sevmiş
ona yapılan bu türküyle ismi ölümsüzleşmiştir.
(www.weblopedi.com/i/izmirin_kavaklari_halk_turkusu_sarki_sozu_ve_sozleri-t5828.0.html - 51k)
İzmir Ağlıyor
26 Ağustos 1922'de başlatılan Büyük Taarruz sonucunda Yunan ordusunu dağıtan Türk
ordusu, peşine düştüğü Yunanlıları kovalayarak 9 Eylül 1922 sabahı kente girdi ve 3 yılı aşkın
süredir işgal altında olan İzmir'i kurtardı. böylece türk ordusu düşmanı yuttan atmş
oldu.Sonradan 9 Eylül günü, "İzmir'in kurtuluş bayramı" ilan edildi.
(ihttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0zmir'in_Kurtulu%C5%9Fu)
İZMİRDE TİYATRO’NUN KÖKENİ
Serüven, av hayvanlarının taklit edilmesiyle başlıyor; bu davranış şimdi bize basit görünen
bir amaç adına, daha çok av sahibi olmak için. Toprağa bağımlı hale gelince yağmur ve
güneşin bereketi için bu çaba sürüyor, toprak yüzü güldürsün diye. Derken kahramanlar
doğuyor. Ardından kahramanlar tanrısallaşmaya ve çeşitlenmeye başlıyor. Öğretiyi
yaygınlaştırmak da Antik Yunan Tiyatrosu’nun doğuşuna neden oluyor. Doğadan beslenen,
gelenekselleşen, insanoğlunun yaratılarıyla zenginleşen etkili bir anlatım biçimi oluveriyor.
İşte bu yüzden tarihin ilk tiyatro etkinliklerini, doğanın tanrısı Dionysos’a onun sunduğu
üzümün bereketine teşekkür için minnet için hazırlanan şenliklerdir diye tanımlıyoruz.
Bu şenliklere, Diyonisak adı veriliyordu. Sahnede bir koro yer alıyor, dithyramboy şarkıları
söylüyordu. Her şey M.Ö. 6.yy’da Thespis ‘in, koronun karşısında, farklı kişilikleri farklı
maskelerle temsil eden bir oyuncu olarak yer almasıyla değişti. Ardından sahnede ikinci bir
oyuncu yer aldı. Böylece tragedyalar doğdu ve Dionysos şenliklerinin bir parçası olarak
gelenekselleşti. Bu şenlikler Roma döneminde de sürdü ve Bakhos ayinleri adını aldı.
Tiyatronun etkileyiciliğinin nedeni dans, müzik ve vücut dili öğelerinin herkesçe ortak bir dil
olması kuşkusuz. İlgiyi uzun zaman kendine sürüklüyor. Tümü söz ile birlikte yaşamımıza
yön veriyor. Dithyramboy da dansı, müziği ve sözü ile Tanrı Dionysos’a övgüler anlamına
geliyor. Bu etkili anlatım biçimi sahne sanatları olarak kurumsallaşıncaya dek değişerek ve
gelişerek her yüzyılın amacına hizmet veriyor.
Daha da etkili olması için harcanan çabalar, tiyatro mimarisinde de biçimsel arayışlara neden
oluyor.
Dünya sahneye taşınıyor ve seyirciler bu dünyanın şahitliğini yapıyor oturdukları yerde.
Öğretilerin aşılanması için öyle etkili bir yol ki, yeni tekniklerin uygulanabilmesi, yeni
mimari çözümlerin mekânı biçimlendirmesi, bu etkinin artmasına katkı sağlıyor. Bu yüzden,
aynı anda on binin üzerinde izleyiciye sunulabilecek oyunlar için büyük boyutlu tiyatrolar
inşa ediliyor.
Erken örnekler M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda Dionysos Tapınakları yakınında orkestralarında bir
sunak bulunduğu halde yapılıyor ve Dionysos tasvirleriyle bezeniyor.
4.yy’a dek oyunlar, açık havada daire biçimli zemini sıkıştırılmış toprak olan orkestrada
yapılıyor. Seyirciler ise orkestra etrafında bir yamaca dizilmiş olan ahşap sıralarda oturuyor.
Aynı çekirdek düzen Helenistik ve Roma dönemlerinde farklı çözümlerle daha işlevsel hale
geliyor, taştan inşa edilen tiyatrolarla anıtsal boyutlara ulaşılıyor. Her bir dönemin getirdiği
yeniliği, bugün geriye kalan mimari kütlelerinde gözlemliyoruz. Bunlardan biri de İzmir'de
çözümlenmeyi bekliyor.
Kadifekale Akropolü’nün kuzey yamacında yeralan bir tiyatronun varlığını, pek çok seyyahın
ve araştırmacının verdiği bilgilerden ve yüzey çalışmalarından biliyoruz. Bu gün
gecekondular altında gizli.
On altı bin izleyici kapasiteli olduğunu tahmin ettiğimiz antik tiyatro, İzmir Büyükşehir
Belediyesi tarafından gün yüzüne çıkartılıyor.
Kentin tarihi kimliği ile çağdaş insanı buluşturmak evrensel bir sorumluluktur. Tarihi
kimliğinin şahidi eserlerin son derece sınırlı olduğu İzmir kentinde, antik tiyatronun bilimsel
kazı ile ortaya çıkarılması, antik tiyatro genel tipolojisi içerisindeki yerinin aydınlanması,
kentin geçmişindeki sosyo-kültürel yapısına ait yeni bilgilere ulaşılması demektir. Çevresiyle
birlikte arkeoloji ve tarih parkı haline getirilerek kentin hizmetine sunulacak tiyatro, modern
İzmir kentinin İzmirliyi tarihi çevreyle buluşturan duyarlılığın da yeni bir temsilcisi olacaktır.
İzmir de nasıl bir tiyatroya sahibiz?
HALK OYUNLARI
Karma Oyunlar:
Bergama Zeybeği,
Harmandalı,
Bergama Bengisi,
Güvende,
Somalı,
Yalabı,
Dağlı,
Arpazlı,
Çekirdeksiz Bağlarım.
İsmailli,
Jandarma,
Yunddaği,
Sebai,
Üç parmak,
Koca Arap,
Nacakoğlu.
Bergama Konakları,
Entarisi Mavili,
Zahide Molla,
Findik Sıdıkam,
Al Basma,
Kız Harmandalısı,
Ey Yüceler.
HALK SANATLARI VE ZANAATLARI
Günümüzde tekstil sanayinin güçlü merkezlerinden biri olan İzmir de yakın döneme kadar
dokumacılık başta olmak üzere, geleneksel el sanatlarının önemli bir yeri vardı. Bergama-
Tire-Selçuk yöresindeki Türkmenler dokumacılık, keçecilik ve el örgüsü gibi el sanatlarını
uzun süre yaşatmışlardır.Çit-çember-poşu gibi günlük giyimdeki örtülerin tahta kalıplarla
süslenmesi işi, uzun süre kent yaşamında yer almıştır. Günümüzde sanayileşmenin etkisiyle
ev tezgahları işlevini yitirmeye başlamıştır.Keçe, urgan üretimi, halı-kilim dokumacılığı çok
büyük ölçüde makineleşmiştir.
CAMCILIK
Anadolu'da camın ilk kez gözboncuğu olarak üretimi İzmir-Görece köyündeki ustalar
tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu'nun her tarafında temelinde nazar inancı olan cam
boncukları görmek mümkündür.Nazarlık yoluyla canlı veya nesneye yönelen bakışların
dikkatinin başka bir nesneye yöneleceğine inanılır.Bu nedenle nazar boncuğundan yapılan
nazarlıklar canlının veya nesnenin görünen bir yerine takılır.
DOKUMACILIK
Selçuk Yöre dokumacılığının Türklerin bölgeye yerleşmesi ile birlikte başladığını
söyleyebiliriz. Ham maddesi yün, deve kılı ve pamuktur. Kilim, halı, cicim ve sili, başlıca
dokuma ürünleridir. Tüm dokumalarda kırmızı, kahverengi, mavi, lacivert siyah ve beyaz ve
az da olsa yeşil renkler görülmektedir. Boyalar doğal yollardan sağlanmıştır.Bugüne gelebilen
örneklere göre yörede Barutçu, Zeytin köy, Acarlar ve Havutçulu dokumalarıyla ünlüydü.
Eski halı örneklerini ve nasıl dokunduğunu Selçuk içi ve çevresindeki halı dokuma
merkezlerinde görebilirsiniz.
URGANCILIK
Selçuk ilçesinin 42 km ötesindeki Tire'de eski el sanatlarından urgancılık görülmektedir.
Kenevir liflerinden yapılan Tire urganları, sağlamlığı ve aklığıyla Anadoluda ve balkanlarda
tanınmıştır. Urganın en incesine kınnap (sicim) en kalınlarına urgan veya halat denilmektedir.
KEÇECİLİK
Dokumacılıktan çok önceye dayanan geçmişiyle, en eski Türk el sanatlarındandır. Selçuk
ilçesinin 42 km ötesindeki Tire ilçesinde yapılan ve dövme yöntemiyle yünden elde edilen bir
kumaş türü olan keçecilik günümüzde giderek gerilemektedir.
ÇÖMLEKÇİLİK
Menemende çömlekçilik, geçmişi çok eskiye dayanan ve günümüzde de yoğun bir şekilde
sürdürülen geleneksel el sanatlarındandır. Selçuk'ta da modern seramik ve çini sanatını birebir
inceleyebileceğiniz atölyeler mevcuttur.
HALICILIK
Bergama ve çevresinde 15’inci yüzyıla uzanan dokumacılık kültürü, günümüzde de bir çok
köyün geçim kaynağı olarak varlığını sürdürmektedir.
Zengin desen ve renk çeşitliliği ile dikkat çeken Bergama Halı ve kilimlerinin en bilinenleri
Yağcıbedir, Kozak ve Kız Bergama Halılarıdır.
(www.kultur.gov.tr/TR/Yonlendir.aspx%3)
İZMİR MUTFAĞI
İzmir denince akla sağlıklı, insanı fazla yormayan, hafif yemeklerden oluşan bir mutfak gelir.
Özellikle zeytinyağı İzmir mutfağı’nın baş tacıdır. Sabah kahvaltılarının vazgeçilmezidir
zeytinyağı aynı zamanda. Zeytinyağının yanında çeşit çeşit yabani otları ve dünyanın yedi
harikasından biri sayılan bağları unutmamak gerek… Ve tabii balık…
İzmir mutfağı, Ayvalık gibi Ege mutfağının tipik özelliklerini taşır. İzmir denince akla ilk
gelen Kumru sandviç, buzlu badem ve Kordonboyu’dur. İzmir mutfağına özelliğini veren
yabani ot yemekleri, Ege’nin ot cenneti Tire yöresinde yoğunlaşır. Ot kavurması, Sarmaşık ve
Kuşkonmaz Kavurması diğer ot yemeklerinin yanında göze çarpanlardan. Bir de ısırgan
otundan yapılan Okma var.
İzmir ve yöresinin yemekleri de çeşit açısından son derece zengindir. Başlıcalarını şöyle
sıralayabiliriz.
Tarhana Çorbası: Yaz mevsiminin sonuna doğru un, yoğurt, bol domates, kırmızı biber,
İzmir’e özgü yabani otlar önce kazanlarda pişirilir, daha sonra ekşimeye bırakılır, kurutulur, el
ile ovularak, un haline getirilen tarhanalar, iyice kurutulup, kışa saklanır.Soğuk kış günlerinde
et suyu ile pişirilip, kızarmış ekmekle sıcak sıcak servis yapılır.Tarhana çok lezzetli, besin
değeri yüksek yöresel bir çorbadır.
Keşkek: Özellikle düğün ve bayram yemeği olarak bilinir. Taş dibeklerde döğülerek kabuğu
çıkarılmış yumuşak buğdayın, koyun etiyle büyük kazanlarda ve bol odun ateşinde iyice
pişirilmesiyle oluşan keşkek, düğünlerde misafirlere ikram edilir.Kalaylı bakır sahanlarda
ikram edilen keşkeğin üstüne salçalı ve kırmızı biberli tereyağı dökmekte adettir.
Zerde: Keşkek gibi özel günlerin yemeğidir. Tatlı olarak sofraya en son getirilir. Nişasta,
pirinç ve şekerden yapılıp, üzerine tarçın ilave edilir.
Sura: Özellikle Kurban Bayramından sonra yapılan bir yemektir. Kurban etinin kaburga
kemiklerinin bulunduğu bölüm kesilerek, büyük et parçası çıkarılır.Kaburga kemikleriyle et
kısmının arası tuz ve baharatla oğulduktan sonra, iç pilavla doldurulur. Doldurulan kısmın
etrafı pişerken pirinçler dağılıp dökülmesin diye yorgan iğnesiyle dikilir. Kuzu tenceresi
denilen büyük bakır tencerede pişirilir. Daha sonra bir tepsiye alınarak, üzeri salçalı tereyağ
ile yağlandıktan sonra, fırına sürülür. Pembeleşinceye kadar kızartılır.Sıcak olarak servis
yapılır.
İzmir Köftesi: Et iyice döğüldükten sonra soğan suyu, tuz , karabiber ve diğer baharatlar,
ekmek içi ve yumurta ile yoğrulur.Köfte şekil verilerek, yağda kızartılır. Üzerine domates
konularak pişirilir. Sıcak servis yapılır.
Papaz Yahnisi: Dana eti doğranarak toprak bir tencereye konur. İçine soğan, sekiz-on tane
bütün sarmısak, tuz, biber, kimyon ve sirke ilave edilir. Hiç su konulmadan tencerenin kapağı
buhar çıkmayacak şekilde sıkıca kapatılarak, pişirilir.
Mücmeri: Kıyma ve soğan yoğrulur.Haşlanmış pirinç ile karıştırılıp, ovulur. Macun haline
gelince yumurta, maydonoz ve tuz ilave edilir. Üstü örtülüp bir süre dinlendirildikten sonra,
yağda kızartılır.
Pirinçli Domates Dolması: Domates rendelenir, tereyağında biraz pişirilir. Birkaç domatese
bir çorba kaşığı tereyağ yeterlidir. Et suyunu koyup, kaynattıktan sonra, içine biraz tuz atıp,
pirinç salınır. Fındık büyüklüğündeki köfteler, tepsiye serpilen una bulanır, daha sonra
kaynayan pirinç suyunun içine salınır ve pişirilir.
Kol Böreği: Alt üst böreği hamuru ile olur. İstenildiği kadar beze tutulur. Açılır ikiye katlanır,
peynirli veya kıymalı iç konur. İzmir’de genellikle ıspanaklı yapılır. Ispanak kavrulursa ağır
olur. Temiz yıkanıp, doğranan ıspanaklara ince doğranan bir soğan, tuz, karabiber karıştırılıp,
böreğin içine katılır, rulo şeklinde sarılır. Sonra tepsiye sıralanıp, kesilir. Üzerine bol
zeytinyağı sürülüp, fırına verilir. Pişince üzerine tepsi kapatılır.
Gerdan Tatlısı: Kurban Bayramlarında özellikle kurban etinden yapılan baharatlı bir et
tatlısıdır. Kurbanın boyun kısmı önce çok az bir tuzla haşlanır. Sonra pişmiş et lifleri
didiklenerek, kemiklerden ayrılır. Üzerine et suyu, şeker, tarçın, karanfil gibi baharatlar
atılarak, ağdalı bir hal alıncaya kadar pişirilir. Pişmeden biraz önce içine kayısı ve kara erik
kurusu ile kavrulmuş badem veya çam fıstığı ilave edilir, yemek üzerine sıcak olarak yenir.
Radikal Salatası: Yabani bir ot olan radika, İzmir ve çevresinde şifalı bir yiyecek olarak
kabul edilmektedir. Pek çok çeşitleri olan bu ot cinsinin, temizce yıkanmış, bol su ile
haşlanmış, üzerine bol limon ve zeytinyağı ilave edilmiş salatası servis yapılır.
Zeytinyağlı Taze Fasulye: İnce doğranmış bir adet kuru soğan yarım su bardağı kadar
zeytinyağında biraz öldürülür, üzerine ayıklanmış doğranmış taze fasulyeler ilave edilir, biraz
kavrulur, üzerine bolca rendelenmiş domates, tuz, biraz şeker ilave edilir. Daha sonra yeteri
kadar sıcak su ilave edilip, kısık ateşte pişirilir. Tencerede soğutulup, servis yapılır.
Telkadayıf: Türkiye’nin hemen her yöresinde çok lezzetli yapılan besin değeri çok yüksek
olan telkadayıf İzmir’de de çok sevilen tatlıların başında gelir. Eritilmiş margarin ve tereyağı
karışımı telkadayıflara iyice yedirilir. Yağlanmış tepsiye serilir, üzerine bolca dövülmüş ceviz
dökülür, tekrar yağlanmış kadayıf serpilip, bastırılır. Orta hararetli fırında pembe renkli
pişirilir.Biraz ılıyınca üzerine soğuk şurup dökülür.Arzu edilirse, üzerine bir parça kaymak
koyup, servis yapılır.
Kaymaklı Dondurma: Yazları çok sıcak olan İzmir’de güneş körfezde batarken, dondurma
yemek bir alışkanlıktır. İzmir’ in kaymaklı dondurması nefis lezzetiyle hem serinlik hem de
sıcak nedeniyle gün boyunca vücudun harcadığı enerjiyi geri verir. Süt, şeker, ve salep bir
tencerede pişirilip, kavrularak, soğutulur. Buzdolabının buzluğunda ve ara sıra karıştırarak,
iyice donması sağlanır, fıstıklarla süslenerek, servis yapılır
(www.gurmeguide.com/content.asp?ctID=119&RecID=306 - 79k)