Académique Documents
Professionnel Documents
Culture Documents
Çaresizlik ve Çare
Savaş Planlaması
ve Planlı Darbe
Ulaş Bardakçı
İlker Akman, Hasan Basri Temizalp, Yusuf Ziya Güneş
Yüksel Eriş
Nedim Atılgan
Mustafa Atmaca
Demokrasi ve
Hukuk Devleti
Gemiler ve Fareler
Küçük Kara Balığın İntiharı
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
GENELKURMAY İLE
“Seferberlik Tetkik Kurulu”nda 26 gün
süren aramanın arka planındaki “çatış-
FETTULLAHÇI CEMAAT ARASINDA
“CONSENSUS”
ma/uyum” ilişkisi üzerine.
15 YA DA “UYUMLU ÇATIŞMA”
Çaresizlik
ve Çare
Genel söylemle, “sol”, herkesin bildiği “muğlak” ve “lose” oluşumlar, yeni yetişen
gibi belirsiz ve niteliksiz bir sözcüktür. Özel kuşak tarafından “örgüt” olarak algılanmış
olarak bir sınıfın siyasal bir tutumunu tanım- ve öyle kabul edilmiştir.
lamaz. Ancak devrim mücadelesinin her le- 12 Eylül öncesinin “solcu” küçük-burju-
gal faaliyeti (legalizm değil), hemen her du- vaları, 12 Eylül sonrasında kendi çocukları-
rumda bu belirsiz ve niteliksiz sözcüğü kul- nı (yeni kuşağı) “sen önemlisin” masallarıy-
lanmak durumunda kalmış ve giderek de la büyütürken, “bireysellik”, “kimlikçilik”,
bunu kavramlaştırmıştır. “köken arayışı” vs.’ler sınıflar üstü bir konu-
Ülkemizde önce İsmet İnönü’nün “orta- ma ulaştırılmıştır.
nın solu”yla “halka açılan” “sol” sözcüğü, Bu ortamda ve bu hava içinde 2000’li yıl-
1968’den sonra, bir yandan devrimci genç- lara girildi.
lik (Dev-Genç) mücadelesiyle, diğer yandan 2000’li yıllar, bir ya da iki istisna dışında
Ecevit’in “demokratik sol”uyla kitleselleş- tüm illegal sol örgütlerin legalize olmasıyla
miştir. Devrimci sol, kendisini Dev-Genç’le nitelenebilir. Her ne kadar Mahir Çayan yol-
simgeleştirirken, legal ve düzen içi sol Ece- daşın evrim ve devrim aşamalarına ilişkin
vit’in CHP’siyle özdeşleşmiştir. Devrimci ha- saptamasına karşı çıksalar da, “uzun bir ev-
reket, THKP-C ve THKO’nun 1971-1972 yıl- rim dönemi”nin çalışma tarzı, örgütlenme
larındaki silahlı mücadelesiyle, açık biçim- anlayışı ve “siyaseti” bu legalizasyonla bir-
de legal ve düzen içi soldan ve solculuktan likte “sol”da (artık tırnak içinde “sol” haline
kesin çizgilerle ayrılabilir bir niteliğe ulaş- dönüşen solda) egemen olmuştur.
mıştır. Ancak hiç bir sol “inisiyatif ”, “platform”
12 Mart, 12 Eylül, Turgut Özal’lı yıllar, vb. ya da “sol örgüt”, Mahir Çayan yoldaşın
Sovyetler Birliği’nin dağıtılması, “globalizm” tanımladığı biçimde “uzun bir evrim döne-
propagandası sürecinden geçilerek 2000’li mi”nde bulunulduğundan açıkça söz etme-
yıllara gelindiğinde, sol, artık devrimci sol- se de, tüm “sol”, neredeyse bu tanımlama-
dan, devrimci hareketten daha çok, solun yı harfi harfine izleyen bir ve tek çizgiye sa-
“renkleri”, “çeşitleri”, “söylemleri” gibi “bir hip olmuştur.
şeyler”le ya da düpedüz “halkın devrimci “Evrim döneminin devrimci hitap
solu” “gibisinden” bir şeylerle karmakarışık dili, Almancadır. Almanca konuşma
olmuş, sınır çizgileri silikleşmiş ve çoğu döneminde ihtilâlci atılıma yer yok-
alanda tam olarak yok olmuştur. tur. Bu dönemin devrimci çalışma
1990’ların başlarında, “kimlik arayışı”yla, tarzı proletaryayı bilinçlendirmek, ör-
“önce birey olmak” öne çıktıkça da, solun gütlendirmek, proletarya ile öncüsü-
örgütselliği, örgütsel niteliği de ortadan kal- nün bağlarını sıklaştırmak, emekçi
dırılmıştır. Neredeyse her dernek, “inisiya- halk kitlelerini proletaryanın safları-
tif ”, “platform”, “kolektif ” vs. devrimci siya- na kazanarak devrim için eğitmek-
sal örgütlenmenin yerini almıştır. Bu türden tir.
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
Eğer proletarya partisi kurulmuş Eğer bir ülkede milli bir kriz yoksa, öznel
ise, devrimci çalışma o partiyi prole- koşullar (öncünün varlığı ve kitlelerin örgüt
ter siyasi kitle partisi haline getirmek; ve bilinç düzeyi) ne düzeyde olursa olsun
çeşitli mesleki örgütler aracılığıyla gerçek bir devrimden söz edilemez. Bu du-
kitlelerle organik bağlarını sıklaştır- rumda nesnel koşulların (milli kriz) olgun-
mak, proletaryanın ve emekçi halkın laşmasına kadar sürecek olan bir evrim
sınıf bilincini yükseltmek, demokra- aşaması çalışması söz konusudur. Dolayısıy-
tik muhalefetin en solunda yürüye- la da marksist-leninist partiler, nesnel koşul-
rek, hakim sınıfları yoğun politik pro- lar olgunlaşana kadar tüm çalışmalarını ev-
paganda ile teşhir etmektir. rim aşaması çalışması olarak planlar ve yü-
... evrim dönemlerinde parlamen- rütürler.***
toyu boykot etme, genel siyasi grev- Yine Lenin’in milli kriz tanımında açık-
lere gitme, silahlı eylemin her türüne ça ifade edildiği gibi, nesnel koşullar ne
başvurma metodları devrimci değil- denli olgunlaşmış olursa olsun, eğer öznel
dir. Bu dönemde bu metodlara baş- koşullar yetersizse bir devrimci durumdan,
vurma sol oportünizmden başka bir devrimden söz edilemez. Dolayısıyla da
şey değildir. Devrimci çalışma me- devrim aşamasına ilişkin çalışma tarzı söz
todları, başta proletarya olmak üze- konusu değildir.****
re emekçi kitleleri bilinçlendirme, Buraya kadar emperyalist aşamada dev-
propaganda, özel ekonomik grevler
ve demokratik muhalefettir.”*
ci bir durumun göstergeleri, genel olarak nelerdir?
Bugün, kendisini “sol” olarak tanımla- Başlıca şu üç göstergeyi ileri sürerken yanılmadığımı-
yan, “komünist”, “marksist”, “leninist” ve za inanıyoruz: 1) Egemen sınıflar için egemenlikleri-
hatta “maoist” sıfatları kullanan “sol”, böy- ni değişmez bir biçim altında sürdürme olanaksızlığı;
lesine açık bir evrim dönemi çalışma tarzı- şu ya da bu biçimde ‘üstteki sınıflar’ arasında buna-
lım, egemen sınıfın politikasında, ve ezilen sınıfların
nı izlemeye çalışırken, bu çalışma tarzının hoşnutsuzluk ve öfkesinin kendine yol açacağı bir çat-
oportünist, pasifist, teslimiyetçi ve kuyrukçu lak oluşturan bir bunalım. Devrimin patlaması için,
niteliğinin anlaşılmaması için de, evrim ve genellikle ‘alttaki sınıflar’ın eskisi gibi yaşamayı ‘iste-
devrim aşamalarından, bu aşamaların bir- memesi’ yetmez, ama ‘üstteki sınıfların artık bunu ya-
pamaması’ da gerekir. 2) Ezilen sınıfların yoksulluk
birinden ayrılmasından hiç söz etmez. ve sıkıntısının, her zamankinden çok kötüleşmesi. 3)
Evrim aşaması ile devrim aşamasını bir- ‘Barış zamanı’nda kendini ses çıkarmadan soyduran,
birinden kesin çizgilerle ayırarak, devrimin ama çalkantılı zamanlarda genel olarak bunalım ta-
nesnel ve öznel koşullarının yetersiz oldu- rafından olduğu denli, ‘üstteki sınıflar’ın kendisi tara-
ğundan yola çıkarak “uzun bir evrim döne- fından da bağımsız bir tarihsel eyleme doğru itilen yı-
ğınların etkinliğinde, yukarıda belirtilen nedenlerden
mi”nde bulunulduğu, dolayısıyla “evrim dö- ötürü görülen artış.
nemi” çalışma tarzının temel olduğu iddia- Yalnızca şu ya da bu grup ve partinin değil, ama
sı açıkça söylenmese de, pratikte tümüyle şu ya da bu sınıfın iradesinden de bağımsız bu nes-
bu mantık içinde hareket edilir. nel değişiklikler olmadıkça, devrim, genel kural ola-
rak, olanaksızdır. Devrimci bir durumu, işte bu nes-
Marksist-leninist teori ve pratik açısından nel değişikliklerin tümü oluşturur.” (Lenin, Proletar-
evrim ve devrim aşamaları, devrimin nes- ya Devrimi ve Dönek Kautsky, s. 136-137.)
nel ve öznel koşullarına bağlı olarak sapta- *** 70’li yıllarda, devrimin bir “umut” olmaktan
nır. Leninist tanıma göre, emperyalist dö- öte somut bir gerçeklik olarak görüldüğü yıllarda ev-
rim ve devrim aşamalarını basit bir nicelik birikimi ve
nemde devrimin nesnel koşulları, sistemin
nitelik dönüşümü olarak tanımlayan oluşumlar orta-
bütünü açısından mevcuttur. Ancak eşitsiz ya çıkmıştır. Oysa, Mahir Çayan yoldaşın yazılarında
gelişim yasası nedeniyle, devrimler zaman- açıkça ifade edildiği gibi, evrim ve devrim aşamaları
daş olmayacaktır. Çünkü sistemin bütünün- devrimci mücadelenin değişik evrelerindeki çalışma
deki nesnel koşulların her ülkenin özel ko- tarzına ilişikin kavramlardır. Basit biçimde nicelik ve
nitelik olarak kavranamaz.
şullarına yansıması farklıdır. Bu nedenle, **** “... devrim her devrimci durumdan değil,
devrimin nesnel koşulu, tek tek ülkelerde- ama yalnız yukarıda sayılan nesnel değişikliklere öz-
ki krizin (milli kriz)** boyutuyla belirlenir. nel bir değişikliğin, yani devrimci sınıfa ilişkin olarak,
hatta bunalımlar çağında bile, eğer ‘düşürülmez’se,
* Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim I. hiçbir zaman ‘düşmeyecek’ olan eski hükümeti ta-
** “Bir marksist için, devrimci bir durum olma- mamen (ya da kısmen) yıkacak denli güçlü yığınsal
dıkça devrimin olanaksız olduğu kuşkusuzdur, ama devrimci eylemler yürütme yeteneğinin de gelip ek-
her devrimci durum da devrime yol açmaz. Devrim- lendiği durumdan doğar.” (Lenin, agy, s. 137.)
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
rim durumunun (ya da devrimci durum) termektedir ki, ülkemizde devrimin nesnel
belirleyicisinin milli kriz olduğunu ve böyle koşulları her zaman mevcuttur ve her za-
bir krizle birlikte ortaya çıkan devrim duru- mankinden çok daha olgundur.
munda, eğer kitlelerin örgüt ve bilinç düze- Ama,
yi yeterliyse devrimin olabileceğinden söz Gerçek 4: “Sol güçsüzdür”, legalistlerin
ettik. Ve dedik ki, bu durum söz konusu ol- “en büyüğü”nün kitlesel desteği binde bir-
madığı sürece, devrimci çalışma tarzı kesin- ler düzeyindedir, kitleler örgütlü değildir, bi-
kes “devrim aşaması” çalışma tarzı olamaz. linç düzeyi “köşedönmecilik”in ötesine geç-
Yani silahlı eylem yöntemleri (silahlı ayak- memiştir. Ülkenin ve dünyanın koşullarının
lanma, gerilla savaşı vb.) temel alınamaz. bilincinde olanlar toplumun olağanüstü kü-
Burada belirgin olan evrim ve devrim çük bir azınlığını oluştururlar ve bunların ço-
aşamalarının birbirinden kesin çizgilerle ay- ğunluğu da küçük-burjuva aydınlardan olu-
rılması ve her aşamanın çalışma tarzının bir- şur. Yani devrimin öznel koşulları mevcut
birinden farklı olmasıdır. Evrim aşamasında değildir.
silahlı eylem yöntemleri asla temel alına- Bu dört temel gerçekten yola çıkıldığın-
maz, aynı şekilde devrim aşamasında da ev- da garip bir durumla karşı karşıya kalınır.
rim aşamasının barışçıl yöntemleri sürdürü- Nesnel koşullar açısından devrim duru-
lemez. mu mevcuttur, ama öznel koşullar olabile-
Ve böylece ülkemizdeki tüm “sol”un “or- cek en kötü durumdadır. Devrim yapılması
tak paydası” net biçimde ortaya çıkmakta- ne kadar kaçınılmazsa, devrimi yapacak kit-
dır. İster devrimin nesnel koşullarının olma- lelerin varolmayışı da o kadar gerçektir.
dığından, ister öznel koşullarının olmadığın- Bu “garip” durumda, ister istemez tari-
dan söz edilsin (ki bunlardan hiç söz etme- he, dolayısıyla da tarihin somutluğundan
mek “sol”un bir başka “ortak paydası”dır), çıkmış olan teoriye başvurmak gerekir.
her durumda evrim aşaması çalışma tarzı Mahir Çayan yoldaşın, Kesintisiz Devrim
temeldir, silahlı eylem yöntemleri temel alı- I’de “teorik” olarak ifade ettiği gibi, “Leni-
namaz. Hatta silahlı eylem yöntemleri “şid- nist ayrıma göre, devrim aşamasında oluna-
detle” kınanır (üstelik “şiddetin her türlüsü- bilmesi için a) proletaryanın bilinç ve örgüt-
ne karşıyız” söylemiyle). lenme seviyesinin devrim için yeterli olma-
Bu konulara ilişkin kendilerine özgü bir sı gerekir. (Devrimin subjektif şartlarının uy-
görüşleri olmasa da, kendilerine yönelik her gun olması gerekir). b) Ezeni de, ezileni de
eleştiriye karşı Mahir Çayan yoldaşın evrim etkileyen bir milli bunalımın olması şarttır.”
ve devrim aşamalarına ilişkin saptamaların- Ama yaşanılan koşullarda birincisi yoktur,
da kendilerine bir dayanak ararlar. Ve eski- ikincisi olgundur.
miş “THKP-C kökenliler” sayesinde de bir Şimdi ne olacak?
dayanak bulurlar. Eksik olan yan, devrimin öznel koşulla-
Ancak bütün bunlar “teorik” denilerek rı, yani kitlelerin bilinçli ve örgütlü olması-
de kolayca bir yana bırakılabilir. Hatta dır. Öyle ise, asıl olan kitleleri bilinçlendir-
Lenin’in Goethe’den aktardığı ünlü söze, mek ve örgütlemektir. Bu da (“teorik” ola-
“teoride her şey gridir, ama yaşam ağacı ye- rak) evrim dönemi çalışma tarzının yürütül-
şildir” sözüne gönderme yaparak teorik sap- mesi demektir!
tamalar yerine “pratik”ten, “somut gerçek- İşte, nereden bakılırsa bakılsın, her du-
likten” söz edilebilir. rumda varılan yer, “uzun evrim dönemi”dir.
İşte Türkiye. Diğer bir ifadeyle, “Devrim aşaması, kısa bir
Gerçek 1: Ekonomik kriz, her seferinde andır. Evrim aşaması uzun bir süreçtir.”
daha da genişleyerek ve şiddetlenerek sü- Bir kez daha yineleyelim: “evrim dö-
rekli mevcuttur. nemlerinde parlamentoyu boykot etme, ge-
Gerçek 2: Ahlaktan dine, bireysel ilişki- nel siyasi grevlere gitme, silahlı eylemin her
lerden aile ilişkilerine kadar topyekün ve sü- türüne başvurma metodları devrimci değil-
rekli bir toplumsal bunalım mevcuttur. dir. Bu dönemde bu metodlara başvurma
Gerçek 3: Her gün yaşanan olaylarda sol oportünizmden başka bir şey değildir.
herkesin açıkça gördüğü gibi sürekli bir si- Devrimci çalışma metodları, başta proletar-
yasal kriz mevcuttur. ya olmak üzere emekçi kitleleri bilinçlen-
Bu üç temel alana ilişkin üç gerçek gös- dirme, propaganda, özel ekonomik grevler
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
Siyasal planda, bir zamanlar kendilerine elinden devlet iktidarını alabilmek için, gö-
“II. Cumhuriyetçiler” adını veren ve 28 Şu- rüntüsel ve biçimsel hukuku tümüyle bir ya-
bat “mağduru” olmakla övünen, bugün ise na bırakarak nihai bir savaşa girişmiştir. Bu
“amiral gemisi” Taraf’ta teori ve “yandaş savaşın nasıl sonuçlanacağı tümüyle “dış di-
medya”da kariyer yapan “liberaller” ile yi- namiklere” bağlıysa da,** bugün için libe-
ne 28 Şubat “mağduru” şeriatçılar (nakşi- ral-islamcı ittifakı devlet aygıtının pek çok
bentler ve nurcular) ittifakı, Ergenekon ope- alanını denetime almış ve buradaki “kema-
rasyonlarından itibaren neredeyse “mutlu- list elitler”i büyük oranda tasfiye etmiştir.
luktan” uçuyorlar. Bir yandan 28 Şubat’ın “Ulusalcılar”dan olabildiğince uzak du-
“rövanşı”nı alırken, diğer yandan seksen yıl ran “Kemalist elitler”, yani küçük-burjuva
“inananlara zulüm yapan” “kemalist elitler”- asker-sivil bürokrat ve aydın kesim ise, bu
le hesaplaşıyorlar. Ergenekon “davası” çer- gelişmeler karşısında “merak etmeyin ordu
çevesinde bu hesaplaşma olanca hız ve be- var” söyleminde ifadesini bulan beklentisel
reketiyle sürerken, Genelkurmayın “darbe pasiflik*** içinde olayları izlerken, Seferber-
planları” bir bir ortaya çıkarılıyor, “darbeci- lik Tetkik Kurumu baskınıyla “işin başa düş-
ler” teker teker teşhir ediliyor ve yer yer içe- tüğünü” görmeye başlamışlardır.
riye atılıyorlar. M. Ali Brand’ın sözüyle, “Ül- Asıl olarak Cumhuriyet gazetesinde ken-
keyi uzun yıllardır yöneten Kemalist, laik ke- dilerini ifade eden “ulusalcılar”, AKP iktida-
sim ve onu koruyup kollayan zinde güçler rının “ılımlı islam” görünümü altında “laik
ile dindar-dinci kesim arasındaki bu hesap- cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçladı-
laşmada... şimdi AKP, TSK’ya ince ayar ya- ğı”nı ilk baştan itibaren söylemelerine rağ-
pıyor.” men, beklentisel pasiflik küçük-burjuva “la-
Açıktır ki, siyasal plandaki bu gelişme ve ik” kesimdeki egemenliğini günümüze ka-
hesaplaşma bir iktidar mücadelesinden baş-
ka bir şey değildir. Liberal-islamcı (ya da li- kı”yla diğer kesimlerini sindirmektir.
** Emperyalizmin talep ve çıkarına göre yukar-
beral-cemaat) ittifakı*, “kemalist elitler”in
dan aşağıya doğru geliştirilen kapitalizm kendi den-
gesini emperyalist metropollerde bulur.
* Hiç bir niceliksel gücü olmayan ve sınıfsal taba- *** Ekonomide “beklentiler teorisi”, enflasyonun
na dayanmayan “Taraf liberalleri”nin bu ittifaktaki ro- son tahlilde “psikolojik olgu” olduğu tezine dayanır.
lü, 12 Mart döneminde Nihat Erim’in oynadığı rolle Buna göre, eğer bireylerin enflasyon beklentileri aza-
benzeştir. Nihat Erim, işbirlikçi-tekelci burjuvazinin fe- lırsa, enflasyon da düşer. Bu nedenle enflasyonla mü-
odal kalıntıları tasfiye etmek amacıyla gereksinme cadelenin temel unsuru, kitlelerde “olumlu beklenti”
duyduğu kitle tabanını sağlamak için, “ilerici, Atatürk- yaratmaktır. Bu da, açıktır ki, manipülasyondan baş-
çü, reformcu” görünüm altında küçük-burjuva aydın ka bir şey değildir. “Medya”nın ekonomi sayfalarının
kesimi oligarşiye yedeklemeye çalışmıştır. Bugün “li- temel işlevi budur. Siyasal ve toplumsal alanda bu te-
beraller”, benzer bir yedekleme işleviyle “cemaat”in ori “yükselen beklentiler devrimi” olarak adlandırılır.
müttefiki konumundadır. “Cemaat”in bu “liberaller”- AKP iktidarının ilk döneminde, asıl olarak “liberaller”
den beklentisi, küçük-burjuva aydın kesimin bir bö- aracılığıyla AB beklentisi yaratılarak küçük-burjuva ay-
10 lümünü kendisine yedeklemek ve “entelektüel bas- dın kesimin pasifize edilmesi sağlanmıştır.
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
dar sürdürmüştür. Ama şimdi “iş, başa düş- tekelleşmesini sağlamak için kendi politika-
müştür!”. sını sürdürmek istemesindendi.
Ancak “laik” kesim, küçük-burjuva sınıf- 12 Eylül döneminde Amerikan emperya-
sal özellikleri gereği parçalı, dağınık ve he- lizminin “yeşil kuşak teorisi”* çerçevesinde
terojen bir topluluk oluşturur. Bu nedenle islamcı kesimleri destekleme politikasının
de, “iş” ne kadar “başa” düşürse düşsün, bir sonucu olarak Al-Baraka Türk, Faisal Fi-
birleşik ve bütünsel bir güç olmaktan uzak- nans vb. islami finans kuruluşları devreye
tırlar. Bu “laik” kesimin, kendilerini “solcu” sokulmuş ve orta-sermaye kesimleri tarih-
ya da “demokrat” olarak tanımlayan bölü- lerinde ilk kez “kendi” finans olanaklarına
mü, uzun süre “demokrasi” ve “insan hak- sahip olmuşlardır.
ları” adına AKP iktidarının temelindeki siya- Ancak 1980 ekonomik bunalımı, emper-
sal güçleri ve bu güçlerin “nihai amacı”nı yalist ülkelerdeki tüketim malları sektörün-
görmezlikten gelmiştir. “Solcu” yanlarıyla, deki gelişmeler ve bu sektördeki pazar so-
AKP’nin “T.C.”yle hesaplaşmasını destekler- runu, geri-bıraktırılmış ülkelerdeki orta ve
ken, “demokrat” yanlarıyla da bu hesaplaş- hafif sanayinin geliştirilmesini esas alan po-
madan “demokrasi”nin çıkabileceği umu- litikalarda önemli bir değişikliğe yol açmış-
dunu (beklentisini) taşımışlardır. Bu tutum tır. Artık temel amaç, geri-bıraktırılmış ülke-
içindeki küçük-burjuva aydınları, AKP’nin, lerde iç pazarı genişletmek amacıyla orta
arka planda “merak etmeyin ordu var” ol- ve hafif sanayinin geliştirilmesi değil, em-
duğu için “fazla ileri gidemeyeceğini” düş- peryalist ülkelerin tüketim malları için pa-
lemişler ve AKP’nin çevresinde toplaşan “ik- zar bulunması olmuştur.
tidar özlemi” içindeki sınıf ve tabakaların İşte emperyalist ülkelerin tüketim mal-
gücünü küçümsemişlerdir. larının bu pazar sorunu, geri-bıraktırılmış ül-
Ekonomik planda, AKP, 1960’ların sonla- kelerde iç ticaretin geliştirilmesini ve em-
rında gelişen Erbakan hareketinin üzerinde peryalist metaların ülkenin en ücra köşele-
yükseldiği sınıflara, yani orta ve küçük ser- rine kadar götürülmesini zorunlu hale getir-
maye kesimine dayanır ve bu kesimlerin ge- miştir. Bu da, geçmiş dönemden farklı ola-
lişme ve tekelleşme özlemlerine denk dü- rak, orta ve küçük sermayeden daha çok
şer. orta ve küçük tüccarın (tefeci-tüccar ile es-
Erbakan hareketi (MNP ve MSP döne- naf ve zanaatkar) öne geçmesine yol açmış-
mi), giderek Anadolu esnaf-zanaatkar ser- tır. İslami finans kuruluşları aracılığıyla bu
mayesi ile tefeci-tüccar sermayesinin des- tüccar kesimi desteklenmiştir. Turgut Özal
teğini de almıştı. Erbakan’ın “milli görüş”ü- döneminde başlayan bakkalların marketleş-
nün özünü oluşturan “milli sanayi”, bu bile- mesi, marketlerin süpermarketleşmesi ve
şimde orta-sermayenin çıkarını ifade eder. hipermarketlere dönüşmesi bunun sonucu
Bu hareketin temel amacı, orta-sermayenin, olmuştur.
yani tekelleşememiş burjuvazinin gelişme- Böylece Erbakan hareketinin üzerinde
si ve tekelleşmesiydi. Bu bağlamda, Erba- yükseldiği sınıfsal ittifakta, yani orta ve kü-
kan hareketi, anti-tekelci söylemle orta ser- çük sermaye (sanayi sermayesi) ile tefeci-
mayenin tekelleşme özlemini dile getiriyor-
du. Yine bu sermaye kesimi açısından geli- * Bilineceği gibi, “yeşil kuşak teorisi”, Amerikan
şimini ve tekelleşmesini önleyen en temel emperyalizminin “komünizmle mücadele stratejisi”
çerçevesinde, Sovyetler Birliği’ne komşu olan müslü-
unsur olarak, işbirlikçi-tekelci burjuvazi ve man ülkelerde “islamcı” hareketler ve iktidarlar oluş-
emperyalizm ikilisinin elinde bulundurduğu turarak Sovyetler Birliği’nin müslüman ülkeler tarafın-
finans sistemi görülüyordu. Yüksek faizli dan kuşatılması teorisidir. Usama bin Ladin, Taliban
kredi sistemi orta-sermayenin gelişmesini ve Çeçenler bu strateji çerçevesinde örgütlenmiştir.
Yine bu strateji çerçevesinde müslüman ülkelerde “is-
engelleyen en temel unsurdu. Dolayısıyla da
lamcı” (11 Eylülden sonra bunlara “radikal islamcı”
Erbakan hareketinin faizlere karşı oluşu, çı- denilmektedir) yerli gruplar oluşturulmuştur. ABD’nin
karını savunduğu kesimlerin gelişimini sağ- kontr-gerilla stratejisinde bu tür “örtülü operasyonlar”ın
lamayı amaçlıyordu. Diğer bir ifadeyle, Er- giderleri dolaylı biçimde karşılanır. Al-Baraka Türk, Fa-
bakan hareketinin anti-tekelci ve anti-faizci isal Finans gibi islami finans kuruluşları Türkiye’deki
islami hareketin finansmanı için kullanılmıştır. Bahri-
tutumu aslında, tekellere ve faize karşı olu- ye Üçok, Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu’nun öldü-
şundan değil, temsil ettiği orta-sermaye ke- rülmesi de bu oluşumların ve finansmanın ürünü-
simlerinin ekonomik olarak gelişmesini ve dür.
11
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
14
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
“Yandaş medya”nın da, “merkez med- İnanç bu olduğu için, Seferberlik Tetkik
ya”nın da, “sol medya”nın da ortak kanısı Kurulu’nun basılması ve haftalarca bir “yar-
budur. gıç” tarafından tüm belgelerin incelenmesi,
Bu ortak kanının en fazla üzerinde dur- Cumhuriyet tarihinde bir “ilk”i oluşturmak-
duğu yan ise, “Cumhuriyet Türkiye’sinde” tadır ve bu “ilk”, devletin “kozmik gizli” bel-
meydana gelen her türlü yasadışı operas- gelerini inceleyerek pis ve kirli çamaşırları
yonların, işkencelerin, askeri darbelerin tek tek saptamaya hizmet edecektir! Dola-
“müsebbibi” olan “Özel Harp Dairesi”nin yısıyla “kontr-gerilla avcısı” Fikri Sağlar’dan
Genelkurmayın “yatak odası” olduğudur. “tecrübe konuşuyor”culara (Hasan Cemal
Dolayısıyla Seferberlik Tetkik Kurulu’nun ve Cengiz Çandar), Derya Sazak’tan Oral
“basılması” olayı, AKP iktidarının Genelkur- Çalışlar’a ve Taraf’ın polis istihbarat elema-
mayın “mahremine” girmesi olarak değer- nı yazarlarından tüm “yandaş medya” ya-
lendirilmiştir. zarlarına kadar tüm “demokrasi yandaşla-
Her ne kadar görüntüsel “demokrasimi- rı”, koro halinde ülkede “çok önemli şey-
zin” anayasasına göre “özel hayatın gizlili- ler” olduğunu bağıra bağıra ilan ettiler.
ği” esas olsa da, Ergenekon iddianamele- Görevi, “herkesi fişlemek” olan bir dev-
rinde somut olarak görüldüğü gibi, AKP’nin let kurumunun “arşivi”ne girilmesi ve ince-
denetimi altındaki devlet, herkesin özel ha- leme yapılması, açıktır ki, bu kurumun sa-
yatına müdahale edebilmektedir ve “özel dece bugüne kadar neler yaptığının ve ne-
hayatın gizliliği” ortadan kaldırılmıştır. Böy- ler yapmayı planladığının “belgeleri” açısın-
lesine bir “demokratik ortam”da da, doğal dan değil, aynı zamanda kimlere nasıl bak-
olarak Genelkurmayın “yatak odası”na, ya- tığının, onlara karşı neler “tasarladığının” öğ-
ni “özel hayatı”na müdahale edilmesinde renilmesi açısından da önemlidir, en azın-
şaşılacak bir yan yoktur. Şaşırtıcı olan, Ge- dan “medya”ya göre böyledir.
nelkurmay gibi devletin en önemli ve en sü- Daha düne kadar “kuru imza-ıslak imza”
rekli siyasal kurumunun, seçimle “gelip” se- muhabbetlerinde Genelkurmayın “Bilgi Des-
çimle “gideceği” varsayılan bir hükümet ta- tek Dairesi” ve “Plan ve Harekat Dairesi” ül-
rafından, yani geçici bir siyasal güç tarafın- kedeki tüm darbe faaliyetlerinin odağı ve
dan denetime alınmasına sessiz kalması, merkezi olarak ilan edilmişken, şimdi Sefer-
boyuneğmesidir. Genelkurmay ki, bugüne berlik Tetkik Kurulu’nun bu işlerin “gizli
kadar tüm hükümetlere boyun eğdirmiş ve merkezi” olduğu iddia edilmektedir. Ve hat-
eğmeyenleri devirmiş bir devlet gücünün ta Genelkurmayın “Plan ve Harekat Daire-
merkezidir ve yıllarca söylendiği gibi “irti- si”nin tüm icraatlarının kayıtlarının da bu
ca”ya karşı “laiklik”in savunucusu ve kolla- “gizli merkez”de olduğu söylenebilmekte-
yıcısıdır. dir.
İşte “laiklik”in savunucusu ve kollayıcısı Şüphesiz bu ve benzeri iddialar, kanılar,
Genelkurmayın “kozmik gizli” belgelerinin inançlar içinde neyin ne olduğunun karma-
olduğu yer olarak kabul edilen Seferberlik karışık edilmesinde şaşırtıcı bir yan yoktur.
Tetkik Kurulu, AKP hükümetinin talimatıyla Çünkü “medya” aracılığıyla yayılan “haber-
basılmıştır! ler” ve “bilgiler”, tümüyle “örtülü operas-
Yine inançlara göre, devlet, genel tanı- yon”un örtüsünü oluşturmaktadır.
mıyla egemen sınıfların baskı aygıtı, her Tüm bu süreçte ve olaylarda bir şey açık
yaptığını önceden planlar, bunları kayda ge- ve nettir: Genelkurmay “emir-komuta” zin-
çer. Bu inanca göre, devlet bürokrasisinde ciri içinde sürekli, yekpare ve bütünsel bir
her şey kayıt altındadır ve bu kayıtlar “giz- devlet kurumuyken, AKP kendi içinde deği-
li”, “çok gizli”, “kozmik gizli” belgeler ola- şik tarikatları ve cemaatleri barındıran par-
rak on yıllarca “saklanır”. Demirel’in sözüy- çalı, geçici bir siyasal oluşumdur. Ama tüm
le, devlette hiç bir belge kaybolmaz. Dola- parçalı ve geçici özelliğine rağmen bir bü-
yısıyla, tüm Cumhuriyet dönemi boyunca tün olarak AKP, Genelkurmayın her zaman
“özel harp dairesi”nin gerçekleştirdiği her kendisini devirmeye hazır olduğu inancı ve
türlü “operasyon” da kayıtlara geçmiştir ve korkusu içinde yaşar. Bu inanç ve korkuyla
saklanmaktadır. Üstelik Genelkurmaya bağ- hareket eden AKP, her durumda kendi siya-
lı bu devlet kurumunun temel görevlerin- sal varoluşunun güvencesini Amerikan em-
16 den birisi de, herkesi fişlemektir. peryalizminin koşulsuz hizmetkarı olmakta
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
bulmuştur. AKP’ye göre, Amerikan emper- latılabilmesi için “MİT arşivi”ne girilmesi ge-
yalizminin koşulsuz hizmetkarı olunduğu sü- rektiği söylenirdi. Günümüzde ise, AKP’nin
rece (ve “liberal” söyleme göre, “uygun “Kürt açılımı” ya da “demokratik açılım”ının
uluslararası koşullar” varolduğu sürece) Ge- bir “ABD planı” olduğundan neredeyse kim-
nelkurmay kendisine karşı bir askeri darbe se şüphe duymamaktadır.
yapmaya cesaret edemeyecektir. Ama yine Ama bugün, “MİT arşivi”nin yerini Sefer-
de, koşullar değiştiğinde, darbe “riski” her berlik Tetkik Kurumu “arşivi” alırken, MİT’in
zaman vardır ve varolmayı da sürdürecek- yerine “Özel Harp Dairesi” geçirilmiştir. Ve
tir. herkesin açıkça görebileceği gibi, gelişen
Bu düşünceye sahip olan AKP “kurmay- olaylarda MİT’den hiç söz edilmemektedir.
ları” (ya da “mehteran takımı”), Amerikan Amerikan emperyalizmi, “siyonistler” vb.
emperyalizminin desteğine sahip oldukları “düşmanlar” ise çoktan unutturulmuştur.
süreçte, zamanı, ordu içindeki etkilerini ve Burada biraz durup, egemen “mantık”
güçlerini artırmak, Genelkurmayı hizaya ge- çerçevesinde bu durumu “değerlendirmek”
tirmek ve olabilirse (“nihai hedef ”) Genel- gerekmektedir.
kurmayı “ele geçirmek” için kullanmayı he- Eğer günümüze kadar ülkemizdeki tüm
saplamışlardır. Ergenekon operasyonları ve askeri darbelerin arkasında Amerikan em-
son “baskın” olayı, bu amaca yönelik ola- peryalizmi (CIA ve Pentagon) varsa ve onun
rak, İlker Başbuğ’un sözünü ettiği “asimet- ülkedeki “ortağı” MİT idiyse, bugün AKP’ye
rik psikolojik savaş” bağlamında, AKP ope- yönelik bir askeri darbe “planının” arkasın-
rasyonları görünümü kazanmıştır. da Genelkurmay ve Seferberlik Tetkik Ku-
Açıktır ki, tüm bunlar gerçeğin çarpıtıl- rulu bulunuyorsa, açıktır ki, Genelkurmay
masından, nesnel gerçeklerin yerine öznel ve Seferberlik Tetkik Kurulu Amerikan em-
kanıların geçirilmesinden başka bir şey de- peryalizminin denetiminin dışına çıkmıştır,
ğildir. ondan “bağımsız” olarak hareket etmekte-
Kim ne söylerse söylesin, ülkemizin te- dir.
mel gerçeği, ülkemizin Amerikan emperya- Eğer Genelkurmay Amerikan emperya-
lizmine bağımlı geri-bıraktırılmış bir ülke ol- lizminden “bağımsız” hareket ediyorsa, o
duğudur. zaman “kozmik gizli” belgelerin bulunduğu
Henüz insanlar “paranoyaklaşmadan” Seferberlik Tetkik Kurumu’nun basılmasını
önce, ülkemizdeki tüm ekonomik, toplum- sağlayan Amerikan emperyalizmidir (CIA ve
sal, siyasal ve askeri gelişmelerin Amerikan Pentagon) ve bu operasyonda MİT, CIA’nın
emperyalizmi tarafından planlandığına ve yerli ortağıdır!
yönetildiğine inanırlardı. Bu öylesine bir Öyleyse “sekiz sütuna manşet”ten şu ya-
inançtı ki, ülkemizdeki her türlü siyasal ge- zılabilir: Amerikan emperyalizmi Türk Ge-
lişmenin doğrudan Amerikan emperyalizmi nelkurmayına karşı operasyon yapıyor!
tarafından hazırlanılmış bir plana uygun ola- Böyle bir “vargı” için somut kanıt olarak
rak gerçekleştiğine inanılırdı. Örneğin şeri- da, ABD’nin 1 Mart tezkeresinin kabul edil-
atçı kesimin inancına göre, “siyonistler” memesinden dolayı Genelkurmayı sorum-
ABD’nin “gizli yöneticileri”ydiler ve bu “si- lu gördüğü düşüncesi gösterilebilir. Üstelik
yonistler” islama karşı her türlü saldırının “çuval olayı” da, kanıtın kanıtı olacaktır.
asıl sorumlularıydı; NATO ülkelerindeki Denilebilir ki, Amerikan emperyalizmi,
kontr-gerilla örgütlenmesi olarak ilan edilen gerek 1991 “Körfez Savaşı”nda, gerek 2003
“Gladyo”, CIA ve Pentagon’un gizli örgütüy- Irak işgalinde kendisine karşı çıkan “Türk
dü. Ülkemizde askeri darbelerin koşulları- genelkurmayı”nın “işini bitirme”ye karar
nın yaratılmasından askeri darbenin gerçek- vermiştir!
leştirilmesine kadar tüm “örtülü operasyon- Bu “işbitirici” karar, onlarca yıldır kendi
lar”, doğrudan CIA ve Pentagon tarafından emir-komuta zinciri içinde hareket eden ve
planlanmış ve yürütülmüştü. Paul Henze’nın onlarca yıl önceden kendisi tarafından plan-
12 Eylül askeri darbesini “bizim oğlanlar lanmış bir hiyerarşik yapıya sahip olan Ge-
yaptı” sözü de bunun kanıtı olarak gösteri- nelkurmayın, kayıtsız-şartsız Amerikan em-
lirdi. “Gladyo” popülerleşmeden önce, ül- peryalizminin talimatlarına uymasını sağla-
kemizdeki her türlü olayın MİT-CİA işbirli- yacak bir yapılanmaya dönüştürülmesi “ka-
ğiyle gerçekleştirildiği ve bu olayların aydın- rarı” olmak durumundadır. Akşamdan sa- 17
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
baha bir askeri darbe olacağı korkusuyla ya- Bilinen tarihsel gerçekler, ordunun Ame-
şayan AKP iktidarı da, böyle bir “karar” sa- rikan emperyalizminin izni ve icazeti olmak-
yesinde geceleri rahatça uyuyabileceği ka- sızın hiç bir zaman askeri darbe yapmaya
nısına sahip olmuştur. Böylece uygulama, kalkışmadığıdır. 11 Eylül günü Hava Kuvvet-
ABD-AKP “ortak operasyonu”na dönüşmüş- leri Komutanı Tahsin Şahinkaya’nın özel
tür! uçakla ABD’ye gitmesi, 12 Eylül darbecileri-
Bu “teori”nin ya da “komplo”nun birin- nin tüm iddialarına karşın, darbenin ABD’nin
ci bölümü, en açık biçimde Fehmi Koru ta- izni ve icazetiyle gerçekleştirildiğini kanıtlar.
rafından yıllarca dile getirilmiştir. Eksik olan 28 Şubat “post-modern darbesi”nin ABD’nin
halka, ABD-AKP “ortaklığı”dır ve bu da ABD’ izni ve onayıyla gerçekleştirildiği de açıktır.
de yaşayan Fettullah Gülen aracılığıyla ta- (Erbakan takımının “Çekiç Güç”e karşı tu-
mamlanmıştır! Bunun kanıtı ise, Seferberlik tumları, “milli sanayi”, “anti-siyonist” söyle-
Tetkik Kurulu “baskını”na ilişkin ihbarın mi ortadadır.)
ABD’den telefonla yapılması ve “kozmik Gerçek buysa, bugün ne değişmiştir? Ne-
oda”da inceleme yapan “yargıç”ın Fettullah den Amerikan emperyalizmi AKP aracılığıy-
Gülen’i beraat ettiren “cemaat hakimi” ol- la Genelkurmayı yıpratmaya ve tasfiye et-
masıdır. meye çalışmaktadır?
Bu durumda, Genelkurmayın “baş düş- Bilinen, ama her durumda unutturulma-
manı” ABD ve AKP “koalisyonu” olurken, ya çalışılan gerçek, AKP’nin Amerikan em-
“savaş sloganı” da “Kahrolsun Amerikan peryalizminin izni ve icazetiyle kurulduğu
emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçisi AKP!” ve iktidara getirildiğidir. AKP’nin kuruluşu-
olacaktır! na ilişkin Abdullah Gül’ün ABD’deki gizli gö-
Şüphesiz bu pilav daha çok su kaldırır! rüşmeleri, bu görüşmelerde ABD’ye verilen
Gerçekliğe dönecek olursak, ülkemizin güvenceler değişik zamanlarda “medya”da
Amerikan emperyalizmine bağımlı geri-bı- yer almıştır. Aynı biçimde, 2002 seçimleri
raktırılmış bir ülke olduğudur. Ve Amerikan öncesinde Ertuğrul Özkök’ün yönetiminde-
emperyalizmi, dışsal bir olgu değil, içsel bir ki “merkez medya”nın koalisyon hüküme-
olgudur. Dolayısıyla Amerikan emperyaliz- tine, özel olarak da Ecevit’e karşı yürüttüğü
mi ülkenin ve devletin içinde yer alır. kampanya da ortadadır.** AKP’nin iktidar
Diğer yandan 12 Mart döneminde yapı- olmasından hemen sonra IMF borçlarının
lan geniş tasfiyelerle ordu, oligarşinin ve do- ödenmesinin ertelenmesi, her seçim önce-
layısıyla Amerikan emperyalizminin kayıt- sinde IMF’nin borç ödemelerini ertelemesi
sız-şartsız denetimi altına alınmıştır. Ordu ve Dünya Bankası kredilerinin verilmesi, ***
içinde “aşağıdan darbe” olasılığı tümüyle or- ABD kaynaklı Hedge fonlarının Dubai üze-
tadan kaldırılmıştır ve ordu, “iç savaş” ordu- rinden Türkiye’ye aktarılması gibi Amerikan
su haline dönüştürülmüştür.* emperyalizminin açık ekonomik desteği de
söz konusudur.
* “Artık Türk Ordusu, oligarşinin halkımıza karşı
AKP iktidarı döneminde, ABD tekelleri-
yürüttüğü baskı politikasının açık ve doğrudan bir ale- nin çıkarları özenle korunmuş ve geliştiril-
ti olmuştur. miştir. Motorola telefon tekelinin Uzanlar-
Fakat Türk ordusunun alt kademe subaylarının ni- dan 2,5 milyar dolarlık alacağının Telsim’in
teliğini belirleyen milliyetçiliktir. Çoğunluğu da askeri satışı yoluyla TMSF tarafından tahsili, Car-
liselerden gelen, küçük-burjuva emekçi kökenli kişi-
lerdir. On yıldır emperyalizm sistemli çalışarak, ordu- gill’in Ülker ortaklığıyla “tadlandırıcı” paza-
nun küçük-burjuva devrimci geleneğini geniş ölçüde rını genişletmesi, GDO’lu tarım ürünlerinin
değiştirmiş, 12 Martla birlikte geniş tasfiyelere gitmiş- ithalatının serbest bırakılması vb..
tir. Latin Amerika’daki gibi iç savaşa uygun bir biçim- Bir tarafta Amerikan emperyalizminin
lenişi olmayan geniş Türk ordusunda, daha bir süre
devrimci geleneğin izleri görülebilir. Ancak süratle oli-
garşi, tasfiyeler ve yeniden düzenlemelerle orduyu iç ** Bu kampanyada Emin Çölaşan ve Fikret Bila
savaş ordusu haline getirerek doğrudan vurucu gücü özel bir görev yerine getirmişlerdir. Bkz. Kurtuluş Cep-
haline getirmektedir.” (Mahir Çayan, Kesintisiz Dev- hesi, Dezenformasyon ve Kamuoyunun Koşullandırıl-
rim II-III.) ması - “Uyuyan Güzeller” (“Rüya Timi”) Nasıl ve Ne-
Bugün “yandaş medya”, değişik yasa ve yönet- den Uyandırıldı?, Sayı: 68, Temmuz-Ağustos 2002.
meliklerde yapılan değişikliklerle ordunun “iç düş- *** Temmuz 2007 genel seçimlerinden önce Dün-
man”a karşı özel olarak yapılandırıldığını açıkça yaz- ya Bankası İstanbul büyükşehir belediyesine 820 mil-
18 maktadır. yon dolar kredi açmıştır.
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
“eski” dostu Genelkurmay, diğer tarafta ye- günlük “incelemesi” ve buna karşılık Genel-
ni “müttefiki” AKP bulunmaktadır. Bir taraf, kurmayın “hukuki gerekçeler”le sessiz kal-
“milli güvenlik belgesi” ya da “iç hizmet ka- ması, açık biçimde Genelkurmay ile Gülen
nunu” temelinde “laikliğin savunucusu”, di- cemaati arasında bir “uzlaşmanın”, karşılık-
ğer taraf “laikliğe aykırı faaliyetlerin odağı”- lı “güvensizliği” gidermenin bir sonucudur.
dır. Bir taraf Amerikan emperyalizminin as- Bugün için, Amerikan emperyalizminin gö-
kerileştirilmiş ekonomisinin müşterisi, diğer zetimi ve denetimi altında Genelkurmay ile
taraf emperyalist tüketim mallarının tücca- Gülen cemaati kısmi bir “uzlaşmaya” var-
rıdır. Bir taraf BOP’da (Büyük Ortadoğu Pro- mış görünmektedirler. Ancak bu “uzlaşma”,
jesi) kullanılacak bir askeri güçtür, diğeri henüz tüm AKP’yi, AKP’yi oluşturan tarikat-
BOP’da kullanılan bir ideolojik güçtür. Bü- ları kapsamamaktadır. Son “Balyoz darbe
tün bunlara Fettullah Gülen’in “islam aydın- planı” da bu durumun bir ürünüdür.
ları” üzerinde ideolojik egemenlik sağlama Burada Genelkurmayın Gülen cemaati
aracı oluşu da eklenmelidir. ile ne kadar “uzlaştığı”, karşılıklı “güvensiz-
Taraflar, yani Genelkurmay ve AKP-Fet- lik”in ne kadar giderildiği çok önemli değil-
tullah Gülen cemaati ne kadar birbirine ta- dir. Önemli olan her iki tarafın da Amerikan
ban tabana zıt “kutuplar” olarak görünürler- emperyalizminin istediği doğrultuda hare-
se görünsünler, her durumda Amerikan em- ket etmeleridir.
peryalizminin çıkarlarına denk düşen iki ke- Tüm bu “çatışma” ya da “uyumlu çatış-
simi oluştururlar. Amerikan emperyalizmi ma” sürecinde en ilginç olan yan ise, tüm
açısından bu iki kesim, “çatışan” değil “uyu- zamanların “örtülü operasyonları”nı gerçek-
şan” kesimler olmak zorundadır. leştiren MİT’in adının hiç geçmemesidir. Bu
İşte Amerikan emperyalizmi, “çatışan” nedenle, bu süreçte açığa çıkan bir başka
bu iki kesim arasında yeni bir “consensus” gerçek, MİT’in, en alt kademesinden en üs-
oluşturan “arabulucu” güç gibi ortaya çık- tüne kadar Amerikan emperyalizminin ka-
mıştır. Özellikle İlker Başbuğ’un Nisan 2009’- yıtsız-şartsız bir şubesi haline dönüştürüldü-
da “cemaatler”i hedef alan konuşmasından ğü ve içindeki askeri personelin pasifize
sonra Genelkurmay ile Fettullah Gülen “ce- edildiğidir. “Yandaş medya”ya sızdırılan tüm
maati” arasındaki “güvensizlik”in açık bir bilgi ve belgeler de bu “şube”nin süreçte et-
hesaplaşmaya dönüşmesiyle birlikte bu kin bir rol oynadığının açık göstergesidir.
“arabuluculuk misyonu” daha da belirgin- Şimdi sırada AKP’nin niceliğini oluşturan
leşmiştir. tarikatlar ile Genelkurmay arasındaki “çatış-
Nisan 2009’dan sonra Taraf’ın yayınladı- ma”nın “uyumlu çatışma”ya ve giderek bir
ğı ilk “belge”nin “AKP ve Gülen’i Bitirme “consensus”a dönüştürülmesi vardır. Ancak
Planı” olarak sunulması bu çatışmanın so- bunun Amerikan emperyalizminin çıkarına
nucudur. Fettullah Gülen’i berat ettiren “yar- ne kadar denk düşeceği belirsizdir.
gıç”ın (Kadir Kayhan) “Kozmik oda”daki 26
19
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
Savaş Planlaması
ve Planlı Darbe
Baştan belirtelim ki, bu yazı, beş bin say- “sergüzeşt”in, kelle koltukta giriştikleri as-
fa olduğu iddia edilen “Balyoz harekat keri isyanlardan temelden farklıdır. Yine de
planı”nın gerçek ya da gerçekdışılığıyla ilgi- emir-komuta zinciri dışında gerçekleştirilen
li değildir. Yazının amacı, “beş bin sayfalık darbe girişimleri ya da askeri isyanlar da,
darbe planı olur muymuş?”da ifadesini bu- her durumda isyancıların düzeyine bağlı
lan pragmatizmin yaratmış olduğu körlüğü olarak belli bir amaca ve buna uygun bir
ortaya koymaktır. planlamaya sahiptir. Burada “aşağıdan” dar-
Yine baştan belirtelim ki, yazıda geçen be hazırlıklarını, darbe girişimlerini ve dar-
pek çok sözcük askeri kavramlar olup, ço- beleri ele almayacağız. Vurgulamak istedi-
ğu durumda siyasal alanda da kullanılır. Bu ğimiz, askeri nitelikte her hareketin ya da
nedenle “kelime yorumu”na tabi tutulamaz- harekâtın belli bir ön planlamaya sahip ol-
lar. Askeri ya da siyasal kavram olarak, ta- duğudur.
nımlandığı anlam ve içerikleriyle anlaşılma- Belli bir askeri eğitimden geçmiş subay-
lı ve değerlendirilmelidir. lar açısından ise, her ön planlama, uygula-
Evet, askeri darbeler, ister “aşağıdan”,yani madan önce mutlak surette “test” edilmek
bir grup askerin gizli örgütlenmesi sonucu zorundadır. Adına “harp oyunları”, “plan se-
yapılsın, ister “yukarıdan”, yani emir-komu- mineri” vb. denilen ve masa başında ger-
ta zinciri içinde yapılsın, her durumda bir çekleştirilen “testler”, yapılan planlamanın
düşünceye ve bu düşüncenin uygulamaya teorik olarak ne ölçüde tutarlı ve bütünsel
sokulmasına ilişkin planları kapsar. Özellik- olduğunun, ne ölçüde amaca uygun oldu-
le emir-komuta zinciri içinde yapılacak bir ğunun ve ne ölçüde gerçekliğe yaklaştığının
askeri darbe, kesinkes en üstten (genelkur- saptanmasını sağlar. Böylece bir ön plan ya
may ve kuvvet komutanları) en alta (çavuş, da taslak, soyut planda ele alınarak değer-
onbaşı ve erler) tüm ordunun harekete ge- lendirilir ve geliştirilir. Ardından bu soyut
çildiğinde nerede, nasıl ve hangi görevleri planlamanın teorik bilgiyle (tarihsel dene-
yerine getireceğini ayrıntılı olarak ortaya ko- yim vb. sonucu elde edilmiş genel ve evren-
yan bir plana dayanır. Bu plan, aynı zaman- sel bilgiler), somut gerçeklerle ne kadar
da tüm ordu mensuplarının hareket sırasın- bağdaştığına bakılır. Bu aynı zamanda soyut
da yerine getirecekleri görevlere ilişkin ya- planların somut gerçeklerle zenginleştirilme-
zılı ya da sözlü “talimatları” içerir. Bu neden- si, yeniden biçimlendirilmesi ve pratikte uy-
le, “darbe planları”, Türk silahlı kuvvetleri gulanabilir hale getirilmesidir. Çünkü soyut
gibi yaklaşık bir milyona yakın mevcudu gerçek yoktur, gerçek her zaman somut-
olan bir ordu açısından, kaçınılmaz olarak tur.
binlerce sayfa tutacak “belge”yi kapsar. Diğer bir deyişle, emir-komuta zinciri
Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştiri- içinde gerçekleştirilecek ve gerçekleştirilen
lecek bir askeri darbe, Talat Aydemir olayın- her askeri darbe, herhangi bir askeri savaş
20 da olduğu gibi birkaç “serdengeçti”nin, harekâtı gibi ele alınır ve planlanır. Bir or-
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
dunun neredeyse kusursuz denilebilecek iş- masyon faaliyetlerine kadar “5. kol” faaliyet-
leyiş mekanizması da, bu planlamaya ve bu leri şeklinde de olabilir. Savaş alanına iliş-
planlamanın gerektirdiği talimatların harfi- kin hazırlık faaliyetleri ise, baskını gerçek-
yen yerine getirilmesini sağlayan disipline leştirecek askeri birliklerin düşman tarafın-
bağlıdır. dan saptanmadan saldırı konumuna getiril-
Pragmatist bir kafa yapısı açısından böy- mesine ilişkin faaliyetleri kapsar (PKK’nin
lesine ayrıntılı bir planlama ve bu planların Dağlıca baskını örneğinde olduğu gibi).
uygulama öncesinde soyut planda (teorik Ancak, savaş sanatının en büyük teoris-
olarak) değerlendirilmesi (harp oyunları, yenlerinden Clausewitz’in sözüyle, “savaş,
plan seminerleri vb. yoluyla) fazla bürokra- tek ve ani bir darbeden ibaret değildir”. Bu
tik ve gereksiz görülebilir. Pragmatizm için, nedenle, savaş, belli bir süreyi kapsayan bir
asıl olan araçlar değil amaçtır; amaç ger- olgu olarak ele alınır ve savaşın değişik aşa-
çekleştiği sürece aracın niteliği ve içeriğinin maları planlanır. “Savaş planı tüm savaş ey-
önemi yoktur. En yalın haliyle “ben yaptım, lemini kapsar; savaş planı sayesinde bu ey-
oldu” ya da “kervan yolda düzülür” zihniye- lem bütünlük kazanır, kesin ve nihai bir
ti, askeri savaşın ayrıntılı olarak planlanma- amaca kavuşur ve bütün öteki özel hedef-
sını kaçınılmaz olarak anlamsız ve gereksiz ler onun içinde erir.”*
görecektir. Ancak hiçbir gerçek savaş, plan- İşte savaşın genel ve özel planlaması, as-
lama olmaksızın gerçekleşmez. keri savaş sanatında strateji ve taktik olarak
Bu konuda en bilinen ve yakın tarihin en tanımlanır. “Taktik, silahlı kuvvetlerin çarpış-
önemli örneği, II. Yeniden Paylaşım Savaşı- mada kullanımına ilişkin teoridir. Strateji
nın başlangıcında Nazi Almanyasının “Blitz ise, çarpışmaların savaşın amacını gerçek-
Krieg” (Yıldırım Savaşı) denilen saldırıyla leştirmek için kullanımına ilişkin teoridir.”**
Fransızların Majino savunma hattını geçiş- Dolayısıyla stratejik ve taktik planlama, sa-
leridir. Gerek “Blitz Krieg”, gerekse Majino vaşın ayrılmaz bir parçasıdır.
savunması, olasılık hesaplarına göre yapıl- “Strateji, muharebenin savaşın
mış en kapsamlı savaş planlamasına daya- amacı doğrultusunda kullanılmasıdır.
nır. Buna göre, savaş eyleminin tümüne,
Bu tarihsel gerçek, saldırı konumundaki savaşın amacına, uyan bir hedef gös-
ordular için de, savunma konumundaki or- termesi gerekir. Diğer bir söyleyişle
dular için de geçerlidir. strateji savaş planını yapar ve öngö-
Savaşın, askeri savaşın en bilinen kuralı rülen hedefe göre ona ulaşılmasını
ise, “yığınakta yapılan hata tüm savaş süre- sağlayacak bir dizi eylem saptar; ay-
since etkili olur” sözünde ifadesini bulur. rı ayrı seferlerin planlarını hazırlar ve
“Yığınak”, savaş öncesinde askeri güçlerin her birinde verilecek muharebeleri
mevzilenmesidir. Doğal ve kaçınılmaz ola- örgütler. Bütün bu kararları, her za-
rak “yığınak” ya da mevzilenme, olası sava- man gerçekleşmeleri mümkün olma-
şın olası düşmanının olası durumuna ve yan bir takım varsayımlara dayana-
olası saldırı yönüne göre yapılır. Dolayısıyla rak almaktan başka çare olmadığına
da her türlü olasılık hesaba katılır. Tüm bun- ve daha ayrıntılı bir takım tedbirleri
lar savaş hazırlıklarının temelini oluşturur. önceden almaya imkan bulunmadı-
Diğer yandan, savaşın, savaş sanatının ğına göre, strateji orduya muharebe
bir gerçekliği de, savaşta sürpriz saldırının, meydanında eşlik ederek ayrıntılara
ani baskının ve ilk vuruşun belli ölçülerde ilişkin gerekli tedbirleri yerinde al-
sonucu belirlediğidir. Bu nedenle, silahlı mak, ve genel planda durmadan de-
güçler, her durumda sürpriz saldırıya karşı ğişiklikler yapmak gerekeceğinden
her zaman hazır durumda olmaya çalışırlar bunlara da yerinde karar vermek zo-
ve savunmalarını buna göre tanzim ederler. rundadır. Yani strateji bir an için bile
Eğer silahlı güçler sürpriz saldırı yapmak du- işin yakasını bırakamaz.”***
rumunda ise, karşı tarafın olası savunma Stratejik planlarda, savaşın ya da harekâ-
önlemlerini hesaba katarak, saldırının ger-
çekten sürpriz olmasını sağlayacak hazırlık- * Clausewitz, Savaş Üzerine, s. 280, May yay.
ları yaparlar. Bu hazırlıklar, basit askeri istih- ** Clausewitz, agy, s. 127.
barat bilgilerinin toplanmasından dezenfor- *** Clausewitz, agy, s. 203-204.
21
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
tın stratejik amacı, bu amaca ulaşmak için na kadar her türlü silahlı güçlere ilişkin fa-
izlenecek yol (stratejik rota), amaca ulaş- aliyetler, öncelikle kurmaylar düzeyinde
mak için kullanılacak temel güçler (strate- planlanır. Bir askeri darbenin de, benzer bir
jik güçler) ve bu güçlere doğrudan ya da do- planlanma olmaksızın gerçekleştirildiğini ya
laylı olarak yardımcı olacak güçler (strate- da gerçekleştirileceğini düşünmek, askeri
jik yedekler) tam ve kesin olarak saptanır. darbenin silahlı kuvvetlere ilişkin bir faaliyet
Clausewitz, kendi dönemine ilişkin ola- olduğunu unutmakla özdeştir.
rak askeri stratejinin unsurlarını şöyle orta- Emir-komuta zincirinde gerçekleştirile-
ya koyar: cek bir askeri darbe, yani ülkenin ekono-
“... manevi unsurlar, fiziki unsur- mik, toplumsal, siyasal, kültürel tüm alanla-
lar, matematiksel unsurlar, coğrafi rını kapsayan bir askeri yönetimin kurulma-
unsurlar ve istatistiki unsurlar. sı amacı (“ülke yönetimine el koyma”), ka-
Birinci kategori, manevi, yani ah- çınılmaz olarak ayrıntılı bir taktik ve strate-
laki ve fikri, niteliklere ve bunların et- jik planlamaya gereksinme duyar. Böylesi
kisine dayanan şeylerin tümünü içe- bir taktik ve stratejik planlamaya sahip ol-
rir; ikincisine, askeri kuvvetlerin bü- mayan askeri kişilerin gerçekleştirdiği hare-
yüklüğü, terkibi, teşkili, belli başlı üç ketler ise, sözcüğün tam anlamıyla askeri
sınıfın oranı (piyade, süvari, topçu), isyan olarak tanımlanır. Askeri isyan ile as-
vb. gibi şeyler girer; üçüncü katego- keri darbe, özellikle emir-komuta zinciri
ri, harekât hatlarının açılarını, mer- içinde gerçekleştirilecek askeri darbe birbi-
kezleri bir (konsantrik) ve merkezle- rinden farklıdır. Birincisi ne kadar kendili-
ri ayrı (eksantrik) hareketleri (geo- ğinden bir hareket ise, ikincisi o kadar plan-
metrik nitelikleri hesaplarımız bakı- lı ve programlı bir harekâttır.
mından bir önem taşıdıkları ölçüde Bugün “Balyoz darbe planı” olarak Taraf
tabii) kapsar; dördüncü gurup, arazi gazetesine sızdırılan ve eski I. Ordu komu-
şekillerini, hakim noktaları, çeşitli en- tanı Çetin Doğan tarafından “plan semineri
gebeleri, dağları, nehirleri, ormanları çalışması” olarak ifade edilen beş bin say-
ve yolları içine alır; beşinci ve son ka- falık planlamanın ne kadar AKP’ye yönelik
tegori ise her türlü iaşe ve ikmal va- bir askeri darbenin somut planlaması oldu-
sıtalarını içerir.”* ğunu söylemek olanaksızdır. Ortada olan
Buradan da anlaşılacağı gibi, stratejik tek gerçek, soyut planlama düzeyinde iç ve
planlama, neredeyse savaşın her alanını, dış tehdide karşı “merak etmeyin ordu var”
her birimini, arazi yapısını vb. kapsayan ay- denilen silahlı kuvvetlerin, her düzeyde ay-
rıntılı ve kapsamlı bir planlamadır. Bu ayrın- rıntılı planlara sahip olduğu ve bu planları
tılı ve kapsamlı planlama olmaksızın, yani ayrıntılı biçimde tartıştığı, değerlendirdiği,
bir stratejik plana sahip olmaksızın askeri eleştiriden geçirdiğidir.
bir savaşın sürdürülmesi olanaksızdır. Bugün için belki bir “darbe planı” deşif-
Stratejik planlama kadar kapsamlı olma- re edilmiştir. Ancak “bir darbe planı” ne ka-
makla birlikte taktik planlama da, savaş ala- dar deşifre edilmiş olursa olsun, her durum-
nındaki silahlı güçlere ilişkin ayrıntılı bir da ve her duruma karşı silahlı kuvvetlerin
planlamayı kapsar. bir “plana” sahip olduğu gerçeğini ortadan
Tüm bunlara, somut ya da harita üzerin- kaldırmaz. “Kozmik oda”ya girerek bu “koz-
de yapılan “savaş oyunları” çerçevesinde mik plan”lara ulaşılması, ne planların yapıl-
verilecek emirleri ve talimatları eklediğimiz- masını ortadan kaldırabilir, ne de yeni du-
de, bir savaş harekâtının, binlerce, hatta on- ruma uygun yeni planların yapılmasını en-
binlerce sayfa tutan “belgeleri” içerdiği ko- gelleyebilir. Şurası açıktır ki, “ülke yönetimi-
layca anlaşılabilir. ne el koyma”ya karar vermiş bir askeri gü-
Hiçbir asker, kurmay eğitimi almış hiç- cün, yani ülkeyi (isterse bir süreliğine olsun)
bir subay, savaş sanatının ve teorisinin içer- yönetecek bir askeri gücün, böylesi bir yö-
diği bu ayrıntılı planlamayı bir yana bıraka- netimin öngerektirdiği plana ve programa
maz ve bırakmaz. Dolayısıyla en küçük as- sahip olmadan harekete geçmesi, daha
keri harekâttan en kapsamlı işgal harekâtı- baştan girişimin başarısızlığa uğraması de-
mektir. Bu nedenle, bir “askeri darbe”nin
22 * Clausewitz, Savaş Üzerine, s. 214. ayrıntılı olarak planlanmadan, “beş bin say-
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
falık” planlama olmadan emir-komuta zin- biçimiyle EMASYA çerçevesinde devreye gi-
ciri içinde gerçekleştirilebileceğini düşün- receklerdir. Eğer bu yeterli olmazsa, yani
mek safdilliktir. polis-asker işbirliği devrimci mücadelenin
Ancak, savaş, politikanın başka araçlar- gelişimini engelleyemezse, açıktır ki, AKP
la (şiddet araçlarıyla) devamından başka bir de OHAL ya da sıkıyönetim ilan ederek yö-
şey değildir. Askeri darbe de, “iç tehdit”e netimi tümüyle askeri güçlere devretmekte
karşı gerçekleştirilen bir askeri savaştır. Do- duraksamayacaktır. Bu açıdan, AKP’nin “as-
layısıyla politikadan, politik amaçtan ayrı keri darbe planları”na karşı çıkışı, sadece
olarak değerlendirilemez. Bu nedenle, asıl kendisine yönelik olduğu ölçüde bir karşı
sorun, silahlı kuvvetlerin askeri savaşın ku- çıkıştır. “Ortak düşman” olarak devrimci
rallarına uygun olarak ayrıntılı bir “askeri mücadelenin gelişimi, hatta en küçük bir
darbe” planlaması değil, bu planın icra edi- hareketi bile, bugünün “düşman kardeş-
lebilmesi için olmaz-sa-olmaz koşul olan si- leri”ni hemen birleştirecektir ve o çok sözü
yasal durum ve siyasal amaçtır. Bugün ken- edilen “kurumlar arası çatışma” ortadan kal-
disine yönelik askeri darbe hazırlıkları yapıl- kacaktır. Çünkü her devrimci hareket, bir-
dığından söz eden ve bunun korkusunu ya- leşmiş bir karşı-devrim yaratarak gelişir.
şayan AKP’nin de çok iyi bildiği gibi, eğer Bu nedenden dolayı, devrimci hareket,
bu “iç tehdit” devrimci mücadele olursa ve her durumda doğru ve bütünsel bir devrim-
eğer bu “iç tehdit”e karşı kendi polis teşki- ci stratejiye ve taktiklere sahip olmak zorun-
latı yetersiz kalırsa, askeri güçler, en yasal dadır.
23
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
24
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
YÜKSEL ERİŞ
1951 Tekirdağ/Şarköy
21 Ocak 1977/Trabzon
NEDİM ATILGAN
1959 Uşak/Karahallı-25 Şubat 1981 Selendi
MUSTAFA ATMACA
1948 Sivas/Kangal-29 Şubat 1992 İstanbul
ULAŞ BARDAKÇI
1947 Hacıbektaş
19 Şubat 1972 İstanbul
Demokrasi ve
Hukuk Devleti
Hukuk, en bilinen anlamıyla, bir toplum- redeki ekonomik ilişkiler tarafından belirle-
da kişiler ve kurumlar arasındaki karşılıklı nen kurallar ve normların o ilişkiler varoldu-
ilişkinin belli kurallara bağlanmışlığını ifade ğu sürece varlığının kabul edilmesi ve onay-
eder. Bu nedenle, hukuk, bir kişi ya da ku- lanması ilkesinden başka bir şey değildir.
rumun, kendi dışındaki kişi ya da kurumlar- İlişkiler değiştiğinde, er ya da geç hukuksal
la ilişkisinde yerine getirilmesi ve uyulması kurallar ve normlar (yasalar, anayasalar vb.)
gereken yükümlülükleri ve sorumlulukları bu değişikliğe uymak zorundadır. Bu zorun-
belirler. Bu yönüyle hukuk özel niteliktedir, luluk, açıktır ki, eski, yani değişimden ön-
özel hukuk olarak tanımlanır. Ancak karşı- ceki hukukun ortadan kalkması ve yerine
lıklı ilişkilerde uyulması gereken yükümlü- yeni, değişen koşullara uygun bir hukukun
lüklerin ve sorumlulukların yerine getirilme- konulması demektir. Ama bu yer değiştir-
mesi durumunda yaptırımlar ve bu yaptırım- menin kapsamı ve genişliği, her durumda
ları gerçekleştirecek bir özel güç gereklidir. ekonomik ilişkilerdeki değişimin kapsam ve
İşte bu yaptırımlar (ceza hukuku) ve özel genişliğine bağlıdır. Eğer değişim, bir üretim
güç, yani devlet (kamu hukuku) hukukun ilişkisinden bir başka üretim ilişkisine geçiş-
ayrılmaz parçalarıdır. le ortaya çıkmışsa, kaçınılmaz olarak hukuk
Toplumsal ilişkiler ise, her şeyden önce da böylesi temelsel bir değişime uygun ola-
ekonomik ilişkilerdir, yani üretim ilişkileri- rak temelden değişir. Özel mülkiyete daya-
dir. Bu nedenle de, hukuk, her durumda nan her üretim ilişkisinde hukuk, her şey-
üretim ilişkilerine tabidir ve bu ilişkilerin fi- den önce bu özel mülkiyetin varlığıyla be-
ili durumuna uygun olarak biçimlenir. An- lirlenen ortak ve genel özelliklere sahiptir.
cak hukukun en belirgin özelliği, üretim iliş- Dolayısıyla bu ortak ve genel özellik içinde-
kilerini ve bu ilişkilerde egemen olan duru- ki değişim, özsel olarak egemen ilişkilerin
mu (sınıf egemenliğini) yalın, saf ve kesin değişimini içerdiğinden, hukuk da bu yeni
biçimde tanımlamaz. Bunun yerine, ege- egemen ilişkinin ifadesi olur. Özel mülkiyet
men olan ile egemen olunan arasındaki iliş- düzeninde hukukun bu yeni biçimi, eski hu-
kiye genel bir ifade verir. Bu nedenle de gi- kukun değiştirilmiş ve yeniden biçimlendi-
derek ekonomik ilişkileri doğrudan yansıt- rilmiş hali olarak ortaya çıkar.
maktan uzaklaşır, hatta onu tersyüz eder. Ancak her durumda, hukuk ne denli de-
Bunun sonucu olarak da, hukukun toplum- ğişirse değişsin, “hukukun üstünlüğü” kav-
dan ve toplumsal ilişkilerden bağımsız “üs- ramı varlığını sürdürür. “Hukukun üstünlü-
tün bir güç” olduğu yanılsaması ortaya çı- ğü” kavramı, dün eski ekonomik ilişkilere
kar. uygun düşen hukuksal normlara ve kuralla-
Oysa ki, hukuk, her durumda ekonomik ra uyulması demekken, şimdi yeni ekono-
ilişkilere ve ekonomik evrime göre değişen mik ilişkilere uygun düşen hukuksal norm-
kurallar ve normlar bütünüdür. “Hukukun lara ve kurallara uyulması halini almıştır. Di-
üstünlüğü” sözü, her durumda, verili bir ev- ğer ifadeyle, hukuksal normlar ve kurallar 27
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
giriştiği ilk icraat, yeni vergi yasalarının Ma- iyet”le “sanık”ın akrabaları tutuklanarak “re-
liye Bakanlığına tanıdığı ve yargı denetimi- hin” alınmış ve “zengin” amcası benzer bir
nin dışına çıkartılmış yaptırım gücünü “mu- “rehin” alınma tehdidi altında “sanık”ı tes-
halif ” esnaf ve küçük sermaye kesimi üze- lim etmeye zorlanmıştır. Açıktır ki, emniye-
rinde alabildiğine kullanması olmuştur. tin bu cinayetin failini yakalamada gösterdi-
2003-2005 arasında “vergi denetimi” adı al- ği “üstün başarı”da, hukukun “suçun şahsi-
tında yürütülen ekonomik baskıyla “muha- liği” ilkesi tümüyle bir yana bırakılmıştır. Ne
lif ” esnaf ve küçük sermaye kesimi sindiril- kadar hukuk devletinden, hukukun üstün-
miştir. Burada söz konusu olan, her vergi lüğünden söz edilirse edilsin, tüm yurttaşla-
hukukunda mevcut olan “vergi denetimi” ra ilişkin bir hukuk ilkesi (“suçun şahsiliği”
değil, “Kemal Derviş yasaları”yla Maliye Ba- ilkesi) ayaklar altına alınırken, hiç kimse se-
kanlığına verilmiş olan her türlü bankacılık sini çıkartmamıştır.
işlemlerinin bakanlıkça denetlenmesi yetki- Diğer bir örnek ise, toplumda “infial” ya-
sidir. AKP iktidarı, bu yetkiye dayanarak es- ratan, “insanlık dışı suç” olarak ilan edilen
naf ve küçük sermaye kesimlerinin banka küçük çocukların ırzına geçilmesi ve öldü-
işlemlerini gözetime almış ve “muhalif ” es- rülmesi suçlarından tutuklanan kişilerin ce-
naf ve küçük sermaye sahiplerini vergi ka- zaevinde “intihar” etmeleri ya da “diğer tu-
çırdıkları gerekçesiyle denetime almıştır. Üs- tuklular tarafından linç edilmesi” olayıdır.
telik bu iddiada esas olan, iddia sahibinin, Bu olayda, mevcut hukuk sistemi, hukuk
yani Maliye Bakanlığının vergi kaçakçılığı id- ilkeleri ve bizatihi yasalar yok sayılmıştır. Sa-
diasını kanıtlaması değil, iddia edilenin ken- nığın suçluluğu hükmen, yani bir yargı ka-
di “suçsuzluğunu” kanıtlamasının istenme- rarıyla sabit oluncaya kadar suçsuz sayılma-
sidir. Ancak AKP bununla da yetinmemiş, sı ilkesi (suçsuzluk karinesi) “medya” ara-
gerçek dışı banka işlemleri ve hesapları uy- cılığıyla ortadan kaldırılmış ve “hüküm” ve-
durarak, “muhalif ” esnaf ve küçük serma- rilmiştir. Üstelik yasaların hükmettiği ceza
ye sahiplerini tehdit etmiştir. dışında ölüm cezası “hükmü” verilmiş ve
“Medya”ya yansımayan ve “medya”nın cezaevlerinde fiilen infaz edilmiştir. Böyle-
hiç sözünü etmediği bu örtülü operasyonla ce hiçbir suçluya, işlediği suçtan ötürü ya-
“muhalefet” sindirilmiş ve kendisine biat et- saların öngördüğünden farklı ve ağır ceza
meye zorlanmıştır. verilemeyeceği ilkesi de ayaklar altına alın-
Doğrudan İMF’nin istemiyle bankalara el mıştır. Bu da, toplum içinde fiili cezalandır-
konulmasını ve tasfiyesini hiçbir yasal engel ma anlayışının ortaya çıkmasına, dolayısıy-
olmaksızın gerçekleştirmek amacıyla oluş- la da linç girişimleri için uygun ortam yara-
turulmuş olan TMSF, AKP tarafından “serve- tılmasına yol açmıştır.
tin el değiştirmesi” ya da “servetin yeniden Ekonomik ilişkilerden siyasal ilişkilere,
dağıtımı” için alabildiğine kullanıldığı gibi, özel hukuktan ceza hukukuna kadar tüm
orta ve büyük sermaye kesimlerinin siyasal alanlarda mevcut hukuk kural ve normları-
baskı altına alınması için de kullanılmıştır. nın fiilen işlemez hale getirilmesi ya da as-
Bu iki örnek, mevcut yasal düzenleme- kıya alınması, görmezlikten gelinmesi, aynı
lerin nasıl yasadışı amaçlarla kullanıldığının, zamanda mevcut yasaların yasa koyucunun
yani hukukun, hukuku çiğnemek için kulla- amacı dışında yorumlanması ve amacı dı-
nıldığının açık örnekleridir. şında kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkmak-
Benzer durum iletişimin “yargı kararıy- tadır.
la” dinlenmesi konusunda da ortaya çıkmış- Tüm bunlara bazı mahkemelerin ve yar-
tır. Teknik takip, ortam dinlenmesi vb. yol- gıçların siyasal iktidarın istediği türden ka-
larla ülke çapında her türlü iletişimin “yargı rarlar alabilmesi ve bu yolla yasadışı, hukuk
kararıyla” denetim altına alınması ve bu de- dışı uygulamalara “yasal” görünüm kazan-
netim yoluyla suçlamaların yapılması bir dırılması örnekleri de eklendiğinde, ülkede
başka hukuksuzluk örneğidir. sözcüğün gerçek anlamıyla bir hukuktan,
Bu ekonomik ve siyasal hukuksuzluk ya- hukuk devletinden ve “hukukun üstünlüğü”n-
nında ceza hukuku ve hukuk usulleri yasa- den söz etmenin olanaksız olduğu açıkça
ları da nasiplerini almıştır. Örneğin Münev- görülecektir.
ver Karabulut cinayetinde, hukuk açıkça Böylesine hukuksuzluğun, hukuk dışılı-
30 çiğnenmiştir. “Medya”nın sağladığı “meşru- ğın kolayca uygulanabildiği, yasaların kolay-
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
ca bir yana itildiği, görmezlikten gelindiği bir Eğer bir toplumda, yasa koyucular ve ya-
ülkede, açıktır ki, anayasa da, anayasal hu- saları uygulamakla yükümlü olanlar kendi
kuk da hiçbir bağlayıcılığa sahip değildir. Ay- koydukları yasaları çiğniyorlar, yükümlülük-
nı biçimde, anayasanın “temel toplumsal lerini yerine getirmiyorlarsa ya da yasaları
mutabakat metni” olduğuna ilişkin hukuk- fiilen uygulanamaz hale getiriyorlarsa, o top-
sal düşünce ve kanı da geçerli değildir. Bu lumda hukuktan, hukuk devletinden ya da
durumda, AKP’nin mevcut anayasaya aykı- hukukta ifadesini bulan bir toplumsal dü-
rı yasalar çıkarması ve icraatta bulunması zenden söz edilemez. Böyle bir toplumda,
ne kadar “meşru” ise, hiçbir “mutabakat” hukuka uymakla yükümlendirilmiş her ke-
(consensus) aramaksızın meclisteki çoğun- sim ve herkes, bu hukuka uymama hakkı-
luğuna dayanarak bu hukuksuzluğu “meş- na sahiptir, artık hukuk hiç kimseyi bağla-
ru”laştıracak yeni bir anayasa yapmaya kal- maz. 1789 Fransız Devriminde “İnsan ve
kışması da o kadar “meşru” olmaktadır. Yurttaş Hakları Bildirgesi”nde ifadesini bu-
Esas olan hukuksuzluktur, yasa koyucuların lan “direnme hakkı”, bu koşullarda tüm
kendi yaptıkları yasalara uymamalarıdır. yurttaşların hakkı ve görevidir.
31
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
Tekel işçileri, 14 Aralıkta başladıkları ey- de açığa çıkaran Tekel işçileri olmuştur.
lemleriyle, bir yandan işçi sınıfının bir kez Tekel işçilerinin eylemi, kimilerine göre
daha keşfedilmesini sağlarken, diğer yan- “yeni bir işçi sınıfı hareketinin doğuşu”nu
dan 1991’deki Zonguldak maden işçilerinin müjdelerken, kimilerine göre “Türkiye’ye
eyleminden günümüze kadar geçen süreç- nasıl yeniden insan ve yurttaş olunabilece-
teki belirsizlikleri, karmaşayı ve yanlış dü- ğini öğret”mektedir! Bir başkaları için, yıllar
şünceleri daha da belirginleştirdi. Bir bakı- boyu dillerinden düşürmedikleri ve sonun-
ma yirmi yıllık süreçte unutulmuş ve bir ya- da kendilerinin bile inanmadığı “umudu bü-
na atılmış olan ekonomik, demokratik ve si- yütme” söyleminin yeniden dirilişiydi!
yasal mücadele kavrayışlarının, düşüncele- Tekel işçilerinin eylemi, daha birkaç haf-
rin, olumlu ve olumsuz her şeyin katalizö- ta öncesine kadar herşeyin “kamu emekçi-
rü oldu. leri hareketi”ne endekslendiği, sınıf müca-
Yalın ekonomik taleple yola çıkan Tekel delesi denildiğinde akla “kamu emekçile-
işçileri “katalizör” olarak ortaya çıkarken, ri”nin geldiği, kitle mücadelesinin “kamu
aynı zamanda ekonomik-demokratik müca- emekçileri”nin 25 Kasım “genel grevi”yle
deleye ilişkin eski siyasal anlayışların hiç de- yükselişe geçtiği vb. türünden söylemleri,
ğişmeden on yıllar boyunca varlıklarını sür- anlayışları bir çırpıda bir yana itiverdi.
dürdüğünü de gösterdi. Bitlis’ten, Diyarbakır’dan, Manisa’dan,
Tekel işçilerinin kendi eyleminden daha Tokat’tan, Trabzon’dan gelen Tekel işçileri-
çok, bu eylemle dayanışma söylem ve ey- nin eylemi, Kürt ulusal sorununun gerçek
lemlerinde ortaya çıkan hümanizm de, ey- ve somut çözüm yolunun nerede olduğunu
lemin ekonomik-demokratik içeriğini aşan da gösterdi.
ve çokluk üstünü örten bir nitelik kazan- Tekel işçileri eylemleriyle tüm bunları or-
dı.* taya çıkartırken, eylemlerinde “Türk bayra-
“Klasik sendika ve sendikacılık” döne- ğı”nı taşımaları, ilk kez sol tarafından ayıp-
minin sona erdiğini, şimdi “toplumsal hare- lanmadı, kınanmadı ve hatta görmezlikten
ket sendikacılığı”nın zamanı olduğunu söy- gelindi. Ve son yıllarda ilk kez, bir işçi hare-
leyenlerin yeniden “klasik” sendikayı ve keti, işçi kitlesi, solda “Türk bayrağı”na kar-
sendikacılığı keşfetmesini de sağlayan, ken- şı duyulan tepkinin önüne geçti.
dilerine “aydın” diyenlerin işçi sınıfı adına “Kamu emekçileri”nden eczacılara, itfa-
“genel grev” için imza toplama garabetini iyecilere kadar her kesim, Tekel işçilerinin
eylemi çevresinde toplanırken, aynı zaman-
* Bu dayanışma söylem ve eylemlerinde egemen da onların eylemleri üzerinde kendi özgün
olan “Ankara’nın soğuğunda bizi Tekel işçisinin mü-
ve mesleki istemlerini dile getirmenin yol-
cadele ateşi ısıttı” türünden sözlerde ifadesini bulan
“pozitif hümanizm”, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in larını aramaya başladılar. Özellikle Tekel iş-
“Tek hatamız merhametli davranmak” sözlerinde “ne- çileriyle dayanışma amacıyla gerçekleştiri-
32 gatif hümanizm” olarak ortaya çıkmıştır. len bir saatlik iş bırakma eyleminin fabrika-
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
lardan madenlere kadar her yerde etkin bi- Tüm bu somut gerçeklikten ortaya çıkan
çimde gerçekleştirilmesi, bu arayışları ve soru şudur: Yalın ekonomik taleple yola çı-
çabaları daha da hızlandırdı. kan Tekel işçileri böylesi bir “katalizör” ve
Tekel işçileri, “kamu emekçileri”nden öncü rolünü nasıl üstlenebildi? Nasıl oldu
eczacılara, itfaiyecilerden öğretmenlere ka- da, geniş bir “medya” desteğine sahip olan
dar her kesimin, sözcüğün gerçek anlamın- “kamu emekçileri”nin tüm örgütlülüklerine
da işçi kitlesinin başını çektiği bir genel ve eylemliliklerine rağmen başaramadığı bir
grevde buluşmaları için uygun bir ortam ya- şeyi, geniş kitleleri kendi çevresinde topla-
rattı. yarak harekete geçirmeyi başarabildiler?
Tekel işçileri, 17 Aralık günü polisin sal- Şüphesiz nitelik değişimi her zaman ni-
dırısı karşısında bir adım geri çekilmeyerek, celik birikiminin ürünüdür. Nicelik birikimi
polisin tüm şiddetine rağmen birlik içinde olmadan nitel dönüşüm olamaz. Bu bağ-
kalarak, alışılagelen öğrenci hareketleri gi- lamda, Tekel işçilerinin eylemi ve yarattığı
bi polis saldırısı karşısında sağa sola dağıl- sonuçlar, ülkemiz tarihindeki, ne kadar ye-
mayarak yeni bir direniş tarzı ortaya koy- nilgiye uğratılmış olursa olsun tüm işçi ve
du. devrimci mücadelelerin üzerinde yükselir.
Oysa tüm bu “katalizör” ve öncü rolüne Ancak bunların etkisi doğrudan değil, do-
karşın, Tekel işçilerinin Ankara’daki eylem- laylıdır. Elbette “kamu emekçileri”nin 25 Ka-
leri, cılız ve göstermelik birkaç “destek” söz- sım genel uyarı grevinin de, tekil öğrenci ey-
lerinin dışında bir süre görmezlikten gelin- lemlerinin de Tekel işçilerinin eyleminin
di. Yine de birkaç CHP’li milletvekilinin “ru- oluşumunda ve gelişiminde etkisi vardır. An-
tin” alışkanlıkla sahiplendiği Tekel işçileri, cak ortaya çıkan gerçek, doğrudan ya da
kendi özgüçleriyle direnişlerini ve eylemle- dolaylı olarak Tekel işçilerinin eylemini et-
rini sürdürdüler. Legalist solun birkaç kişilik kileyen etmenlerin Tekel işçilerinin eylemi
“zincirleme” eylem biçimlerini bile denedi- çevresinde toplanma gereği duymalarıdır.
ler. Ama kısa sürede sadece varolmakla, sa- İşte bu sınıf farklılığıdır.
dece direnmeyi sürdürmekle, sadece karar- Adına ne kadar “emekçi” sıfatı eklenir-
lılığı göstermekle sınıfsal özelliklerine uygun se eklensin, “kamu emekçileri” adı verilen
eylem biçimini öğrendiler. Ve sadece hükü- memur kesimi yalın biçimde küçük-burju-
metin ve polisin tutumuyla politize oldular, valardan oluşur. Küçük-burjuvazi, sınıfsal
eylemleri siyasallaştı. Eylemleri siyasallaştı- özellikleri nedeniyle sürekli ve kararlı bir
ğı ölçüde, sıkılı yumruklar havaya kalktı, slo- mücadele yürütemez, halk kitlelerinin ön-
ganlar daha kesin hale geldi. cüsü olamaz. AKP’nin iktidara gelmesiyle
Böylece, bir kez daha “ekonomik müca- birlikte Memur-Sen’in üye sayısında ortaya
deleye siyasal nitelik kazandırma” hevesli- çıkan olağanüstü artış da, küçük-burjuvazi-
lerinin hevesleri kursaklarında kaldı. nin (“kamu emekçileri”) güçlüden yana ol-
Tekel işçilerinin eylemi, Lenin’in, “İktisa- ma özelliğinin bir yansısıdır. Ancak bu, me-
di mücadele çok kez kendiliğinden siyasal murların, “kamu emekçisi” sıfatıyla kendi
bir niteliğe bürünür, yani ‘devrimci basilin- yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla yü-
aydın tabakanın’ müdahalesi olmadan, sınıf rüttükleri mücadeleyi küçümsemek anlamı-
bilinçli sosyal-demokratların müdahalesi ol- na gelmez. Bunun anlamı, küçük-burjuva-
madan” saptamasının yeni bir kanıtı ol- zinin, ne kadar KESK içinde örgütlü olursa
du.* olsun, ne kadar “solcu” görünürse görün-
* Lenin, Ne Yapmalı?, s. 93. Lenin şöyle yazar: arasında harekete geçirmek istediğimiz ‘eylemi’ biz
“Rusya dahil, bütün dünyada, iktisadi mücadele- zaten ortaya koyuyoruz ve günlük, sınırlı sendikal ça-
ye siyasal nitelik kazandırmaya ilk kalkışan, çok kez, lışmalarımızda, bu somut istemleri çoğu kez aydınlar-
bizzat polis olmuştur; hükümetin kimi desteklediğini dan hiç bir yardım görmeksizin biz kendimiz ileri sü-
kavramayı işçiler kendileri öğreniyorlar. Yeni bir Ame- rüyoruz... Biz sizin sandığınızdan çok daha aktifiz, ve
rika keşfetmiş gibi bu kadar övgüsünü yaptığınız ‘iş- hiç bir ‘elle tutulur sonuç’ vaadetmeyen istemleri bi-
çilerin işverene ve hükümete karşı iktisadi mücade- le açık sokak savaşlarıyla pekâlâ destekleyecek du-
lesi’, bugün Rusya’nın her tarafında, en ücra köşele- rumdayız. Bizim eylemimizi ‘yükseltmek’ size düş-
rinde bile, grevlerden sözedildiğini işitmiş, ama sos- mez, çünkü eylemden asıl yoksun olan sizlersiniz.
yalizm konusunda hiç bir şey duymamış işçilerin ken- Kendiliğindenliğe daha az boyuneğin ve kendi eyle-
dileri tarafından yürütülmektedir. Elle tutulur sonuç- minizi yükseltmeyi biraz daha çok düşünün baylar!”
lar vaadeden somut istemler ileri sürerek biz işçiler (agy, s. 93-94.)
33
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
sün, sınıfsal nitelikleri gereği halk kitleleri- için, gelecekteki her sorunda örnek alına-
nin öncüsü olamayacakları demektir. İşte caktır.
bu nedenle, “kamu emekçileri”, yaklaşık İşte AKP’yi de, işverenleri de kaygılandı-
yirmi yıllık mücadelelerine rağmen, hiçbir ran ve korkutan budur. Bu nedenle de, Te-
zaman Tekel işçilerinin bir aylık bir sürede kel işçilerinin eylemini yozlaştırmak, sıra-
sağladıkları gelişmeyi sağlayamamıştır. danlaştırmak ve açık zor kullanarak sindir-
Şu açıktır ki, Tekel işçileri yalın ekono- mek için ellerinden gelen tüm çabayı gös-
mik taleplerle yola çıkmışlardır. Doğal ola- tereceklerdir. Eğer Tekel işçilerinin eylemi-
rak, bu talepleri şu ya da bu ölçüde gerçek- ni yozlaştırabilir, sıradanlaştırabilir ve asıl
leştiği oranda, eylemleri de sona erecektir. olarak da zor güçleriyle başarısızlığa uğra-
Her ekonomik mücadele, “elle tutulur so- tabilirse, onların tarihsel bir örnek olmaları-
nuçlar” elde edilmesiyle birlikte sona erer nı da ortadan kaldırabileceklerini düşüne-
ve Tekel işçilerinin eylemi de böyle sona ceklerdir. Ama ok yaydan çıkmıştır. Artık Te-
erecektir. Belki siyasal iktidarın demagoji- kel işçilerinin eylemi, 15-16 Haziranla, 1 Ma-
siyle, belki sendika bürokrasisinin kandır- yıslarla ve Zonguldak maden işçilerinin ey-
masıyla, elde edilenler talep edilenlerden lemiyle birlikte tarihteki yerini almıştır. Ne
çok daha az ve önemsiz olabilecektir. Ama yapılırsa yapılsın, bu ortadan kaldırılamaya-
gerçek bir işçi sınıfı hareketinin, örgütlü ve caktır.
kararlı bir sınıf eyleminin nasıl geniş kitlele- Son söz: Tekel işçilerinin eylemi, “%100
ri harekete geçirebileceğini açık ve somut dumansız hava sahası” sloganıyla “sağlıklı
olarak gösterdikleri için, gelecekteki sınıf yaşam” savunucusu solcu, solumsu ya da
hareketi üzerinde etkide bulunacaktır. Bir hümanistlerin sigara yasağını hararetle des-
tek işkolunda bile olsa, ülke çapında birleş- teklerken, Tekel işçilerini ve tütün üreticile-
miş ve örgütlenmiş bir kitle hareketinin ne rini unutuşlarına ve unutturuşlarına da bir
kadar başarılı olabileceğini gösterdikleri yanıt olmuştur.
34
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
Gemiler ve Fareler
Küçük Kara Balığın İntiharı
Biz devrimciler, sıkça küçük-burjuvazi- sınıfın yanına atabilirse, artık hiçbir şeyden
den, küçük-burjuva aydınlarından söz ede- korkması gerekmeyecektir. Üstelik o prole-
riz. Karşılaştığımız her türlü bireysel olum- tarya denilen “ayaktakımı” durumuna düş-
suzluğu “küçük-burjuvalık” olarak tanımla- mekten kurtulmuş da olacaktır. Bu neden-
rız ve “küçük-burjuva zaafı”nın nelere yol le içinden çıktığı toplumsal sınıfa, yani kü-
açabileceğini konuşuruz. çük-burjuvaziye kolayca ihanet eder.
En azından, düne kadar konuşurduk. Küçük-burjuva aydını, tıpkı kendi sınıfı
Küçük-burjuva aydınları ise, kendilerini gibi bir arada-bir derede kaldığından, sürek-
her türlü olumsuzlukla, bencillikle, bireyci- li yalpalar. Bu da onun ünlü “kaypaklığı”nın
likle, özenmecilikle özdeşleştiren devrimci- gerçekliğidir.
lere karşı içten içe düşmanlık duyguları bes- Ama küçük-burjuva aydını, bu korkula-
lerler. rını ve kaypaklığını kendi “entelektüel” bil-
En azından, hala besliyorlar. gisiyle gizlemekte çok başarılıdır. Ağzı laf ya-
Her ne kadar küçük-burjuvazinin sınıfsal par, eli kalem tutar. Mürekkep yalamış bir
özellikleri elle tutulur, gözle görülür biçim- kişi olarak, dili ve kalemi kıvraktır. Bu kıv-
de ortaya konulsa da, kendi sınıf ilişkileri- raklığı sayesinde de, her türlü belirleyici ve
nin kendilerini bu duruma getirdiği açık se- kararlaştırıcı konularda ve aşamalarda ko-
çik gösterilse de, küçük-burjuva aydınları- layca kendisine bir çıkış yolu bulur, “kıvrak”
nın devrimcilere karşı düşmanlıkları hiç de- zekasıyla övünür ve övülür.
ğişmemiştir. En tipik küçük-burjuva aydını ise, kendi-
Küçük-burjuvazi, büyük burjuvaziyle, ya- sini “solcu” olarak tanımlayan, bir zaman-
ni kapitalist sınıf ile işçi sınıfı, yani proletar- lar “biz devrimi sevmiştik” diye konuşan tip-
ya arasında yer alan, nicelik olarak nüfusun tir. Zaman zaman bu “solculuk”u değişik
çoğunluğunu oluşturan, ama kaçınılmaz renklere bürünür. Kimi zaman marjinal bir
olarak proleterleşmek zorunda kalan geçi- marksist olarak sahneye çıkar, kimi zaman
ci bir ara sınıftır. Kimilerinin “ortadirek”, ki- “sosyal-demokrat” olur. Devrimci mücade-
milerinin “orta sınıf” adını verdiği bu küçük- lenin geliştiği dönemlerde ise, “keskin” bir
burjuva sınıf, geçici ve ara sınıf olma özelli- marksist-leninist ve hatta “maoist” olur.
ğiyle her zaman proleterleşme korkusu için- Yine de sınıfsal özelliği onu her yerde ele
de yaşar. Onun proleterleşme korkusu, pro- verir. O, her düğünde gelin, her cenazede
letaryayı “ayaktakımı” olarak aşağılamasın- ölü olmak ister. Tüm gözler onun üzerinde
da ifadesini bulan sosyo-psikolojik ve pata- olmalıdır, tüm projektörler ona dönmelidir.
lojik davranışlara yol açar. O ki, engin ve zengin “entelektüel” bilgisi
Küçük-burjuva aydını, kaçınılmaz olarak ve zekasıyla herşeye layıktır! O, insanlara yol
sınıfının ortadan kalkacağı korkusuyla bur- göstermek, akıl vermek için yaratılmıştır!
juvazinin (kapitalistlerin) saflarında yer al- Bir rastlantı sonucu geniş kesimler tara-
mak için yırtınır. Bir kez kapağı bu kapitalist fından tanınır ve bilinir hale gelirse, artık 35
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
onun için “karada ölüm” yok gibidir. Alkış- sızlık, açık bir düşmanlıkla özdeşleşir.
lar ve övgüler canına can katar. “Medya” dünyasında Hadi Uluengin gi-
Öte yandan içinden çıktığı sınıf uyumcu- bileri bu tipin en zavallı örneğini oluşturur-
dur. Her ortama uyar, her gelişmeye uygun lar. Şahin Alpay, Halil Berktay gibi “teoris-
davranışlar geliştirir. Sıkıya ve sıkıntıya faz- yen” tipler ise, geçmişteki oportünist dene-
laca gelemez. Ortamcı olduğu kadar eyyam- yimlerini egemenlerin hizmetine sunarlar.
cıdır da. En sıradan ve basit şeyleri abart- İçlerinde Oya Baydar gibi, “nedamet” getir-
mayı sever. Bu nedenle de “tez canlıdır”. miş ve “nedamet” getirdiği oranda “pavyon-
Saman alevi gibi ateş alır ve söner. Ama her daki namuslu kadın” rolünü oynayanlar da
sıkıntıya düştüğünde büyük abisinin, yani vardır.
kapitalist sınıfın sözünü dinler, onların gözü- Ancak bu tipler sadece marksist saflar-
ne girmeye çalışır. dan gelmezler. Kimi zaman Yiğit Bulut gibi,
Küçük-burjuva aydınının diğer bir tipik günün modasına, yükselen “değer”ine uy-
özelliği, kendisini “halk”la özdeşleştirmesi gun olarak “ulusalcı” olanlar da vardır. Bu
ve “halk” adına konuşma hakkına sahip ol- tipler, marksist bir geçmişe sahip olmadık-
duğunu düşünmesidir. Bu nedenle kendi bi- ları için, “pavyon”a fedai olarak gönüllü ya-
reysel düşüncelerini kolayca “halklaştırır”, zıldıklarında, yine de “pavyon”un sahibi ve
genelleştirir ve her şeye uyarlamaya çalışır. yöneticisiymiş gibi davranırlar.
Eğer kafası karışık ise, herkesin kafasının Tüm bunların dışında ve bir dönem için
karışık olduğunu ilan eder. Eğer depresyo- bunlara “muhalif ” olan “medyatik” küçük-
na girmişse, herkesin depresyonda olduğu- burjuvalar vardır. Ülkemizin özgünlüğünde
nu söyler. ortaya çıkan bu özel tipler, “solcu aile”nin
Aynı zamanda keskindir, marjinaldir, ra- özenle-bezenle büyüttüğü ve Behrengi’nin
dikaldir. Uçlarda dolaşmayı sever ve sevdi- “Küçük Kara Balık” öyküsüyle yetiştirdiği
ği her şeyi en sert ve keskin biçimde savun- çocuklardır. Hemen hepsi Behrengi’yle ye-
maya kalkar. tiştirilmiş ve 12 Eylül döneminde büyümüş-
Ne olduğu belirsiz “entelektüel zeka”sıyla lerdir. Genellikle reklamcılık alanında, sine-
her türlü zorluğun altından kalkacağına ina- ma sektöründe çokça bulunan bu özel tip-
nır. Öngörülerinin şaşmaz olduğunu düşü- lerin bazıları, örneğin Ece Temelkuran gibi-
nür. leri “medya” dünyasında bir “köşe” sahibi
O, güçlüden yanadır. Bir savaşta kimin olabilmişlerdir.
kazanacağını önceden, ama herkesten ön- Behrengi öyküleriyle yetiştirildiklerinden,
ce saptayarak “pozisyon” alır. Aldığı “pozis- ortak özellikleri “solcu hümanizm”dir. Kü-
yon”, her durumda savaşın galibinden ya- çük-burjuva bireyciliği ve bencilliği, onların
nadır. dilinde “kolektif insancıllık” şeklini alır.
İşte bu özellikleriyle küçük-burjuva aydı- “Ben”den çok “biz”den söz ederler ve “biz”-
nı, sürekli yanlış ata oynar. Yanlış ata oyna- den söz ettikleri her yerde “ben”i genelleş-
dığı açık seçik ortaya çıktığında bile, o, inat- tirirler. Bu nedenle de, hem “solcu” olabi-
la doğru bir “pozisyon”da olduğunu söyler. lirler, hem de küçük-burjuva aydınların dün-
Safında yer aldığı kesimin yenilmeye başla- yasında itibar görürler.
dığını gördüğünde ise (“ilk” görenin hep Gerçekte bu özgün tipler, diğerleri gibi
kendisi olduğuna inanır), safları hızla terk “dönme”ye gereksinme duymazlar. Her iki
eder. Bu terk edişini gizlemek için de bir yı- kesimi de “idare” edebildikleri için, zaten
ğın “mazeret” sıralar. böyle bir şeye gereksinmeleri de yoktur.
Saf değiştirirken ve değiştirdiğinde de, AKP’nin “medyatik” baskısının yoğunlaşma-
olağanüstü bir pişkinlikle, kendisinin hep sıyla birlikte bu konumlarından da uzaklaş-
“eskisi” gibi olduğunu, hiç “değişmediğini” maya başlamışlardır.
ileri sürer. Ne olmuştur, nasıl olmuştur bilenmese
Bir kez saf değiştirdiğinde de, eski safla- de, Milliyet gazetesinin Tayyip Erdoğan’ın ta-
rına ve eski saflarda birlikte yer aldığı “yol- limatıyla “yandaş medya” haline getirilme-
daş”larına karşı acımasızdır. Öylesine acı- si kararı ve ardından Ertuğrul Özkök gibi her
masızdır ki, ilk baştan itibaren o saflara düş- dönemin adamının istifaya zorlanmasıyla
man olanlar bile, onların bu acımasızlığı birlikte “medya”da bazı gelişmeler ortaya
36 karşısında onu frenlemeye çalışırlar. Acıma- çıkmıştır. Bu gelişmelerin ilk işareti Yiğit Bu-
Ocak-Şubat 2010 KURTULUŞ CEPHESİ
lut tarafından gösterilmişse de, son gelişme narak, feda ederek mutlu olması...
Ece Temelkuran’ın açıkça yeni bir “kerteriz” Bunlar Kurani mesajlar.’
alarak ortaya çıkışı olmuştur. Ben de cevap verdim: ‘Fena hal-
Önce sürekli “yayıncısı”, eski AKP Urfa de sosyalizmdir o!’...
milletvekili Faruk Bayrak’ın sahibi olduğu Hep böyle düşündüm. Yeni olan
Everest’ten “Muz Sesleri” romanı yayınlan- ise, Beyrut serüveninden sonra me-
dı. Ardından her kaset çıkaran popçu gibi, sela, İslami başkaldırı geleneğini, yer-
kanal kanal dolaşarak kitabının PR çalışma- li isyan tarihini sosyalizmin kalbiyle
larını yürüttü. Bolca fotoğraf çektirip, bolca buluşturmak derdim, merakım. Ya-
röportaj yaptı. “Popüler kültür”ün simgele- kında belki de bu konuları konuşma-
rinden olduğunu söylediği Hülya Avşar’ın ya başlamalıyız.” (Milliyet, 15 Ocak
programına bile çıkmaktan kaçınmadı. 2010)
Aydın Doğan’ın Fettullahçı “jokeri” Dev- Ece Temelkuran’ın dönüşüm serüveni-
rim Sevimay’la yaptığı röportajda şöyle ko- nin ilk günleri bu sözlerle geçti. “Ilımlı is-
nuşmaya başladı: lam”a karşı “islami başkaldırı geleneği”ne
“Biliyor musun, aslında bu kadar sığınarak, yani “ılımlı islam”ın karşısına Lüb-
Ortadoğulu olduğumu bilmiyordum. nan Hizbullahının “radikal islamcılığı”nı çı-
Kaldı ki Türkiye’nin de Ortadoğulu ol- kartıyormuş “gibi” görünerek yeni bir “ker-
duğunu ama bunu henüz Türkiye’nin teriz” aldığını ilan etti. Üstelik Hülya Avşar’ın
de bilmediğini düşünüyorum. Çünkü programında kendisine mesaj atan “Nihal”le,
bu bir dünyanın güney yarımküresi yani HaberTürk’ün türbanlı yazarı Nihal Ben-
hissi ve biz o histen, yani ‘ezilen ta- gisu Karaca’yla “islamın başkaldırı gelene-
rafız’ hissinden kaçıp duruyoruz. Oy- ğini... sosyalizmin kalbiyle buluşturmak der-
sa gelip biraz Ortadoğu’da yaşansa di”ne düşeceğinin de “sinyalini” verdi.
bunun böyle olmadığı, Türkiye’nin de Şüphesiz Ece Temelkuran gibi, kendi bi-
Ortadoğulu olduğu hemen anlaşı- reyselliğinden yola çıkıp “tüm kadınların ka-
lır.” (3 Ocak 2010) fası karışıktır” genellemesi yapan birisinin
Ardından Radikal Kitap ekiyle yaptığı rö- “kafa”sının içinden nelerin geçtiğini bilme-
portaj geldi: miz olanaklı değildir. Ama görünen o ki,
“Bir Türk olarak doğduğun gibi bir “medya”da ortaya çıkan gelişmeler karşısın-
Patagonyalı olarak da doğmuş olabi- da bir “pozisyon” almaktadır. Bu “pozisyon”,
lirdin. O zaman neyle gurur duyacak- “tıknaz düşünce adamı” dediği Fehmi Koru
tın? Ama sınıfsal kimlikten de kurtul- gibi “ılımlı islamcılar”ın “hedefi” haline gel-
mak lazım dersek eğer, bu hem çok mesine karşı, “Mumcu koruması”nın sona
zengin, hem iştah açıcı, hem de zor erdiği bir dönemde, korunmak için “radikal
bir konu. Evet, ondan da kurtulmak islamcı”ların safında yer alma “pozisyon”u
gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir sını- gibidir.
fa ait olmamayı becerebilsek keşke.” Bu “pozisyonu”, tam da, kendi sözüyle,
(8 Ocak 2010) “Tayyip Bey’in çok yakında ‘führer’leşeceği”*
Ve “İslam mı? O dediğin, sosyalizmdir!” tartışmalarının, yani “sivil vesayet” tartışma-
başlıklı köşe yazısı çıka geldi: larının yoğunlaştığı bir dönemde almıştır.
“Anlattım ki, kalbin matematiği bi-
ze ezberletmeye çalıştıkları gibi de-
ğil. Tek başımıza mutlu olmuyoruz. * “‘Sen bu ülkenin garnitürüsün!’ (25. 7. 2007) di-
‘Ben’ denen lanet yük yoruyor bizi. yerek gitmiştim tatile. O yazıya, Tayyip Bey’in çok ya-
‘Ben’ ancak ‘biz’ içinde eriyince mut- kında ‘führer’leşeceğini’ söylediğim için kızdılar... İs-
lami muhafazakârlığın artık kendini çekincesiz daya-
lu oluyor... tacağını söylediğim için kızdılar... İktidarın pek yakın-
Aynı sözleri televizyonda, Hülya da ‘Ya bizim gibi olacaksın ya da hiç olmayacaksın’
Avşar’ın programında söylemiştim. O diyeceğini ileri sürdüğüm için kızdılar... Ne oldu? Bil-
sırada Nihal telefonuma bir mesaj at- hassa ‘Yaşasın, demokrasi kazandı’ diyenlere, siville-
şiyoruz gazıyla ortalamanın faşizminin tepemize bağ-
mış: ‘Çok islami söylemlerin var ya- daş kurmasını destekleyenlere, Tayyip Bey’in seçim
hu!’ gecesi yaptığı konuşmayı ‘çok kucaklayıcı’ bulanlara
Sonra açıklamış soruyorum: Bekir Coşkun’a söylenen ‘Ya sev ya terk
‘Biz’de erimek, kalbin ancak ada- et’ size hiç mi değmedi?” (Milliyet, 26 Ağustos 2007)
37
KURTULUŞ CEPHESİ Ocak-Şubat 2010
O, şimdi Ciner’in Habertürk’üne transfer nu” etkisiz kaldıkça, Ece Temelkuran daha
olmuştur. Ocağın ilk günlerinde gerçekle- çok yeni “kerteriz”ler almak zorunda kala-
şen bu transfer sonrasında, hiçbir şey olma- caktır.
mışcasına Milliyet’teki yazılarını sürdürme Ece Temelkuran’ın “serüveni”, 12 Eylül
becerisini göstermiştir. Üstelik Milliyet’te ya- günlerinde Behrengi’nin “Küçük Kara Ba-
yınlanan son yazısında okuyucularına hiçbir lık”ıyla başlamışsa da, vardığı yer “büyük
açıklama yapmaksızın ve onların “vefa”sına balık operasyonu”dur. Açıktır ki, bu “Küçük
karşı bir tek söz söylemeksizin gidivermiş- Kara Balık”ın “büyük balık” karşısında mü-
tir. cadele yerine teslimiyeti seçişidir, “Küçük
Bu “pozisyon”, kendisini ne kadar “ılım- Kara Balık”ın intiharıdır!
lı islamcı”lardan korur bilemiyoruz. Ama bil- Ama Behrengi’nin öyküsü şöyle biter:
diğimiz tek şey, “kafası karışık” bir küçük- “On bir bin dokuz yüz doksan do-
burjuva olarak Ece Temelkuran’ın yeni bir kuz küçük balık ‘İyi geceler’ dileye-
“kerteriz” alarak, yeni bir ummana yelken rek yatmaya gitti. Büyükanne de uy-
açtığıdır. Yerli islamcılara (şeriatçılara) kar- kuya daldı. Ama küçük bir kırmızı
şı “yabancı” islamcılar (Lübnan Hizbullahı) balık ne yaptı ne ettiyse de uyuyama-
kendisini ne kadar korur bilemeyiz. Ama bil- dı. Sabaha kadar denizi düşündü
diğimiz bir şey var ki, bu koruma “pozisyo- hep...”
38
ERİŞ YAYINLARI
İnternet Adresi:
www.kurtuluscephesi.com
www.kurtuluscephesi.org
www.kurtuluscephesi.net
E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org