Académique Documents
Professionnel Documents
Culture Documents
AKP’yi Kapatmak ya da
Gayrı-Meşru Olmak
Hasım, Husumet,
Kin, Nefret ve Düşmanlık
Şeriatçı Manipülasyon ya da
Düşmanlık Nasıl Yapılır?
Aşırı-Üretimden
Mortgage Krizine
Kızıldere ve On’lar
Ömür Karamollaoğlu
Mehmet Yıldırım, Nihat Kurban, Süleyman Aydemir, Cemalettin Düvenci
KIZILDERE
34
Ve yanındakinin kanlı başı omzuna
eğilince, VE ON’LAR
ona sıra gelince
sayısını saydı... ÖMÜR KARAMOLLAOĞLU
Söz istemez
MEHMET YILDIRIM
Yaşlı göz istemez
Çelenk melenk lazım değil NİHAT KURBAN
Susun SÜLEYMAN AYDEMİR
Sıra Neferi Uyusun... 35 CEMALETTİN DÜVENCİ
http://www.kurtuluscephesi.com
37
Kurtuluş Cephesi dergisinin internet
yayınının 11. yılı verileri. 11. YILINDA
Herkesin ağzında bir tekerleme var: Her nun ikincil kalmasına yol açtığını düşünen
an, herşeyin olabildiği ülke. Kaçınılmaz ola- ulusal-siyasal hareket ise, “sınır ötesi hare-
rak böyle bir ülkede, bir olay birden günde- kât”la birlikte değişen gündemden fazlasıy-
min ilk sırasına çıkabildiği gibi, aynı hızla la hoşnut olabilmektedir.
gündemin en alt sıralarına itilebilmektedir. Yine “sınır ötesi harekat” ülke gündemi-
Öte yandan her toplumsal ve siyasal nin birincil maddesi haline gelmişken, Tay-
grup kendi sorununun en önemli sorun ol- yip Erdoğan hükümetinin IMF talimatlarına
duğunu düşündüğünden, ülkenin gündemi- uygun olarak sosyal güvenlik sisteminde
nin sürekli ve hızla değişmesi karşısında yapmaya çalıştığı değişikliklere kamuoyu-
kendi sorunlarının unutulup gittiğinden, nun yeterince ilgisinin çekilemediğinden şi-
unutturulduğundan yakınmaktadır. kayet edenler, her durumda “sınır ötesi ha-
Böylesi bir ortamda, gelişen ve günde- rekat” çevresinde dönen güncel tartışmala-
min ilk sırasına yükselen, ancak pek çok rın ve gündemin saptırıcı olduğunu düşün-
toplumsal ve siyasal grubun kendi sorunla- mek durumundadırlar.
rını ikinci plana iten her olay ya da sorun Diğer yandan “iç siyasal tartışmaları bir
bir “komplo” ürünü olduğu, “yapay gün- yana bırakalım, ülkenin geleceğini belirle-
dem” oluşturmak amacıyla öne çıkartıldığı, yecek en önemli gelişme dünya ekonomi-
“hedef şaşırttığı”, ülkenin “gerçek gündemi- sindeki kriz olgularıdır” diyenler, hem “sınır
nin üstünü örttüğü” şeklinde yorumlanmak- ötesi harekâtı”nın, hem “türban sorunu”nun,
ta ve hatta suçlanmaktadır. hem de sosyal güvenlik sistemine ilişkin de-
Tam “türban sorunu” ve türban konusu- ğişikliklerin saptırıcı olduğuna hükmeder-
na bağlı “laiklik” konusu ülkenin gündemi- ler..
nin ilk sırasına yükselmiş, olabilecek en ge- Ve birden ülkenin gündeminde öne çık-
niş toplumsal kesimleri harekete geçirme- mış sorunlar (türban sorunu, sınır ötesi ha-
ye yönelmişken, birden bire “sınır ötesi ha- rekat gibi) bir an için önemini yitirdiğinde
rekat” ülkenin gündemine “bomba gibi” dü- meydanlara çıkan milyonlarca işçi, emekçi,
şer. “Türban sorunu”, “laiklik” birden bire memurun sosyal güvenlik sisteminde yapıl-
önemini yitirir, herşey “sınır ötesi harekat” mak istenen değişikliklere karşı eylemleri
çevresinde dönmeye başlar. gündemin eksenini değiştirirken ve tam da
Kendi siyasal faaliyetini, örgütlenme ça- değiştirmek üzereyken, “iş-aş” sorunu öne
lışmasını tümüyle “türban sorunu”nun gün- geçerken, birden AKP’nin kapatılmasına
demin ilk sırasına yükselmesine bağlı ola- ilişkin dava herşeyin üstüne çıkan yeni bir
rak yürüten ve planlayan siyasal hareketler, gündem haline geliverir. Öyle ki, milyonlar-
böyle bir gelişme karşısında ister istemez ca işçi, emekçinin eylemleriyle aynı güne
“boşluğa” düşerler. Öte yandan, “türban so- “rastlayan” AKP’nin kapatılması davası kit-
runu”nun ülkenin “gerçek gündeminin üs- lesel eylemlerin haber bültenlerinde yer al-
tünü örttüğünü”, dolayısıyla kendi sorunu- masını bile engelleyebilmiştir.
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
Ve yine birden, herşey AKP’nin kapatıl- ağzını açıp sorunu anlatmaya başlamadan
ması davasına “endeks”lenmişken, dünya bambaşka bir sorunla karşı karşıya gelebil-
ekonomisindeki “türbülans” gündemin ilk mekte, “tamam türban sorunu öyle de, AKP
sırasına yükselmiş, “kara cuma”, “kara pa- kapatılacak mı” şeklinde bir başka soruya
zartesi” haberleri tüm diğer olayların ve ge- muhatap olabilmektedir.
lişmelerin üzerine çıkmıştır. İşin içine “derin devlet”, “Ergenekon çe-
“2001 krizi AKP’yi yarattı, 2008 krizi AKP’- tesi”, “uluslararası komplo”, “medya” ma-
yi yok edecektir”e inananlar, her çeşitten ve nipülasyonları da girince, artık hangi soru-
cinsten “makro ekonomistler”, ekonominin nun ne olduğu ve buna karşı ne yapılması
gündemin ilk sırasına çıkmasından büyük gerektiği soruları da boşlukta kalır.
bir hoşnutluk duyarlarken, birden bire gün- Böylece “her an herşeyin olabildiği ül-
dem yeniden değişir. İlhan Selçuk, Kemal ke”de insanlar, bir mücadelenin kitlesi ol-
Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek “Ergenekon maktan çok, gelişen ve sürekli yer değişti-
çetesi” soruşturması nedeniyle gözaltına alı- ren olayları izlemekten başka bir şey yap-
nırlar. mayan insan “kütlesi” haline dönüşür. Bu
Gündem yeniden değişmiş, gündemin “kütle”, sadece izleyici konumunda kalarak,
birincil konusu yine farklılaşmıştır. sözcüğün tam anlamıyla pasifize olur.
Her türden ve cinsten çıkar grupları, bas- Bu aşamadan itibaren sorunlar, ülkenin
kı grupları, marjinal kesimler, çevreciler, gündeminin ilk sırasında hangi olayın ya da
ulusal hareketçiler, laikler, sendikalar, mes- sorunun olmasından çıkar, gelişen olaylar
lek kuruluşları, sağcısından solcusuna siya- karşısında “duyarlılığını” yitirmiş, sadece iz-
sal partiler, kültür çevreleri ve nihayetinde leyici konumunda bulunan pasif bir “kütle”
devrimci örgütler, bir yandan durağanlık sorunu haline gelir. Herhangi bir olay ya da
karşısında “her an herşeyin olabildiği ülke” sorun ülkenin gündeminde görece uzun bir
olmanın “keyfi”ni sürerken, diğer yandan süre başat konumda bulunsa bile, pasifize
her bir gelişmenin kendi gündemlerini edilmiş, izleyici konumunda tutulan “kütle”-
önemsizleştirdiğinden şikayet etmeyi sürdü- nin hareketsizliği buna karşı bir mücadele-
rürler. nin örgütlenmesini engeller.
Her kesimin istediği tek şey, kendi istem- Pasifize edilmiş “kütle”nin hareketsizli-
leri ve çıkarları doğrultusunda ülkenin gün- ğini “susma, sustukça sıra sana gelecek” te-
deminin belirlenmesi ve bunların gerçekleş- ması çevresinde ortadan kaldırmaya yöne-
mesini sağlayacak koşulların ortaya çıkma- lik çalışmalar ise, yeniden gelişen ve deği-
sıdır. Dolayısıyla her kesimin bu istem ve şen ülkenin gündemiyle birlikte, “birşeyler
beklentisi, diğer kesimlerin aynı istem ve yapılmalı” istemi ile bunu yapacak örgütlü-
beklentilerini dışlar. Haberler hızla “tüketi- lüğün olmaması arasına sıkışır.
lir”. “Medya manipülasyonları”, T. Özal’dan Siyasal kadrolar ve yönetimler, böylesi
beri süregiden “gündem saptırıcı” hükümet değişken ülke koşullarında sürekli ve geliş-
açıklamaları da işin içine girince, ortalık tam tirici bir mücadele çizgisi izleyemezler. Elle-
anlamıyla karışır. rinden gelen tek şey, kendilerinin gelişimi-
“Siyasal olaylara karşı duyarlı” bireyler ni sağlayacak, sürekli ve geliştirici bir çizgi
ise, böylesi bir gündem değişimi ortamında izlemelerini olanaklı kılacak bir “gündemin”
kafa karışıklığına düşmeseler bile, fiili mü- ortaya çıkması için “tanrı”ya yakarmaktan
cadeleler içinde yer almak, sürekli bir mü- ibarettir. Ülkenin gündemini belirleyen güç-
cadele içinde bulunmak yönündeki istem- ler “medya”, “derin devlet” ve “siyasal ikti-
leri ve çabaları “moral” sorunlarla yüzyüze dar” olarak tanımlandığı andan itibaren de,
gelir. Kendisinin duyarlı olduğu bir siyasal “tanrı”ya yakarmak da bir işe yaramamak-
ya da toplumsal sorun için daha ilk adımı- tadır.
nı atar atmaz, bu sorunları açıklamak, an- Kaçınılmaz olarak siyasal kadrolar ve yö-
latmak ve bunların çevresinde başka insan- netimler, bir bütün olarak ifade edersek si-
ları örgütlemek için sokağa çıkar çıkmaz, ül- yasal örgütler, kendilerinin “has” gündem-
kenin gündemi değişmiş olur. leri ve başat mücadeleleri için gerekli ko-
“Türban” konusunda halkı bilinçlendir- şulların ortaya çıkmasını bekler hale gelir-
mek, laiklik konusunda insanları duyarlı ha- ler. Siyasal anlamıyla oportünist (fırsatçı)
le getirmek için sokağa çıkan birey, daha bir tutum içine girerler.
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
rin farklı oluşuna sarılmak saçmadır; ci bir stratejiye sahip bir örgüt olmaksızın,
bir mücadele örgütünün inşası ve si- koşulların değişmesinden söz ederek “tak-
yasi ajitasyonun yürütülmesi, ‘dur- tikler”i değiştirmekten söz etmek, olayların
gun, barışçı’ her şart altında ve dev- kuyruğuna takılmaktan başka bir sonuç ver-
rimci ruhun zayıflaması ne kadar be- mez.
lirgin olursa olsun her dönemde “Her an herşeyin olabileceği bir ülke”de
esastır. Üstelik böyle dönemlerde ve her değişen gündem karşısında bildiriler ka-
böyle şartlarda bu tür çalışma özel- leme almak, 10-20 kişilik protesto eylemle-
likle gereklidir, çünkü patlama ve taş- ri için Taksim tramvay durağına “çıkmak”,
ma zamanlarında örgütün kurulması belki bu “eylemler”de yer alanların “umut”-
çok geç olacaktır. Parti bir anda faa- larının büyütülmesine hizmet ediyor olsa
liyete geçebilmek için hazır durum- da, mücadelenin yükseltilmesine hiçbir kat-
da olmalıdır. ‘Yirmi dört saat içinde kısının olmadığı da görülmek zorundadır.
taktiği değiştirin!’ Ama taktiğin değiş- Birbiri ardına gelişen ve değişen gün-
tirilmesi için önce ortada bir taktiğin demlerin arkasına takılmaktan kurtulmak
bulunması gerekir. Siyasi mücadele- isteniyorsa, birbirini dışlayan gündemlerin
yi her durumda ve her şart altında saptırıcılığından yakınılıyorsa, sürekli ve sis-
yürütebilecek güçlü bir örgüt olma- temli bir mücadele çizgisinin izlenmesi ge-
dan, sağlam ilkelerin aydınlattığı ve reğinden söz ediliyorsa, her durumda Le-
kararlılıkla uygulanan sistemli eylem nin’in aşağıda yer verdiğimiz sözleri bir kez
planı diye bir şey sözkonusu ola- daha okunmalı ve düşünülmelidir. Çözüm
maz...” (Lenin, Nereden Başlamalı) ve çıkış buradadır:
Devrimci bir strateji olmaksızın, devrim-
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
AKP’yi Kapatmak ya da
Gayrı-Meşru Olmak
ban krizi”, ardından Yargıtay Başsavcısı’nın Gelişen ve giderek devlet içinde kadro-
AKP’yi kapatma davası açması ve nihaye- laşan, Deniz Baykal’ın sözüyle “kendi derin
tinde İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu ve devletini inşa eden” AKP karşısında “radi-
Doğu Perinçek’in gözaltına alınmasıyla geli- kal” bir çözümün gerekliliğini kabul eden
şen “Ergenekon operasyonu”, herşeyin her “laikler” ise, böylesi bir “makul” yolun hiç-
an olabileceği bir ülkede beyinleri kazanıl- bir işe yaramayacağını, toplumun laiklik ko-
mış, çarpık kafa yapısına sahip küçük-bur- nusundaki duyarlılığını azaltarak şeriatçıla-
juva “sol” aydınlarını şaşkına çevirdi. rın amaçlarına ulaşmalarına hizmet edece-
Üniversitelerde türbanın serbest bırakıl- ğini söyleyerek karşı çıkmaktadırlar. Bu ke-
masına ilişkin AKP-MHP “güç birliği”yle ya- sime göre, AKP kayıtsız-şartsız kapatılmalı-
pılan anayasa değişikliğiyle şeriat tehlikesi- dır.
nin daha da büyüdüğünü düşünen “sol” kü- Her iki kesim arasında gidip-gelen, ama
çük-burjuvazi, “gençler”den umutlanarak her durumda “orta yolcu”lar içinde yer alan
“türban karşıtı” eylemlerin yükseleceği bek- bir başka kesime göre ise, yapılması gere-
lentisi içindeyken, Yargıtay Başsavcısının ken yeni bir “toplum mühendisliği”dir.
AKP’nin kapatılmasına ilişkin dava açmasıy- Bu yeni “toplum mühendisliği” taraftar-
la biraz daha yüreklendiler. “Biz kaç kişiyiz” ları için ideal çözüm, AKP’nin kapatma da-
diye Cumhuriyet mitinglerinde sayılarını sa- vasıyla birlikte AKP içinde çözülmelerin or-
yanların bu yüksek beklentileri ve yüreklen- taya çıkartılması ve bu çözülen kesimlerin
melerine “karşı hamle” gecikmedi. 21 Mart Abdüllatif Şener’in çevresinde “laik islamcı
sabaha karşı İlhan Selçuk ve diğerleri gözal- parti” içinde bir araya getirilmeleridir.
tına alndı. Dünya ekonomik bunalımı koşullarında
AKP’nin “karşı hamlesi” karşısında “sol” TOBB aracılığıyla AKP çevresinde toplanmış
küçük-burjuvazi birden duraksadı. Korkuya olan Anadolu esnaf ve büyük tüccarının saf
kapıldı. Tereddütler arttı, güven azaldı. değiştirmesinin olanaklı olduğunu da göze-
İlhan Selçuk’un sabaha karşı gözaltına ten bu “toplum mühendisleri”, bu ideal çö-
alınmasının (“şık olmayan bir yöntemle”), zümün mümkün olduğu havasını yaymak-
AKP’nin kapatılması davasına karşı bir “rö- tadırlar.
vanş” olduğu açık olmasına rağmen, tered- İster “makul”leri oynayan orta yolcular
dütler sürüp gitti. olsun, ister “ideal çözüm” öneren orta yol-
Şimdi herkes “rövanş”ın “rövanşı”nın ne cular olsun, her durumda “ikna” edilmeye
olacağı beklentisi içinde. Beklenti, AKP’nin çalışılan, nasıl tanımlanırsa tanımlansın la-
kapatılması davasının olabilecek en kısa sü- ikler, laikçiler, laik sol olmaktadır.
rede Anayasa Mahkemesi’nde görülmesi ve Tayyip Erdoğan’ın “öfke bir hitabet sana-
olabilecek en “makul” bir biçimde sonuç- tıdır” sözlerinde ifadesini bulan “gerilim”
landırılmasından ibaret. Ancak hiç kimse- politikası, İlhan Selçuk ve diğerlerinin saba-
nin “makul” olanın ne olduğunu bilmediği ha karşı gözaltına alınmasıyla belirginleşen,
bir beklentidir bu. “Erbakan pısırıklığı”nı göstermeyeceklerine
“Orta yolcu”, “hem nalına, hem mıhına” ilişkin tutumları “makul” ve “ideal çözüm”ün
vuran ya da “ne şiş yansın, ne kebap” diyen kolayca gerçekleşmeyeceğini de göster-
“sol”culara göre “makul” olan, Tayyip Erdo- mektedir.
ğan-Abdullah Gül ikilisinin “gerginliği azalt- Laikler, laiklik yanlısı insanlar ortada kal-
maya” yönelik bazı adımlar atması ve buna mışlardır.
karşılık “laik”lerin “gerginliği” tırmandırmak- Bir tarafta “gerilimi düşürmek” yönünde
tan uzak durmasıdır. yapılan yoğun propagandalar, öte tarafta
Bu “makul”cülere göre, Kürt sorunu ve “öyle yaparsanız biz de böyle yaparız” tü-
PKK terörü karşısında “din” başlı başına bir ründen “rövanş” hamleleri, “merak etme-
güç olarak ortaya çıktığı için de, AKP’nin ka- yin ordu var”a olan güvenlerin giderek sön-
patılması yanlış bir politika olacaktır.* mesi, “eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli
* Can Dündar ortalık biraz sakinleşince yazdığı şünüp Meclis’ten umudu keseceğini”, “adam yerine
bir yazısında, AKP’nin kapatılması durumunda AKP’ye konulmadığını düşünüp hepten radikalleşeceğini”
oy veren “üç milyon” Kürt seçmeninin umutlarının kı- söyleyerek “meşru siyaset içinde seçenek üretmeyen
rılacağını, “seçimlerin bir göz boyamaca olduğunu dü- sistem”i eleştirerek “devlet”i uyarmaktadır.
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
olmaz” ortamı, bir ileri, bir geri adımlar la- mesi halinde, bu kararın kimler tarafından
ik kesimleri yıpratmaya ve kararsızlaştırma- ve nasıl uygulanacağı da belirsizdir. AKP yö-
ya başlamıştır. netiminin, Tayyip Erdoğan ve mehteran ta-
“Geçmişte partiler kapatıldı da ne oldu”- kımının kapatma kararı karşısında TBMM’de
ya ilişkin yapılan açıklamalar, yorumlar, ka- başlatacakları bir “turuncu devrimi” direni-
rarsızlaşan, güvensizleşen laik kesimlerin şi tüm beklentileri altüst edebilecek sonuç-
kafalarını daha da karıştırmaktadır. lar da doğurabilecektir. Dolayısıyla “yargı”
Ortadaki soru, “geçmişteki parti kapat- gücüyle şeriatçılığa karşı yapılacak her ham-
malar vb. uygulamalarla hiçbir sonuç alına- le, beraberinde AKP’nin devlet içindeki kad-
madığına göre, şeriat tehlikesi karşısında ne rolarını ve “derin devlet”ini tasfiye etmeye
yapılmalıdır?” sorusudur. “muktedir” bir başka gücün, silahlı bir gü-
Bu soru, aynı zamanda yapılması gere- cün varlığını öngerektirir. Bu güç de, bugü-
kenlerin kimler tarafından ve nasıl yapı- nün koşullarında TSK’dan başka bir güç ola-
lacağı sorusunu beraberinde getirmekte- rak mevcut değildir.
dir. Daha da önemlisi, %47 oy gücüne sahip,
Açıktır ki, şeriat tehlikesinin uzun yıllar bu gücü sürekli varedecek ekonomik kay-
sürüp gitmesi ve şeriatçı örgütlenmenin, ta- nakları bulunan şeriatçıların sadece devlet
rikatların dağıtılması gerekliliği, giderek “ra- kurumlarından tasfiyesi kısa vadeli bir çö-
dikal” bir tutumu kaçınılmazlaştırmaktadır. züm olmaktan öteye geçmemektedir. Do-
Laik küçük-burjuvazi de bu gerçeği görmek- ğal ve kaçınılmaz olarak şeriatçılığın tehlike
te ve kabul etmektedir. olmaktan çıkartılması, tümüyle etkisizleşti-
Sorun, tarihsel bir sorundur. Dolayısıyla rilmesi ve tasfiyesi, aynı zamanda onların
çözümü, tarihin değiştirilmesini gerektirir. ekonomik kaynaklarının yok edilmesini
İşte laik ya da demokrat küçük-burjuva- gerektirir. Bu yapılmadığı sürece, alınan si-
ların “radikal” bir tutumdan yana olan dü- yasal önlemler, bir süre sonra şeriatçıların
şünceleri ile pasif pratikleri arasındaki çe- yeniden ve aynı güçle ortaya çıkmalarına
lişki de bu tarihsel dönüşümün ve değişi- yol açar.
min kaçınılmazlığından türemektedir. Daha Bugün AKP’nin “çekirdek” kadrolarını
açık ifadeyle, laik ve demokrat küçük-bur- üreten ve kitle desteğini kuran sınıfsal te-
juvazi (küçük-burjuvazinin sol kanadı) dev- meli, tefeci-tüccar sermayesidir. Klasik an-
rim ile karşı-devrim arasına sıkışmıştır. lamda feodal dönemin tefeci-tüccar serma-
Şüphesiz şeriatçılara karşı “radikal” bir yesi olmayıp, yukardan aşağıya geliştirilen
tutum takınılması gerektiğini sözde kabul kapitalizme eklemlenmiş bir sermaye gru-
eden laik kesim, bu bağlamda bir “devrim”e bu olduğundan, ekonomik ilişkiler alanında
de taraftardır. Ancak böylesine sınırlandırıl- karmaşık ticari ve mali ilişkiler ağının bir
mış, tarihsel dönüşümü sağlamaktan uzak parçası durumundadır.
ve devrimden daha çok “reform” niteliği ta- Örneğin 1974 yılından itibaren Erbakan
şıyan bir “devrim”in kimin tarafından ve çizgisindeki partilerin (ve aynı zamanda yer
hangi güçlerle yapılacağını da bilmemekte- yer aynı sınıfsal temele dayanan MHP’nin)
dirler. destekçisi ve koruyucusu durumunda olan
Son sınır ötesi harekatın Amerikan em- Sabancılar, Anadolu tefeci-tüccar sermaye-
peryalizminin talebiyle birden sona erdiril- si aracılığıyla kendi mallarının dağıtımını
mesi ve ardından Büyükanıt’ın Baykal’la gir- yapmaktadırlar. Öte yandan Sabancıların ta-
diği polemikle, orduya olan güven büyük öl- rıma dayalı sanayi kuruluşları da, aynı bi-
çüde sarsılmıştır. Hiçbir dönem kendi gücü- çimde büyük toprak sahipleriyle olan ittifa-
ne, halkın örgütlü gücüne güvenmeyen ve kın temelini oluşturmaktadır.
inanmayan küçük-burjuva aydınları (sol kü- Şeriatçı kesimlerin ekonomik güçlerinin
çük-burjuvazi), orduya olan güvenlerinin kırılması, aynı zamanda Sabancıların eko-
sarsılmasıyla birlikte, “başı kesilmiş tavuk” nomik ilişkilerinin bozulması anlamına ge-
gibi debelenip durmaktadır. leceği için, şeriatçılara yönelik siyasal ve
Açık bir gerçektir ki, “yargı” gücüyle ekonomik önlemler açıkça Sabancılara kar-
AKP’nin kapatılması şeriat tehlikesini orta- şı alınacak önlemlerle bütünleştirilmek zo-
dan kaldırmayacaktır. Üstelik Anayasa Mah- rundadır.
10 kemesi’nin AKP’nin kapatılmasına karar ver- “İslami sermaye”nin çeşitli düzeylerde
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
Kürt toprak ağaları, aşiret reisleri ve tüccar- man varlığını sürdürecek ve buna yönelik
larıyla geliştirmiş oldukları ticari ilişkiler de, örgütlenmeler (gizli ya da açık) varolmaya
şeriatçıların ekonomik kaynaklarını bertaraf devam edecektir.
etmeye yönelik hareketin hedefi olmak du- Kapitalizmin kendi iç dinamiği ile geliş-
rumundadır. (Bu konuda AKP’nin sözcüsü tiği koşullarda, sınıfsal çıkarlarını dini dog-
Dengir Mir Fırat, Mersin’de ikamet eden malarla koruma ve sürdürmeyi amaçlayan
“mercimek kralı” Mahmut Aslan ve “mikro feodal sınıflar tarihsel süreç içinde (kanlı ya
kredi”nin Türkiye ayağının yöneticisi, eski da İngiltere’de olduğu gibi kansız) tasfiye
AKP Diyarbakır milletvekili Prof. Dr. Aziz Ak- edildikleri için, “teokratik yönetim tehlike-
gül örnek gösterilebilir.) si” (ki mevcut olan bir güçtür) kapitalizmin
Tüm bu iç ekonomik ilişkilerin yanında feodalizme karşı mücadele sürecinde orta-
ve belirleyicisi durumunda olan “global” iliş- dan kalkar. Ancak kapitalizmin iç dinamik-
kiler, “sıcak para”, dış borç faizlerinin öden- le gelişmediği, yukardan aşağıya, emperya-
mesi (cari açık) ve emperyalist ülkelerin it- lizmin çıkarlarına göre geliştirildiği ülkemiz-
hal mallarının pazarlama ağı (Anadolu kü- de, feodal sınıflar, aynı zamanda emperya-
çük ve orta tüccar kesimi), kaçınılmaz ola- lizmin ilk yerli işbirlikçisi sınıflar olmuştur.
rak şeriatçılığa karşı ekonomik önlemler di- İç dinamikle gelişen bir kapitalizm tarafın-
zisini uluslararasılaştırmaktadır. dan tasfiye edilmeyen, tersine dış dinamik
Böylesine bütünsel, siyasal ve ekonomik (emperyalizm) tarafından “temel müttefik”
boyutlarıyla şeriatçılığa karşı yürütülecek olarak kabul edilmiş feodal sınıflar, bizatihi
mücadelenin küçük-burjuva “sol”culuğu oligarşi tarafından korunmuş ve oligarşik yö-
açısından ulaşabildiği en geniş kapsamlı netim tarafından desteklenmiştir.
“radikal” tutum, 1960’ların Yön-Devrim çiz- Zaman zaman, 27 Mayıs ve 12 Mart dö-
gisi ve Doğan Avcıoğlu’nun “devrimci-milli- neminde bu feodal sınıflara, feodal kalıntı-
yetçi” küçük-burjuva radikalizmi olmuştur. lara karşı oligarşinin tasfiye girişimleri ol-
Ve bilineceği gibi (“medya”da yazılanla- muşsa da, bu girişimler başarıya ulaşmamış
rın aksine), bu radikal tutum, 12 Mart muh- ve bu feodal sınıflarla ittifak sürdürülmüş-
tırasıyla tarih sahnesinden kaybolmuştur. 12 tür.
Mart döneminde yapılan tasfiyelerle “dev- 12 Mart döneminin ünlü sözüyle, “sosyal
rimci-milliyetçi”lerin ordu ve devlet içinde- uyanış ekonomik gelişmeyi aştığı” aşama-
ki güçleri kırılmış ve 12 Eylül’le birlikte tü- da, feodal ideolojiler (din) bizatihi oligarşik
müyle tasfiye edilmişlerdir. Bugün sadece yönetim tarafından korunmuş ve yaygınlaş-
“medya”da yer alan yalan-yanlış haber ve tırılmıştır. Birbiri ardına kurulan imam-hatip
yorumlarla “var”dırlar. okulları, kuran kursları, tarikat örgütlenme-
Zamanın Genelkurmay başkanı tarafın- lerinin önünün açılması, tümüyle “sosyal
dan “gerekirse yüz yıl sürecek” denilen 28 uyanış”ı engellemeyi amaçlamıştır. Ameri-
Şubat “post-modern darbe”nin iki yılda et- kan emperyalizminin 1980’lerde Sovyetler
kisizleşmesinin nedeni de şeriatçılığa karşı Birliği’ne karşı geliştirdiği “yeşil kuşak pro-
siyasal ve ekonomik radikal uygulamaların jesi” de, “müslüman ülkeler”de dinin karşı-
yapılamamış olmasıdır. Doğan Avcıoğlu’nun devrimci bir güç olarak örgütlenmesini be-
Devrim gazetesinin alt başlığındaki ifadesiy- raberinde getirmiştir. 12 Eylül döneminde
le, “idare-i maslahatçılar esaslı devrim ya- “Rabıta” ilişkileri, Faisal Finans, El Baraka
pamazlar”ın gerçekliğidir bu. Türk gibi “vahabi” finans kuruluşlarının fa-
Bunca zamandır söyledik ve söylüyoruz: aliyetlerine izin verilmesi de aynı temele da-
Şeriatçılığa karşı mücadele, onların siyasal yanmıştır.
uzantılarının etkisizleştirilmesi ya da siyasal Ve bugün, kendisini “solcu” gibi göste-
partilerinin kapatılmasıyla sınırlandırılamaz. ren, şeriat tehlikesi karşısında “orta yolcu”
Şeriatçılık, devletin ve toplumun şeriat ku- pek çok yazar ve çizerin, PKK’ye karşı AKP’-
rallarına göre yönetilmesi ve şekillendirilme- nin “tek güç” olduğu yönündeki yorumları
sidir. Bu da, devlet aygıtının şeriatçılıkta benzer bir “yeşil kuşak projesi” düşüncesin-
kendi sınıfsal çıkarlarının tam ve sürekli ger- den türemektedir.
çekleşeceğini düşünen sınıfların özlemi ol- Böylece şeriat tehlikesi, aynı zamanda
maktan çok, amacıdır. Bu sınıflar varlıkları- Kürt ulusal sorunuyla birleşmekte ve bütün-
nı sürdürdükleri sürece, bu amaç da her za- leşmektedir. 11
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
12
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
Hasım, Husumet,
Kin, Nefret ve Düşmanlık
Herşey, cici demokrasi diye yerin TEM kurucusu; Doğu Perinçek gibi oportü-
dibine batırdığımız çok partili de- nist, makyevelist kişiler olunca, “Ergenekon
mokrasinin çanına ot tıkamak için- operasyonu”na karşı tepkiler, sadece “83 ya-
di. şındaki” İlhan Selçuk’un sabaha karşı “şık
Ama olmadı. olmayan bir yöntemle” gözaltına alınması-
9 Mart değil 12 Mart kazandı!”* na karşı çıkmadan ibaret kaldı.
Aynı hasmane ve basmakalıp sözlerle Solda yer alan hiç kimse Veli Küçük’ü
Derya Sazak şöyle yazıyordu: “savunma”yı aklına bile getirmeyeceği gibi,
“12 Mart’ta ‘sol’ darbe beklentisin- herkes Doğu Perinçek’in de “savunulabile-
de olan sadece Aydınlıkçılar değildi, cek” bir tarafı olmadığı çok iyi bilir. Dolayı-
asıl Mihri Belli ve Doğan Avcıoğlu’nun sıyla “Ergenekon” operasyonu, “laik” ve
düşünsel önderliğindeki Milli Demok- “ulusalcı” kesimin en zayıf halkasına yönel-
ratik Devrimciler (MDD) ‘asker-sivil- tilmiştir.
aydın’ ittifakıyla Türkiye’deki Ameri- Ama hasımlık hasımlıktır, husumet hu-
kancı-burjuva düzeninin yıkılacağına sumettir.
inanmışlardı. Oysa darbeciler ‘sol Doğu Perinçek’in “şahsında” tüm geçmi-
gösterip sağ vurunca’ Kemalizmin en şe, devrimci mücadeleye duyulan her türlü
ateşli savunucuları, İlhan Selçuk Zi- husumet ortalığa döküldü.
verbey Köşkü’nde işkenceye uğradı; Solun müzmin hasmı Hasan Cemal’in
Mümtaz Soysal, Uğur Mumcu ve yüz- sözlerinde ifadesini bulduğu gibi, geçmiş,
lerce aydın Mamak Cezaevi’ne gön- popüler ifadesiyle “68 kuşağı”, darbecilere
derildiler!”** hizmet eden “kandırılmış gençler”e dönüş-
Hüküm verilmişti. türüldü.
İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek “sabıka- Hasan Cemal’in “bize çalışan bazı dev-
lı ve müzmin sol darbeci”lerdi. JİTEM kuru- rimci gençler sağda solda bomba patlata-
cusu olarak bilinen Veli Küçük’ün “yöneti- rak askeri darbe ortamı oluşturuyordu” de-
minde” “Ergenekon çetesi” de, “sağda sol- diği olaylar “dizi konusu” olmuşken, gerçe-
da bomba patlatarak darbe ortamı oluştur- ğin ne olduğunu söyleme cesareti gösteren
ma”yı amaçlayan bir oluşumdu. Dolayısıyla pek kimse çıkmadı. En “kabadayı” olanlar,
“müzmin sol darbeciler” ile “Ergenekon çe- en hızlı “68’li”ler ise, 9 Mart “sol cunta” anı-
tesi”nin işbirliği yapmasında şaşılacak bir larını yazmaktan öteye geçmediler. Bir kez
yan yoktu. hüküm verilmişti.
Hem zaten böyle bir “darbeciler arası iş- “68 kuşağı”nın temsilcisi olmakla övü-
birliği”ni “Hatırla Sevgili” dizisi de, “Kurtlar nen Evrensel gazetesi bile hükmü kolayca
Vadisi” de bolcasından ve çokcasından iş- onayladı: “Basındaki yazı ve yorumları oku-
lememiş miydi? Öyle ise, hüküm tartışılma- duğunuzda, yeni bir 9 Mart Olayı yaşandığı-
yacak bir “gerçek”ti. nı anlıyorsunuz. Yine, birileri cuntacıları sat-
Cumhuriyet mitingleriyle umutlanan, 22 tı anlaşılan.”***
Temmuz seçimleriyle “kişisel bozgun” ha- Oysa ne tarih sadece 9 Mart “sol cunta”
vasına kapılan, “merak etmeyin ordu var”la girişiminden ibaretti, ne de “Ankara kulisle-
teselli olmaya alışkın “laik” ve “ulusalcı” ke- ri”nin “sol cunta” dedikodularından.
sim açısından da, hüküm fazlaca yanlış gö- Gerek 12 Mart öncesinde, gerek günü-
rülmedi. müzde tüm hükümlerin ve “belge”lerin ve-
Artık “hüküm” verildiğine ve kesinleşti- rildiği ve üretildiği yer Ankara’dır. Gazeteci-
ğine göre, herkes eteğindeki taşları dökebi- lerin, politikacıların, her çeşitten sol parti ve
lir, hasımlıklarını alenen ifade edebilir, “sa- yayın organlarının sabah akşam dinledikle-
nık mahkemece kesinleşmiş hüküm olma- ri, izledikleri “kulis haberleri”nin merkezi
dığı sürece masumdur”un defteri dürülebi- her zaman Ankara olmuştur.
lir ve hatta mahkeme kararı bugünden ya- Üst düzey bürokratlar, bürokrat çocukla-
zılabilir. rı, üst düzey ordu mensupları ve bunların
İşin içinde Veli Küçük gibi işkenceci, Jİ- çocukları, her zaman Ankara “kulis”lerinde
dolaşan haberlerin kaynağı olmuşlardır. Ve
* Hasan Cemal, Milliyet, 24 Mart 2008.
14 ** Derya Sazak, Milliyet, 24 Mart 2008. *** Kamil Tekin Sürek, Evrensel, 25 Mart 2006.
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
Ankara, her zaman 28. Zırhlı Tugay’ın ve 4. önceden bilinmesinde şaşırtıcı hiçbir yan
Kolordu’nun gölgesi altında yaşayan, tank- yoktur.*
ların ne zaman harekete geçeceğini büyük Ve yine şaşırtıcı bir yan yoktur ki, “dar-
merakla bekleyenlerin merkezidir. Kulağı be” haberleri karşısında “ne yapmalı” soru-
kesik gazeteciler haberleri “eşzamanlı” ku- su sorulmasın ve buna ilişkin politikalar
lislere yayarlar. Haberler genç gazeteciler ve oluşturulmaya çalışılmasın.
stajyerler tarafından her yana dağıtılır. Kimi- Bugüne geldiğimizde, “Ergenekon ope-
si genelkurmayın ışıklarının yanıp yanmadı- rasyonu” adı altında “sabıkalı cuntacı” İlhan
ğını kontrol ederken, kimileri başbakanlık- Selçuk ve “Ordu-gençlik elele, Milli Cephe’-
taki toplantıya kimlerin katıldığını izleyerek ye” yandaşı Doğu Perinçek’in gözaltına alın-
haberlerin sonuçlarını kestirmeye çalışır. masıyla devrimciler ve sol, bir bütün olarak
Sağda ya da solda politika yapan herkes “cuntanın hizmetkarı” olarak ilan edilebil-
bu haberlere kulak verir. Her haber “ciddi- di.
ye alınması gereken” bir “yan” içerdiğinden, Şüphesiz solda, devrimci solda “sol cun-
haberler üzerinden yorumlar yapılır, gerçek- ta”dan haberdar olanlar, “sol cunta”nın ger-
leşme olasılığına göre neyin ne olacağı ko- çekleşmesiyle demokratik devrimin önünün
nuşulur, tartışılır. açılacağı beklentisi içinde olanlar elbette ol-
Ortalık biraz karışınca İstanbul’da “muh- muştur. Mahir Çayan yoldaş Kesintisiz Dev-
kim” gazeteciler Ankara’ya hücum ederler. rim II-III’de bunu şöyle ifade eder:
“Ankara’nın nabzını tutmak” adına ortalıkta “Mesela, ülkemizdeki (x) grubu,
neyin döndüğünü bizzat öğrenmeye çalışır- siyasi gerçekleri açıklayan bir yayın
lar. organı etrafında toplanıp fabrika, vs.
27 Mayıs’ın “alttan darbe”sini, Talat Ay- yerlerde üslenmeye çalışarak, ekono-
demir’in “nakıs darbe teşebbüsünü”, 9 Mart mik ve demokratik kitle hareketleri-
“sol cunta” hazırlıklarını, 12 Mart muhtırası- nin içine girerek, buradan hareketle
nı, 12 Eylül darbesini ve nihayetinde 28 Şu- kitleleri devrim saflarına çekmeye
bat “post-modern darbesi”ni yaşamış bir ül- çalışırlarken, yani bu tip mücadele
kede, herkesin merakla beklediği ve izledi- biçimini temel alırlarken, öte yan-
ği tek şeyin “darbe” olması da şaşırtıcı de- dan örgütlenmelerine para sağlamak
ğildir. amacı ile bir-iki soygun yapmışlar ve
İster istemez Ankara “kulislerine bomba bir-iki sabotaj ve suikast teşebbüsün-
gibi düşen” “darbe” haberleriyle herkes il- de bulunmuşlardır. (Ancak yapılan
gilenir. Herkes bu haberlerin gerçekliğini öğ- bu silahlı eylemler, silahlı propagan-
renmeye çalışırken, diğer yandan ne anla- da değildir.)
ma geldiğini, ne olacağını ve bunlar karşı- Ve bu çalışma tarzı içinde olan
sında ne yapılabileceğini düşünmeye, ko- (x) grubu bütün ümitlerini devrimci-
nuşmaya, tartışmaya başlar. Herhangi bir milliyetçi bir cuntaya bağlamıştı. Çün-
ekonomi yazarının bir ekonomik veriden yo- kü bu cunta, 27 Mayıs Anayasasını fi-
la çıkarak ekonominin geleceğine dönük ilen işler hale getirecek, 141-142’yi
yaptığı yorumlardan farksız bir durumdur kaldıracak ve temel olarak aldıkları
bu. Bu yüzden, Ankara “kulis”lerine düşen mücadele biçimine uygun bir ortam
her “darbe” haberinin her kesimce yorum- yaratacaktı.”
lanmasının garip bir tarafı yoktur. Hasan Cemal’in “biza çalışan bazı dev-
Eğer kişi bir siyasal hareketin mensubu rimci gençler” diye ifade ettiği de, bu (x)
ise, siyasal bir düşünce sahibiyse, kaçınıl- grubunun gerçekleştirdiği eylemlerden iba-
maz olarak “darbe” söylentilerini ciddiye al- rettir.
mak, “darbe” karşısında nasıl bir tutum ta- 1970 Haziran’ında Mahir Çayan yoldaş
kınılacağını bilmek durumundadır. şöyle yazar:
İşte böylesi bir Ankara ortamında 9 Mart
“sol cunta” girişimi, aylar ve hatta yıllar ön-
cesinden bilinen ve beklenen bir durumdan * “Bir askeri darbe kararı alındığı 12 Eylül’den ay-
lar önce biliniyordu.” (Oğuzhan Müftüoğlu, “Sol mu
ibarettir. 12 Eylül askeri darbesinin bile ola- dediniz?”, Birgün, 30 Aralık 2004.) Benzer açıklama-
cağını “aylar öncesinden biliyorduk” deni- lar MHP yöneticileri tarafından da defalarca yapılmış-
len bir ülkede 9 Mart “sol cunta” girişiminin tır. 15
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
Şeriatçı Manipülasyon
ya da Düşmanlık Nasıl Yapılır?
“Manipülasyon, yani güdüleme, belli konularda istenilen bir yönelimin ortaya çık-
ması amacıyla belli olgunun bir bölümünün ya da olgular dizisinin seçilerek ve kur-
gulanarak kamuoyuna sunulmasıdır.
Kimilerinin “bilgi kirlenmesi” olarak tanımladıkları dezenformasyon ise, belli ko-
nulardaki olağan bilgi akışını değiştirmek amacıyla, kurgulanmış gerçekdışı bilgilerin
kamuoyuna sunulmasıdır.
Manipülasyon belirlenmiş bir amacın gerçekleşmesi yönünde hareket ederken,
dezenformasyon bu amacın gerçekleşmesini engelleyen gerçeklerin, bilgilerin çarpı-
tılması, değiştirilmesi ve “yalanlanması” yönünde hareket eder. Bu nedenle manipü-
lasyonun olduğu yerde dezenformasyon da vardır.
...
1950 yılında DP’nin iktidara gelmesiyle birlikte doğrudan hükümete bağlı ‘polis
istihbarat teşkilatı’ yapılanması zaman zaman ‘devlet içinde’ çekişmelere ve çatışma-
lara sahne olmuştur. Demirel’in, MİT’in kendilerine bilgi aktarmadığı, bu nedenle as-
keri darbe hazırlıklarını öğrenemediklerine ilişkin açıklamasından sonra, T. Özal ta-
rafından yeniden canlandırılan hükümete bağlı ‘istihbarat’ faaliyetleri, zamanın Ge-
nelkurmay başkanı Necdet Üruğ hakkında hazırlanan ‘MİT raporu’ ile en üst seviye-
sine çıkmıştır. Daha sonraki yıllarda ‘Emniyet istihbarat dairesi’, ‘polis özel harekat
timleri’yle birlikte MİT’ten bağımsız ‘istihbarat’ örgütlenmesine ağırlık vermiştir. Bu ge-
lişmenin ürünü ise, ünlü ‘kaset savaşları’ olmuştur.
‘Susurluk çetesi’nin Özal döneminde kurulmuş olan ‘polis istihbarat teşkilatı’nın
eski mensupları olduklarını ise hiç kimse anımsamamıştır. Ve yine “medya”nın anım-
samadığı bir başka gerçek ise, bu ‘polis istihbarat teşkilatı’nın Özal ve Çiller dönem-
lerinde yürüttüğü dezenformasyon operasyonlarıdır.
...
Günlerce ‘belli bir merkezden’ ‘çete’, ‘örgüt’ haberleri ‘medya’ya ‘servis’ yapılır-
ken, bir tek ‘medya’ mensubu çıkıp, bu ülkenin ‘Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) ne
iş yaptığını bile sormamıştır.
Oysa bu ülkede yaşayan hemen herkes, bu ‘istihbarat teşkilatları’nın ‘komünist-
lerin nefes alışını bile’ izlemekle böbürlendiğini çok iyi bilirken, ortaya çıkan ‘sessiz-
liği’ ’medya’nın hiç garipsemiş görünmemesi şaşırtıcı olmuştur.
...
Bugün, ‘emniyet istihbarat dairesi’nin, Danıştay saldırısı sonrasında ortaya çıkan
dezenformasyon faaliyetlerinde ‘islamcı medya’ya ‘haber servisi’ yaptığından kimse-
nin şüphesi yoktur.”
(Kurtuluş Cephesi, ”Danıştay saldırısı Sonrasında Şeriatçı Manipülasyon ve De-
zenformasyon”, Sayı: 91, Mayıs-Haziran 2006.)
17
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
13 Mart 2008
17 milyar dolarlık Carlyle Capital iflasını bek-
liyor
16.6 milyar dolarlık kredi borcunu finanse
edemediği gerekçesiyle global piyasaları altüst
eden dünyanın en büyük yatırım fonlarından Car-
lyle Group’a bağlı Carlyle Capital iflas edebilece-
ğini açıkladı.
Borsa yüzde 4.13 değer kaybetti, dolar 1.24
YTL oldu.
13 Mart böyle geçti.
14 Mart Cuma akşamı, borsa kapanana ka-
dar, Yargıtay Başsavcısı’nın AKP’yi kapatma da-
vası açtığını açıkladığı ana kadar herşey “güllük gülüstanlık”tı. Ülkenin gündeminde nere-
deyse hiçbir şey yoktu. Sosyal Güvenlik sisteminde yapılmak istenen değişikliğe karşı işçi
sendikalarının Cumartesi günü iki saat iş bırakma eylemi yapacakları haberleri de “med-
ya”da fazlaca ilgi uyandırmamıştı.
Dünyada hiçbir şey olmamış gibiydi. Borsalar bir inip, bir çıkıyordu. ABD’deki mortga-
ge krizi de öyle “abartılacak” bir
şey sayılmazdı. Zaten ABD’de
kriz olsa bile, Türkiye ekonomi-
si “taş gibi” olduğundan bundan
fazlaca da etkilenmezdi.
Böylesi bir rahatlık içinde
“medya”nın 14 Mart günlü man-
şetleri herkesin kendi “meşrebi-
ne” uygun atılmıştı.
Gündüz saatinde, borsa di-
liyle “sabah seansı”nın sonuna
doğru Merkez Bankası Başkanı
Durmuş Yılmaz, “Merkez Ban-
kaları, bugüne kadar ortaya çı-
kan sorunu çözebilmek için pi-
yasaya likidite verdiler. Şu ana
kadar yaşadığımız sorun likidite
sorunuydu, fakat bundan sonra
artık iş, iflas sorununa doğru git-
mek üzere” açıklaması yaptı.
Dünya piyasalarından ABD’-
nin beşinci büyük yatırım ban-
kası Bear Stearns’ün iflasla yüz-
yüze olduğu haberi geldi.
Ve 14 Mart Cuma günü, saat
17.00’da İMKB kapandı.
Yargıtay Başsavcısı AKP’nin
kapatılması için Anayasa Mah-
kemesine dava açtığını açıkla-
dı.
Ve “medya”nın 15 Mart tarih-
li manşetlerinde sadece AKP’nin
kapatılması davası vardı. Artık
“manipülasyon dönemi” başla-
mıştı.
18
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
19
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
17 Mart 2008
Dünya Borsalarında Kayıplar (%)
SSE (Çin) -7,17
Hangseng (Hongkong) -5,18
ATX (Avusturya) –5,20
Dax (Almanya) -4,18
FTSE (İngiltere) –3,85
Nikke (Japonya) -3,71
RTS (Rusya) -3,56
20
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
21
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
Yüksek Tansiyon
Sağlığa Zararlıdır!
Mehteran Takımının Sponsorları Konuştu:
“Herkes bir adım geri!”
23
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
IMF’nin talimatlarıyla başlayan sosyal ve mak olduğu için de, sömürücü sınıfların sö-
sağlık sigortası sisteminin değiştirilmesi gi- mürülerini güvenceye almak, sömürünün
rişimi, “ilgili bakanlar”ın açıklamalarına gö- sürdürülmesini sağlamak ve sömürüyü sü-
re, 2/3 oranında “tasarruf” sağlayacaktır. Bir rekli artırmak, yani sömürücü sınıfların kâr-
başka deyişle, mevcut sosyal güvenlik yasa- larını maksimize etmektir.
larında yapılacak değişikliklerle, devletin Kapitalist anlamda sömürücü sınıfların
sosyal güvenlik harcamaları %65 azaltılacak, kârlarını artırmanın ve maksimize etmenin
bugünkü sosyal güvenlik yasasına eşit ko- tek yolu, üretim maliyetlerini olabildiğince
şullara sahip olmak isteyen işçiler daha faz- düşük tutmaktan geçer. Diğer bir ifadeyle,
la “katkı payı” vereceklerdir. sermayenin değişen ve değişmeyen kısım-
Konuyla ilgili olan ve olmayan pek çok larına ilişkin maliyetlerin azaltılması kârla-
“yetkili ve etkili” kişilerin ve kurumların çok rın artırılmasının tek yoludur.**
iyi bildiği gibi, Türkiye “sosyal bir hukuk Devletin görevi, kapitalistin kârını artırı-
devleti”dir. “Sosyal” devlet olmak, devletin cı önlemleri almaktan ibarettir. Eğer kapita-
gelirlerinin bir bölümünün toplumun ihtiyaç- listlerin makine, bina vb. yatırımları için har-
larını karşılamak amacıyla kullanmak de- cadıkları sermaye miktarı azaltılırsa, yani sa-
mektir. Sosyal güvenlik yasaları işte bu dev- bit sermaye yatırımları ucuzlatılırsa, maliyet
let gelirlerinin toplumun ihtiyaçlarını karşı- önemli ölçüde düşeceği için kârlar yükse-
lamak amacıyla nasıl dağıtılacağı ve kulla- lir.
nılacağını belirler. Diğer yandan üretim girdileri, özel ola-
Elbette “sosyal” devlet, durup dururken, rak da hammadde ve ara mallarının fiyatla-
gökten zembille inip, “ben halkın ihtiyaçla- rının ucuzlaması ya da düşük tutulması, üre-
rını karşılamakla görevliyim” diyerek ortaya tim maliyetini daha da düşürerek kârların
çıkmamıştır. Her sınıflı toplumun devleti gi- artmasını sağlar.
bi, Türkiye Cumhuriyeti devleti de, toplu- Devlet, egemen sınıfların temsilcisi olan
mun egemen sınıfının devletidir, onun çı- devlet, bir yandan sabit sermaye yatırımla-
karlarının kolektif temsilcisi ve yürütücüsü- rını ucuzlatmak amacıyla üretim yerlerinin
dür. Kapitalizmin yukardan aşağıya, emper- arsalarını ucuza ve kimi durumlarda hiçbir
yalizmin çıkarlarına uygun olarak geliştiril- bedel almaksızın sömürücü sınıflara tahsis
diği bir ülkede egemen sınıf, her durumda ederken, diğer yandan makine ithalatını, bi-
işbirlikçi-tekelci burjuvazinin başını çektiği na inşa maliyetlerini aşağıya çeken değişik
sömürücü sınıflardan oluşur. Bu devletin gö-
revi, temsil ettiği sınıfların çıkarlarını koru-
** Kapitalist “iktisat” söylemiyle “sabit sermaye”,
sömürücü sınıfların kullandığı her türden makine, bi-
* Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi adaylığını des- na vb. yatırımlardan ve “döner sermaye” ise üretim
teklemesi için Tuvalu devletine verilecek olan “bah- girdilerinden (hammadde ya da ara malları) ve işçi
24 şiş” için Ankara’dan büyükelçiliğe verilen talimat. ücretlerinden oluşur.
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
İşçilerin, genel ifadeyle çalışan kesimin, let, bir bütün olarak toplumun her kesimin-
mevcut ücretlerin artırılması ve sosyal ihti- den vergi yoluyla sağladığı gelirlerden ve,
yaçlarının karşılanması talebiyle ortaya çık- geçmiş dönemde olduğu gibi KİT’lerden
ması, “iktisadi” anlamıyla işçilik maliyetleri- sağlanan kârlardan oluşan devlet bütçesin-
nin yükselmesi demektir. İşçilik maliyetleri- den “sosyal güvenlik sistemi” için harcama-
nin yükselmesi ise, sömürücü sınıfların kâr- larda bulunur. Böylece işçilik maliyetinin
larının artmaması, artırılamaması anlamına büyük bir bölümü devlet bütçesinden kar-
gelir. şılanarak bireysel kapitalistin (sömürücü sı-
Böylece işçilerin, gerek nominal ücret- nıfların) maliyeti düşürülür. Ama aynı oran-
lerini artırmak yönündeki talep ve mücade- da devlet bütçesinin giderleri artar.
lesi, gerek sağlık sigortasından emeklilik Böylece sorun, bireysel sömürücülerin
maaşına kadar gelecekteki ihtiyaçlarının işçilik maliyetlerinin ucuzlatılması sorunu
karşılanması talebi ve mücadelesi, doğru- olmaktan çıkar, devlet harcamalarının art-
dan sömürücü sınıfların kârlarının artırılma- ması sorunu haline dönüşür.
sı talebiyle çatışkıya girer. Nüfusun ve çalışan nüfusun artmasına
İşte devlet, ister “sosyal devlet” olarak paralel olarak devletin işçilik maliyetlerini
tanımlanmış olsun, her durumda bu çatış- ucuzlatmak amacıyla bütçeden yaptığı har-
kıyı düzenlemek, sömürücü sınıfların lehi- camaların sürekli artışı, açıktır ki, devlet ge-
ne çözümlemek için harekete geçer. lirlerinin sürekli (ve en azından aynı oran-
12 Mart darbesinin genelkurmay başka- da) artırılmasını gerektirir. Vergi gelirleri ola-
nının ifadesiyle “sosyal uyanışın ekonomik rak devlet bütçe gelirlerinin artırılması, ça-
gelişmeyi aştığı” yerde, ya doğrudan devle- lışan kesimden daha fazla vergi alınmasını
tin siyasal zoruyla (asker, polis vb. güçleriy- zorunlu hale getirirken, aynı zamanda çalı-
le) işçilerin talepleri baskı altına alınır, mü- şan kesimin vergi ödemelerinin artması on-
cadeleleri engellenir ya da işçilik maliyetle- ların ücretlerinin göreli olarak düşmesi an-
rinin bireysel kapitalistlere daha ucuza ma- lamına gelir.
lolabilmesi için “sosyal devlet” demagojisi Devlet, “sosyal devlet” adı altında işçilik
devreye sokulur. maliyetlerinin büyük bölümünü bütçeden
Siyasal zor yoluyla işçilerin talep ve mü- karşılayarak işçi ücretlerinin bireysel kapita-
cadelelerinin baskı altına alınması, sindiril- liste maliyetini düşürürken bütçeden sağla-
mesi ve pasifize edilmesi sürekli kılınama- dığı bu “sübvansiyonlar”ın artan vergilerle,
dığı koşullarda (ki çokluk öyle olmuştur), dolayısıyla işçilerin gelirlerinde bir azalışa
“sosyal devlet” işçilik maliyetlerinin büyük neden olması, bir kez daha başa dönülme-
bir bölümünü devlet gelirleriyle karşılaya- sine yol açar.
rak, bireysel kapitaliste maliyetini azaltma- Bireysel kapitalistin kârlarının düşmeye
ya yönelir. başladığı ekonomik bunalım koşullarında
“Sosyal devlet” aracılığıyla bireysel kapi- ise, bir kez daha üretim maliyetlerinin dü-
talistin kârını artırmak için işçilik maliyeti- şürülmesi gündeme gelir. Özellikle ekono-
nin büyük bir bölümünün devlet gelirlerin- mik kriz koşullarında ya da krizlerin arife-
den sağlanmasında en temel unsur sağlık sinde düşen kârların yükseltilmesi “sosyal
sigortası, kıdem tazminatı ve emeklilik ma- devlet”in sınıf özelliğinin gereğidir. Bu, bir
aşıdır. İşçinin “somut bugün”de yaşarkenki yandan “sosyal devlet”in bireysel kapitalist-
ihtiyaçlarını karşılamaktan öte, “soyut gele- lerin kârlarını artırıcı yeni önlemler alması-
cek”teki ihtiyaçlarını karşılamayı gerektiren nı, yani devlet bütçesinden bu yönde daha
bu unsurlar, “sosyal güvenlik sistemi” adı al- fazla pay ayırmasını zorunlu kılarken, diğer
tında toplanmış ve yasallaştırılmıştır. yandan bunun dışındaki bütçe giderlerini
Her yasallaştırmada olduğu gibi “sosyal azaltmasını zorunlu hale getirir.
güvenlik sistemi”, tümüyle içinde yaşanılan İşçilerin, genel ifadesiyle çalışan kesim-
somut koşullardaki güçler dengesine bağlı- lerin kendi haklarını korumak ve geliştirmek
dır ve bu güç dengesine göre yasalaşır. için yürüttüğü mücadele ve örgütlenmenin
Artık işçinin “soyut gelecek”e ilişkin ta- zayıfladığı ya da pasifize edildiği koşullarda,
lepleri doğrudan “sosyal devlet” tarafından devlet bütçe giderlerinde önemli bir yere sa-
üstlenilmiş ve devlet gelirleriyle karşılanır hip olan “sosyal güvenlik” harcamalarının
26 hale gelmiştir. Kolektif kapitalist olarak dev- kısılması, bütçe giderlerinin azaltılmasının
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
28
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
“Liberaller”in AKP’yle
Abdest Tazelemesi
[“Liberaller” Askeri Darbeden Neden Korkarlar?]
“Türban krizi” başladığında ortalıkta bir larla yaşıyor. 600 bin kişi aç yatıyor. Türban-
söylenti dolaşıp durdu: AKP-liberaller ittifa- dan acil sorunlar var” demesiyle birlikte kı-
kı çatladı. yamet koptu!
AKP-liberal ittifakının çatladığına ilişkin Tayyip Erdoğan, ilk bulduğu fırsatta, 13
ilk “onay” Fehmi Koru’dan geldi. 16 Şubat Şubat günü Mehmet Altan’ı “azarladı”: “Biz
tarihli yazısında “koalisyon çatladı” diye ilan geldiğimizde bu rakam 18 milyondu, 12’ye
etti. düştü. Onu niye söylemiyorsun? Milleti al-
Oysa ki, Emin Çölaşan’ın “liboşlar” ola- datmayın, dürüst olun!”
rak adlandırdığı, Mehmet Altan’ın “II. Cum- Tayyip Erdoğan’ın 13 Şubat “fırçası”nın
huriyetçiler” olarak isim babalığı yaptığı, her üzerinden birkaç gün sonra AKP’nin gayrı-
çeşit ve cinsten “eski sağcı ve solcu”ların resmi yayın organı Yeni Şafak’ın “tıknaz dü-
içinde yer aldığı “liberaller”, 22 Temmuz se- şünce adamı” Fehmi Koru “azarlama”yı ko-
çimlerinden sonra AKP ile aralarına mesa- nu ederek “liberalleri” hizaya getirmeye ça-
fe koymaya başlamışlardı. “Türban krizi”y- lıştı.
le, yani türbanın üniversitelerde serbest bı- “Tıknaz düşünce adamı”nın yazısının he-
rakılmasına ilişkin AKP-MHP koalisyonunun men ardından “kardeş Altan”, Tayyip Erdo-
anayasa değişikliği yapmasıyla birlikte “libe- ğan’ın “bahşiş”iyle kurduğu “Taraf” gazete-
raller”, AKP’yle aralarına mesafe koymaya sinde AKP’nin kendilerine verdiği “taahhüt-
geçmiş, açıktan açığa AKP’ye karşı muha- ler”e gönderme yaparak Tayyip Erdoğan’a
lefet yapmaya başlamışlardı. “döşendi”:
“Liberaller” muhalefetlerinin gerekçesi- “Başbakan yaptığı bir konuşmada
ni, AKP’nin “türban inatlaşması”yla “yapma- ‘liberal’ bir aydını ‘azarlamış’.
sı gerekenleri yapmadığı”, özellikle 301. Kelimeye dikkatinizi çekerim.
maddeyi değiştirmediği ve “Ergenekon çe- ‘Azarlamış.’
tesi” operasyonunu yarım bıraktığı iddiala- Başbakan gerçekten aklından
rına dayandırmışlardır. ‘azarlamayı’ geçirecek kadar kendini
Diğer yandan 22 Temmuz seçimlerinde kaybetti mi bilmiyorum ama eğer öy-
%47 oy alan Tayyip Erdoğan ve mehteran leyse ona söylenebilecek tek bir şey
takımının “liberaller”e herhangi bir “diyet var.
borcu” olmadığını her fırsatta yinelemesi, ‘Kendine gel.’
“liberaller”in kendilerinin “aldatıldığını”, ‘Şemdinli’nin ürkek çocuklarının’
AKP’nin kendilerine verdiği sözden döndü- azarlayabileceği birileri bulunmaz bu
ğünü düşündürtüyordu. cenahta.
Ve “II. Cumhuriyet”in isim babası, AKP- Sen önce Şemdinli’yi bir aydınlat,
liberal koalisyonunun “en önemli siması” Dink’in katillerini bir bul da…
Mehmet Altan’ın bir televizyon programın- Birisini ‘azarlamanın’ senin had-
da, “Türkiye’de 12 milyon kişi günlük 1 do- din olup olmadığını sonra konuşa- 29
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
lım.” (Ahmet Altan, Taraf, 17 Şubat ibaret değildi. Dolayısıyla Altan kardeşlerle
2008) “abdest”in tazelenmesi diğerlerini harekete
Bir gün sonra abi Mehmet Altan, Tayyip geçirdi. AKP bir kez daha “ot/sopa” politika-
Erdoğan’ın “azar”ına “Başbakan kendini or- sında “ot” verme yoluna girmişti. Bu fırsat
kestra şefi bizleri kurşun asker mi sanıyor?” kaçırılamazdı!
diye yanıt verdi. AKP ile “liberaller” arasındaki görüşme-
Böylece AKP-liberal koalisyonu çatlamış ler tüm hızıyla sürdü. Bahçeşehir Üniversi-
oldu! tesi rektöriçesi, “eski ajan-provokatör MİT
“Muhafazakar-liberal” Nazlı Ilıcak arabu- ajanı babanın sarışın kızı” Prof. Dr. Deniz Ül-
luculuğa soyundu: ke Arıboğan ve İhsan Doğramacı’nın Prof.
“Gelin liberaller ve muhafazakâr- oğlu Ali Doğramacı, 12 Mart günü Tayyip
lar barışın! Ne muhafazâkar kesim, Erdoğan’la görüşmeye çıktı. Ardından Deniz
başörtüsü bildirisine imza atmadığı Ülke Arıboğan’ın “Türkiye zannediyor ki bir
için, ‘özgürlük anlayışı türbana kadar- temizlik yapılıyor, laik çatışması var Türki-
mış’ diye Mehmet Altan’ı suçlasın, ne ye’de, böyle bir şey yok. Türkiye’de çok cid-
de Mehmet Altan, ‘özgürlüklerin sını- di bir uluslararası operasyon var. Adım adım
rını siyasal iktidarın işaretiyle belirle- Kürt devletine doğru gidiliyor.” açıklaması
yen kurşun askerler’ diye muhafa- geldi.
zakâr kesime çatsın.” (Nazlı Ilıcak, Radikal’in “jakoben liberalleri” Perihan
Sabah, 20 Şubat 2008) Mağden ve İsmet Berkan da abdest tazele-
“Barış çağrısı”nın ardından kapalı kapı- di.
lar ardında yeni görüşmeler ve yeni pazar- Herşey olmuş ve bitmişti. Şimdi AKP ile
lıklar başladı. “liberaller” arasında bayram havası esiyor.
Pazarlıkların çerçevesini Ahmet Altan 15 Oysa tüm çatışma/uzlaşma olayının ar-
Şubat tarihli yazısında şöyle çizmişti: ka planında “liberaller”in “darbe” korkusu
“Ne tuhaftır ki, ‘türban konusun- yatmaktadır.
da’ en fazla bağıran gazeteler, devle- 12 Eylül askeri terörüyle soldan sağa sav-
tin içine uzanan ‘Ergenekon’ çetesi rulmuş, T. Özal ile nemalanmış, 28 Şubat
hakkında da en suskun olan gazete- “post-modern darbe”sinin gadrine uğramış
ler. “liberaller”in en büyük korkusu, “laik” gö-
Ergenekon’la ilgili haberler onla- rünüm altında yönetimin askerileştirilmesi
ra ilgi çekici gelmiyor. durumunda, yani “darbe” koşullarında ken-
Devlet destekli çeteler ‘kaos’ ya- dilerinden son on yılın hesabının sorulaca-
ratmıyor ama kızların türban giyme- ğı korkusudur.
si ‘kaos’ yaratıyor onlara göre. AKP ile koalisyona girerek bu korkula-
Devletin içindeki ‘bir otoritenin’ rından kurtulabileceklerini düşünen “libe-
çeteler oluşturmasından rahatsız de- raller”, 2004 başlarında “medya”da yer alan
ğiller, kızların giyinme ‘özgürlüğün- EMASYA (Emniyet ve Asayiş Yardımlaşma)
den’ rahatsızlar.” (Ahmet Altan, Taraf, olayı ile AKP’ye daha fazla sarılmışlardır.
15 Şubat 2008) EMASYA’nın “kendini ulusal değerlerin dışın-
Yapılan görüşmeler sonucunda iş tatlıya da ve üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişi
bağlandı. Eski sözler yenilendi, “nerede kal- ve gruplar”ı fişlemesi olayı korkularını bü-
mıştık” denildi. yütmüştür.
AKP “medya”sı “Ergenekon çetesi”ni ye- EMASYA korkusuyla kenetlenen “liberal-
niden keşfetti! ler”, bu korkularını kullanan AKP’nin polis
“Liberaller” yeniden şeriatçı manipülas- istihbarat teşkilatını yeniden canlandırması-
yonların “inandırıcı öğesi” olarak harekete nı hararetle desteklemişlerdir. Artık “kendi-
geçti. lerinin” de güvenebilecekleri bir “istihbarat
İkbal avcılarının, kariyeristlerin, eyyam- teşkilatı”na sahip olduğuna inanmaya baş-
cıların, sol-döneklerin “liberal” ve sola, dev- lamışlardır. Bu nedenle de, şeriatçı dezen-
rimlere ve devrimcilere küfür etmenin “li- formasyonun temel aracı haline getirilen
beral düşünce” ilan edildiği bir ülkede baş- polis istihbarat teşkilatının tüm “ürünleri”nin
ka türlü de olamazdı. gönüllü tüketicisi ve kullanıcısı haline gel-
30 Yine de “liberaller”, Altan kardeşlerden mişlerdir.
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
31
KURTULUŞ CEPHESİ Mart-Nisan 2008
Aşırı-Üretimden
Mortgage Krizine
30 MART 1972
KIZILDERE
MAHİR ÇAYAN
1946 Samsun
SABAHATTİN KURT
1949 Gevaş
AHMET ATASOY
1946 Ünye
NİHAT YILMAZ
1937 Fatsa
HÜDAİ ARIKAN
1946 Çivril
ÖMER AYNA
1952 Dicle
CİHAN ALPTEKİN
1947 Ardeşen
ERTAN SARUHAN
1942 Fatsa
SAFFET ALP
1949 Kayseri
34
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
ÖMÜR
KARAMOLLAOĞLU
30 OCAK 1955/AKÇADAĞ
24 MART 1977/ANKARA
MEHMET YILDIRIM
1957 Tokat doğumlu ve küçük-köylü bir ailenin çocuğudur. İlkokulu bitir-
dikten sonra, İstanbul’a gelerek, küçük işyerlerinde ve krom kaplama ustası
olarak, çeşitli fabrikalarda çalışmıştır. Fabrika işçiliği döneminde sendikal fa-
aliyetlere katılmış ve bu faaliyetler çerçevesinde Devrimci Sağlık-İş sendika-
sında çalışmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmaları sırasında örgütle ilişkiye geç-
miş ve 1978’de sendikal çalışmada örgüt üyesi olarak yer almıştır. 1978 son-
larında profesyonel kadro olarak Bakırköy çevresinde örgütsel çalışmalara
katılmış ve Şubat 1981’de Genel Komite üyesi olmuştur. 15 Mart 1981’de
Bahçelievler’deki çatışmada şehit düşmüştür.
NİHAT KURBAN
1958 Kars doğumlu olup, lise yıllarında Kars’ta THKP-C sempatizanı ola-
rak devrimci mücadeleyle tanışmıştır. 1977 içinde örgütsel ilişki içine girmiş
ve aynı yıl içinde örgüt üyesi olmuştur. İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi ol-
makla birlikte zamanının büyük bir kısmını Kars’taki örgütsel çalışmalarda
geçirmiştir. 1979 yılında bir silahlı çatışmada yaralanması üzerine, bir süre ör-
gütsel çalışmaların dışında kalmışsa da, 1980 ortalarında Kars il yöneticisi ola-
rak atanmıştır. Şubat 1981’de Genel Komite üyesi olmuş ve 15 Mart 1981’de
Bahçelievler’deki çatışmada şehit düşmüştür.
CEMALETTİN DÜVENCİ
1956 Tekirdağ doğumlu olan yoldaş, küçük-köylü bir ailenin oğludur. Ai-
lesinin İstanbul’a taşınmasından sonra, işçi olarak çalışmaya başlamıştır. Dev-
rimci mücadeleyle ilişkisi, Bakırköy çevresindeki dernekler düzeyinde başla-
mış ve Halkevleri’nde faaliyet sürdürmüştür. 1976’dan itibaren örgütsel ilişki-
ye girmiş ve 1977-78 döneminde Bakırköy çevresinde örgüt üyesi olarak ça-
lışmıştır. 1978 sonrasında profeyonel kadro olarak çalışmıştır. 1980 Nisan ope-
rasyonundan sonra, İstanbul bölgesinin yeniden düzenlenmesinde görev al-
mış ve pragmatik ve sağ-ekonomist sapmaya karşı mücadelede etkin bir rol
üstlenmiştir. Şubat 1981’de, pragmatik sapma içindeki unsurların ihracından
sonra Genel Komite üyesi olmuştur. 15 Mart 1981 günü, Bahçelievler’deki ör-
güt evinin düşman güçlerince kuşatılması üzerine, diğer üç yoldaşıyla birlik-
te silahlı çatışmaya girişmiş ve dört saatlik çatışma sonucunda, diğer üç yol-
daşıyla birlikte şehit düşmüştür.
SÜLEYMAN AYDEMİR
1957 Denizli doğumlu olup, Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne
girdikten sonra, devrimci mücadeleyle tanışmıştır. 1978 sonuna kadar öğren-
ci çevresinde etkili olan DY ilişkileri içinde faaliyette bulunmuş ve DY’ye kar-
şı, aktivizm sloganıyla ortaya çıkan DS ile kısa bir süre ilişkisi olmuştur. DS’nin
öz olarak DY’den farksız olduğunu kendi öz deneyimiyle gören Süleyman yol-
daş, 1979 ortalarında Adana bölgesinde örgüt üyesi olmuş ve 1980’de profes-
yonel kadro olarak çalışmaya başlamıştır. 12 Eylül 1980 tarihinde ihbarcı tu-
tum ve davranışlarından, her türlü uyarıya rağmen vazgeçmeyen bir kişinin
cezalandırılması eylemine katılmış ve eylem sonrası Serdar Soyergin’le bir-
likte düşmanın askeri birlikleri ile giriştiği çatışmada bir yüzbaşıyı öldürmüş-
tür. Bu olaydan sonra İstanbul bölgesinde görevlendirilmiş ve 15 Mart 1981’de
Bahçelievler’deki çatışmada şehit düşmüştür.
36
Mart-Nisan 2008 KURTULUŞ CEPHESİ
http://www.kurtuluscephesi.com
11. Yılında
http://www.kurtuluscephesi.com
http://www.kurtuluscephesi.org
38
ERİŞ YAYINLARI
İnternet Adresi:
www.kurtuluscephesi.com
www.kurtuluscephesi.org
www.kurtuluscephesi.net
E-Posta Adresi:
kurcephe@kurtuluscephesi.org
erisyayinlari@kurtuluscephesi.org