Vous êtes sur la page 1sur 314

A.

Cerrahoğlu

TÜRKİYE'DE SOSYALİZMİN
TARİHİNE KATKI
ve kapitalist âleme saldırılarında emperyalizmi ve kapitalizmi
yer almakta; ve, onlarla boğuşmaktadır: yeryüzünden külliyyen kaldırmağı amaç alan prensiplerle
«Memleketi, — en son koz olarak üzerimize Yunan hareket ediyorlarmış. BUNDA, GAYEMİZİ ELDE ETMEK
kuvvetlerini süren — emperyalist Batının istilâ ve İÇİN DAHA FAZLA GARANTİ GÖRÜR ; HATTA
tahakkümünden kurtarmak istiyoruz. Köylü diyor ki: harp BUNDAN İBRET ALARAK —KENDİ HAYATIMIZ İÇİN
herkesi zarara uğratıyor, diyorlar. Ben harpten zarar görmiyen, ZATEN UYGULAMAK ZORUNDA OLDUĞUMUZ—
bunun aksine, kazanan adamları da görmüyor değilim. Harpten REFORMLARDA DAHA KÖKTEN DAVRANMAĞI BİLE
en çok ben ziyan ediyorum. Harp dönüşü, eldeki tarlanın MEMNUNİYETLE İLTİZAM VE TERCİH EDERİZ. Fakat,
alacaklı tarafından zaptedilmiş, öküzlerin alınmış veya bunu yaparken, kör ve hatta şaşı bir taklitten sakınmağı, her
çalınmış, hatta evdeki bir iki kapkaçak ile yorganın bile vergi şeyden önce idrakimizin ve insanlığımızın bir lâzimesi biliriz.
diye hükümet tarafından sattırılmış olduğunu görüyorum. Taklit ile devrim olmıyacağını takdir etmiyenlerin devrimden
Her derdi açıkça söylemenin zamanı şimdi değil de ne bahsetmeğe selâhiyetleri olamaz. Bolşeviklerin uygulamak
zaman? Eğer halk idaresi adına ortaya çıkaracağımız şeyler istedikleri şey, şimdiye kadar hayâl-i muhal sayılmış olan
eski Meşrutiyet usullerininn yaldızlı yeni şekillerinden ileri komünizm prensipleridir. Bunlardan da, şimdiye kadar —o da
geçemiyecek söylerse, o küme küme dertler zerresine derman tedricî olmak üzere— yalnız bir kısmını şöyle böyle
olamaz. Esaslı düşünmek, işi temelinden tutmak lâzımdır, uygulayabilmişlerdir. Onlardaki bu tedriç ve tefavüt eğer
şarttır, farzdır.» memleketin icaplarından doğan bir zaruret ise, mantıkî sonuç
Yunus Nadi, bizde toprak meselesi olmadığını, sel- şudur ki : Herhangi reform için her memleketin kendine mahsus
lemehüsselâm, iddia edenlerin karşısmdadır : icapları vardır ; ve icapların ihmal edilmesi ihtimali yoktur, bir
«Bu iddia —diyor— köylü sırtından geçinenlerin işine pek Komünizm denilen şey de, her yerde belli kaidelerin, belli süre-
gelen üstünkörü ve cahilce bir ifadedir. Her köylünün yeteri ler içinde, belli biçimlerle uygulanması demek değildir, iki.
kadar toprağı yoktur. Hatta köylülerimiz hemen yarıyarıya Amaca ben şu yolla ulaşırım ve şunu sağlarım. Sen de başka bir
topraksızdır. Bu şaşırtıcı gerçek pek az bir inceleme ile yolla ulaşırsın; ve başka derece ve miktarda sağlarsın. Buna
meydana çıkar. Köylülerimizin yarısı ya ortakçı veya kiracı SOSYALİZM BABALARINDAN HİÇ KİMSE İTİRAZ
olarak iş görürler. Yani rakabesi Beytülmâle ait olan topraklar ETMEZ. Elverir ki, bilerek yürüyelim; ve özellikle, ilim ve
üzerindeki emeklerinin yarısını da, orada hiç çalışmayan, amel ile hiç ilgisi olmayan taklit lekesine bulanmayalım.
başkalarına verirler. Binaenaleyh, bu haksızlığı derhal gidermek Yeni Gün Ankarada yayınlanırken demişti ki: Türklük
için ilân olunamaz mı ki: KÖYLÜLERİN EKİP BİÇTİKLERİ hesabına Bolşevik olup olmamak bahis konusu bile
TARLALAR KENDİLERİNİNDİR. Orada çalışmayan, orada edilmiyecek bir fahiş galattır. Çünkü, Bolşevik kelimesinin
alın teri dökmiyen hiç bir kimsenin hakkı yoktur. Bu mesele her ancak Rus sosyal yaşayışında bir tarihî anlamı vardır. Bu esasa
köylüyü, külfetsizce ve bağımsız olarak, yeteri kadar toprağa göre, bir Türkün «Ben Bolşevik oldum» demesi, «Ben Rus
mutasarrıf küacak veçhile çözülemez mi? ELBETTE oldum» demesinden farksız iken, işin farkında olmayan bizler
ÇÖZÜLÜR VE ÇÖZÜLECEKTİR. Ve, böylelikledir ki, «Türk Bolşevik gazetesi» bile yayınlıyoruz.
köylülerimize, kendisini memlekete bağlıyacak ve onu yeniden
hayata getirecek bir iyilik yapılmış olacaktır.
389
384
Yunus Nadi, sonuç olarak, şunları söylüyordu: «Biz Türkler,
emperyalist ve kapitalist dünyaya karşı savaşmakta bugün
Ruslarla aynı safta yürüdüğümüz gibi; davranıştaki bu ilm-ü irfanla alâkası bir kaç sene İstanbul gazetelerinde kaldırım muhbirliği
etmekten ibaret serserinin maksadı boş zannettiği Anadoluda şöhret
tenazurdan ilham ve kuvvet alacak olan iç reformlarımızı çapulculuğu yapmaktadır. Hattâ, şu yazdı-mız satırlardan memnun olur,
başarmak kanaat ve mecburiyetindeyiz de. Bu bir inkılâbdır, çünkü gazetede isminin zikr edilmesine pek meftundur.!...
amenna! Fakat, BİZİM İNKILÂBIMIZ RUS İNKILÂBININ — istanbul matbuatında bu nevi çapulcuları biz çok görmüş olduğumuz ve
öyle bazılarımızın yaptığı gibi unvanına varıncaya kadar, bunlardan memleketin pek çok zarara uğramış olduğunu pek iyi bildiğimiz
kelimesi kelimesine, noktası noktasına— KOPYASI OLACAK için Anadoluda da böyle bir serserinin şarlatanlıkla adamlar içine karışmasına
DEĞİLDİR. İnkılâp, idrak ve imana dayanan bir harekettir ki, razı olamayız. Biz Refi Cevatları, Pehlivan Kadrileri, İştirakçi Hilmileri
tatbikat itibariyle, her memleketin kendi özelliklerine ve İstanbulda bıraktık. Bunların bir de Anadoluda türemelerine ve Bolşeviklik
icaplarına intibak ederek tekevvün eder ve yürür. Hülâsa; BİZ gibi derin bir meslek adına çapulculuğa kalkmalarına müsaade edemeyiz.
DE SOSYALİZM VADİSİNDE İNKILÂPÇIYIZ. HATTA, Muhbirlik zamanında, bugün Yeni Gün'ü neşreden-lerin karşılarında her gün
dört defa taklak atan bu miskinin, Anadolunun şu pek nazik zamanlarında,
AYNI PRENSİPLERE TARAFTARIZ VE ONLARI İLTİZAM
şarlatanlıkla adam sırasına geçmek isteyişine sade biz değil, Anadolu da
ETMEKTEYİZ. FAKAT, TAKLİTÇİ VE BİNAENALEYH müsaade edemez. Yeni Gün'e «varakpare» diyen bu arsız çocuğun başından
BOLŞEVİK DEĞİLİZ.»39 büyük işlere karışmaya hakkı yoktur. Anadolunun o kadar büyük dertleri
vardır ki, böyle arsızca şımarıklara tahammül edemez. Meselenin bu ciheti
(39) Bu yazının yayınlanmasından 8 gün sonra, Yunus Nadi'nin gayet ciddî ve nazik olduğu içindir ki, yazdıklarımızdan memnun olacağını
gazetesinde, < Yeni Serseri» başlıklı imzasız bir yaylım ateş daha göze bilmemize rağmen, yine şu satırlarla, bu çocuk üzerine dikkati çekmek
çarpıyor ki, polemiğin nazarî esasları terk ile, prensip mücadelesi çerçevesini istedik. Bizi mecbur ederse daha söyliyecek çok şey var. Fakat, sütunlarımı-
aşarak derhal şahıs kavgasına yönelişi bakımından, ibretle okunacak zın bu bahis ile kirlenmesini zaten istikrah ile kabul ettiğimiz için, bugünlük
mahiyettedir: bu kadarı kâfi gördük.» Yeni Gün, 3 ekim 1920, .No. 45)
«Eskişehirde Yeni Dünya ismile yeni bir serseri türedi. Yeni dünyayı
yeni serserilerin dünyası zanneden, söz yabana bu gazete parçası, ya aklının
ermediği şeylere karışarak, efkârı tağ-lit ediyor, yahut mütecaviz ve müteaddi
bir lisanla ötekine berikine çatarak şöhret kazanmak istiyor. İstanbul
gazetelerinde kaldırım muhbiri olarak bile kullanılmayan, yine söz yabana,
bir gazeteci, daha doğrusu müvezzi bozuntusu bir çocuk, bir müddet şurada
burada-göya bir marifetmiş gibi-Tasvir-i Efkâr Müdir-i mesulü diye kartlar ve
unvanlarla dalkavukluktan dalkavukluğa gezip tozduktan sonra, nihayet bir
takriple Başmuharrir olmanın «kolayını» buldu, ve «Yeni Dünya» isminde,
hâşâ ve kellâ, bir bolşevik gazetesi çıkardı.
Yeni Dünya, bolşevik gazetesi, kominizm ve sonra Tasvir-i Efkâr
gazetesinin meşhur Müdir-i Mesulü Arif Oruç Bey! Efendi!...
Hayır, ne bolşeviklik. ne de Anadolu bu kadar kıtlığa uğramış değildir.
Okuyup yazması kıt, imlâsı bozuk, gazetecilik ve

390
391
aile bağlarını kaldırmayı amaç biliyor ve bu amaca tur. İslâm dini yardımlaşma temeli üzerinde, zekâtla,
varmak için kan dökmekten ve başkasının haklarını sosyal derdi onarıyor. Zenginlerin malında fakirlerin de
çiğnemekten çekinmiyor. hakkı olduğunu söylemekle tedaviyi sağlıyor. Zenginler
Batıda gördüğümüz bu sosyal savaşların önüne meşru olmak şartıyla diledikleri kadar servet
SOSYALİZM ve KOMÜNİZM geçemediği gibi, Avrupax toplıyabilirler. Ancak fakirler de nasipsiz bırakılmama-
uygarlığı da, bu sızlanmaları ve çatışmaları gideremiyor. lıdırlar.
Batı uygarlığının dertlerine ne kapitalizm, ne de sosyalizm Acaba, İslâm dini ekonomik krizlerin önüne geçe-
ve komünizm bir deva olamaz. Şu halde, bir tek çözüm bilecek midir? İzmirli, buna, evet diye cevap veriyor Zekât
çaresi kalıyor ki, o da, ■— İzmirli İsmail Hak-kı'ya göre vermekle, tefeciliği haram etmekle, kanaat, şefkat ve
— İslâm dininin gösterdiği çare ve övütlediği tedavidir. adalet gibi erdemlerle bütün ekonomik krizlerin önüne
Ancak Muhammed'in gösterdiği tedavi usulünü kabul geçilebilecektir. İslâm dini ekonomik köleliği yasak
etmek suretiyledir ki, herhangi bir ilâca lüzum kalmayacak etmiştir. Kapitalin sayılı ellerde monopolinden doğan
ve insan sosyetesi, içinde çırpındığı bütün tezatlardan ekonomik köleliğe karşı zekâtı ileri sürmüştür Yoksulluğu
kurtularak, saadete kavuşacaktır. önlemek için sadakalar ve ianeler verilmesini, hayrat ve
hasenat, imaretler açılmasını övütlemiş-tir. Müslümanlıkta
İzmirli'ye göre : servaj yoktur. Çiftliklerde, malikânelerde demirbaş olarak
İslâm dini, on dört asır önce koyduğu Tanrı düs- köle kullanılması İslâmda görülmemiştir. Esasen Tanrı
turlariyle, sosyal dertlerin hepsini iyi edebilmektedir. Bu hükümleri de köleliğe imkân bırakmamaktadır. Kapitalist
terapötik, hem kapitalizmin faydalanmasına engel medeniyeti maddi medeniyettir. Orada sermayeci zekât
olmuyor, hem sosyalizm ve komünizmin isteklerine ih- vermekle mükellef değildir. Sosyalistler ise, şahıs
tiyaç bırakmıyor. İslâm dininin kurduğu yaşayış tarzı mülkiyetini kaldırıyor, özel mülkiyeti tanımıyor. Demek
benimsendiği takdirde, ortada sosyal kargaşalıklardan eser ki, hem kapitalist hem sosyalist aşırı davranıyor. Kapitalist
kalmıyacaktır. İnsanlar, hayvanca ihtiyaçlarından medeniyetinde maddî bir medeniyet varsa da manevî
kurtulacak; vicdan huzuruna kavuşacak; saffet, yar- medeniyet görülemez. Kapitalizmde iffet ve ahlâkın önemi
dımlaşma ve kardeşlik üzerine kurulmuş bir medeniyet kalmamıştır. Ücretle çalışan halk yığınları ekonomik köle-
güneşi dünyayı aydınlatacaktır. İslâm dininin gösterdiği dir.
yaşayış tarzını kabul etmekle bütün sosyal problemler O halde sınıf savaşma kalkması için çare nedir0
ebediyyen çözülmüş olacaktır. İzmirli, diyor ki :
İzmirli, bundan sonra, Kur'an'daki âyetlere dayanarak, Kapitalizm fedakâr, sosyalizm kanaatkar olmalıdır.
yaratılışta gerçek eşitlik olmadığını «İştiraki emval ve Kısası her ikisi de İslâm dininin Tanrı kanunu dediği seri,
nisa» meselesinin katiyen meşru olmıyacağmı ispata hükmüne boyun eğmelidir. İslâm dini bilgin ve cahilin,
girişmektedir. İslâm dini gerçek hukuk eşitliği temelini çalışkanla tenbelin eşit olarak faydalanmamasını kabul
koymuştur. Batı medeniyetinde ekonomik, spritüel ve edemez. Ve mülkiyet hakkını meşru tanır Hazineleri
politik boyunduruk vardır. Bunun içindir ki, bu medeniyet kendisine saklıyan, yaşamanın bütün tatlarını kendilerine
yani kapitalist medeniyeti çökmeğe mahkûmdur. İslâm ayıran ve karşılarında da bütün rahatlarını onların
dini sosyal yaraların kaynaklarını kurutmakla, işçinin hevesleri uğruna feda eden işçiler görüyorum. Açlık ta ne
sızlanmalarına yer vermediği gibi,,, meşru olmıyan yollara yazık ki bu ikincileri birincilere
girmesine de meydan bırakmıyor. İslâm dininde para ve
ekonomi boyunduruğu yok-

584 565

Vous aimerez peut-être aussi