Académique Documents
Professionnel Documents
Culture Documents
ARİSTOTELES
FİZİK
$YZIKH
ARİSTOTELES
FİZİK
ODO
İ S T ANB UL
Yapı Kredi Yayınları
C ogito- 57
Fizik / Aristoteles
Özgün adı: FUSIKH
Yunanca aslından çeviren: Saffet Babür
Saffet Babür
2 9 .3 .1 9 9 5 Beytepe
SIĞLA
Lib. 1 -3 . codices E F I J
Lib. 4. 2oSa 27— 215“ 8. E F G IJ
2 i5 a 8 - 2 2 4 a 17. E F G H IJ
Lib. 5. E F H I J
L ib. 6, 8. E F H I J K
Lib. 7. Textus primus. 2 4 ib 3 4 — 244b5. bcjy
244b jb — 245b 9- H bcjy
245b 9 —248a 9. H lb cjy
Textus alter. 2 4 i b 2 4 —244b 19. E F H I J K
244b 19—245b 24. E F I J K
245b 2 4 —248b 28. E F J K
248a 10—25ob 7. E F H I J K : interdum citantur bcjy
L ib. 1-3. A = F I J
Lib. 4. 208* 27 —2 i5 a 8. A = F G IJ
2 l 5 a 8 —224a 17. A = F G H IJ
Lib. 5 -8 . A = F H I J
2 = bcjy
n = codices omnes collati
4031 T
FİZİK 1 9
B irinci K itap
tün”; nitekim tümel pek çok nesneyi parça olarak kapsar. Adlardan kav
rama gidiş de aynı bu biçimde söz konusu olur, çünkü adlar bir bütünü 184b
belirsizce imler: sözgelişi “çember” adı. Çemberin tanımı ise onu tek tek
parçalarına bakarak ayırmakla yapılır. Çocuklar da ilkin bütün erkeklere
“baba”, bütün kadınlara da “ana” derler, sonradan onları ayırırlar.
2 Şu da zorunlu: ilke ya birdir ya çok; bir ise ya Parmenides ile Me- 15
lissos’un dediği gibi devinimsizdir ya da ilk ilkenin hava, su
10 fcYEKHZ AKPOA2EQ2 A
25 r o ptev
len bir başka savla ilgili tartışma yapmakla (Herakleitos’un tezi gibi; ya
da varolanın yalnızca bir insan olduğunu ileri süren birinin tezi gibi) ya
da Melissos’la Parmenides’in, her ikisinin de sav olarak kullandıkları
eristik bir savı çözümlemekle aynı şey. Çünkü yanlış öncüllere dayanıyor
lar, dolayısıyla vardıkları sonuçlar yanlış. Özellikle de Melissos’unki sıra- ıo
dan ve kolay çürütülecek bir sav: bir saçma öncül verilince ötekiler çıkı
yor, bunu çürütmek de hiç güç değil. Bizim temel kabulümüz ise şu: ya
tüm doğal nesneler ya da bazı doğal nesneler devingendir. Bu tek tek
nesnelere bakınca açık. Öte yandan her şeyi açıklamak da gerekmiyor,
yalnızca ilkelere dayandığı öne sürülen yanlış sonuçları göstermeli, böyle
olmayanlar üzerinde durmamalı: sözgelişi ‘dörtgen bir çember’ savını ay- 15
2. 18 4 b 17 — ı85b 11
<rvfj.fia.Cvfi Aeyeıv avrols, îaıos t \ f i Ka\û>s in'ı fUKp'ov bıa-
kt\0rjvaı nep'ı aiırtov f x fl yaP <t>ıX-o<ro<f>ıav >/ a K İ \ j/n . 20
°-PXH 20
öe o ÎK C io râ rı; nacrZv, intıbi] nokka^ûs Aeytraı ro di»,
77wî kiyovaıv ol keyovreç eîraı ev ra Kavra, norepov
ova Lav ra nâvra rj noaâ ij ıroıâ, Ka'ı ırâAtı> norepov ova lav
pıav râ navra, otov avdpunrov tva 1) lttttov Zva î] ^ / v\ t)V
p-ıav, 7/ noı'ov iv be rovro, olov kevKov 77 Oeppov 7; rü v âkktov 35
rı rfiv roıovrtüv. Tavra yap nâvra bıatpeptı re nokv Kal
âbvvara ktyeıv. el p.iv yap ta ra ı Ka'ı ovaıa Kal ir olov Kal
no a ov, K a l ravra tir âırokekvpJva ân’ âkkr)Xaıv elre pıj,
nokka ra âvra" el be navra n o " v 7; noffâv, efr’ ovarjs ova-Cas
fire p.î] ovarjs, âronov, ti bel (ltottov keyeıv rö abvvarov. 30
oııOen yap rS>v a\hıx>v ^lopurrov t a rı napâ rıp> ovaCav navra
yap Ka0 ’ vnoKtıpevov keyeraı rijs ova [as. Mikıacros ibe rö
6 v âneıpov eîvaı (j>r]<rıv. noaov âpa rı ro o v rö yap antı-
pov i v rc3 noaûı, ovaCav de ântıpov tıvaı 7) noıorıjra i nâ-
dos ovk tvbf'xeraı e i /x?/ K a r a avpfit/ 3 t]Kos, el ap.a Kal no- 18 5 b
(ra â rra t'ıtv 6 yap rov âneıpov Aöyos r <3 noaoı npocr-
\pi)raı, âAA’ ovk ovaıa ovbe r<t> noı5>. tl p.tv roivvv Ka'ı ov-
<rta earı K al noaâv, övo Ka'ı o ıj^ ev rö o v et 5 ’ ovaıa povov,
ovk ântıpov, ovbe peyeöos ü£t t o vbtv noaov yap r ı Karat. 5
trı s
eıreı Kat a v r o r o £v nokka)(û>s Aeyeraı t u a n e p K al r o öv,
a K t n r i o v r ı v a r p o n o v k i y o v a ı v tıv aı e v r o n â v . keyeraı 8 ’
ıl-ı ılııc [Melissos ile Parmenides üzerine], biraz konuşmak iyi olur: çün-
!■n Imı tılr bir çalışma felsefe ile ilgili. 20
‘Varolan’ çok anlamda kullanıldığına göre en uygun başlangıç şöyle
ı ılınalı: Her şeyin ‘bir’ olduğunu söyleyenler acaba ne kastediyor? Acaba
ı ıi ılıır bir töz mü, nicelikleri mi, nitelikleri mi ‘her şey’ diye alıyor? Yine
in ,ılı;ı ‘her şey’ bir tek insan, bir tek at, bir tek ruh gibi tek töz olarak mı,
ynksa ak, sıcak ya da benzeri bir şey gibi bir tek nitelik olarak mı düşü- 25
milı'iyor? Bunların hepsi birbirinden son derece farklı şeyler, hepsini bir
likle savunmak da olanaksız. Hem bir töz, hem bir nitelik, hem de bir
nicelik olacaksa -bunlar birbirinden ister ayrı olsun ister olmasın- çok sa
vu la varolan olacak. ‘Herşey’ bir nitelik ya da bir nicelik olacaksa -ister
I>iv töz olsun ister olmasın-, olanaksız olanı saçma diye adlandırmak gere- 30
kiyorsa, saçma olacak. Çünkü töz dışında öteki nesnelerden hiçbiri ‘ayrı-
I>aşına’ 2 değil. Nitekim hepsi, taşıyıcı olarak bir töze yüklenir. Melissos
ise “varolan sonsuzdur” diyor, demek ki varolan bir nicelik, çünkü son
suzluk nicelik kategorisi içinde sözkonusu; ama bir tözün nitelik ya da
Jıırum olarak sonsuz olması, ancak bazı niceliklerin de birlikte varolması 185b
koşuluyla ilineksel anlamda olası. Çünkü sonsuzun tanımı bir töz ile ya
Ja bir nitelikle değil, nicelikle yapılır. Demek ki varolan hem bir töz
hem bir nicelik ise bir değil iki olacak. Yalnızca bir töz ise sonsuz olma
yacaktır, hiçbir büyüklüğü de olmayacaktır, çünkü bu durumda da bir ni
celik olur. 5
ll 16 o v 0t v ] o v k P f (T tl F P o v & iv F l8 d S ı a i p f r o v T r t p a t I
I9~20 n a v r a t c l o v r ı t I 20 i f i â r ı o v e v , t o v J 21 ecri J 22 ( IV { il
om. F J P a y a Û o ı . . . eıı/aı] ]irj d y a &oj «ıı/aı (ctvuı om. I) K u l ay a Ö t â
A : / i r / r t a y a û ı i tlT]r f K a x â P form] c t r T a ı nai I 24 nAAa
AP : ou.oif aXXâ E V 25 Kaî alt.] Kaî t ö IP 26-7 v o - r t p o t , . .
a v r o l ç E V P S : v t T T f p o v K a O ın T fp k u i (/(«i om. F I) ot ( i p \ ı n n ı n-t) n a r f
( T v u l i a l v y ( v v f i f i n l v a IJ) a v r o 'ı s â f i r ı F I y p . E et post rasuram J
28 Ü M T irtp ] Û r 6 F 29 AfAf UKCDTIK P S T : \ ( X f V K a p İ v o i n 30 7TOT<
om. AS 31 t c '<> A, add. E 1 : ıo ö v S 33 r<û 5’ avrçS F I
ı8 6 a i dırjjropovv ex rj&t) T\ıropovv fecit J l post Kal add. E 1 sup. 1in.
ov^î: om. AP 2 rf om. F I 3 tv E I J P : ov F : ov ««i ev A
FİZİK 1 15
2. 18 5 b 12 — 3 . ı86a 34
Aıcrtros Kal IJapp-fvıÖTjs [xaî yap \j/evbrj kajxj3avov<rı Kal
acrvAAöy «ttoi eltrıv avrûıv oL Âoyot* p.akkov 5’ ö MeÂıVcrou
tyopTiKos Kal ovk i)(oiv aıroplav, a\ \ ' kvos ardırov b oöev ros
r â k k a (Tv/xfîaıi’(i' to v to 8’ oiıö'ev )(aÂe7roV]. örı pıiv ovv ıra- >o
p akoyıÇ eraı M ekıatros, b ijk o v o îera ı yap tikrjıfievaı, ei
rö yevop tvov f x el °-PXVv aırav, ö r ı Kal rö /it?/ yevopevop
ovk exe1, t ır a Kal to v to ultouov, ro ıravros tıv a ı ap\l]V ---
rov n payp.aro'j Kal jui/ roû \pövov, Kal yevetrans /x?/ rrçs
citiAt/s aAAa jcaî aAAoı&jo-eıos, w<mtp ovk aOpoas yıyvo- 15
pttvıjs /zera/3 oA?/î. tırtıra bıa rı o.kİvt]tov, ti t v , ûo-ırtp
yap Kal to p.ipos tv ov, robl to vbaıp, Kivtlraı tv iavrû ,
bıa rı ov Kal ro ıraı;; tırtıra akkoCaıaıs bıa rı ovk av tırj;
âkka jxi]v ovbi t£> tlbeı olov Tt iv tıvaı, Trkijv rai t£ ov
(ıovrıos be iv Kal uov <f>voriKÛv rıves \tyov<rtv, tKftvujs b’ 20
ov)• avdpüiTTOS yap ıırırov trtpov rai elbtı Kal ravavrıa aA-
Ar/Aıoı>. JJ
Ka'ı ırpos Ylappıevlbrjv be 6 airros rpoıros rS>v Ao- 11
ya>v, Kal el rıvts âkkoı eltrıv ıbıor Kal 1) Av<rıs rı] p.tv örı
tytvbrjs rfı di örı ov crvııırepaCveraı, tjrtvbiıs pıev fj arrkSıs
kap .[iaveı ro ov AtyetrOaı, ktyopıevov ıroAAax<âî, aavp.- 35
rrepavros 8? örı, tl pıova r a ktvK a \r]if)0t[rj, ai]p.aivovTO<;
İv TOV kfVKOV, O v O İv İjT T O V TTOkkâ T a ktVKO. k a l o v \ t v
ır a p a to k tV K 0 V o v d iv \ w p ıo - T i> v o v yap fj ^ tu p u rT o v a k k a 30
o v K al ö ır e p e v . r o y a p ( T v / J .j3 t / 3 t ] K o s K aû ’ v ır o K e ıp -e v o v r ıv o s
nhırak yüklemdiği nesne varolmayacaktır (çünkü varlıktan başka bir şey- ''
d ir). Demek İki, [varolduğu söylenen şey] varolmayan bir şey olacaktır. 1‘
İki durumda varolan, bir başka nesnede bulunamayacak, çünkü varola
nın kendisi ‘vvarolan’ terimi her nesne varolacak şekilde bir çokluk gös
termiyorsa vaırolamaz. Ama Parmenides’in kabulü, ‘varolanın yalnızca 1
bir anlamı ollduğu; oysa varolan hiçbirşey için ilinek değilse, her şey
onun için ilimekse, ‘varolan’ niçin ‘varolmayan’ yerine ‘varolan’ı imlesin
ki? Çünkü vaırolan ak da olacaksa, ak olmak varolan olmak değil (çünkü ı0
ona ‘varolan’ ilinek olarak yüklenemezdi: ‘varolan’ olmayan şey ‘varolan’
değil). Demekk ki, ak varolan bir şey değil. Ama bir biçimde varolmayan
bir şey de heppten varolmayan bir şey; çünkü bir şeyin ak olduğunu söyle
mek doğru, bxı ‘ak’ terimi de varolmayanı gösteriyordu. Dolayısıyla aslın
da ‘ak’ da ‘vaırolan’ı gösterir. İmdi varolan çok biçimde imlenir. Öte yan
dan varolan ‘varolan’ı imlerse varolanın bir büyüklüğü de olmayacak,
çünkü varolaımn parçalarının herbiri ötekinden değişik olurdu bu du
rumda.
Ama buı ‘varolan’m bir başka varolana ayrıldığı kavram açısından
da açık: sözgelişi “insan” varolan bir şeyse, “canlı” da “iki ayaklı” da va- 1 ‘
rolan bir şey olacak, bu zorunlu, çünkü böyle olmasa ilinek olarak yük
lenmiş olacaklar; o zaman da hem “insan”a hem de bir başka taşıyıcıya
yüklenebilirle:r. Oysa bu olanaksız, çünkü şuna ilineksel denir: bir nesne
de bulunmasıı ya da bulunmaması olasıdır, veya ilinek olduğu nesnenin 2ı
kavramında zjaten vardır (sözgelişi oturmak kendi başına tanımlanan bir
şey, oysa basıık burunlulukta kendisine basık burunluluğun ilinek olarak
yüklendiğini söylediğimiz burun kavramı zaten var3 Ayrıca belli bir
kavram açıklam asının içinde olan ya da o kavram açıklamasına
20 <J>YZIKHZ AKPOA2EJ22 A
3 . ı86a 35 — 4 . 18 7 “ 19
Trâp\d ö Adyos 6 rov öAov, olov iv riî> 8177081 ö roıi avdpıa- 25
770D 7) ey rû AeuKiŞ 6 rov AevKov âvöpâırov. el roıvvv ravra
rovrov fy e ı töv Tpoırov nal r <3 avdpıoTTtıi <rvfj.fi((3 r]Ke rö 8 ı-
ttovv, âvâyKT] ytapıa-TOV tıvaı avrö, <3 trre ivbt\oıro av jliij
SCttovv eîvaı rov âvûpıoTrov, fj iv r <3 Âo'yoj rû roti 8177080?
ivearrat o rov âvöpıînrov Adyos. aAA’ âbvvarov inttvo yap iv 30
t û İkcCvov Aoyu tvttTTiv. fi 8 ’ âAAo> ‘Tvp.(Hjir}K( rö hiısovv
Kai râ (Şıov, Kal fiîı ecrrıv eKarepov öırep öv rı, Kal o âv-
SpcûTros CLV cltj r&v uvp.^efir]KÖr(ov ereptı>. aAAa ro övep öv
«fora) pLTjhfvl avp.fi((İ7)nös, Kal Kad’ ov âp.<fru> [/cai İKare-
pov], Kal ro İk rovrıov Aeyear$w abıaıpertov &pa ro ıta v; 35
&>ıoı 8 ’ ivebotrav roîs Ao'yots âp.(f>orepoıs, rû /xeı» örı navra 187*
er, (i rö oy iv crr)p.aLvtı, örı eorı rö /X); <$j/, reji 8 e e/c rr/s
hı^orofiıas, ârop.a ıroırj(ravTes pıeyedr/. (f>avepöv de Kal örı
ovk âArçöes <!>s, el İv crı1p.at.vt1 ro öv Kal pîj olov rc &/xa
rî)v avı *<jıaaıv, ovk ta ra ı ovöiv /xjj ö v ovdiv yap kioAtieı, p.i] 5
A77AÛS tıvaı, aAAâ /xj/ ov r ı eıraı rö fxy öv. rö be öt) <j)â-
vaı, itap avrb ro ov el p.ı) r ı lırraı âAAo, İv 77a rra Ice-
crdaı, ar on oy. rıs yap pavdaveı avrb ro öv el /xt) rö oırep
öv r ı eîvaı ; el 8 e roüro, ovöev öpııus KtoAveı ttoAAo. eîvaı râ
övra, ojcrnep elpi)raı. on p.tv ovv ovrcos ev eîvaı rö öv âbvva- 10
rov, bf/Aov.
4 'Sis 8’ oî (^ucriKoi A«yoıı<rı, 8vo rpöıroı ei<riv. ol /jl«d
yap iv ıroujcravres ro [oj>] <râ>p.a ro vnoKeıpevov, î) rûıv rpıStv
r ı rı âAAo o icrrı nvpös p.ev nvKvorepov aepos 8e Ae77roVe-
pov, râAAa ytvvSıaı ttvkvotiiti Kal p.av6 rr\rı ıroAAa ıtoı- *5
ovvres (ravra 8 ’ e<rrlv ivavrıa, nadâKov 8 ’ imepo\ı\ Kat
/AAeu/as, tiar-ırep rö p-eya tf>T)<rı nAartoı» koi rö piKpov,
ırArıv örı ö p.iv ravra 77oıeî vAtjv rö be ev rö tldos, oi
8 e rö pı'ev iv rö vıtoKeip.evov vAr/v, ra b’ ivavrıa bıatpopâs
4 . 1 8 7a 2 0 — ı88a 2
(r v v d e r o v vıro\apLfiâvop.ev, o r a v elbû fiev İk tlvcüv K al Trotruv
sonsuz kan, sonsuz beyinin içkin olması gerekirdi: yani bunlar birbirle
rinden ayrılmamış olacaklar, hiçbirinin varlığı ötekinden az olmayacak ve
herbiri sonsuz olacak. Oysa bu akla aykırı. Ayrılıp kurulmanın hiçbir za- 5
man sonsuza dek olmayacağı -gerçi bilinçsizce söyleniyor-, doğru. Çünkü
durumlar, haller ayrılamaz. İmdi renklerle özellikler karışık ise ve sonra
ayrılıyorsa, ‘ak’ ve ‘sağlıktı’ farklı bir varolan olmayacak, bir taşıyıcıda da
bulunmayacak. Dolayısıyla [Anaksagoras’taki] ‘Nous’ (us) olanaksızı ara- |l
yan özel bir şey; yani ayrılıp kurmak istiyor, ama hem nicelik hem de ni
telik açısından bunu yapması olanaksız: nicelik açısından olanaksız, çün
kü en küçük büyüklük yok; nitelik açısından olanaksız, çünkü haller,
özellikler ayrıbaşlarma bulunamıyor. [AnaksagorasJ’ın eştürlerin oluşu
munu kabul etmesi de yerinde değil. Çünkü çamur çamura bir anlamda
aynlır, bir anlamda ayrılmaz. Evin tuğlalardan, tuğlaların evden ayrılma ı :
tarzı da aynı değil; su ile havanın birbirleri olup, oluşmaları da öyle. Em-
pedokles’in yaptığı gibi, hem daha az sayıda hem de sınırlı öğe almak da
ha iyi.
5 Demek ki bütün doğa düşünürleri karşıdan ilke yapıyor: hem
her şeyin bir ve devinimsiz olduğunu söyleyenler (nitekim Parmenides 2C
de sıcak ile soğuğu ilke yapıyor, bunlara ateş ile toprak diyor) hem seyrek
ile sıkı ilke yapanlar. Demokritos da birine ‘varolan’ ötekine ‘varolma
yan’ deyip ‘dolu’ ile ‘boş’u ilke diye alıyor; ayrıca yer, biçim, düzen açı
sından ayrım yapıyor; bunlar ise karşıtların cinsleri: yer, üst ile altın; ön 1
ile arkanın; biçim, köşeli ile köşeli olmayanın, düz ile yuvarlağın cinsi.
Demek herkes bir biçimde karşıtları ilke alıyor, bu açık. Üstelik de yerin
de, çünkü şu gerekiyor: ilkeler ne birbirlerinden olurlar ne de başka nes
nelerden, herşey onlardan olur. İlk karşıtlarda da bu özellikler bulunu
yor: ‘ilk’ olmaları nedeniyle başka nesnelere bağlı değiller, ‘karşıt’
28 (PY2IKH2 AKPOA2EQ2 A
4 . ı88a 3 — 5. ı88b 19
fj.i) e f &kkwv, bıâ 8e ro tvavTİa ptr/ i£ â\ktjk<oır. 30
âAAâ ?,o
S e ı t o v t o Ka'ı e ır i roö Aoyou (TK(\j/a<y0 a ı ir ü s ( r v f i f S a iv t ı. Arj-
m f o v 8 j; TtpaiTov ört r r â v r t o v t 5>v o v t m v o v f f i v o v r e i t o ı d v tt(-
<f>VK(v o v T f Trâ(T)((w t o t v \ 6 v İ j i o t o v t v \ 6v t o s , o v h 'f y i y v e r a ı
o rıo v v i ç o t o v o v v , â v fj.ıj t i s k a p f i â v r ] (tara ır v p ji( fiı] K Û s '
7TÛS yap av ytvOLTO kfVKüV e/c p-ovuiKoi), nkijv d jxij avp.- 35
jiejir]Kos eir] rS> p.r) Aewc<3 rj ra> p ikavı to hovitikov ; âkka
AfVKOV p.iv yı'yı/erat ov K(Vkov, Ka'ı rovrov ovk e/c ıravros
aAA’ İk fiikavos ?/ rü v ptra^v, Kat povo-iKov ovk İk p.ov- i8 8 1'
itlkov, nki]v ovk İk navros âkk’ e f âpovırov rj et rt aiırûv
«art ptra^v. ovbi 8î) <|>âfıperaı ets ro rv\o v 71pSırnv, oıov
TÖ ktVKOV OVK d s TO jlOVCrtKOV, Tt\İ]V fi fjLtj TTOTf KaTa O'V/J.-
flffiriKds, aAA’ eı’s ro ^tı/ kevKov, Kat ovk ets ro rv\du âAA’ 5
f î î ro p.ekav rı ro jxçra£ır ws 8 ’ avrıos Kal ro povıriKbv
(is ro ]xi] jiovatKov, Ka'ı tovto ovk tıs râ rv^ov aAA’ ety rb
ûpovaov rj e? rt avrûv ea r ı fitraÇlj. oytoLaııs bi tovto Ka'ı
i n i rStv âkküiv, «ırei Kai. r â fxi] â n k â t S i v ö vtu o v â k k a
ovvOera K a r a t o v a iır o v İ ^et A oyof âAAâ 8 tâ rö p.îj ray 10
a v T i K t ı p t v a s âtaöeVety d ıv o p â t r d a ı k a v û â v e t t o v t o a v p .fia tv o ı> .
â v â y K r j y â p n a v rö r]p p .o < rp ,ivo v â v a p p â c n o v y ly v t c r ö a ı K al
r d â v â p p o t r r o v f '£ i jp p o t r p i v o v , K a l t p d e î p t a d a ı rö î j p p o a p e -
vov ets â v a p p t o a r t a v , K a l t o v t i j v o v rîjv r v ^ o v u o .v â k k a ri/v
â i ’ T tK d jj.iı/ijV . û ıa < fx p t ı 6 ’ o v f lt v em âppovtas d ı r t t v ?; râfetos ıs
?/ (rw 0 eo■e^^)s• <j>avtpuv y a p o r ı- ö a îır o s Aoyos. âAAâ p-îfv
K a i o'iK ta Kai a v â p ıa s K at o r ı o v v âAAo y i y v e r a ı öftoiaıs’ rj
re yâp otKta yiyiK raı İ k r o v p i] a v y K f i a û a ı â k k a b ıv p r j-
ır B a ı r a û i cobîl K a i 6 âvbpıâs Kat rü v i a ^ p a T l<tpîvoıv t i
aıası’ [bir başka renk]. Aynı şekilde ‘eğitimli’ de ‘eğitimli olmayaan’ hali
ni- gelir, bu da rastgele bir şey değil, ‘eğitimsiz’ ya da varsa ‘eğittimli-eği-
ıimsiz arası’ bir şey. Bu öteki şeylerle ilgili olarak da böyle, nitekiim yalın
olmayan, bileşik nesnelerde de aynı temellendirme geçerli. Amia karşıt 1 0
durumların adı olmaması nedeniyle bu sözkonusu değilmiş gibi görüne
biliyor. Aslında her uyumlu’nun ‘uyumlu olmayan’dan, ‘uyumUu olma-
yaıı’ın da ‘uyumlu’dan oluşması zorunlu; yine yokolmada daı ‘uyum-
lıı’nun ‘uyumlu olmayan’ haline gelmesi zorunlu. Bu da öyle rastgele
ılı-ğil, karşıtı. Ama burada uyumdan, dizilişten ya da birleştirmeeden sö- lî
,'i-imek arasında bir fark yok, aynı kuralın işlediği açık. Üstelikk bir ev,
I >ir heykel ve bu tür bir başka şey de aynı biçimde oluşur. Niteekim ev,
I•:ızı nesnelerin belli bir biçimde ‘birleştirilmeme’ daha doğrusun ‘yerleş
il rilmeme’ durumundan oluşur: heykel de ‘biçimsizlikten ‘biçimn verilen
30 OY2IKH2 AKPOA2EQZ A
re b r/ b > < T a v T (» s \e y o v c rı K al e re p a )s , K al \e îp o v K al (3 e \ -
10 H a s 8eî ra y a p \a s e lv a ı , (fta v c p o v .
5 . ı 8 8 fa 2 0 — 6 . ı 8 9 b 5
p o vs 8\ m oû/c (TUtTTrjrbv rb ov (a r a t, pıta re ivavrıcotrıs i v
ıtai'Tİ ye'reı fin , 17 8 ’ oiıtrıa t v r ı yeVoy, Kal ö n eı>8e'xeTaı ek
TT(TT(pa<TfJ.tV(UV, /3 fArtOl» 8 ’ e'K TTfTTfpaO-ftfVMV, U>(r7T(p ’ E/J.7Tf- 15
ÖokAtjs, 7/ e£ aTrdpüüV Travra y a p aTrobıbâvaı oterat ö<ra-
ırep ’A va Ç a yo p a s e/c r « v a n d p u tv. e n 8e e o rıv aAAa aAAaıv
Trporepa evavrîa, Kal y iy v e r a ı erepa e £ aAAîjAcuv, olov y \v K v
K al ıriKpbv K al A cvkov Kal pıeAav, ray 8e a p x a s âe l 8eî
pte'veıv. JO
ö rt pıeu o i ı ı o Ü tç pıta oûre â n tıp o ı, 8j/Aoı> İ k rn ıır o jv 10
i n u b i n m pacrpA vat., rö ptr; tto lu v bvo fx6vo v rıv'a Ad-
yov aTroprjafif y a p a v rıy TÛy r/ r; tivkvottjs t jjv fia vo rıjT a
ıroıeıv n TT(<f)DKev i] avri] rr)v TTVKVorrjTa. oudîcos 8e /cat
âAAr; öıroıaovv i i ’avTioTTjS' ov y a p ı) (pıKla rö veÎKoy a v v a y t ı
Kal Troteî rı <’£ a v ro v , oiıhk rb vetKoy e£ eKeunjy, dAA’ &/x<p<u 35
erepov rı rpırov. eınot 8e Kai ırAeıto Kap.jiâvov<n.v & v «ara-
iTKfvâÇovtrı ttjv t 5>v ovtoûv (pvcrıv. ıtpos 8e to vto L i en /cav
rd8e rıy aTropıjtrdtv, d pırç rıy k repav vıro6 i}(rft roıy tv a v -
rı'oıy (f>v<rıv ovOevbs y a p opS>p.tv t û v övtoov o îıa ıa v r â v a v n a ,
rı)v 8 ’ a p y jjv ov KaO’ vTroKtıp.tvov 8eî kiytaÖ aC rıu o s. lo r a t 30
y a p a p \î] r ijs apx»/S‘ rö yap v ’non.ûp.tvov a p y jj, Kal ırpd-
repoy Sokcî toC KaTTjyopovpıe’vov (îv a ı. i r i ovk d v a i tyap.tv
ovcrıav f v a v n a v ov<rîq ■ ırây oîv eK /jif/ oiıo’iSıv o m a âv et»;; »/
7rcîs av ırpdrepov pt»/ ovcrla oiıtrias tır]; 810'ırep et rıy rov re
İm durumda ‘varolan’ bilinecek bir şey olmayacak: nitekim her tek cinste
irk karşıtlık var, oysa töz tek cins, bunun da sınırlı olanlardan olması
I il klenir. Dolayısıyla sonsuz sayıda olanlar yerine Empedokles’in yaptığı
i;ll)i sınırlı sayıda olanların alınması daha iyi. Zaten Empedokles, Anak-
.ıj:<>ras’m sonsuz sayıda ilkeyle açıkladığı herşeyi [kendi sınırlı sayıdaki
ilkeleriyle] açıkladığına inanıyor. Öte yandan bazı karşıtlar ötekilere göre
ı nicelik taşıyor ve bazılan birbirlerinden oluşuyor: sözgelişi tatlı-acı, ak-ka-
ı.ı; oysa ilkelerin hep kalması, [kalıcılık taşıması] gerekiyor.
Demek ki, dediklerimizden çıkan şu: ilke tek değil, ilkeler sonsuz sa
yıda da değil. Madem sınırlı sayıda ilke var, yalnızca iki ilke olmaması
nın bir nedeni var demektir. Çünkü bu durumda “acaba seyreklik sıklığa
mı bir etkide bulunuyor, yoksa sıklık seyrekliğe mi?” sorusu sorulsa ge-
irk. Her ne olursa olsun öteki herbir karşıtlık için de bu böyle, nitekim
I X )STLU K KİN’i gütmüyor ve ondan herhangi bir şey oluşturmuyor,
Ki N de D O ST LU K ’tan; am a herikisi bir üçüncü şey oluşturuyor, bazıla-
II da daha çok sayıda ilke alıp bunlardan varolanların doğasını çıkarıyor,
bunlara ek bir sorun da şu: acaba karşıt doğaların akında bulunan, bun
la rılan ayn bir ilke mi öne sürülecek? İmdi varolanların hiçbirinin tözü
karşıdar olamaz, bunu görüyoruz. İlkenin bir taşıyıcıya yüklenmemesi ge
rekir, çünkü bu durumda ilkenin ilkesi olacak: taşıyıcı bir ilkenin, taşıyı
cının kendisine yüklenenden önce varolduğu görünecek. Aynca bizim
llöriişümüz bir tözün bir başka töze karşıt olmadığı. O zaman töz olma
yanlardan bir töz nasıl olabilir? Yoksa bir ‘töz olmayan’ bir tözden daha
niıce mi varolacak? İşte bu nun için bizim daha önceki savımız doğru di
ye kabul edilecek olursa şu da zorunlu: bu heriki [karşıt] korunacaksa,
bir üçüncü şey taşıyıcı olm alı. Sözgelişi her şeyin bir tek doğası olduğunu
ileri sürenlerin dediği gibi su, ateş ya da bunların arasındaki şey. Daha
ı,ı ık da bunların arasındaki şey olsa gerek; çünkü ateş, toprak, hava, su
karşıt çiftler arasına sokulmuştur. Bunun için bir başka şeyi taşıyıcı
34 <J>YZIKH2 AKPOA2EQ2 A
b6 İ n r n K d f K V n v ] n t p i( ) ( O V E1
8 ye om. P g 7TUKKÎ7t j t i ]
o ı o v ıt V K fo r r jT L K2AT 10 v ı r e p o ^ r ) rt Kat t \ \ ftıjrtç Sij\oı/ort F
15 v a T f p o v J 16 < f> â v a ı râ A P S T 19 p i v AT : om. E
20 İ K O T t p a P et fecit J : C K a r t p a t v ex i t t a T t p ' fecit E 2: t K U T t p a t F I
2 1 SivaıiTaı E I J J P : 8ûm r«ıFJl Svoavtraı E IP : o m -F J 22 âv
et «îı; om. P 24 for'ı tov ovrot om. fort. P tov 'n'Tos om. V :
TaİTo E 'A S Ammonius: *nl rniro ci. Diels ro I 26 forır
en nâam I de F JS : om. I ai E S : om.- A 27 rö <rroı-
)(etoı> E JP S T : <ttoi)((Iov F : Tûtu trrot^ftcı)j/ I 28 OTrorepov I J 2
30 m'/if E J T : 17/MÎrytFI: om. P \ty«>fuı> E JV P I1 : \iyofiev F İ T
32 ıSta I J S : itla E F yöp] i/j V P 33 ı ( om. J
FİZİK 1 35
olarak koyanların, ötekilerin içinde ise hava diyenlerin görüşü akla ya
kın. Çünkü hava ötekiler içinde en az duyulur farklılıklar taşıyanı. Sonra
su gelse gerek. Ama hepsi ‘bir’i [ilkeyi] karşıdıklarla biçimlendiriyor: ‘sık-
lık-seyreklik-’, ‘daha çok-daha az’ ile. Bunlarsa daha önce dediğimiz gibi
genelde açıkça aşırılık ile eksiklik. ‘B ir’ ile ‘aşırılık-eksiklik’ varolanların 1°
ilkesidir, görüşünün de oldukça eski olduğu görünüyor; ancak temellen
dirme tarzları aynı değil: daha eskiler ‘iki’yi etkin ‘bir’i edilgin olarak ele
.ılıyor, daha sonraki düşünürlerden bazıları6 ise tam tersi, daha çok ‘bir’i 1 5
etkin, ‘iki’yi, [karşıtları] edilgin diye öne sürüyorlar.
Demek bunlardan ve buna benzer başka temellendirmelerden gö
ründüğü kadarıyla dediğimiz gibi öğelerin üçten hiç de çok değil, üç tane
olduğunu ileri sürmenin bir nedeni var. Nitekim edilginlikle ilgili olarak
‘bir’ yeterli ama, dört tane olsalar iki karşıdık olacak, böylece herbir kar
şıt için onların dışında arada bulunan bir başka doğanın bulunması ge- 20
rekecek; karşıt çiftler, iki töz olmalarına karşın birbirlerinden oluşabilse-
ler karşıdıklardan biri fazla olacak. Aynı zamanda ilk karşıdığm çokluk
olması olanaksız, çünkü töz bir tek varolan cinsidir, dolayısıyla ilkeler
cins açısından değil, yalnızca daha önce ve daha sonra olmaları açısın
dan birbirlerinden farklı olacaklar, çünkü tek cins içinde her zaman tek 25
karşıdık vardır; ayrıca bütün karşıdarın tek bir karşıdığa indirgendiği gö
rünmektedir. Demek ki temel öğe ne bir ne de iki; üçten çok da değil,
hu açık. Ama bunlardan hangisi? dediğimiz gibi burada büyük bir çık
maz var.
7 Bu şekilde ilerleyerek ilkin oluşun bütünü üzerine konuşa-
lım: çünkü önce genel olanları söylemek, sonra tekler üzerinde özel
durumlara bakmak doğal. İster yalm nesnelerden sözedelim ister bile
şik, “bir nesne bir başka nesneden, bir nesne değişik bir
36 OYZIKHZ AKPOA2EQ2 A
6. 18 9 ^ö — 7 . 1 9 0 11 2 4
<rvyKi(fi(va. Âey<o 8 e toüto <î>8 ı. l o r t yap yıyyecröaı âvÛpunov
povcriKov, (<ttl Se ro pr) pov<riKov yıyvtaOaı fxov(TLKov t; röl> 3 5
p.7/ /xou(TtKov âvÛpüjTioi' âvÖpurnov fxov<riKüv. ânkoiıv n'tv oîıv lg o a
kiyaı to yıyuoptvov töv âvOpconov Kal to p ?; povaiKov, Kal
o yiyveraı ânkovv, to povrriKov (rvyKtiptvov 8e Ka'ı o yiyve-
raı Kal tö yıyvoptvov, orav tov pi) p o v a i K o v &vdpa>nov <f>cJ-
pev yıyvftrOaı povmKÖv avOpoınov. rovruıv 8 e ro p iv oiı povov 5
Aty tra ı roSf yiyv(trdaı âkka Kal İ k roCSe, olov İ k pi)
povtriKoi) povtrı/toy, to 8’ ov k iy tra ı İ tti nâvrcov oiı yap i£
âvdpdnov iy ip tro povcrLKOS, âAA’ âvdpıanos iyevero povcriKos.
r â v hi yıyvopcvmv toy ra aır\a keyoptv yiyvtrrdaı, to p 'a ’
vnopivov yiyveraı ro 8’ ov\ vn op ivov (î p iv yap âvûpamos 10
vnopivtı povcriKos yıyvopevos avBpmnos K al i<rn, ro 8 e pr]
povaiKov Kal ro âpovuov ovre ânkûs ovrt avvredeıpivov vno-
fieveı. . ,j
butrpıapivuıv 8 e rovraıv, (^'anâvrojv râtv yıyvopivtav tovto 13
earı kafitıv, iâ v m (irıflki^ n ûo<rntp kiyopev, o n 8eı rı
âeı v ı r o K f î a d a ı r o yıyvoptvov, Kal tovto et K a l âpıöpû ia-rıv 15
iv , âAA’ etSeı ye oiı^ i v ro yap et8ft Aiyiü Kal Arya) ra v -
tov ov yap ravrov râ avdpumıa K a l rö apov<ru> fîvaı. Kal to
V * t l * N ^ 1 /
p.ev vnopevtı, ro o oıı^ vn o p tvtı• ro p tv pr] avriKtıptvov
v n o p iv tı (o yap âvdpoonos vno p ivtı), râ pr] povaiKov 8 e Kat ro
âpovcrov oiı\ vn o p ivtı, ovb'f tö i £ âp<j>oîv <rvyK(iptvov, olov >o
ö ajaovo’os avdptonos. râ 8 ’ İk rıvos yiyvtcrdai n , Kal pi] ro-
8 e yiyvtaO al r ı, p ak ko v p iv k iy t r a ı in i rmıı pi] vnoptvov-
eğitimli oluyor” önermelerini alalım: burada yalın dediğim, oluşan açı- '
sından ‘insan’ ile ‘eğitimli olmayan’; oluşan nesne açısından yalın olan
dediğim ise ‘eğitimli’. Bileşik olansa “eğitimli olmayan insan eğitimli olu
yor” dediğimizde hem olunan hem de oluşan nesne. Bunların bazıların
da yalnızca ‘belli bir nesnenin oluştuğu’ değil, ‘neden oluştuğu da’ söy- 5
lenmektedir: sözgelişi ‘eğitimli olmayandan eğitimli’; ama bu her durum
da söylenmez, çünkü ‘bir eğitimli’, ‘bir insandan’ oluşmamıştır, bir in
san eğitimli olmuştur. Yalın olarak oluştuğunu söylediğimiz nesneler
içinde kimi, oluşma sürecinde kendini korur, kimiyse korumaz. Nitekim 1 0
insan, eğitimli insan olunca da yine insan olarak kalıyor ama ‘eğitimli ol
mayan’ ve ‘eğitimsiz’ ne yalın olarak ne de bileşik olarak kalıyor.
Bunlar belirlendikten sonra, dediğimiz gibi bakılınca bütün oluşan
lardan şunu çıkarmak olanaklı: her zaman bir şeyin oluşan olarak taşıyıcı
olması gerekiyor ve bu da sayıca bir olsa bile biçimce kesinlikle bir değil - 15
’biçimce’ ve ‘kavramca’ ile aynı şeyi kastediyorum-. İnsan olmak ile eği
timsiz olmak aynı şey değil ve biri kalıyor, öteki kalmıyor. Çelişkili olma
yan kalıyor (insan kalıyor), ‘eğitimli olmayan’ ile ‘eğitimsiz’ ise kalmıyor; 20
her ikisinden bileşik olan da, yani ‘eğitimsiz insan’ da kalmıyor. ‘Belli
bir şeyin bir şey olması’ değil, ‘bir şeyden bir şeyin olması’ daha çok
[oluşma sonrasında] kalmayanlarda sözkonusu. Sözgelişi bir eğitimli, bir
insandan değil, bir eğitimsizden olur. Ama kimi zaman kalanlarda da
38 cpYSIKIE AK P0A2EQ 2 A
böyle söylenir: nitekim “bronzdan bir heykel oldu” deriz ama “bronz, 25
heykel oldu” demeyiz. B ir karşıtlıktan ve bir kalmayandan bir oluş sözko-
nusu olduğunda heriki kullanım da olanaklı: hem “şundan şu oldu”
hem de “şu, şu oldu”. Nitekim hem eğitimsizden eğitimli olur hem de
eğitimsiz, eğitimli olur. Bunun için bileşikte de bu böyle: hem “eğitimsiz
insandan eğitimli oldu” hem de “eğitimsiz insan eğitimli oldu” denir. 30
‘Oluşmak’ çok anlamda kullanıldığına göre ve gelişigüzel nesnelerin de
ğil, belli bir nesnenin oluştuğu söylendiğine göre mudak anlamda oluş
mak yalnızca tözlere özgüdür. Öteki şeylerde bir şeyin oluşan olarak taşı
yıcı olması zorunlu, bu açık (nitekim bir nicelik, bir nitelik, bir başka
.şeyle ilgi, <bir zaman> ve bir yer [değişikliği] bir taşıyıcıda oluşur; çünkü 35
yalnızca töz bir başka taşıyıcıya yüklenmez, bütün ötekiler töze yüklenir).
İyi bir araştırmacı için şu da açık olsa gerek: tözler ve mutlak anlamda 190
varolan bütün öteki nesneler bir taşıyıcıdan oluşur, çünkü her zaman
oluşan nesnenin ondan oluştuğu bir şey var. Sözgelişi bitkiler, hayvanlar
tohumdan oluşur. Genel olarak oluşanlardan kimi şekil değişikliği ile 5
oluşur, sözgelişi heykel; kimi eklentiyle, sözgelişi büyüyen nesneler; kimi
eksilmeyle, sözgelişi taştan Hermes heykeli; kimi birleştirmeyle, sözgelişi
lıir ev; kimi de nitelik değişikliğiyle, sözgelişi maddedeki değişmeler. Bu
şekilde oluşanların hepsinin taşıyıcılardan oluştuğu açık. Dolayısıyla söy- 1 0
lediklerimizden çıkan şu: oluşan her şey her zaman bir bileşiktir: bir olu
şan bir şey, bir de bu oluşan nesne haline gelen bir şey var: bu oluşan
ela ikili: ya taşıyıcı ya da karşıt. Karşıt olmakla ‘eğitimsiz’i; taşıyıcı olmak
la ‘insan ı kastediyorum-, şekil almamışlığı, biçimden bağımsızlığı, düzen-
ılen bağımsızlığı karşıdık olarak; bronzu, taşı ya da altım taşıyıcı olarak 15
anlıyorum.
40 <T>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 A
7 . I9 0 a 25 — ıç ıa 6
K(C(l(VOV. I?
tyavtp'ov ovv tos, €67r«p d a ıv alrCaı Kal âp^al to iv 17
(pv<T€i övTiuv, t£ S)v ıtpüiTuıv deri Kai yfyovaffi pi] Karâ
trvnl3 t(3i)Kbs âAA’ Hkckttov o Ae'yerat Kara rrjv ovcrıav, on
yCyveraı irdi» Ik re rov vnoK(ip.(vov Kal rtjs pop(pT)S' <rvy- 3 °
Kfiraı yap o povcriKoi âvdpoonos (£ âvOpomov Kal p.ov<riKoh
rpoıtov Tiva 1 hıakv<reıs yâp [roûy Aoyous] d s rov s Aoyous roııs
İKfCvoiv. 8 i]\ov ovv öıs yıyvoır' av râ yıyvöp.(va İk to v tw v . lo rt
8e r'o p.iv v-noK(ip.(vov âpıdpŞı p.iv (V, etSet 8e hvo (o p iv yâp
âvdpoûTTOs Kal 6 xpv<rös Kal oAcoç 7/ v\rj âpı6 p.r\rr\\ ro’8 ( 35
yâp t l jutâAAov, Kai ov K arâ avpfitjirfKos e£ avrov yiyveraı
to yıyvopevov ?/ 8e o-riptjms Kal fj (vavriıotrıs o-vh/3 c(3t]kos)'
(V 8e to eî8os, olov rj r a £ t î r\ i] p o va iK ij r/ tû>v â \ \ u iv ti
ivavTLov. w<
t t ( ovt ( ırk d o v s rû>v (vavrıto v at â p ^ a l rpoırov r ıv â , 35
âAA a hvo û s d ı r d v râ> apı6p.i>, ovt a v ırarreAüiy 8ıîo bıâ
to (T(pov v ır â p \ ( iv to d va L a v ro ls, âAAâ r p d s - eT(pov y â p ı g ı ®
ro . âvdpunrft) Kai to âp.ov<r<ü eıv a ı, Kat rö âa’\r]p.aTl(TTip
Kal \a\K<a. 3
TTotraı p.%v ovv a l â p ^ a i r i ı v Ttfpl y k v e a ıv <f>v- i
diKtav, Kal u û s tro<ra[, d p rjra ı- Kat 8rj\6v ( a r ı v o r ı 8eî vıro-
KÛa'OaC r ı to İ s (v a v rıo ıs Kal r â v a v r ta 81İ0 d v a ı. rpoırov 8e 5
T iva h \ \ o v ovk â v a y K a îo v İKavov y â p t a r a t ro (rep o v rıav
sayılabilir madde daha çok belli bir nesnedir; oluşan bundan ilineksel
olarak oluşmaz; yoksunluk ve karşıdık ise ilinek). Biçim ise tek anlamlı:
sözgelişi ‘düzen’, ‘eğitim’ ya da bu tür yüklenenlerden herbiri. Bunun
için kimi kez iki ilkenin, kimi kezse üç ilkenin olduğunu söylemek gere
kiyor. Karşıdarın da ilke olması, sözgelişi eğitimli-eğitimsiz, sıcak-soğuk 30
çok değil, iki; ama yine de hepsi iki değil, üç; çünkü bunlarda varolmak 191
değişik olarak bulunuyor. Nitekim insan olmak ile eğitimsiz olmak ve bi
çimden bağımsız olmakla bronz olmak farklı şey.
Doğal nesnelerin oluşunda kaç ilke olduğunu ve bu sayıyı nasıl
anlamak gerektiğini söylemiş olduk. Şu da açık: karşıtlarda bir şeyin
taşıyıcı olması ve karşıdarın iki tane olm ası gerekiyor. Ama bir başka 5
vı* varlığıyla değişmeyi etkilemesi yeterli olacaktır. Taşıyıcı doğa bir ben
zet me ile bilinebilir: tuncun heykelle, tahtanın sedirle, madde ve biçim
den bağımsız nesnenin şekli olan başka nesnelerle ilgisi nasılsa, taşıyıcı 10
doğanın da töz ile, belirli nesneyle, varolanla ilgisi aynı biçimdedir. De
mek ki bu taşıyıcı doğa tek ilke, ama onun tek olması ve varolması bura
daki şu belli nesneninki gibi değil; tanımın ona dayandığı şey olarak
uma ayrıca bu tanıma karşıt olan, yani yoksunluk olan şey olarak teklik.
I'ıınlann ne anlamda iki, ne anlamda daha çok olduğunu ise yukarda
m*y(edik. İmdi ilk söylenen şu: yalnızca karşıdar ilke. İkincileyin söyle- 15
neıı de şu: bir başka şeyin taşıyıcı olması, dolayısıyla üç ilke olması zo-
ıunlu. Şimdi dediklerimizden ise karşıdann ayıncı özelliğinin ne olduğu,
ilkelerin birbiriyle nasıl bir ilgisinin olduğu ve taşıyıcının ne olduğu çıkı
yor. A m a acaba töz biçim mi (eidos) yoksa taşıyıcı mı (hypokeimenon)
İm henüz açık değil. Açık olan şu: ilkelerin üç tane olduğu, ne anlamda 20
üç tane olduğu, bunlann tarzının ne olduğu. Demek ki ilkelerin kaç tane
ve neler olduğu bu kadarıyla incelenmiş oldu.
8 Bundan sonra yalnızca bu kadarıyla eski düşünürlerin çıkmazı
nın da çözüldüğünü söyleyelim: nitekim hakikati ve varolanların doğası
nı ilk olarak felsefece araştıranlar bilgisizlik yüzünden yolu şaşırıp başka 25
1ıir yoldan gittiler ve şunu ileri sürdüler: “varolanların hiçbiri ne oluşur
ı ıc de yokolur, çünkü oluşan şeyin ya varolandan ya da varolmayandan
oluşması zorunlu, ama bunların herikisi de olanaksız. Çünkü varolan
oluşamaz (zaten var); varolmayanlardan da hiçbir şey oluşmaz, çünkü bir 30
şeyin taşıyıcı olması gerekir.” Böylece daha da ileri gidip şunu savundu
lar: “çokluk yok, yalnızca varolanın kendisi var.”
İşte onlar bu dediklerimizden ötürü bu sanıya kapılıyorlardı. Biz
ise şunu ileri sürüyoruz: “varolandan ya da varolmayandan
44 OY2IKH2 AKP0A2EQ 2 A
7. 19 1a 7 — 8. ıç ıb 25
rj jjuj ovros yıyvecröaı, r) tö fiij öv r/ ro ov ttolûv ti 77 35
nd(r^(u> i] otlovv rööe yiyvecrd aı, eva fiev rpoırov ovO'ev h ıa-
cpepeı ıj ro tov iarpo v ıtoıeıv t i 7} tta a ^ e ıv tj i£ ia rp o v 1 9 ı 1’
t ıv a ı ti 7) yLyvtuO aı, a ta r’ eıreıbi] roîıro S ı\ â s K eyera ı,
6 tj\ov örı Ka'ı rö ef ovros Ka'ı rö öv rj noıeıv rj ıra-
crdaı y ıy v etrd a ı fx7)5 ’ eıvaı r&v â\ \ıov, ü\\' ave Kelv ıraaav
inr A û s e/c p.ij o v r o s , 7tojs fievroı y iyvec rda ı e/c p.i) o v r o s , olov
Kara <rı;/x/3 e/3 îjko’
î (e/c y a p rrjs < rr(p ıjaew s, o ecrrt /caÖ’a v r ö firı I5
kilenmesi”, “herhangi bir şeyin belirli bir nesne olması” ifadeleri bir tarz
da “hekim bir etkide bulunuyor ya da etkileniyor”, “bir hekimden bir şey 191b
lum, hekim olarak tedavi eder ya da tedavide başarısız olur. Bir hekim
lıekim olarak bir şeye uğrarsa, bir şey yaparsa, ondan bir şey olursa [an
cak o zaman] asıl anlamda, hekimin bir şey yaptığını, birşeye uğradığını
ya da hekimden bir şey olduğunu söylediğimize göre, açık ki, ‘varolma
yandan oluşmak’ da şunu, ‘varolmayan olarak olanı’ imler. Onlar bunu 1 0
ayıramadıklarından yanlış yoldan gittiler, bu bilgisizlik yüzünden yanlışla
rına öyle yanlışlar eklediler ki, sonunda hiçbir şeyin oluşmadığına, ‘varo
lan’ dışında öteki nesnelerden hiçbirinin varolmadığına inandılar, tüm
ı ıluşu yadsıdılar. Biz kendimiz de mutlak anlamda varolmayandan hiçbir
şeyin oluşmadığını söylüyoruz ama bir biçimde de varolmayandan oluş
mayı kabul ediyoruz: sözgelişi ilineksel, (kendi başına ‘varolmayan’ bir 15
şey olan yoksunluktan yani içeriği olmayan bir şeyden bir şey oluşur. Bu
şaşırtıcı ve bu yüzden varolmayandan bir şeyin oluşması olanaksız gibi
geliyor). Aynı şekilde ilineksel anlamda olması dışında varolandan varo
lanın oluşmadığını da ileri sürüyoruz. Bu biçimde, [ilineksel anlamda]
hir hayvandan bir hayvanın ve belli bir hayvandan belli bir hayvanın
oluşması gibi, bir tarzda bu da oluşabilir: sözgelişi bir attan bir at, bir kö
pekten köpek oluşsa. Çünkü bu durumda köpek yalnızca belli bir hay- 20
vandan oluşmuyor; aynı zamanda hayvandan da oluşma sözkonusu, ama
hayvan olarak hayvan değil. Çünkü bu, sürecin başlangıcında zaten var.
Ama herhangi bir şey ilineksel olmayan anlamda ‘hayvan’ olacak olursa,
o, ‘hayvan’dan olmayacaktır ve o bir varolan ise, bir varolandan olmaya
caktır, varolmayandan da olmayacaktır; çünkü ‘varolmayandan’ 25
46 «SYEIKHE AKPOA2EQZ A
ı leyişi bize ‘varolmayan olarak varolmayanı imliyor. Öte yandan biz ‘her
şeyin olması ya da olmaması’ deyişini ortadan kaldırmış değiliz.
Dem ek ki bir çözüm yolu bu. Bir başka yol ise aynı şeylerin olanağa
;,;öre ve etkinliğe göre söylenmesinin olası olması. Ama bunu tam olarak
bir başka yerde belirledik. Dolayısıyla, (dediğimiz gibi) eskileri bazı deyiş- 30
İm ortadan kaldırmaya zorlayan çıkmazlar çözülüyor. Çünkü eskiler [zor
landıkları için], bu nedenle oluş, yokoluş ve genelde değişme konusunda
yanlış yoldan gittiler. Bu doğa görülmüş olsaydı, onların tüm bilgisizliği
ortadan kalkardı.
9 Başka bazı düşünürler de doğaya yaklaşülar ama yeterince de-
ğil. Nitekim ilkin genel olarak oluşm anın ‘varolmayandan’ kaynaklan
dığı, yani Parmenides’in haklı olduğu görüşünde birleştiler; sonra [bu 192
doğa] sayıca bir ise olanak halinde de yalnızca bir olur diye düşündü
ler. Oysa burada son derece büyük bir ayırım var: nitekim bizim dedi
ğimiz şu: madde ile yoksunluk değişik şeylerdir, bunlardan biri, mad
de ilineksel anlamda ‘varolmayan’dır, yoksunluk ise kendinde ‘varol-
mayan’dır; madde töz’e yakındır, hattâ bir biçimde tözdür, yoksunluk 5
hepten yokmuş gibi görünebilir. Tanrısal, iyi, istenir bir şey varsa
48 OY2IKH2 AKPOA2EQ2 A-B
8 . 1 9 ıb 2 6 — 1 . i9 2 b 9
eîvaı, rb 8i o TTt<pvK(v e(p(e<r0 aı Kal âpeyea-öaı av rov Ka rd
T7]v avrov (f>v<rıv. t o Î s 8e <rvp./3 alveı t o ivavrlov âpeyecrdaı
rrjs avrov <f>0 opas. K airoı ovre aiıro avrov olov re iıpCardat İO
ro eîbos 8ıâ ro fiil eîvaı ivbeis, ovre ro evaırriov (<p0 apriKa
yhp aXXr)Xu>v ra evavrla), âXXa rovr İa rıv i] vXi), &tntep
âv el 0 rjXv âppevos Kal aıa-^pov KaXov‘ nXfjv ov Kaû’ avrd
aio-yjıâv, â \ \ â kara (TVfifiefirjKos, oibe 0 rjXv, âW a Kara
<rvpif3 e/3 r]K6 s. 35
B.
ı >nun karşıtının aynı doğaya göre ona yönelmesinin, onu istemesinin do-
l’al olduğunu söylüyoruz. Ama bunlarda karşıtın kendini yoketmek iste
diği sonucu da çıkabilir: aslında ne biçimin -eksiği olan birşey olmadığı 2 0
için- kendine yönelmesi olanaklı ne de karşıün karşıtına yönelmesi (çün
kü karşıtlar birbirinin yokedicisi). Ama yönelen, madde: tıpkı dişinin er
keğe, çirkinin güzele yönelmesi gibi. Ancak bu kendinde çirkin değil de
ilineksel anlamda çirkinse ve kendinde ‘dişi’ değil de ilineksel anlamda 25
ise.
Maddenin oluşması ve yokolması bir anlamda sözkonusu bir an
lamda değil. Nitekim içinde olduğu şeyle ilgili olarak kendinde yokolu-
yor (çünkü onun içinde yokolan şey yoksunluk); ama olanak halinde ol
ma ile ilgili olarak o kendinde ne oluşur ne yokolur, zorunlu olarak oluş
mayan ve yokolmayan bir şey. Nitekim oluşsa, onda içkin olduğu bir ilk
nesnenin taşıyıcı olması gerekir, oysa maddenin doğası bu, dolayısıyla 30
oluşmadan önce varolmuş olacaktır (nitekim herbir nesne için ilk taşıyı
cıya madde adını veriyorum, bundan onda içkin olan bir nesne oluşur,
ilineksel anlamda da değil). Öte yandan o yokolsa sürecin en sonunda
kalan şey yine kendisi olur, dolayısıyla yokolmadan önce yokolmuş olur.
Biçime göre ilke üzerine ise, o acaba bir mi çok mu? Ne ya da neler?, 35
bunları kesince belirlemek İlk Felsefe'nin işi. Dolayısıyla bunu oraya bı
rakmak uygun. Doğal biçimlerle yokolan biçimlerden ilerde sözedeceğiz. 1 9.
İmdi ilkelerin var olduğunu, onların neler olduğunu, sayıca kaç tane ol
duğunu böylece belirlemiş olduk. Bir başka ilke ile yeniden söze başlaya
lım.
İkinci K itap
i. i 9 2 b ı o — 1 9 3 “ 2&
ovv İ u t l v t) <f>vırıç, d p rjra ı, Kai Tİ rö <f>v<reı Ka'ı K ara <fiv<rıv.
o>y 8’ Icrrıv jj (ptfırıs, TTfipâordaı heiK vvvaı yeAoıov <f>av(pov
y a p ö n r o ıa v r a râtv övrıov itr r iv ır o \ \ a . rö 8e öeiK vvvaı r a
(fiavepa. 8 ıâ r û ı; â<f>avûv ov d vvapıivo v Kpıveıv eerri rö 8ı’ a v ro 5
Kai jiı/ 8 ı’ aııro yvoûpıpov (ö n 8' iv b i^ e r a ı ro vro ırâ< r\tıv, ovk
âbrjK ov a v K k o y ıa ’a ıro yap âv r ı? İk yereriys wv rv<f>\os
ırtpı xpoopidT(ov), â><rr( avâyKij ro ıs ro ıo v ro ıs ırtp l r<av ovopd-
Toov d v a ı ro v \o y o v , v o tîv 8e jj.ijhiv. 9
6oxeî 8’ i] (f>v<ns Ka'ı ij 9
ovaıa rû v (pvatı övruv ivıo ıy d v a ı rö ırpûrov tvvTiâp\ov ekot 10
arto, appvdfjLDTTOv (öv) K a d ' tavrö, oîov kAi'mjs <j>v<rıs rö £vkov,
avbpıdvros 8’ <5 ^aA/coy. cnjp.dov 8e (pr/aıv ' AvTi<f>S>v ön , eı
Tts kotopv£eıe kAIvrjv Ka'ı Aci/Boı hiivap.iv îj tnjırthîüv lüore
d vdvaı fikaarov, o v k âv ytviaOaı k \ (v t]v aAAa £ıîAoı», i> s ro
ptiv K a r a . avp,j3 (f3 r]Kos vırâp\ov, t i j v K a r a vofiov hıâdto’iv 15
Kai ri]v ri^vrjv, rî/v 8’ ov a Cav o îıır a v (Kdvqv fj Ka'ı bıapeveı
ravra ıraa^ovora trvvf^ûs. eı 8e Kai rovraıv (Kaarov ırpös ere-
pöv r ı ravro rovro ıreırovdev (otoy o p.iv \ a \ K o s K a l ö ^putroy
it p u s v b o ıp , râ 8’ ö<rrâ Kai çv\ a ırpös yijv, öjioico y 8e Kai
r û r âkkoov orıovv), İ k û v o rijv (f>v<rıv d va ı Ka'ı ri jv ovıriav aîı- 10
rûiv. Sidirep oi p.iv irip, oi 8e yijv, ol 8’ dtpa (jıaaıv, ol Se
vhitıp, ol h' (vıa rovrutv, ol ûe iravra ravra ri/v <f>vırıv d -
vaı rı/v rû v üvtoiv. o yâp Tiy avrûv vıreka/3 e roıovrov, eıre
iv d r t ırkdıo, rovro Kal roaavrd <f>i]<rıv d v a ı rijv ânaaav
oıurCav, râ oe âAAa ırdvra iradi] tovtmv K a l e£eıy Kai 8 ıa- 35
Oia-fiy, K a i roıirıuv p iv orıovv atbıov (ov yap d v a ı jifra -
13 oAî)ı> aiıroîy e f avr&v), ra 8 ’ âAAa ytyv«r 0 aı Kal <pOd-
ptcrâaı aırtıpaKis. 38
tva 1uiv ovv rpoırov ovroı s ?/ ıpvaıs Aeyeraı, 38
kAiVtj âAAâ £ iı\o v . e ’ı 8’ 5pa roCro < f> v (rıs , Kal 7/ p .o p < j> i /
7/ iârptvcrıs A e'y era ı o m els larptKİ/v o-, s âAA’ eiy vyU ıav
vr değişme ilkesi olan nesnelerin herbirinin ilk taşıyıcı maddesi. Bir baş
ka tarzda da şu: şekil ve kavrama karşılık gelen biçim. Nasıl sanattan kas- 30
tcdilen ‘sanata göre olan’ ile ‘sanat ürünü olan’ ise, aynı biçimde doğa
dan kastedilen de ‘doğaya göre olan’ ile ‘doğa ürünü olan’dır. Ama ilk
durumda bir şey yalnızca olanak halinde bir sedirse, sedir biçimini he
nüz taşımıyorsa onun sanata göre olduğunu ve sanat ürünü olduğunu 35
lıir insan, bir doğa değildir, ‘doğaya göre’dir.) Maddeden çok da [şekil]
bir doğadır, çünkü herbir nesneye olanak halinde olduğu zamandan çok
gerçeklik halinde olduğu zaman [o nesnej denir. Öte yandan bir insan
dan bir insan olur ama bir sedirden bir sedir olmaz. Bunun için de [An-
tiphon] diyor ki, dış görünüm (skhema) değil, tahtadır doğa olan, çünkü 1 '
lıir sedir ekilse de ürün verse bir sedir değil, tahta olur. Demek ki madde
bir doğa ise şekil (morphe) de bir doğa , çünkü bir insandan bir insan
olur. Öte yandan doğa oluş anlamında alındıkta doğaya yönelik yoldur;
nitekim buradaki durum tedavideki gibi değil, biz tedavi sananna (hekim
liğe) giden yola değil, sağlığa giden yola “tedavi” deriz. Çünkü tedavinin
tedavi sanatına doğru gitmesi değil, tedavi sanatından gelmesi zorunlu.
Oysa iki anlamdaki doğanın birbiriyle ilgisi bu biçimde değil: doğal olan 1
şey doğal olduğu için bir şeyden bir şeye doğru. Öyleyse nedir doğal olan
şey?- Doğan şeyin ondan kaynaklandığı değil, ona yönelik olduğu şey.
Demek ki şekil bir doğa. Ama şekil ile doğanın iki anlamı var: çünkü
yoksunluk da bir anlamda bir biçimdir. Ama yoksunluk acaba mudak
anlamdaki oluş ile ilgili bir karşıt mı, yoksa bu böyle değil mi, bunu da- .
ha sonra araştırmamız gerekiyor.
56 «&Y2IKH2 A K P O A IB Ü İ B
i. i9 3 a 29 — 2. i9 4 a 12
’ E7T<İ 8e b ıt ip ıa r a ı • n o a a \ 5>s î] c p v a ıs , fi( r â to vto
6 e u jp r)T İo v t lv l 8 ı a < p tp e ı 6 fiadrjiAa.TiK.bs t o îi <f>vaiKou (kciİ
yap İ t i Cır ( h a Kal o rep eâ t\eı ta < p va iK h a a ıp a r a K a l pT\Ki)
Kal orıyjjiâs, Trepl 5>v <tkoh eı o paOrjpaTLKİs)' İr i et ?/ »5
aarpoK oy ıa krtpa îj p t p o s Tİ)S (j>vaiKİ]S’et yap t o v <pvtriKov
to tl ian v ı )\ w s 7] <t(Ktıvrj t lb e v a ı, riîsv 8e <rup./3 e/3î)KÖrtoy
Kaö’ aı3ra p.T)bfv, aroıto v, aAAtos re «at orı (p a ip o v r a ı Ae-
yourey oî wept (pvcrews K al ırtpl <rj(7)^taros <r(\ıjvt]S K a l 7)\ (o v ,
K a l bi) K a l ırorepov o-0 aıpoeı8 jjy 77 yıj K a l o koV/lios jj ov. 30
ırepl roıiraıy /neıı o iv 7rpaypıareverat Kal o p-aOrj/ıanKÖs,
âAA’ oı)x tf fpvcLKoy (ToıpaTos mepas İK aarov oîıûe rd crv/i-
ji(fii)KâTa Ofiapti fı toiovtols ova ı avp.[iifii}KfV' 810 «al XMP^~
ÇeL' -^tüpLaTa y ap rjj ı>u?/<reı Kivrjatcis t a n , Kal oiıbev 8ıa<£e-
peı, oû8e y ly v tr a ı \pevhos \uıpı^6vTaıv. \ av 6 av ov ai 8e roCro ıroı- 35
ovvTfs Kat ol Tas ib ea s keyovTtS' râ yap (pvaiKa ^toplÇov-
a ıv i)ttov ovTa ^ tapıara t &v padrjpaTiKİtsv. y ly v oıro 8’ a v r94a
tovto brj\ov, eî rıs İKarepaıv ıreıpûro Atyeıv tovs öpovs, Kal
avTüiv Kal t &v avp.[it/3rjkotiûv. to /nev yap ırtpiTTûv t a r a ı
Kal to âprıov Kal ro (hOv Kal to Kap.ırv\ov, İri 8e apLÖpos
v ' . \ <■ » f v 1* »» \ » r .
kat ypap.pi; x a ı a ^ j i a , a vev K ivıjatıos, a a p ç 8e Kat o trro w 5
Kal âvöpiöTToî o v k Itl, âAAâ raCra û > a n tp pis aıp.îj â\A’ oû)(
w s ro Kap.TtvX.ov Ae'yeraı. brjAoî be Kal râ <pvaiKÛ Ttpa
t& v p.aâi]p.âT<ı>v, o l o v OTrrtKTj Kal âpfxoiHK>j Kal â<rrpo\oyıa-
â v â ır a k ıv y a p r p o ıto v n v iy o v a ıv r jj y fw p .(r p ia . 17 /uev yap
yecof*erpıa 7repl y p a p p ı j s (p v a iK İjs a K o n e î, âAA’ oîı\ jj <f>v- 10
CLKtj, T) 8 ’ otttlktj p .a6r\ p.aT lkt]V p i v y p a p p rjv, âAA’ OVX ÎJ
p.a6r\p.anKÎ; â\A’ jf <f)vaiKij. ıa
t 7TCt ö 7/ <pv<ns ÖL\(ı)Sf TO T€ i 3
a 13 uı/ıım/rnc A PT : a t f i n v E t ! f i r r ı v O K o n 6 if x t v AP 15 roı -
rov E 'V P S T : to -’ ou 3i( ü [ E SA : tovtou î<ru»' B on itz 16 im ıS t)
FT 17 «<] “ «* E Ig u7ro3 .\(\//riKTi AP : f î \ t \ J / ı ı i ' 7 i E â>>
om . F 24 v y icta A VT : vyttın â n ( p â t vArj E 27 â/itpOTfptıs
om . F 28 <pvaıs to r fA o s ov F 2g T* t a n I rtA o s, . . .
3 0 (tr^tiTov scrip si, fort. h ab ııit S : T«’\o t, -rovro İcr^ arov E 1 VP : rtA or
t r Kit'rjatüüs} r o v r o ftr y ıır o v E 2A : iu \ a r o ift t o v t o tcXoç ci. A P , legît
fort. T 3 0 <cal (ip tK iS rıs o F 3 2 to seci. G u th rie k 1 5ı
E J JT : dr) I J 1 : Sc ita! P : fi17 k«î F <tnî F P : «ai «i E 1J 3 17
Om. K 4 [17 a/j^ıreKTOpiK/;] ıj öf, P ra n tl1 : ^ fi», r/ ap^iTf KTOViKrj
vel ^ fie up^iTtKToviKi) ci. P r a n t l : t) pr. sup. 1in. habet, 17 alt. e ra sit E
FİZİK 2 59
2. 194» 13 — 3. 194b 30
n/p rov tIkvov, Kal ok<os ro ttoiovv rov noıov\ıevov Kal ro pera-
(3 âkkov rov fiera^akkop.evov. £rı As to rekos’ tovto 8’ eorlv
to ov (V€Ka, olov tov Trepmartıv f] vyîeıa- d ia t i yâp ırepı-
ı r a r e î ; <j>ap.£v " ıv a vyıaıvrj ” , Kal elırovres otrcos olâyeOa âıro-
35 bebtoKevaı rb alrtov. Kal öcra öf/ Kivıjo-avros akkov pera^iı
•yiyveraı toû r 4kovs, olov rîjs vyıeîas r/ ItryvaaLa rj fj KaOap-
19 5 * a l s V r “ <f>dppaKa rj râ S p y a v a - K a v r a yap ravra rov
rikovs tveKİ. (trrıv, bıatpepet 8e âAA?jA<ov As ovra ra y iv
3 $pya râ 5 ’ Spyava.
3 ra y iv o îv afrıa <r\ebbv Toa-avra^&s
keyeraı, <rvp.f3 alvtı b e Trokka^üs keyoyÂvuiv t &v alrUov Kal
5 ırokka rov airo v afrıa eıvaı, o i Kara <ru/x/3 e/3 r)icds, olov roC
âıbpıdvros Kal rj âvbpıavroTrouKrı Kal 6 \ a k K o s, ov KaO'
erepov rı âAA’ rj âvbpıâs, âAA’ ov rov avrbv rpoırov, ÂAAâ
ro /u£v Ay vkrj to 8’ As oöev fı k (vt}<t is . earıv de rıva Kal
akkrjkuiv a m a , olov to troveîv rijs evefjıas Kal avrrj rov
ıo ıroveîv âAA* ov tov avrbv rpo-nov, âAAâ ro juev As reAos
ro 8’ As âpxıj Kivrjo’ems. eri de ro avro t &v tvavrıtû v
fa r i v 6 yap irap'ov alrtov rovöe, rovro xaı âırbv aîn d yeö a
ivCore rov ev a v rıo v , olov rr/v anovaiav rov Kvftepvrjrov rijs to 0
Ttkoiov avarpoTtrjs, ov rjv 77 ırapovcria alrîa rijs trojrrıpıas.
15 iıra vra be ra vvv elpr\yiva aırıa eiş re'rrapas ırınreı rponavs
r o v s <f>avep<orâTovs. Ta ptiv yâp (rrdı^eîa t&v trvkkafî&v Kal
rj Skrj t&v o-Kfvaa-r&v Kal ro irip Kal râ to tavra t&v <rca-
fiâra»v Kal râ y ep ij tov okov Kal at vıroÖeVeıs rov (rvpnre-
pi.try.aros As râ ov aırıâ i a t ı v , rovrmv b i râ y i v As ro
ao v’noKeıp.evov, olov ra p-fpi], ra be As rb r î rjv eıvaı, ro re
okov Kal fj a~6v 6 e<rıs Kai to eiöos- to 8i <nrepya Kal o la-
r p o s Kal o fiovkedıras Ka'ı oAcos rb ttoiovv, ırdvra odev rj
apxh rijs yerafiokrjs rj <rrâo'ea>s [rj KCvtjırttoy]- râ 8’ As ro
rtf’ûl veren birşeyin nedeni, baba da çocuğun. Genel anlamda yapılan şe
yi yapan ve değiştiren şeyi değiştiren. Yine amaç (telos) da bir neden, bu
ereksel nedendir (to hou heneka): sözgelişi gezintiye çıkmanın nedeni
.'.ağlık, “ne için gezintiye çıkıyor? -Sağlıklı kalmak amacıyla” diyoruz. Böy
le deyince de nedeni gösterdiğimizi düşünüyoruz. Ayrıca devindiren bir 35
lıaşka nesneyle amaç arasındaki şeyler de ereksel neden kapsamına giri
yor: sözgelişi zayıflama, banyo, ilaçlar ya da hekim araçları sağlığın nede- 195
iıi. Nitekim bütün bunlar ‘amaç’ için, ama birbirlerinden şurada ayrılı
yorlar: kimi eser, kimi araç.
Demek ki ‘neden’, yaklaşık bunca anlamda kullanılıyor. ‘Neden’,
çok anlamda kullanıldığına göre aynı nesnenin ilineksel olmayan birçok
nedeni olması da sözkonusu: sözgelişi bir başka şeyden ötürü değil, hey- 5
kel heykel olarak alındıkta, hem heykeltraşlık sanaü hem de bronz, bir
heykelin nedeni: ama neden olma tarzı aynı değil, biri madde olarak ne
den, öteki devinimin-değişmenin kaynaklandığı şey olarak. Birbirlerinin
nedeni olan bazı nesneler de var: sözgelişi çalışma zindeliğin nedeni, zin
delik de çalışmanın, ama tarz aynı değil: biri amaç olarak, öteki devinim- 10
değişme ilkesi olarak. Aynca karşıdarın nedeni aynı oluyor: varolduğun
da belli bir nesnenin nedeni olan bir şey, varolmadığında kimi zaman
tam karşıtının nedeni görünüyor: sözgelişi dümencinin yokluğu geminin
batmasının nedeni, varlığı ise geminin selametinin nedeni. Ne ki şimdi sö
zünü ettiğimiz nedenlerin tümü dört ana tarzda toplanıyor: nitekim harfler 15
hecelerin, madde araç-gereçlerin, ateş ve bu gibi öğeler cisimlerin; parçalar
bütünün, varsayımlar sonuçların nedeni: bütün bunlar ‘birşeyden’ anla
mında neden. Ama bunlann bir kısmı taşıyıcı olarak neden, sözgelişi par
çalar; kimi ‘nelik’ olarak, yani hem bütün, hem bileşim hem de biçim ola- 20
rak neden. Oysa tohum, hekim, öğüt veren kişi, ve genel anlamda etkide
bulunan nesne, bunlann hepsi değişmenin, durağanlığın ya da devinimin
64 <&YZIKHZ AKP0A2EQZ B
3 - 1 9 4 b 3 1 — I 9 5 b l 3
1 1 8eî 8’ âei
30 I kcukLs .
Ae'yerat 8eKat ij tv\i) K a l t o avrofiarov t&v abuov, 4
Kal ıroK Ka K at rfvaı K a l yıyvfaÖat bıa t v ^ v K a l bıa rö
3 - » 9 5 b 1 4 — 4 - I 9 6 a 3 4
35 l)(/XLav eivat o'iav roıv (mov Kal rS>v (pvrûv. kclİtoi d ovraıs
to vt’ avTo &£ıov emorcurecüs, Kal Ka\&s e^eı X«X'
ıg 6 h 6 i]vai t i Ttfp'ı avTov. ttpos yap rû Kal &AA<os âroırov eîvat
ro Aeyopıevov, eri aTOTrürepov to Kİytıv Tavra op&iı>ras ev
p iv t 3 > ovpavy ovhev and Taiıroparov yıyvâpevov, ev be roîs
oiiK avo tv%t]s TroAAa avpfialvovra İlh'o rv^jjs' Kaıroı etVo's
5 ye ijv rovvavrîov yıyveaöaı.
5 eı<rî be rıves ol s öoxet etvaı f/.eı>
aırıa jj rvyj], âSrjAos 8e âvOpui'nıvıj öıavoıa i s 0 eıoj> r ı oîtra
xai baifiovLioTepov. ü/rre <TKfnT(ov Kal rt eKarepov, Kal ei
ravrov rj erepov to re avroparov Kal ij Kal ttûs eis
râ Stıopta-^eva a m a ep-ıtlıtTovırıv.
ıo ripcüroi' pıev ovv, eırtıbi) öpûpev Ta p'ev ael üi<ravrajç 5
yıyvofj-eva r a 8£ us eiri to ttoâv, tpavepov oti ovherepov tovtuiv
airla rj rv)(j) Aeyerat oyöe ro cltto 'rv\r]s, ovre tov e£ âvdy-
kijs Kal altı oire tov aıs İ tti to ıroAıî. dAA’ eımSi; İu rıv a yıyve-
ra ı Kal irap a Tavra,, Kal Tavra ıravres rj>aalp flvaı aıro
15 rv^rjs, (pavepov oti ea rı ti 7} tv \ x) Kal ro aİTo/JLarov râ
re yap rotama aıro rv\r]s xa'ı rd arro rv^rjs to tavra
övra IcrpLev. rû>v öe yıyvoptvoüv ra p.iv eveKd tov ylyveraı
ra 8 ’ ov (t o v t m v S< r a p iv karâ ırpuaıpecrıv, râ b’ ov Kara
npoalpeaıv, a.fx<jxj) S’ iv roîs eveKa rov), (Zerre bfjAov orı Kal
30 ev toîs 7rapa ro avayKaıov Kal to tos eiri ro Tiokiı la r ıv evıa
ıtepl h evbe^eraı vırâp^eıv rb eveKa tov. earı b’ evtKa rov
ötra re Atto bıavolas av •7tpa\ 0 eir] kal ö a a aıro (f>v(rews.
ra Sı) roıavra orav Kara <rvp.f3 ef3 i]Kos yevj]raı, aıro rv-
\t)s <f>ap.ev elvaı (dotnrep yap Kal ov eorı ro p.ev kaö ’ airâ
ıg 6 b 2 1 -5 = M et. K. ıo 6 5 a 2 6 -3 0
4. 196* 35 — 5- *9 T H
40«B 3
FİZİK 2 73
iK '.sn e ‘kendinde’, ‘kendi başma’, kimi nesne ise ‘ilineksel olarak’ varsa, 25
‘parasını almak için’ gitmiş olmuştur. Bu, oraya ne çoğu kez gittiği için
olmuştur ne zorunlu olarak ne de [her zaman] gittiği için. Amaç, yani pa- 197a
ranın alınması ise, gerçi ‘kendinde neden’ sayılmaz ama yine de tercih
edilen ve düşünceye bağlı olan nedenler içinde. İşte o zaman “şans ese
li” gittiği söylenir; ama tercih ederek ve onun için sık sık oraya giderse
şans eseri denmez. Demek şu açık: talih, ‘birşey için’, tercihe göre olan 5
nesnelerde ilineksel bir neden. Bunun için düşünce ve talih aynı şeyle il
gili, nitekim tercih düşünceden bağımsız değil.
O halde talihe bağlı olarak oluşan nesnelerin nedenlerinin belirsiz ol
ması zorunlu. Bunun için talihin belirsiz ve insan için bilinmez olduğu da
düşünülüyor, hiçbir şeyin talih eseri oluşmadığı da düşünülüyor. Bütün 10
bunlar yerinde, akla uygun görüşler. Talihe bağlı oluşma olanaklı, çünkü
ilineksel anlamda oluşma var, talih de ilineksel anlamda bir neden, mudak
anlamda hiçbir şeyin nedeni değil: sözgelişi bir evin nedeni mimardır ama
74 OYZIKH2 A K P0A2EQ 2 B
ilineksel anlamda [bu mimar] flütçü de olabilir: yine bir yere giden biri 15
parasını alabilir, oysa oraya bunun için gitmemiştir, [oraya gitmesinin]
sayısız nedeni olabilir: birini görmek istemiştir, davacıdır, davalıdır ya da
sırt gezmeye gitmiştir. Talihin akla aykırı bir şey olduğu görüşü de yerin
de, çünkü akıl ya her zaman olanlarla ya da çoğu kez olanlarla ilgili, oysa
lalih bunların dışında oluşan nesnelerle. Dolayısıyla böyle nedenler be- 20
lirsiz olduğu için talih de belirsiz bir şey. Yine de bazı durumlarda acaba
lalihin de rastgele nedenleri olabilir mi diye sorulabilir: sözgelişi sağlığın
nedeni nefes açma ya da güneş banyosu; saç kestirmek değil. Çünkü ili-
nekel anlamdaki nedenlerden bazıları ötekilerden daha yakın nedenler.
Yine iyi bir şey sözkonusuysa talihe “iyi” kötü bir şey sözkonusuysa “kö- 25
lü” denir. Bunlar önemli derecede olduğu zaman da “şanslılık”, “şanssız
lık”. Bunun için kıl payı önemli bir iyi ya da kötü sonuç çıkması şanssız
lık ya da şanslılıktır, çünkü düşüncede bu sanki gerçekleşmiş gibidir, ni
tekim ‘kıl payı’ olacak şey gerçekten olmuş gibi düşünülür. Ayrıca şanslı
lığın sağlam olmaması da akla uygun, çünkü talih ‘sağlam’ değil: talihe 30
bağlı şeylerden hiçbiri ne her zaman olur ne de sık sık, bu olanaksız. De
mek ki, dediğimiz gibi herikisi de, hem talih hem rasdanu mudak an
lamda ya da sık sık olması olası olmayan nesnelerde ilineksel anlamda
neden. Ama bunların da hepsi ‘bir şey için’ olabiliyor. 35
6 [Talih ile rasdantı] arasındaki ayırım şu: rasdantının kapsamı
daha geniş. T alih eseri olan her şey rasdantısal da, ama rastlantısal
olan her şey talih eseri değil. Çünkü talih ile talih eseri olan şey şans- 197t
lı olm anın ve genelde bir eylemin sözkonusu olduğu olaylarla
76 «frYZİKHS AKPOA2EQ2 B
5. 1 9 7 “ 15 — ö. 197u 30
y t \ * S # / « <*» m
avayK r] 7repı r a 7rpaKra eıraı rrçz/ t v ) ( t \ v (<rj//xeıoı> O o n
SoKeî 7/roı ravrov eîvaı rfj tiıb a ifio vıa 17 tvrv\ıa 7} eyyvs,
r) 8’ tvhaıpovıa npâ£ıs t i s ' tvnpa^ıa yap), üıaö’ önoaoıs 5
/uf; evbe^eraı npâ£aı, oîıb'e to aırö tvxtjs r ı n o ırja a ı. Kal
bıa tovto ovre a\j/v\ov oiıbev o vre ör/pıov oire n a ıb ıo v ovbev noıeî
ân o rvyıjs, örı ovk t \ t ı npoaıpeaıv ovb’ fVTV\La ovb' ârv-
X Îa vırâp\eı rovroıs, e i pt] KaO' ö^otoVrjra, man ep e<f>rj
1 7 pd>rapxps fV T v \ û s eîvaı tov s Aidovs i£ 5>v 01 j3 uıp-oı, oti 10
&n \& s eveKa tov yıyvo y-tvo ıs, o ra v p.i) tov avpıfidvTos e v e K a y e -
r r jr a ı o>v i£ca to a lrıo v , r o r e âno ro v avroptarov \e y o / x e v ân b to
rv)(>js Se, Tovraiv o v a â n b tov aiırop.ârov y ıy v e r a ı r S v n poa ı-
perm v to îs e y p v a ı n p o a ıp ea ıv. arjp eıo v be ro p.aTr)v, oti Atye-
r a ı o ra v pırj yevr/raı to eveKa &AAov İKeîvov eveKa, oîov ei rö
fia b ıa a ı Aaıra^etoy t ve mâ irrrıv , el be pır) eyevero fia b ıa a v T i,
paTtjv <f>ap.tv fia b ıa a ı Kal f) fiâ b ıa ıs p-araLa, dit tovto ov 25
ro / id r r jv , r â n tc p v K o s â A A o v eveK a, o ra v /xtj n e p a ı v ı j tK tîv o
ilgili. Bunun için talihin de eylemlerle ilgili olması zorunlu (kanıtı da şu:
'.misli olmak mutlulukla ya aynı şey ya da ona yakın düşünülüyor, mutlu
luk ise bir eylem, iyi bir eylem). Dolayısıyla eylemenin olası olmadığı şey- 5
İmle talih eseri bir şey yapmak da beklenmez. Bunun için de cansız hiç
im- şey, hayvan, hiçbir çocuk talihli eylemde bulunamaz, çünkü tercih
y<>k bunlarda. Bunlarda talihli olma da talihsiz olma da sözkonusu değil;
meğer ki, üpkı Protarkhos’un “kendilerinden sunak yapılan taşlar talihli, 10
ı, ı'inkü saygı görüyorlar, oysa onların ‘akrabaları’ ayaklar akında” demesi
i;ibi bir benzetme yapıla. Ama talih eseri bir şeye uğramak, eylemde bulu
nan, onlarla ilgili bir şeyi şans eseri yapnğında bunlar için de sözkonusu,
başkaca bu olanaksız. Oysa rastlantı hem öteki canlılar için hem de pek
çok cansız cisim için söz konusu. Sözgelimi at, bir yere gidip kendini
kurtardığı için “rastlantı sonucu gitti” deriz, o kendini kurtarmak için git- 15
memiştir. Sandalye de rastgele oturulacak durumda kalmıştır, oturulmak
için dumyordur ama, ‘oturulmak için’ oturulacak durumda kalmış değil
dir. Dolayısıyla şu çıkıyor: mutlak anlamda ‘bir şey için’ olup da nedeni
d işarda olan nesnelerde, o oluşan şey amaç tutulmaksızın oluşma sözko-
ııusu olunca, “rastlantı sonucu” diyoruz. ‘Talih eseri’nden ise, rastlantı 20
sonucu olmalarına karşın, tercih sahibi olanlarca tercih edilebilecek şey
lerle ilgili olarak sözediyoruz. ‘Boşuna’11 sözcüğü de bunun göstergesi: bu
sözcük, bir başka şey yüzünden o amaç gerçekleşmediği zaman kullanılır.
Hazmetmek için gezmeğe çıkılmıştır, ama bu olmazsa, “boşuna gezmeğe
çıktı”, “gezinti boşuna” deriz; çünkü ‘boşuna’ sözcüğü, doğal olarak bir 25
başka şey için varolan, sonra kendi varlığının ve doğasının amacı gerçek
leşmediğinde kullanılan bir sözcük. Bunun için, biri boşuna yıkandığını,
çünkü güneş çıkmadığını söylerse bu gülünç; çünkü yıkanma ‘güneş çık
ması için’ değil. Demek ‘rastlantı’, adına uygun olarak, olay ‘kendi başı
na’ boşuna olduğunda kullanılır. Öyleyse taş rastlantı eseri düşmüştür, 30
78 <J>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 B
3 J fj.d X .io T a 8’
«TO S.
198® ti fjLfv o vv i ert ıv tö avrofjLarov Kat t i i] rv y j], tîprfTaı,
Kaı t i hıa<f>epovaıv a k k ıjk ıo v. t S>v be rpoTraıv rijs alrLas ev
ro îy 5 0 ev jj a p \i] r ijs Kivr\aea>s (Karepov a v r ü v " i) y a p r& v
<f>vaeı t i 7) rm v aıro bıavotas a lrim v deı ( a r w â k k a rovraıv
5 to ırkrjûos aopıoTov. fTTfl 8’ e a r ı to avTO/j,arov Kal ?; r v \ rf
a ır ıa cav â v rj vovs yeVoıro a ır ıo s r\ (f>vaıs, ö ra v K ara avf.ı-
/3e/3r|Koy a îrıo v r ı y(vt]raı ro vra ıv avrStv, oiı8eı> 8e ıcarâ <rvfx-
fitfirjK os i a r ı Trporepov rStv Kaö’ a v ro , bijkov o ti o iö e rö K ara
<TVp./3 ej3>jkoî aÎTiov Trporepov to v Kad’ a v ro . v a re p o v â pa ro
10 avT on aro v Kal f) tv ^ tj Kal voii Kal (pvaeıas' o ıa r et ö rı p a
k la r a ro v ovpavov a îr ıo v ro a v ro p a ro v , âvdyKT] Trporepov
vovv aîrıov Kal <f>6 aıv eıvaı Kal Ükkaıv ırokkZv Kal roCSe
t o v vavros.
*’ 3 1 ö pr. om. F 32 f i ı t K a t o û n a r d Ç a ı S 33 t o û E J ’ V P S ? :
to F I J ’S 1 34 Ti om. E V P 36 S e n P : y â p S to û . . .
to û ] to . . . to J ( t u ) n P * : a t ğ e v PPS 1
2 S ıa fa p ft F TÜ>v . . . a h l a t ] t P S : rijr İS’ a h l a t r a v r p m c a v ( t o v
t p i m o v I) K I J2 : t o v it T p o ı r o v r i j s a h l a r F 3 f K a r e p o u IP 4 rt
ante o i r w 5 a h i m E 'P S T : aîrıoK E JA 5 r) TU )(f} K a l t o
a v r ijin T o v S T 6 !) pr. sup. 1in. E 1 y f v r j T i ı ı Torstrik 7
n M : 6« T u ıv ci. Torstrik, fort. S 8 1 ro, S u r r ot’ S' aîrıov, & i j \ o v
E V (cf. M) 9 rtö rtp n v F 12 a ı r t o v K a i < j)v < rıv AS ( c f . M ) :
ı c a i ( p v a t v a h l a v E * : K u i < p v a ı v a i r ı o v E 5 13 t o v A A P ST : 0 0 1 .
E 14 on alt. E P S : ört e t r r ı A 17 y a p om. I
FİZİK 2 79
6. 1 9 7 b 31 — 7. i9 8 b 9
\rjaav), ?) tivos eveıca (îva HpÇuiTiv), i) iv toîs ytyvoptivoı? fj ao
v\ t\. ar
orı p.fv ovv ra a ırıa Tavra Ka'ı Torravra, <pat>epov' ar
e’ırei S’ aî aırı'aı re'rrapes, ırepî Tsatr&v roö <pvtriKov tlbfvat,
Kat t Is mi<ras âvâyıuv râ Sıa r ı âıtohmatt <j)variKÛ>s, rîjv
v\r)v, râ eî&os, to Ktvîjaav, ro ov ivtKa. ipytTaı 8e ra rpLa
eis [râ] ev TroAAaKiS’ râ /xev yap r ı e o rı /cai ro o î iıifKa iv 25
eorı, ro 8’ oOtv 1) k(vt)o’is lipSırov r â eföeı r a ir o rovroıs- âv -
dpu>'jtos yap âvdptüttov ytvvâ— xaî öÂtos ötra Ktvovpıcva Ktvtî
{5<ra 8 e /ırj, ovkİti <f)V<riKijs' oiı yap iv a v ro îs i^ ovra KÎvrjatv
ov8 ’ âp^i/v Kim jaeios Ktveî, aAA’ aKtvrjTa o v r a ‘ 810 rpeıs al
ırpayııaT eîaı, y p.iv ırtpl aKivrjTcuv, j; 8« Trepî KLvovpfvcuv p.iv 3°
â<f>6âpTh>v 8e', r/ 8e 7repı r a <\>0 apTa). cotrre ro 8ıa 'r£ xaî
eis rîjv üA.ıjv ârayovrı dıroötöorcu, xaı fis ro r ı iu rıv, Kal
eis râ npStTOV Ktvijaav-, ırepı yeveVetos yap p.<x\t<TTa rovrov
töv Tpoırov r - s a irıa s o-kokoİhti, rı fxerâ r ı yıyveraı, Kal r ı
•npÜTOv firoİTjcrfv i] t i in a ö fv , Kal ovrtos ata ro f<j>f^î]s. 8 ırra ı 35
8e aî ap^aî ai KivovaaL (f>vtriküs, 3>v fj irtp a ov <j>va,iKrjm oiı
yap ex.eı Kit'jja-eiüs apyı\v iv avrij. rotovrov 8’ eoTiı/ eî r ı k i - I9 8 b
re î /UT/ Kivovjnvov, ojtnrfp ro' re TrarreAûs aKivıjrov Kal [râ]
ıravTCûv npSırov Kal ro r ı ecrrıv Kal jJ.op<\>rj' reÂos yap- koi
ov ivtKa- cöare eıreî rç cjıvtrıs ivtKa tov, Kal ravrov eıdivaı
8eî, Kal nâvrtas anohoTtov t o 8ıa r£, oîov orı ck ro€8e 5
avâyKi] ro'8e (ro 8e e« rovöt 17 â 7rA&is ij cos in i to tto\v),
Kal ti /ue'AAeı roöı katırdaı (St<rıttp İ k tûv nporatrftüv ro
avpnripaarfia), Kal orı roör jjı; ro r ı 7/1/ etvaı, Kal 810'rı /3 e'A-
rıoı> ovToıs, ov^ a 7rAûs, aAAa rö •Jrpos rijv İKatrrov ovatav.
8. ı ç 8 b ı o — 199® 3 0
eveKa tov eıvaı, el /J.ij oîov re raıir' eıvaı p.r)re âıro avp.-
TtT<jü)xaTos jxr)T aıro Tavro/xa.Tov,ivtK a tov &v elrj. âAAa 5
p.i]V (f>ıj<reı y e erTİ ra ro ıa v r a K avra, (Ly Kav avro'ı <f>aî(v
ot raıİTa A^yovres. ia r tv &pa to eveKa tov iv roîs fyv atı y ı-
yvofxivoıs Kal oitJiv, g
İ r i iv üaroıs re'Aos (<tti t i ,tovtov ÎvtKa 8
TtpârTtTaı to Ttporepov Kal TO i<f)f£î]S. OVKOVVâlîTrpaTTtTaı,
OVTlü TT«j)VKf, Kal âlî TT«pVKeV, OVTOJ Tlp O.TT€Ta l eKaCTTOV, ClV 10
fi»; Tl İfiTrobİÇl]. ITpaTTİTal S’ eveKa TOV Kal TT((f)VK(V &pa
ZvckA tov. oîov el oiKia t S>v (f>v(T€i yıypop.(vu>v ijv, ovreoy av
iy ıy v ero (iıs vvv vıro rfjy Te\vi]v el 8e r a (ptjaeı jxij fiovov
(jivo’f ı âAAa Kal Tİyvy y ıy v o ıro, iıaavTtDS av yıy v oıro tj ıre-
<f>VK(v. İvtK a â p a B aripov Öârtpov. öAcuy be i] reyvr) Ta 15
p.lv fTrıreAet a 1) <\>v<rıs a b v v a reî a n e p y a a a a d a ı, r a 8e jxı-
n eîr a ı. el ovv ra Kara Tİ\vr]v eveKa rov, SrçAoy orı
Kat Tâ K ara <pv<rw âpLOİus yap ex«ı ırpos âAArçAa
iv to îs Kara r i x vrlv icat iv ro îs K ara cjıuaıv r a f a r e p a ırpoy
r a Ttporepa. 20
fiâA«rra 8e <f>avepbv «iri r â v <fu>un> rS>v âAAu>ı\ 10
& o ir e riyvrj ovre (r\Tr)<javra ovre fiovkevaâjj.eva ıroıeî- ödev
5 ıaTT0p0V<rı r ıves n orepov vû 1) rıv ı âAAtf> epyâ(ovTaı. oı t âp-
ityvaı Kal ol p.vpfxr]Kes K a l ra ro ıa iıra . K a r a [iiKpov S’
ovTiu ırpoiovTi Kal iv roîy (jjvroîi <paıveraı r a <rvfi(j)ipovTa y ı-
yvâfieva ırpos t o reh o s, oîov r a (jıv\\a rj/y to v Kapıtov eveKa 25
o-kİttt]S. (oar' d <pvaeı re ıroıeî Kal eveKa rov i] \e\ibmv rî)v
veOTTiav Kal 6 apayyrji t o âpâ^ vıov, Kal râ <pvr a ra
<pv\\a eveKa rmv Kapırâıv Kal Tas pıÇas ovk âva) âAAa
Kara) ti]S Tpö<j)rj y, (jıavepov ört ecrnv i] a îrıa rj roı-
avrrj ev r o îs (pvaeı yıyvop.evoıs Kal ovaıv . Kal irrel rj <j)V(rıs 3 °
8 6 t’ E râ T o ı a i r a AS : rnCra E ı r ı i v r a E JP S : y c ı r â v r a
FI 8 ötro/s nP*T : ...V APPS rı fVn A P S P °: ( i t t i AS* r
roûrou] TO İ v i K İ T O U , T O V T O V A IO 0 1 ' T M alt. . . . t K İ K T T O V h İ C E P S :
post I I ffiıroftiÇr/ A 12 ivfKa rnv V P S : toltov tveKa A:
TOVTOV (VCKtİ TOV E 13 TU <pWTCt F J 2V î Om. E I J 1 15 Sf
E J 2PT : Ti F IJ*S 16 fVırfAfi â fecit E 2 ûntpyu(<aöaı
F I J 'T 17 Kara AS : k u t u t 1]v E 18 râ om. E J 1 «ara
AS : Kara t rjv E *X(l AV : *X(l roîs E 19 ırpos râ ırpoTfpa
E 2AS t om. E 1 21 TTOLeı ölü arroj >trt A 24 Trpotovra A et
fecit E 25 cvtKa ante rfjc A 26 Shtt ei] L>s t rj E ıroiflv
J1 rî>>] rrjv tjTi ırtpKptptj F 27 tö (j>v\\ov E 29 «caru
ivfKa TtjS A rj pr. om. F
FİZİK 2 85
7 (rı
avâyui} <nsıpp.a ytvead aı rrpSırov, âAAa p.ij evûvs râ £Ş>a"
9 Kat ro " ov\o<fiv(S p.ev ırp â ra ” aırtppa ?]ı>.
9 İn K al iv roîs
vur. Doğa da iki anlamda, hem madde hem de biçim (morphe) olarak
kullanılıyor; amaç ise biçim (morphe); öteki şeyler amaç için, amaçtan
ötürü: öyleyse biçim, şekil (morphe) nedendiT, hem de ‘ereksel neden’
(he hou heneka).
Sanata bağlı şeylerde ise hata oluyor (sözgelişi yazman doğru yazma-
ııuşür, hekim doğru ilaç vermemiştir), dolayısıyla bu doğal nesnelerde de 35
olası. Demek sanata bağlı kimi nesnelerde ‘ereksel nedene’ tam ulaşılı- 199 b
yorsa; hatalı şeylerde ise bir ereksel nedene uygun olarak iş görülüyor
;ima buna ulaşılamıyorsa doğal nesnelerde de bu böyle olsa gerek: sakat
lıklar ‘o ereksel neden’in hataları. Öyleyse öküz cinsleri başlangıçtaki ya
pısında belli bir sona ve amaca gidemeseydi, şimdiki örneğimizde tohu- 5
ınun hatalı olması gibi, bir ilke, bir başlangıç hatası olmuş olurdu.
Öte yandan ilkin hemen doğrudan hayvanın değil, bir tohumun
oluşması zorunlu: ve tohum da “baştan hepten bozuktu”.13
Yine bitkilerde de bir ereksel neden var ama daha az belirgin. Aca- 10
ha öküzyüzlü insanlar gibi bitkilerde de aynı şekilde zeytinli asma dalları
olur mu, olmaz mı? Akıl almaz bir şey, ama hayvanlarda bu oluyorsa on
larda da olsa gerek.
Yine tohumlarda da oluşmanın gelişigüzel olması gerekirdi. Ama
bunu ileri süren kimse doğaya bağlı olan nesneleri ve doğayı ortadan kal- 15
diriyor demektir, çünkü kendi içlerindeki bir ilke ile sürekli devinip bir
amaca ulaşan nesneler, doğaya bağlı olan nesneler. HeT ilkeden her nes
ne için tek ve aynı sonuç çıkmıyor, gelişigüzel bir sonuç da çıkmıyor: bir
engel olmadıkça her zaman geçerli sonuç çıkıyor. Ereksel neden ile, ereksel
nedenden ötürü olan nesne talihe bağlı da olabilir; sözgelişi sanki sırf bu- 20
nun için gelmiş gibi “yabancı şans eseri geldi, onu kurtanp gitti” diyoruz,
oysa bunun için gelmemiştir. Bu ilineksel bir durum (nitekim talih daha
88 <J>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 B
8. I 99a 31 — 9. 200a 14
15 t<ö koyıo.
'5 (crrı 8 e râ âv ay Kalo v ev re roîs p ad rıpa a ı Kal ev
30 (p a v e p ö v 87; o rı ro
a iT İa ı, p â k k o v 8e 7/ r iv o s e v (K a m a î r ı o v ya p tovto r i j s v k r js ,
a d a ı < £ â v â y K i j s K a'ı V T t â p \ e ı v — o v r u s K al el â v d p t a iT O S r o 8 ı,
İn kavramda. 15
Öte yandan bilimlerdeki (matematikteki) zorunluluk ile doğada olu-
?.nı nesnelerdeki zorunluluk arasında bir tarz benzerlik var: nitekim açı
I o İli lıir biçimde tanımlanmıştır; üçgenin iç açılarının da yüzseksen dere-
ıı ıılınası zorunlu, ama tersi zorunlu değil, yani bu olmazsa açı da yok
ilişil- Oysa birşeyden ötürü, bir şey için oluşan nesnelerde tersi: amaç
ı iLk aksa ya da varsa, ondan önce gelen de olacaktır ya da vardır. Yoksa 20
ı ılı naz; yukandaki gibi sonuç olmayınca başlangıç yoktur ve burada artık
ıimaç ile ereksel neden de yoktur. Çünkü ereksel neden de eylemin de
lili, kavramın başlangıcı (burada kavramdan sözedilir çünkü eylem yok).
I 'ı dayısıyla bir ev olacaksa belli koşulların olması, bulunması, oluşması 25
ya da kısaca birşey için olan madde zorunlu, sözgelişi bir ev olacaksa,
iııfda ile taş. Ne ki yine de amaç bunlar için değil, yani maddeye bağlı de
nil, bunlar ‘için’ de olmayacaktır. Genelde söylersek bunlar olmazsa ne
ev olacak ne testere: taşlar olmazsa ev, demir olmazsa testere olmayacak,
Yukarıdaki örnekte de üçgen iki dik açıya eşit değilse ilkeler geçerli değil. 30
Demek ki şu açık: doğal nesnelerde “zorunlu”, madde olarak söyle
nen şey ile maddedeki devinimler. Doğabilimci herikisinden de sözetmeli
ama daha çok ‘bir şey için’ olandan; çünkü bu, maddenin nedenidir,
madde amacın nedeni değil. Amaç ereksel nedendir: ilke de upkı sanata
Uığlı olan nesnelerdeki gibi tanımla kavrama bağlı. Ev belli bir şey oldu- 200b
cundan, belli şeylerin oluşması ve bulunması zorunlu; yine sağlık belli bir
şey olduğundan belli şeylerin oluşması ve bulunması zorunlu. Bu şekilde
insan belli bir şeyse belli şeyler zorunlu; belli şeylerse onlar da. Ama belki
92 <E>Y2IKH2 AKPOASEÜ2 B -r
9. 200a 1 5 — 1. 200 b 28
r.
’ Eıret 8’ ij (jtvcrıs pıev i a r w ap^ l Kivijo-icos Kal jj.tra-
fiokıji, ?; Se jifOobos i]yiv ırepi <j)V(Te(i>s fort, Set juı/ Âar-
davtıv t i icrr t K trıjcrıs1 avayKaıov yap ayvoovjJ.ivr)s avrf/s ây-
j’oettröat Kat r?/r tftvırıv. bıopı<rafxivoıs öe Trept Ktr?/<recoy 7ret- * 5
parcov röv aiıröv iırekOfîv rpoırov ırepl tS>v i(f>(£i]s. 80/cet 8’
KiVîjcrts etrat r(3 ı» (rvıre^Mv, to o’ â-ntıpov ip.<j>aiı>eraı ırpia-
TOV iv T<p (T V V i ^ f l ' blo Kal TOÎS ÖplÇopLİVOlS TO a-VVfX€S <TVjl-
I. ııvramda da zorunluluk var. Nitekim testerenin işi belli bir biçimde kes- 5
ine diye tanımlandığında, testerenin belli bir biçimde dişleri olmazsa bu
|.<\sme-ayırma olmayacak; demirden değilse, belli bir biçimde dişleri ol
mayacaktır. Yani tanımda da tanımın maddesi olarak bazı parçalar var.
Ü ç ü n c ü K itap
9 b ıi] p r ] iı iv o v öe /caö’
10 tK a iT T o v y i v o s to v y iv f v r t \ e ^ e ıa to v öe h v v â y tı, 77 to v dv-
a A A o ıa jr o tî, jj a A A o ıc o ro V , a A A o u o c r ts , r o ü öe a v £ t]ro v K al to v
e v T fv d fv b ı jK o v . o ra v y a p to o İK o h o y r jr d v , fı ro ıo v ro v a v ro
I. 2 0 0 b 2 9 ----2 0 I b 4
\ k y o p .e v e 'ıv a ı, k v r e k e y e îa f, o İK o b o 'fie îr a ı, Kal e e r r ıv to vto
olKoboıxT]<Tis• o p t o îm be K a l p.dOt]<Tii K a l la r p e v a ıs Kal kv-
A ıc rıs K al â k e r ii Kal â b p v v a ıs Kal y r ıp a v c ıs . (n et 5 ’ ev ia
T avra Kal b v v a p .e ı K a l ( v r e \ e \ e C a e e r r iv , o v \ â f i a b e fj o v 20
K a ra rö a iır o , â A A ’ o lo v B e p fio v ptev i v r e k e ^ e t a \ j/ v \ p o v be
b v v d p .e ı, ıt o k k a ijb rj ır o u t ja e ı Kal n e ıt r e r a ı v ır ' d k k ıjk t o v
an av yap kerrat. d jx a TTOtrjriKov Kal - n a d ^ r iK o v . (urrre Kal
r o k iv o v v <f>vertKZs K L v r jr o v Tr'âv y a p to t o l o î i t o v K iv e l k i v o v -
p e v o v K a l a iır o . b o K e ı p .e v o v v T ie rıv â r t a v K ivelerO a ı r ö k i - 35
v o v v , o v fMfv â A A â n e p l t o I jt o v p .ev k£ â k k o iv k e rra t b r jk o v
Ö7 Tü)s f 'x et {(< rr ı y a p t i k iv o v v K a l ü .kL vi]to v), tj b e r o v b v v d f i e ı
ö v r o s ( k v r e k e ^ e ı a ) , ö r a v k v r e k .e \ e t e ı o v e v e p y fj oii)( f j a iır o â A A ’
f) K iv r jr a v , / u ın jtn s e e r r iv . A eya> b e r o fı û ö 1. ea r ı y a p o ^ a A -
kös b v v d p .e ı avbpıâs, d k k ' öpoji V T0X} Xa ^K0^ k v r e k k - 30
2 0 Ia 27— 202a 3 = I o 6 5 b 2 2 — IO Ö 6 a 2 0
2 o ıh 6 -7 = ıo 6 5 b 20-22
I. 2 0 I b 5 ----- 3 . 202a 17
râv ovTiüv o vre tıs evepye tav Iotu » 6eıvat aijTijv ovre
yap to övvatov ttocröv tîvaı Kivelraı avayurjs ovre ro ev- 30
epyeîfj, 'Kovâv, rj re Ki'vrjo-ıs evepyeta fiev eıvaı r ı s hoKeî,
ârekî)s 8 t' 4 a t r c o i' 8 ’ ört areA .es to 8 w a T o v , ov ea’Tiv evep-
yeıa. Kat 8 ı â rovro 8 ij )(a f 7Toi' avrrjv \a/3 eıv Tİ etrrıv' i)
yap e ıs arep tjırw âvayK aîov öetvaı t) e is övııafiıv 7? els ev ep -
yeıav âırA .yv, to v to jv 8 ’ ovbev <f>aiveraı evhe^optevov. ketn e r a t 35
to lv v v o elpT]p.evo<i rpo'nos, evepyeıav fiev rıva eıvaı, roıavTYfv 2 0 2 *
2i t x f'ı 8’ cnropîav
k o y i K r /V ' âvayKaıov yap "uruts t lv a ı rıva tvepytıav tov
5 . ,
o i ı r t to r i j v âAAou i v t p y t ı a v i v k r i p t o t î v a ı a r o m o v (e o rı y a p
rj öCha£ıs iv tp y tıa t oh hıh acrK ak iK ov , t v t iv i p t v r o ı , K al ovk
dTT ortT p.rjp.tvr], âAAâ r o v b t i v rû8e), o v r t p i a v 8 v o î v K a ı k v t ı o iıO iv
ı levinebilir olana bağlı; dolayısıyla herikisi için de etkin hal aynı biçimde
‘lıir’: tıpkı ‘1’ ile ‘2 ’nin ve ‘2 ’ ile ‘l ’in oranı gibi ya da ‘iniş’ ile ‘çıkış’ gi-
hi. Nitekim bunlar aslında bir, ne ki tanım aynı değil; devindiren ve de- 20
vinen ile ilgili olarak da bu böyle.
Öte yandan mantıksal bir güçlük var: belki de bir işleyenin etkinli
si, bir de işlenenin etkinliğinin olması zorunlu: biri işleme öteki işlen
me, eser ve sonuç; birininki etki, ötekininki etkilenme. İmdi değil mi ki
herikisi de devinim, birbirlerinden farklılarsa [etki] hangisinde? Çünkü 25
herikisi de [işleme ve işlenme] etkilenende ve devinende ya da işleme et
kileyende, işlenme etkilenende (işlenmeye de etki demek gerekirse bura
da ancak eşadlı olabilir). Beriki kabul edilse devinim devindirende ola
cak (çünkü devindirende ve devindirilende aynı kavram geçerli), dolayı- 30
sıyla ya her devindiren devinecek ya da devinimi içinde taşıdığı halde de-
vinmeyecektir. Ama herikisi de yani hem işleme hem işlenme devinende
ve işlenende ise -iki şey oldukları halde, öğrenende olan öğretme ve öğ
renme gibi-, ilkin her nesnenin etkin hali kendi içinde bulunmayacak,
ayrıca iki devinimin aynı anda olması garip olacakür, çünkü tek nesnede- 35
ki tek biçime giden iki nitelik değişmesi neler olacak? Bu olanaksız. Peki
etkinlik hali bir tek olsa! Ama biçimce değişik iki nesnenin aynı ve tek 202b
etkinlik hali olması akla aykırı. Bu durumda öğretme ve öğrenme, işleme
ve işlenme aynı olacak; öğretmek öğrenmekle, işlemek işlenmekle aynı
olacak, dolayısıyla öğretenin [öğrettiği] herşeyi öğrenmesi, işleyenin işlen
mesi zorunlu olacak. 5
Yoksa acaba bir nesnenin etkin halinin kendinden değişik bir
nesnede olması garip değil mi? (Nitekim öğretim öğretebilir birinin
herhangi bir kişideki etkinliğidir ve ayrılmış değildir, birinin biri
üzerindeki etkinliğidir). T e k etkinliğin iki kişi için aynı olm asına
104 «&Y2IKH2 AKPOA2EOS T
3. 2 0 2 tt 1 8 -----4 . 2 0 2 b 3 5
rf\v avrfjv tıvaı [y.i] £>s r(jj tıvaı ro avro, âAA’ âts vıtdp-
X«t ro hvvâfitı ov ırpbs ro evepyovv), ovt âvdyKtj tov blbd- 10
<TKovra jxav6 dvtıv, ovb' ti ro ıroıeîv Kal ırdtr^eıv rö avro torıv,
tır] ntvroı u>crrt tov Aoyov tıvaı İva tov (rö) rC fjv tıvaı Atyovra,
olov i>s \wttiov Kal ıp-drıov, âAA’ <£>s fj âbos rj Qq(3 r)0 tv 'AdrjvaÇt
Kal fı ’AdrjvrıOtv tis &rj/3 as, âıcnrtp tîprjraı Kal ırportpov; ov yap
Tavra 1ravra vırdp\tı roîs oırooırovv toîs avroîs, âAAâ pâvov 'S
ols to tıvaı to avrd. ov \xrjv âAA’ ovb' tl i] bı&aÇıs rfj nadr\<rtı
ro avro, K at ro fxav$dvtıv rû hıöâ<TK(iv, tocnrtp ovb' tl i] bıâ-
<rra<rıs p.[a rG>v hıtaTrjKOTüûV, Kal rö bııırraadaı ivOtvdt İKtZ<rt
KaKfîötv btvpo tv Kal rö a d. oAcuç S’ tltrtîv ovb' f) b(ba£ıs
r ji uadrjatı ovb' fj ıroCrfirıs rfj ıraûıj<rtı ro av ro KvpCcos, âAA’ 30
w vırdpxtı ravra, fj Kİvr)<rıs" ro yap to{®€ tv t( 3 8 e Kal râ
roööf thro rovbt ivtpytıav tıva ı ?rtpov T(Ş Aoyw.
rC p .iv o v v t o r ı v K&tjtrıs eîp ıjrat Kat KaûoAov Kaı K a r a
p -tp os' o v y a p &br)Xov ırûts opurd-rjtT traı tGjv tlb & v ( K a a r o v a v -
ttjs" âAAotcücru p \ v y a p fj r o v âAAouoroS, fj âAAo ı a r o v , i v - 25
r«Ae)(eıa. e ri 8e y v u ıp ıp d iT tp o v , fj r o v b v v â fjıtı TtoırjriKov K al
ıradrjT iK ov, fı r o ı o v r o v , âırX5>s re Kat ıra K ıv KaO' t K a o r o v , fj
o İ K o b o p ıja ıs fj l â r p t v ı r ıs . t o v a v ı uv 8e A f^ d r j a t r a ı r p o ır o v
Ka'ı ır t p l rS ıv âAAuıv K ivfıo’tıo v (K a n r r js .
4 ’ Eıret 8’ to rıv fj ırtpl (j>v<rtu>s tm<rTij/jirj irtpl fityedrj 30
Kal Kİvrj(Tiv Kaı xP°vov, â v tKaorov âvayKaîov ıj âırtıpov fj
ıttırtpa(Tp.ivov tıvaı, tl Ka'ı /xi; ırâv to rıv ântıpov rj ıreıre-
patTjjLtvov, olov ırados fj arıypı) (r&v yap toiovtuiv t traıs ov-
btv âvayKaıov tv dartpuı rovraıv tıvaı), ırpoa-rjKov âv tır] tov
ırtpl (jjvatoûs Trpayp.artv6p.tvov Oeiüpfjiraı ırtpl aıttîpov, el to rıv 35
11[ı, iıir engel yok mu! (Varlıkça aynı olmak anlamında değil de olanak ha
limle olanm etkinlikteki nesneyle ilgisinin bulunması anlamında); işle- 10
ııu-k ve işlenmek aynı olsa bile öğretenin öğrenmesi de zorunlu değil mi?
Imrada elbette elbise ve pelerin gibi niteliği bildiren tanımın bir olması
ıinlıımında değil, daha önce de dediğimiz gibi Thebai’den Atina’ya ve
Aıiııa’dan Thebai’ye giden yol anlamında. Nitekim bir biçimde aynı 15
u la n nesnelerde herşey aynı olarak bulunmuyor, yalnızca varlığı aynı
ulan nesnelerde bu sözkonusu. Yine öğretme süreci öğrenme süreci ile
ıiynı olsa bile öğretmek öğrenmeyle aynı olmaz, tıpkı iki nokta arasındaki
uzaklık aynı olsa bile, burdan oraya ve ordan buraya olan uzaklığın bir
ve aynı olmaması gibi. Genelde söylendikte ne öğretme ile öğrenme ne
*İr işleme ile işlenme tam anlamıyla aynı; aynı olan bunların içinde bu- 20
lıınduğu devinim. Çünkü belli bir nesnenin belli bir nesnede etkinliği
nin olması ile belli bir nesnenin belli bir nesne aracılığıyla etkinliğinin
cılı »ası tanımca farklı.
Demek devinimin ne olduğunu hem genelde hem de özel durumuy-
l;ı söylemiş olduk. Devinim türlerinden herbiri nasıl belirlenecek, bu
.ıçık: sözgelişi nitelik değiştirme nitelik değiştirebilen bir şey olarak nite- 25
lik değiştirebilen bir nesnenin tamamlanması, gerçekleşmesi. Daha da
.u.ıkças), olanak halinde etkin ya da edilgin olan nesnenin [herikisi de]
öyle olduğu için tamamlanması, gerçekleşmesi. Hem mudak anlamda
lirin de -ister ev inşaatı ister hekimlik olsun- tek tek durumlarda bu böy
le. Öteki devinimlerin herbiri üzerinde de aynı biçimde sözedeceğiz.
4 Değil mi ki doğabilim i hetbtri ya sonsuz ya da sınırlı olm ası
•orunlu olan ‘büyüklük’ , ‘devinim ’ ve ‘zaman’la ilgili; herşey ya
sonlu ya da sonsuz olmasa bile -sözgelişi bir duygulanım ya da bir
nokta (herhalde bu tür nesnelerden hiçbirinin bu iki sınıftan birine
girmesi zorunlu değil)- doğa üzerine çalışan birinin ‘sonsuz’ üzerine
kafa yorm ası uygun olsa gerek: [sonsuzluk] var mı yok mu, 35
106 «frYZIKHZ AKPOAZEQ2 F
* / s * # /» « * * *» f « i e
t) fi 17, K at «t tortu, rı eoTtı». <nj/xeıoi).ö oti r a u r t js rr/s «Trumj-
2C>3a M1?* o tK e ıa fj 6 ea> pla 17 ır e p ı a i/ T o v ır a v r e s y â p o i b o K o v vre s â £ ıo -
A oycos T)<j)daı T İjs T o ıa v r r js < pıko ao(f> (as u e ır o ir fV T a ı K oyov
ırâvres tos â p x V v T i v a r ı O e a a ı t & v o v -
ır e p ı r o v â n t l p o v , K at
toüv, o t f t e v , io c n rep o t riııöaydpeıoı K at [IA.âr<di', KaÖ’ a t r ö ,
5 oı)x As <rvp.(3 ef3 riK6 s t i v t ere'pco aA.A’ oiıo-Cav a v rö w ro Û7reı-
p o v . ttA tjv o t peı> FlüÖaydpftot ev roîs a lo ’d rfT o îs (ou yap x ü)-
pifTTOv ır o ıo v o ’i v t o v â p ıö p ıo v ) , K a l e ı v a ı t o e£ a ı t o v o v p a v o v â ır e ı-
p o v ,, r iA a r a jD 5 e e£co /iter o v b e v e ı v a ı a ü f x a , o iıb e T a s I b e a s ,
b ıâ t o pırjbe ır o v e ı v a ı a v r c ıs , t o p ıe v r o ı a n e ı p o v Kal e v t o Î s
4 . 202b 36 — 2 03b 19
ı ılınası: sözgelişi şu et, şu kemik ve bu tür herhangi bir şey, yani herşey;
In'in de aynı zamanda. Çünkü [Anaksagoras’a göre] yalnızca herbir nes
nede bir ayrılma başlangıcı yok, aynı zamanda herşeyde de. Oluşan nes
ne böyle karışık bir cisimden oluştuğu için, aynı zamanda olmasa bile
her nesnenin oluşumu olduğundan ötürü oluşumun bir ilkesi olması ge- <
ıvkir, bu da tektir: sözgelişi Anaksagoras ona ‘U S ’ adını veriyor. U S dü
şündükten sonra belli bir başlangıçla işine başlıyor. Dolayısıyla bir za
man herşey birarada, bir zaman hepsi devinmeye başlıyor, bu zorunlu.
I )emokritos ise ilk öğelerden hiçbirinin ötekinden oluşmadığını ileri sü
rüyor, ama yine onun için de herşeyin başlangıcı olarak ortak bir cisim
var, bu cisim parçaların büyüklüğü ve şekli açısından farklı.
Demek ki doğa bilimcilerine uyan bir araşarma olduğu bunlardan
lıclli. herkesin sonsuzluğu ilke olarak koyması da yerinde, çünkü onun
ne boş bir şey olması olanaklı ne de ilke olmak dışında onda bir başka >
olanak bulunabilir. Nitekim herşey, ya kendisi bir ilke ya da bir ilkeye
bağlı; ‘sonsuz’ ise bir ilke-başlangıç taşıyamaz, çünkü bu onun sınırı
olurdu. Yine oluşmayan, yokolmayan bir şey; çünkü kendisi bir ilke; olu
şanın bir sonu olması zorunlu, her yokolmada da bir son var. Bunun 10
için dediğimiz gibi onun başlangıcı yok, tersine o öteki nesnelerin baş
langıcı olarak görünüyor, “herşeyi çepeçevre sarıp herşeyi yönetiyor”21:
tıpkı, U S ya da D OSTLU K-KİN gibi, sonsuzluk dışında başka nedenler
kabul etmeyenlerin dediği gibi. Sonsuzluk tanrısal bir şey de olsa gerek,
çünkü Anaksimandros ile çoğu doğabilimcisinin dediği gibi ölümsüz, or
tadan kalkmayan bir şey. IS
Düşünürlerdeki “sonsuz bir şey var” inancı şu beş konudan
kaynaklansa gerek: [1 ] Zam andan (nitekim o sonsuz); [2 ] büyüklük
lerdeki bölünm eden (nitekim m atem atikçiler de “sonsuz” kavramı
nı kullanıyor). [3 ] A ncak ‘sonsuz’, oluşan nesn en in ondan ayrıldığı
şey ise, ancak bu biçim de oluşun ve yokoluşun ortadan
110 <J>Y2IKH2 AKPOA2E£22 T
!■i i l kınayacağı olgusundan. [4 ] ‘Sınırlı olan’ın hep bir sona varması, dola- v
yr.ıyla bir nesne hep bir başka nesne için zorunlu olarak bir sınır olsa
lılı,bir sınırın olmaması zorunlu olur [görüşlünden. [5 ] Herkes için ortak
'unun oluşturan en önemli, en başta geleni şu: düşüncede sınır olmadı
kından; sayı, matematiksel nicelikler ve gökyüzünün ötesi sonsuz görünü-
yı ir. Ne ki ‘ötesi’ sonsuz olsa cisim de dünyalar da sonsuz görünür, çün-
İl) bir yerdeki boşluk başka bir yerdekinden niye çok olsun? Dolayısıyla
l'ülle [mekan-uzay] bir yerde ise o her yerdedir de. ‘Boşluk’ ve ‘sonsuz
lılı yer’ olsa cismin de (evren küdesinin de) sonsuz olması zorunlu olur,
ı, ııııkü öteki nesnelerde olası olmakla varolmak arasında hiç fark yok.
Öte yandan ‘sonsuzluk’ üzerine düşünme, içinde bir sorun taşıyor:
lıı-m sonsuzluğun varolmadığını kabul edenler için birçok olanaksız şey
nızkonusu oluyor hem de sonsuzluğun varolduğunu kabul edenler için.
Ayrıca acaba ‘sonsuz’ nasıl konacak? Bir töz olarak mı, yoksa kendi başı-
n,ı herhangi bir doğa için bir ilinek olarak mı? Ya da hiçbiri değil; yine
ılr sonsuz bir şey ya da sayıca sonsuz şeyler hiç de yok değil mi? Ne ki
ılı ırabilimcisinin en çok araştıracağı şey duyulur sonsuz bir büyüklüğün 204a
«1111p olmadığı. İmdi ilkin ‘sonsuz’un kaç anlamda kullanıldığı belirlen
meli: bir anlamda, doğal olarak baştan-sona gidilecek bir şey olmadığı
lı in baştan-sona gidilemeyen şeye ‘sonsuz’ denir: tıpkı sesin görülememe-
•,i gibi. Bir başka anlamda, sonu olmayan bir yolu içinde taşıyan şey ya
ila sanki doğaca bir yolu varmış gibi olan, ama bir yolu ya da sının olma- 5
y:m şey. Bir de herşey ya ekleme ya bölme ya da herikisi açısından son
suz.
5 İm di ‘ sonsuz’un duyulanlardan ayrılmış olm ası, kendi bası
lı;! varolan bir şey olm ası olanak lı değil. Çünkü sonsuz, ne bir bü
yüklük ne sayısal bir çokluk ise, ilinek değil kendi başına töz ise bö- 10
lı'inmez olacaktır (çünkü ‘b ö lü n eb ilir olan ’ ya bir büyüklük ya da
bir çokluktur). N e ki böyle b ir şeyse sonsuz değil, meğer ki görül
meyen ses gibi ola. A m a sonsuzluğun olduğunu savunanlar bu
112 <DY2IKH2 AKPOA2E£22 T
4. 203b 2 0 — 5. 204a 35
204b eıvaı «al iv roîs vorjroîs Kat pıybev İ)(ov<rı fieyfOor rjpieis
8 ’ İTTio-Kotrovıifv Trepl rû v aicrÖr/TÛv Kal ırepl 3>v -jroıoıj/xcOa
2c>4b 10-24 = ıo 6 6 b 2 6 -3 6
Hİ madiği araştırması herhalde genel bir araştırma olur. Oysa biz duyulur 204b
nesneleri inceliyoruz ve üzerinde araştırma yaptığımız nesnelerde büyük-
lılk açısından sonsuz bir cisim var mı, yok mu, buna bakıyoruz. Şu tür
kabullerle bakarsak mantıksal açıdan yok gibi görünüyor: bir cismin tam
ını “bir yüzeyle belirlenmiş, sınırlanmış şey” ise, ne düşünülür ne de du- 5
yıılur sonsuz bir nesne olabilir (üstelik sayı da böyle aynlmış-soyudanmış
ı ıl;ırak sonsuz değil, nitekim ‘sayılabilir olan’ sayıdır ya da sayıya sahip
olan şeydir; ‘sayılabilir i saymak olası ise ‘sonsuz’a dek gidilmesi de ola
naklı olsa gerek). Ama fiziksel açıdan şöyle bakarsak: ‘Sonsuz’un ne bile- 10
:,i!t ne de yalın olması olanaklı. Bileşik olarak alındıkta öğeleri çoklukça
sınırlı ise sonsuz cisim olmayacaktır; çünkü öğelerin birden çok olması,
karşıt öğelerin hep eşit olması, onlardan hiçbirinin sonsuz olmaması zo
runlu (nitekim iki öğenin herhangi birindeki olanak ötekinden az olsa, 15
sözgelişi ateş sonlu, hava sonsuz olsa eşit ölçüde ateş eşit ölçüdeki hava
li an olanak açısından belli bir üstünlükte olsa bile; yalnızca belli bir sayı-
ıla olsa bile şu açık: ‘Sonsuz olan’ aşacak ve sonlu olanı yokedecektir).
( )te yandan her öğenin sonsuz olması olanaksız, çünkü cisim her yanda 20
yayılımı olan şey, oysa sonsuz olan şey sınırsızca yayılmış olan şey, dola
yısıyla sonsuz cisim her yerde sonsuzluğa yayılmış şey olacaktır.
Ne ki, sonsuz bir cismin tek ve yalın olması da olanaksız: ne kimileri
nin22 dediği gibi o öğelerin dışında olup öğeler ondan doğsun, bu anlam
da ne de genel anlamda. Bazı düşünürler; ötekiler, aralannda sonsuz olan
tarafından yokedilmesin diye hava ya da suyu değil, ‘sonsuzu böyle alıyor: 25
116 OYSIKHE AKPOA2E^2 T
5. 2 0 4 b I — 2 0 5 * 17
ırpös aAArjAa (vavrıoacnv, 'o lo v 6 fikv ârjp 1frv\p6i, ro S’
vbıop iyp o v, ro öç irvp 6tpp.6v wv el ı)v (v âneıpov, l<f>0apro
âv 17817 râAAa- vvv 8’ irtp o v flv a ı (j>acrıv i £ ov Tavra, âbv-
varov 8’ tlv a ı toiovtov , ov \ o rı âırtıpov (tiepl rolürov p iv yâp jo
koiv Öp r ı kenreov İtri rravrâs 6jj.oia)s, Kal âfpos Kal vdaros
ııliı kim öğeler birbirlerine göre karşıt, sözgelişi hava soğuk, su nemli,
ıtir\ sıcak; bunlardan biri sonsuz olsa ötekiler yokolurdu. Bu öğelerin
mı<Ln kaynaklandığı bir başka şeyin varkğım savunuyorlar, oysa böyle
l'lı şeyin varolması olanaksız: o ‘sonsuz olduğu için değil (nitekim ‘son-
ıiı/' üzerine de hava, su ya da bu gibi bir şey üzerine yapıldığı gibi bütü- 30
iniyle benzer ortak bir temellendirme yapmak gerekir), öğe denenlerin dı-
ııula bu tür duyulur bir cisim yok da onun için. Her nesne nerden geli
yorsa ona döner; dolayısıyla ‘sonsuz’, hava-ateş-toprak-suyun dışında bir
yy olurdu; ama böyle bir şey görünmüyor. Ateşin ya da başka bir öğe- 35
ııih sonsuz bir şey olması da olası değil, çünkü genelde onlardan birinin 205a
aA A a b ıa rı o v n i t p V K f k iv t ı a d a ı , K fKT fo v. ov ya p iK a v o v ro
5. 2 0 5 ft 18 — 2 0 5 b 3 4
ovrtos tlnovra anr]kktx\6 aı- eîi] yap âv Kai ört ovk e\eı âkkaffl
KivtifrOaı ov Kivovp,evov, akkâ ıretpvKevaı ovb'ev KioAıieı- irrei Ka'ı 10
fj yrj oiı (peptraı, ovb’ el âneıpos fjv, elpype,vi] pÂvroı vno rov p.4 -
trov akk' ov% â n ovk to r iv &kko o i iv ey 6 r}treTaı, peLveıev
âv [e7rt tov fifcrov], aAA’ on n 4tf>VKev ovtu>. küCtol i^eırj âv
keyeıv on crrripCÇtı avrrjv. el ovv fnjb’eni rijs yrj9 tovto at-
tiov âneipov oüarjs, aAA’ on /Sâpos %x.eı, ro 8e /3 apv p iveı 15
eırl rov p.eaov, fj 8e yrj in i rov p.ecrov, opoCois âv K al to âneı-
pov ptevoı iv avrat bıâ, tiv ' âkkrjv alrıav, küi ovj( o n oıreı-
pov Ka'ı onjplÇeı avro eavro. âpa 8e bıjkov oti Kav orıovv
p.tpos Se’oı pevtLV As yâp to âneıpov ev iavrtji peveı <rr»j-
pıÇov, o S t o js xâv o t l o v v krj<f>6 rj pepos iv ia v T t a peveî' rov 20
yâp okov Ka'ı t o v ptpovs âpoeıbeîs ol rânoı, olov oAtjî yijs
K a l fttokov K arto Ka'ı navros Trvpos Ka'ı amvOıjpos âvto. aJore
eı t o v aneıpov ro 7ros râ iv avrto, Ka'ı t o v ptpovi o ç lv t o s .
pLfVfî âpa iv iavr<j>. 24
oAco? bi <f>avfpbv o t i âbvvarov Üneıpov 34
&pta keyeıv trupa K a l ronov rıvâ d v a ı t o î s atopaaıv, 25
«i ıraı; aS>p.a altrÛıjrov rj fidpos f\ e ı rj KoiK^oVıjra, Kal el
pıev f3 apv, eni ro peaov e\eı rr\v tpopâv tjjvareı, el be k o v -
tpov, âvto■ avAyKTj yâp K al t o aneıpov, âbvvarov 8e ?)
ânav onorepovovv ij ro rjpı trv e Karepov nenovûevaf ırûs yap
S leke î s ; rj wûs t o v ineCpov e o r a ı rb ptv âvto t o be Kar to, 3 °
fj İaryjiTov Kai petrov; İ n nâv triopa altrûr)TÖv iv ronto, rönov
8 e eîbrj k al bıatftopa'ı râvto Kal Kara) kal epnpoadev Kai
onıtrâev k a l befjıbv Kai âpıtrTepöv Ka'ı T a vra ov p.6 vov npos
fipjiis Kai 6 4treı, âkka Kai ev avrŞı r£i ökto bıûpıtrraı.
5 . 205 1’ 35 — 6 . 206 ^ 15
t ü v [teyedûv. öAcos ju-ev yap o v tu js ee rr iv r ö diretp ov , rŞ> det
âAA o Kat âAAo \apfidvi(rOaı, Kal to Xap.jiavop.(vov p.'ev
1 * T # iv \ > 1 > « \<*
aet eı^at TTeTTepao-fitvov, aAA aet ye zrep ov Kat ertpop"
[İri rö eı'yaı ırAeova^cos Ae'yerat, <S<rre 29«
ro aneıpov ov Set Aa/*/3 âvetv i y rö8e rt, olov avûpıonov fj 3 °
oİKiav, âAA’ &)s ıjpJpa Aeyerat Kat 6 âyûv, oh' ro elvaı
oî>x ûy ovtrıa rıs yeyovev, âAA’ âet ev yevea'et t; (jiOopâ,
TStUfpaupîvov, âAA’ âet ye er (pov Kal erepov] âAA’ ev
rots p.(y(d((TW v-nop.tvovTos tov \T]tpdfVTOs [tovto (rvpjiai- 2 o 6 b
ve t], f 7rt 8e t 01 pövov Kal tS>v âvOp<!mu)v tj>8 eıpo/jıevo)v ovtüh üurre
prj emAeııretv. 3
I ınylc her nesneyle ilgili olarak hep başka bir şey olarak almıyor, alman
ıhı lıer zaman sonlu, sınırlı, ama o hep değişik bir şey.
<Ayrıca ‘varlık’ çok anlamda kullanılıyor, dolayısıyla ‘sonsuz’u in- 29a
-..m, ev gibi belli bir şey olarak değil; gün, yarışma gibi almak gerekiyor; 30
I>ıı sonuncular için ‘varlık’ bir töz değil, hep oluş ya da yokoluş içinde,
mm Kandırılmış, hep başka bir şey>. Ne ki büyüklüklerde alman parça
İyemden bölünecek şekilde] kaldığı için <bu sözkonusu>; oysa zaman ve 206b
İnsanlar yokolup gittiğinden onların kalmaması sözkonusu.
Ekleme açısından sonsuzluk bölme açısından sonsuzlukla bir bakı
ma aynı şey, çünkü sınırlı bir nesnede ‘sonsuz’a ekleme ile ötekinin ter-
■.i biçimde gidiliyor. Nitekim alman parça ne ölçüde sonsuza gider görü- 5
nüyorsa, eklenen parça da sınırlı olanla o oranda. Sınırlı bir büyüklük
le n sınırlı bir parça alınsa; sonra bütünün büyüklüğünü bozmaksızın
bu işlem aynı oranda sürdürülse sonsuza ulaşılamaz oysa büyüklüğün
kendisini giderek ortadan kaldıracak biçimde oranı büyütürsek sonsuza 10
ulaşırız, çünkü her sınırlı nesnenin yerini herhangi sınırlı bir nesne alır.
İmdi ‘sonsuz’ başka biçimde değil, böyle, yani olanak halinde ve bölme
aracılığıyla (ama gerçeklik halinde de tıpkı gün ve yarışma var dediğimiz
l'ibi) var. Madde olarak da ‘sınırlı olan’ gibi kendinde değil böyle, yani 15
olanak halinde. Ekleme açısından ‘sonsuz’ da böyle olanak halinde
126 <Î>Y2IKHZ AKP0A2EQ2 T
^ 17 e lv a ı T p o n o v T iv a F 18 Tt E P S : rt a v r o v A ecrrı
F v 7 r t p S â \ \ f i AP 19 T r a v r o s E P S T : Travrös w p ı o p . € v o v AV
an i n c p ( 3a \ f î ? 2 0 a « E V : om. A 2 1 ■njj'om. F 22 «arat
E 23 J1 iÇ u â e v E 24 ff pr. et e l v a ı om. F I 25 e l v a ı
n r r c ı p o v om. E 28 öûo ra a ı ropa E P T : a ı r f i p a ö v o A K at
om. F 29 *ai alt. om. F 32 to P S T , Byw ater: om. n
fVi] 7T fp t E y a p om. F 33 an f t p o
om. E 207a 3 rı F IP S : rı a \ \ o E T : om. J «£«•> Aa ^ â v e ı v
f U T l E : t O T lV K ü fl{ 3d p f l V IJ 7 ° ^ y TO VT fO T lV AP TO
E 8I J S : om. E I F P T 8 Aa f i e î v E 2A T : om. S oJ n p o s r«
p r jö t v â n t a - r ıu I 10 0A01/ post k i @<û t l o v F K t ft & T io v
A S T : K ifia r â v E öt om. F ; de K a t E
FİZİK 3 127
\.ıt, Umun bir biçimde bölme açısından olanla aynı olduğunu ileri sürü-
v111 ıı/, çünkü onun dışında hep bir şey almak olanaklı olacaktır, ama yi-
ııı ılı1 her sınırlı nesnenin bölünme ile aşılması gibi ve hep daha küçük
I>lı ,.1-yin olması gibi, o her sınırlı büyüklüğü aşamayacaktır. Dolayısıyla
•HHi'.ıız’un olanak halinde bile eklemeyle bütünü aşması olanaklı değil; 20
im iyi ki üpkı doğabilimcilerin tözü hava ya da böyle bir şey olan, evre
nin ılışındaki cismin sonsuz olduğunu ileri sürmeleri gibi ‘sonsuz’ ilinek-
»ı I olarak gerçeklik halinde ola! N e ki bu biçimde duyulur bir cismin
in iı.ı-klik halinde sonsuz olması olanaklı değilse şu açık: dediğimiz gibi 25
İmlini1 ile olana karşıt biçimde değilse o, olanak halinde de ekleme yoluy-
111 Imyle olamaz. Platon da bu yüzden iki sonsuz kabul etti, çünkü hem
11 Inııe hem de bölme açısından sonsuza gidilirmiş gibi görünüyor. Ne
U, n iki sonsuz kabul ettiği halde bunları kullanmıyor: nitekim ona göre 30
iıiy ıl;ırd a ne bölme açısından sonsuz sözkonusu (çünkü ‘1’ en küçük) ne
ılı ı-klcme açısından (çünkü sayıyı ‘10’a kadar kabul ediyor).
Ne ki ‘sonsuz’un [doğabilimcilerinin] dediklerinin tam tersi olması
mi/lmiıusu. Çünkü ‘sonsuz’, kendisinin dışında birşey olmayan şey de- 207a
|Hİ, kendisinin dışında hep bir şeyi olan bir şey. Kanıtı şu: bir taşı olma
yım yüzüklere de sonsuz denir, çünkü alman nokta dışında hep yeni bir
ıınkiıı almak olanaklı - gerçi burada asıl anlamda değil, bir benzetme açı
nındın böyle denir. Nitekim sonsuzda bu özelliğin bulunması gerekir 5
mu nynı nokta da hiçbir zaman alınmamalıdır. Oysa çemberde böyle
nlmııyor, yalnızca bir sonra gelen hep değişik oluyor. Demek ki ‘son-
uiı.-’, kendi dışında nicelik açısından hep bir şey alınabilen bir şey. Ken
di ılışında hiçbirşey[i] olmayan nesne ise ‘tanrı’, ‘bütün’. Nitekim ‘bü-
iıin'ıı hiç eksiği olmayan nesne diye tanımlıyoruz: sözgelişi ‘insan’ ya da
imdik’ bir bütün. Tek tek durumda nasılsa asıl anlamda da öyle: 10
128 «DY2IKH2 AKPOASESİ T
6 . 2 o 6b 16 — 7 . 207 b 2
to K a d ’ (K a a r o v , ovtu> Kal t o Kvpiuts, olov to oK ov ov ıırjbev
ecrrıv f f u r ov b’ ( a r ıv a-novcria t£<u, ov t : a v , o rı av âırij.
Te T i]v K a d a ip e t r ıv K al t t jv avTearrpap.fxtvr]v ır p o a Ö e ır ıv , o k o v
opiÇeıv.
7 K ara koyov be ( r v ^ f t a ı v d K al ro K a r a ırpoademv p.'ev
fiTj elvaı boKeıv âıreıpov ovrcos wore ıravros vırepj3 âkkeıv /xe-
yedovs, eır'ı t i / v bıaîpearıv be eıvaı {ırepıe\eraı yap 17 vkrj 35
evrös Kal t o âıreıpov, ırepıe\eı be ro eı8o?J- evkâyuıs be Kat 20 7 b
t ö ev p,ev rû âpı6 p.Ş> eıvaı eırı (ieı> rö ekâ\ıa-rov ırepas tırı 8e
y.ıııl 'bütün ’, kendisi dışında birşeyi olmayan nesne. Oysa eksiği dışarda
■ılıiıı şey ‘tüm’ değil, bir eksiği olan şey. ‘Bütün’ ile ‘tam’ ise ya hepten
ıivııı şey ya da doğaca bir benzerlik taşıyorlar. Sonu olmayan hiçbir nes
in 't;ıın’ değil, son ise sınır. Bunun için Parmenides’in Melissos’tan da- 15
İm yi-rinde konuştuğuna inanmak gerekiyor, çünkü beriki “sonsuz bü-
mıulür” diyor, öteki ise “bütün sınırlamaktır, o [sonsuz], merkezden eş
ıı,Alıkta olandır” diyor, nitekim adım adım gitmek ‘hepsinde’ ve ‘bü-
iı İm Iı'1 sonsuza yaklaşmak demek değil. Çünkü bunlar ‘sonsuz’a ‘bütün’
ılı bir benzerlik taşımasından ötürü “herşeyi saran, herşeyi kendinde ta- 20
•ıiy.ııı” özelliğini yüklüyorlar. Aslında ‘sonsuz’, büyüklüğün tamamlanma-
>ıi lı.iiı madde; gerçeklik halinde değil, olanak halinde bütün; ayırma açı
nın İmi bölünebilir ve tersine ekleme açısından [eklenebilir]; ‘kendinde’,
İrinli başına’ değil, bir başka nesne açısından bütün ve sınırlı. ‘Sonsuz’ 25
m ıı im ız olarak sarmaz ama sarılır. Bunun için sonsuz olarak sonsuz bili
mi bir şey değil, nitekim o madde, biçim taşımıyor. Dolayısıyla ‘sonsuz’,
'bılırtn’den çok ‘parça’ kavramı içinde, bu açık: çünkü bronzun bronz
heykelin parçası olması gibi madde bütünün parçası. Duyulur nesneler-
ı İr s;ırıcı-kapsayıcı olsaydı, düşünülür nesnelerde de ‘büyük ile küçük’ün
ılıl.şt'inülür nesneleri sarması, kapsaması gerekirdi. Oysa bilinmeyen ve 30
İl’, sonsuza bölünebilir, ama daha büyüğe gittikçe sonsuz yok. Çünkü bir
nesne olanak halinde ne kadarsa etkinlik halinde de o kadardır, olası
olan bu. Dolayısıyla, değil mi ki duyulur hiçbir büyüklük sonsuz değil,
lıer belli büyüklüğü aşmak da olası değil, nitekim bu durumda gökyü-
'/.ı'irıden daha büyük bir şey olabilirdi. İmdi ‘sonsuz’; büyüklükte, devi- 20
niınde ve zamanda sanki tek bir doğa gibi aynı değil, ama tıpkı ‘daha
sonra’nm ‘daha önce ye göre söylenmesi gibi. Sözgelişi sonsuz devinim
den sözedilir, çünkü devinmenin, nitelik değiştirmenin, büyümenin ger
çekleştiği büyüklük sonsuz. Zaman da devinimden ötürü sonsuz. Şu an
tla bunları kullanıyoruz, ama bunların herbirinin ne olduğunu ve niçin 25
7. 2 0 y u 3 ---- Ö. 200 “ IÖ
cocrre i v f p y e ı a e lv a ı em ri ) v a v ^ r ja ıv a b ıt £ iT r \ T o v ovde yap
v v v b i o v r a ı t o v d n e lp o v ( o v y a p \ p ü v T a ı ) , â A A İı p.6 v o v el v a t ö trrjv 30
âv f3 o v \ ( n v T a ı TTenepa(T \j vr)v rS> 8e )xeyL<iTu> y .e y e O e ı
t o v a v r o v e a n T (T jx ,j< rd a ı \ o y o v O T ir)\iK o vo vv p>eye0 o s ( T f p o v .
üîore n p o s p .ev r d . d e î £ a ı İ K e î v o ı s o v b e v h ıo lt r e ı t'o [S’l e l v a ı i v
r o ıs o v c rıv fify e d e c n v . 34
İTTtı 8e r â atrıa 8if/p?jraı r e r p a - 34
(p a i’ fp o ıı ort âs ij\ r] to in e ıp o v a iT io v eart, Kat ort 35
ro p.€V ' ( i v a ı a {ir(il a-repr/trıs, ro 8e «aö’ avro i)TıOKtLjX(vov 2 0 8 *
r o o ~ v v ()(fs K al a la d r / T o v . ( f> a îv o v r a ı 8e Trâvres Kat ot âA-
Aot (Is vAjj \ p â ıjj . f v o ı r û a ıt e C p t f 8to «at a ro n o v to n e p ı-
eX01’ t t o k l v a iiT o âAAa /xi; ■ n e p ıe \6p .e v o v .
8 A olttov 8’ İTTekOfîv Ka0’ ov s A oyovs to cnseıpov e lv a ı 80- 5
Ket od p u vov h v v a p tı âAA’ (i)î a(j>oıpı<rpivov ra p.ev y a p
İcttiv aîiT&v ovk av a y Kala, r â 8’ ex«t rty â s ere'pas âArjöeîs
âıravTijo-fis. o vre y a p ıv a f] yevecrıs p.i] tırı\fCırt], avayK aîov
iv e p y e ıq âıreıpou e lv a ı o’ûp.a a i a 0 r\Tov' erSe^erat y a p r i jv
Oarepov <f>0opav Oarepov e lv a ı y e v t a ıv , Trenepaa-pivov o vto s to v 10
ıravTos. İ t i to H ut terOa ı Kal ro Trenepdv0 a ı İTtpov. ro p.ev
\ t \ / / rf y r> f \ \ r*
y a p 7r p o y 7"t K at rtro î ( a 7r r e r a t y a p v a v r t r o ç ) , K a t r t d i ; 7r e -
Titpacrpivun) tivi <Tvnf3e(3r]Kev, to 8e Titnepacrp.tvQV ov ırpis t i •
oı)8’â\f/aırOaı r<j>
Tv\dvrı tov r v \ d v r o s eorıv. r o 8 e rfj vorjtret
_ f m > \ %\ 0* t « t * \ » __
i r ı O T e v e t v a r o 7roı>* ov y a p 67Tt r o v 7r p a y f x a r o ç t] v ı r e p o \ i ) K a t 77 1 5
O t a 7 o v r o e f o o [ r o u A o -r e o 's ] r t î c o r t ı ; [ î j ] r o v r ^ A t K O v r o v j x e y e # o v s
ıurları olsa bile istedikleri kadar nicelik. En büyük küdenin bölünme yo
lu, her ne olursa olsun, başka bir büyüklüğün bölünme yoluyla aynı.
I dolayısıyla onlann kanıdamaları açısından [sonsuzun] varolan büyüklük
lerde [etkinlik halinde] varolması hiç de önemli değil.
Öte yandan nedenleri dörde ayırmıştık: ‘sonsuz’, madde olarak ne-
ı len ; onun varlığı yoksunluk, oysa ‘kendinde taşıyıcı’ sürekli ve duyulur 35
I ıı r madde olarak kullanıyor. Bunun için onu ‘sarılan’ değil, ‘saran’ bir
M-y olarak anlamak garip.
8 Şimdi geri kalan, ‘sonsuz’un yalnızca olanak halinde değil aynı za-
manda belirli bir nesne gibi de düşünülebileceği temellendirmeleri üzerin-
ı le durmak. Bu temellendirmelerin bazılan bağlayıcı değil, bazılan da ken
di paylanna değişik doğruluklar taşıyor. Nitekim oluş sona ermesin diye
mmsuz duyulur bir cismin etkinlik halinde varolması zorunlu değil, çünkü
lu-rşey sınırlı olmasına karşın bir nesnenin yokoluşunun bir başka nesne- 10
ııin varoluşu olması olası. Aynca bitişik olmak ile sınırlı olmak değişik şey.
Nitekim ilki ‘bir şeye göre’ ve ‘bir şey ile’ (çünkü bitişik olan her şey ‘bir
şeyle’ temas eder) ve ‘sınırlı olan’ bir nesne ile sözkonusu. Oysa ‘sınırlı
olan’, bir şeyle ilgili (bir şeye göre) değil. Rastgele bir nesnenin rastgele bir
nesneyle bitişik olması da olanaklı değil. Düşünceye güvenmek de garip,
çünkü aşırılık (üst sonsuzluk) ile eksiklik (alt sonsuzluk) nesnelerde değil, 15
düşüncede var. Nitekim içimizden herbiri kendisini katlayarak sonsuza de
nin büyütmeyi düşünebilir. Ne ki bu yüzden, yani sırf düşünüyor diye, bizim
/.ışıdığımız büyüklükten25 öte büyüklükteyiz demek değildir bu. Gerçekten
134 <E>YEIKH2 AKPOA2EOS T-A
3* l x et öe ıroAÂâs
’ ' / » * ' f f 1 ^ . / -
anoptay rt ttot cotii/ o ro7roy ov y ap rav ro v (p aıv traı 0€(*>-
povtnv hnâvro>v t &v vırapxovTU>v. İ ti 5 ’ ovö’ e^o/ueı» ovbev
35 napa t &v &AAa>v ovre npoTjnoprifievov ovre irpoT]vıropr]p.lvov ırepı
2o8b i avro v•
i orı jLtev ovv e ar ıv o rönos, boKtl hijAov eıvaı f k ti}s
âvTiıxeTa<rTaıreo)S• Ö7rov yâp lo rt ı>ûı> vöcup, evravda e£eA£ov-
tos tûfrıtep e£ âyyeCov nâAıv ârjp e v e m v , öre 8e rov avrov
tottov tovtov âAA o, r ı rûjr tT<üfj,dTiıiv Kare^ef rovro öij rûu
5 eyyıyvojievuıv Kal (ieTaj3 aAA6 vTaıv erepov nâvTtav eıvaı hoK eî •
ev (5 yâp aJ/p earı viiv, vScop ev tovtm TrpÖTepov r/u, ouo"re 8i/-
Aoı> i s ?}y o ronos r ı Kai fj X“ Pa krepov âfnpoıv, e li rjv
Kal e£ ijs fitT(fiakov.en 8e at (f>opat rûı» (pvaiK&v <ra>-
pLartüV Kal ânAS>v, olov nvpos Kal yrj s Kal tSsv toiovtüiv, ov
ıo fiovov hrjAovtrıv orı eorı r ı o ro7ros, âAA’ ört Kat l^et Tiva
D ö rd ü n cü Kitap
su açık: yer, herhangi bir şey; değişmenin ona doğru ve ondan olduğu
uzam heriki nesneden değişik bir şey. Yine doğal cisimlerin ve ateş, top
rak, bu gibi yalm cisimlerin yer değiştirmesi de yalnızca ‘yer’ diye bir şeyin
varolduğunu değil, yerin belli bir güç, olanak taşıdığını da gösteriyor, 10
136 OY2IKH2 AKPOAXEQZ A
8 . 2 o 8 a 19 — 1 . 209 a 2
h v v a p .iv . cfttperaı y â p tKaarov eis rov avrov tottov p.î] k c o -
o T 0 7 T0 S t û v ev a v r â <f)9eıpojj.€va)v. *
o v jJLijv a \ A ’ y€ a ır o - 3
ı iiııkfı her nesne engellenmedikçe kendi yerine gidiyor, kimi yukarı kimi
ırui/'i. Bunlarsa yerin bölümleri ve türleri; yukarı, aşağı, altı durum içinde
t 'içki geri kalanlar. Bunlar yalnızca bize göre yukarı, aşağı, sağ, sol değil 1*5
|l'izim için bunlar her zaman aynı değil, hangi yöne dönsek o duruma
I'hic- değişiyor,] (bunun için çoğu kez sağ, sol, yukarı, aşağı, ön, arka aynı
>la oluyor); doğada herbiri kendi başına belirlenmiş: ‘yukarı’ rastgele bir
•.ey değil, alevin ve hafif olanın gittiği yer; aynı biçimde ‘aşağı’ da rastgele 20
Ur şey değil, ağırlık taşıyan ve topraktan olan şeylerin gittiği yer; dolayı
sıyla bu yerler yalnız durumca değil; olanak, güç açısından da farklı. Geo
metrik nesneler de bunu gösteriyor, onlar ‘bir yerde’ olmasa bile yine de
lıize göre durumları açısından onların bir sağı, solu var; çünkü bunlann
İH'rbiri doğaca bu özellikleri taşıyor değil, yalnızca durumu yüzünden öy
le adlandırılıyor. Öte yandan ‘boşluk’un varolduğunu savunanlar yerin 25
ile varlığını ileri sürüyorlar demektir; çünkü ‘boşluk’, “cisimden yoksun
olan yer” olsa gerek.
İmdi cisimlerin dışında ‘yer’ diye bir şeyin olduğu, her duyulur cis
min bir yerde olduğu bunlardan çıkarılabilir. ‘Khaos’u ilk nesne olarak
kabul eden Hesiodos’un da doğru söylediği düşünülebilir. Şöyle diyor:
"Her şeyden önce Khaos oluştu, ancak daha sonra geniş göğüslü top- 30
ınk”26. Çünkü o çoğu kimse gibi her şeyin bir yerde, bir uzamın içinde
i »lduğu inancından ötürü varolanlar için ilkin bir mekan olmasını gerek
li görüyor. Böyle ise yerin gücü, olanağı harika, hayranlık verici ve her
şeyden önce gelen bir şey olmalı. Çünkü öteki nesnelerden hiçbiri onsuz 35
olamıyorsa, o ise öteki nesneler olmadan olabiliyorsa onun ilk olması zo- 209a
runlu; nitekim yer yokolmuyor, oysa onun içindeki nesneler ortadan kal
kıyor.
Ne ki yer varsa onun ne olduğu, acaba dsimsel bir büyüklük
13 8 <DY2IKH2 AKPOAZES2 A
209a 3 t l t a r t om. J 1 o y k o ç F G IP * y a p o y K o s E : i a m v S y K o s
J t i ç pr. E F G P : t i v o s IJ 5 W eo v s K a l 7rXar»»ı>ç «ıt f i d â o v s
E P S : ko ş K n ı (3â 6o ( 7iXâros F : p ijK O S n \ a T O s ffaûaç P 6 nâv
AP : â r r a v E t o v r ö n o v t ıv a t F lo t o î > pr. om. F II 8 ı a -
< j)n pa ı/ o v o t f j.i < * v : ft ı t( j) ') p a o v 8 e p l a F 12 e r t p o v . . .
töttoc E P : i o T t v o rnjros ere/;ov A 13 eV'oroı/] trepoı» S 14 îiorc
E 5A PSc : om E 'S 1 15 f#cE?A P S : fKacrrov E 1 «Vûij Civat
roi/ TOTTOV K IP 17 €T» E»J sup 1in. E\J* at(r^ r)T Ö )v
S : CTûj/iarcov G in rasura, X ; u t & d t g >v ( m u d i t o v E F İ J 18 o i > 8 t v
EV (TToı^«if»v oıı^ey APS 19 tov r o n o v a î r ı o v e ı v a t F dvaı
om. S 20 a l ı L a v ı r d p ^ f t a v r o ) A oûrf , . . 21 n v r & v AV :
om. E 21 ovAc?] n v 8 e J : o v F 1 22 b>f om. E V r«]
T ıp a E 2 23 A P S : om. E f i E aA P S ; om. E 1 ü <t t i
t û jv o v t m v E l j P S CT ; t (o v o v r t ü » / c a r î S^ ı r o v scrİpsî cum P S T :
n o medd. 25 â n c t p o v E V P T : a r r e t p o u v p o c ı a ı v AS 26 crt
E G J V PS : e r i f l FI a r r n v E 2APS î n â v E 1 27 a / r a v n E 2AP :
7T UV TI E 1 T T fp l TCûP av£a V O p ,€ Ptı> V f p O V p t V S
FİZİK 4 139
mı'ı yoksa başka bir doğa mı olduğu sorunu var; yani ilkin onun cinsini
im e lemek gerekiyor. İmdi onun üç boyutu var: her cismin onlarla belir-
IriHİiği uzunluk-genişlik-derinlik. Ama yerin bir cisim olması olanaksız, 5
ı,ııı> kü o zaman aynı [yerde] iki cisim olur. Yine bir cismin yeri ve uzamı
varsa açık ki, yüzeyin de öteki sınırlamaların da olacaktır, çünkü aynı te
mellendirme geçerli olacak; önce suyun kapladığı yüzeyde sonra havanın-
!•l olacaktır; Ne var ki, bir nokta ile bir noktanın yeri arasında hiçbir ayı- 10
ııın yapamıyoruz; dolayısıyla noktanın yeri noktadan değişik bir şey de
nilse öteki nesnelerden hiçbirinin yeri de kendisinden değişik değildir;
yi r hu nesnelerin herbirinin dışında bir şey değildir. Nitekim acaba ye-
ıiü ne olduğunu söyleyebiliriz? Öyle bir doğa taşıyor ki, ne bit öğe ne de
ı Isiınsel ya da cisimden bağımsız öğelerden oluşması olanaklı; bir büyük
lüğü var ama hiçbir cisimsellik taşımıyor. Oysa duyulur nesnelerin öğele- 15
li d s i m s e l ; düşünülür cisimlerden ise hiçbir büyüklük oluşmaz. Ayrıca
varolanlar için yer, neyin nedeni diye kabul edilebilir? Onda dört neden-
*Irıı hiçbiri yok: ne varolanlann maddesi olarak (çünkü hiçbir şey ondan 20
i ııtulu değil) ne nesnelerin biçimi, kavramı olarak ne bir amaç olarak
anlaşılabilir, varolanları da devindirmiyor. Yine kendisi bir varolan olsa
I 'i r yerde olacak: nitekim Zenon’un gösterdiği güçlük bir şey kurcalıyor:
İK-r varolan bir yerde ise açık ki, yerin de yeri olacaktır, bu da sonsuza
ılck gider. Dahası nasıl her cisim bir yerde ise aynı şekilde her yerde de 25
Iıir c i s i m var. Büyüyen nesneler üzerine ne diyeceğiz? Nitekim
140 <E>Y2IKffi: AKPOA2EQ2 A
^ 23 o v sup. 1in. E 1 24 u ip T : d y p F 25 A
€ < f> (ip *vE JV T : <f>ifxcv F G I 26 fiep05, Ka'1 TO V (^oO onı. F) ûörtror A
27 t K a o r o v ( c r t i E JP : e a r ı v e K a r r r o v F G I : f / c â o T o t J T 28 K a ı
y a f i &o k ( İ A PST : âoKet -yap E rö E I J P : om. F p 30 ecrrl
r o û n p a y f i a r o s A : tov ı r p a y f i a r o s «Vrı E : r o v n p a y p a r o s PS 32 5*
om. t P } erasit J : y * S fic] y a p y p . S ro del I 21 o11 3 rj
E JS C r jv r) E 2A 4 fay F 5 cVrı Om. S e lv a ı tovto u>(TT€ I
P
d ey 5 roıc rotoı/rotç E F G l J 5S *. toutois }*P «vtcö
E 'F G ^ J V P S :m V ^ E ^ G 3 6 h E F I J T : 17 G PS E F I J 'T :
rj i} G J2Ö : Kat 7} P 8 *«i alt. om. E 1 g tarat 6 tottos G
14 ravTa de F \t]7rre'ov AI1S : \eKrcov E V T
FİZİK 4 143
I mı m görmek güç değil. Çünkü biçim ile madde nesneden ayrılmaz, oysa
yi ı ayrılabiliyor. Nitekim dediğimiz gibi, havanın olduğu yerde sonra su
mİ uy ur, yani madem su ile hava birbirlerinin yerini alıyor, öteki cisimler- 25
.İr di- hu böyle. Dolayısıyla yer bir nesnenin bir parçası değil, onun iye
liğimle de değil, ondan ayrılabilen bir şey. Yerin kap gibi bir şey olduğu
•lıi düşünülebilir (nitekim kap taşınabilir bir yer). Ne ki kap [içindeki]
m'.nenin hiçbir şeyi değil. Demek nesneden ayrılabilir olduğundan 30
•uııın biçimi değil, çepeçevre sardığından ötürü de maddeden farklı bir
■My C)te yandan öyle görünüyor ki varolan her zaman hem kendisi bir
■ıi y ı ılarak var, hem de onun dışında değişik bir şey var (biraz konudan
ıiyı ılımımıza izin varsa burada Platon’a şöyle sormak gerekiyor: Timaios’ta 35
Vıi/dığı gibi ister ‘büyük ile küçük’ten ister maddeden pay alınabilir ol- 210a
mm, madem yer pay almayı olanaklı kılıyor; niçin idealarla sayılar ‘bir
V ide’ değil?). Ayrıca yer, madde ya da biçim olsa [her nesne] kendi [do-
|m!| yerine nasıl gidebilir? Çünkü devinimi; yukarısı, aşağısı olmayan nes
limin ‘yer’ olması olanaksız. Dolayısıyla yeri bu tür şeyler içinde aramak 5
I»■ıclciyor. İmdi yer nesnenin kendi içinde olsa (çünkü şekil ya da madde
ııl',ii maddenin içinde olur) ‘yer’, bir yerin içinde olur. Nitekim hem ‘bi-
ı.lııı' hem de ‘belirsiz olan’ [madde] nesneyle birlikte değişir, devinir;
l'imlar her zaman aynı yerde değil, nesnenin olduğu yerdedir, dolayısıyla
yi tin bir yeri olacaktır. Ayrıca havadan su oluştuğu zaman yer yokolmuş
dı inektir, çünkü oluşan cisim aynı yerde olamaz. Öyleyse ne tür bir yo- 10
İni ma olacak? Demek ki nelerden ötürü ‘yer’ diye bir şeyin olması zo-
nııılıı, yine nelerden ötürü onun tözünün ne olduğu konusunda çıkmaza
Hiılliyor; bunları söylemiş olduk.
3 Bunlardan sonra kaç anlamda “bir nesne bir başka nesnenin
h in d e ” denir, bunu söylemek gerekiyor, bir anlamda: “parmak 15
144 <Î>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 A
2. 2 0 9 b 22 — 3 . 2 IO b 9
öAıos to pıepos iv rû öA<ı>. âAAov di d>s ro öAov iv rots
jj.ipfcrıv ov yap icrrı ırapa ra pıepi} rb okov. âkkov bi rpo-
TTOV <î)S O âvdpiOTtOS iv (tılül K a l ĞAcos eiSos ye'veı.âkkov
b i (Ls ro yivos iv rû eîâeı Kai öA<os ro p.ipüs roû etâous
e'v r <3 Ao'ya). eri (Lî )j vyUıa iv öeppoîs Kai \lrv\poîi 20
K ai 5 Ab>s ro elbos iv ri) v\t).. İri ûs ev /3 a<rıAeî râ
r<Sv 'EAA?/vcov Kai oAcüî iv r(o vpwrtı> kwi}Tlk<o. (ti i s iv
rû âyaOü Kal ökıas eı; rû Teker tovto 8’ eırri ro ov ivtKa.
ıravraıv bi Kvpıuırarov tö <Ly ev âyyeîo) Kai öAoüs ev rÖ7r<{>.
aTiopıja-fif b ' â v r ıs , âpa Kal a v ro r ı i v iavrŞ ) evâe ^ e raı 25
e ıv a ı, 7} ovbev, a k k â 7râv <j 0vbapL0v /j ev cİAAca. bıyjâs 8e
ro C r’ i o r ı v , 'ijTOL KaO’ a v ro ?/ Kaö’ İ r tp o v . ö ra v pXv y a p 7;
p o pta ro ö öAoıı rö ev ı>> Kai ru ev roıiru), A(^dı/o-traı to okov
ev aiiTtî)" k iy e r a ı yap Kal K ara r a p.eprj, oıov kevKos ö n
7; eırı</)aveıa keVKi], Kal eırıarî/juıov ö n ro k o y ıa riK o v . ö 30
jxev oSv âpL(f>optvs ovk e a r a ı i v aiiTui, otı8’ o o'ıvos■ 6 8e roö
oıvov ap.<pop(vs e o ra ı* ö re y a p Kat ev a>, a/x<jborepa ro v a v ro v
p.opıa. ovrco p .iv ovv iv b e \ e r a ı a iıro r ı ev aiiTto elv a ı, ırpto-
tu)s 8 ’ ovk e v b e^ era ı. oîov to keVKov i v a tlıp arı (/; İTu<pâ-
v e ıa yap ev au ıp arı), tj b’ eırıcrnjjjiı} ev Kard TaCra 2 i c b
8e at 7rpoa-ıjyopLaı p.ipr\ ö v ra , uıs ye ev âvdp dn ıu (â 8e a/^ı-
<f>opexıs x a i ö oTvos Xül>Pls ö v ra ov pept], â p a ûe- 8tu
ö ra v fı p-ipr), e a r a ı a ir o ev a ıırû )' olov rn AtvKov iv âv-
0pû>iT<a ört i v a’iâ p a rı, K ai ev ro vrıp o n iv tıru jıaveıcf iv 5
3. 2 I O ü I O ---- 4 . 2 I I a 29
Xov İkûvo ov roıtps «ort, Kat ı?jSev roü npâynaros, ir i 2 11“
tok ırpSiTov jj.tjr’ f Aârra) /x?jre fJ-fiÇco, i n ânokfîıtfa-Oaı
İKaarov Kal x oaPl(TT° v «vat, 7rpöy 8e roıiroty vâ vra ro-
ırov fyetv to avıu Kal Karo), Kal <j>tp(<r0 aı <f>vtr(i Kal fxi-
veıv iv rois otKfıots rdırots e/caorov rS>v <7‘cü/xarü)i', t o C t o 8e 5
ıroıeîv jj ava) 7/ k<1t<u. vıroKtınivıov be rovrtav ra koıırâ âeaı-
pt]Tİov. 8eî 8e Trdpâaröaı ri/v <rKİ\fnv ovrıo ıroıtîa&aı öttois
to t i İ(ttlv ânubodijcrfTaL, toore râ re âTtopov/j.eva kvetröaı,
Kal tcl S o K o C t'r a vnâpyeıv tS> tottu vnâpxovra ia ra ı, Kal
İt i to ti]s 8 vo'Kok(as aîrıov Kal rûıv ırepl avrov âıroprujLa- ıo
tcov itTraı (pavfpöv oiıraı yap âv Kakkıora heiKvvoıro İkocttov.
• n p & r o v p .(v o v v Set Karavotja-aı o t i o v k â v iÇrjTfİTO o t ö h o s ,
(et yap Trâs o d>jp tottos, ovk av «roy eırç İKaa-rov 6 roîroy
Kat (Katrrov, boKtî 8 i ye to-oy etvat, rotoûros 8’ ö Trpâros
ev w icrrıv)- örav jitev oiv /xr; hır\prjptvov y ro ırepte^ov âAAa
l'lı -.ey; nesnenin hiçbir şeyi değil; nesnenin ilk yeri [nesneden] ne daha 211 a
t n>ıi k ne de daha büyük; her nesneyi bırakıp ondan ayrılabiliyor. Ayrıca
İn ı yerin yukarısı, aşağısı var; her nesne doğal olarak yer değiştirip kendi
yi m ulc kalıyor, bunu da ya yukarıya doğru ya da aşağıya doğru gerçekleş 5
miyor. Demek bunları dayanak olarak bırakıp geri kalanlara bakmak ge-
ı iliyor. Ne ki araşnrmamızı öyle yapmaya çalışmalıyız ki, “yer ne?”, bu
m ı.ıya çıksm; dolayısıyla sorunlar çözülüp yer’de bulunduğu düşünülen
il-. İliklerin gerçekten onda bulunduğu, ayrıca tartışmaların ve onunla il 10
etil sorunların nedeni ortaya çıksın. Nitekim her nesne en iyi biçimde
ıiı h iik böyle ortaya konabilir.
İlk düşünülmesi gereken şu: yere göre devinim olmasaydı yer’ de
.ıı.ıştırma konusu olmazdı. Nitekim gökyüzünün de özellikle bu yüzden bir
yı iıle olduğunu düşünüyoruz, çünkü hep bir devinim içinde. Devinimin
İm - bir türü yer değiştirme, biri büyüme, biri de yitip gitme/eksilme; nite 15
neminin direği gibi kendi başına devinebilir; kimi nesnelerde ise bu olası
ıleğil, onlar aklık, bilgi gibi hep ilineksel anlamda devinir. Nitekim bunlar,
iı,inde bulunduklan nesne yer değiştirdiği için yer değiştirmiş oluyorlar.
Ne ki, madem gökyüzünde olan havanın içinde bulunduğu için bir nesne
nin gökyüzündeki bir yerde olduğunu söylüyoruz, “havada” derken de ha
vanın tümünde demek istemiyoruz da onun sınmndaki saran kısmında ol
duğu için havada olduğunu söylüyoruz (çünkü havanın tümü yer olsa her-
l>ir nesnenin yeri ile o nesnenin kendisi eşit olmaz, oysa eşit olduğu görü
nüyor, doğrudan/ilk içinde bulunulan yer böyle bir şey); saran, ayrık
150 <E»Y2IKH2 A K PO A2EQ 2 A
ılt jıll 'niıvkli ise nesnenin onun içinde ‘bir yerde’ anlamında değil, bü- 30
Mi i n l ı il bir parça olarak Ibulunduğunu söylüyoruz demektir; ama saran
oyul ve bitişmiş olsa, ne s; ne saran nesnenin doğrudan/ilk sınırında de
fin ti/ı, yani içindeki nesmenin bir parçası da değildir, ayrılıktan daha bü
yüt ile değildir, ona eşittir; çünkü bitişik olan nesnelerin sınırları aynı
yı iılr Ama nesne süreklii değilse, saran nesne içinde devinmez, onunla 35
billll> ir devinir; ayrık ise onun içinde devinir. Saran nesne devinse de
ıİn inmese de farketmez. <Ote yandan aynk değilse, gözdeki görme, be- 211b
ılı ıHIrki el gibi bütündeki parça anlamına gelir; ayrık olduğunda ise süra-
lıjf )r)<ı ,sıı ya da kadehtekii şarapla karşılaştırılabilir. Nitekim el b e d e n l e bir-
I ı/ı(r devinir, s u i s e sürahinin i ç i n d e devinir.> 5
İmdi yerin ne olduğu bunlardan ortaya çıkıyor. Yerin içlerinden
Iılıı ı ılınası zorunlu o lan dört şey var.- Ya bir biçim , şekil (morphe) ya
bil ıımılde; ya sınırlar arasındaki bir ara-nesne ya da sarılan cismin bü-
y. I. Iıij'ü dışında hiçbir aralık yoksa sınırların kendisi. Bunlardan üçü
nün olası olmadığı açık. Ama sarmasından ötürü biçim , şekil (morphe) 10
nlı|ıi|;tı düşünülüyor, çünkü saran ve sarılan nesnenin sınırları aynı
yı nİr. Demek ki herikiisi de sınır, ama aynı nesnenin değil: biçim nes-
ııı ulu sınırı, yer ise saıran cismin. Sarılan ve ayrık olan nesne çoğu kez
«ıiııııı nesne durağan kalmasına karşın, suyun kaptan taşması gibi de- 15
»■imliği için değişen nesnenin dışında bir nesne var diye arada bir ara
nı .ne olduğu düşünülüyor. Oysa böyle bir şey yok, yer değiştirirken
■lni;:ıl olarak bitişen b ir cisim sözkonusu. ‘Kendi başına’ kalıcı bir ara-
nı-Mic ve doğal bir vaırlık olsaydı aym yerde sonsuz yer olurdu (nitekim 20
ıiı ve hava yer (değiştirince parçaların hepsi kaptaki bütün
152 «DY2IKH2 AKP0A2EQ2 A
4 - 21 1 “ 3 0 ---- 2 I 2*1 İO
noııjatı Ta popla Tavra iv tS> öAto öırep âıtav tö vbıop
iv tu) ayyeCu>)’ apa 8 e Kal o tottos tarat. peTajiaAAoiV
W<TT ttTTai TOV TOTTOV T ÛÂAoî TOTTOS, Kal TToAAol TOITOI
âjj.a ecrovraı. pİik tarrı 8 e aKKos <5 tottos tov popıov, ev <I> 25
Kiveîraı, örav oAov to âyyeıov fxe0 ıor?]raı, aAA’ o avrds 4
iv ti> yap ecrrıv, avTipeOıo-Taraı ö aijp Kal tö vbotp i) Ta
pöpıa tov vbaros, âAA’ ovk ev ıî> yCyi’ovraı rdırıp, ös pepos
İ(ttI tov tottov ös earı tottos oAov tov oiıpavoı). Kal İj DA1) be
boÇeıev âv eıvaı tottos, et ye ev i)pep.ovvr'ı t i s ctkottoLt] Kal 30
pij Kex<tipı<TiJifV(û İKKa <rvve\(L. <L<rırfp yap el dAAoıoCraı,
ecrn t i o vvv p'ev AevKÖv -rrâkaı 8epiAav, Kal vvv p'ev
ffKKrjpûv ıraAaı 8e paAaKOV (8ıo <f>aplev eıvaı ti tijv vAijv),
ovt(o Kal o tottos bıa ToıavTi]s rıvos elvaı öo/ceî (pavraatas,
ttAÎ)v eKeîvo pev ûloti o ?)v âijp>, tovto vvv vöoıp, 6 8e to- 35
tto s örı ov ı]v âıjp, ivravd’ lo r ı vûv üScop. aAA’ 1) p'ev vA?;,
uxnrep eAe\ 0 T] ev roîs n porepov, ovre yjM(H(JTi\ tov -npayparos 2 12 ®
ovre TT(pıe\eı, o 8e tottos üp(pu>. t
el t o (vvv pybev tS>v rpıûtv 2
o tottos ta rlv, pr)Te to e'ıûos /aıjre ?; iıAr] pr/re 8ıâorj;/xâ rı
deî VTrâp\ov erepov ttapa to tov Trpayp-aros tov pedıora-
pevov, avâyK-q tov tottov eıvaı ro Aoıırov r â v rerrâ- 5
pcüv, to nepas tov ırepıeyovTos adparos (xaö’ o uvvaiTTeı
râ ttepıe^opevtı)). Aeyıo 8e rö ttepıe\opevov aS>pa 6 a
rö KivıjTov Kara (jjopâv. 80/ceî 8 1 peya t i eıvaı Kal
X<xAenov Aij(f:0 f/vaı o tottos bıa re to TTapep^aiveaOaı tijv
vArjv Kal Tijv popcpıjv, Kal bıa, to ev ı}pep.oi>VTi r<Ş TTepi‘ \ovTi
yCyveaOaı tijv perâaraaıv rov (pepopevov evbe\eo-0 aı yap <f>aC- 10
»uyu yapan bütün içinde aynı nesneyi yapacaktır). Aynı anda yer de yer
'lı ı'Mlrırek, dolayısıyla yerin başka bir yeri olacak, aynı anda birçok yer
Hİm ıikiıı-. Ne ki, kabın bütünü yer değiştirdiğinde parçanın içinde devi- 25
m ı rı;l yer başka bir yer değil, aynı yer (tüm kabın yeri); nitekim ‘bu yer-
ılı' lı.tv.-ı ve su ya da suyun parçalan neredelerse orada birbirinin yerini
ıilıyı'i, yoksa gökyüzünün bütününün yeri olan yerin parçası olan yerde
ıılıımıyor değiller. Yer, durgunluk içinde ayrık olmayan süreklilik olarak 30
■lıı>ıitınilürse madde diye de görülebilir. Nitekim nasıl nitelik değiştirme-
ılı şimdi ak sonra kara olan; şimdi sert sonra yumuşak olan bir şey varsa
(I•mum için maddenin bir nesne olduğunu düşünüyoruz) yer de bu tür
İn kurgulamayla böyle görülebilir. Ancak şu farkla: Önceki durumda
11 olan şey şimdi su olmuştur”, denir; yer ile ilgili olarak ise, “hava 35
ıılıiıı yerde şimdi su var”, denebilir. Ne ki daha önce de dediğimiz gibi
ııiıulde ne nesneden ayrılabilir ne onu sarar, oysa yer için herikisi de söz- 212a
ki il i l ı s ı l .
İMşkıı bir şeyin, bir aralığın, ara-nesnenin varlığı olası. Havanın cisimden
lnii;ıinsiz düşünülmesi de [bu görüşü] destekliyor. Nitekim yer yalnızca
lıil'in sınırları diye değil, aynı zamanda boşmuş gibi düşünülen ara-nes-
ııc olarak da görülüyor. Nasıl, kap taşınabilen bir yer ise aynı şekilde yer
ı İr taşınamayan bir kap. Bunun için ırmaktaki tekne gibi devinen bir 15
5 Dem ek ki dışında onu saran bir cisim olan cisim bir yerde
>Ii r, [onu saran bir cisim] yoksa [bir yerde] değildir. B unu n için su
lıüyle bir şey olsa, onun parçaları devinecektir (çünkü parçalar bir-
lılrini sarıyor) ama ‘bütün’ b ir anlamda devinecek bir anlamda de-
ı inmeyecektir. Çünkü bütün olarak yer değiştirmez ama yine de 35
ı.rmber biçim inde devinir -çünkü ‘bütün’, parçaların yeri-, kimi par- 212b
ı.aları yukarı ve aşağı değil, çem ber biçim inde devinir; yoğunluğu
156 <J>Y2IKH£ AKPOAZEfiZ A
4 . 2 1 2a 1 1 — 5 . 2 i 2 b 31
e'^eı hvkV ühtlv Kal p â v ta o ıv . uxn tep b’ eAe')(tf>j, r â p e v .ia r ı v
tv T07rtj} K ara hvvafj.iv, r a ö'e K a r ’ iv e p y e ıa v . û ıö u t av p iv
<Tvvex'es fı r o opLoıopepes, K a ra 6vvap.LV i v tuttoj r â p.epri, 5
ö r a v 6e )(cûpi(T0 jl p t v a iir i] r a ı 8’ aıa ırep <ruıpos, Kar' iv e p y e ıa v .
Kal r â p t v KaO’ a v r d (oîov tia v rrıopa ıı Kara (popâ v t) Kar’
7toîs ttâ v r a ' im rîît kvkAco yap ırtpıiy^d âAAo âAAo. Sıo
K iveîra ı p t v k v k \( o to âvu>, rö Se tta v ov ttov. tu y a p ttov
<0, o Trepıi\ei' ırap â 8e rö ırav Kal oKov oiıoiv icrrıv efoo roü
ttav rö s, K a l b ıa tovto .iv r<ji ovpavıa ıravra’ 6 yap ovpavos
ve seyrekliği olan parçaları ise yukarı ve aşağı.29 Dediğimiz gibi, kimi nes
neler olanak halinde bir yerde kimi nesnelerse etkinlik halinde. Bunun
lı,İn eşparçalı bir cisim sürekli olduğundan parçaları olanak halinde bir
yenle, bir [kum] yığını gibi parçalar birbirinden ayrı ama birbirine bitişik 5
ııLluğunda etkinlik halinde. Yine kimi nesneler ‘kendinde’ [bir yerde]
(mi,'.gelişi ya yer değiştirme ya da büyüme açısından devinebilen her cisim
1cildinde’ bir yerde, oysa dediğimiz gibi, hiçbir cisim onu sarmıyorsa ev
im gökyüzü, bütün olarak herhangi bir yerde değil, belli bir yerde de de
nil, ama yine de parçalan için yer olması açısından onda devinim var, 10
ı, 111ıkü farklı parçalardan herbiri bir başkasına bitişik); kimi nesnelerse
ilineksel anlamda [bir yerde], sözgelişi ruh ve gökyüzü-evren: nitekim
luııılann parçaları bir biçimde bir yerde, çünkü çember içinde herbiri
nickini sarıyor, bunun için yukardaki parça çember biçiminde deviniyor;
İHİtün’ ise bir yerde değil; çünkü ‘bir yerde’nin kendisi de bir şey, ayrıca 15
muı saran nesnedekinin dışında başka bir şeyin olması gerekir. Ne ki
’lıcrşey’ ile ‘bütün’ün dışında herşeyin ötesinde hiçbir şey yok, bu yüz-
ıleıı de bütün nesneler evrende-gökyüzünde, çünkü evren-gökyüzü her
şey. Ne ki yer, evren değil, evrenin -gökyüzünün sınırı olarak, devinen
ı isme bitişik olan bir şey. Bunun için de yeryüzü suyun içinde, su hava- 20
ııııı içinde, hava aitherin (ateşin)30 içinde, aither gökyüzünün- evrenin
İçinde, gökyüzü artık başka bir şeyin içinde değil.
Bunlardan çıkan şu.- yer şu biçimde belirlendikte bütün sorunlar çö
zülebilecektir: yerin büyümesi, bir noktanın yerinin olması, aynı yerde iki
•ismin olması, cisimsel bir ara-nesnenin olması zorunlu değil (çünkü ye- 25
ıhı ortası cisimdeki bir aralık değil, herhangi bir cisim). Öte yandan yer
Iıcrhangi bir yerde ama ‘bir yerde’ anlamında değil, sınırlanan nesnedeki
sınır anlamında. Çünkü her varolan değil, yalnızca devinebilen cisim bir
yerde. Yine her nesnenin kendi [doğal] yerine gitmesi akla uygun (çünkü 30
)ıir zorlama olmadan birbirine ardışık olup bitişen şey aynı cinstendir.
1 58 <J>Y2IKH2 AKPOAZEQZ A
yı i ine dönmeye çalışır]. Biri madde, öteki biçim olarak alındıkta havanın
tıiıyla ilgisi de böyle: su havanın maddesi, hava ise suyun bir etkinlik du- 213a
iİmdi pek açık değil, ilerde daha açık olacak. Demek ki, aynı nesne hem
madde hem gerçeklik ise (nitekim su herikisi de, biri olanak durumunda
nk'ld gerçeklik) o bir biçimde bütün açısından parça olsa gerek. Bunun
lı, iıı bunlarda yalnızca bir dokunma var; ama herikisi de etkinlik duru
munda bir olsalar aralannda doğa birliği olur. İmdi yer üzerine, varlığını 10
ve ne olduğunu söylemiş olduk.
6 Yer üzerine olduğu gibi aynı tarzda boşluk üzerine de, “var
ıııı yok mu, nasıl var, ne?” diye düşünmek gerekiyor, nitekim boşlu
ğun olduğu ya da olmadığı inancı çıkış noktaları açısından [yerinkiy-
li'l bir yakınlık taşıyor. Boşluğun varlığını savunanlar onu bir tür 15
yi'r, bir kap gibi kabul ediyorlar: boşluk, alabildiği küdeyi taşıdığın
dı ‘dolu’, o kütleden yoksun olduğunda ‘b o ş’ diye düşünülüyor,
jan ki ‘b o ş’, ‘dolu’, ‘yer’ aynı şey; bunların varlığı ise aynı şey değil.
l\-mek ilkin boşluğun varolduğunu savunanların dediklerini, sonra 20
ulmadığını savunanların dediklerini, üçüncüleyin de bunlar
162 <E>Y2IKH£ AKPOA2EQ2 A
ımı çizen bir varlık. Bu da ilkin sayılarda oluyormuş, çünkü boşluk onla
rın doğasım smırlıyormuş. Demek ki boşluğun varolduğunun ve varol
madığının savunulma nedenleri yaklaşık bunlar ve sayıca bu kadar.
7 Ne ki, hangisi olduğunu çözmek için adı ne imliyor, bunu ele al-
inak gerekiyor. İmdi şöyle düşünülüyor: boşluk, içinde hiçbir şey olma
yan yerdir. Böyle düşünülmesinin nedeni de şuna inanılması: varolan
bir cisimdir, her cisim bir yerdedir, ‘boş’, içinde hiçbir cisim olmayan
yerdir, dolayısıyla herhangi bir yerde bir cisim yoksa orada hiçbir şey
yoktur. Bir de her cismin dokunulur olduğuna inanılıyor, böyle bir şeyse
a^ırlık-hafiflik taşıyan şey. Demek ki bir tasımla çıkan şu: boşluk, içinde 214a
ağır ya da hafif bir şey bulunmayan şey. Az önce de dediğimiz gibi bun
lar bir tasımla çıkıyor. Ne ki nokta boş ise bu garip, çünkü bu durumda
ı lokunulur bir cisim aralığı bulunan bir yer olması gerekir. Demek ki bir 5
6 . 2 1 3 15 1 7 — 7 . 2 i 4 b 2
<TTi)jxa \pSıp.a rj \l/o<j>ov, -noTtpov K t v o v t/ o v ; rj brjkov örı 10
'(î)S \(t)pi(TTÖV. 16
int'ı S e ırtp'ı toitov bıd>pı<rTaı, Kal t o Ktvov â v - 16
renk ya da sesin aralığı olsa ne denecek: acaba boş mu, değil mi? Yoksa 10
dokunulur bir cisim alabiliyorsa boştur, alamıyorsa değil, bu açık). Bir
başka tarzda ise şöyle: boşluk, içinde ne belli bir nesne ne de cisimsel bir
varlık bulunan şeydir. Bunun için bazı kişiler “boşluk cismin maddesi
dir” diyor (yerin de bu aynı şey olduğunu savunanlar bunlar), oysa de
dikleri yerinde değil, çünkü madde nesnelerden ayrılamaz, boşluğu ise 15
ile olabilir: sözgelişi sudan buhann oluşması. Kısaca genleşme ile ilgili ve
süngerin aldığı suyla ilgili temellendirme aynı kapıya çıkıyor: ya nesne
nin herhangi bir parçası genleşmiyor, ya bir cismin girmesiyle genleşmi
yor ya aynı yerde iki cismin olması olası oluyor (bu durumda genel bir S
sorunu çözmüş oluyorlar ama boşluğun varolduğunu kanıdamış olmu
yorlar) ya da cisim her yanında genleşiyorsa ve boşluktan ötürü genleşi
yorsa cismin bütününün boş olması zorunlu. Sünger konusunda da aynı
U'inellendirme geçerli. Demek ki, boşluğun varolduğunu savunmak için ti
kullanılan dayanakları çürütmek kolay, bu açık.
8 Kimilerinin ileri sürdüğü gibi bu biçimde ayrıbaşına boşluk ol
madığını yineleyelim: yalın cisimlerden herbirinin yer değiştirmesi doğa
I[ereği ise, diyesim ateşinki yukarı, toprağmki aşağı ve ortaya doğru ise,
Iloşluk yer değiştirmenin nedeni olmaz, bu açık. Öyleyse boşluk hangi 15
[devinimin] nedeni olacak? Yere göre devinimin nedeni olduğu düşünü
lüyor ama onun nedeni değil. Yine cisimden yoksun bir yer gibi bir şey
se, boşluk olduğu zaman onun içine konan cisim nereye doğru gidecek?
1 1erlralde her yere doğru değil. Bu temellendirme yerin ona doğru gidi- 20
len ayrıbaşına bir şey olduğuna inananlara karşı da geçerli: içindeki nes
ne nasıl yer değiştirecek ya da duraduracak7 Yukarı-aşağı ile ilgili aynı te
mellendirme elbette boşluk konusunda da geçerli olacaktır, çünkü boş
luk olduğunu ileri sürenler onu bir yer olarak anlıyorlar. Bir nesne nasıl
ı >hıcak da ya bir yerde ya da boşluk içinde olacak? ‘Bütün’, ayrıbaşına ve
Jııraduran bir yerdeki bir cisim diye konuldukta bu sözkonusu olmuyor, .’:'
çünkü parça ayrı olarak alınmadıkça bir yerde değil, bütünün içinde ola
caktır. Yine yer yoksa boşluk da olmayacaktır.
İyi incelendikte “boşluğun varlığı devinimin varolması
168 <Î>Y2IKH2: AKPOA2ES22 A
7. 2 i 4 b 3 — 8 . 2 l 5 a 2 2
a ı v elv aı Kevov û y avayK aîov, elırep ( a r a t Klvrjaıs, ro v v a v r'ıo v
iliği için atılan cismi kendi doğal yerine götüren devinimden daha hızlı
hir devinimle itiyor, bundan. Oysa boşlukta bunlardan hiçbiri olmaz,
ı >rada hiçbir yer değiştirme olmayacaktır, meğer ki, bir başkasıyla birlikte
ıılına! Yine niçin devindirilen cisim bir yerde duracak, bunu kimse söyle
yemez: niçin şurada değil de burada [duracak]? Dolayısıyla ya cisim dura- 20
j;an kalacak ya da daha güçlü bir nesne engellemedikçe sonsuza değin yer
değiştirecek, bu zorunlu. Yine çekiminden ötürü boşluğa doğru gittiği de
170 <Î>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 A
.(iyleniyor, oysa boşlukta bu çekim her yerde aynı biçimde olacaktır, do
layısıyla her yana gidecektir.
Öte yandan söylediğimiz şey şunlardan da ortaya çıkıyor: görüyoruz
ki, aynı ağırlık ve cisim iki nedenden ötürü daha hızlı gidebilir: ya için- 25
iıı, I )emek hızlar atasındaki oran hava ile su arasındaki oranın aynı ola-
ı tikiır. Dolayısıyla seyreklik iki katsa cisim B ’yi D ’yi geçtiği zamandan iki
km zamanda geçecektir, diyesim C zamanı E zamanının iki kan olacaktır.
I Irr zaman cisim, içinden geçtiği nesne ne denli cisimden bağımsız, ne 10
'İmli az engelleyici, ne denli seyrekse o denli hızlı geçecektir. Oysa nasıl
'hu.birşey’ [sıfır]m sayısal bir oranı yoksa boşlukta da cismin aşacağı bir
m,m yok ki! ‘4 ’ ‘ 3 ’ten ‘ 1 ’ büyükse, ‘2 ’den daha da büyükse ve ‘l ’den bü
yüklüğü ‘2 ’den büyüklüğünden de çoksa, ‘4 ’ün ‘hiçbirşeyi’ [sıfırı] 15
172 «DY2IKH2 AIKP0A2E02 A
8 . 2 i 5 a 23 — 2 ı 6a 9
Koyov <J vırepe^eı- avâyıaf yap< ro VTttpîyov öıaı peîtrOaı eıs
r ( ri]v vırepoyi]V Kal to vırepeyj.âp.tvov, û a r e e a r a ı r â reV-
rapa 6<ra> re vırepe'xeı Kal ovbeıv. bıâ ovbi ypappi] <rTiyp.rjs
vırep e\fi, el pı.rı <rvyKeıraı (K ccrrıyp-üv. âpLoıtas 8e Kat rö
Ktvbv ırpös ro ırkijpes ovbeva oîcov re e x (LV koyov, tSore o vbi 20
r ij v KLvrjaıv, âAA’ f l bıa tov k eırn o ra ro v ev roatolı. ttjv rocnjvbe
(jıeperaı, bıâ tov Kevov ıravrös vnrepfiâkkeı koyov. 33
eoT<B y ap 33
ro Z Kevov, îcrov o i [rû /zeyeöeı]] t o î s B Kat A . rö bi] A et
bıeıcL Kal Kivr\Qr)<reraı ev r ıv l p'ev \p6vw, r û e<fi’ ov H , eı>
ekaT T O vt 8e rov e<£’ ov E, rovrov e£eı t o v koyov ro 35
K ev ov ırpos
ırkrjpes. aA A ’
to e v rotroiruı X P °vt? ° a ° s «/>’
ıişacağı bir oran yok. Çünkü ‘aşan’m ‘aşan’ ile ‘aşılan’a ayrılması zorun
lu, dolayısıyla ‘4 ’, aşma oranı ile sıfırın (hiçbirşeyin) toplamı olacaktır.
IMınun için çizgi de noktalardan biraraya gelmiş değilse noktayı aşıyor
değildir. Aynı şekilde boşluğun da ‘dolu’ ile hiçbir oranı olamaz, dolayı
sıyla ‘devinim le de [ilgili değildir]. Ama en seyrek nesnenin içinde belli 20
lıir zamanda belli bir yol alınırsa boşluk içinden geçiş her tür oranı aşar.
Diyelim ki, F boşluğu, B ile D nesnelerine büyüklükçe eşit olsun.
A |F] boşluğunu E zamanından kısa olan G zamanında geçecek olsa,
luı oran [G ile E arasındaki oran] ‘boş’ ile ‘dolu’ arasındaki oran ola- 25
ırktır. N e ki bu G zamanı ne kadarsa o kadar zamanda A cismi D
nesnesinin H parçasını geçer. İmdi havadan seyrek bir nesne varsa bu
nesneyi A cismi E ’nin G ile oranı kadar bir zamanda geçer. Çünkü E,
< i zamanını ne kadar aşıyorsa F cismi D cisminden o kadar daha sey- 30
ıektir. B u hız açısından bakıldıkta evrik: A cismi devinirse F nesnesi
ni Ci zamanında geçecektir. Demek ki F nesnesi içinde hiçbir cisim 216a
y<ıksa, daha da çabuk. Oysa o G zamanı içindeydi. Dolayısıyla hem do
lu olanı hem de boş olanı aynı zaman içinde geçecek. Bu ise olanaksız.
I Vınek şu açık: herhangi bir nesnenin bir boşluk parçasını geçeceği bir 5
,ım;m varsa şu olanaksızlık sözkonusu: bir şeyin eşit zaman içinde
lıeııı dolu olanı hem de boş olanı geçmesi kabul edilmiş olacak, çünkü
Ilı cisimle bir başkası arasındaki orantı bir zamanla öteki zaman ara
klıdaki orantının aynı olacak. Kısaca özetlemek gerekirse, sözkonusu
ulun bu durumun nedeni açık: her devinimin bir devinimle ilgisi var
17 4 OY2IKH2 AKP0A2EQ2 A
ö t’ wv ( p e p o v r a ı , r a v r a a v p f i a l v e ı , K a r a 8 e t jjv t û v (j>epo-
t « S t• f ~ * \ /> » '
fj.tv to v v ıT € p o \ fiv raöe* opw/xer y a p r a fAtıÇo) p o ın ] v e \ o v T a
rj /3â p o v s rj Kov^>6rr)ros, f â v ra\ \ a o p o ıc o s e)Q) [ r o t ? ır\ y -
15 paaı], Oârrov (fiepâpeva ro ı<rov )(oûplov, Kal Kara Aâyov ov
e\ov(TL râ peyedi] ırpos aAArçAa. o iırr e « a t 8 t a r o v Kevov.
âA A ’ âbvvarov S t â rıva yap alrîav o ttrÖ rjtre ra t dârro v; ev
p tv yap toîs Tr\i]pe<rıv e£ âvayKrjs• Oârrov yap bıaıpeı rfj
ıtrini rö peîÇov rj yap <ryrjiJ.o.Ti bıaıpeî, i) porrij i/v fy eı
20 r o (jje p o p e v o v r] to âty eöev , i t r o r a ^ ij â p a w â v r e o ra t. âAA’
21 â b v v a r o v .
21 o r ı p t v o v v t l ec r rı K ev ov , c r v p fia ıv e ı r o v v a v r l o v 1) 8 ı
o K a racT K ev âÇ ov aıv ot <f>â(TK0VTes e î v a ı K evov, < pavepov e k rS>v
e ip r jp ev ta v . oi p ev ov v o l o v r a ı r o K evov e î v a ı, e ı n e p e r r r a ı 1)
Kara t o t t o v kÎvt]<tis, ârro K eK p ıp ev o v KaO’ a v r o • to v to 8e r a v -
2 5 t o v e<TTi t £> t o v tottov ( jt â v a ı e î v a ı t i K (\ w p ıa p lv o v tovto 8 ’
26 ot i â b v v a r o v , e î p i j r a ı ttj o o r e p o v .
26 K al KaO' a v r o 8e (tko ttov o'iv
(jıaveîrj â v t o A e y o p e v o v K evov <Lv d A r jö â s K evov. ÜHrırep y a p
e â v e v i i b a n n O ıj t i s kv /3 ov , 6K0T?;(reraı to < jo v to v vbcop öcros 6
ku B os, ov toi K al ev â e p ı• aA A a r fj a ia O ij a e ı â 8 r;A o r. K at
3° atet 8?j ev ıravrl (T aparı e)(o v n p erâ a ra crıv , ecj>' & ırecpvKe
peO iaraaO aL, âvâyKr], âv p-i] uvpırıKîjTaı, p ed ıa ra a Û a ı i]
kutu) a ie ı, et kutio i] <j>opâ ojcnrep yi]s, rj âvuı, et Trvp,
rj err’ âp<j>tü, [7)] o-noîov âv r ı ıj ro evrıO epevov ev 8e 87; rû>
KtvSı tovto. p ev âbvvarov (ovbev y ap cruıpa), 8ta 8e rov kv/3ov
35 r o ıcrov b tâ a r tjp a b ıe\ i]A v O ev aı, o r ttp r)v Kal ■nporepov
(ı, linkü [devinim] bir zaman içinde, herikisi de sınırlı olduğundan, hep 10
I ti r başka zamanla oranı var) oysa boş ile dolu arasında [bir oran] yok.
Derriek içinden geçilen nesnelerin farklı olması durumunda bunlar
u i laya çıkıyor. Yer değiştiren nesnelerin [ağırlık-haMikçe] aşırılığı açısın
da n bakıldıkta ise şunlar: görüyoruz ki, ağırlık ve hafiflikçe daha büyük
Itir ivme taşıyan cisimler, öteki koşullar biçimleri açısından aynı kalıyor
sa, eşit yeri daha çabuk geçiyorlar, bu da büyüklükler arasındaki orantıya 15
nure oluyor. Dolayısıyla boşluktan geçerken de [bu böyle olacaktır]. Ne
ki l>ıı olanaksız, çünkü hangi nedenle daha çabuk geçecek? Dolu nesne
lcide bu zorunlu, çünkü gücü açısından daha büyük cisim daha çabuk
ayırıp geçiyor; ya dış biçiminden ötürü ayırıyor ya yer değiştiren cismin
ı.ışıdığı ivmeden ötürü ya da fırlaüldığından ötürü. Oysa [boşlukta] bü- 20
iılıı hızlar eşit olacakur, bu ise olanaksız.
İmdi söylediklerimizden çıkan şu: boşluk varsa boşluk olduğunu ile-
ıl sürenlerin dediğinin tersi sözkonusu oluyor. Aslında yere göre devi
nim olması koşuluyla kendi başına ayrılmış boşluk olduğuna inanılıyor,
I iı ı da yerin ayrı-başına bir şey olduğunu ileri sürmekle aynı şey; bunun 25
ulanaksız olduğunu da daha önce söylemiştik.
‘Kendinde’ bakıldıkta da boş denen şey gerçekten boş gibi görüne
bil ir. Çünkü nasıl suya bir zar auldığında zar ne kadarsa o kadar su ta
şarsa havada da bu böyle, ama bu duyumla algılanamıyor. Yer değiştire
bilen her cisimde, doğal olarak yer değiştirebildiği ölçüde geri itilmedik- 30
ı,ı', ya yer değiştirme toprağınki gibi aşağıya ise hep aşağıya ya alevse yukan-
ya ya da içindeki şeyin niteliğine göre heriki yana gitmek zorunlu. Oysa
IHışlukta bu olanaksız (çünkü o hiçbir cisim değil); sanki su ya da hava tah-
la zar yüzünden taşmayıp onun içinden her yana yayılıyormuş gibi, zar 35
«DY2IKHS AKPOA2EQ2 A
8 . 2 l 6 a I O ----9 . 2 l 6 b 2 7
ev r <3 K(va>, ü ın rep â v el rö vbıap fij; jueöı'oraro rai £v\îvh> 2 l 6 ,J
kiI/3 (o fxıj8’ 6 aıjp, a \ \ â ttİdtt) Sııjecay 8ı’ aiiToû. aAAa
p / r koi 6 kv/3 os y e e \ e ı rocrovrov fieyeö os, Sırov K a re\eı
K e vo v o el Kal deppıbv r) \j/vxpöv e a r ıv rj fiapiı 1/ Kov<f>ov,
ovbev Î]tto v erepo v t u e ıv a ı ırâvrüiv rw v 7Ta$r]fiârıav e itti, Kal 5
ei ııi} \oopı<TTÛv \eya> 8e to v oyKov t o v Ç vkivov kv(3 ov. <3 o t’ eı
Kaı )(cüpıır6eo] rcav âÂÂcoy vdvToov Kal p/re /Sapı; /xrjre koû-
<pov eıt], KaOeÇeı ro Icror Kevov Kal ev r <3 aiıroj e o r a ı ra» roS
tottov Kal râ> roû Kevov pıepeı Itrto e a v r â . t l oSv o10i erei ro ro v
kvjSov o-â/ıa to v iarov Kevov Kal to tto v ; Kal ei bvo ro ıa v ra , b ıa ıo
r ı ot) Kal onofTaovv ev rû> aiırâ) e o ra ı ; ev /xeı> 8ı/ ro v to a ro n o v
Kal â b v va ro v. e ri 8e tpavepbv ö r ı to v to 6 ki//3mî e£eı Kaı
fieB u rrafievo s, o Kal r â âAAa crojfiara n â m ' t \ ( i . ü>ar tl
ro v tottov pLtjbtv bıa(j>epeı, r ı b el tToıtıv tottov ro îs o’ıip.aıtiv
ırapa rb v (K ila ro v öyKov, el an ad es 6 âyKOs ; ovbev y â p 'a rvfi- 15
/3âAAeraı, el erepov ırep'ı a v ro v îcrov bıâarıj/ıo- ro ıo vro v eh].
[ e n bel bfjKov eıvaı oıov K evov e v roîs Kivovfievoıs.
vvv b ’ ovba-
fiov evros rov Koa/ıov o yap aıjp earıv t i , ov boK eî 8e ye— oııb'e
ro vbuip, el yerav ol l \ 0 ves crıbrıpoı- rfj yap i / Kpiaıs
tov aTrroiî.] örı fiev roCvvv ovk etrrı Ke^oopKrfitvov Kevov, İ k rov- 20
Tatv ecrrl bf/Aov.
Elo-'ıv be' rıves oî 8 ıa tov pavov Kal ttvkvov olovraı <f>a-
vepbv eıvaı örı etrrı Kevov. el fiev 7 aP PV ecrrı juavbv Kal
ttvkvov, ovbe crvvıevaı Kal ırıKeıa-daı oîov re• el be tovto p/
eiîj, ıj oAtos Kivrjoıs o v k ecrraı, 1/ Kv/ıavei rö okov, ûturıtp 25
etpi) EovOos, r) els itrov âel (öfi) /leraf3â\keıv aepa Kal vbcop
(Ae'yaj 8e oîov el e£ üâaros Kvâöov ye'yovev arjp, â/ıa e£ taov
aracılığıyla boşlukta öncekinin eşi bir aralık var gibi görünecek. Ne ki zar 216b
lıerbir nesnenin kütlesinin dışında nesneler için bir yer koymak gerek
sin? Küdede bu tür eşit başka bir aralık olsa bile hiç farketmez, <Ayrıca
devinen nesnelerde boşluk diye bir şeyin açıkça olması gerekir, oysa ev
ren içinde hiçbir yerde yok! Nitekim hava görülmese de birşey. Balıklar
demirden olsaydı onlar da suyu duyumsamazdı. Çünkü dokunulabilir
ulan nesne dokunma ile anlaşılır> Demek ki ayn-başma boşluğun varol- 20
madiği bu dediklerimizden çıkıyor.
9 Kimileri de var, bunlar ‘ seyrek’ ile ‘sık’ var diye, boşluğun da
olduğunun açık olduğuna inanıyor. Çünkü seyrekleşme ile sıklaşma ol
masa birleşme ile sıkışma da olmaz, bu olmasa ya genelde devinim ol-
mayacakar ya Ksoutos’un32 dediği gibi ya [evren] bütünü dalgalanacak- 25
şu açık: kendi aralığım, kendi ara-nesnesini taşıyan bir yer olamadığı gibi
boşluk da ayrı başına varolamazsa, ‘seyrek’ de bu biçimde varolamaz. Ne
ki ayrı-başına olmasa bile yine de [seyrek] içinde boş bir şey varsa bu da
ha da olanaksız. Ama bu durumda çıkan şu: ilkin boşluk her devinimin
değil, salt yukarıya doğru olan devinimin nedenidir (çünkü ‘seyrek’ hafif 35
bir şey, bunun için ateşin de seyrek olduğunu ileri sürüyorlar), ikincile- 217a
yin boşluk, içinde devinim olan şey anlamında devinim nedeni değildir,
hortum’un kendisi yukarı gittiğinden, sürekli olanı da yukarı götürmesi
gibi boşluk da bu biçimde nesneleri yukarı götürür. Yine de boşluğun
yer değiştirmesi ya da boşluğun bir yeri nasıl olanaklı? Çünkü bu du
rumda boşluğun ona doğru gittiği bir ‘boşluk boşluğu’ oluşacaktır. Kaldı
İd ağır olanın aşağıya gitmesi nasıl açıklanacak? Şu da açık: bir nesne sey- 5
rek ve boş olduğu ölçüde yukarıya gidecekse, tümüyle boşluk varsa orada
en hızlı gidecektir. Oysa aslında bu durumda devinmek olanaksız, nede
ni de aynı: nasıl boşluk içinde bütün nesneler devinimsiz ise, aynı şekil
de boşluk da devinimsiz, çünkü o devinse hızlar ölçülemez.33 10
Boşluk olmadığını ileri sürüyoruz ama aslında öteki sorunlar yerli ye
rinde duruyor: çünkü sıklık ile seyreklik yoksa, ya devinim olmayacak ya ev
ren dalgalanacak ya her zaman eşit havadan eşit su, sudan da hava olacak
(açık ki sudan olan havanın hacmi daha çoktur, dolayısıyla sıkışma olmaz- 15
9 . 2 l 6 b 2 8 ----2 I 7 b I I
yer değiştirme her zaman çembersel değil, düz yer değiştirme de var). De- 20
inek bunlar yüzünden boşluk olduğu ileri sürülebilir ama biz dayanakla
rımızdan34 yola çıkarak şunu savunuyoruz: karşıdarın, sıcak-soğuk ve öte
ki doğal karşıdıkların maddesi bir tektir. Olanak halinde varolan bir şey
den etkinlik halinde varolan bir şey oluşur, madde ayrı-başına değildir,
varlığı değişik bir şeydir, sayıca da ister renge göre ister sıcak ile soğuğa 25
le gelir. Tıpkı şöyle: daha büyük bir çemberin yüzeyi ve bükümü daha kü
çük bir çemberin yüzeyi ya da bükümü haline gelirse, ister aynı olsun is
ler başka, hiçbirinde bükümlü değil de doğru olan şey bükümlü hale gel
miş değildir (çünkü ‘daha az’ ve ‘daha çok’ bütünüyle kalan şeyler değil). 5
İçinde sıcaklık ve ışık olmayan bir alev küdesi kabul etmek olanaksız. De
mek bu biçimde önceki sıcaklığın sonrakiyle bir ilgisi var. Dolayısıyla du
yulur bir küdenin büyüklüğü ve küçüklüğü de maddeye bir şey eklendiğin
den ötürü değil, madde olanak halinde herikisi de olabildiği için sözkonu- 10
sıı olur. Demek ki sık ile seyrek de aynı, bu ikisinin maddesi tek. Ama
182 <E>Y2IKH2 AKPOASES22 A
‘sık’ ağır, ‘seyrek’ ise hafif <Ayrıca nasıl çemberin yüzeyi biraz küçülünce
büküm başka bir şey almaz, zaten sahip olduğu şeye indirgenmiş olursa
ve ateşten alman her şey sıcak olursa, aynı şekilde “herşey” de aynı mad
denin birleştirilmesi ve ayrılmasıdır>. Nitekim bu iki şey, ağırlık ile hafif- 15
lik öteki ikisine, sıklık ile seyrekliğe indirgenir, çünkü ağır ile sertin sık
olduğu görünüyor, karşıdan hafif ile yumuşağın ise seyrek. Ne ki ağırlık
ile serdik kalayda ve demirde birbirine uymuyor. 20
Söylediklerimizden çıkan şu: ne gerek mudak anlamda gerekse sey
reklik anlamında ayrıbaşına bir boşluk var ne de olanak halinde: meğer
ki, yer değiştirme nedenine ısrarla ‘boşluk’ adı verile! Bu anlamda ağırın
ve hafifin maddesi böyle bir şey olmakla ‘boşluk’ olabilir. Çünkü sık ile
seyrek bu karşıdığa göre bir yer değiştirme yaratır, oysa sert ve yumuşak 25
9. 2 I 7 b 12 ---- IO. 2 l 8 a 2 8
otoö, â v tıe p fj, a va y K i), ore to r w , ı/roı -K avra râ fifp rf
f î v a ı ij (V ia - r o v be X P °V0V T“ tl *v yeyove r a Se fie k A .fi, 5
eo rı S’ o v b e v , o v r o s p t p ıc r r o v . r o b i v v v o v p i p o s ' p e r p t î r e
yap to p i p o s , n a l crvyKfîaûaı b et rö oAoj) İ k t S>v p e p G tv
6 b i \ p o v o s o v b o K fl crvyKeıcrOaı İ k r û v v v v . eri Se rö v v v ,
o c p a ıv e ra ı b ıop ıÇ eıv to ıra p e k û o v Kal rö p i k k o v , tto re p o v
İv Kal tovtov â e l b ıa p e v e ı rj â k k o Kal â k k o , ov pc’ı b ıo v 10
ib t îv . t i p .iv y a p a ’ı û e r e p o v Kal t r e p o v , p ıjb e v 8’ i o r l t &v
iv rû XP° VI** a A k o Kal â k k o p e p o s a p a (ö pı\ TtfpLİ\fi,
rö 8e TTfpıt^fTaı, Sıcrnep 6 ik â rT o o v x p o v o s vırb tov ır k e io -
v o s), rö 8e v v v f «/ â v ırp o re p o v b i o v âvâyKi; (<p0 â p 6 a ı r t o r i,
/cai ra vvv âjaa p e v akkijkoLs ovk ( crraı, icj)6âpÛat b i 15
avâyKi] âe i to TTpoTtpor. iv a v r û p'ev ovv itpBapOaı o v x
olov re S ıâ rö e ıv a ı ro're, ev âAAa> öe v v v icpöâpöaı to
TrpoTfpov v v v ovk i v b f \ f r a ı . foToı y a p â b v va ro v i\ 6 f i f v a
fiv a t akkrjkiü v r â v vv , w erirep <TTiyp.i\v crTtypijs. (İTiep ovv i v
rû i<fce£îjs ovk icf>6apraı âA A ’ i v âAAto, iv r o îs p t r a £ v 20
[ro îs] vvv â-neıpoıs oîıtrıv â p a â v eli}- to v to b i â b v va ro v. âA A â
pi/v ovb’ a l f i rö a v ro b ıa / jJv d v b v v a r o v ovuevus y a p b ıa ı-
pero v -ıreırepacrpivov i v n epas tcrrıv, o vre civ icj>’ i v rj crvvfXfS
ovre â v İtri ırÂaco- rö Se rûı/ -nipas icrrCv, Kal \p o v o v İcrrı
k a ji f lv TTfTTfpacrfj.cvov. / r ı eı ro â p a e ıva ı K ara \p 6 v o v Kal 25
jtıjjre TtpoTfpov p ıjre v o rep o v ro i v r û a v r û e îv a ı Kal evi [rû ]
v v v e o r ıv , f i r â re n porepov Kat r â i a r e pov i v r û i’uy rtpbi
İ cttiv, â p a âv fb f râ ero s y fv o p e v a p v p ıo a ro v ro îs ye-
yok. “Şimdiki an ise zamanın bir parçası değil, çünkü parçanın bir ölçü-
'.ı> vardır, bütünün parçalardan kurulması gerekir, oysa zaman ‘Şimdiki
ni 'Iardan biraraya gelmiş gibi görünmüyor. Kaldı ki geçmiş ile geleceği
ayırır gibi görünen ‘şimdikian' acaba hep bir ve aynı mı kalıyor, yoksa
Ih |' başka, hep değişik bir şey mi, bunu görmek kolay değil. Hep değişik 10
blı şey ise ve zamanın içindekiler içinde hep değişik olan hiçbir parça bir
başka parçayla zamandaş olarak varolamazsa (kısa zamanın uzun zaman
>a sarılması gibi, biri kuşatıyor öteki kuşatılıyor olmadıkça); ‘an' daha
"in e varolmayan ve bir zaman zorunlu olarak ortadan kalkacak bir şey
İm-, 'an lar birbiriyle zamandaş olmayacaktır; daha önceki ‘anların hep 15
i»- de sonra’, “aynı ve tek ‘an’ içinde olmak” anlamına gelse, yine önce
'r sonra olup bitenler şu belli ‘şimdikian’ içinde olsa, on bin yıl önce
186 <Î>Y2IKH2 AKP0AZEQ2 A
olanlar ile bugün olanlar zamandaş olacak, hiçbir nesne ötekinden daha
önce, daha sonra olmayacaktır. 30
İmdi zamanla ilgili bunca sorun sözkonusu. Zaman ne, onun doğa
sı ne, bu az önce üzerinde durduklarımızdan çıktığı gibi, bize aktarılanla
ra göre de belirsiz. Nitekim kimi, “zaman [evren] bütününün devinimi
dir”36 diyor, kimi ise37 zaman gökçemberin kendisi”. Gerçi çembersel yer 218 b
vaş aslında zaman ile belirleniyor, kısa zaman içinde çok devinen nesne
lıızlı, uzun zaman içinde az devinen nesne yavaştır. Zaman ise ne niceliği
ne de niteliği açısından bir zamanla belirlenir. Demek ki zaman bir devi
nim değil, bu açık. Bizim için şu anda ‘devinim’ ya da ‘değişme’ demek
.ırasında hiçbir ayınm yok.38 20
11 Ne ki değişmeden bağımsız da değil [zaman]. Nitekim
188 «DYSIKHS AKPOA2EQ2 A
io. 2 l 8 a 2 9 ----I I . 2 I 9 a 1 3
a v ro l /xera/3 aAAtofxei> riijv b ıâ v o ıa v ij kdöıapıev p.(Taj3 d k -
k o v re s , ov boKeî ijiJ.LV y e y o v e v a ı \ p o v o s, KaÖâırep ovbe to îs
iv 2 apbo î fJt,vdokoyovp.evoıs KaOevbeıv 1rapa t o îs {jptuaıv,
ö r a v iyepO Staı- avvaıtro vo -ı y a p r <3 -npoTtpov v v v to v a re p o v 35
v v v Kal (V ıro ıo va ıv, iÇ a ıp o v vres b ıa n'/v a va ıa & rja ıa v ro fte-
T a£v. Ûl(T1T(p OVV f i p.r) l)v trtp o v TO VVV A k k a TaVTO Kal
i v , ovk â v ı)v \p o v o s, ovtcus Kal t it el k a vB d v eı erepov öv, ov
öoKei t ıv a ı rö n e r a £ v y^povos. f i 8?; rb jur/ olea& aı e îv a ı
\p o v o v Töre a v p fia îv e ı yjp.iv, o ra v p.ij opîuuijxtv p.)]btp.ıav 30
fj.tra(3 okıııv, a k k ’ i v evi Kal âbıaıperu) <f>alvrjraı îj \j/v)(il Me"
v e ıv , o ra v b’ aladdpıeO a Ka'ı opıatopıev, to r e tpap-ev y e y o v e v a ı
yj>6vov, <j>avepbv o ti ovk e a r ıv â vev Kivtfıreu)s s a l / le r a jio k y i
\p o v o s. ö r ı p i v ovv o vre K ivrjaıs o îır' âvev Kivı'ıcrecns o ^ p o vo s 2 iç )ft
e a r i , <f>avepov ktjtiTeov be, e irel ÇijTovjjıev t l e a r ıv ö \ povos,
iv r e v d e v a p y o p iv o ıs , t i t t } s k i v i ) a e û s e a r ıv . djxa y a p K iv r j-
ae(>)s aiaQ avo\ıe6a Kal yjp o vo v Kal yap eav ı) aKÖros Kal
lAtjbiv b ı a to v aû fjiaro s Tîâa\(ûjj.ev, K ivrjaıs be r ıs ev rj] 5
\jfv \fj iv ij, eiıöv s a/xa ooKeî rıs yeyovevaı Kal ^/adros.
aA A a pLİ/p K a l o ra v ye xpovos boKrj yeyovevaı rıs , d jia
K aı Kİvrjaîs r ı s boKeî y e y o v e v a ı. öoare ijro ı KLvrjaıs y rijs
K ivijaeios t i e a r ıv ö \ p o v o s. e n el ovv ov Kİvt]<rıs, dvdyKr] rrjs
K i v r j a e t â s t i e îv a ı aiiTov. 10
eırel be rb Kivovfjıevov K iveîraı İk r ı - 10
v o s e is r ı Kal ırav p.eyedos a v v e ^ e s , a K o k o v d e î rŞ> ju ey e ö eı
7) t ’Tjaıs' b ıa ya p ro t o im edos e îv a ı o v v e \ e s K a l îj k i-
f t • », V V » I / ** \ I
V7](TLS €(TTLV (TVl € \ 7JS, Ola 0€ T)}V KLVYJCnV O \pOVOS* 0 (T7} y a p 1)
dun başlayıp “zaman devinimin neyi?”, bunu ele almalıyız. İmdi biz devi
nim ile zamanı aynı anda algılıyoruz. Karanlıksa ve bedensel bir etkileni-
ıne uğramıyorsak bile ruhta bir devinim olduğunda hemen belli bir za- 5
man da geçti diye düşünüyoruz. Ama belli bir zaman geçtiği düşünüldü-
I;fınde aynı anda bir devinim olduğu da düşünülür. Dolayısıyla zaman ya
l'ir devinim ya da devinime ait bir şey. Demek madem bir devinim değil,
ı k'vinime ait bir şey olması zorunlu. 10
Devinen nesne bir şeyden bir şeye doğru devindiği için ve her
hiiyüklük sürekli olduğundan devinim büyüklüğü izliyor. Çünkü bü
yüklük sürekli olduğundan devinim de sürekli, devinim sürekli oldu-
I'tından ötürü de zaman [sürekli]: nitekim devinim ne denliyse
190 <E>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 A
ln-p o denli zaman geçtiği düşünülüyor. Demek ki, ‘önce’ ile ‘sonra’ as
lımla bir yer içinde var, diziliş açısından orada. Büyüklükte ‘önce’ ile 15
onları başka başka şeyler olarak kabul etmemi! ve arada onlardan farklı
l'lr şey olduğuna inanmamız. Çünkü uçları ortadan değişik şeyler diye
düşündüğümüzde, düşüncemizde iki ‘an’ var; “biri önce, öteki sonra”
ıİpliğimizde işte bunun zaman olduğunu ileri sürüyoruz: nitekim zama
nın ‘an’ ile belirlenen şey olduğu düşünülüyor, dayanağımız bu olsun.
Iııuli biz ‘an’ı devinimdeki önce ile sonra olarak ya da öncenin sonu 30
ni mranın başı olan şey olarak değil de, ‘tek şey’ olarak algıladığımızda
lıl ı. b ir zaman geçmemiş görünüyor, çünkü devinim de yok. Am a önce ile
m Mirayı algıladığımızda “zaman geçti” diyoruz. Aslında zaman şu: ö n c e il e 219b
»mım^a g ö r e d e v i n i m s a y ı s ı .
Demek ki devinim zaman demek değil, devinim in b ir ölçüsü ol-
■Itıj'.ıı için bu böyle. Surdan da belli: ‘çok’ ile ‘az’ı sayı aracılığıyla se
kiyoruz, devinim in çokluğunu ya da azlığını ise zaman aracılığıyla.
I 'i'iııek zaman b ir tür sayı; ama sayının iki anlamı var (nitekim hem 5
I I. 2 I 9 a 1 4 --- 2 I 9 b 2 8
saydığımız şeye). İmdi zaman onunla saydığımız şey değil, sayılan şey.
Onunla saydığımız şeyle sayılan şeyse birbirinden değişik. Nasıl devinim
de hep değişik ise, zaman da (ama zamandaş alman her zaman noktası 10
aynı, çünkü ‘an’, varlığı değişik olsa bile bir zaman ne idiyse aynı; zama
nı öncelik sonralığı açısından belirleyen de ‘an’). ‘A n’ bir anlamda aynı,
bir anlamda aynı değil, hep başka bir şey içinde olduğundan değişik
(onun ‘an’ olması bu idi), hep ‘an’ olduğundan ötürü de aynı. Nitekim 15
olduğundan ötürü de ‘an’m varlığını). Dolayısıyla buna göre de ‘an’ bir za
man varolan şey olarak aynı (devinimdeki ‘önce’ ile ‘sonra’), ama varlığı
farklı (çünkü ‘önce’ ile ‘sonra’ sayılabilir olduğundan ötürü ‘an’ var).
19 4 <J>Y2IKH2 A K P0A 2EQ IA
\lııiın değil, yer değiştiren nesne belli bir nesnedir (tode ti). Demek ki
ıin’ bir anlamıyla aym, bir anlamıyla da aym değil; çünkü yer değiştiren
nesne de öyle.
Şu da açık: zaman olmasa ‘an’ da olamaz; ‘an’ olmasa zaman da
ulamaz, çünkü nasıl yer değiştiren nesne ile yer değiştirme zamandaş ise, 220a
yer değiştiren nesnenin [ölçüm] sayısı ile yer değiştirmenin [ölçüm sayısı]
da zamandaş. Zaman yer değiştirmenin [ölçüm] sayısı, ‘an’ ise yer değişti-
ıeıı nesne gibi, bir biçimde bir sayı birimi. Öyleyse zaman hem ‘an’ ara-
ı ılımıyla sürekli hem de ‘an’a göre biliniyor, anlaşılıyor; zaman bu açıdan
ıhı yer değiştirmeyi ve yer değiştiren nesneyi izliyor: nitekim hem devi- 5
ııiın hem de yer değiştirme, yer değiştiren nesne aracılığıyla birlik taşıyor,
çiıııkü yer değiştiren nesne tek (tek olmadığında bile - çünkü [devinme]
l'es ilebilecektir- bu kavramca öyle). Kaldı ki, devinimdeki ‘önce’ ile ‘son-
la'yı belirleyen bu, bu da bir biçimde noktayı izliyor; çünkü nokta da çiz- 10
f i y i hem sürekli k ı l ı y o r h e m d e sınırlıyor; bir parçanın başı, ötekinin so
nudur. Ne ki tek nokta bu biçimde iki olarak kullanıldıkta aynı nokta
başlangıç ve son olacaksa, nesnenin durması zorunlu. Oysa ‘an’ yer de
riştiren nesnenin devinmesinden ötürü hep değişik bir şey. Dolayısıyla
.aman bir ölçme sayısı ama başı ile sonu olduğu için aym noktanın sayı- 15
sı gibi değil, daha çok sanki bir çizginin uç noktaları gibi; dediğimiz şeyden
niiirü parçaları gibi de değil (çünkü ortadaki nokta ikiymiş gibi kullanıla
rak, sonuçta devinimde kesinti sözkonusu olacak). Aynca şu da açık: ‘an’
19 6 «&Y2IKH2 AKPOA2E622 A
..iyi açısından en küçük zaman parçası bir ya da iki ama büyüklük açışın
dın ‘en küçük zaman’ yok.
Surdan da bu açık: [zamana] “hızlı” “yavaş” denmez; “çok”, “az”,
"uzun”, “kısa” denir, çünkü sürekli olduğundan ötürü “uzun”, “kısa”; 220N
lıir sayı olduğundan ötürü de “çok”, “az”dır. Ama yavaş, hızlı değil,
t 'nunla saydığımız hiçbir sayı da aslında “hızlı”, “yavaş” değil.
Zaman zamandaş olarak alındıkta her yerde aynı, ama ‘daha önce’ 5
ya da ‘daha sonra’ olarak aynı değil; çünkü değişme de varken bir, tek;
l'.ırınişte kalmışsa ya da gelecekte olacaksa değişik
198 <£>Y£IKHE AKPOA2E£22 A
Zaman onunla saydığımız sayı değil, sayılan sayı; bu ise ‘önce’, ‘son
ra’ hep değişik oluyor, çünkü ‘an’lar değişik. Oysa sayı bir ve aynı, ister 10
yüz atın sayısı olsun ister yüz insanın. Sayı neyin sayısı ise o nesneler de
rişik, diyesim adar insanlardan değişik. Öte yandan nasıl bir devinim
ılönüşümlü olarak tek ve aynı olabilirse zaman da öyle: sözgelişi yıl, ilk
bahar, sonbahar.
Yalnızca devinimi zamanla ölçmüyoruz, zamanı da devinimle ölçü
yoruz, çünkü birbirlerince belirleniyorlar: nitekim zaman onun sayısı ol- 15
12. 2 2 0 ^ 8 ---- 2 2 l a 2 0
aaı Tıvİl Kwr)<rıv i) Karap.erp-qaeı rrjv ökrjv (& t rn (p K al tö
iv xpövtı> elvai Tiva xpâv o v öre K a K tîvo earıv, Kal r <3 i v Kivı']<Ttı 25
övrı elvaı röre KCvrjrrıv. 26
I>1r devinimi ölçüyoır (bir dirsek bütünü ölçecek olan bir büyüklüğü belir
leyerek bir uzunluğıu ölçer, tıpkı bunun gibi) ve madem devinim için ‘za-
m;ın içinde olmak’ hem onun hem de onun varlığının zamanla ölçülme
di demek (çünkü dıevinimi ve devinimin varlığını zamandaş olarak ölçe- 5
•ektir ve onun için zaman içinde olmak ile onun varlığının ölçülmesi ay
ın .şeydir), şu açık: öteki nesneler için de ‘zaman içinde olmak’ ile onla-
ıın varlığının ölçülmesi aynı şey. Nitekim ‘zaman içinde olmak’ şu iki 10
•■eyden biri: ya zaman olduğu sürece varolmak ya da kimi nesneler için
"■.ayı içinde var” dediğimiz gibi, bu anlamda varolmak. Beriki ise şu anla-
ın,ı gelir: ya nesne sayının bir parçası, bir özelliği, kısaca sayının ‘bir şeyi’
y.ı da sayı ona ait bir şey. Ama madem zaman bir sayı: ‘an’, ‘önce’ ve bü-
lun bu gibi şeylerin zaman içinde olması da tıpkı ‘bir’in, ‘tek’in, ‘çift’in sa
yı içinde olması gibıi demektir (çünkü berikiler sayının bir şeyi, ötekiler za- 15
v; ır, devinim içinde olan bir nesne için de o nesne devinim içinde oldu-
imi sürece bir deviniim var.
Ama madem, zaman içinde olmak sayı içinde olmak gibi,
202 OY2IKH2 AKPOAIEQ2 A
„
ovra, y
t
a u ı ov ra , ovk e a -r ıv
» <t
ev % povu>
t a
ov
c \
yap T r e p ıe ^ e T a ı v t t o
n / .
5 y jio v o v , ovbe p i€ T p € iT a ı to €Lvaı avnov v tto tov \ povov a r j~
earaı Kal ı)pep.ias perpov [icara avp./ 3 e[3 i]Kâs}' ıraaa yap
zaman içinde olanın bütününden daha büyük bir zaman da kabul edile
cektir. Bunun için zaman içinde olan her şeyin zaman tarafından sarıl
ması zorunlu, üpkı bir şey içinde olan bütün öteki nesneler gibi, sözgeli
şi yer içinde olan her şeyin yerce sarılması gibi. Ayrıca nesneler zaman- 30
12. 2 2 I a 2 7 ---- 1 3 . 2 2 2a 15
Kat ijpepCas nerpov.
cpavepov oîıv ört ovb'e to p-rj ov la r a ı ırav iv 23
\p 6 vto, oîov öcra pr) iv d (\ fr a ı âAAıos, Sta-nep to Tijv bıâ-
p.erpov eıvaı rfj tt\evpq. <rvp.jJ.fTpov. oAoos yap, ei p-erpov 3 5
pev İ<tti Kivrı<rf(os o xpovos Kaff aiıro, t 5>v 8’ aAÂoji’ Karo
crv\x{$£firjK.6 s, bijkov orı &v to fîva ı perpeî, rovroıs âıracrıv
icrraı rb eıvaı iv rû ijpepûv i) Kiveîcrdaı. ocra p'ev o iv (pOaprâ
Kat yevrjrâ Kal okuıs ore p iv ovra öre 8 e pij, avayur) iv
Xpov<o eıvaı (eorıv yâp \ p 6 vos tis nAeıaıv, os vırepe^eı tov re 3 °
eıvaı avTü>v Kat roû perpoivroî Ti)voiıuLavavr&v)' râvbe p.rjSvTiüV
otra p.ev Tiepıe\eı o \povos, râ p.ev rjv, oîov "Oprıpos ırore
ijv, ra 8e earaı, oîov r&v peX\ovTojv rt, lift dırârepa ırepı- 22 21
e\ef Kat et eir’ âpcpcü, apcporepa [xaî rçv Kat İcrraı/ ö(ra
6e 7repıe^eı p.T)bapfj, oüre fjV olre earıv oüre earaı. ecri be ra
roıavra rû>v pî) Svtiüv, ocrıov ravriKelpeva alel earıi’, olûr ro
** V s / ) V < \ * • *. J .
a<rvfXfxeTpov c t v a t r i) v o ıafX € T p o v a e ı e o r t , K a t o v k e c r r a ı t o v t 5
iv xpovco. 01) Tolvvv oiıbe râ avpperpov bıo aiel ovk (ittiv, ort
ivavrlov rai aıeı övti. o<twv be to ivavrCov pij aieC, Tavra
8e ovvaraı Ka'ı eıvaı Kat pr/, Ka'ı earıv yevecrıs Kal cpdopâ
avrûv.
T o 8e v v v icrrıv avv e'x eıa xp ö vo v, cömrep ik e y Û T <rvvexeı ıo
yâ p to v X P °vov Tov TrapeAi)kv96r a Kal icropevov, Kal
Trepas x P °v o v ic r r ı v e a r ı y â p to v p'ev âpxv> to v be T ek evrij.
â \\â t o v t ’ o vx djcnrep iır l rr/î a rıy p rjs p.evovo~t]f cpavepov.
b ıa ıp e î 8e 8v v d p e ı. Kal y p i v to io v to , a ie l erepov ro vvv,
fl 8e crvvbeî, a ie l to aiıro , iocntep İtti t û v p a d ı/p a riK a v 1 5
<IİÇÜSÜ.
ııimin ölçüsü, ilineksel olarak da başka şeylerin ölçüsü ise şu açık: ölçtü
ğü tüm nesnelerin varlığı ya duradurma ya da devinme içindedir. Demek
İd ortadan kalkan ve oluşan nesnelerin, kısaca kimi kez varolan kimi kez
varolmayan nesnelerin zaman içinde olması zorunlu (çünkü zaman onla- 30
ıın varlığını ve onların tözünü aşan, daha büyük bir şey). Ne ki zamanın
sardığı ‘varolmayan’ nesnelerin kimi vardı, sözgelişi Homeros bir zaman
lar vardı; kimi de varolacak, sözgelişi zamanın öyle ya da böyle bir biçim- 222a
de saracağı gelecekteki bir nesne. Heriki biçimde de sarıyorsa herikisi de
geçerli, [hem vardı hem de olacak]. Ama zamanın hiçbir yerde sarmadığı
nesneler ne vardı, ne var, ne de olacak. Karşıdan hep varolan ‘varolma
yan nesneler’ içine girenler bu tür, sözgelişi ‘köşegenin kenarla eşit ölçü- 5
ypap.p.û> v ( 01 ) y a p 17 a v r i j a ie'ı a r ı y p i j r ij n o t / ir e r b ıa ıp o v v T ia v
y â p âAArj K a l âA A rj- b e p .[ a , i; a iır ij n â v T i]) — o v r c o Ka'ı r o
vvv r o ıx iv ro v X P °V0V bıaıpetrıs K a r a b v v a p .iv , r ö 5 e n e p a s
ap.(j)cn v Kal tv u rr\ s' e<rrı 8e ra tır 6 Kal K a ra r a v r o ?/ b ı a î -
5 ’ e l v a ı o v r a i ı r o . r o p'ev o v v o v r o ı k e -
- o p t< r ıs K a l ij fvuia-LS, t o
y e r a ı t w v v v v , aAA o 5 ’ o r a v 6 \ p o v o s 6 r o v r o v i y y v s f ı.
i j £ e ı v v v , o r ı r r jp .e p o v r j£ eı- ijK e ı v v v , ö r ı ijk d e r r ]fx e p o v . ra
5 ’ e v ’ IAto) y e y o v t v o v v v v , o v b ’ o K a r a K k v < rp .b s [y e y o v e ] v v v
K a l r o ı <rvvex>ıs <5 \ p o v o s e l s a b r a , âAA’ ö rı o v k e y y v ç . r o be
25 7T ö r e \ p 6 v o s m p ıc r p ıev o s ır p b s t ö ttp o r e p o v v v v , o l o v ti o t i eA?j-
ıj>6 r\ T p o ıa , Kal Trore t o r tu Karaı<Av<Tp.us- beî yap T r e n e-
p 6 .v 6 a ı t rpös r o v v v . e ırra ı âp a ırotros r ı s â n o r o v ^ e xp6vo%'
eis e K e îv o , Kal ?;r eı’ s rö ır a p e k O o v . eı be p .i)b e h \ povos
os oû Trore, 7râs â v etrj x p b v ° s T ren ep a < rp .ev o s. â p ' o v v v ır o -
3 0 k e ı\ j/ e ı; ij o iı, e l n e p a ıe î e a r ı /aVjjrrıs; âAAos oîz> ?; <5 a i ı r ö s
7roAAâ/cıs; b f / k o v örı ws a v ?/ k L v i](tis , ovtu> Ka'ı ö xpöros"
eı p ıty y â p ?'/ a v r i / K al p î a y î y v e r a L Trore, e t r r a ı Kal x p o v o s
e l s K a l 6 a v r o s , e i b e p.i], o İ k e u r a ı . e ır e ı öe rö ı>ûz> reAeurî;
J2 2 lj Kal (tpxll Xpûvov, âAA’ oiı rov aîırov. âAAâ rov /xev ttapıjKovros
rekevnj, âp\h °e rov pekkovros, Ix ot al' <“ <r7rf/° o kiİkAos
ev r <3 avrû ttcüs rö Kvprov Ka'ı rö K o lk o v , o v r a ıs Kal o xpo-
ı>os âeı er âpxjj *aı reAeuri). Kal bıa rovro SokcÎ âeı ere-
5 pos- oiı yâp rov avrov âpxh Ka'ı Tekevri] ro v v v âp.a yâp
âv Ka'ı Karâ rb avro ravavrıa av elrj. Kal ovx vnokeo\ıeı
:l 16 -17 ov . . . yo/>] il p*v er, Tnvrjj «ei pıtı tj (rrıypij, rrj vor,acı oe
HıaijwvvT(ûv «ei yp. P 16 ov yap E G H IJ et in ras. F : y juft* P
nıei E ’ H V P : n'ıa <iei E 2F : (ifi pia G IJ SlaıpavvTcov yap
E ’ AV : Kiıı «fi fiuııpovvTunı E 1 : dıaıpouvTüiv «ei P 17 *‘ii tibht]
F P T : 0111. E G H İJA 77(I!'T^ om. G oıVw oe xn\ H ıg m ITÜ
alt. E 2F G I J P S : a.VÛ E 'H 20 oî» G H I J V S T : om. E F
21 ro ex Ta)!' fecit I'. |TXXn 1)’ nrtır] Tl’’ 5 ’ (7XAwç fecit E ö
pr. om. G J J| ;} «o-rıı/ fecit E 22 ıj^eı ynp ı>vv H ’î i ' i , *nı
ijlCCl H 7]K€ H 23 oiı ytyOl’C S Oll5 ’ . . . fîlP om. E V : oufi’ ö
KnTnK\vcrp6s S ytynvt seci. Torstrik, om. T : etrraı H 24 ö
ICPST : (oti H : om. F G IJ eîf aûrd] «îf ö niros H 25 TrpnTtpov
seci. Bonitz 26 r; t finin F 27 Toûfif (5 \povoç F 28 eir pr.
H P : Kni ei? E F I J : om. G fiıjSeit E H JP S : >11; t Is F : pıjSe eis GI
30 ö om. H 31 orı] S' ûrı H : olv J hv tıt) ij F
32 Kni a l t . E V T : om. A 33 fVei ûe AP : e’7reıS/) E : eVei yiıp T
** ı t o û xpöı,ou F 3 t u alt. om. H 6 âv seci,
lîo n i tz Kartı om. S m vavria âv E V et Ut vid. PS : ra
ııvTiKeipfva AT
FİZİK 4 207
(nitekim düşünce açısından ‘nokta’ hep aynı değil, çizgiyi bölen kimseler
lı, in o hep değişik bir şey, ama tek olduğundan ötürü de her durumda
ıiynı). ‘Şimdikian’ da böyle hem olanak halinde zamanı bölüyor hem de
lu'riki yanın sınırı ve birliği. O aynı ve bölünme ile birlik bu aynılığa
Içığlı ama varlıkları aynı değil. İmdi ‘an, şimdikian’ böyle kullanılıyor. 20
IVir başka biçimde ise ‘an’m zamanının yakın olması durumunda: bugün
çeleceği için “h’an’diyse gelecek”, bugün geldiği için “şimdi geldi” deriz.
Ama Troia’da olanlar “şimdikian”da olmadı, kıyamet de “şimdikian”da
kopmayacak. Gerçi zaman bu olaylar için de bağlantı ama bunlar yakın
ıl:! olmadığından ötürü [“şimdikian”] denmez. “Bir zamanlar" terimi da
hi önceki ana ilişkin sınırlı bir zamanı gösterir, sözgelişi “Troia bir za- 25
ııiın hep varsa bitmeyecek mi? İmdi zaman hep başka mı yoksa çoğu kez
nyıu mı? Şurası açık: devinim nasılsa zaman da öyle: aynı ve tek devinim
oluştuğunda zaman da bir ve aynı olacak: devinim öyle değilse zaman da
oyle olmayacak. İmdi madem ‘an’, bir zamanın sonu ve bir zamanın baş
langıcı, aynı zamanın değil de geçmiş zamanın sonu, gelecek zamanın 222b
Iuşlangıcı, şu çıksa gerek: nasıl çember kendi içinde içbükey ve dışbükey-
’u', aynı şekilde zaman da hep başta ve sonda; bu yüzden de hep değişik
corünüyor, çünkü ‘an’, aynı şeyin sonu ve başlangıcı değil, yoksa aynı
nesnede karşıt şeyler zamandaş olarak bulunurdu. Demek ki zaman bit- 5
208 <E>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 A
13. 2 2 2a 1 6 — 14. 2 2 2 b 31
btj- aie'ı y âp iv âp\ij. 7
^rö 8’ J/Îûj; rd eyyvs eo rı rov ırapov- 7
to s vvv âTÖfxov fJ-ipos to v fxe\\ovTos \povov (trdre flabıÇ eıs;
?/8?), orı eyyûs 6 ^povos iv ü> jue'AAeı), Ka'ı to v naptArjAv-
Ooros xpovov ro ju?; n öp put to v vvv (ttot( fiabCÇf ı s ; >,077 /3 e- 10
/3 âöı/ca). rö 8e yIAtov (f>dvaı 7/8?j iaAwKİvaı ov Aiyopıev, örı
Aıaı> ırâppu) to v vvv. Kal t o â p r ı t o eyyvs to v -napâvTos
vvv [ro] popıov to v ırapeAOovTos. Trdre j/Aûes; &prı, (â v ij
6 ^ povos fy y v s to v e^eorûros vvv. n d A a ı b i ro tiöppıo. ro
8’ e £aı<fivr)S rd iv âvaıadr/TM xpâvu> b ıâ piKporrjra İ K o r d v J 5
jiıera/3 oA?j 8e rratra ıpvıra İKcrrariKov. iv 8e r&> \povM -nâvra
y iy v e ra ı Ka'ı <$>6eLptTaf bıo Kal oi piiv ao(j>tî>Tarov İAeyov, 6
b i llv d a y o p eıo s Ylapuıv â p a ö ia r a r o v , ö rı Kal im A avO dvovraı
iv rovrıo, Aiyaıv âpdorepov. brjAov ovv örı (pOopâs p.âAAov
ea r a ı K aO ' avrov a i n o s îj y ev ia ea ıs , Kaddırep iAe^di] Kal 20
■nporepov (İK ara rik o v yâp 1) pitTafjoAiı K a d ' aiıryv), y tv ia tu ıs
8e Kal rov elv aı K arâ ovpıfieflriKâs. ai)p.eîov b i iKavov örı
y iy v e ra ı fxiv ovbiv âv tv rov Kiveıa&aı ttioî aır, o K al n p a rreıv ,
(f>6 (îp e r a ı 8e Kal p.rjb'ev Kivovp.evov. Kal ravrtjv ııa A ıa ra Ai-
yeıv eltiOapifv vtto tov \povov (j>6 opdv. ov fx)\v âAA’ ovbi Tav - 3 5
rr]V o \povos iron i, âAAâ avy.f3 alveı iv \p 6v<f y ıy v e a d a ı Ka'ı
raiiTT)v rijv pera^oAı)v. o rı plev ovv ia r ıv 6 \povos Ka'ı r(,
Kal Tro<ra)(ü)s A i y e r a ı r o v v v , Kal r ı t o t t o t İ Kal rö â p r ı
Ka'ı r o ijbt] K a'ı rö ırd A a ı Ka'ı t o iÇaıtpvi]s, etpı/raı.
r4 Toı irto v b ’ 111J.lv ovrto buapıap.iv<x>v <j>avepov ö r ı Trâaa 3°
H tra p io A?/ Kat â n a v r o K ivoıipıevov i v \poviı>. rö y â p O a rro v
b 8 fiadıaeıs GH : 6q /3u5ı£fty F : /3a 8i(tı T 9 ttapeA66vroç
F G H IT 10 /3a8ı'f«t E G I J S : (taMo-tıt F H 1 1 Si
F G IJS T : to E H 12 Atar n6ppw E H T : ırâ/>p« \ia v F G I JS
i 3 râ om. S T , Bonitz ' i)\6tv G 14 eyyvç A P ST : 6 eyy <v
E 15 âvaıaBijTiû E F G I J T : ttl’tTTdKrfirjy H S 8ta liLKfMTI]T(1
E SAS : fiıâ 07x1KporrjTiı P T yp. S : om. E ’V eK&rdv F G ’ I JP T yp.
S : om. E G 'H V S 16 fVo-raTmı) F ıravd’ â Torstrik
18 rrapüiv C İ. S 20 ia r ıv S T kot' atıruıı E 22tKapo
y lv fın ı p.ev yap ovbiv H 23 prjSiv G 24 Se] yap G
25 claıBapev E ZAT : flıoda E 1 ou pl/v E 5a P T : om. E 1 27 <cnt
Tt F G I JT : ıcai Ti? E : om. H 28 Aiyeraı H T : rt re E : Aeyoptv
F G IJ ti) ult. AT : om. E 29 r o p r . E F J T : tÎtö G H I tû alt.
F H İ T : om. E G J 30 H dnopıapevtov H P T : hır^pıBpijpivutv
F G J et in lit. E : htrjprjpivMV I naıru pfra[io\r] E P S T : ûnuoa i/
ptralİo\r) H : âtraanv ptTa@o\qv F G I J 31 tv x(‘ "v ‘j> FV : tıvtıyKij
KivtifrBaı ev xpûvto APT : ev v<a ea rıv S*
FİZİK 4 209
ıiıimayan bir zaman içinde [kendinden] ortaya çıkmayı gösterir. Her de-
IJlşm e doğal olarak kendinden ortaya çıkan şey. Her nesne zaman içinde
ıılıışıır ve yokolur, bunun için kimi ona “en bilge şey” diyor41; Pythago-
ı.im ı Paron ise onu “en bilgisiz şey” diye adlandırıyor, çünkü ‘unutma’
ı ıiıı ıu içinde: tanımı da yerinde. İmdi şu açık: zaman kendi başına oluş
un çok yokoluş nedeni, bunu daha önce de dedik (nitekim değişme ken- 20
ıll içinde, kendi içinden, çıkan bir şey); ilineksel olarak da oluşun ya da
mmlmamn nedeni. Şu kanıt da yeterli: bir biçimde devinmeden ya da
eylemden bağımsız hiçbir şey oluşmuyor, nesne hiç devinmiyorsa yokolu-
yur. Buna biz zamanla ortadan kalkma diyegeliyoruz. A slında bunu za- 25
1 5 K a t r r a a a K i v y a ı s e v X P 0 Vti‘ e o r ı v .
<rk zamanın sının. Madem ‘an’lar zaman içinde, ‘daha önce’ ile ‘daha
M>nra’ da zaman içinde olacaktır, çünkü ‘şimdikian’ neye aitse, ‘şimdiki
.m’ın uzaklığı da o şeye aittir (‘daha önce’ teriminin geçmiş zamanla ve
edecek zamanla ilgili kullanımı karşıt, geçmiş zamanda ‘şimdiki an’a da- 10
lııı uzak olana ‘daha önce’, daha yakın olana ‘daha sonra’ deriz; gelecek
/umanda ise daha yakın olana ‘daha önce’, daha uzak olana ‘daha sonra’
ileriz). Dolayısıyla madem ‘daha önce’ zaman içinde ve her devinimi izli
yor, şu açık: her değişme ve her devinim zaman içindedir. 15
Öte yandan zamanın ruhla nasıl bir ilgisi var, niçin her şeyde, yer-
ı lı-, denizde, gökte zaman var diye düşünülüyor, bunlar incelenmeye de
ner. Zaman bir sayı, bir ölçü olmakla devinimin bir özelliği ya da devini
me ait bir şey olduğundan ve bütün bunlar devinen nesneler olduğun
dun (çünkü hepsi bir yerde) acaba zaman ile devinim eş zamanlı olarak 20
ı ılanak ve etkinlik halinde mi? Acaba ruh olmasa zaman olabilir mi, ola
maz mı? Bu sorulabilir. Sayı sayanın varlığı olanaksız oldukta, sayılabilir
Iıir şeyin olması da olanaksız, dolayısıyla sayının da olmayacağı açık; çün
kü sayı, sayılan ya da sayılabilir olan şey.42 Ruh ve ruhtaki akıldan başka 25
14. 2 2 2 b 3 2 ---- 2 2 1 3
17 TOVTO Ö ITOTf OV 1<TTW 6 \pOVOS, OIOV i l İ v b f\ ( T a i KİV1]ULV el-
v a ı a v ev \j/vxf]S. to be Ttpdrcpov Kal vo rep o v ev Kivrjıreı e c rriv
XJ>ovos b e r a v r ’ ecrriv fı âpıûpnjra ecrriv./ 29
anopTjcreıe 8’ â v t i s >9
xai TioCas Kivıjaeitis o x p °v o s âpıöp.os. 77 o n o ıa ıro vv ; Kal y â p 30
yC yveraı i v Xpovu> Ka'ı (fıdeıperaı Kal a v £ â v e ra ı Kal âAÂoı-
o v ra ı Kal <f>eperar fj o vv Kİvrjcris e a r ı, r a v r ıj ecrriv
«KaoTjjs Kivıjaeois âpıö)x6s. bıo Kivr/crern ecrriv â ırk û s âpı6p.ös
crvve^ ovi, âAA’ ov rıv â s . aAA’ l o r ı KCKivi]aQaı Kal âAAo- 2 2 3
a>ı> İK arep as Tİİjs Kivi]crems eîrj â v âpı6p.6s. erepos o vv \p 6 v o s
ic rrıv , k a l â fia bvo terol \p 6 v o i â v eıev ' ti o v ; o aiıros yap
\p o v o s Kai eîs o teros Kal â /ıa ' eıbeı be Kal ol pj) â /ıa ' el
y â p eıev Kvves, ol 8 ’ "mıroı, eK arepoı S’ t u r a , o a v ro s â p ı- 5
dpıos. oürıo be Kal râ>v Kivr)<reu>v râ>v âpıa rrepaıvopLevoûv o a v
ro s x p ö v o s, aAA’ 77 fjiiv r a x e îa î<rcos t] S’ ov, K ai rç, pı'ev
<j>opâ rj b’ âAAoi'a)o•ıs• o p J v r o ı X P °V°S ° a v ro s, ehrep Kal
[6 âpı6p.bs] l<ros Kal âp.a, ttjs re öAAouotrtujs Kal rijs
epopâs. Kal b ıâ to v to a l pıev K iv ıfreıs erepa ı Kal x a)Pts» '} lo
8« x P 0V° s ıravray^ov o a ir o s , o rı x a ı o âpıOptos eîs Kal o
a v rd s Travraxov o r& v îtraıv Kal â fia . 12
en el 8’ e a r ı ıpopâ 12
Kal ra ılr ıjs t; k i ) k Am, âpıû pıeîraı 8’ eKaarrov evL rıvı a v y y t v t l,
a 27 ij F G H I f V P : d û E : om. J 1 S * n P : o m .S 6 IJP °S :
om. P* tıvaı om. F 28 öe] Te H 29 \pövos APS :
ö xpovos E 3 ° dpıûfios 6 xpövoç H S : âpıâpös ia r ıv ö \povos P
Troıaoovv J 3 1 iv xpur(o om. I Kai cjıStıptrat om. E F G :
ante Kal aW oıovraı H av^eraı GH 33 Kal E V : ip Xpov<f>
Kai A (fidciptrat E 1 11J tl E 33 ia r ıv âjrX£ır
• apıOpos E P S : <İ7rXûjf âpıdpos i o r ı A b I kuifia ö a ı GPP :
Kai KivturÖaı H S iıK\o E IF ‘G PS : ûAAa E 'H I J : â \ \ a s F 2
2 tu> . . . Trjs] oıart Kai irtp a t Torstrik : an âtr8' (Karepas TTjÇ (fort. P) ?
3 ıVoı H i) ov AV : om. corr. E avru s EFH S : â n as
G IJ yp . E 4 K a l . . . i<rot K a t seripsi : ıtaî Icrns K a i E* K a l laos
Ka'ı 7rar E 3 : tıs öftoıW K a i F G IJ yp . E ' tıs K a i laos K a i n â s H : 6
iaos K a i 7râs S c : nâr K a t tıs o t aos K u l Torstrik : o K a i taos K a i By-
w ater: »râr o îeros K a i Carteron k o ! E sAPS : 0111. E 1 5 f ‘ rv
F G I J P : ol p iv fitv E : tltv ol p iv H 6 5c om. E 1 ! ! : brj
Torstrik 9 o âpıB u is secilisi cjıopâs K a i rrjs â\\oıâ>crc(i>f
H II n avraxr] H 12 n a v T a \ o û A P S : n a v r a \ î j E
K a i om. J 1 i a r ı] ta r t tğik K t v r j a t ü ) v npart) 17 T orstrik: nparr/
<’o t 1 Pranrl 13 i v i E 'F G H P : iv E *IJ t i m E ’ A V PP: om.
E l P ‘T
FİZİK 4 213
ı ıl'uı ı;erek. Öyleyse değişik bir zaman var! İki eşit zaman zamandaş ola-
ı<ıl< varolabiliyor! Yoksa böyle değil mi? Nitekim eşit ve zamandaş zaman
ı<I ve aynıdır, tür açısından zamanlar ise zamandaş olmaz. Nitekim diye-.
Ilın ki köpekler ve adar var, heriki öbeğin sayısı da ‘yedi’. Oysa sayı aynı. 5
‘bir’ ile, adar ‘at’ ile, aynı şekilde zaman da belli bir zamanla ölçülür ve
dediğimiz gibi zaman devinimle, devinim de zamanla ölçülür (bu şun- 15
dan: zamanla belirlenmiş bir devinimle hem devinimin hem de zamanın
niceliği ölçülür); imdi en önemli şey bütün eşcinslilerin ölçüsü ise, sabit
çembersel yer değiştirme en başta gelen ölçü olacaktır, çünkü onun sayısı 20
en çok bilinir olan şey. Ne nitelik değiştirme ne büyüme ne de oluşma
sabit, yalnızca yer değiştirme öyle. Bunun için zaman gökçemberin devi
nimi diye de düşünülüyor, çünkü öteki devinimler onunla ölçülüyor, za
man da bu devinimle ölçülüyor. Bundan ötürü de alışılagelmiş bazı de
yişler var: insanların yapıp-etmelerinin çembersel olduğunu söylerler, bu 25
doğal devinimleri olan, oluşup-yokolan nesneler için de geçerli sayılır.
Böyle denir, çünkü bütün bunlar zamanla değerlendirilir ve sanki çem-
I'ersel bir yoldalarmış gibi bir sonlan ve başlangıçlan var. Zamanın ken
disi de bir çember diye düşünülüyor. Yine bunun nedeni de şu: zaman
hu tür bir yer değiştirmenin ölçüsüdür ve o böyle bir yer değiştirme ile 30
1 4 . 2 2 3 b 1 4 — 1. 2 2 4 “ 3 4
âAA.’ ovyfi ov oıacfıepeı, olov rpîyuıvov rpıyıivov (rpîyuıvov) Sıa-
<f>opâ bıacpepet' roıyapovv ertpa rpiyatva.’ crxvpo.TOi be ov,
âAA’ iv rfj avrjj bıaıpeıreı K a l /xıâ. a\îjp a yap to ptv
roıovbe kvkKos, to 6e roıovbe rplymvov, rovrov be ro pev roı- 10
o'i>8e laroırkevpov, ro 8e roıovûe crKakrjves. ayîjpa p.ev ovv to
* / \ « t / ^ %
avro, n a ı t o v t o T p ı y ı i v o v , T p ı y o a v o v o o v t o avro. Kat
apıdpös biı 6 avröy (ov yap bıacpepeı âpıÛpov bıacjyopa
<5 apıdpös avrûtv), bendi 8 ’ ovx ij avrıy i<j)' 2>v yap keyeraı,
Sıa<peper ra pev yap Kiıves, ra 8’ înıroı. Kat ırepl p iv >5
Xpovov Kat avrov Kal t S>v ırepl avrov oIk(İwv rfj <TKe\j/et eî-
prırat.
nesnelere “aynı” denir. Sözgelişi bir üçgen başka bir üçgenden üçgenin
ayırıcı özellikleri açısından farklıdır, işte bu nedenle üçgenler değişiktir.
Ayırım şekilde değil, aynı ve tek bölümleme içinde var; çünkü şekiller
den biri çember öteki üçgen olsa bu sözkonusu, oysa burada biri eşkena- 10
rüçgen, öteki çeşitkenarüçgen. Demek şekil aynı ve bir üçgen ama üçgen
aynı değil. Bunun için sayı da aynı45 (çünkü ‘on ların sayısı “sayı”nın ayı
rıcı özelliği açısından farklı değil) ama ‘on’ aynı değil. Çünkü yüklendiği
nesneler farklı: biri köpekler öteki adar. İmdi zaman üzerine hem kendi 15
başına hem de onunla ilgili olarak araştırmaya uygun olan şeyler üzerin
de konuşmuş olduk.
Beşinci K itap
devinim bir şeyden bir şeye. Demek ki asıl anlamda devinen ile ona doğ- 224b
devinim. Bunlarda da i l i n e k s e l a n l a m d a , p a r ç a o l a r a k , b i r b a ş k a s ı n a g ö r e
ve bir başkasına göre değil, a s ı l a n l a m d a sözkonusu. Sözgelişi aklaşan,
ilineksel olarak akıllanmaya doğru değişebilir (renk açısından akıllan
mak ilineksel bir şey), renge parça anlamında değişir, çünkü ak, rengin 20
bir parçası (“Avrupa’ya” denir, çünkü Atina, Avrupa’nın bir parçası),
ak renge ise kendinde değişme olur. Demek ki kendinde nasıl devini
lir, ilineksel olarak, bir başka şeye göre nasıl devinilir, bunlar hem de
vindiren hem de devinen açısından açık. Şu da açık: devinim, biçimde 25
i. 2 2 4 a 3 5 — 2 2 5 * 17
a ie l Kal n âvT O iV ' 17 öe p ij Kara avp.j3 ej3riKbs o v k eı> âıraırıv ,
aAA’ eı> ro îs i v a v r io ıs n al ro îs p er a ^ v Kat eı> â v T iıp â a fi'
t o v t o v b e T rîarıs İ k ti) s İTrayooyrjs. İ k be rov p .era£v p .e r a - 30
/iaAAer x p ijra ı -yap a v rû &>s evavTi<d ov rı ırpos İK a T ep ov
e a r ı y a p ttio s t o p.(Ta£û r a aK pa. 0 10 K a i to İito it p o s İK eîva
K aKtıva ti p o s t o v t o A t'yeraî mos iv a v T ia , o îo v 7/ p t a r j ö£eîa
Trpoy r?'jı> vır<İTt)V Kal j ia p c l a ir p o s tijv vıjrıjv, Kal t o tpaıbv
AtvKov irp o s t o p iK a v Kal p i k a v ır p ö i t o Aeıı/coV. 35
eırei 6e 35
7râ(ra perafioA y e a r ıv İ k t l v o s eîs ti (brjAoî 6e Kaî rovvop.a•225*
/xer’ âAAo yâp rt Kat râ /xer ırporepov 6r/Aot, ro 8’ varepov),
p.era/3 âAAot aı> to peTaj3 a\Aov rerpax<3 s* 7; yâp e£ ınro-
KelpeVOV eîs VTroKeCpevov, î) e f inroK6L/«voı> eis p.i) VTTOKSÎ-
kıi o heriki yan açısından karşıt olarak kullanılır, nitekim aradaki, bir bi-
ı,lıntle uç oluyor: bunun için aradakine karşıtlara göre, karşıdara da ona
lime bir biçimde karşıt denir: sözgelişi orta ses alçak sese göre yüksek,
yılksek sese göre alçaktır; gri de karaya göre ak, aka göre karadır. 35
Değil mi ki, her değişme bir şeyden bir şeye (adı da -metabole, bu
nu gösteriyor: başka bir şeyden sonra bir şey, biri önce biri sonra ortaya 225a
yıkıyor), öyleyse değişen dört biçimde değişebilir: ya bir taşıyıcıdan bir ta
şıyıcıya, ya bir taşıyıcıdan bir ‘taşıyıcı olmayan’a ya bir ‘taşıyıcı olma-
yiin’dan bir taşıyıcıya ya da bir ‘taşıyıcı olmayan’dan ‘taşıyıcı olmayan’a. 5
değişme ise mutlak anlamda oluştur, ki buna göre bir şeyin oluşma-
'iindan değil, mutlak anlamda oluştan sözederiz). B ir taşıyıcıdan bir
222 <E>Y2IKH2 AKP0A2EQ2 E
I. 2 2 5 a 1 8 -- 2. 2 2 5 b 32
2 K a r’ oiıaıav 5 ’ ovk İa rıv Kİvrj<ns öıd ro pıtjbev eıvaı ovcrCa 10
twi> Övtoiv evavriov. ovb'e bit) rov ırpos r f ivbe^eraı yap Oaripov
neraftakkovros (fl\r)0 eveo-0 aı Kal fJ-i)) â\i] 6 evea 6 aı darepov /Mr/bev
p.eraj3 âW ov, û><rre Kara avp.j3 ef}r)Kos i) klvt)(tis avrüv. oiıbe
bi] TTOıovvros K ai ırâa^ovros, i) Kivovp-ivov Kai k i vovvtos, örı
ovk i<rrı KiV7)<re<ıos kÎvt](ti$ oiıbe y iv ea e ta s yeveaıs, oiıb’ oAcos pıera- 1 5
fiokijs fiera/3a\-q. ırpûırov fiiv yap bıxS>s '.i. Se^erat Kivıjaeoıs
eıvaı Kİvt)<rıv, İ) oıs inroKeifiivov (olov avûpoııros Kiveıraı o n
İk \evK ov eis fxe\av neraj3 â \ \ e i' âpâ ye ovrta Kal i) kivt)<tis i)
Oepnaîveraı % \j/vxeraı i) tottov âAAârreı ?; aiı^avtraı
i) (jıdıveı; tovto be âbvvarov oiı yap rû v vıroKeı^evtav r ı r) 20
lxeral3 o\rı), i) t û erepov r ı inroKeCfj.cvov İk p.eTa/3 o\ı')s p.e-
ral3 a \\e ıv el s erepov eîdos [o’ıov âvûpanros İk voaov e'ıs iıyî-
«tai<]. âAA’ oiıbe to v to b vva ro v ttKiiv Kara avpLfteŞijk o s' aiırî)
y â p i) kLvi)(tis âAAoi)- eîbovs e'ıs• &AAo i a r l pLera/joki] ( oıov
âvdpdnrov İk vo ao v eis iıyîeıav)- Kal i) yiveaıs be Kal i) <f>6opâ a5
ifraı/Yöiy, ır\î)v a l p.'ev eis âvrtK e(fieva âıbı, v be ûöı, i) Kİvrjaıs.
âp.a ovv ueraj3 âKKeı e f vyıeias eis vo a o v Kal (£ avrrjs ravT ijs rrjs
jot€ra/3 oAjjs eîs â \\ r)v . brj\ov biı ö ti o ra v voarjai), j*fra/3f/3A7jKos
1 f r /I ■* \ W * * \
e rrrat e is o'JT oıav ov v ^ ev öe^ eraı y a p ıjpefjLeıv), Kat t r t e is fxr} rrjv r v -
y o v tr a v a t e ı , KaKeıvi] İ k t l v o s e is r t e r e p o v Z a r a t, oS o tc K alrja v n - 3°
K tifitvr) Itr ra t v y ıa v c n s ' aA A a tû> (rvpLjSeprjKevaı, o lo v
âv afjivijrrçu is e i s ArjOrjv f i e r a f 3aA A et, o n <o Û7rapxet> c/C€t^o
mır kim ilkin devinimin devinimi olması iki biçimde kabul edilebilir: ya
lılr taşıyıcının devinimi olarak (sözgelişi bir insan aktan karaya değiştiği
Iı ,l n deviniyordur. Acaba bu durumda devinim de ısınır, soğur, yer de-
lîl.şlirir, artar ya da eksilir mi? Ama bu olanaksız, çünkü değişme bir ta- 20
?ıyıcı değil); ya da bir taşıyıcının bir değişme sonucu başka bir biçime
ı İl işm esiyle (sözgelişi bir insan hastalıktan sağlığa değişir). Ama bu da
ilineksel değilse, olanaksız, çünkü devinimin kendisi bir biçimden bas
kı bir biçime değişmedir - sözgelişi bir insanın hastalıktan sağlığa değiş- 25
ııu'si. Oluş ile yokoluşta da bunlar karşıtlara doğru bir biçimde gerçekle
miyor, devinim bir başka biçimde gerçekleşmiyorsa, bu böyle. Demek ki
insan sağlıktan hastalığa ve aynı anda bu değişmenin kendisinden başka
lıir değişmeye doğru değişir. Öyleyse şu açık: hastalandığında herhangi
I >1r başka şeye de değişmiş olacaktır (çünkü durgunlukta da kalabilir); üs-
ıdik hep rastgele bir değişmeye uğramayacak, o, bir şeyden bir şeye doğ-
ııı ila olacaktır, dolayısıyla karşıtı olan ‘sağlık’a da olabilecektir bu değiş- 30
sözgelişi belli bir anda mudak anlamda bir oluş oluşmuşsa, oluşan şeyin 226a
lıil inenin oluşu olmayacaktır, dolayısıyla oluş da oluşun oluşu; belli bir
oluş, belli bir oluşun oluşu olmayacak. Ayrıca üç tür devinim varsa,
lııınlardan birinin hem taşıyıcı doğa hem de ona doğru devinilen şey
olması zorunlu; sözgelişi yer değiştirme, ya nitelik değiştirme ya da yer
228 <3>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 E
2. 2 2 5 b 3 3 ----22Ö b 8
okuıs 8 e e ır e l K ivevraı [ r ö K ivovpevov] n â v r p ı^ t ü s , rj K a r d
cru|u/3 e/3 ?7 K os ^ rû p ip o s rı jj [r<3 ] * a ö ’ a i r ö , Kara < rv y .(ii- 20
doğru’ olan büyüme, ‘tam büyüklükten’ olan ise eksilme. Hem genel
hem de özel yere göre olan devinim ise adsız, ama, gerçi asıl anlamda
yalnızca yer değiştirirken kendilerinde durma olanağı taşımayan nesnele
rin ve yer açısından kendi kendilerine devinmeyen nesnelerin yer değiş- 35
lirdiği söylenirse de, genel olarak “yer değiştirme” adını verelim. Aynı 226b
Kir içinde ‘daha çok’ ile ‘daha az’a doğru değişme ‘nitelik değiştirme’dir.
Bu ya bir karşıttan ya da bir karşıta doğru devinimdir, yani ya mutlak an
lamda ya da belli bir biçimde. Devinim ‘daha az’a doğru olduğunda de
ğişmenin karşıta doğru olduğu söylenecektir, ‘daha çok’a doğru olduğun
da ise karşıttan kendisine. Belli bir biçimde değişmekle mudak anlamda 5
derece az kesinti yapan şey sürekli devinir -zamanda değil (çünkü bir
kesinti olması önemli değil, ama elbette alçak sesi yüksek sesten he
men sonra çıkarmak önemli), kendisinde devinim gerçekleşen nesne- 30
2. 22Öb 9 --- 3. 2 2 7 a 25
Âaıy /iera/3 oXats (pavepov. Ivavriov 8e Kara to-jtov t o Kar'
evöeîav a ırtx°v ırAeîorov t) yap eAaxî(rrr] ıreırepavTaı, p.t-
rpov be to ıteıtepa<rp.(vov. £(pe£i)s 5 e oC /xera r?)ı> apyjjv
âvros rj deaeı rj eîbeı rj aAAw rıvı ovrcos atpopıadevros 35
pLrjbev p.era£v eorı rû v ev ravrıu yeveı Kal ov ecpe£i) s earıv 227"
(Ae'yaı 5 ’ oîov ypapıpjj ypap.p.îjs rj ypappai, rj pıovâbos p.o-
vâs fj pıovâbes, i) oıVıay oi/ua" âAAo S’ oiıbev KooAveı pıe-
ra£v eıvaı). ro yap i(ji(£rjs r ıv l e(pe£ijs /tat vtrrepov r ı• oiı
yap ro ev (<fye£rjs roiv bvoîv, oiıb’ rj vovprjvîa rfj bevrepa ecpe^rjs, 5
aAAâ ra û r’ e»ceıyoıs. i\ o p .e v o v öe ö av e<f>e£ıjs ov â-nrrjTaı. 6
[eTret. . . /xera£ı).] t o Se truve^es eVrı /xev 0 7 rep e \ 6jj.evov rı, 10
Ae'yco S’ eıvaı (tüyene s 'OTau Tavrö yevr/raı Kal e» rö eKarepov
ırepas oîs âırrovraı, Kal âto-ırep <rrıp.aweı rovvopa, avvt^rjraı.
rovro 5 ’ oiıjç olov re bvoîv övroıv eıvaı roîv etr^âroıv. t o v t o v
be bi(opurp.evov <f>avepov ö n ev t o v t oa eorl t o <rvve\es, <<f
3>v ev r ı ire<pvKe yLyveaOaı K a r a rrjv <rvva\]/ ıv. Kal t o s ırore 1 5
lerie nesne arasında ve nesneyle onun ardılı olduğu nesne arasında eş- 227a
ı iıısten hiçbir şey olmayan şey, (diyesim, sözgelişi çizgi çizginin, birlik
birliğin, ev evin ardılı olur. Başka bir şeyin ardıl olmasına bir engel yok).
Çünkü ‘ardıl’ , bir şeyin ardılıdır ve daha sonra gelen bir şeydir; nitekim
‘bir’, ‘iki’nin ardılı değil, ayın ilk günü de ikinci günün ardılı değil, beri- 5
kiler ötekilerin ardılı. ‘İçeren’, ardıl olup da bitişik de olan şey. <çün-
l<ü.... ara.> ‘Sürekli’ ise, bir tür ‘içeren’, diyesim heriki nesnenin bitiştik- 10
lerı sınır bir ve aynı olduğunda, adının da imlediği gibi “bitlikte iye”47
olurlar. Ama bu kenarların iki olmasında olanaklı değil. Bu belirleme
den sonra şu açık: kendilerinden doğal olarak kesişme açısından tek bir
şey oluşan nesnelerde ‘süreklilik’ sözkonusu. Nasıl ‘içeren’, bir olursa, 15
<f>VK(v ev oîs be fi)] earıv â<pr/, ûrj\ov örı ovk earıv ovbe
3. 2 2 7 a 2 6 — 4 . 2 2 8 “ 14
ro ok TTepufıepes rov evûeos erepov rû eîSeı; 20
yeveı pev ovv Kal 20
eîSeı Kivrjaıs pıîa ovrcos, âırAûs öe pıta KLvrjfTLS T) rj} ova La.
p.ıa Kai rû âpıOpSı' rts b’ 7; rotaımj, brjKov hıe\opevoıs.
rpıa yap earı rov âpıûpbv Trepl â \tyop.ev rr\v Kivrjaıv, o Kal
ev <|) Ka'ı öre. Aeyu> 8’ örı AvâyKT] elvaı rt rö Kivovp.evov,
olov &vdpoûTrov rj \pvaov, Kal ev rıvı rovro Kiveluûaı, olov ev 35
rdTTU) r} ev Trâöeı, Kal ırore" ev \pöv(ü yap ttâv Kivelraı.
rovrcov be ro pev eîvaı rû yeveı rj rû etSeı pıav ear'ıv ev rû
ırpayparı ev û Kivelraı, râ 8’ e^opevrjv ev rû \pov<ı>,
rö 8’ cnrAûs pilav iv ânaaı rovro ıs1 Ka'ı ev <ı> yâp iv bel
eıvaı K a 'ı âropıov, oîov râ eîbos, Kal ro öre, olov rov yçpovov 30
eva Ka'ı p.i] bıa\e(ıreıv, Ka'ı rb Kivovpıevov ev eîvaı p.i] Kara
avp( 3 ej3 r\Kos, ioanep rb XevKov p.eXalveadaı Kal KoplaKOV j3 a-
bıÇeıv (ev be K oplaK os. Kal XevKov, aÂÂâ Kara avp.j3 e^i)Kos),
prjbe Koıvov eırj yâp av âjxa bvo âvûpûrrovs vyıaÇeaOaı ri]v 2 2 8 11
avrrjv v y ıa v a ıv , oîov â<p6aXplasm âAA’ ov pıta avrrj, âAA’
eîSeı pıta. rö 8 e ScoKpârrj ttjv avrrjv pev âXXotaıaıv âAAoı-
ovadaı rû etöeı, ev aAA<o 8 e XP°V<? KaL wâAu> eır â\X<o, el
pev evbe^eraı rb <f>8apev naX.iv ev y ıy vea d a ı rû apıdpSt, ehj 5
a \ <• / » *\ / t ♦\ / / r ip
av K at a v r rj j u t a , e t öe /x?j, ?) a v r r ] p .ev , / xta o ov. e )(e ı
ö ’a ı r o p ı a ı ; T a u rr) ır a p a u A r ç c r ıa ı; K at ır o r e p o v / x ıa ^ v y ıe ta
K at o A a )? at e £ e ts K at ra ırdOrj r f j o v a C a e la ıv ev r o î s <r<a-
jx a < rıv • K iv o v y .e v a y a p < f> a (v e r a ı r a e \o v ra K al p e o v r a . el bîj
7) u v T ij K a l fL ia 7) ecûOev K a l vvv v y ıe ıa , b ıa tl ovk âv K a l 10
o rav b ıa k m c b v X a /3n 7rdX.LV r i]v v y C e ta v , K al av rrj KaKeCvi]
/Ata r â apt$/xw a v eır\; 6 yap avros Âoyo?* ır\i]V roaovrov
btatfyepeı, ort et /xe^ Öıio, öt avro rovro , r<Ş aptöjuû,
Ka t ra s e v e p y e ı a s d vâyK T ) (/ua yap â p t O fiû e v e p y e t a evds
23 Ktvr)<rıv pıav o H 24 ö* o ort H I : ö’ F 25 «V] rj
ev E H 26 orrore E y a p |Se F 27 pta E H fV om. F
28 t o n S : t o ö c tû) v7TOK€tfi<ev<a fiiav ev too ırpâypaTi o Kivtıraı^ t o
Bonitz c’ftofievtjv scripsi, fort. cum P S : e\opevov r\v I I : t û j o t c
fjiLav eıvat Bonitz 29 yap ev <o F I J ev om. E 21 E 1 incertum
30 Kal av to I olov om. F I, erasit J 31 etı/a<] ov E 2
228a I âv om. F J âpa om. S 2 vyuıav H 6<pÖa\piav F
3 CfiûKpâ.TT]V Tİ)V fiev ovt^v H 6 avrr]] î] avTt) F OV\t S
IO fMİa] pta vyUıa F II Kal 7râ\ıv A 12 ır\rjv E 2AS :
om. E 1 13 ei ai pev 6vo F 1 dı . . . û>s] ovras yp. A öt’
E XH JS : to E ZF : om. I &>$■yap tû> H 14 Kat E H yp. A :
ftia kqî F I J V fVfpyetaç Hayduck : etjeıç IlP S T yp. A
FİZİK 5 237
ve herhangi bir zamanda devinmesi zorunlu. Nitekim her şey bir zaman
İrinde devinir. Bunların cinsce ya da türce bir olması ise devinimin
nlduğu yerde sözkonusu olur, oysa ‘içerme’ zamanda sözkonusu olur, de
vinimdeki mutlak birlik ise bunların hepsinde. Nitekim devinimin ger
çekleştiği “çevrenin” bir ve bölünmez olması gerekir: sözgelişi [devini
min] türü. Zaman da öyle, sözgelişi zaman bir olmalı ve bölünmemeli. 30
nakli, ama bu devinim bir değil, yalnızca türce bir. Sokrates’in aynı tür
İçinde ama değişik zamanlarda değiştiğini düşünsek, yokolmuş olan nes
nenin yeniden sayıca bir olarak oluşması olası ise, bu devinim de bir ola-
ı aktır; bu olası değilse, devinim aynı olacaktır, ama bir değil. Buna yakın 5
>|ı Ilir olur). Ama bir tek durum varsa bile belki biri etkin halin bir ol- 15
iiMilıi'im düşünebilir (nitekim yürüyüş kesildiğinde, artık yürüyüş olma
yın ut, yeniden başladığında ise olacaktır). İmdi sağlık bir ve aynı ise pek
mıl. kez yokolmak ve varolmanın da aynı, bir olması olası olsa gerek.
Ne ki bu sorunlar şu andaki araştırmamızın dışında. Her devinim
«ntrkli olduğuna göre, her devinim [yeniden devinimlere] ayrılabilir ise, 20
ıııu ilıık anlamda bir olan devinim süreklidir; sürekliyse de birdir, bu zo-
mııılıı. Nasıl herhangi bir nesne rastgele bir nesneyle süreklilik oluştur
un ıyursa, her devinim de her devinimle süreklilik oluşturmaz; yalnızca
m,lıın bir olan devinimler süreklidir. Bazı nesnelerin uçlan bir değildir,
Im/ıliinnın da birdir ama türce farklıdır ve eşadlıdır. Nitekim bir çizgi ile 25
lılı yürüyüşün ucu nasıl bitişebilir ya da bir olabilir? İmdi türce ve cinsce
nynı olmayan devinimler de ‘içeren’ olabilir (nitekim biri koşarken,
uiııııı ateşi yükselebilir); sözgelişi bir meşale de elden ele geçirilirken,
1lı, e rendir ama sürekli değil. Çünkü ‘sürekliyi ‘kenarları-uçları bir olan’
ıllyo belirledik. Dolayısıyla nesneler zamanın sürekli olması sayesinde ar- 30
ılıl ve ‘içeren’, devinimleri sürekli olduğunda da sürekli olurlar. Bu ise
In-riki nesnenin de kenarı bir olduğunda olur. Bunun için mudak an- 228b
Lııııda sürekli ve bir olan devinimin türce aynı olması, bir tek nesnenin
ıli'vinimi olması ve bir tek zaman içinde gerçekleşmesi zorunlu. Bir tek
/uman içinde gerçekleşmeli ki, arada bir devinimsizlik olmasın (çünkü
/uman kesintisi içinde zorunlu olarak bir durma vardır. Aralarında dur- 5
ııııı olan nesneler bir değil, çok olur. Dolayısıyla bir devinim bir durmay-
lıı kesildiğinde o devinim ne birdir ne de sürekli; arada bir zaman varsa
ılıı kesintiye uğrar). Ama devinim türce aynı değilse, zaman kesintisi ol
muşa bile, diyesim zaman bir olsa bile, devinim türce başka olacaktır;
f js 3 !?Y dW? £ i 'U JO >»>n X S
»#J»W : j u 5t5?^ 2 X x3 ıpıpptî 1D,*fJ H d ? * 1 9 ,L(} D 1 i!^zz
pj *ıh/t ¥t£r-Laz> [rfluno j j ’ iu o o± j £ pj §no g z 3 'U.IO 'JJB
do/C i z 3 JID 3 J }3 f H 3 9 * i» : S ‘ P !A i n 53 I O s» m ı nı SV t3
Go j i :,3 o :j s d m s o 92 , f H î 3 ?■*? : , f l J ı 3 t ı3 -U I0 : SV s3
rto^o-t ox in» $z j[ /i [fi h fa j 7jyuWö £z ^ smyrifio
.i s 2° : ı3 n <2 3 * > 4 zz s v sm y m tn tm ; jl -p iA m
43 3 D iy u ricD ^ p j j ıt t ıŞ n v \z s n u / ( q d j o cl V nli 8 '} 1
U ro y xn x 13 (D y y u r io ; s n ;iitq d lO J y m y D rfp : g V j3 n o y tr r io oz
ı3 81 H -UJO J İ y o r f o Ll • •• U ,3 sro y m fo ; g v ,3 s h y u r lo 91
3 i d » » ç [ t ÇJ 2 [ / t o d o r t tt : g v /i n o A o r i S l H AOX ° ? x £ I
,3 'u ıo : s v b3 S049/C • • • «idî z j 3 -m o : s j v ?(? I (" “S0
[t jo I I 3 s m tı-H ıd L z „ l £ î )S o d : J ,S c îV ı t if- U - u T İ d v ıp } ■ ■ • s u
9 ıfiz z -ll 3 i m i » ı t o ı r l s r o y ji p ta / tiM i) » n o : [ J U * A .y m » n o n v r r i m i t l i
s a y jıp 3 ’UIO tç f3 Altını) altı j ı»çı» Az id * a mrf o l q
7vai3
•i akyvrlo
\\ i ıv» V ıvi3X3oa3/^ ı avırl/ a k\ı avDviL- 30 i13 ’aoııava»
t
(102 liiü s ı Ş ı r l no± ± k jq 0 1 .v d o< f> naiTOçfrlru) t i a 3 r l j > v y » 3 » I l ı
* 6 z e d in o ‘ 3 q a o ı ı k ‘( m a n } s lp C s a n n w so y v rlm a v lı a% o t ıt r l v ı r l -o ıa v
av3
/ t
li
4
50013
5 ^ 1
ıv y 31 av 3
J l
so a 3 /i v ıv tı
'
31 a v s ‘s o ı s y s ı
/ t, '/
lı
»
tod
\
vır! ıvi3/f.3y so 1 1 } ,ıvıkdi3 ‘vır! smyiLv sınkaın atıo asri s ıı
01 •kvA.vav »tıo avırl smyiLiç fq akıçıvı ‘ıvai3 avjri I3qp m iv»
î B6 rc — S i b8sc -f
a s ö a s v o a a v a r a ıS A O on
FİZİK 5 24 1
ı, tinkü tek devinimin türce tek olması zorunlu; berikinin mutlak anlam- 10
ila tek olması ise zorunlu değil. İmdi devinimin mutlak anlamda birliği
m-, bunu söylemiş olduk. Bir de devinim cins, tür ya da varlık açısından
iııııı olduğunda, tam devinimin birliğinden de sözedilir, -nasıl ki öteki
nesnelerde de ‘tam’ ve ‘bütün’, birliğe ilişkin olarak düşünülürse. Kimi
kez de devinim tam olmasa bile, eğer yalnızca sürekliyse ona bir denir. 15
Dediklerimizin dışında, eşbiçimli devinime başka bir anlamda bir
ilenir. Eşbiçimli olmayan devinimin değil; daha çok, düz çizgi biçiminde
ki devinim gibi, eşbiçimli devinimin bir olduğu görünüyor, çünkü eşbi-
ı, iinli olmayan devinim bölünebilir. Aralanndaki ayırım üpkı ‘çok’ ile
Vız’ arasındaki ayırım gibi. Her devinimde ‘eşbiçimli’, ‘eşbiçimli olma
yan’ sözkonusu: nitekim bir nesne eşbiçimli olarak nitelik değiştirebilir; 20
eşbiçimli olarak, sözgelişi dairesel ya da düz, yer değiştirebilir; büyüme ile
eksilmede de bu böyle. Eşbiçimli olmama ise kimi kez kendinde devinim
gerçekleşen nesnedeki ayırım oluyor (nitekim eşbiçimli olmayan bir bü
yüklükteki-kütledeki devinimin eşbiçimli olması olanaksız: örneğin, kö
şeli çizgideki, spiraldeki ya da bir parçası bir parçasına uymayan bir baş
ka büyüklük-kütledeki devinim). Ama eş biçimli olmama; nesnede, za- 25
inanda, devinimin kendisine yönelik olduğu şeyde değil, tarzda ortaya
mkar, nitekim kimi kez hızlılık ya da yavaşlık ile belirlenir: hızı sabit
ulan devinim eşbiçimli, aynı olmayan ise eşbiçimli olmayan devinimdir.
Mıınun için hızlılık ya da yavaşlık devinimin türleri ya da ayırıcı özellik
leri değildir, çünkü bunlar türce farklı bütün devinimlerden sonra gelir. 30
I 'olayısıyla nesnenin kendisine ilişkin ağırlık ile hafiflik de: sözgelişi
loprağm kendisiyle ilgili ya da ateşin kendisiyle ilgili tür ya da ayırıcı
ıı,-ellik değildir. İmdi eşbiçimli olmayan devinim sürekli olduğundan 229a
niıirü birdir, ama köşeli bir çizgi biçimindeki yer değiştirmede sözkonu-
,u olduğu gibi, bu birlik daha az. Birliği daha az olan şey de her zaman
karşıtıyla bir karışım taşır. Eğer tek olan her devinimin “ya eşbiçimli
242 <J>YZIKH2 AKPOA2EC22 E
4. 2 2 9 a 4 — 6 . 2 2 9 b 2 4
ev a vrıu ıv tıv a ı, a k k a to e ıv a ı icra)s ov ravTo, Acyo» öe to
( is v y U ıa v t<Ş ck vûaov Kal ro c f v y ıe ıa s r<j> els vocrov. cırcı 30
be bıacj>epeı iJ.era/3 okî] Kivrjcreaıs (rj eK rıv o s -yap vnoK ttjie-
vo v cts r t VTTOKtijitvov jxeraf3 okî] Kivrjaıs İcttiv), rj c f Iva v r(o v
els e v a v rıo v rfj c f e v a vrıo v els e v a v rıo v Kİvrjaıs e v a v rıa , olov 229I
7/ c f v y ıe ıa s els vocrov rfj ck vocrov els v y te ıa v . brjkov be Kat
€k rrjs eıraycoyfjs ö-ıro îa boKeî r a e v a v rıa e îv a ı• ro votrti-
{ecrdaı ya p r<j> vyıâÇeaO aı Kai ro jj.av6a.veıv rat ân a ra -
crÖaı fii] öı’ a v ro v (cis e v a v r ıa y a p • ü tm tp y a p emtTTijUTjv, 5
l o r t K a i attârr\v Kal bı ai/rov Tcraaöaı K ai bı âkkov), Kal 17
avuı cpopâ r îj Kara) (e v a v rıa ya p ravra ev jM]Keı), Ka'ı ij
els ö c fıa rjj cts apurrepâ (Ivavrla yap rav ra ev Trkâreı),
K a l ıj els r o İ jm p o u O e v r j j els ro ÖTTicrdev (ev a v rıa y a p K al
ra v ra ). i] 8’ els ev a vrıo v {w v o v ov Kivr\crıs a k k a fierafiokr], 10
o lo v ro yıyvecrdaı kevKov jurj eK rıv o s. Kal öcroıs be jj.7; ecrrıv
E v a v rıa , i] c f aîırov rfj els a v ro jj.era/3okfj e v a v r ıa • bıö y e -
vecrıs cpdopa e v a v rıa K a l a,Troj3 okrı krj\j/ec a v ra t be j i e r a -
flo k a l jx iv, Ktvı'jaeıs b' ov. r a s ö’ els ro jueratjv K iv ijir e ıs ,
ocroıs t û v evavrıcov c a r ı jt.tr a^v, oıs els e v a v rıa ıraıs ö e r e o v ’ 5
â»s evavrito y a p x P Î Tal p e r a £ v V Kivrjaıs, ecp’ onorepa
Av jie ra fiâ k k i], olov ck cpaıov jiev els to kevKov (Ls ck
jie k a v o s, Kal eK kevKov els (f>aıbv &>s els jie k a v , ck be
jj.ekavos els cpaıov <Ls cis kevK ov to cpaıöv" to y a p jieo-ov
n pos e K a r e p o v k e y e r a ı ttios eKarepov rS>v aKpoûV, KaOaTrep elptjraı 20
Kai ‘nporepov. Kivrjcrıs p-ev brj Kivr/creı evavrıa ovrcos ij c f
evavrıov els evavrıov rfj c f evavrıov els evavrıov.
’Eırct K tv ijcreı o v j i ö v o v SokcÎ Kunjtrıs e ı v a ı e v a v r ı a
a k k a Kal ı)pc/jıa, roCro öıopıorrcop. cmAûs p .ev y a p e v a v r ı o v
31 d ıa ( f> c p ıj E® y a p (K t iv o ç H b I r f j . . . ( v a v r î o v om. E 1
2 t] om. E 3 n o t a H et fort. E 1 4 y a p tcû v y ı â £ « r 8 a ı om.
E 5 M 8 ' aûroi] vıp ’ ( T c p o v S 6 t o T i v o v t c o Kal E*A
7 THlirn E 9 rö om. H fir t o om. E H 10 T a v r a i v
Ş a d a , i) fecit F II y c v c t r d a ı S f i 1)] Kat fJ.r) I K a t E H IP S :
om. F J âc om. E P S t c r r ı v ] e’ort ti I 12 f v a v T İ a E T :
fVdjriür APS r r j om. E T : KOL H tovto I 14 KİvrjcTLÇ
S' E1 15 (is om. E 17 /xcTaj3û\Xg A S : [ i ( T a f i â \ r ] E €K
/ucAai'or] f i t k a v E 1 8 c k om. J i> ç ( i s p ( \ a v om. E (K Ö f 1
icat ( K I 20 77wç \ ı y f r a ı H ( K a r ( p o v om. F H I 21 x a i AS :
om. E 1) om. E 1 22 r j . . . ( v a v r i o v om. E 'T 23 d v a ı
om. S 24-5 â n k â s . . . m v r jt r ıs om. E 1 24-5 K t v ijc r ıs e v a v r ı o v H
FİZİK 5 245
ilen farklıdır (çünkü bir taşıyıcıdan bir taşıyıcıya değişme bir devinimdir);
I Hı karşıttan onun karşıtına’ olan devinim, ‘beriki karşıttan öteki karşı- 229b
im' olan devinime karşıttır: sözgelişi ‘sağlıktan hastalığa’ olan devinim,
' Iıııstalıktan sağlığa’ olan devinime karşıt. Tümevarım yoluyla da karşıda-
ım nasıl oldukları açıkça görünmekte: ‘hastalanmak’ ‘iyileşmeye’, ‘öğren-
ıııi'k’ ‘yanılmaya’ kendisi bakımından [karşıt] değil (nitekim karşıta gidi- 5
Irlıilir: sözgelişi hem bilgi hem de yanılgı hem kişinin kendisi aracılığı ile
lirin de başka bir kişinin aracılığı ile elde edilebilir): yukarı gidiş, aşağı
clılişe (bunlar boy/boylam açısından karşıt); sağa gidiş, sola gidişe (bun-
l,ıı da en/enlem açısından karşıt), öne gidiş de arkaya gidişe (çünkü bun-
l,ıı da karşıdar). Yalnızca ‘karşıta’ doğru olan ise bir devinim değil, bir 10
didişmedir: sözgelişi ‘neden’ olduğu sözkonusu olmaksızın ‘ak’ haline
i'dmek. Ama karşıdan olmayan bütün nesneler için ‘kendisinden’ olan
drj'işme ‘kendisine’ olan değişmeye karşıttır. Bunun için oluş yokoluşa
karşıttır, yitirme de elde etmeye. Ne ki bunlar değişmeler, devinimler de
lili. Karşıdarın bir ortası olan nesneler için ‘ortaya’ olan devinimlerin bir 15
|ı|t ı Irvinime karşıt olaian şey bir devinimdir, ama durgunluk da devinime 25
, 1l ı . A çık ki, bunlar ddevinim değilse, durgunluktan değil, benzeri bir şey-
ılı ıı, değişmezlikten ssözedilebilir. Değişmezlik de ya hiçbir şeye karşıt de
rlidir, ya da ‘varolmnayandaki’ değişmezliğe veya ‘yokolmaya’ karşıttır,
ı.uııkü ‘yokolma’, ‘onndan’; ‘oluş’ ise ‘ona doğru’ olur.
B ir de şu sorulabilir; niçin yere göre değişmede yalnızca doğal
248 OY2IKH2 AKP0A2EQ 2 E
6. 2 2 Ç b 2 5 ----- 23G b 12
5 ıâ t i i v n'ev rfj K ara tottov pLeTaj3 okfj eleri Kal KaTa (f>v-
trıv k a l ırapa <f>vaıv Kal p.oval Kal Kivrjffeıs, iv be r a îs a k - 20
Aaıy ov, olov akkotu><rıs jj fiiv Kara (f>v<rıv f) Be ıra p a
(prfırıv (ovSev yâp pıâkkov 77 iıyCavaıs îj fj vdcravtrıs K ara
(jıtiırıv rj ırapa (pvcrıv, ovbe kevK av& ıs îj p.(kav<rıs)- opoCcos
be Kal iır ' auÇı/erecüs Kal (fıdureoûs (ovre y a p a i r a ı â k k rj-
Aats iv a v T ia ı <iıy <f>vcreı i] be ırapa <j>vo-ıv, o v t av^rjaıs av^rj- 25
ffel)‘ Kal eırl yeve<rew s be Ka'ı <j>6opâs o airrös \ o y o s • oüre
yâp rı p.iv yeveıru Kara <f>v<rıv rj be <t>0opa ırapa <f>v<rıv
ııın doğaya göre olana karşıt olması gibi karşıt olacaktır. İmdi acaba kar
cıları doğaya göre olup da, önceden tasarlanamayan, ‘zor ile’ olan kimi
oluşlar yok mu? Zor ile olan büyümeler, eksilmeler, sözgelişi aşırı beslen- 230b
'5 y e 7) K ara < j> v a ıv avrov r jj ıra p a < j> v o r ıv . K al p -ov a l b’ o jit-
avra> s' î] yâp âvoj p ıo v f/ r jj â v ıû d e v K aru ı K iv r jt r e c e v a v ria .
(rflaı. t o v b i ] ı r a p a ( p v ı r ı v p ı e v o v r o s , o l o v r i j s y i j s â v t a , e h ]
âv yeveaıs. öre âpa e<f>epero âvoı ifiCa, ıcrraro. aAAa ro
25 ia-râp.evov âeı So/ceî <pepe<rdaı ûârrov, tio 8 e /3 ıa ro vva vfîo v. ov
yevopevov âpa jjpep.ovv Horaı r'ıpepovv. İ r i boKel to Z<JTa<r6aı ?;
ö\w s eîvaı ro els rov avrov r dırov (ff>epeo-0aı i) avy.j3atveıv
âpa. e \e ı 8 ’ ânopiav el eva vria i] piovr] i] evravûa r jj ev-
revOev K i w q < r e r orav yâp Kivijraı e/c: rovhl K a l âıroj3 a \\rı,
3 ° İ r i hoKeı e \e ıv ro âTto(3 aWop.evov, <oor” el avri] i] ypepia evav
Tia r jj evrevdev eıs roiıvavrıov Kivi]<reı, âpa iıırâpÇeı râ va v ria .
i] 7rjj i]pep.eı, el e ri peveı, oAajs 8e ıroiı Kivovpıevov ro p.'ev
2 3 ı*1 exeî, ro 8 ’ els o peraj 3 â \ K e ı; bıo Ktal pâAAov Kİvi]o-ıs ki-
vi]<reı evavriov rj i j p e p . 7] i T i s . K al ırepl jj.ev K iv ı' ] < r e w s Kal i/pe-
p.ias, ttcos (Karepa p.la, Kal rİves' evavria ı ritr ıv, el-
pr\raı,
5 [ânoprjo-eıe 8 ’ âv r ıs K a l ırepl rov îoratrÖaı, el Kal 5 <raı
b 13 y ' E ’ H S : om. E 'F I J a! E*AS :: om. E ! ü ta tp o p a l J 1
15 7*0 0 1.8 Kat] Kai ai S l6 nlru om. E 17 ( K ( iv r \ fj ü v ı o r m p a H
18 nûrij H : om. E 1 p o v r j E sA ST : p â v o v E . 1 18 -19 rj K a T â t p v a ı v
TTj t o v a v r o v T r o p u ( b v c r ıv F 20 tarat Om. S i : post a v r â ı v F I J 2 1 rj
t ıv o ı rj K a r t a S < f) u tr ıv ] < { ı u j u \ K a & o \ o v öc k«İ 7T p ö ) T (r ç T a v r a K v p ı & s
i m â p x ( i E ! H y p . S (cf. b 12 adn.) 24 o t € â p ı ı ] 6 y â p E 1 : O T f I
rö] t ö p .c v A 2 6 y ı y ı / ö p e ı > o v E* ( a r a i ro r j p e p o v v E ® «rı E*AS :
rt E 1 : €t Prantl d o K f î k e y e t r â a ı TO l lu r-tT a a O d t E 'F I J I * : i a r a c r â a t
K v p iü ) s \ t y t o 6 a ı crr'ı t o v k ara < j> v m v E 2H A S, eetiam t h t o v o İ K f l o v t OTTUr
i o v t o s a\X* (<ÎXX’ om. S) o v k t ttİ T O v ı r a p â <f>va a v H A S 27 rö E 2AP :
to v E 1 { T v p f i n i y a " E 2APS : < r v p f t t ıt v e ı E 1 28 f] p o v q c v r a v Ö a F :
fJ.o v ı) rj ( v t a v û a E : t v r a v â a fJ.o v i} H S iv n a v B a H1 29 TouSt 1)
Kai F I J (ijro|3(lXXy . . . 30 rb om. E 1 30 e l om. E 1 aûrı; r/
scripsi: a v T t ) 17 I J : 1j a İ T t ı E F H : a l r q Morfeliana 32 Ş E F I J aP :
n J 1 : <i HS 7rfı scripsi cum P S : ır f j n eit’ E 2F I P : Ş H J ’ S i b J 1 :
E 1 incertum 23 ı11 1 fitTo(bc\X« E 2AS :: p t T t f i a X k t v E 1 2 Kai
alt.] tf I 3 7T&»s E I J S : kqi nâ)s F H itcarepa AS : bedrepovK
5-17 aıropıjacıe. . . avrUtıraı E F I J A S : om. H T yp. A yp. S Porphyrius
FİZİK 5 251
inprak ise aşağı. Bunların yer değiştirmeleri de karşıttır: işte alevin yukarı
Hlıinesi doğa gereği, aşağı gitmesi doğaya aykırıdır; doğa gereği yer değiş
il ııııesi doğaya aykırı olana karşıttır. Durmada da bu böyle, nitekim yuka- 15
ıiı İn durma, yukarıdan aşağıya devinmeye karşıttır. Toprak için yukarda
ılıırina doğaya aykırı oluşur, [yukardan aşağıya] devinimi ise doğaya göre.
I >ıılayısıyla aynı nesnenin doğaya aykırı durması doğaya göre devinimine
l-ıırşıt oluyor, çünkü aynı nesnenin devinimleri de bu şekilde karşıttır, 20
nitekim bu devinimlerin biri -ister yukarı ister aşağı olsun- doğal olacak,
niclu doğaya aykırı. Bir başka sorunsa, ebedi olmayan her durgunluğun
(i'iemia) bir oluşu var mı, bu oluş da duragelmek mi (histasthai), bu.
Sözgelişi yukardaki toprak gibi doğaya aykırı duran bir nesnenin bir olu
şu olsa gerek. D em ek ki ‘zor ile’ yukarı götürüldüğü zaman duragelmişti!
Ne ki duragelen nesnenin kendi durduğu yerine hep hızlanarak gittiği,
' ,:or ile’ götürülen nesnenin ise tersine [yavaşlayarak] gittiği görülmekte- 25
6 . 230 b 13 — x. 231b 3
ırapa (fivaıv Kivr/aeıs, ravraıs İa rıv ı)pep.'ıa âvTiKeıp-evt). ei
l*ev ovv p.t) ia r a ı, a ron ov p.eveı yap, (3ia de. w are ijpe/ıovv
r ı e a r a ı ovk âel âvev tov yeveaöaı. ak\ a brjkov öti earaı-
öıanep yâp Kiveîraı n apâ (piıaıv, sal rjpepoit] âv ti Tropa
(pvcrıv. tırei 8 ’ earıv evtoıs k i v i ja ıs K a r a <pv<rıv Kat n apâ 1 °
(frvtrtv, olov nvpl f] âvot) Kara (pvaıv rj he Kart» ırapa <f>v-
<Ttv, ırörepov avrrj evavrıa rj f) rijs y ijs; avrrj yap (f>eperaı
Karâ (pvcrıv Karıa. rj orjkov örı âp.(pa), âAA.’ ov\ £><ravT(os,
âAA’ fj pev Kara (jjvaıv ojî Kara <j>v<rıv ovar/s rijs avrov•
17 8 ’ âvu) t o v ırvpâs r f î k İ t u i , o > s 7/ K a r a (pvtrıv o Z c r a T r j ırapa 1 5
<p v a ı v ova-)]. 6)ioCu)S be K al r a î s p o u a î s . to-cos 8 ’ ijpep.[a kC-
/ • / "1
I/7/CTtS TT7J aifTlK€lTaL.\
z.
I E i 8’ earı avvexes Kal ânTop.evov Kal e<pe£rjs, i s
öıdpıaTaı ırpÖTepov, avvex>'( pev Stv râ ea^ara ev, ânro-
fxeva 8’ $>v âpa, e<pe£ıjs 8’ â v p.i]bev p.era£v avyyeves,
âbvvarov e£ âbıaıpertov eıvaı ti <rvve\es, olov ypapp.ijv İ k
<TTiyp.G>v, elnep rj ypappîj ;xiv avvexes, rj arıyp-i] 8 e âbıaC- 35
perov. ovre yâp iv râ la g a r a r&v arıypoıv (ov yâp earı to
pev eo’x arov ro 8’ âAAo ti popıov tov âbıaıperov), ovff’ ap.a
\ ¥ / » / î n 1 •• tn / «
ra cayara (ov yap ecrriv e(rxarov tov afiepovş ovö€vm erepov
yâp to 4 o-xarov Kal ov eaxarov). eri 8 ’ âvâyKij 7 / r o t avve-
Xfîs eıvaı ray uTiypâs fj ânropevas âkkı/kcuv, <Lv earı 3°
to avvex(S" ö 8 ’ avros koyos Kal eni nâvruiv rG>v âbıaıpe-
rwv. avvexeîs P*v bij ovk av eıev bıâ rov eiprjpevov kö yo v 2 3 l b
ânreraı 8’ ânav îj okov okov rj pepos pepovs rj ökov pıepos.
enei 8 ’ âpepes ro âbıaıperov, âvâyKtj okov ökov ânrea-Oaı.
hepsi için karşıt bir durgunluk var mı, diye sorulabilir. İmdi bu olmaya-
ı ;ık olsa, saçma olacak. Çünkü ‘zor ile’ bile olsa [nesne] durmaktadır.
I 'olayısıyla oluşmadan bağımsız her zaman durgun olmayan bir nesne
viir! Ama açık ki şöyle olacak: bir nesne nasıl doğaya aykırı deviniyorsa,
ı lı tğaya aykırı olarak durgunlaşır da. Ayrıca kimi nesneler için hem doğa-
y;ı göre hem de doğaya aykırı devinme varsa, sözgelişi alev için doğa gere- 10
i;i yukarıya, doğaya aykırı olarak aşağıya devinme varsa, acaba karşıt devi
nim, bu ‘doğaya aykırı’ devinim mi olacak, yoksa toprağın devinimi mi?
Çünkü toprak doğa gereği aşağı gider. Ya da şu açık mı: herikisi de kar
gıtır, ama bu karşıdık aynı şekilde değildir: [toprağın] doğaya göre olan
ı (evinimi [alevin] doğaya göre olan devinimine karşıttır. Oysa alevin yu
karı devinimi aşağı devinimine karşıt, çünkü doğaya göre olan, doğaya 15
A ltıncı K itap
b 4 carı K 6 c r c p a E ’ F J K S : S ı ı u p c r â E 2H IP / orıy f i i j
E ^ P : anyftijr E 'K A S 1 t <mE F I J K T : r i > v H : roD Caıııotiana
8 pr)6tv rı t<tti F 9 to se c lu si: om. S ıo öınıpoiT KAS :
ıif dıaıpulvT E 13 Toiv . . . ovOtv om. £ et ut vid. S y E et
ut vid. S : f< KA f a r ı u . . . t j r o ı 0111. E et ut vid. S 14 â S ı a i -
p e r o v rj Ö ıaıp (T ov t ı r r a ı F : â ı a ı p e r o v fj â d ı a ı p t r o v t o r t u H I J K e i...
fir] E a b ı a i p e r n fecit E IS fj ■ • • S t a ı p t r a E ®F 2H I J K P S P :
om. S 1 : âeı om. E 1F 1 16 â d ı a ı p e r a ] a d t n ı p e r o v F : a d m l p t r ı ı
d ı a ı p n i T n ( b ı a t p o ı v r o E 1) ro a v v e \ i s E I I J 2 18 Aö-^ou E I S : Âö-yoı;
Knî F H JK 19 K İ m t a ı v K a i \ p o v o v H S 22 1/ (eV!) Bywater,
fort. S T rû y t i v a F y fity fâ o s ck H 23 e t r r 'ı v ] f a r i l ’
ft € p û i v E H 1/] rai r; E K A] 17 3 E H J 24 r | y S ı a a - r a a f u i
EFH t o om. E*KA 25 S ıjE H I J K P : 8 c F 27 t o
ult. oın. E 1 28 /3 S c F tö ult. om. İJ
FİZİK 6 255
hüıün bütüne birleşen şeyse sürekli olmayacaktır, çünkü sürekli şeyin bir
parçası başka, öteki parçası başkadır ve ancak bu biçimde birbirinden de- 5
ilişik ve yerce ayrı olan şeylere bölünebilir. Ama bir nokta bir başka nok-
iımın ya da bir ‘an’, bir başka ‘an’ın ardılı da değildir ki, bunlardan
11.m iııluk ya da zaman oluşsun! Çünkü aralarında eşcinsten hiçbir şey bu
lunmayan nesneler ‘ardıl’, oysa noktalann arasında hep bir çizgi, ‘an’la-
ıııı arasında hep bir zaman var. Ayrıca herikisi de nelerden oluştuysa on- 10
h ım bölünebilse, ‘sürekli nesne’, bölünmeyenlere bölünebilir, oysa sürek
li nesnelerden hiçbiri parçasız nesnelere bölünemez. [Noktaların ve anla
mı | arasında başka cins bir şeyin bulunması da olanaklı değil: öyle olsa
ıiı/ık ki şöyle olacak: ya bölünmez ya da bölünür bir şey olacak; bölünebi
lir bir nesne olsa ya bölünmez nesnelere bölünecek ya da hep [yeniden]
bölünür nesnelere bölünecek. Ama o zaman ‘sürekli’ olurdu. Her sürek
li nesnenin hep [yeniden] bölünebilir nesnelere bölünebildiği de açık, 15
I. 2 3 I b 4 -----2 . 2 3 2 a 23
2. 2 3 2 a 2 4 ---- 2 3 3 a 14
i v îtno ovt 1 ev ırk tıo v ı kivoîto tö d â rro v . A enreraı ov v i v eAâr-
ro i'i, &<rr âvâyKrj Kat rö îcrov peytdos i v ik â r r o v ı Xp6vtû 8ı-
t iv a ı to d â rro v . 30
i ı t d b i Trâaa ptiv Kivi]<rıs iv \pâvu> Ka'ı iv 20
â n a v n \povtp bvvaröv KivrjOrjvat, ıtâv 8e to Ktvovfjttvov i v d i \ f -
r a ı Kat dârrov Ktvtıtrdaı Kal fipabvrtpov, i v â ıta v r ı \pov(j>
t a r a t rö d â r r o v Ktvdtrdat Kal ftp a b vrtp o v. ro irto v 8’ övroiv
âvâyKr) Kal to v \povov rrvvexV d v a ı . kiyoi 8e <rvvtxis rö
bıaıptröv tıs a l d b ıa ıp trâ .' to v to v y â p hnoKtıpitvov toû c u m - *5
\o vs, âvâyKt) < rw tx v d v a ı t o v XPÖvov. i ir d y a p bebtiK raı
5n rö dârrov iv ik a r r o v ı x P ° v<i> bUıtrıv tö ıtrov, îcttiü to p.ev
itf)' ü) A d â r r o v , rö 8’ i<p' <Ş B fSpabvrtpov, Kat KtKtvrı-
rröco rö fip a b v rtp o v rö i<f> w T A pıiytd o s i v TS> Z H xpöv<fi.
biijkov ro ıvvv ört tö d ârrov iv ik a rro v ı to v to v Ktvi)<rtTat râ 3 °
a ir ö fxtyt6os' Kal KtKiiJi)(rdaı i v rû> Z © . nah iv 8 ’ iır d rö
dârrov iv rt 5 Z © bıtkrjkvdtv rrjv ökrjv rrjv T A , rb flpabti-
Ttpov i v T(il aVTÛ XP°V(? T7lv İXdTT(ü bıtıtrıv" eora) ovv itj>'
ijs TK. e i m b i rö /3pabvTtpov rö B iv t û Z © xpovu> rîjv 2 3 3 11
T K bıe\r)Xv 0 fv , tö Barrov i v ik a r r o v ı bUıtrıv, <oore n ak ıv
btaıptdijcreTat 6 Z © x p °vo s. t o v t o v ' bt btaıpovfiivov xai to
F K fjtiytdos bıaıptd-rjatraı K ara to v avrov koyov. t i 8e rö
p .iy td o s, Kal 6 X P °v °s . Kai â t ı rotir’ t o r a ı ptraX afx/Sâvovatv 5
ânö r ov dârrovos rö fîpab’İ Ttpov Kal ânö to v /3pabvripov rö
dârrov, Kal r <3 âiTobfbfiyıxfv<ı) XPüiP-iV0L^' b ıaıp yatı yap
rö piiv dârrov to v xpövov, t o bt fipabvrtpov rö /xrjKos. d ovv
a ld p.iv âvTLa-TpftjıtLv â\i) 9is , âvTitrrpf<f)opıivov b i a ltı yty vtra ı
b ıa ıp ta ıs,' <f>avtpöv ö n trâs x P °v0S i& raı <rvrtxvs- 8e 10
brj\ov Ka'ı ö n fiiy td o s aırav io t i <rvvtxts' Tas avrâs yap
K a'ı Tas to’as b ıa ıp iceıs 6 yjıovos bıaıpeîraı Kal rö fiiy td o s.
e ri b i Ka'ı İ k t £>v dıodoTiav köymv K iy ta d a ı (jıavepöv âıs eı-
■ntp ö XP0V0* *<rTl o-vvexvs> ö ti «ai ro fitytdos, d n t p iv
illi İni; eşit zamanda da daha çok zamanda da devinemez: demek ki, daha
uz /;imanda devinir, geriye kalan bu. Dolayısıyla daha hızlı olanın eşit
Inlyiiklüğü de daha az zamanda geçmesi zorunlu. 20
Madem her devinim bir zaman içinde ve her ‘zaman’ içinde devin
il ırk olanaklı, her devindirilenin ise hem daha hızlı hem de daha yavaş
ılcvinmesi olası, demek ki, her ‘zaman’ içinde ‘daha hızlı’ ile ‘daha yavaş’
ılı-vinmek olanaklı olacaktır. Bunlar böyle ise, zamanın sürekli olması da
/umnlu: ‘sürekli’yi “hep bölünebilir olan şeylere bölünebilen” diye ta
nımlıyorum. Bu ‘sürekli’, taşıyıcı olarak alındıkta zamanın sürekli olması 25
/<ıı unlu olur, çünkü şunu göstermiştik: ‘daha hızlı’, eş uzaklığı daha az
/umanda gidiyor. Diyelim ki, A, ‘daha hızlı’, B, ‘daha yavaş’ olsun ve
’dılıa yavaş’, C D uzunluğunu FG zamanında geçsin. Açık ki, ‘daha hız- 30
I'IHmih'Sİ olası değil, oysa bölme açısından sonsuz olanlar için bu olası;
11in kim zamanın kendisi bu biçimde sonsuz. Dolayısıyla sınırlı olan için-
ı lı-gil, sonsuz olan içinde sonsuz olana gitmek sözkonusu; yine sonsuz
ıılıin nesnelerin sınırlı nesnelerle değil, sonsuz nesnelerle bitişmesi sözko- 30
iiii mi. Demek ki ne sınırlı bir zamanda sonsuz olana gidilebilir ne de son-
mı.- ulun bir zamanda sınırlı olana. Zaman sonsuzsa büyüklük de sonsuz
nkıı ;ıknr; büyüklük sonsuzsa zaman da öyle. Diyelim ki, sınırlı büyüklük
Alt, sonsuz zaman ise C. Zamanın sınırlı bir parçası olarak da C D alın- 35
ııır, olsun. Bu sınırlı zaman içinde bir nesne, büyüklüğün bir parçasını 233b
2. 233“ 15 — 3- 233° 34
ântCpıp XP° <*• Su u rıv, â k k ’ ivbt^traC t i Kal iv nttıtpa-
<rfjtfv(ı> bıtköeîv, olov râ BE, roûro be Karaptrpt/atı ro nâv,
Kal to Itrov iv î<r<ı> h itıaıv, m art ırtıttpao-pÂvos tarat. Kal 6 10
\p o v o î. o rı 8’ ovk iv âıttlpıo h U ıaıv ro BE, (ftavtpov, ei
itrl Bârtpa •nrntpaap.evos o \ p o v o f t i yap iv
tkârTovı to fitpos hitı&ıv, rovro avâyKt] TrtıttpâvOaı, 6a-
rtpov y t rtiparos vırâp\ovros. 1) a vri} 8e dıro'Seıfıs «ai
ei ro |utv (jo}koç âırtıpov 6 8e \povos ıttntpaa],ıtvos. ’S
<f>a- 15
vtpov ovv e(t t& v flprjutvttiv i s o vrt ypapp}] ovrt iırCntbov
o vrt oAojî r(ov a v v t\& v ovdtv e a r a ı oropov, oiı ptovov bıa
ro vvv \ e \ d t v , â k k a Kat o rı <rvfxf3i]<rtrat hıaıptladaı ro
ârojıoı/. eırel yap i v â ıravrı \povıp ro (Tarrov Kal fipahv-
repov t a r ı, ro 8e Oârrov -nktiov b ıip y tr a ı iv rû> leno \povt j>, 30
er8e'xerat 8e Kai bıırkâaıov Kal rjpıokıov btttvaı fiîjKOS (tltj
yap âv ovros 6 koyos rov ra\ovs), ivt]vf\d(t) ovv rö dârrov
ijfMiokıov i v r û avr& \pov(t>, kcu bıriptja-Ou) r a ptyeOt] ro
p iv rov Oârrovos tis rpia aropa, e<f>’ S>v A B B r T A ,
ro 8e rov fipabvrtpov «is Sıîo, i<j>’ <j>v E Z Z H . oÛkoot j 5
Kai o xpoVos 8 ıaıpe 0 r)<reraı eis rpı'a Arofia' ro yhp ’icrov
i v r â Î(T(ü xp6va> bitıa ıv. bnjprjadm ovv o \povos tis ra
KA AM MN. ırâAip 8’ eıret ro ftp a h vrtp o v ivrjVfKTaı
rt]V EZ H , Kal o \p o v o s rp.T)Or)(rtTaı b t\a . bıaıptdrf-
trtra ı â pa ro a ro pov, Kal ro ap.r - es ovk iv ârd/Lt<*> b iti- 3°
(t iv aAA’ i v ırkflovt. (j>avtpw o vv ö rt oiıbtv ia t i t& v a v v t -
X&v a p tp ts .
3 ’ AvâyKt] bf Kal r o vvv râ fit] K a â ’ trtpov a k k a Kad'
avro Kat ırp&rov ktyop.tvov âbtaCptrov tıva ı, «ai i v â n a vrı
Aynca nesne, her büyüklüğü sonsuz zaman içinde geçmiyorsa, yine sınır
lı hir zaman içinde onun bir parçasını, sözgelişi BE parçasını geçebiliyor
du, hu parça da bütün ile ölçülebiliyorsa, eşit parçayı ise eşit zamanda ge- 10
ı,lyorsa, sonuçta zaman da sınırlı olacaktır. Zamanın iki uçtan birinde sı
nırlı olduğu kabul edilmişse, B E ’yi sonsuz olmayan bir zaman içinde geç
ildi açıktır. Çünkü parçayı daha az zaman içinde geçiyorsa, iki sınırdan
lılri bulunduğunda, bunun sınırlı olması zorunlu. Büyüklük sonsuz, za-
11ı;ı n sınırlı diye alınırsa yine aynı kamdama geçerlidir. 15
Dediklerimizden açıkça çıkan şu: bir çizgi, bir yüzey, genelde sürekli
dİ,in nesnelerden hiçbiri ‘bölünmez’ olmayacaktır. Bu yalnızca şimdi söy
lediklerimizden ötürü değil, ‘bölünmeyen’in bölünmesi sözkonusu olaca
kı için de böyle: Nitekim madem her zaman içinde ‘daha hızlı’, ‘daha ya
vaş’ var ve ‘daha hızlı’, eşit zaman içinde daha çok yol alıyor, bir misli,
Inltâ birbuçuk misli uzunluğu geçmesi olası (hız oranı bu olabilir): diye- 20
Ilın ki ‘daha hızlı’ aynı zaman içinde birbuçuk misli yol almış olsun; ‘da
lı,ı hızlı’nın geçtiği uzunluk üç bölünmeyene, A B-BC-CD ’ye; ‘daha ya-
vaş’m geçtiği uzunluk ise ikiye, EF-FG’ye bölünsün. İmdi zaman da üç 25
ı.ası olan bir zaman içinde geçmiş olacaktır. Demek ki şu açık: hiçbir sü
rekli nesne parçasız değildir.
3 ‘A n'ın da değişik bir şeye göre değil, kendi başına alındıkta ve
İlk anlamıyla söylendikte bölünemez olması, böylesine bir şey
266 O YZIKH IAKPO A EEQ E Z
ıclde ilgili hiçbir şey bulunmayan geçmişin bir sının ve yine orada geç- 234a
inişle ilgili hiçbir şey bulunmayan geleceğin bir sınırı: işte onda herikisi-
ııin de sınırı dediğimiz şey! Ama bunun böyle ve <kendi başma> [bir] ve
.iyin şey olduğunu gösterirsek, aynı zamanda bölünmez olduğu da ortaya
yıkacaktır. İmdi ‘şimdikian’m heriki zamanın da sınırı olarak aynı şey ol- 5
lı;< hızlı ve daha yavaş gerçekleşebilecektir: diyelim ki, N ‘an’mda daha hızlı
nesne A B ’yi geçsin; daha yavaş nesne aynı zaman içinde A B ’den daha az
bir uzunluğu, sözgelişi A C ’yi geçecektir. Madem daha yavaş nesne ‘an’m
268 OY2IKHZ AKPOA2ES22: Z
3- 2 3 3 b 35 — 4- 2 3 4 b 22
bütününde A C ’yi geçti, daha hızlı nesne ‘an’dan daha kısa bir süre için
de devinmiş olacaktır. Dolayısıyla ‘an’ bölünecektir. Ama o bölünemez 30
idi. Demek ki, ‘an’ içinde devinme yok.
Ne ki, durgunluk da yok, çünkü biz devinmesi doğal olan ama do
ğal olan zamanda, yerde ve tarzda devinmeyen nesnenin durgun olduğu
nu söylüyoruz51, dolayısıyla ‘an’ içinde hiçbir doğal devinme olmadığın
dan ötürü durgunluk da yok, bu açık. Ayrıca ‘an’ heriki zaman içinde ay- 35
nı şey ise, bir bütünün bir parçasının devinmesi, bir parçasının durması 234b
olası olacak olursa, zamanın bütünü boyunca devinen bir nesne bu bü
tünün herhangi bir boyutunda da doğal olarak devinecek olursa: durgun
lukta olan nesne de bu biçimde durgunlukta olacak olursa, aynı nesne
nin aynı zamanda durması ve devinmesi sözkonusu olacaknr; çünkü he
riki zamanın sınırları aynı şey: ‘an’. Ayrıca biz hem şimdi hem de daha 5
cince, hem kendini hem de parçalarını aynı biçimde taşıyan nesneye
“durgun” diyoruz. Oysa ‘an’da “daha önce” diye bir şey olmaz ki! Dola
yısıyla durma da olamaz. Demek şu zorunlu: devinen nesne bir zaman
içinde devinir, duran nesne de bir zaman içinde durur.
4 Değişen her şeyin ‘bölünebilir’ olması zorunlu. Madem her de-
ğişme ‘bir şeyden’ ‘bir şeye’ ve nesne ‘neye’ değişiyorsa ‘onda’ olduğun
da, [değişmenin sonuna vardığında], arnk değişmiyorsa; değişmenin ba
şında olduğunda ise ne kendisi ne de parçalannm hepsi henüz değişmi
yorsa (çünkü kendini ‘aynı şekilde’ taşıyan nesnenin kendisi de parçalan
ila değişmez), şu zorunlu: değişen nesnenin bir parçası bir durumda, 15
başka bir parçası başka bir durumda olur: çünkü heriki durumda olması
da, iki durumdan hiçbirinde olmaması da olanaklı değil. “Nesne neye
değişiyorsa”dan kastettiğim, değişmedeki ‘ilk’ [adım]: sözgelişi ‘ak’tan
‘gri’ye değişme, ‘kara ya değil. Değişen nesnenin uçlardan herhangi bi
rinde olması zorunlu değil. İmdi her değişen nesne ‘bölünebilir’, bu 20
açık.
Devinim iki biçimde bölünebilir: biri zamana göre, İkincisi devinen
nesnelerin parçalannm devinimine göre. Örneğin: AC bütün
270 OYSIKHE AKPOAXEQ2 Z
ulu (çünkü her parçanın kendi devinimi var) ne de başka bir nesnenin
ıli'vinimi ise (çünkü devinimi bütün olan bir bütünün, parçalarının da
l'nu/a olarak devinimleri vardır: parça olarak devinimler de AB ile
|U ’nin devinimleridir; başka hiçbir şeyin değil, çünkü tek devinim bir-
ıli'iı çok nesnenin devinimi olamaz); devinimin bütünü A B C büyüklüğü
nü n [bütününün] devinimi olsa gerek. Yine, nesnenin bütününün devi
nimi [parça olarak] başka ise, sözgelişi Hİ ise, ondan heriki parçanın de- 35
4 . 2 3 4 b 2 3 — 5. 2 3 5 b 6
K iv o v fjL fv o v iv rıv t K tv e îra ı Kal \p 6 v o v T iv â , Kal naVTOs İ t r r t
k C v t]< tls , a v â y K i) râ s a iır â s e ıv a ı h ı a ıp ia e ıs ro v re XP°V0V 15
K al r ij s K iın ja e tu s K al tov K i v t î c r O a ı K a l tov K t v o v p - i v o v K a l e v
<3 f j K İ v r j a ı s (ırA îfv o iı n a v rıu v o jio U o s \ 'iv o ls fj k iv tjo - is , â k k â
tov a i i T Ö v 8e r p o n o v K al to K i v e ı c r Ö a ı b ıa ıp e d r ja e r a ı. lo r a ) 15
yâ p i t f > ' (i) r to K iv e ı a d a ı. K ara b ij tijv i j p . L a t ı a v kCvtjitiv
ik a r r o v İa ra ı toİi o k o v , Kal n â k ıv Kara tijv Tİjs i j p L i a e C a s
r iH itr e ı a v , K a l a le 'ı o v r c o s . İa r ı 8e Kal İKÖffitvov to Kaö’ İKa-
r ip a v rS tv K iv ıja e tü v K iv d t r û a ı, o î o v K a r a r e ttjv AT Kal r i j v
o v a a v ‘ k r jtf> 6 iv r o s yâ p ro v K i v e l a d a t KaO' İK a r ip a v a v v f\ is
sun; devinmek, yarı devinime göre bütünden daha az olur, yarının yarısı
na göre de yine öyle, bu hep böyle gider. Devinimlerden herbirine göre
devinme [süreci] alındıkta, sözgelişi D C ve C E ’ye göre alındıkta da, bü-
lün devinme sürecinin, devinimin bütününe göre olacağı söylenebilir 30
(çünkü başkaca olsa, aynı devinime göre birden çok devinme [süreci] ola-
ı'aktır) -nasıl ki, devinimin, parçaların devinimlerine bölünebilir olduğu
nu göstermiştik. Devinme [süreci], parçalarından herbirine göre alındık
la, [devinme sürecinin] bütünü sürekli olacaktır. Uzamın da, kısaca için
de değişmenin olduğu her şeyin de bölünebilir olduğu aynı şekilde göste
rilmiş olacaktır (ilineksel anlamdaki bazı şeyler dışında, çünkü ‘değişen’, 35
i;a kavuşacak.
5 Madem değişen her nesne ‘bir şeyden’ ‘bir şeye’ değişir,'
274 «d y z ik t o : a k p o a 5:e q s z
5 - 2 3 5 b 7 — 236» 29
raj3 e^ki]KÖs t i ı j . t i 8’ fv tKaripıa ptT tj3 a k k ev (âvdyıoı yap
»/ p tr a f3tf3ki]Kevaı rj p fr a f iâ k k e ıv iv (K a re p tü ), Kav iv rû
oAu p t r a j 3 a k k o f âAA’ r)v p . e r a / 3 t / 3k r ] K o s . ö a v ro s b t A o
yos Kai fi iv rû) p e v peTaj3 d k k t ı, i v be rû p tT a fjt/ik rı-
K tv icrra ı y a p n ro C npcûTov ttp o T tp o v <2 c r r ’ o v k a v tır) b ıa ı-
p erö v i v (5 ı x t T a [ i t [ i k r ] K t v . (pavtpdv ovv o n K a l rö tcpûappi- 5
vo v Kal tö y ty o vû s i v ârofjuû to p e v icjrdapraı ro it ye-
yo vev. 1
k t y t r a ı 8e rö i v <2 ırpaırıo p.fTaj3f(jki]K t b ı\ û s , rö 7
p .iv iv <Ş 7Tpojra) intT fktcrdrı rj pera(3 okrj (t o t t yap akrj-
Ots t'm eîv o rı g r a f i t [3Ar]Ktv), to 8’ ev w -npu>rm ı)p£aro p e -
r a jia k k t ıv . tö p iv ovv K a ra tö re A o s rrjs perafüokıjs -n p S > - 1
mez değil, çünkü [öyle olsa] ‘an’lann sürekli olması sözkonusu olacaktır.
Ote yandan bütün C A zamanında nesne durgun olsa (diyelim ki, dur
gunluktaki bir nesne), A noktasında da o durgunlukta olacaktır. Dolayı
sıyla AD parçasız ise aynı zamanda hem durgunlukta olacak hem de de
vinmiş nesne olacak, çünkü A ’da durmakta, D ’de ise değişmiş bulun
maktadır. Madem parçasız değil, ‘bölünebilir’ olması ve onun parçaların 20
birinde değişmiş olması, [değişmesini tamamlamış olması] zorunlu. Nite
kim AD bölündükte, hiçbir parçada değişmesini tamamlamamış olsa,
bütünde de tamamlamamış olacaktır. Ama heriki parçada da değişse bü
tünde de değişir. Yine ikisinden birinde de değişmesini tamamlamışsa,
bütünde değişmesini ilk anda tamamlamamış olacaktır. Dolayısıyla nes- 25
6 p.oıw s t£tı. Tpıa yap iarıv & k iy tra ı Kara tijv p-tra-
i;ı isi ermiştik. D F’nin içinde değişmiş olduğu zaman uzunluğu Hİ olsun. 30
Niy, aynı biçimde olmayacak. Nitekim değişmede sözü geçen üç öğe var:
değişen nesne, ‘nede’ değişiyorsa o, ‘neye’ değişiyorsa o: sözgelişi insan,
.mman, ak. İmdi insan ve zaman bölünebilir, ak ile ilgili durum ise baş- 5
Itii. Ancak ilineksel anlamda elbette her şey bölünebilir, nitekim ‘ak’ ya
d;ı nitelik neye ilinekse o nesne bölünebilir. Madem kimi nesnelere “ili
neksel anlamda değil kendi başına bölünebilir” deniyor, bunlarda da
'ilk’ olmayacaktır, sözgelişi büyüklüklerde. Nitekim büyüklük A B olsun 10
ve B ’den C ’ye ilk olarak devinmiş olsun. B C bölünemez olacaksa, parça-
sız bir nesne parçasız bir nesneyi içerecektir. [BC] bölünebilir olacak ol
sa, C ’den daha önce büyüklüğün ona değiştiği bir şey olacak, yine on-
ı lan da önce başka bir şey olacak ve bu hep böyle gidecek, çünkü bölün
me hiç bitmez. Dolayısıyla büyüklüğün ona değiştiği bir ‘ilk’ [parça] ol
mayacaktır. Nicelikteki değişme konusunda da bu böyle, çünkü o da sü- 15
rekli. Öyleyse şu açık: devinimler içinde yalnızca nitelikteki devinimde
‘kendi başına’ bölünmez bir şeyin olması olası.
6 M adem değişen her nesne bir zaman içinde değişiyor ve za
man içinde hem ‘ilk’ anlamda hem de ‘değişik’ olarak [ilk olmayan 20
anlamda] b ir değişmeden sözediliyor, sözgelişi nesne gün içinde de
ğiştiği için, yıl içinde de değişiyor demektir, değişen nesnenin ilk
anlamda değiştiği zaman parçası ne ise onun herbir parçası içinde
değişmesi zorunlu. Bu bizim tanımımızdan açıkça belli
280 «frYZIKHi: AKPOAi:EQ2 z
5. 236» 30 — 6. 237» 17
to v opıcrpov (ro yâp Trpürov ovrats iKeyopev), ov pyv aKKa Kal
İk rüvbe <j>avepâv . Iotu> yâp iv <L TrptoTüi Kivelraı rö Ktvovpe- 25
vov i(f>' (S XP, Kai htjfpTjo'öüi K a r a t o K‘ ırâs yap XP°~
v oi hıaıperos. iv Sy tS> XK \pov<o y r o ı Kivelraı y ov k i-
velraı, Kal ırâKıv iv rai KP ûio’aıîrcoy. e i pev ovv iv prj-
b e r ip v K i v e l r a ı , ypepoıy av iv rû> ıravrı ( K i v e l a d a ı yâp iv
(ı,ılııkü biz ‘ilk’i böyle kullanıyoruz), ama surdan da çıkıyor: devinen nes
linim ‘ilk’ devindiği zaman parçası O R olsun ve bu K ile bölünmüş ol- 25
ııılş demektir. Eşhızdaki bu [B] nesnesi aynı zamanda belli bir uzunluğu
yenmişse, önceki [A] nesnesi de aynı uzunluğu [geride bırakarak] geçmiş 237a
ması zorunludur. Dolayısıyla ‘an’lar sonsuz ise, her değişen nesne son
uz sayıda [değişme aşamasını] tamamlamış demektir.
Ne ki, yalnızca ‘değişmekte olan’ nesnenin ‘değişmesini
282 <Î>YZIKH2 AKP0A2EQ 2 Z
sürekli değildir. İmdi madem nesne bir zaman içinde değişmesini ta
mamlamıştır ve her ‘zaman’ bölünebilir, yarı zaman içinde nesne başka
Iıir değişme tamamlamış olacak, yine onun yarısında da başka... bu hep
I'öyle gidecek. Dolayısıyla nesne [değişmesini tamamlamadan] önce ‘de
rişmekte olan nesne’ olacaktır. Ayrıca değişmekte olan nesnenin, içinde
ı leğişmesini tamamlamakta olduğu büyüklük sürekli olduğundan ötürü,
söylediğimiz şey büyüklükle ilgili olarak daha açıkça görülüyor. Nitekim 30
İlişmekte olan’ bir nesnedir. Sürekli olmayanlarda da; sözgelişi karşıdar- 237b
6 . 2 3 7 tt 18 — 7. 2 3 8 a 6
o y ıy v e r a ı, a \ \ ’ aAAo e rıo re , olov r û r İK tivov t i, ûffırep r i jf
oI kicls tov O eptKıov. ojioıtns S i Kal îtti tov <p6apoptvov Kal
e<p0 app .evo v evdiıs ya p ev vırâ p ^ eı r û yıyvopevot Kal r û
<p6eıpop.eva> cm d pov t i <rvve\eı ye ö v ti, Kal ovk e a r ı r oCre y i - 15
y v e a d a ı pî/ yeyoro'y t i oüre y e y o y e ra ı pîj y ıy v o p tv o v t i , opoCcüi
8e Kai eıri to v (pdfipfcrdaı kcu. eırl to v e<p6âp 9 a ı• a h i yap
ecrraı tov p.<v (pdeipfcrdaı to itpdâpÖaı ttporepov, tov 8’ (<f>-
Odpdaı rû (jıd d p ta d a i. <f>avepdv oîıv ö rı ka l to y ty o v b s âvayKt]
y iy v ta O a ı -nporepov Kal to y ıy v o p e v o v y ty o v tv a ı- m ır y a p p e - 20
yedos Kal ir ay \p o v o s a el 8 la tp erâ . toırr’ e r (L a r j], ovk â r
eıjj <Ly ttpü>T(p.
7 ’Eıreî 8 e ırar to Kivovptvov er Klvt^ a ı, Kal er
rû ırAeıon p€Î(ov peytöos, er rû âıreîpy \povü>âSvvarov
eorıv TrcTTepacrpevıjvfKiveîcrûaı, pi) rî)r avri/u altı Kal t&v İk(l- 25
rr/y r ı Kirovpevov, âAA’ er aırarrı âıracrar. örı p iv oîıv el ti
lıroTa^Zy kivoÎto, avaym) to ■nentpacrp.tvov er ıre-nepaapeva
Kivtîcröaı, bij\ov (A7j</>0 erros yap popıov o KaTaptrpıjatı
r?/r öArjr, er îcroıy xpovou ToaovToa Sera ra pop la ecrrır,
ri/r oArçr KeKirıjraı, <ucrr’ euet ram a nenepavraı K a l rû ıro- 3 °
<ror € kcmttov Kal rû ırocaKiy âırarra, Kai ö )(p6 vos a r eit;
ıtenepatrpevos' rocravraKiy yap ecrraı rotrovroi, o(ros ö rov
popıov \povos ıroAAa7rAa<rıa<röeiy rû ırArçöeı r û r popıaıv)'
dAAâ 87; xâr /lit) îtrora^ûy, bıa<f>epeı oiıOev. eareo yâp
e</>’ 7/y ro A B hıaarıjpa Treırepaapevov, o K€KLvrjTaı 35
er rû âıreıpiû, Kal ö ^pöroy cnreıpos e</>’ ov to T A . eî 5 î; 238»
ayayK7] ırpoTepov erepov erepov K € K i v r j < r O a ı (roi3ro öe b ı} \ o ı> ,
ÖTt TOV XpOVOV €V TÛ TTpOT€piû Kal V(TT€plp €TepOV K€KLVl]Tai*
aeı yap ev t u 7rAetWı erepoı> |<rrat KfKLvrjııevov, eav re îa o -
ra^cüy eav re /mi) ıV ora^û s /xera/3aAA^, Kai eaı> re €7Tl- ^
Teıvrj i) k(vt](tis ia v re âıni) ea v re pL€inı, ovdev i)ttov), ei)ii}(f)0(»3
oluşmakta olan nesne için sözkonusu değil, kimi zaman başka bir nesne
İt,in de sözkonusu, sözgelişi nesnelerin parçalarından biri, diyelim evin
irmeli. Yokolmakta olan ve yokolmuş olan nesneyle ilgili olarak da bu
l'ûyle: çünkü oluşan ve yokolan nesnede, sürekli olduklarından ötürü, 15
nlıınl, devinen nesnenin hep aynı devinimi ya da onun bir parçasını ger-
ı,ı'kİeştirmesi değil, zamanın hepsinde devinimin hepsini gerçekleştirme
ni luıdi bir nesne sabit bir hızla devinse, sınırlı zaman içinde sınırlı [bü
yüklüğü] geçmesi zorunlu, bu açık (çünkü bu devinimin ölçüsü olacak bir
Inm, a alındıkta, parçalar ne kadarsa ona eş olan zaman içinde bütün devi
nimi gerçekleştirmiş olur; dolayısıyla parçalar sınırlı olduğundan ötürü - 30
ılr sonsuz zaman: [CD]’ nin bir parçasının öteki parçasından önce geçil- 238a
ıı irsi zorunlu ise (bu açık, daha önceki zamanda başka bir parça, daha
("•maki zamanda başka bir parça geçilir, nitekim zaman arttıkça başka bir
IMira geçilmiş olacaktır - ister sabit hızda, ister sabit olmayan hızda devi- 5
mİ ,ııı ; devinim ister artsın ister azalsın ister aynı kalsın hiç farketmez -),
286 <3>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 Z
Ah ıılıı lıir pıarçası, A B ’yi ölçecek olan A E parçası alınsa: bu sonsuz za--
İtimıı ıı lu'lli ibir parçasında oluşmuş demektir ; nitekim sonsuz zamanı
Alınlı l'iı olaınaklı değil, çünkü [devinimin] hepsi sonsuz zaman içinde.,
Vlm, Al;. kadar başka bir parça alsam, [devinimin] sınırlı zaman içinde:
ftllıiıiıı /orunlu, çünkü [devinimin] hepsi sonsuz zaman içinde. Hep böy--
|l ıilıı.'.:ık, sonsuzun ölçüsü olacak hiçbir parça olmadığından ötürüı
l'iııh'ıM/’un siinırlı parçalardan oluşması olanaksız -parçalar ister eşit ol--
Ilın l'ıici eşit olmasın, çünkü sınırlı nesneler çokluk ve büyüklük açısın--
flnıı lıi'ilıangii bir birim ile ölçüleceklerdir, bu eşit de olsa eşit olmasa da,,
|ıllyıillıikçe sınırlıdır, hiç farketmez), sınırlı uzunluk, nice A E varsa on--
Imlıi ı ılı, ("ileceğinden ötürü, A B sınırlı bir zamanda geçilebilir (durgunluk--
|h ıl|iilı olarak da bu böyle). Dolayısıyla tek ve aynı olan bir nesnenin ne:
l'ıtıiısu z zaman içinde] oluşması ne de hep [sonsuz zaman içinde] yo--
^ii Iiimm olanaklı.
Aynı temellendirme şu konuda da geçerli: sınırlı bir zaman içinde,,
ılı' I n n ı nesrue ister sabit hızda ister sabit olmayan hızda devinsin, ne son
un ılı-viııme «olanaklı ne de sonsuz durgunluk. Çünkü tüm zamanın ö lç ü
lü ulu :tk bir parça alındıkta, bu zaman içinde nesne bütün uzunluğu de- -
Şİİ, uzunluğum belli nicelikte bir parçasını geçecektir (çünkü bütün uzun--
İMiın .',ıın;ınmv hepsi içinde geçecek); yine ona eşit başka bir zaman parça--
ıl i ı ı kı kışka b ir uzunluğu geçecek, herbir zaman parçasında bu böyle gide--
H-tılı Isonra alman parçalar] başlangıçtakiyle eşit olsa da olmasa da, her--
t>lı 11.11mı sınurlı oldukça, önemli değil. Açık ki, zaman ayrıldıkça,geçtikçe t
•ııirıiı/lıık ayTilmış-geçilmiş olmayacaktır, çünkü hem nicelik açısındanı
İnin ile ‘kaç kez olması’ açısından sınırlı bir ayırma olacaktır. Dolayısıylaı
lıı »ııı- sınırlı bir zaman içinde sonsuzu geçemiyecektir. Büyüklüğün bir:
|ıiı 11mla| ya c3a heriki [ucunda] sonsuz olması da hiç önemli değil, çünküi
Inm llı-ndirmıe aynı olacakür. Bunlar kanıtlandığında çıkan şu: aynı ne--
.lı nlı iden ötııirü sınırlı bir büyüklüğün sınırlı bir zaman içinde ‘sonsuz’uı
tı. ı nır:.i olası değil, çünkü zamanın bir parçasında sınırlı bir uzunluğu ge--
ııı, Ii'-rlıir paırçasmda da bu böyle gider; dolayısıyla hepsinde de sınırlı bir:
288 <Î>YZIKH2 AKPOA2ES22 Z
7. 238» 7 — 8. 238b 30
ntpa<rptvov. tn tı Si rö ntntpao-pivov ov b£eı<rı t o âneıpov
iv nenepa<rpevm x P ° vtü> Sîjkov û s ovSi rö ântıpov rö n tn t- 2381
paapivov' el yâp to ântıpov tö ntntpavptvov, âvâyKt] Ka'ı
t ö nenepao-pevov Sııtvaı rö ântıpov. ovSiv yap Sıacptptı otto-
repovovv tlvaı rö Kivovptvov âp<por4poos yâp rö nfntpacrpt-
vov Sıtıcrı ro ântıpov. örav yâp Kivıjraı rö ântıpov t(p' 5
<5 rö A, İo ra ı r ı avrov K a r a t o B tö ntnepaapevov, olov rö
uzunluk geçer. Ne ki, sınırlı bir nesne ‘sonsuz’u sınırlı bir zamanda geç
mediğinden ötürü, açık ki, ‘sonsuz’ olan da ‘sınırlı’ olanı geçemez, çün- 238b
kii sonsuz olan sınırlı olanı [geçecek olsa], sınırlı olanın da sonsuz olanı
llc-çmesi zorunlu olur, nitekim ikisinden hangisinin ‘devinen’ olması hiç
larketmez, heriki biçimde de sınırlı olan sonsuz olanı geçmiş olacaktır:
m»nsuz olan A devindiğinde, onun bir parçası, sözgelişi C D , sınırlı olan 5
H’de devinmiş olacak, yine başka parçası da başka bir sınırlı olanda [de
vinmiş olacak], bu hep böyle gidecektir. Dolayısıyla aynı zamanda sonsuz
ulanın sınırlı olan boyunca devinmiş olması, hem de sınırlı olanın son
suz olanı geçmiş olması sözkonusu olacaktır. Çünkü sonsuz olanın sınır- 10
Iı olan üzerindeki devinimi şundan başka biçimde olanaklı değil: sınırlı
olan, sonsuz olanı ya yer değiştirerek ya da onu ölçerek geçer. Dolayısıyla
hu olanaksız olduğundan ötürü, sonsuz olan sınırlı olanı geçemez. Ne
l<i, sonsuz olan, sınırlı zaman içinde sonsuz olanı da geçemez, çünkü 15
sonsuzu geçse, sınırlıyı da geçer, çünkü sınırlı olan sonsuz olanın içinde.
Yine zaman olarak alındıkta kanıdama aynı olacaktır.
Madem sınırlı bir zamanda ne sınırlı olan sonsuz olanı, ne sonsuz
olan sınırlı olanı, ne de sonsuz olan sonsuz olanı geçemiyor, açık ki, si
mdi bir zaman içindeki devinim sonsuz olamaz. Çünkü devinimi ya da 20
Uiyüklüğü sonsuz diye almak arasında ne ayırım var? İkisinden hangisi
Isonsuz] olursa olsun, öteki de sonsuz olacak, çünkü her yer değiştirme
Ilir ‘yerde’dir.
8 Madem her nesne doğal olan zamanda, yerde ve tarzda ya doğal
olarak deviniyor ya da duruyor, ‘yerleşen’ nesnenin yerleşmekte olduğu
sırada devinmesi zorunlu, çünkü devinmese duruyor olurdu, oysa dur- 25
20 üSa r ' o vStv t a r a ı rrpârov. rovrov o’ aîrıo v otl j)pejueî p.tv Ka'ı
\indiği bir zaman parçası yoksa, yerleşen nesnenin de ‘ilk’ olarak yerleşti-
l'.i [bir zaman parçası yok]; ne devinmenin ‘ilk’ parçası diye bir şey var ne ■
ile yerleşmenin. Diyelim ki, nesnenin ilk yerleşme noktası A B : bunun
I>:ırçasız olması olası değil, nesnenin bir parçası devinimini tamamlamış 5
mn durgun olduğunu söylüyoruz, demek ki, tek bir zaman parçası açısın-
ılan değil, en az iki zaman parçası açısından onu değerlendiriyoruz; dola-
II ayla nesne durgun olduğu zaman, parçasız olmayacaktır. Parçalı ise,
I" İli bir zaman olacak, nesne de onun her ne parçası olursa olsun o par-
ı, randa durgun olacaktır. Bunun nedeni de şu: her nesne bir zaman
iı,imle durgun olur ve devinir; ‘ilk’ zaman diye bir şey ise yoktur, ilk bü- 20
yuk lük ve genelde ilk sürekli bir şey de yoktur, çünkü bunların hepsi
'-unsuza değin parçalanır.
C&Y2IKH2 AKPOA2EC22 Z
8 . 238b 31 — 9. 239b 14
3 24 a v ro E F H JK P S û r i v E ’ H IJ et fort. S : r û v i v E ’ : r â v
F K : Ttı) i v râw fort. S , Gaye 25 n p Û T o v fivaı I 26 râ i v
T<? J X P ° v ' f t ı v n ı T i v a E K : X P m o v J l v <jL 1 28 K m H İJK S
Afat i v E F râ KA 29 Tû) n v T fâ KAS : ûj t o v t o E 32 K at i v
Fj e l n t 't v ( a T i r F 33 e v om. F : r’f/)’ E ’ 34 râ E ’ KA
35 p i v o v Prantl: \ x i v o v n P : ı ı o v o v ut vid. S T 11 1 r j p f / ı û v E
1 fin] flİ)V E 1 (V T6) VVV a h r ) â (t K ili KGLTtİ T i f l v m H 3 Tl S C r İ p S l : TO
E ’ K a P S t t i t 6 E a 4 y< *p to l 5 ŞE1 6 rj K t v e t r a t IİP S t
om. T, seci. Zeller : an o i ı n ı v ı m ı ? ante ö r a v retento i) kiv . add.
ov K L v f im L Emminger, nut^f 6j K ivelraı I J iel s , Knl fi 7] K ivtirnı Cornford,
rfp tfttı Lachelier a lt ı n S T : om. P 7 iv rıp vvv E H I JK P S :
k o t A t o îrrav fort. T : ev r â vvv Tl/} (râ om. Zeller) Karıl to ıtruv fecit
F , Zeller : iv râ vvv, n â v d< K H Tiı tö tn-ot» iv tû vîıV DieİS 9 râv
E S : onı. KA 10 oî K A ST : om. E 12 ftttv tls to îjpıa'v
npÖTtpov H 1 3 t v om. 1 Tj-portpotç S * rrpötrdtv KA
FİZİK 6 293
Madem her devinen nesne bir zaman içinde devinir ve ‘bir şeyden’
l'lı şeye’ değişir, devinen nesnenin bir parçası açısından değil, ‘kendi
Iiıfti mı' devindiği, (bütünüyle devindiği) zaman içinde ‘ilk’ anlamda bir 25
vı Hİe olması olanaksız. Çünkü belli bir zaman, hem kendisi hem de par-
1,11i.mnın herbiri açısından, aynı yerde olmak, ‘durgun olmaktır’. Nite-
tlın Iv.ışka başka ‘an lar içinde hem kendisinin hem de parçalarının aynı
İyinle] olduğunu söylemek doğru olduğu zaman, biz o nesnenin ‘dur-
liiııı' olduğunu söyleriz. Ama durgunluk demek bu ise, değişen nesnenin
llt /.imana göre bütün olarak bir yerde olması olası değil, çünkü her ‘za- 30
İyi nle] olsa bile, yine de durgun olmayacaktır, çünkü ‘an’ içinde ne de- 239b
b 15 (H p a ftÛ T a T o v E S T : f i p a S v T f p o v KA 1 7 n p o ( T * x € l,/ E 1
23 t o v t o v E 24 ^ om. H K 25 f i p a d v r c p o v F H K 26 K a t
om. F fcVaı Â K n r e p t o u r f } v E t 6 alt. om, H K 29 öe^o
olan okun durgun olduğu. Ama sözkonusu olan, yanlış yere, zamanın
'anlardan biraraya geldiğini kabul etmek, bu kabul edilmezse çıkarım da
Idoğru] olmayacaktır.
Dördüncüsü ise pistte devinenler üzerine: bunlar eşit büyüklükte
I cisimlerden oluşmuş yine eşit büyüklükte] iki öbek, yine eşit büyükte [ci
simlerden oluşmuş olup devinenlere eşit] bir öbek önünden karşıt yön
lerde deviniyorlar. Bir öbek pistin sonundan öteki ortasından başlıyor 35
devinime, hızları da eşit. Burada [Zenon], yarı zamanın iki misli zamana 240a
9. 239» 15 — 240“ 33
<rvp./3 aweı S'j to trpÜTov B â/xa eırı rû eo^âra) eîraı Kai
to ırpûror T, irap’ âA\r)Aa Kirovfiera>r. <rvp/3 aıv(i 8 e to 10
T- Ttapâ Kavra [râ B] bıe£ekt)kv6 evaı, to 8 e B ırapâ râ
T))xiar)- tSo-re ijpııcrvv eîvaı râ r )(p6 v o v laov yap İKaTtpov icrrıv
irap İKaoror. âpi.a 8 e crvp.{îaıveı to ırpârov B ırapâ Kavra râ T
7TapfXrj\v0 fv a r ap.a yâp earat ro Trpûror T Kat ro ırpû-
rov B eırı roîy ivavrîoıs eo-^aroıs, \l<rov \povov irap' l/caoror 15
yıyvopevov rtHv B ocrav ırep rS>v A, <5 s cpr^aıv,] âta ro a/i-
<f>6 repa Icrov %povov ırapd râ A yıyreo-flat. o ^ıeı> oıır Aö-
yos ovtos icrrıv, crvp.f3 a.lvei 8 e ırapâ rö tlpr/pevov \jrevbos.
ovb'e br) Kara rrjv iv rfj avrıcftacreı p.tTaj3 okr\v ovd'ev ijpîv
tcrraı ahvvarov, olov el İk tov p.i] kevKOv els ro kevKov jnera- ao
/3 a AAeı Kat er pijberepif İ<ttLv, its İpa otre kevKov lo ra t o{/re
ıl için sözkonusu olan zaman, A ’lann herbiri için sözkonusu olan zama-
ıı;ı eşit], çünkü herikisi de A’nın önünden eşit zamanda geçiyor. İmdi te
mellendirme bıu, dayanağı da az önce sözünü ettiğimiz yanılgı.
Karşıolum açısından değişme ile ilgili olarak da bizim için ola
naksız bir şey yok, çünkü sözgelişi nesne ‘ak olmayan’dan ‘ak’a değişi- 20
yursa ve iki durumdan hiçbirinde değilse, sanki ne ‘ak’ olacak ne de
ıık olmayan’! Nesneye ‘ak’ ya da ‘ak olmayan’ denememesi onun bü-
ıılııı'ıyle iki durumdan birinde olup olmamasıyla ilgili değil, çünkü bü
tünüyle öyle olmasından ötürü değil, çoğu parçaları ya da en önemli
Imrçaları açısından öyle olduğundan ötürü nesneye ‘ak’ ya da ‘ak ol- 25
mayan’ deriz. ‘Belli bir durumda olmamak’ ile ‘belli bir durumda bü-
iılıu'iyle olmamak’ aynı şey değil. ‘V arolan’, ‘varolmayan’ ve karşıolum
m,ısından öteki nesnelerde de bu böyle. Nitekim zorunlu olarak karşıt
lardan biri durumunda olacaktır, ama hiçbirinde her zaman bütünüy
le olmayacaktır. Ayrıca çember, küre, kısaca kendi [eksenlerinde] devi- 30
'I Mil ün' olarak da her zaman başka bir şeye değişirler. Nitekim A noktfa- 240b
mm lan alman bir çem ber dönüşü ile B ’den, C ’den ve öteki herbir n o k ta
lı n alman aynı değil - meğer ki, ‘insan’ ve ‘eğitimli insan’ gibi ilinekse^
nnlamda ola. Dolayısıyla her zaman biri ötekine değişir ve hiçbir zam a® 5
ılıırmaz. Küre ile kendi içlerinde [eksenlerinde] devinen öteki n e sn e le rd i
ile hu böyle.
10 Bunlar kanıdandığına göre diyebiliriz ki, ‘parçasız’ bir nesneniin
ılrvinmesi olası değil; ancak ilineksel anlamda, sözgelişi beden ya da b 3' r
I ııtyüklük devindiğinde, onun içinde olunmasından ötürü [bu olabilir1"]; 10
ilineğin bir teknedeki nesne, teknenin devinmesiyle ya da bir parça, bı>ü-
ııınûn devinmesi yüzünden devinebilir (“parçasız” ile nicelikçe bölün10'
im yen nesneyi kastediyorum). Parçaların devinimleri, kendi başına paar_
ı..11;ır açısından ve ‘bütün ün devinimi açısından değişiktir. Bu ayırıım 15
m,■ellikle kürede görülebilir: çünkü kürede merkeze yakın parçaların h ılzl
dışı iiki parçaların hızıyla ya da tüm kürenin hızıyla aynı olmayacaktır, die~
inek ki, devinim tek değil. İmdi dediğimiz gibi, tekne gittiği için te k n e c d e
mİıı ranın devinmesi gibi, parçasız bir nesnenin böylece devinmesi ola,‘s) >
ıiıııa [parçasız bir nesnenin] ‘kendi başına’ devinmesi olası değil. Diyeli1m
il, Iparçasız bir nesne] A B ’den B Ç ’ye değişsin -ister bir büyüklükten b3ü- 20
yılldüğe, ister bir biçimden bir biçime, isterse karşıolum açısından. ‘İtfk
didiştiği zaman da D olsun. İmdi onun, içinde değiştiği zaman boyuln_
ı ,ı, ya A B ’d e ya B C ’de olması veya onun bir parçasının berikinde, l^3lr
I ı.ı ırasının ötekinde olması zorunludur. Çünkü her değişen n esnen1111 25
** 3° X fu w n l e ı v a ı KA 32 Kivıjcnı E J S : f/ K İ v t j a ı s F H IK
24Ia 2 Kaı om. KA 3 İ k t £>v r r T t y f t â v F 6 fi r j K o s E S :
t ı t y t û o s KA 7 a T i y p f / İK <î\Xo om. F ov& cv â S ta tp fr o v
K 9 ı r p l v â v fı F I J K II â d ı a i p s r o v E t \ u rt ( ikiI u rr } E
12 avrj J : a v r r j F H IK ta t] K K iv o u fz e v rjv E 13 a r ı y p r j v E
14 to alt. KAS : om. E 15 eri e l n â v P S T «V alt.] d E ır â ç
KAS 16 , w TIS E F H IP S : r ıt â ı/ J K OTO!'Our KA 17 t)
E S : om. KA P o a o v . . . 18 K i P t î r a ı om. H K 17 oÛto]
a v to K fK in jrtiL J 19 fi’ om. F H J K 20 Ş E P T : om. KA
a v r r j v scripsi, fort. P T : a v r i ] F H K : t ı v r r j E I J 22 S ı a ı p f — u TO
d ıa ıp c T Ö v E 23 fi?! r r p o ç E y â p F H J K T : om. E l âv] âpa I
FİZİK 6 301
ı, nsız bir nesnenin devinmesi olası değil, genelde değişmesi de. Yalnızca
lıiı biçimde, zaman ‘an’lardan oluşsaydı, onun devinimi olanaklı olurdu,
ı, ı'iııkü nesne her zaman ‘an’ içinde devinimini ve değişmesini tamamla
mış olurdu, dolayısıyla hiçbir zaman devinmez, hep devinmesini tamam- 241a
Y ed in ci K itap
başka bir nesne devinmediğinden ötürü duran bir nesnenin ‘bir şey’ ta
rafından devindirildiğinde anlaşmıştık, dolayısıyla her devinen nesnenin
bir şey tarafından devindirilmesi zorunlu. Çünkü devinen nesne her za
man bölünebilir olacak, parçası devinmediğinde bütünün de durması zo
runlu olacak.
Madem her devinen nesnenin ‘bir şey’ tarafından devindirilmesi zo
runlu, bir nesne bir yerdeki devinimini devinen başka bir 50
306 <3>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 H
vırıı tek olarak alınabilecek, çünkü her devinim ‘bir şeyden’ ‘bir şeye’
ulur ve sınırları açısından sonsuz değildir. “Sayıca tek devinim”den şunu
kastediyorum: “sayıca aynı zamanda, sayıca aynı bir şeyden sayıca aynı şe
ye yönelik devinim”. Nitekim bir devinim cinsce, türce ve sayıca aynı ola-
Ulir: cinsce aynı devinim, töz ya da nitelik gibi, kategorisi aynı olan-, tür- 35 Z42b
ı r aynı: ‘türce aynı olan’dan ‘türce aynı olana doğru’ olan; sözgelişi türce
İk i klı olmayan, ‘ak’tan ‘karaya ya da ‘iyi’den ‘kötüye. Sayıca aynı: aynı
/uman içinde ‘sayıca birtek olandan’ ‘sayıca birtek olana’, sözgelişi ‘şu
U-lli aktan’ ‘şu belli kara’ya ya da ‘şu belli yerden’ ‘şu belli yere’ olan de- 40
vlııim; ne ki şu belli zaman içinde; çünkü başka bir zaman içinde olsa
ılcvinim sayıca birtek olmayacak, türce birtek olacaktır: bunların üzerine
ilaha önce sözettik64.
A nesnesinin, devinimini içinde tamamladığı zamanı alıp buna
308 <I>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 H
i. 2 4 2 * 51 — b 7 0
<J> K(KlV1}Tal Tl/V OVTOV KİvrjCTLV TO A, Kal (<TTW (<j)' ü> K.
Trt7rtpa<rfxfU7)s 5 ’ oitrıjs rrjs t o v A K iv rıatu s Kal o \ pov oy
î f f r a ı ■nfrtepao-y.evbs. i n e l Si; â ı r a p a r â K ivovvra Kal ra 45
KLVovfitva, Kal fı KtVrjtrıs rj E Z H 0 j; e£ ân atr& v âıreıpoy
İ a r a r iv b e ^ e r a ı fiili y â p ltrr]V f î v a ı rijr roi) A /ca'ı toC
B Kal ri ]v tS>v aAAtor, i v b i ^ e r a ı 8e fitLÇovs T as r ü v âAAa>r,
w o t ( e î T f ııraı e î r e pttlÇovs, ap.(porepaıs a n t ıp o s ij ö\tj- Aa/n-
f3âvop.ev y a p t o iv b e^ o ^ ev o v . i-nel 8’ up.a Kiveıraı. Kal t o A 5°
Ka'ı r â r âAAcor (K a a r o v , 17 öAj; kLvi]<tis i v r â a v râ xp°v<o
ecrra ı Kal rı t o v A 1 17 8e t o v A i v 'ntıttpo.ırp.iviti' (iare
el»; a r âıreıpoy er 7reırepaiT^ıe'ra), roiro 8’ â b v v a ro v . 53
oûrca 53
/xer o vv bo£elev â v 8e8e î\ û a ı to e f âp^rjs, ov p.î]V a 7ro-
SetKuvraı b ıâ rö ptt/Sev b e İ K V V o r O a ı â b v v a r o v iv b e \ e r a ı 55
■yup er ıreTtcpacrpKvüı xpovu> â-neıpov e îv a ı kivi)<tlv, jxi) kvös
dAAa ıroAAâr. öırep (rv jifia ıv eı Kal i n i tovtcüv (Kacrrov
y â p K iveîra ı rî;r e a v r o v Kiut/crıv, afta 8e TroAAâ K i v e î c r ö a ı
ovk a h v v a r o v . âAA’ eî ro kivovv ırpurcos «arâ r o n o v Kal
<ra>ıxariKİ]v Kivrjcrıv âvâyKr] rj H ırreadaı rj orıre^ey e îv a ı 60
râ Kivov/xev<f), n ada n ep opüp.ev eıri Trâvroıv, ârây/o; r â
kivov/.a v a Kal Ta Kivovvra a v v e y fj e îva ı rj ân re(rd a ı â \ -
AjjAajr, â p r ’ eıraı r ı e£ âırâvrcuv ev. tovto 8e eir e ıreıre-
p a < r p . e v o v e Ît e âıreıpor, ovhev hıa<pepeı ırpöy ra v v v ısâv-
tu ıs y a p f) Kİvr/crıs ecrraı ân eıpos âıreıpıav ovrtav, eîırep 65
evbe\eraı Kal tıraş e îv a ı K a l jieiÇovs â X \ i] \ o ıv o yâp iv -
b e \ e r a ı, ATj^o'/^eöa ây vırâp^ov. eî o îr râ ^ıer eK r â r A BTA
(»| 'ne'aeparrp.ivüv rj) arreıpâv r î icrrıv , K iveıraı be rı;r E Z H 0
Kir/;erir er r â xpovu> r â K, oüroy 8e ıren ep a v ra ı, <rvp.j3 a ıv e ı ev
'K fnepaap.ivüi XP0V(P ^1I€lPw Sııe'raı y t o T!(n(paap.ivov rj 1°
ılı ıı Jah a büyük olmaları olası ise, sonsuz sayıda olan nesnelerin devini
mi lıcr durumda sonsuz olacaktır - burada olası olan şeyi “öyleymiş” gibi
l ilmi edeceğiz. İmdi A B C D ’den oluşan şey [[ ya sınırlı]] ya da sonsuz bir
hysr ve EFGH devinimini K zamanında gerçekleştiriyorsa, bu zaman da
ılımlıysa, sözkonusu olan şu: sınırlı bir zaman içinde ya sınırlı bir nesne
yı da sonsuz bir nesne sonsuz bir devinim gerçekleştirecektir. 70
310 <Î>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 H
i. 2 4 2 b 71 — 2. 2 4 4 a 15
âAAo fj (\£ts). tö<rr( k a l ocra tov tcov fib ij, olov tnrâOrjo-ıs
Kal KtpKLO-ıy 7/ juev yap <rvvw<rır, fj b i bıa/crıs. 6p.oı<as öe
Kaı aı âAAaı a v y K p ia e ts Kal btaK p io-fn — an a a -a t y â p
iffo v ra ı öıcocreıy fj <rvv<o<r(is— 7rA7/v o(raı ev yevecrd kül <f>6opa
eZo-ıv. â/j.a S i <j>avepbv ö n ovö’ 1<ttw âAAo t i yeVoy Kiınja-eooî 10
fj avyKpt(ns Ka'ı bıâ.Kpı<Tis- âırao-aı y a p b ıa v ffio v r a ı fls rıvay
r û v tlpr\\x(vwv. eri ti J/ p iv (Icnrvoı/ eA£ıy, f) t i (K-nvor) Suru.
ö/xo(ws öe Kal fj vrvo-ıs, Kal oaat âAAaı öıâ roû ırıLparos
i? ^KKpiTiKal fj X.TjTTTiKal Kivfj<rtı$' a l p e v yap eA^eıy ( 1<tlv,
a i ö’ Öttci)(reıy. öeî öe Kaı ra y âAAas râ y Kara ro'jrov âl"- *5
â y e ıv âıta< raı y a p ımTTOvaıv tls Tf<r<rapas T a v r a y. tovtoov
öe ırâAıv fj o^jjo-ıy »caî fj öıVTjcrıs eZs eA^iv Kai iuo-ıv. 7; /xev
yap â ^ o -iî /cara t o v t u v r ıv â t û v Tptûv Tpöıroıv i a r ı v (ro fiev
y â p 6)(ov p (v ov K i v t î r a ı Kara a v p fi( /3 >]K6 s, o t i ev K i v o v p t v o )
(< ttIv fj i n i KivovjJLİvov rıv rfy , r o ö’ â% ovv d)(eî 7/ ( \ K o p e v o v fj ao
ü>do’6 jX(vov rj b iv o v p .fi/o v , (o o r e K oıvr] e o r ı v a ıtatrS ıv t û v r p ı û v fı 2 4 4 *
o^ rjcrıs)' fj b i hlvrjfjLS o l j y K a r a t i ( eA^eaiy r e K aı aio-ecoy
âvâyK Tj y â p t o b ıv o v v t o p.ev eAKeıv to ti c lıö e ıv râ ^ ev
yâp a v r o v t o b i ırp o s a i r c ı a y e ı . <ûor’ e l t ö kLOovv K al
to eA kov a/xa r â ) û d ov p tiv to Kal t Ş> ( \ kop.iva>, <f>avfpöv o ti 5
t o v K a r a t o t t o v K iv o v p e v o v K a l k l v o v v t o s o v h e v e o r ı p ıt r a ğ ı 5.
âAAâ jxj|v tovto bf)\ov xaı e* rû v opurfiGıır Sıcrıy fiev yap
eorıv ?/ â(/>’ a iıro v fj â n âAAou 7rpoy âAAo Ktvıj<rıs, i k £ ı s öe
7/ Ött' âAAov ırpos avro 77 7ipos âAAo, ö r a u öârrcov kivt/-
(rıy 7/ [roû eAKOvroy] rJ)s ^aıpıÇovcnjs â n âAA?jAaıv ra <rwexV' 10
ovrıo yâp <rvv«p(\KfraL öârepov. (rd\a Öe öo£etev av eıvaı
rıy eA^ıy Kaı âAAcoy ro yâp £v\ ov IAkci ro ıröp oû^ °v -
raıy. ro ö’ ovffkv b ıa tp fp e ı KLvovpevov t o v IAkovtos 7; p.tV0VT0 s
Keıv ore /xev yâp eAKeı ov eorıv, (ire öe oîı ?/v.) â b v v a r o v
b i fj âcf>' a iıro v TTpbi âAAo 77 077’ âAAou 7rpoy avro Kiveıv 15
243'’ 17 — 244® 2 = 2431 2 8 -b 23 2441 2-6 = 243b 29— 244® 18
7-9 = 2 4 4 * 1 9 - 2 1 8 - 1 1 = 24 3b 2 3-4
liıişka bir nesneye doğru olur). Bunların bütün türleri de, sözgelişi topla
ma ile ayırma da öyle, çünkü biri önüne katma öteki tepme. Bütün öteki
iı ıplnmalar ile ayırmalar da aynı şekilde -hepsi ya tepme ya da önüne kat
ına olacaktır-, ancak oluşta ve yokoluştakiler dışında. Aynı zamanda şu
ıhı açık: karışma ile çözülme de başka bir devinim türü değil, çünkü hep- 10
iti yukarıda söylediklerimiz içindekilere girer. Yine nefes alma bir çekme,
ııı-lcs verme bir itmedir, tükürme de öyle. Beden aracılığıyla olan bütün
<»içkiler de ya çıkarma ya da alma devinimleridir, yani kimi çekme kimi
ılı- itme. Ama yere göre öteki devinimleri de bunlara indirgemek gerekir, 15
ıcn nesnenin bir yandan itmesi öte yandan çekmesi zorunlu, bir yandan
!■cildinden [uzağaj bir yandan da kendine doğru iter. Dolayısıyla iten ve
çeken nesne itilen ve çekilen nesne ile birlikte ise açık ki, yere göre devi- 5
244b /J.İ] âvroptvov, <3 ore tpavtpov ört tov K ara ro n o v K ivovjitvov
2 Kal KLVOVVTOS OvS(P fOTl ptTa^İj.
3 â k k â jûjv oııSe rofi âAAoıou-
fAtVO V K a l TOV â W 0 l0 V V T 0 S . TOVTO Öf b r jk o V t n a y ıa y ijS ' iv
âna& ı yâp o v p .f i a . i v e i tıp a e ıv a ı rö t < r x a r o v aAAo ı o v v K a l
5 rö n p û r o v â k k o ı o v p e v o v ( v n o K t ı r a ı y â p f j p ı v rö râ â k k o ı o v -
5a p e v a K a r a r â s n a û r jT iK â s K a k o v p .e v a s n o ı o r r j r a s n âa^ ovra
5i â k k o ıo v a d a ı). â n a v y â p <t&)pa < r < o p a T o s ûıa< f> epeı roîs altrO rj-
5 c roîs rj n K e i o a ı v fj «Aâ r T o a - ı v fj r û p a k k o v K a l r } r r o v roîs
id aırrots' âAAa p i j v K a l â k k o ı o v r a ı t o âAAo ı o v p t v o v in ru tG > v
e lp T jp e v iü v . T a v r a yâp ecrrt n âO rj Trjs v n o K t ı p e v t j s t : o i 6 t i ] T o s -
fj y â p O e p p a ı v ö p e v o v rj y \ v K a ıv 6 p .e v o v fj n v K v o v p e v o v fj £ r jp a ı v o -
j t e v o v fj k e v K a ı v o p e v o v â k k o ı o v a d a ı ( p a p e v , o p o ( a ) s t o T e â\ f/v )(ov
Kal t o ep.\\rvxpv Ai y o v T e s , K a l n â k ı v r & v ep\\r6\u)v r â re p ij
uhınaksız. Dolayısıyla şu açık: yere göre devinen ile devindiren nesne ara- 244b
ııimin farkına varır, öteki varmaz. Nitelik değiştirme duyu organlarına 245a
2. 2 4 4 b i — 3. 24Ö a 1
em rrjs yevoeü>s Sfioltos' âpa yap ry yevareı o )(v/jufs.
âtaavra>s de Kal e n i t& v aıj/v^tnv Kal avaardrjToov. 3>(tt ov- 10
Sev e o r a ı fie r a £ v to v âkkoıovpıevov Kal to v akkoıovvT os. 11
oide 1 1
Hi}v to v a . Ç avo fifvo v Te Kal avÇ ovros' a v ç â v e ı y a p t o ırp&-
to v a $£ o v n p o a y ıy v o p tv o v , a icrre eı> yLyveoÖ aı t o ökov. Ka'ı
ir â k ı v tpöıve ı to (jıdîvov a'noyıyvop.evov t iv o s t& v to v <f>0 lvovTos.
âvâyKt] ohv o-vve\es e îv a ı Kal to a v£o v Kal to <f>dîvov, t& v 15
öe < rvvf\& v ovbev p.era£v. ıfıavepov ohv o n to v K ivovpevov Kal
TOV KIVOVVTOS TtpiİTOV Kal İ ( T X Û-TOV TTpOİ TO KlVOVpiVOV OVÖfV 2 4 5 b
e o t ıv a v a p.t a ov.
3 "O ti 8e ro akkoıovp.evov a ıta v â\A.oıo{İTat. inrd t& v a£-
o6t\t&v, Kal i v jjlovo ıs v t!â p x (t to v to is a\ \ o iü )< rıs ocra K aö’
a v r a k e y e r a ı Traa^eıv vtto tG>v aıoOrjT&v, İk T&vbe deıopr]- 5
Ttov. r& v ya p âkkaov p  k ı o t âv r ı s v ıro \ â j 3 o ı İv r e r o î î cry^r'j-
jJ-aaı K al r a î s p.op<j)aîs Kal i v ra îs eÇetrı Kal r a îs rovrtov
kr'j\j/eaı Kal a u o fto k a îs ukkoCaıcrıv v n a p y t ı v iv ovherepoıs 8’
eforu». t o fie v y a p a yj]po .r ı^opevov Kal pvûpLtÇop-evov o t a v iır ı-
TekccrOfj, ov k e y o p e v İKeîvo e £ ov io - r ıv , olov t o v â v S p ı d v r a \ a k - 10
kov 7} ttjv TrvpaiMİüa ki ıpö v rj ttjv kKivtjv Ç vkov, â A A â Trapaj-
vvpııâÇovTes to p.ev \a k K o vv , to 8e KTjpıvov, to 8e Ç vkıvov. to
öe TreırovÖos K al ıjk k oııop evo v ‘npooayopevop.ev’ iıypov ya p
kal Beppıov Kal crKkijpbv to v xakKÖv k ey o p ev K al to v Krjpâv
(k o I ov pLovov ovT<j>s, â k k a Kal to iıypov Kal r ö deppöv 15
X o\ k 6v k eyo p ev), öpaıvvum s r <3 ttâOeı ıtpotrayapevovres rıjv
vkrjv. tûor’ ei Kara p t v to a \ î jp a K al Tijv pop<pi]iı ov k e y e r a ı 2 4 6 *
tut. ya da dış çevreyle bağlantısı olarak sıcak ve soğuğun bir tür b ir
li'ilminde, dengesinde buluyoruz. Güzellik, güç/kuvvet, öteki
320 <3>YZIKH2 AKPOA2EQIH
3. 2 4öa 2 — 247* 15
â p tra s K al k o .k i a s. İK a r r r i) yâ p ia r ı r< p npos rı vû>s f x ( lv >
ra ırp o s rı o v tt a v râ ic r r ıv â A A o ıa ic r e ıs , o C r e «forrıv a i r r S v aA -
<f>6 t C p ( ( r 6 a ı d h k o ıo v p jtv m v T iv S tv d v d y K i) , K a ğ a n tp K al to « I - 15
i ı y p û v , 7} i v o î s Tir/)(dı/ou(rtı> o v c r a ı ı r p t o r o L s . ı r t p l T av ra y a p
ÖfiOlüJS ao %
8e k«İ eıri t<3 d t i j s 'jıvyrjs iÇtaw a n a va t yap K a l a v r a t 247*
rû ırpos r ı ı r Ğ ı s i \ t ı v , Kal al p iv ap tra l reAeıûtreıs,' ai
6e KüKiat İKordo-fis. «rı 8e y fi iv aperij tv dıariOrjaı ırpos râ
oiKtîa ttadr), rj 8e KaKÎa kuk&s. cSar’ 011ö’ a v ra ı ta o vra ı
d\\oul><rtıS' ovbt bi] al âırofiokal Kal ai kıj\/rfis avrmv. 5
yîyvt<rd aı ö’ aıırâs âvayKator akK oıovpivov to v aitrörjriKoC p i-
povs. d \ \ o m 6rıo'(Tat 8’ «770 t& v altrdrjTÛv aıracra yap f) rfÛLKi)
âptTT) ırtpl îjbovas Kal Av ı r a s ray o - c û p t a T i K a s , a v r a t 8e »}
iv rû TTpaTTtıv 7} i v rû p.tp.vrj<r$<n 7) iv t û ikırCÇtıv. al
/uey üSy ev rfı ırpu^tı Kara ri)v attrdrjtrtv eicrıv, cocrö’ i/tc’ ai- 10
trârjrov tlvo s KivtîaOaı, ai 8’ iv rfj p-vfip.11 Kal i v rfj i \ -
T r ı d ı dua ra vrijs t l a ı v rj yap ola İıraûov jj.fU.vtjp.ivoi rjbovr a t ,
T t r js iy y t y v o p .fi/ 7 1s K al rj K a x ia K al i] â p trf) iy y iy v t r a L ( ır t p l 15
b 8 firrı] i v S I I t u t ı v a v T ü i v H S : a i r ü ı v I t r r 'ı v 12 12 o l r f S
n ü ff2 öAû)f H İS : öA<»foi3e'2 I J «a! et l6^ om. S 17 »rpcirott
H I î S p ; •apirrut S ° ıg ^ pr. H I S î otn. 2 *>ii H İ S : « t
5 ei S 20 tj c v n r r t a ı s H İS : p i v i v a v r i a s «11 S 347 * 1 V°p]
p iv y a p y 2 rıXııuonı d a iv oi H I 3 İ i om. H I ı r p b r]
to «^0» rrpot I 5 at pr. om I : ı«n cjy 7 «AAoıı»flı;(r»Tm
2 S : a\Xocoûraı H I r\ om. H y 9 1; pr.] rı q S II K U fL a Ö t n
om. HI <V alt. oın. S 12 e î a i v om. I 13 p i t ı a v a t v H
1
FİZİK 7 321
sirmesi değil, onların oluşu da yok. Çok özel bir biçimde birşeyle ba
ğıntılı olarak belli bir biçimde olmasında/olmasıyla [kişiye] “bilen/bilgi
li” deriz. Ayrıca onların oluşu da yok, bu açık, çünkü olanak halinde
‘hilen’, kendisi devindiği için değil, onda başka bir şey bulunduğu için
‘hilen’ olur. Çünkü parça/tekil verilince, [ruh] o parça aracılığıyla bir 5
3. 2 4 7 a 16 — 4 . 248b 4
<p o rep o ıs de â\koLovfX(va>ı> rıv& v t& v iv tû> troi^ıarı, Kadâ-
ırep i m rijs \prı<reu>s Kal rrjs i v t p y t îa s , öta v vıjrpoıv y iv i)- 5
r a i k a l iy ep û jj. rpavepöv ovv İ k t& v elprjuevaıv orı rö âAAot-
ov rröaı Kal i) âAAouoo-ıs İ r re roîs al<r0 i]Toıs y ı y v t r a ı Kal i v
t& al(rÖr)TiK& pop*.*) rrjs \j/vxıjs, iv &AAw 8’ o iıbevl tt\tjv
K a ra <njjU/3e/3jj/co's.
'Aıroprjtreıe 5 ’ âv Tis ıroTfpov itTTi Kİvrjtrıs ıracra nâtrr) 10
crvfil3\r)Tr) ij o t. el brj ir r r ıv 7ıâ<ra <rv/A/3\T)rıj, Kal 6fiOTa\'es
TÖ İ v t<J<31 X P °V‘° ^(TUV K ivovptvov, t<TT\xi TTfpL(j)(pl)S TIS l<Tr)
evdela, Kal fielÇaıv br) Kal İ\6 .ttü iv . İri âX\oCwrrıs Kal
cf>opâ t i s trrr), ö ra v i v lata X P °VV T° P (V aAAoıcoöj; tö 8’
icrraı âpa ırrov ırâÖos \xr)Keı. aAA’ â b v v a ro v . âAA’ 15
âpa ö ra v i v ırroı ırrov KtVTjdij, ro re l< roT a\is, Irrov 8’ ovk
nmıında ve etkin halinde olduğu gibi. İmdi dediklerimizden çıkan şu: ni-
irlik değiştirmek, nitelik değiştirme hem duyusal nesnelerde hem de ru-
Iııııı duyan yanında oluyor, ilineksel anlamda olması dışında başka hiç-
lıir şeyde yok.
4 Acaba her devinim her devinimle karşılaştırılabilir mi, diye soru- 10
I.ıl'ilir. Eğer karşılaştırılabilirse ve ‘eş hızlı’ nesne “eşit zamanda eşit yol
.ıhın nesne” ise, çember biçimindeki bir [devinim] düz çizgi biçimindeki-
ın' eşit olacaktır, diyesim daha büyük, daha küçük de olacaktır. Ayrıca
ı i ı zaman içinde bir nesne nitelik değiştirdiği, başka bir nesne yer değiş
il aliği zaman, bir nitelik değiştirme ile bir yer değiştirme eşit olacak, so
nuçta bir etkilenim/duygulanım bir uzunluğa eşit olacakür. Oysa bu ola
naksız. Yoksa acaba nesne eşit zamanda eşit yol aldığı zaman ‘eş hızlı’
u lu r, bir etkilenim/duygulanım ise bir uzunluğa eşit değildir, sonuçta bir 15
ııiı elik değiştirme bir yer değiştirmeye eşit de olmaz, ondan daha küçük
ılı- olmaz, dolayısıyla her [devinim her devinimle] karşılaşürılamaz mı?
Çember ve düz çizgi konusunda acaba nasıl olacak? Bir nesne [eş
.aman içinde] çembersel ve düz çizgisel olarak aynı şekilde yol almazsa,
liri aşağı öteki yukarı gidiyormuş gibi, hızlarının ‘daha hızlı’, ‘daha ya- 20
va.ş’ olması zorunlu olsa, tutarsız olsa gerek. Burada hangisinin doğru-
ılan/asıl anlamda ‘daha hızlı’ ya da ‘daha yavaş’ devinmesinin zorunlu
nlfluğunun söylenmesi bizim temellendirmemiz açısından hiç önem li
ılrğil, çünkü bu durumda çember biçimindeki devinim düz çizgi b içi
mi ndekinden daha çok ya da daha az olacak, dolayısıyla eşit de olacak
ın. A zamanında bir nesne ( 1 ), B uzunluğu, öteki nesne de ( 2 ) C uzun- 25
mek olanaklı olacak; eşit, tadı, ak aynı şey olacak, yalnızca herbiri başka bir 249a
şey içinde olacak. Öte yandan kabulümüz, rastgele bir şeyin rastgele
32 8 «&Y2IKH2 AKP0A2EQ 2 H
4. 2 4 8 b 5 — 2 4 9a 26
( tov TVyÖVTOs) i<JTW, a k k ’ İv İVOS TO ITpÜlTOV. 3
âA A ’ â p a o i) p .o v o v 3
Set r â a v p .jik i] r â /*?; ö jid iv v p a e lv a ı â k k a K aı p .r] e \ ( i v 8 ta -
ro a v ro be Kaı â h ıâ tp o p o v e îS e ı K al K iv i] c r e ı â b ııi< p o p o v 20
Y i. ila neye göre biz ak ile tatlının türce aynı ya da başka olduğuna karar
icrcceğiz? Taşıyanları farklı olduğu için mi, yoksa temelde aynı şey olma
dıkları için mi?
İmdi nitelik değiştirmeyle ilgili olarak da, bir nesne bir başka nes
neyle nasıl ‘eş hızlı’ olacak? ‘İyileşmek’ bir niteik değiştirme ise, birinin 30
4. 249a 27 — 5. 250* 13
rö avro Kal âropLOV, oîov âvûpa>nos â\\â pıi] Çioov ddr-
tmv b’, el ev îtrta erepov (ov y â p (y p fi(v rıva bvo ev ols
îj erepörrjs cî>s 77 âvojXinörrjs), »/, el icrrıv apıOpös 7/ oiıaCa,
•nkeicûv K a l e k â m a v a p ıd p o s öptoeıorjS’ aÂA.’ avü>vv\xov rö
kolvov, Kal t o (Karcpon [ttolov to p,ev ıroıoV,] tuaırcp t o 3 5
ırÂftoı> ırâöos v to vırepe\ov fm \ \ ov, ro be Tvo<roıı pıeîÇov.
5 ’ E 7r e t 8e râ k iv o v v Kiveı t i del K at ev r ıv ı K al p .e \ p ı
to v (A e y a ) 8e tö p .ev ev t iv i, ö rt ev x p 6va>, rö 8e p te \p ı
tov, öt i 7rocrdv ti p.f/K os" â e'ı y a p â p ta K iv e ı K a l K eK ivrjK ev,
(Zerre Troao’v ti ecrraı o eKivr/Orj, Kal ev TrocrŞı), el 8i;
to p.ev 3°
ı ıl.ıIıilir? Aynı ve bölünmez nesne, sözgelişi bir ‘canlı’ değil, ‘bir insan’ eş
omumda oluşur. Eş zamanda değişik bir nesne eş zamanda oluşursa,
ulus daha hızlıdır (nitekim aralarındaki ‘değişiklik’, ‘benzemezlik’ [yerine
l'i'i.t'iı] iki [karşıta] sahip değiliz); ya da eğer (gerçekten) töz bir sayı ise, eş-
l<iı,imli -eştürden bir sayı ‘daha çok’ ve ‘daha az’ olabilir. Ama [burada]
olanın da adı yok, heriki [niteliğin de: nitelikle, daha çok ya da
»»'•ıi ı olan etkilenim gibi, ‘daha çok’ [denebilir], ‘niceliğe’ ise ‘daha bü- 25
lıi llıep] belli bir nicelikte ve bir nicelik içinde gerçekleştirilmiş bir devi
nimi [[geride bırakır]], o zaman şöyle diyebiliriz: A devindiren, B devi-
ııı n, C devinilen uzunluk, D, içinde devinilen zaman olsun. A ’ya eşit 250a
i'iiı, B’nin yarısını C ’nin iki katı, D ’nin ise yarısında devindirir. Çünkü
niım bu olacaktır. Aynı güç aynı nesneyi şu kadar zamanda şu kadar
|ıı/ııalukta] devindirirse, yarı zamanda yarısı kadar uzunlukta devindi-
iIino, bu gücün yarısı da nesnenin yarısını eş zamanda eş uzunlukta de- 5
kadar zaman içinde devindirmez, D ’nin bir parçasında, A ’nın E ile ba-
Kintısı gibi, C ’nin bütününe oranına göre C ’nin bir parçası kadar da de
vindirmez.70 Genelde bu durum olsa, hiçbir uzunlukta devindirmeyecek- 15
lir, çünkü tüm güç şu kadar devindirdiyse, yarısı herhangi bir nicelik ka
dar devindirmeyecek, belli bir nicelikteki zaman içinde de devindirmeye-
ı ektir. Nitekim gemiyi çekenlerin gücü ve herkesin [birlikte] gemiyi de
vindirdikleri uzunluk/yol sayıya bölünseydi, tek kişi bir gemiyi devindire-
l'ilirdi. Bunun için Zenon’un “bir darı tanesinin, en küçük tane de olsa, 20
m-s çıkardığı” yollu savı doğru değil. Çünkü bu tanenin, bütün darı top
la minin düşerek devindirdiği havayı hiçbir zaman içinde devindirememe-
siııe bir engel yok. Bu darı tanesi, kendi başına alındıkta bütünün için-
ıleyken devindirebildiği kadar hava parçasını da devindirmez, çünkü bü
tünde ‘olanak halinde’ olmaktan başka bir şey yok. Devindirenler [sayı
cı] iki ise, ikisinden herbiri de iki nesneden herbirini şu kadar zamanda 25
İliştiriyor ve belli nicelikte bir zaman içinde: zaman iki misliyse, iki mis
li zaman içinde; iki misli nitelik değiştirdiyse iki misli zaman içinde.
Yarı nicelikteki yarı zaman içinde (ya da yarı zamanda yarı nitelik değiş-
lirme), ya da eş zaman içinde iki misli... Ne ki nitelik değiştirten ya da
Imyüten nesne belli bir zamanda belli bir nicelikte büyütüyor ya da ni-
u-lik değiştirtiyorsa, yarı [gücün etkinliğe geçmesi için] yarı zamana ge
reksinim duyması ya da yarı zamandaysa yarı güce gereksinim duyması 5
5. 250a 1 4 — 1. 2 5 ıa 5
0.
1 Y lo r e p o v yeyove tto r e K Îv r ja ıs ovk ov o-a ır p o T e p o v , K al
( p d e î p e r a t n â k ı v o v t w s w o r e K iv e ıc r d a ı p ı f û e v , rj o v t ' e y e v e r o o v r e
( p ö e îp e T a ı , â k k ’ âe'ı r)v K a l d el e c r r a ı , K a l t o v t ' a d â v a r o v K al
ân av crrov v T iâ p \ e ı r o ı s o v c r ıv , o l o v (o n j t i s o v c r a ı*otî <j>v<reı
a v v e a r S ifJ L ı r a a ı v ; e l v a ı p e v o v v K Îvrjcrıv T iâ v T es (jia ır lv ol ır c p l 15
(j> vareıis tl key ov res 8ıd r ö K o c r p o n o ıe îv K al n e p l y e v e tr e a ıs
K al <j>9o p a s e ıv a ı Ti)v ö e u o p îa v ır a c r a v a v r o ıs , rjv u ou varov
v -n â p \ e ıv p î j K iv ıjcreu ıs o C a tjs ' â k k ’ ocroı p e v â n e îp o v s Tt k o-
a p o v s e l v a ı ( p a â ı v , K al r o v s p e v y ı y v e a O a ı r o v s b e fp Ö e ıp e ır d a ı
rû v K o crp u iv , âeî ıp a c r ıv e lv a ı K Îv ijc n v In v a y K a îo v yap r â s 20
y e v ea eıs K al râs <j>0o p â s e lv a ı p erâ Ktvijo-eM S a v rû v )' ocroı
5 ’ e v a (rj d el) rj p r j â e î , K a l ı r e p i t i ) s K iv q tr eıu s v ır o T ÎO e v T a ı K a r a
k o y ov. e î 8i] e v d e ^ e r a î ır o r e p:q'6ev K iv eîrrO a ı, 8 ı \ ( i s â v â y K t]
to v to <rvpj3 a î v e ı v rj y a p <Lî ’A v a Ç a y ö p a s k e y e ı ( ıp r ja lv yap
e K e îv o s , o p o v ır a v r ıa v ö v t o j v K a l r\pepovvT<nv t o v â ır e ıp o v X p o - 25
v o v , k Îv i]< jiv e p ı r o n j c r a ı t o v v o v v K a l b ı a K p ı v a ı ) , rj a i î ’ E p ı r e -
boK \ qs ev p ip e t KiveıcrO aı K a l ı r â k ıv r j p e p e ı v , K iv eıcrd aı p e v
orav fj cf>ıkîa İ k rrokkû v n o t fj t o ev t] rö vûkos uokka
e £ e v o s , f jp e p e ıv ö’ e v r o îs p e r a £ v y j> 6 v oıs, k e y w v
ovtcos r/ p e v ev €K -nkeovcûv ptepdûrjKe (pdecrdaı, 3°
?}8e n â k ıv 5 ıa(f>vvros evos Trkeov’ (KTekeÛovırıv,
trj p e v y îy v o v r a ı r e Kal ov crcjiiarıv tpıreSos a i d v 251
rj de râ b ’ â k k a a a o v r a ö ıa p n ep es o vöapâ k fjy eı,
T avrı7 5 ’ a le v iacrıv aKİvr/roı Kara KVKkov.
to ya p “ fı 5 e r â ö ’ âkkâcraovT a ” evÖevbe (Kelıre k e y e ıv a vro v
vnokr\ıiTeov. crKenrlov 8 ., 7repl toİ tmv ti it s e% er Ttpo epyo v 5
Sekizinci K itap
1 Acaba devinim, daha önce yoktu da, bir zaman geldi oluştu mu
vf yine hiçbir şey devinmeyecek şekilde yok mu olacak, yoksa oluşma
mıştı ve yok da olmayacak mı, yani hep vardı hep varolacaktır da, tıpkı
doğa gereği varolan her nesnede olan bir tür canlılık gibi, ölümsüz, hiç
liikenmeyen bir şey olarak mı varolanlarda bulunuyor? İmdi evrenin
oluşması konusunda bir şey söyleyen ve tüm devinim kuramını, devinim 15
engel değil.
Nasıl onların sürekli nitelik değiştirmesini hiçbir durak
kesmiyorsa,
o şekilde çember içinde hep devinimsiz kalıyorlar.”
Buradaki “nasıl... nitelik değiştirmelerini” ile o bizim kabulümü-
ıı ifade etmektedir. Öyleyse bunların nasıl olduğunu incelemek 5
338 <5Y2IKH2 AKPOAZEfiZ &
licrekiyor. İşimiz yalnızca doğa üzerine kuramla ilgili olarak değil, aynı za
manda ilk ilke konusundaki araştırma ile ilgili olarak da hakikati gör-
IIH'k.
İlkin Fizik derslerimizde daha önceki belirlemelerimizden başlaya
lım: imdi şunu ileri sürüyorduk: “Devinim, devinebilir olarak devinebi
ldi bir nesnenin etkinlik halidir”. Demek her devinime göre, devinme- 10
İri i olanaklı olan nesnelerin bulunması zorunlu. Devinimin tanımını
l'ir yana bıraksak bile herkes her devinime göre devinmesi olanaklı
■ı h ı n nesnenin devinmesinin, sözgelişi nitelik değiştirebilen bir nesne
nin nitelik değiştirmesinin, yer değiştirebilen bir nesnenin yer değiştir
mesinin zorunlu olduğu konusunda anlaşır, dolayısıyla bir nesnenin
y;ınmadan önce ‘yanabilir’ olması, yakmadan önce ‘yakabilir’ olması 15
n;ığı taşıyan nice nesne varsa, bunlar her durumda değil, ancak belli bir
340 <T>Y2IKH2 AKPOA2EQ2 tf
x. 2 5 i a 6 — b 2 8
Kat ırA .jjo'tâ^oi’r a âAA?;Aoıy. i><r6’ o ra v ırA rjo-ıdcn;, Kivtı,
to bi Kivfîraı, K al o rav ırnap A j ûs tö jjlcv laurjTiKoı;
to 8e kivtjtov. fl toCvvv yi] d e ı İk iv û to , brjkov <Ly ov\ ov- 5
rto y (l\ov (Ly 77ı» b v v â y t v a t o y i v KivtıaOaı to be k lvÛ v , â k k '
£8eı y fT a fla k k a v OaTtpov a v T Û v cıvâyKi] y h p i v toîs Ttpos
inin de hep bir zaman olması zorunlu. Ama zaman öyleyse, devinimin
de öyle olmasının zorunlu olduğu açık, çünkü zaman devinimin bir nite
liği.
Devinimin yokolmaz olduğu konusunda da aynı temellendirme
342 <E>Y2IKH2 A K P0A2EQ 2 O
:.ı>n değişmeden daha sonra bir değişme olması zorunlu. Çünkü devindi
rilen şey ve devindirilebilir olan şey, sözgelişi yanmakta olan ile yanabilir
olan şey birlikte son bulmaz (nitekim yanmakta olmayan bir nesnenin
yanabilir olması olası); devindirebilir olan ile devindirmekte olan da öy- 25 2a
sı, yani niçin daha önce değil de şimdi olması, hiçbir şeyin bir düzen ta
şımaması, bütün bunlar doğanın işi değildir! Nitekim ya doğa gereği
olan nesne yalınlık taşır, bir zaman şöyle bir zaman başka olmaz, sözgeli
şi alev doğa gereği yukan gider, yoksa bir zaman yukarı gider bir zaman
gitmez değil; ya da yalınlık taşımayan nesnenin bir açıklaması/nedeni
(logos) vardır. Bunun için Empedokles’in, ve başka biri de böyle olduğu- 20
nu savunduysa onun, dediği gibi, her şeyin bir zaman diliminde durdu
ğunu yine başka bir zaman diliminde devindiğini söylemek daha iyi, ni
tekim böyle bir şey zaten belli bir sıra/düzen taşıyor demektir. Ne ki, bu
nu ileri sürerken yalnızca iddia etmekle kalmamalı, bunun nedenini de
344 OYZIKIE AKPOA2EQ2 i)
I. 2 5 I b 2 9 --- 2. 252b 17
r iO e a d a ı /At]bev f*ı/8’ a Ç ıo v v â Ç ia ip .’ â k o y o v , â k k ’ îj e n a y it i-
yijV 1) â n o b e ı l - ı v <f>4p e ı v av ra p .iv yap ovk a lr ıa râ iır o - |
TeöeuTa, ovöe t o v t ' 7)V to (p ık Ö T rjrı î) ve'iK eı e l v a ı , â k k a r r jf
jx iv to ır v v â y e ıv , t o v öe t ö b ıa K p l v e ı v . et d e -rrp o iro p ıeÎT a ı
t ö e v p ıe p e ı, k e K T e o v «(/>’ 5>v o v t i ü s , m tn r e p o n e t r n v t l o <rv-
v ay eı to v s av6pw n ovs, ?/ < f> ıkla, K al (jıe v y o v a ıv ol iy û p o l
â k k ıjk o v s ' to v to yâp v tto tid e r a ı K al ev rû öAto e l v a r (p a t- gO
v e r a ı y a p e n i r ıv t a v o v r ı o s . to be K al b ı la tü v \ p o v o jv 8eı-
r a t Aö y o v r ıv o s . 6 kcos 8e r o v o p ılÇ eıv â p \ i]v e lv a ı T a v r r jv
iK a v ı]v , e l t i a l e l f; tforitf oüra>s 7j y ı y v e r a ı , o v k 6pdû>$ e \ e ı
v ır o k a fie îv , e<p' o Arj/id/cptToy â v â y e ı r a y ır e p l < pvaew s a l-
r îa s , uy o firoa K al ro ttp ö rep o v e y ıy v e r o • to v 8e âeî o v k 31
â f ı o î â p x v v Çrjrelv, k eyuıv İtti tivoûv opOSıs, ö n o’ e tu it av- 2
T a v , ovk ö p d â s. Kal y a p t o rpiyu ıvov e^eı dvcr'ıv o p O a ıs del
r a y ya ıvıa s IcTas, â k k ' ojuaıy icrrlv t l t i)s aiûıörr/Tos ra v trjs
erepo v a t n o v rm v p l v r o ı û.p\G)V ovk t a r ı v erepov a lrıo v a i-
oiaıv ovcrâv. S
ört fj.'ev ovv ov beis ı)v ^povos oııS’ e a r a ı öre Kivıq- 5
(Tis ovk îjv î) ovk e v r a t, e ip r)(r6 w r o a a v r a .
2 T â 8e iv a v r la to v to is ov x a k en ö v k v e ıv . So'feıe 8’
a v (k rS>v TOiStvbe (tkohovuiv evbe\ea-6aı p a k la r a kwt](tw et-
vaı ırore p-y o v a a v öktus, ırp û ro v ptev ö rt ovbeptıa aıbıos
p.eraj3 okr)- p.era(ioki] y a p ânacra Tre<pvK(v e/c r ıv o s eıs t i, 10
üjare avâyKTj n âffi) y pLerafiokyi elv aı ire pas r a iv a v r la i v oîç
y ıy v e r a ı, eıs âıreıpov be Kiveıcrdaı pırjbev. en opâpıev ört
bvvaröv Kivijûfjvaı fJ.r']re Kivovp.evov t X01' i v eavrn> p.t]-
bep.lav kİvt]<tiv, o lov e n i r£>v â\frv\<ov, ojv o vre ıxepos oiıbiv
o vre rö ökov Kivovp-evov â k k ’ ı)pep.ovv K iv e ıra i n o r e ■ npotrrjKev >5
oe rj a el K ivela d a ı î) p.r)beırore, eıırep jj.i) y ıy v e r a ı ovk o îıaa.
ırokv be ı±âkı<rra rö roıov rov i m tojv en\jrv\uıv e lv a ı <f>a-
n 24 V] öf t I 25 y â p o m . E 1 OVK a l r ı a râ] o v k a l r ı a E : o v k i t i J
26 Ttıiıro E S 27 n p o a h ı u p ı t ' ı r n ı K 28 ört] t i E r t r o (rv v a y o v
FH 30 fimi om. I 3 1 & ı om. E 1 8t ‘t r < n K tû \öyov H
33 t l t i E K et ut vid. S : ö n A. et ut vid. P r) pr. AP : om. E K T
e x et K a S : t x t ıv E 34 €(r K 35 ört E r a ] KS 7r p Û T € p a
K ty c u C T O H ^ 1- 2 otc . . . o p 6â>ç Om E 1 3 T n ıç y w t a t ç
E1 rt om. K İ & t o T ijr o s E 1 5 o v v E I J K S : to tm F H y»
fecit E 6 o v k . pr* E ‘F I J T : ^ ouk E 2H K ta n E 1 m î/r a E
IO n a t r a K T II A m ıa 'r jç HI 17 r o t o i o v t o v ^tâ\t(TTrt I
/ıaAXop S «tVat] «Vrl FH
FİZİK 8 345
ını İl; hiçlçbir kabul koymamak ya da tutarsız bir kabul ileri sürmek
ııt yu lüırnıevarıma gitmeli ya da mantıksal kamdama getirmeli. Nite- 25
flitimi l:ı ıloğrp-u konuşuyor, ama ‘her şeyde’ bunun geçerliliğini ileri sür- 252b
(liH'i yrıindee değil. Çünkü üçgenin de açıları hep iki dik açıya eşit, ama
ftm ılr bu eebedi geçerliliğin (üçgenin kendinden] başka bir nedeni var.
I lynıi rbrdi oolan ilkelerin nedeni [kendilerinden] başka bir şey değildir.
İmdi “ddevinimin olmadığı ve olmayacağı bir zaman yoktu ve olma- 5
minin her zaman tek ve aynı olması olanaklı değil, bu belki de zorunlu.
' ıt ızgelişi acaba tek telin sesi hep tek ve aynı mı, yoksa aynı biçimde gerili
nlııp aynı biçimde vurulmasına karşın hep değişik mi, kastettiğim bu iş
le. Yine de her ne şekilde olursa olsun, devinimin sürekli ve ebedi ol- 35
inakla, aynı belli bir şey olmasına hiçbir engel yok. Daha sonra söyleye-
ı eklerimizle bu daha açıklığa kavuşacak. Dışardan devindiren, kimi kez 253a
2. 25 2b 18 — 3. 25 3b 6
K iv r ] < r e o ) $ ovk avrö rö ( S io v a ir ıo v , dA.Aa ro ır e p ıiy o v I tr o ıs .
irttılmm kendisi değil, ama herhalde onu saran şey. Ama canlının her
iIh İnini açısından değil, yere göre kendini devindirdiğini ileri sürüyoruz.
Ilın İl bedende saran [çevre-koşul] taralından oluşturulan pek çok devi
nim bulunmasına, bunlardan bazılarının düşünceyi ya da iştahı devindir-
ıııı hine, onun da tüm canlıyı devindirmesine hiçbir engel yok, hatta bel
liI ılı' bu zorunlu. Tıpkı rüyada olduğu gibi: hiçbir duyusal devinim bu
lunmamasına karşın yine de bir devinim olduğundan, canlılar yeniden
ııyıimyor; [ölmüyorlar]. Ne ki bu konu da ilerde açıklığa kavuşacak74
î Araştırmamızın başlangıcı tam da dile getirdiğimiz sorun: niçin
\ıim! anlarm bazıları kimi zaman deviniyor kimi zaman da duruyor? İmdi
yıı /orunlu: [1] ya her şey hep durmakta, [2] ya her şey hep devinmekte,
|'| yu da kimi nesneler devinmekte kimi nesneler durmaktadır. Yine bu
»onuncu durumda: [3 a] ya devinenler hep devinmekte, durmakta olanlar
lnp durmakta, [3 b] ya her şey doğal olarak aynı şekilde [benzer zaman
1İlil ininde] devinmekte ve durmakta, [3 c] ya da bir üçüncü durum daha
t alıyor, şu olasılık var: varolanların bazıları hiç devinmez, bazıları hep
ılıvinmekte, bazıları da herikisine de girer. İşte bu sonuncu durum bi-
dııı savunmamız gereken, çünkü bütün güçlüklerin çözümünü taşıyor,
İnimizin amacı da bu. İmdi her şeyin durmakta olduğunu düşünmek, al
ili yı/duyumu bir yana bırakıp bunun nedenini aramak bir düşünce sa
lcılığı; evrenin yalnızca bir kısmı konusunda değil, tümü konusunda bir
lırlirsizlik yaratır, üstelik bu yalnızca doğabilimcisiyle ilgili değil, bütün
bilimlerle, hatta bütün sanılarla ilgili, çünkü hepsi devinimi kullanı
yor/var sayıyor. Aynca ilkeler konusundaki eleştiriler olduklarından ötü-
111, nasıl matematik üzerine olan tartışmalar matematikçiyi ilgilendirmez-
M\ öteki bilimlerde de bu böyleyse, aynı şekilde şimdi söylediğimiz konu
ila doğabilimcisini ilgilendirmez. Çünkü onun kabulü şu: “doğa bir de
vinim ilkesidir”.
Belki her şeyin devindiğini ileri sürmek de yanlış ama alana
350 4>Y2IK:TE A K PO A 2EQ S f)
ıı.',ıklıiğı ötekinden daha az, çünkü Fizik derslerimizde doğayı hem devi
nim illkesi hem de durağanlık ilkesi diye koyduğumuz gibi75, devinimi de
11Iksc-1/doğal bir şey olarak ortaya koyduk. Kaldı ki, kimileri varolanların
İM.-ılııınnın devindiğini, bazılarının devinmediğini değil, her şeyin her 10
filmdir devindiğini, ama bunun bizim algımız bakımından gizli kaldığını
IIımı yürüyor76. Hangi devinimden sözettiklerini, acaba her tür devinim-
>lı n ıivıi sözettiklerini belirleyemesek de, bunlara karşı çıkmak zor değil,
ı ılııla'l büyümek de eksilmek de sürekli olamaz, orta diye bir şey de var
|ti |ııiırada devinim kesiliyor]. Bu sav, su damlalarının ve parazitlerin 15
lıjıulıcn çıktıkları taşı parçalamaları ile ilgili olanla aynı, çünkü damlalar
>ıiı kindar zamanda şu kadar taşı aşındırırsa, yarı kadarı da daha önce yan
(ıiı ıı; ıı nda bunu yapar [demek değildir]. Gemi örneğimizde olduğu gibi77
Iıı 111 ınicelikteki damla belli bir devinim yaratır ama onların yansı belli
l<h ^evinimi hiçbir zaman diliminde gerçekleştiremeyebilir. Yine çok par-
t ıiyn Ibölünen şey de ayrılır ama onların hiçbiri, ayrıbaşma devindiril-
ım-miiştir, [hepsi] birlikte devindirilmiştir. O halde açık ki, eksilme son- 20
»ıı. m ıdeğin bölündüğünden ötürü [hep] bir şeyin ortadan kalkması zo-
ıimlııi değil, belli bir zamanda ancak ortadan kalkabilir. Her tür nitelik
ılı ı;/şitirmede de bu böyle: nitelik değiştiren nesne sonsuza bölünebilir
di, U j yüzden nitelik değiştirme de böyledir denemez, tersine çoğu kez
■Iı mmiada olduğu gibi, nitelik değiştirme [bir bütünsellik içinde] oluşur. 25
ı lir y/andan biri hastalansa, değişme sınırlı bir zaman içinde gerçekleş
ilir ,r bile, kişinin iyileşmesi için bir zaman geçmesi zorunlu, ama onun
Iiır,k;ıi bir şeye doğru değil sağlığa doğru değişmesi zorunlu. Dolayısıyla
Mliı-lllk değiştirmenin sürekli olduğunu ileri sürmek, görünen nesnele-
n nlıgulara son derece aykırı, çünkü nitelik değiştirme [yalnızca] bir kar- 30
»j11,ı ılJoğru olur, oysa taş ne daha sert ne de daha yumuşak olabilir. Yer
, Iı |.|şitirme konusunda da, taşın düşmekte olduğu ya da toprakta dur-
IImt11iıi olduğu algımız için gizli kalsa, bu şaşılacak bir şey olur. Öte yan-
.1 m koprak ve başka her nesne zorunlu olarak kendi yerinde kalır, ancak
352 <E>Y2IKHZ A K P 0 A 2 E Q 2 f)
3- 2 53b 7 — 2 54a 26
1 35
e c r r ıv a v T İö v K 2 54a 1 û vv a ro v HI 3 r o t o v r a ıv
F
ıı\ \ w v o v S i E J ’ K S : o v r f F H IJ1 7 (iri K A T : (cai i n i E
9 y û p ] yâ/» '/ E t u n P" 11 S e om. F 13 - 14 ■ToLTa
om. K 1 18 ı j r o t y a p K K t v e î r a ı i} n a v r a F 19 ra
alt.] âfi r a E 1 20 K i r t ı r a t tc û v o v t m v a v t t y K r j KA 21-2 rj pr. . . .
K iv t H T Ö a ı] K a'ı n a \ ı v r o ijT b ]v rj râ fiiv K t v o C fL fv a K iu fiT tıı â < ı r â S*
r jp c fip ıııır a r jp tfifl, îj O fin iü JS n âvra ört fliv r jp fp c i ori 8e K iv r ır a l
marga K 21 âci alt. om. J 21 17 . . . K t v d a O a ı addidi hic :
post avriüv ® 22 add. Prantl : onı. nS 23 piv E F JK S : piv
o v v HI 24 e i n m v E 1 : t t n o p e v J K a'ı alt. onı. K 25 r ı v c s
<f>ao-ıv KA 26 o v r o ı I K i v e ı r a ı FH I
FİZİK 8 35 3
Her şeyin kimi kez durduğu kimi kezse devindiği yollu görüşü ar
lık eski temellendirmelerimizle bağlamak, ama şimdiki belirlemeleri-'
mizden harekede, daha önce başladığımız aynı noktayı yeniden ele al
mak gerekiyor: yani ya her şey duraduruyor, ya herşey deviniyor ya da
varolanların kimi duraduruyor kimi ise deviniyor. V e kimi nesneler
duraduruyor kimi nesneler deviniyorsa zorunlu olan şu: ya her şey ki- 20
ini zaman duruyor kimi zaman deviniyor <ya onların kimi hep duradu-
ıııyor kimi ise hep deviniyor> ya da onların kimi hep duraduruyor, ki
mi hep deviniyor, kimi ise bazan duruyor bazan deviniyor. İmdi her şe
yin duradurmakta olmasının olanaklı olmadığını daha önce
■löylemiştik78, şimdi de söyleyelim: ama kimilerinin dediği gibi79, ger
dekten böyle, yani varolan sonsuz ve devinimsiz diye kabul edilse bile, 25
devindiği görünür. İmdi bir yanlış sanı varsa, bir kurgulama bile olsa, ki
mi zaman şöyle kimi zaman böyle görünse bile, bir devinim yar demek-
lir, çünkü kurgulama ile sanının kendileri bazı devinimlerdir, böyle
düşünüyoruz80. Ne ki, bunun üzerine inceleme yapmak ve kendileri üze- 30
liııe bir temellendirme gerektirenden daha iyi durumda olduğumuz nes
nelerin nedenini aramak, ‘daha iyi’, ‘daha kötü’, ‘güvenilir-güvenilmez’,
' iIke-ilke olm ayanı kötü değerlendirmek demektir. Aynı şekilde her şeyin
devinmesi ya da bazı şeylerin hep devinmesi bazı şeylerin hep duradur-
ıııası da olanaksız. Çünkü bütün bu görüşlere karşı tek kanıt yeter: bazı 35
nesneler görüyoruz, bu nesneler bazan deviniyor bazan duruyor. Dolayı- 254b
:;ıyla şu açık: bazı şeylerin hep devinmesi bazı nesnelerin de hep dura-
d arması nasıl olanaksızsa, her şeyin duradurması ve her şeyin sürekli de
vinmesi de tam aynı şekilde olanaksız. Demek ki geri kalan inceleme şu:
acaba bütün nesneler devinebilecek ve duraduracak nitelikte mi, yoksa
bazıları hep duradurur, bazılarıysa hep devinir mi, işte göstermemiz gere- 5
ken şey bu.
4 Devindirenler ile devinenler içinde kimi ilineksel anlamda, ki
mi ‘kendinde’ devinir. İlineksel anlamda, sözgelişi devindiren ya da de
vinen nesnelerde bulunan ve parça olarak devinen nesneler; ‘kendin
de’ ise, devinen ya da devindiren nesnede bulunmayan, bir parça ola- 10
lak da devindirip devindirilmeyen nesneler. Y ine ‘kendinde’ devinen
ler içinde de kimi kendisi tarafından kimi ise başkası tarafından devin
dirilir, yine kimi doğa gereği kimi ise zorla, doğaya aykırı. Kendisi tara
lından devindirilen nesne doğa gereği devinir, sözgelişi hayvanların 15
lıerbiri (çünkü hayvan kendi kendisi tarafından devindirilir, devinme
ilkesi kendilerinde olan nesnelerin doğal olarak devindiğini ileri sür-
düydük. B unun için bedenin hem doğa gereği hem de doğaya aykırı
devinmesi olası olsa bile, hayvan bütün olarak doğa gereği kendi kendi
ni devindirir, nitekim devinen nesnenin ne tür bir devinime uğradığı 20
ve ne tür bir öğeden oluştuğu bir fark yaratır); başka bir nesne tarafın
dan devindirilenlerin ise, kimi doğa gereği kimi doğaya aykırı
356 <E>YEIKH£ AKPOA2EQ2 O
3. 254a 27 — 4. 2 5 5 “ 1 4
<pvcrıv, ıra p a (f>vtrıv p-(v olov r a yer\pâ âvm Kal t o irip Kara),
e ri 8e r a p.6p ıa tS>v ^<xiv -jroAAâKiy Kiveîra t 7rapâ tpvaıv,
Ttapâ Tas detreıs Kai roîıy rpöırovs ri]s KivTjtretıis. Kal fiâ-
Âıcrra rö 1)770 rtı>oî Kiveîadaı ro Kivovp.tvov ev toîs ırapâ <j)v- 35
<rıı> KivovfxevoLs ecrrt tfravep'ov 5 ta re dıjkov elvaı vır aAAov kı-
vovpevov. fj.fTa de râ 7rapâ (/>vcriv t &v Kara <f>v<rıv Ta avra
iııp' avr&v, olov r â { Ş a - 01) yâp roûr' âbrjAov, ei vtto tivos
Kiveıraı, dAAa 7rtı)s 8eı 5 ıaAafieîv avrov to kivovv Kal ro
Kivovp.evov eoiKev yap tLtrırep ev toîs ttAoÎols Kal roîs /xf) 30
<pva’eı trvvı<TTap.evoıs, ovruj Kal iv toîs foîoıs elvaı hırjprjfievov
ro kivovv Kal to Kivovfievov, kolî ovtcü to ân av aiırö aıırö k i -
veîv. 33
fj.â\ıara 5 ’ âıropeıraı to Aonröv rıjs elprifj.evi]S reAeu- 33
raıas hıaıpetreıos' rwv yâp vır’ âAAoıı Kivovfiiva>v râ fıev
rrapâ (f>v<rıv eöı'iKaiJ.ev Kiveltrdaı, râ be Aeııreraı âvrtfiûvaı 35
ö t ı t frv o e ı. T avra 5 ’ e t r r iv â r ijv â r r o p ia v ır a p a ır ^ o ı a v v tto 2 5 5 *
t iv o s KiveıraL, o lo v r â K o vtpa K a l r â fia p e a . Tavra yâp e ls
p .e v t o v i' â v r iK ( i/ x ( it o v s r ö ır o v s j3 Ca K i v e ı r a ı , e î s b e r o iıs o İK e ıo v s ,
ro jû v KOV(j)OV âvco ro 8e ft a p iı K a rta , tp v c re r rö 8’ V7T0
t i v o s o iiK e r ı t p a v e p ö v , tâ tn rep Ö Tav K iv S > v r a ı ır a p a <f>v<rıv. rö 5
re yâp a vra v<f>' a vrâ v <j>avaı â h vva ro v Ç ü jt ik o v re yâp
t o v t o Ka'ı tS> v e/j.\j/v\(i>v ıh ıo v , K a l l a r â v a ı a v e h v v a r o a i ı r â a iır â
(Ae'ya) 8 ’ o lo v , e l t o v f ia h lÇ e ıv a lr ıo v a v r a t , K a l r o v fxij fia -
h (C eıv), üictr e it ır ' a iırŞ t ro a v to <f>tpe<rdaı rS> rr v p ı, b rj-
Aov ö rı Z ır' o ırtû Kal rö K a rtü . akoyov he Ka'ı rö p.Lav 10
K İvrjcrıv K i v t ı a S a ı p.6 v t]v v<j>’ a v rS > v , ety e a v r a k a v r a K iv o v t r ıv ,
eri nûs evhe^eraı <rvvex*s t i Kal trvp.<j>ves aurc eavrb
Kiveıv; f] yâp evKal avve\e s p-î] âtpirj, Tavrrj âıraOes'
âAA.’ fl K(\topırrrat, ravrrj to fi'ev rretyvKe Troıeîv to be 7râ-
devindirilir. Doğaya aykırı, sözgelişi yere ait nesnenin yukarı, alevin aşağı
doğru devinmesi; ayrıca hayvanların kısımlan çoğu kez doğaya aykın de
vinir, yani [doğal] konumlarına ve [doğal] devinim tarzlarına aykırı. Yine
ıi/ellikle doğaya aykırı devinen nesnelerde, devindirilenin bir şey tarafın- 25
d;m devindirildiği açık, çünkü başka bir şey tarafından devindirilen
nesne olduğu görülür. Doğaya aykırı devinenlerden sonra doğaya göre
ılevinenler içinde, kendileri tarafından devindirilenlerde bu açık, sözgeli
şi canlılarda, çünkü burada bir şey tarafından devindirilip devindiril me-
diği belirsiz değil, ama burada devindirenin ve devindirilenin nasıl alın
ması gerektiği açık değil. Çünkü görülüyor ki, teknelerde ve doğa ile ku- 30
tulmamış nesnelerde olduğu gibi, canlılarda da devindiren nesne ile de
vindirilen nesne aynlmışür ve hepsi kendisini böyle devindirir.
N e ki, sorun özellikle sözünü ettiğimiz son ayınmda çıkıyor: başka
Itir şey tarafından devindirilen nesnelerin bazılarının doğaya aykın devin
di rildiğini söyledik, bazılarının ise tersine doğa gereği devinmesi kalıyor' 35
i;eriye. Nitekim bunlar neyin tarafından devindirildikleri sorun olan nes- 255a
neler, sözgelişi hafif nesneler ile ağır nesneler. Bunlar karşıt yerlere zorla
devindiriliyor, kendi yerlerine ise, hafifin yukart, ağırın aşağı doğru de
vinmesi doğal olan. A m a neyin tarafından devindirildikleri, doğaya aykı
rı devindirildikleri zamanki gibi açık değil, kendi kendilerini devindirdik- 5
lerini söylemek olanaksız, çünkü bu canlıya özgü ve ruhu olanların özelli
si. Zaten öyle olsaydı kendi kendilerine durmalan da olanaklı olurdu (kas-
lettiğim şöyle bir şey: yürümenin nedeni kendisi ise, yürümemenin nede
ni de kendisidir). Dolayısıyla alevin yukan gitmesi kendisine bağlıysa, açık
ki aşağı doğru gitmesi de kendisine bağlı olmalıydı. Oysa kendi kendileri
ni devindiriyorlarsa, yalnızca tek yönlü devinim açısından kendilerini de- 10
vindirmeleri akla aykın. Aynca sürekli ve doğası örtüşük bir nesnenin
kendi kendini devindirmesi nasıl olası olur? Nitekim onun birliği ve sü
rekliliği temasla olmadığından ötürü, bu nedenle etkilenime uğramaz.
Ama ayrıldığından ötürü, bu nedenle bir parçasının etkin bir parçasının
358 OY2IKH2 AKPOA2EQ2 O
to e v e p y e i c ı . O e p p ıo v k l v j j t l k ' o v t o v b w a j j . f i d tp p .o v . o jio u us oe
K al iır l t& v â \ \ o)V t& v t o lo v to iv . K a l K L V rjrbv 8’ (Ij< xaıjrc»s
35 (frvcreı to bvvdjj.fi ıroıov tj ırotrov rj ırotj, otav eyrj Ttjv â pyjjv
rijv Totavrijv iv avtû kul prj Karâ trvfifiefiriKÖs (eırj yâp
âv to avro Kalıroıbp Kal una ov, âX\a daripta ddrfpov
crvjj.fiifii]KiV Kal oîı KaO' avro iırâp^eî). ro ûtj ırvp Kal ?/
yrj Kivovvraı vnâ tlvos /3 ta pev orav 7rapâ (pvaıv, (pvcreL
30 û ör av d s râ s avr&v iv tp y fia s 6w dp.fi ovt a.
3° iırel b i to
bvvdp.fi nkfova^& s \eyeraı, toût’ aırıov roîi pi) tj>avfpbv et-
vaı VTtb rîvos r â roıavra Kivtiraı, olov ro Tivp âvat Kal
7/ yrj Karın. etrrt be bvvdp.fi âAAcos o pavOdvınv (TnrTTi'ipcov
Kal o f^tav ijbrj Kal pr/ ivepySv. afi o’, orav â p a rb ttoi-
35 rjriKov Kalto nadriTiKbv Sa'ti', yîyveraı ivepyeCa to bv-
255b vardv, olov to pavddvov İk övvâpfi Övtos erepov yıyvfraı 8v-
vdpfi (o yâp (\<AiV €TT-ıcrr?)ju,7)i> pi] ûeoop&v be bvvdpeı io r lv
eTTiaTjjpLitiv ’irojç, aÂX’ ov\ i ç «at ırplv jiaÖeîv), orav 5' ovraıs
fXJh edv r ı pir) K(u\vrj, i vf pyf i Kal öfutpeı, tj ta ra t ev rfj
5 dvTi(j)da-fi Kal iv ayvoıa. opoıcos Se raûr’ i^ eı Kal iır'ı r&v
<pvcrLK&v' t o yâp \f/vxpov bvvap.fi Oeppdv, orav be pera-
(3akr\, 7/br] ttvp, Kaîeı be, âv pı'j r ı kmAvt} Kal ep.nobL(j].
opoııas 8’ e)(et Kat ırept t o fiapv Kat K o v < p o v r o yap k o v -
a 1 5 av/t(f>vr]t E 1 6 otfr’ ] o l oe S dımpflaöaı H l8 i ^ v \ a v
airh (iX \a E ! K A 1 9 avrâ H a<< E F H J K S : om. I T «>' om. F
2 3 T<ı] r â J 2 7 (iv om. F Kot] Kara F noaöv Kat ıroiov
F JJ 2 9 KtveÎTal F 3 0 ti)v . . . cvîpyeıav F 3 ! ktytraı
Kat t o iV o S 3 4 evtpycbv E e t u t Vİd. S : dcupûv K A net
U S : eı H a y d u c k 3 5 t o om. E ’S yiyvernı F 1! yp. A :
ytyvf rai tvtore E F J H J K A S b 2 ta Ttv o m . H 4 fit] rı K P S
ttj om. S 5 tv E 3H S 7/'. A : oûk ’ V J : uv^ ânliiâç ev A : om.
E ’F IK ayvıtîa' 6fiot<ı>s âğ H a y d u c k 6 fitTnQa\\rj H
7 Kaii) E 1KoiAiÎirg Kai ip n o b ia r j A 8 Kai ro Kov(j>ov K to
y a p Kov(pov om . E ’ K 1
FİZİK 8 359
ı Jil^in olması doğal olur. İmdi bu yanlardan hiçbiri kendi kendini de- 15
»İndirmez (çünkü doğal olarak örtüşük), başka hiçbir nesne de öyle de
lili, herbirinde devindirenin devindirilenle ilgisini ayırmak zorunlu, söz-
i;rlişi canlı nesneler içinde bir şey onları devindirdiğinde, cansız nesne
linle gördüğümüz gibi. N e ki bunların da hep başka bir şey tarafından
ılı-vindirilmesi sözkonusu oluyor: bu, nedenleri ayırırsak açıklığa kavuşa
nı k. Dediklerimizi devindirenlerle ilgili olarak da kabul etmek olanaklı, 20
ı,ıiııkü onların bazıları doğaya aykın devindirebilen nesnelerdir: sözgelişi
Iıir kaldıracın bir ağırlığı doğal olmayan biçimde devindirmesi. Doğal
nlarak devindirebilenler ise sözgelişi etkinlik halindeki sıcaklığın olanak
İmlindeki sıcaklığı devindirmesi. B u tür öteki nesnelerde de bu böyle,
hııyle bir ilkeyi ilineksel anlamda değil, ‘kendinde’ taşıdığı zaman, ola
nak halinde bir nitelik, nicelik ya da yer olan şey de “doğa gereği devine- 25
l'ilir olan bir nesne”dir (çünkü aynı nesne hem bir nitelik hem de bir ni-
ı elik olabilecektir, ama biri ötekine ilinek olur, dolayısıyla ‘kendinde’ bu
lunmaz). Demek ki, alev ve toprak hem zorla bir şey tarafından devindi-
ı il ir, bu doğaya aykın olduğunda gerçekleşir, hem de olanak halinde
İken kendi etkin hallerine doğru olduğunda, doğaya göre devinir. 30
Ne ki, “olanak halinde” ifâdesi çok anlamda kullanılmakta, böyle
nesnelerin, sözgelişi alevin yukan toprağın yere doğru neyin tarafından
devindirildiğinin açık olm amasının nedeni de bu işte. Oysa öğrenmekte
ulan ‘bilgili’nin olanak halde olm a tarzı ile bilgiye sahip olan ama etkin
lik halinde kullanmayanınki farklı. Nitekim etkin olan ile edilgin olan 35
l'irlikte olduğunda her zaman olanaktan etkinliğe geçiş oluşuyor, sözge- 255b
lişi öğrenmekte olan kişi, bir olanak halinden başka bir olanak haline
Ceçiyor (bilgiye sahip olan ama kullanmayan kimse, bir biçimde olanak
lıalinde ‘bilgili’dir, ama bu olanak halinde, öğrenmeden önceki gibi de
lildir), bu durumda olunca da bir engel olmazsa, etkinlik halinde olur
ve onu kullanır, yoksa o [kendi olanaklılığınm) tersi durum da olur, ya- 5
n i bilgisizlikte. Doğal nesnelerde de bu böyle: olanak halinde sıcak
ulan ‘soğuk’, değiştiğinde artık alevdir ve bir engel, arada bir şey yoksa
yakar. Ağır ve hafif konusunda da bu böyle: ‘h afif, ‘ağ ırd an
360 OY2IKH2 AKPOAZEQ2 ö
4- 2 5 5 ® 15 — 2 5 6 “ 3
<p o v yıyveraı İk f l a p e o s , olov v S aros ârjp ( roûro yâp 8 u -
vâpeı npStrov), Kal jjbr) Kovıpov, Kat ivepyrp r e t y evdvs, âv 10
l^rj r ı ku>\vî). Ivtpytıa 8 e rov Kovıpov to ttov elvaı Kal av w,
K i ü k v e r a ı ti, orav iv r û ivavrıta ronu> fj. K al rovd' 6p,oUos
^ 10 . y 1 o m . F 1 1 tottov fîvni E 2 1 2 8* o m . E 1 iv
rai ö tn . K 1 1 3 eVl tov a lt . o m . F Kaimi ] Kat S ÇrjTtiTaı
E j K A S : (rjTfl E 1 1 4 aiiTov E F 15 ıcai r a ] r ı Kat H
TTOV S 1 6 Kai] fj H KOTûl t o Tül âvti> F H ' 1 7 &ıvtpıtT~
fifvtav J nkfoı/n^oıç F H 1 8 Tt om . H K 1 ye 0 111. H :
8c F 1 9 i l E H S : om . F I J K yap o m . E 2 1 (pepfTaı
FH 2 5 i s E F I J K S : per m H T Kiudraı F 1 2 6 o om .
FKT «V fit r<p E 27 r) om. F 29 avro om. S in vro
Kivet F 3 3 r a rrapa K 34 far a vrû v E 35 ra. Tf
Kov(j)a A 256“ 2 >] om. E 1 3 « * '• • • rti'as] Apa • . . t i v o s âv A
4038 t3
FİZİK 8 361
nlıı.şur, sözgelişi hava sudan oluşur (çünkü bu ilk olanak halindeki şey),
ıiı<ık hafiftir ve bir engel olmadıkça etkinlik halini gerçekleştirecektir, ‘ha- 10
III1in ‘bir yerde’ki etkinlik hali ise yukarda olmaktır. Karşıt yerde oldu
ğumla, bu engellenmekte demektir. Nicelik ile nitelik konusunda da bu
ıİt inim böyle.
Y ine de acaba niçin hafif nesneler ve ağır nesneler kendi yerlerine
ılogru deviniyor, diye soruyoruz. Nedeni şu: ‘bir yerde olmak’ doğaca on-
lur;\ verilmiş, zaten hafif ve ağır olm ak demek de bu, biri yukarı öteki 15
ıişngı ile ayrılmış. A m a dediğimiz gibi, ‘olanak halinde hafif, ‘olanak ha
llinle ağır’ çok anlamda kullanılıyor, çünkü su sözkonusu olduğunda, bir
hiçimde olanak halinde hafiftir (çünkü yukarda olmasını engelleyen bir
m■y olabilir), ama engelleyen şey ortadan kaldırılırsa, etkinlik haline geçer 20
w her zaman daha yukarı gider. Nitelik de etkinlik haline doğru aynı ş e
kild e değişir. Nitekim bir şey engellemezse, ‘bilgili’, hem en bilgisini kul-
l.mtr (theorei). Yine bir şey engellemezse, ‘nicelik’ de yayılır. Altta duran
V<ı da engelleyen şeyi devindiren kişi ise bir anlamda devindirir bir an
lımda devindirmez, sözgelişi destek olan direği çeken ya da sudaki bent- 25
ifiı bir taş çeken kişi, ilineksel anlamda devindirir. Tıpkı duvara çarpan
topun duvar tarafından değil, atan kişi tarafından devindirilmesi gibi.
I Vınek, bunlardan hiçbiri kendi kendini devindirmiyor, bu açık. Bunlar
dhette bir devinim ilkesi taşıyor, ama devindirmenin ya da etkinlikte bu- 30
lunmanın değil de edilginlikte olm anın ilkesini. İmdi bütün devinen
nesneler ya doğal olarak ya doğaya aykırı ve zorla deviniyorsa, hem zorla
hem de doğaya aykırı devinenlerin hepsi bir şey tarafından devindirili-
y<ırsa, yine doğal olarak devinenlerin içinde de hem kendileri tarafından
ık-vindirilenler hem de kendileri tarafından devindirilmeyenler bir şey ta
hılından devindiriliyorsa - sözgelişi ağır nesneler ile hafif nesneler (çünkü
y;ı onları oluşturan ve ‘hafif, ‘ağır’ kılan şey tarafından devindiriliyorlar 256a
y:ı da engelleyen, önüne geçen şeyi ortadan kaldıran nesne tarafından),
Initün devinen nesneler ‘bir şey' tarafından devindirilseler gerek.
362 <E>Y2IKH2 AK P0A2EQ 2 t)
5. 2 56® 4 — b 22
Xet/o Kivel tijv (3 aKTt]piav el be Kal Tavrı] dAAo Kivel, Kal
ra v rtjv erepov r t to kivovv. öt a v brj T i v ı Kivfj del erepov,
âvâyKt] elvaı ırpoTepov ro aiırö aiırût kivovv. e l ovv Kivelraı » ,
fie v t o v to , /xij âAAo be t ö kivovv avro, âvâyKt] avrö aiıro
Kivelv’ loare Kal K a r a rovrov rov \ o yov îjroı euObç rö kivov- 2 J
lievov vı to to v aiıro kivovvtos K iv elra ı, t/ ep^fraı trore eli rö
roıovrov. 3
ırpos be toîs elprjfievoıs K a l <Söe ctkohoîhti T a v r a 3
l'lı ıiı, üncü nesne olması zorunlu -hadi zorunlu demeyelim de, akla uy-
|it111 ıliyelim-. Bunun için Anaksagoras da U S ’un etkilenmez ve katışıksız
nUıi),'unu söylerken doğru konuşuyor, çünkü U S ’un devinim ilkesi ol- 25
ıi hi ' . ı nı sağlayan bu. Nitekim o ancak bu biçimde, devinimsiz ise devindi-
h İHİir ve katışıksız ise yönetebilir.
Ne ki [ikincileyin], eğer devindiren ilineksel anlamda değil, zorunlu
nlıiiiik devindiriyorsa, devinmediği takdirde devindiremiyorsa, devindire
lim devindiği sürece ya [kaynaklandığı] aynı devinim türüne göre ya da 30
ululan başka bir devinim türüne göre devinmesi zorunlu. Kastettiğim şu:
yu ısıtan kendisi ısınır, iyileştiren iyileşir, yer değiştirten yer değiştirir ya .
ıhı iyileştiren yer değiştirir, yer değiştirten ise büyür. A m a bunun olanak-
m: olduğu açık, çünkü bu durum da bölünmez olanlara, [türlere] değin 257a
Hlinıek ve şöyle demek gerekir: “geometriyi öğreten geometri öğrenir” ya
ıİn “[bir şey] atan kimse aynı tarzda atılır”. Y a da bu böyle değilse, başka
lıiı devinim türünden başka bir devinim türü çıkar, sözgelişi yer değiştir
im büyür, bunu büyüten başka bir şey tarafından nitelik değiştirtilir, bu
nun niteliğini değiştirten başka bir devinim açısından devinir. Oysa dur- 5
inak zorunlu, çünkü devinimler sınırlandırılmıştır. A m a yeniden dön
mek ve nitelik değiştirten nesnenin yer değiştirdiğini söylemek, yer değiş
il itenin yer değiştirdiğini, öğretenin öğrendiğini ileri sürmekle aynı şey
(çünkü şu açık: her devinen nesne hem hemen üstündeki devindiren ta- 10
lalından devindirilir hem de daha da önce gelen devindirilenler tarafın
dan devindirilir). Oysa bu olanaksız, çünkü öğretenin öğreniyor olması
■,<mucu çıkar ki, bunlardan birinin ‘bilgiyi taşıması’ ötekinin ‘bilgi taşı
maması’ zorunlu.
B u n lard an çok d ah a akla aykırı olan ı da, eğer h e r devinen
nesne, b ir devin dirilen n esn e tarafın d an d evin diriliyorsa, h er de- 15
vindirebilen n esn en in d evindirilebilen b ir n esn e olm ası so n u cu
nun çıkm ası. Ç ü n k ü ‘devin dirilebilen n e sn e ’ , ya d o ğ ru d an ya da
lıirden ço k aracılarla, h er iyileştirebilen <ve iyileştiren> n esn en in
368 cI>Y2IKH2 A K P 0A 2E Q 2 û
5. 256b 23 — 2 5 7 b 8
tlvaı, Kal ro oİKobopyjTiKov olKoboprjrov, % tvOvs rj bıa
ırktıovtov' Ae'yo) 5 ’ olov ti kivi]t6v ptv vır' âkkov nav rb
klvt]tlk6v, âAA’ ov raİTrjv rijv kIvi](tw kivijtov ıjv Kivtî ro *#
ıt\r)<Tiov, aAA’ trtpav, olov to vyıao’riKov paOryriKÖv, âAAa
roîrro iıravafiaîvov ttot« «Îs ro aî/ro eîSos, ûıcrTttp tıno-
p tv 7jpoTtpov. to pev ovv ro-İTtüV abvvarov, ro 8 i ırkatrparü-
8 ts‘ âronov yap to avâyKrjs to âkkoıcoriKov avÇrjrov
tîvaı. ovk âpa âvâyKij âti Kivtl<rOaı ro Kivovptvov vır’ aAAov, >(
K a t tovtov Kivovptvov orjjo-eraı dpa. alorf J/roı i 770 ı)p(p 0 VVT0 S
âAAa ı j
pî}V Kal t( yt 8*oı a-KOTTfîv trdrtpov aırıov Kivrj<rta>s Kal
apxq to avro aiiTÖ kivovv rj ro vır’ âAAou Kivovptvov, İKtlvo
ıra s av Ot îr]’ ro yap avro KaO' avro ov âtı ırpoTtpov aırıov 3 0
ToC Kdö tTtpav Ka'ı aVTOV OVTOS. ÜHTTt TOVTO (TKtTTTİoV Aa-
fiovcrıv aAArjv ap\fjv, ti ti Kivti avro avro, rrûts Kivtl Ka'ı
rlva TpoiTov. 33
avayKaiov 8>/ ro Kivovptvov ârrav tıvaı hıaıptrov 3J
tls ati 8 ıaıptrâ- tovto yap btbtiKraı •npoTtpov iv toîs kaOo-
kov raîs ırtpl (pvataıs, oti ırav ro Ka0 ’ avro Kivovptvov avvt\ts. 257
dbvvarov bu ro avro avro kivovv vdvrj) Kivtıv avro avrâ’
(ptpoıro yap av okov Ka'ı (ptpoı ri/v avrijv (popâv, tv ov Kal
âropov rû tîbtı, Kal a\koıoîro Ka'ı âAAoıoî, uıare bıbâcKOi
âv Kal pavOavoı âpa, Kal vyıdÇoı Kal" vyıâ(pıro -ri)v 5
avrijv vyîtıav. İr i bıâpıcrraı orı Ktvtlrat to kivh)t6 v rovro 8’
io-rlv bvvâptı Kivovptvov, ovk tvrt\f)(fi<}, r o 8e bvvâptı tls iv -
rtk t\tıa v jüabiÇtı, (a riv 8’ t/ Kİvijcrıs iv rtk ty tıa Kivryrov âre-
5. 257b 9 — 258a- 26
v<f>’ avrûv. ri]s oArjs Zıpa to pûv Kivr/atı aKÎvıjrov ov ro bt 258*
mvıj0 i)<rtrai' fiövais yap ovtois olov re t i avT0 Ktv7jT0v cıva ı.
i r i tıırtp ti oKt] avTij avTijv Kivtî, tö p.iv Ktvi]crtı aiırrjs, ro
8e kn»j)<reraı. 7/ âpa A B v(f>’ avrijs re Kiı»r/07 jcreraı «at iıırû
rfjs A. 5
i ı ret 8i Kivtî tö jxiv Kivovfitvov tır &AAou to 8’ dkCvtj- 5
tov ov, kal KLVeîraı rb p.tv kivovv to 8e ovhiv kivovv, to avro
avro kivovv avâyKi] ÛKivtjTov elvaı kivovvtos 8e, Kal İ t i İk
Kİvovfiivov ur) kivovvtos b’ t£ âvâyKT] s, âAA’ bırortp’ trvxtv.
tarta yap ro A kivovv p tv aKİvrfTOV ot, to 8e B Kivovpevöv re
VTtO TOV A Kat Kivovv rö İ<f>' (5 r , TOVTO 8 İ KlVOVflfVOV fltv vıto 10
tov B , /j.t/ kivovv bk firjbiv thttp yap Kal 8ıa ır\tı 6 vmv i}£tı
71OTe tls TO r , tlTTto 81’ İVOS flOVOV. TO Oj/ ânav A B P avro
iavro Kivtî. a \ \ ' tav atf>t\aı rö T , rö fitv A B Kiirfatı
airro iavro, rö \ıiv A kivovv r â 8e B Kivo'ufitvov, to 8e T ov
KivTjdtı aiıro (avro, ovb' oAaiî KivrjtrtTaı. âAAâ p.i]V ovb’ 7/ >5
B r Kivrjo-tı avrr) iavrfjv avtv tov A ' to yap B Kivtî r â
KivtîcrOaı vır’ âAAov, ov tS> v<f>’ airov tivos p.tpovs. to âpa
A B ptâvov avro tavrb Kivtî. âvdyKij âpa to avro tavro
kivovv e^etv rö kivovv aKivr/rov S i , Ka'ı to Kivovp.tvov /ou/Ser
bi kivovv i £ avâyKT)s, hırrâp.tva Îjtoi &/x<f>a> âAAı/Aaır rj dartpov 10
Bârtpov. et p.tv ovv (Tvvtyts e o rı rö kivovv (to p.tv yâp Kivovp.tvov
dvaynaîov tlvaı <rvvt\ts), ât/rerat İKartpov İKartpov. 8rj\ov br/
orı to ırâv avro «avrö Kiı>eî oti t& avrov rt tîvaı toiovtov olov airro
a iro Kivtîv, âAA’ o\ov Kivtî avro iavro, Kivovpıtvov re Kat kivovv
t& avrov r ı tîvaı rö kivovv Kal to Kivovp.tvov. ov yâp âkov ki- j 5
v f î ovb' o\ov Kivtîraı, âAAâ Kivtî fiiv rj to A , KivtÎTaı 8e rj rö
258® 1 tı> ora. E ’ 2 f>6vat. . . tlvaı E *K *A S : otn. E *K l
4 KivjjdfTm E H J l K S : KivrjdijatTaı F I J 1 vide 25Öb 3 - 2 7 adn. âpa]
iipa Tİ E® KivrfBiıatraı AS : KtvtjtrtTtu E 5 «Vfî E S : errtıSij KA
avroKİvt]Tov J 6 «auTÖ F I 7 m om. E 9 fit om. E J 1 10 «5
FH II •lırep E ’ K A P : irrtı E 1 7r\(K)ya>y APP : ıro\\âı> E K P *
q£cı . . . 12 T pr. Om. E 1 12 A] ro a E 13 nj3 11VT0 fftvro Ktvt](rcı
A 14 A] y&p E 1: yâp a E * F H J 15 tA K : t/ ro E 16 (3 y
K-AS : y E 1 : a3 y E * uvto iavro K *y<V] y°p F :
K 1 7 V7T aXXav Ktvtitrûm A «îpfi K A S : y â p E İÇ icaî
K A S : om . E 2 0 ârrTOfji€Va avıîyKrjç A ffroı E I J A : 8c rjrot
FK S : ^H 2 1 fiiv alt. E K P S : om . A 2 2 ow rj(is âvoy-
tcaıov (ivnt A â^traı tnaTeoav ( KdT€f)*>V o m . E F H J K A P S
o m . E J * K : <s« J a 2 3 tıvnt] fîvai rt E 1 2 4 K u^iv tavro F
xıw«î] Kivtıv H de E A 2 6 Kivtîraı oXXâ om . E 9 S: Ş E :
om . K A Kivûraı 8c 17 (rj E , o m . K ) to /3 E K S : ro di 13 K im ra c A
FİZİK 8 373
5. 2 5 8 “ 27 — 6. 259» 15
vaı, ivb(\i<r 6 m Kal roSro. âAA’ oü r ı ye Tiaaas Suvaroı»*
biijkov yap i s alrıov roîs avrâ kavra Kivovrrıv earı r ı tov ir e
/xev d v a ı i r i be /ııj. r i /liv yâp avro (avro kivovv artav
2\ ftv avâyıcrı fiiy(Qos, d /jirjbiv Kiveîraı âjuepes, rö b'k ki- 15
voiıv ovoffiıa âvâyKr) İk tû v eipijfxev<ov. rov ör/ ra fxtv ylyve-
<rdaı ra 6e <j>dt[p«rOaı, Kal rovr d v a ı <ruv()(<os, oibev alrıov
rG>v &Kivr)T<t>v p.tv p.i) aei 6’ ovraıv, ov8’ av rtovbl p iv
radı [kivovvto>v\ rovrtuv 5 ’ erepa. rov yap aei Kal trvv(\°vs oCre
İKaarov avr&v ovre ırâvra aırıa- ro p.kv yap ovruıs (Xflv 3 °
atbıov Kal âvâyKr) s, ra 8e ıravra Aıreıpa, Kal o v\ â/ota
ıravra ovra. brjkov roıvvv orı, ei Kat p.vpıâKis (Via [âp^a'ı]
rûtv aKivrjrtûv p.iv kivovvrıav 5 e', Kal ıroAAa rStv avrâ tavra 259®
Kivovvrtov, <j>6 dp traı, râ 8’ enıyCyveraı, Ka'ı ro'6e j\ûv aKİvi)rov
ov ro8e Kiveî, erepov 5 e ro6£, aAA.’ ovbev r/rrov l<rrıv r ı o ıre-
pıe\(t, Kal rovro irap’ (Kacrrov, o İo tiv alrıov tov ra ‘ p.iv eî-
vaı ra 5 e fii) Kal rf/? <rvvf\ovs fxfra/3 oki/s• Kal rovro p.ev 5
rotjroıs, ravra 8e roîs âkkoıs airıa Kivıj<r«as. 6
efırep ovv âi- 0
8ıos i) Ki'vıjtrıs, âi'Sıov Kal ro kivovv Icrraı rtpS>rov, ei e v ti
8e ■nkdı», -rrkdıo ra âîbıa. ev 8e p.âkkov i) nokkâ, Kal
’nentpaap.iva t) arttıpa, 8eî vo/uıfetv. tû v a vrâv yâp uv)x-
fiaıvâvratv aiel ra iftnepaa-fiiva jiaKkov Arjırre'ov ev yap 10
roîs <f>v<rd 8eî rö ‘irt’nfpaup.tvov Kal ro fiekrıov, av evöe^j/-
raı, vrrâp\tıv ııakkov. iKavov 8e K al İv, o npStrov rû>v
âKivr)Tmv âiSıov ov eoraı âpx»/ roîs âAAoıs Kivıjıretu?. 13
<f>avt- 13
p o v 8e Kal eK roüSe ör ı dvâyKr; eivaı rı î v Kal âi'Sıov r o
IMiMermiştk87. Eğer her zaman varsa, sürekli olması zorunlu, çünkü ‘her
»ıl ınan vaDİan’ ‘süreklidir’ de, ama ardışık olan, sürekli değildir. Ne ki,
mi ıekliyse tektir. Tek devinim de tek devindirenden gelir ve tek devinene
li/Kûdür. Nitekim hep başka bir nesneyi devindirecek olsa, devinimin tü-
mh'i sürekl olmaz, ardışık olur.
Derrek ki, hem bunlardan yola çıkarak hem de <devindirenleıin>
ilkelerine peniden bakarak ilk devinmeyen bir nesnenin olduğuna inanı-
Lılıilir. İndi kimi nesneler var, bunlar bazan deviniyor bazan duruyor,
İm açık. lununla da şu görülmüş oluyor: ne herşey deviniyor ne herşey
ılııraduru'or ne de kimi nesneler hep deviniyor, kimi nesnelerse hep
ılııraduru'or. Aslında bu iki durum a da katılan ve devinme ile durma
ı ılımağı tşıyan nesneler, bunlar konusunda bir kanıtlama getiriyor, im a
İmi tür vaolanlar herkes için açık olduğundan ve geri kalan ikisinin her
li rinin doğasını da, yani kimi nesnelerin hep devinimsiz kimi nesnele-
ııı. ise h<p devinen nesneler olduğunu göstermek istediğimizden ötürü,
Imı konuca ilerleyerek ve her devinen nesnenin bir şey tarafından devin-
ıllrildiğin, bunun da ya devinimsiz ya da devinen bir şey olduğunu,
ılcvinen Ur şeyse hep ya kendisi tarafından ya da başka bir şey tarafın
dan deviıdirildiğini ortaya koyarak şu kabule ulaştık: devinen nesnelerin
ilkesi, keıdi kendini devindiren devindirenler içindedir, ama hepsinin il
kesi ‘devhimsiz’ olan bir şeydir. Ayrıca sözgelişi canlı ve hayvan cinsleri
i:llu, kenli kendini devindirebilen bu tür varolanları açıkça görüyoruz.
Kaldı ki, bunlann varlığı, bu varlıklarda sözkonusu olan şeyi görmemiz,
genelde varolmazsa devinimin bir zaman oluşmasının olası olmadığı ka
nısına yd açmıştı88 (nitekim görüldüğü gibi bunlar bir zaman devinimsiz
Jd u k tan sonra yeniden deviniyorlar). Demek ki bunlann tek devinim
r< rçekleşirdikleri ve asıl anlamda devinim olmadığını belirlemek gerekir,
nitekim ‘neden’, öznenin kendisinden kaynaklanmıyor, tersine hayvanlar
ca kendieri aracılığıyla gerçekleştirmedikleri başka doğal devinimler var:
<f>Y2IKH2 AKP0A2EQ 2 fi
6. 259a 1 6 — b 33
ılı v indirilen nesnenin de ebedi olması zorunlu. Bu surdan da açıkça gö- 260a
ıılliir: devindiren nesne devinmeseydi, öteki nesneler için başka bir yol-
l,ı, oluş, yokoluş ve değişme de olamazdı, çünkü kendisi devinimsiz oldu-
t'uudan devinen nesne açısından biç değişmeyeceği için hep aynı tarzda
w fek devinimle devindirecektir. Oysa bir şey tarafından devindirilip 5
kendisi devinim içinde olan ama devinmeyen şey tarafından devindirilen
iırsııe, nesnelerle ilgili olarak başka başka durumlarda olduğundan ötü-
ıı i, aynı devinimin nedeni olmayacaktır, tersine karşıt yerlerde ya da tür-
lı-nle bulunmakla, öteki nesnelerin herbirinin karşıt biçimde devinmesi- 10
ııl, bazan durağan kalmasını bazan devinmesini sağlayacaktır. Bu söyle
diklerimize göre, başlarda sorduğumuz şey de açıklığa kavuşmuş oldu, ya
ni acaba niçin her şeyin ya devinmesi ya da duradurması ve bazı şeylerin
hep devinmesi bazı şeylerin hep duradurması sözkonusu değil de, bazı
nesneler kimi zaman deviniyor, kimi zamansa devinmiyor, bu. Nitekim
.İmdi bunun nedeni açık: kimi nesneler ebedi olan, devinmeyen bir nes- 15
ne tarafından devindiriliyorlar, bu yüzden de hep deviniyorlar, kimi nes
neler ise, devinen ve değişen bir nesne tarafından devindiriliyor, dolayı-
Myla onların da değişmesi zorunlu oluyor. Oysa dediğimiz gibi, ‘devinim-
ii.r olan nesne’, mutlak anlamda, aynı şekilde, aynı yerde kaldığından,
n-k ve mudak bir devinimle devindirecektir.
7 Ne ki, başka bir hareket noktası alırsak, bu konu daha da açık ola- 2
ı ak. İmdi acaba bir devinimin sürekli olması olası mı, değil mi, olasıysa, bu
lıangi devinimdir ve bütün devinimlerin ilki hangisidir, bunlan araştırmak
gerekiyor. Nitekim devinimin hep varolması zorunluysa, onun ilk ve sürekli
ı >lduğu açık, çünkü ilk devindirici tek, aynı, sürekli ve ilk olması zorunlu 25
olan bu devinimi gerçekleştirir. Büyüklük açısından, nitelik açısından ve yer
ansından olmak üzere üç tür devinim olduğuna göre, yer değiştirme
384 cI»Y2IKH2 AKPO A2EQ 2 ö
6 . 2 0 0 * i — 7. 2 ÖOb 21
/tat d /î /cara roTror, rjv koAovpıtv <f>opav, tovtt}v avaynaıov
tlvaı ırpÛTtjv. ahvvarov yap av£t]<rw tıvaı âAAoıuo’icos
Ttpoxntap\ov(ri]S' to yap aiıÇavopLtvov earıv p iv «y opoiu> av- gt
£âvtraı, etrrıv 8 ’ i s âvofiolıo' rpo<pî] yâp K iytra ı r â ivav-
t(u> to ivavrıov. ıtpotryıyvfTaı bi ıtav yi.yvop.tvov öp.oıov o/ıoltû,
âvâyKt) ovv â\Kom aıv eîvaı rı\v els ravavrıa p.tTa(3 o\njv,
aAAa p.yv (t ye a\Koıovraı, b tî rt «vat ro âkXoıovv koi
ttolovv İk tov bvvâ/ıeı 0 epp.ov ivepyela Qtpp,ov. hıjkov ovv
ö n ro Kiı/oCı/ o fy o^oııos *x*l> “ AA’ öre p.iv (yyvrepov öre
ö f ıropptoTepov tov a\Aowvp.(VOV itrr(v. Tavra 8’ &vev (popa i
ovk '’b (\(ra t vtrâp\eıv. el &pa dyayKt] âel Ktvrjtrıv elvaı, t
âvdyKTj Kal tpopav âel elvaı npârrjv r û v Kivijireoûv, /cat <j>o-
pds, tl 1 <ttıv fı piiv TrpMTtj 7/ 8’ varepa, rijv ırpârrjv. 7
eri bi 1
•TrâvTtoV T&v 7TadıjpLaTcüv â p x q ttvkv<d<tiç Kal p.dv(ti<rıS' Kal
yâp /3apiı Kal kov<f>ov Kal juaAa/cov Kaı tTKkrjpov Kal 6 ep/xov
Kal vf/v^pbv TrvKvâTr)Tes boKovtrıv Kal âpaıortırts elvaı Tives. 10
■jTVKVioaıs bi Kal jiâvw<rıs <rvyKpı<rıs Ka'ı hıdıcpıaıi, ka(P &s
y tv ta ıs Ka'ı <j)6 opâ \ey tra ı tSsv ov<ti£>v. <rvyKpıvâp.(va 8 e »caı
bıaKpıvop.eva âvâyKt} Kara toitov peraftdAkeıv. aAAa ıjı»
Ka'ı rov av£avo/j,evov Kal (ftdıvovTos p.tra(3 â \\e ı /tara tötsov
rb fieyedos. 15
eri Kal «DTfCflev e-7ri(TK0 7 roCmı» (arat (pavtpbv oti 15
7/ (ftopa ırphiTr). ro yâp ırpÛTOv, (oo-nep tefi' ereptav,
ovraı Kal tırı Kivrjatcos âv \eyoıro 7rAeova\üs. keyeraı be
-nportpov ov re ftij ovrof ovk lo r a ı râAAa, (Ktîvo 8e âvev t &v
âk\<av, Kal to reji \povu>, Kal to kot’ oınrıav. Sktt' iıcel ki -
vi]erıv fiiv âvayKalov tlvaı (rvve\â>s, eııj ö’ av avve^âs ij 20
<rvv(xııs ovo-a ij i(f>e£f/s, pâk\ov 8’ tj avv(xrjî, Kal fieKrıov
mı Ilıklan daha iyidir; madem biz doğada olanaklı olduğu ölçüde bulu-
iiıiın ‘ilaha iyi’ diye kabul ediyoruz ve onun sürekli olması olanaklı (bu
nu daluı sonra göstereceğiz, şimdilik bunu kabul edelim) ye madem bu
ılı \inini, başka bir devinim değil, yer değiştirme olabilir, yer değiştirme- 25
nlıı ilk gelen devinim olm ası‘zorunlu. Nitekim yer değiştiren nesnenin
Imyiimesi ya da nitelik değiştirmesi için hiçbir zorunluluk yok, demek ki
ıılıışınası ya da yokolması için de bir zorunluluk yok. Oysa ilk devindiri-
ı İnin gerçekleştirdiği sürekli devinim olmazsa, öteki devinimlerin hiçbiri
ııl,im değil.
Öte yandan zaman açısından da ilk olması zorunlu, çünkü ebedi
ni'snelerin yalnızca yer değiştirme açısından devinmesi olası. A m a oluş 30
ı,ışıyan varlıkların birinde yer değiştirme devinimlerin en sonuncusudur,
İm zorunlu, çünkü oluşmaktan sonra ilk gelen, nitelik değiştirme ve bü
yü ıııedir, oysa yer değiştirme [gelişmesini] çoktan tamamlamış nesnelerin
devinimidir. Ne ki, oluşan nesneler için oluş nedeni olacak olan, oluş- 261a
mayan başka bir nesnenin, yer değiştirme açısından daha önce devinen
nesne olması zorunlu, tıpkı doğuranın doğandan önceliği gibi. Çünkü il
kin nesnenin oluşması gerektiğinden ötürü, devinimlerin ilki ‘oluş’tur
diye düşünülebilir. O luşan nesnelerin hangisi bu durumda olursa olsun,
oluşan nesnelerden önce, kendisi varolan ve oluşmayan başka bir şeyin 5
devinmesi zorunlu, bundan daha önce de başka bir şeyin...91 Madem
oluşun ilk devinim olması olanaksız (yoksa devinen bütün nesneler ge-
lip-geçici nesneler olurdu), şu açık: [oluşun] ardından gelen devinimlerin
hiçbiri de daha önce değildir. A rd ın d an ’ ile kastettiğim, büyüme, nitelik 10
değiştirme, eksilme, yokolma, çünkü bunların hepsi oluştan sonra gelir.
Dolayısıyla oluş bile yer değiştirmeden önce değilse, öteki değişmelerin
hiçbiri de önce gelmez.
G en eld e, olu şm ak ta olan n e sn e n in tam olm ayan, ilkesine git
m ekte olan bir şey olduğu görü n üyor, dolayısıyla oluş açısınd an
so n ra gelen şey doğa açısın d an ö n celik taşır. O luş içindeki bütün
nesneler için yer değiştirm e [yeteneği] en son gelir. B u n u n için kimi 15
canlılar [organ] eksikliği yüzünden devinimsizdir: sözgelişi bitkiler,
388 «DY2IKH2 AKPOA2EC22 ■&
7- 2 ÖOb 2 2 ---- 2 Ö I b 1 2
pek çok canlı cinsi; oysa tamamlanmış olanlarda yer değiştirme [yetisi]
Imlunur. Dolayısıyla kendi doğasını daha çok elde etmiş nesnelerde yer
ıleğiştirme [yetisi] daha çok bulunuyorsa, bu devinim varlık açısından da
ııl eki devinimlerden önce gelse gerek. Yalnızca bu nedenle değil, devinen 20
nesne devinimler içinde en az yer değiştirme ile devinirken varlığından
uzaklaşır, bu yüzden de, çünkü yalnızca bu devinimde varlığınm/neliği-
ııin bir şeyi değişmez, oysa nitelik değiştirenin niteliği, büyüyen ile eksile
nin niceliği değişir. A m a özellikle şu açık: kendi kendini devindiren nes
ne asıl anlamda özellikle bu devinim açısından, yere göre devinim açısın-
ılan devindirir. ‘Kendi kendini devindiren nesnenin’ devindiren ve aynı
zamanda da devinen nesnelerin ilkesi, devinen nesnelere göre ilk gelen 25
.şey olduğunu ileri sürüyoruz.
îm di devinimler içinde ilk devinimin yer değiştirme olduğu b un
lardan açıkça görünüyor: am a hangi tür yer değiştirme ‘ilk’ , bunu da
şimdi göstermemiz gerekiyor. Aynı zamanda hem şimdiki hem de daha
önceki kabulümüz de, yani sürekli ve ebedi bir devinimin olası olduğu 30
yollu kabulümüz de bu araşürm a ile açıklığa kavuşacak. Öteki devinim
türlerinden hiçbirinin sürekli olamayacağı ise şuradan görülüyor: devi
nimlerin ve değişmelerin hepsi karşıtlardan karşıtlara, sözgelişi oluş ile
yokoluş için sınırlar ‘varolan’ ile ‘varolm ayan’; nitelik değiştirme için
karşıt etkilenimler; büyüme ile eksilme için ise ya büyüklük ile küçük- 35
lük ya da büyüklüğün tam am lanm ası ile tam am lanm am ası. Karşıt devi
nimler ise karşıdara yönelik devinimlerdir. N e ki, bu devinim açısın- 261b
dan her zaman devinmeyen am a daha önce varolan nesnenin daha ö n
ce durmakta olması zorunlu. Şu da açık: değişen nesne karşıtında du-
racaknr. Değişmelerde de bu böyle, çünkü mutlak anlam da yokoluş ile
oluş karşıttır, tek nesnenin oluşu da tek nesnenin yokoluşuna karşıt-
ttr. Dolayısıyla karşıtların aynı anda değişmesi olanaksızsa, değişme sü- 5
rekli olmayacak, onların arasında bir zaman aralığı olacaktır. Karşıolu-
m a göre olan değişmelerin karşıt olması ya da olm aması da hiç farket-
mez, aynı nesnede, aynı anda bulunm alarının olanaksız olması [yeterli]
(çünkü ötekinin bizim temellendirmemiz için hiçbir yararı yok); yine,
karşıt durum da duradurm ak zorunlu değilse, duradurmaya karşıt bir 10
değişme de zorunlu değil (çünkü ‘varolm ayan’ herhalde durmakta de
ğildir, yokoluş ise ‘varolm ayan’a doğru gider), am a yalnızca arada bir
390 O YU K H I AKPOAIEOI f)
7. 2 ö ı b 1 3 — 8. 2 6 2a 23
IMtyeOos). r a d ’ iv av rC a bıa<f>epfi r <3 eîb e t, /tat oû)( iv" to - S
ırov b ’ a l ilp rfjj.îv aı bıa<f>opal. (n j/ıeıo v V o r ı t v a v r l a fj Kivrj-
trıs i} a n d r o v A n p o s r o B r i j a ıro r o v B n p o s r o A , ot t
1 I r o A om . H I T f] to a H I J f f f ! t o j 3 F : Kara t o /3 H I J :
om . K 2 f'v] dX V ev I npa] yap K Kiıl n\\a> o m . E ' S
s Si] s c r ip s i : 5 f I İ S "PXİI Kal rfkfVTg A 7 - 8 Tİjs . . . yeyovev
om . K 8 ro E 1 oTi Tf\evrij<Teı J 1 9 tovto . . . affopiav o m . E 1
1 1 to /3 «rıjfielov I 13 rû A om . E r o i o m . J : t o /3 F H I
1 5 oiı yap Spa s c r ip s i, h a b . Ut v i d . S : OVK âpa (î/(n E ]A : oi>x âfjıa
âpa E ’ K 16 S«ö] Sıt) Kai F 17 to rtp tî H I fo r m E H I J S :
om . F K 1 8 (’yfPETo K A S : eyivtro E Ktvûvdat Spa E
20 f O T Î v J 1T O p ^ ] t o p I 22 T l j f trvu ^o C t E F J K P : tov avve^ovç
H İ S 1 : t o v o-vvcj(ûis G a y e 2 3 X iıeıv F npös . . . 2 4 tpepotro
om . E 1 2 4 f<p ouj f '0 ‘ oû ro K : T<jî A 2 5 Kİxı,T]rnL * a * tlPXfl ^
2 6 toû F H I 2 7 Av E F I J S : o m . H K 28 Srj J
FİZİK 8 395
ı,ûııkü A ’nın B ’ye aynı anda hem yaklaşması hem de ondan uzaklaşması 262b
nhıııaksız. Demek ki, o zamanın başka başka noktalarında olacaktır, yani
.-.iman ortada olan şey olacak, dolayısıyla, A , B ’de duraklayacaktır, öteki
noktalarda da bu böyle olacaktır, çünkü bütün noktalar için temellendir
il ıı- aynı olur. A m a yer değiştirmekte olan A , B ’yi orta, son ve başlangıç 5
ıniştir, işte bunun için daha geç varır. Oysa aynı anda varsa, daha geç
vurmayacak, duraklamak zorunda olacaktır. Demek ki, A B ’ye vardığında
I )’nin aynı anda F ’den yola çıktığını düşünmemek gerekir (çünkü A,
h’ye varmış olacaksa, ordan ayrılmış da olacaktır ve bu aynı anda olma- 20
yncaktır); onun [B]’df* bir zamanda değil, bir zaman bölümünde olduğu
nu düşünmeli idi. İmdi burada sürekli [devinimden] sözetmek olanaksız,
;iına geri dönen nesneden sözetmek zorunlu, çünkü G D ’ye doğru devi
nirse, orada yeniden döner ve aşağıya giderse, uç nokta olan D ’yi hem
son hem de başlangıç olarak, tek noktayı ikiymiş gibi kullanmış olur.
Bunun için duraklaması zorunlu. Ve D ’ye varışı ile D ’den ayrılışı aynı 25
ııııda olmamıştır. Çünkü [G] orada aynı an içinde hem olabilir hem de
olamaz. A m a buraya eski çözümü de getirmemeli, çünkü bir zaman
396 OY2IKH2 AKPOA2EQS O
8 . 2 Ö2 b i — 2 Ö3 a 2 3
ov yap eı/Se^eraı Ktytıv orı İ ittIv /cara ro A ^ ro H «
rop.fi, o i yeyove öe oiıö' ânoyeyov(v. âvdyıctj yap eni re- 30
Aos eAOelv ro (vepyeıa ov, pîj bvvâfia. ra p.iv ovv iv p.eVw
8 vvdp.eı t<TTi} rovro 8’ evepyeia, Kal rtktvri] pev Karudev, {
âpxh bi âvatdev" Kal r â v Kivıjaeatv âpa aıo-avrtus. âvayıo) 2 6 3 *1
âpa crrı/vaı r â âvamp.nrov eni rfjs evûeıas. ovk âpa evde- '
\e ra ı <JWf)(fj kivt)(tiv eıvaı eni rjjs tiıdtias âîhıov.
rov avrov 8e rponov ânavrr}T(ov Kal npos ro vs epcorâv-
ras rov Zıjvtoı/os Aoyov, [/cai âÇıovvras,] ei aei rö ıjpıcrv bttevaı 5
öeî, Tavra 8 ’ âneıpa, râ 8’ âneıpa ahvvarov 8 ıe£ek 0 eîv, ?/
£>s rov airrov tovtov \ 6 yov Tiye s âAAuıs epa>rS><rıv, âÇıovvres '
âpa rû Ktveıırdaı rî)v rjpCo-eıav nporepov apıOpdv KaO’ (Ka-
trrov yıyvop.(vov ro ijpıav, &<rre 8 k \ 0 6 vtos ri]v oArjv âneıpov
<rvp.j3 aıveı ijpıOprjKevaı âpıdpöv rovro 8’ op.okoyovp.tvoü'i earlv IO
â8 vvarov. 11
ev pev ovv roîs npaıroıs Ao'yoıs roîs nepl Kivrj- 11
(rem ekvoptv 8ıâ rov rov \povov âneıpa (\eıv iv avrûf
ovbev yap âronov ei ev âneıpıa xpov<o âneıpa 8 ıep\eraL
rıs • op.olws 8e ro âneıpov ev re r <2 pi]K(t vnâp^eı Kal
ev r â \pov(ü. aAA’ aürı; tj Avtrıs npos p tv rov epıoTÜtvra 15 1
İKavûs ex<ı (jj/jcorâro yap ei iv nenepao'p.evtş âneıpa ev-
8 e'xeraı 8 ıe£eAâeîv rj âpıOprja-aı), npos 8 e ro npâypa Kal
tt)v âKıjûeıav -oi>x ÎKavûs' âv yap rıs âcfiepevos rov pı'jKovs
Kal rov epıorâv el ev nenepa<rpevıo XP0VV ^v8 e \ (ra ı ân(tpa
8 ıe£eA0 eîv, nvvOâvrjraı en alrov rov x p °vov Tavra («Xeı 20
yâp 6 \povos âneipovs hıaıpeaeıs), ovKerı İKavîj la r a ı avrrj
fı \v<rıs, aAAa rö aAjjöes \(kt(o v, onep elnopev ev roîs
âprı Ao'yoıs. eâv yâp rıs ttjv o-vve^rj dıaıptj eis öuo ı/fiia-tj,
ovtos rıi evi arjptfCu) i>s 8ım xprjraf ıroıel yap avro ap-
25 xtjv Kal reAeurjjr. ovreo öe ttokî ö re âpıdpâv Kal o elt
ra T]fJ.L(rrı bıaıpSıv. ovtoo 8e bıaıpovvros ovk ecrraı avv(\i/s ovd'
i] ypap-p-i) ovO’ rj KivrjcnS' i] yap <rwexvs Kivr)<rıs avve^ovs
eorıv, ev 8e rû a-ui'e^eî ereorı jxev aıreıpa iııxL<rr), âAA’ ovk
evre\e\e(a âAAâ bvvâpeı. âv 8e voıfj evre\exe(a, ov Troır/-
3 ° (ret <rvvf\ıı, âAAâ orjjo’eı, ottep (iri rov âpıdfxovvros râ r/fil.
8. 2Ö3a 2 4 — 264® 14
ovk âpa bortov iv navri, âAAâ rov T(\evrawv vvv i<p' ov ıs
TO r - TOVTO 8’ 7/8?; TOV VarepOV. Kal fi iyiyvero OV A(VKOV Kal
i(j>0 eCpero (tö) A(vkov iv rû A navrl, yeyovev rj e<f>0 apraı iv
t <3 T. ıSore \svkov ?/ fii] KevKov iv İKtCvm npSiTov dArjÖfî
flıreiv, rj öre yiyovev ovk tarat, xal öre ((pdapraı eoraı, ?"/
âpa A(VKOV Kal ov kevKov Kal oAcuî ov Kal pi / 01; avâyKi] JJ
elvat. el 8’ S av ?) npârepov py öv, âvâyKrj ylyveadaı öv,
Kal ö r e y ıy v e ra ı pîj e a r ıv, oiı% olov r e eı’ s â ro p o v s \povovi .
h ıaıpelaO aı rov yjıovov. el yap iv rû> A r o A eyı-
yvero \ ( vkov, yeyove 8’ â/xa «rat lortu iv kripto arufj.it>
\pov(o i\op(v(ı> 8’, «j> r <3 B — eî t Ş A iy ıy v ero , ovk i]v, 30
er ûf rai B i a r i — , ytv firıv o e î rıv â tıv a ı p tra £ v , Şiar e Kat
Xpovov iv (iı iy îy v ero . oiı yap 6 av ros ( a r a ı Aoyos Kal ro îs aâ,
/i?) &ropa k iy o v a ıv , âAA’ avrov rov \povov, i v <j> iyîy vero ,
y iy o ve Kal ta rıv i v r Ş . i ayartı) uıjfi(Kı), ov ovb'ev i\6 p ev6 v
ia r ıv ovh' i<pe£ijs' oî 8e âropoı -^povoı i<f>(£rjs. <j)avepov 8’ ört
«i «V rai A öAo) XP°V(? fytyvcro, OÎİK İ a r ıv ■nkeîoav \povos i v <i> S
yeyovtv Kal iy îy v e ro 1] iv w iy îy v e ro povov rravrL.
o ls juev oîı> a r t i î ms oİkcİoıs T rıa r ev a tıe Aöyoıs, ovroı ’
Kat TOLOVTOL r ıv e s e l a ı v Aoyucûs 8 ’ eırı<TKOTrowı Kay tK rS>ı>8e
8 d£eıe' t a) r a v r ö r o v r o a v p /3 a (v eıv . â n a v y a p r o K ivoâpevov
a v v e\ a is, a r vtto p rjbev os İK K povıjraı, (I s ö n ep ı)\6(V K ara 10
T7j» <f>opâv, tI s r o v r o K al i<f>epero Trpûrtpov, o lo v e l h n r o B
ijkdf, Kal i(j)ip er o in'ı r â B , Kal ov% ö r e ırArjaiov îjv, âAA’
tiıûiıs (î)s ypÇ aro K ivûaO aı- r i y a p p a \ \ o v vvv î) •nporepov;
ü/j.ütcüî 8e Kat i m rG>v a\Kwv. r o 81/ â ıro r o v A [eırt r o T]
I iı ılııyısıyla o tüm A zamanında ak değildir, son anı yani C ’yi dışarda bı- 20
milimle gerekir, bu da artık daha sonraya aittir. Nesne, tüm A zamanın-
ıln ';\k olmayan’ oluyorsa ve ‘ak’ yokoluyorsa, C zaman noktasında o
ulusmuş ve yokolmuş olur. Demek o noktada her şeyden önce ‘ak’ ya da
’ıık olmayan’ demek doğru olur, ya da oluştuğu zaman olmaması, yokol-
ı!ıii;ıı zaman olması veya aynı anda ‘ak ve ak olmayan’ olması ve kısaca 25
Viimilan ve varolmayan’ olması zorunlu olur. N e ki, daha önce varolma
yın ı bir şeyin oluşması zorunluysa ve oluşmakta olduğu sürece o yoksa,
ı mı i i i i H bölünmeyen zaman noktalarına bölmek olanaklı değildir. Nite
lim 1) nesnesi A zamanında ‘ak’ olmakta idiyse, ama aynı anda da ‘ak’
ı*lı lılysa ve B zamanıyla örtüsen başka bir bölünmeyen zaman içinde bu
lunuyorsa, A ’da oluşmakta idiyse yoktu ama yine de B ’de-, arada bir olu- 30
tını olması gerekir, dolayısıyla içinde oluşmanın gerçekleştiği bir zaman
>lıi (ılınalı. ‘Bölünmez zaman noktalarım’ kabul etmeyenler için aynı te- 264a»
im İlendirme geçerli olmayacaktır, ama “nesnenin oluşmakta olduğu,
ulusmuş olduğu ve olduğu aynı zamanın uç noktasında -ki bu nokta ör-
iıhıik de olmaz, ardışık da- olması” geçerlidir. Oysa bölünmeyen zaman
IMu,alan ardışıktır. A m a şu açık: nesne bütün A zamanında oluşmakta
Mlysc, nesnenin oluşmakta olduğu ve oluşmuş olduğu zaman, onun yal- 5
ııı/ı a oluşmakta olduğu zamanın tümünden daha uzun değildir.
Imdi kimilerinin kendi görüşleri gibi inanacağı temellendirmeler bun-
lıiı ve buna benzer başkalan. A m a mantıksal olarak da şöyle bakıldıkta bu
'iyin sonucun çıktığı görülebilir: sürekli devinen her nesne, bir nesne tara
lın, lan engellenmedikçe, yer değiştirme [sonunda] vardığı noktaya, daha 10
m »e de varmış demektir; sözgelişi B ’ye geldiye, yalnızca orda olduğu
nıman değil, devinmeye başlar başlamaz da B ’ye doğru yer değiştirmekte
iılı Niçin daha önce değil de şimdi olsun? Öteki noktalarda da bu böyle.
402 O Y 2 IK IE AKPO A2EQ 2 §
İmdi A ’dan IC’^ıe] yer değiştiren nesne, C ’ye geldiğinde, sürekli biçim de 15
deviniyorsa, yeniden A ’ya varacaktır. Demek, ne zaman ki C ’ye doğru
devinir, o zaman C ’den olan devinime göre A ’ya doğru da devinir, dola
yısıyla aynı anda karşıt [devinimleri gerçekleştirir], çünkü düz çizgi üze
li ııde olan devinimler karşıt devinimlerdir. A m a aynı anda nesne, olm a
dığı yerden harekede yer değiştiriyordur! İmdi bu olanaksızsa, C ’d e du- 20
ışıklaması zorundu. Demek ki devinim tek değil, çünkü bir durakla kesi
len devinim tek olmaz. Ö te yandan her devinim konusunda genel b ir so
nuç şuradan çıkarılabilir: her devinen nesne söylediğimiz devinimlerden
Ilirine göre deviniyorsa ve bunlara karşıt olan duraklamalara göre duru
yorsa (çünkü bunların dışında başkasının olmadığını söylemiştik), ve her
.•aman belli bir devinime göre devinmeyen nesnenin (kastettiğim, türce 25
Inışka olmayan ye bütün bir devinimin parçası olmayan devinimler) da
lın önce karşıt durmaya göre duraklaması zorunlu (çünkü d u rm a / durak
lama, bir devinim yokluğudur). İmdi bir çizgi üzerindeki devinimler kar
şıtsa, ama karşıt devinimlerin aynı anda gerçekleşmesi olası değilse,
A’dan C ’ye doğru giden nesne aynı anda C ’den A ’ya doğru gidemez.
Madem aynı anda [iki yana] gidemeyecek, ama [A’ya geri dönen] b u de- 30
vinime göre devinecek; daha önce C ’de duraklaması zorunlu. N itekim
İni, C ’den yola çıkan devinime karşıt olan durgunluk idi. İmdi söyledik
lerimizden çıkan şu: devinim sürekli olmayacaktır. Ayrıca şu temellendir- 264b
ine de söylediklerimizden daha çok yerine oturuyor: diyelim ki ‘ak olm a
yan’ yokoldu ve ‘ak’ oluştu. Hem ‘ak’a doğru, hem de ‘ak’tan o lan nite
lik değiştirme sürekli ise, ve belli bir zaman duraklama yoksa, aynı anda
‘ak olmayan’ yokolmuştur ve hem ‘ak’ oluşmuştur hem de ‘ak olm ayan’ 5
oluşmuştur. Çünkü üçünün de zamanı aynı olacak. Öte yandan zaman
sürekli ise, devinim sürekli değil, ardışık olur. Acaba karşıdarın, sözgelişi
aklık ile karalığın ucu nasıl aynı olabilir?
N e ki, daire biçimindeki devinim tek ve sürekli olacaktır, çünkü
404 <Î>Y2IKHZ AKPOA2EQ2 d
8. 264“ 1 5 — 2Ö5a 3
yâp âhvvarov crı>/u/3 alvtı- ro yap İ k tov A Kivovptvov âfia 'o
KivrjtrfTaı eli to A «ara r ?/v avTijv Tipodtcnv (eli o yap i}£fi,
Kal Kivtîraı eli tovto), aÂA’ ov% âpta Kivi}<reraı r a i ivavrlas
o e ray avriKeıpevas’ ov yap anaca 7/ eli tovto t 7} i k tovtov
ivavrıa ov8 ’ avriKzıp.tVT], aW ' ivavrıa p iv 7/ küt' tvBtiav
(•raîln / yap ( utw tvavria Kara tottov, olov ra Kara Sıâpe- 15
tpo v a 7T«xeı yap •nkûarov), âvTiKdfitvr] 8e 7/ Kara to avrb
pıjKOi. (o< jt’ oiıbiv K<ı)\veı avvt^ûs K iv e îo -û a ı K a l prjheva \p 6 -
vov dıa\eiTT(iv i7 p.iv yap kvk\<o Kİvi)(ris İ/jtlv a(f>’ avrov eli
avTO, 7/ 8e Kar' tvOtîav a f i avrov d i üÂÂo- Kal 7/ p.iv
iv r<û kvkX(i> ovbfitore iv ro îi avroli, 7/ 8e Kar' evÖelav 770Â- 30
Aâıcıy iv r o îi avroli. rı/v p.îv ovv del iv aWw Kal &\A<*>
yıyv 0p.tvi!)v ivbi)(fTaı KiVfîa’daı <rvvf\u>s, rîjv 8’ iv ro îi av-
ro îi TToMaKU ovk ivüe^erar aviyKf) yap âpa KLVtiaOaı
Tas âvTtKfip.(vas. <5 o t ’ o v S ’ iv râı Î/ia ik vk K lid oîıb' ev â W r )
ır fp i( j> f p ( îa ovdepıâ iv 5 e'xeraı t r v v ( x < o i K L V fîtrffa r T ro A A tm v 25
y â p â v a y K j) T a v r a K iv d c rO a ı Kal Tas ivavrtas p ( T a j i â \ \ f L V
p-tTaftokdi' ov y â p o-vvavreı r i j apxii r o ırtpai. 7; 8 e t o v
k v k K o v uvvanreL, K a l iarrı p o v r j T c A e to s. 28
<pavtpov 8e İk 2 8
TavrrjS rıjs dıaıpea-eun öti oîıöf ra i âAAaj iv ö fy fra ı kivt}-
(Tfis flva ı ffvve^eîi- iv âı:a<rats yâp Tavra <rvp.{3 aîv(t ki- 3°
Vfîo'ûuı TroAAa/cıs, olov iv aAAoıcücreı ra p-eraÇv, Kal iv rfj
rov Trotrov Ta ava p.i<rov ptytdr], Kal iv yereVeı Kal (f>0 opâ
aifraıirajs• ovbtv yâp bıacf/epeı 6 \ ly a î] 7roAAo ıroıiijcrat, iv
oîs ic r lv 7/ pera/BoAi), ovbi p-traÇiı Oûvai t i rj a(j)(\tîv âp.- 265®
(fioTtpus yap (TvpjiaivtL Tavra Kivûo-Oaı uoAAcms. 87/Aoy
ovv İk TovToiv ot i ov 8’ oî <j>vcnoAoyoı Ka\tas Keyovcnv ol ırâvra
olanaksız bir şey sözkonusu olamaz. A ’dan devinen nesne aynı anda ay- 10
nı yönelmeyle A ’ya doğru da devinecektir (çünkü oraya doğru devindiği
noktaya varacaktır), aynı anda karşıt devinimleri de karşıolumlu devinim
leri de gerçekleştirmeyecektir, çünkü ‘bir yerden’ olan ile ‘bir yere’ olan
her devinim karşıt ya da- karşı olumlu değildir, ama düz çizgi üzerindeki
karşıttır (burada yere göre karşıt, tıpkı eksendeki gibi, çünkü birbirlerin- 15
den en uzakta), aynı uzunluk üzerindeki devinim ise karşı olumlu olur.
Dolayısıyla devinimin sürekli olmasına ve hiçbir zaman boyunca kesil-
memesine bir engel yoktur, nitekim dairesel devinim aynı noktadan aynı
noktaya olur, oysa düz çizgi üzerindeki devinim bir noktadan başka bir
noktaya. Yine daire üzerindeki devinim hiçbir zaman aynı [uç] noktalar
içinde değildir, oysa düz çizgi üzerindeki devinim çoğu kez öyledir. İmdi 20
hep başka başka yerlerde oluşan devinimin sürekli olması olası, oysa ay
nı noktalar içinde bu çoğu kez olası değil, çünkü aynı anda karşıolumlu
devinimleri gerçekleştirmesi zorunlu. Dolayısıyla ne yanmdaire içinde ne
de başka bir çember parçasında devinimin sürekli olması hiçbir zaman
olası değil, çünkü çoğu kez aynı devinimlerin yinelenmesi ve karşıt değiş- 25
melerin gerçekleşmesi zorunlu, nitekim burada son başlangıca bağlan
maz, oysa dairesel devinimde bağlanır ve yalnızca o tamdır/mükemmel-
dir.
Bu ayırmadan çıkan şu: kalan öteki devinimlerin de sürekli olması
cilası değil, çünkü hepsinde devinimin sık sık aynı noktada gerçekleşmesi
sözkonusu, sözgelişi nitelik değiştirmede aradaki durumlar, nicelikteki de- 30
İlişmede ortadaki büyüklükler; oluş ile yokoluşta da bu böyle. Değişmenin
içinde gerçekleştiği uç noktalan az ya da çok kılmak ya da araya bir şey ko
yup kaldırmak da bir fark yaratmaz, çünkü heriki durumda da devinimin 265a
(, i>k kez aynı noktalarda gerçekleşmesi sözkonusu. Demek, buradan şu da
ı, ikıyor: bütün duyulur nesnelerin hep devindiklerini ileri süren doğa
406 «&Y2IKH2 AKPOA2ES22 i)
8. 2Ö5ft 4 — 9. 265b 26
yap £Ka<rTov kol\ a p \ i) K al K al re'Aoî, « S o r’ det re
jx4<rov
t i v a ı i v a p \ îj K al i v re'Aeı K al p;8e'ırore. 816 K iv d ra C r e K al
ıjpe/ieı ir tos 1) crfp aîp a- t ö v a v r o v y a p Karece ı t o t t o v . a îr ıo v
8’ o n T tâv ra < rvp{iifir]K t T a v r a tû K İvrpıo' K al y a p a p \ iı
K al p e a o v r o v p .t y t d o v s K al re'Aof i o r ı v , âtırre 8tâ ro IÇtu û v a ı
t o v t o r i j i 7re/>«/>epetas o v k l o r ı v ö ır o v t o <f>tpop.tvov r}pep.i)<rtı (Ls
SteÂt/ÂuÖos (âei y a p </>e'perat ır t p l r o ıletro v , âAA’ o v t tp o s t o
( o - y a r o v ) , 8ıâ 8e ro t o v t o p .iv € iv a f i re ı)pep.e î ıra)s ro oAor Kat
K i v f î r a ı ır v v f^ û s . a v p fia L v e ı 8 ’ avrıaTpotpCüS' Kal y a p ö r ı p . e -
T p ov T oıv Kivyjo-fûiv 7/ TT(pL(j>op<l, TTptoTijv â v a y K a îo v aİ/TlIV
dvaı {a ır a v r a fterpeîrat r â irpd>T<fi), K al 8ıort n p w rr],
yap
p .( r p o v i a r l v t û v âAAoov. i n 5 e xai öpıaKi} iv b e \ € T a ı e lv a ı
TÎjV kvk\<i) p.6 vi]v ra yap iır’ tvdeîas avMp.a\â>s aırd ti]s
apxvs $eperat Kat ttpâi to re'Aoy" navra yap o(runrtp av
â<f>LOTT)Taı [7rÂetoı>] rov ı)pfp.ovvTos, (jıtperaı ûârrov ri]S 8e
kİkKui fx6 vr]s o ir apxy oîıre re’Aoy iv avrf) tti<j)VKtv, âAA’
İKTOS.
ot i t ’ i) K ara to tto v < f> o p a ■np m T rj t £>v k lv / ](T ( ( d v , p ia p r v -
a 34 om. E A
*a ! tA m r t E K S T : ti ti v a A b 1 i r alt.
om . E J KtvfiTat r t s c r ip s i: K ıv a n ıl E A : Kevene K 3 n tiv ra
(rufififfirjKt T a v ra E F K P : n a v r a T a v r a av p fttfirjK t J l r ııiT a Trni’Tiı
aVfifiefitjKc H I T<â] i v t Ş> K * 4 eıvat tovto E I K P : tovto
tlv a ı F H J 5 -(fıtp eıa ç . . . to om. E 7 Sı o E 1 : dı a v r o E *
to tovto fu v ttv E * et fort. P S T : tovto fitv tı E K A Tf ] Kaı F
g TTtpupnpa] ırtpufropa İOTI F H I : <pnpd A T(1VTT]V E 2 IO ırdvTtı
H IJ 7Tptü)Tq E aK A S : nptüTOV E* I I flf&OV H
E H J P S : ofitı\rjv F I K 1 2 i n i t^ s t& â d a ç a7rü rt]t dp^rjs ni'ûJ-
pa\ m s F J «Jio Tt Ti)i E * 14 n(/j[(7TnTnı H ır\ fiov om . S ,
seci. D ie ls : wXtı<u F H J K ö û rro v E JK S : öâuaov FH I 15 avrt
jjâpj(rı o v r t r t* t İ X o ç E SH 7Ttfj)vKtv avTrj F 1 9 &taKpi
iv
yap Kni a 'v y K p i a ’t ı s K 2 0 fîaı r c a r â t o t t o v S 23 ırp Ö T tp o v A
Kiıı om . H 24 f i ^ t f i i a v a ı r ı a v 1j K : aiT tav fitjb tp ia v F H 1/1(1(Tt
K ıv t t a S a t F 2 J K İv r / ır ıv om. E 1 26 xai i> s o m . S : as EK
FİZİK 8 409
ıiynı şekilde başlangıç, orta, son olur, dolayısıyla o hem her zaman baş
langıçta Te sondadır hem de hiçbir zaman. Bunun için daire bir anlam- 265b
ılıı h em devinir hem de duradurur, çünkü aynı yeri tutar, nedeni de şu:
merkez açısından bütün noktalar aynı, aslında merkez, büyüklüğün hem
kışı, h e n ortası, hem de sonudur - o, dairenin dışında olduğundan ötü-
ııi, yer değiştiren nesnenin, sanki devinimini bitirmiş gibi, duracağı bir 5
yer yoktur (çünkü nesne hep orta noktanın çevresinde yer değiştirir, uca
doğru değil), onun bu durağanlığından ötürü de, bütün, bir anlamda
hep durtdurur ve de sürekli devinmektedir. Karşı biçimde de aynı sonuç
ı,ı kar: devinimlerin ölçüsü dairesel yer değiştirme olduğundan ötürü,
m ıun ilk olması zorunlu (çünkü her şey ilk oranla ölçülür), ilk olduğun- 10
dan ötürü de öteki devinimlerin ölçüsü. Ayrıca yalnızca dairesel yer de
riştirm enin eşbiçim li/sabit hızda olması olası, çünkü düz çizgi üzerinde
kışlangıçtan ve sona doğru değişik b içim de/ değişen hızda devinilir, ni-
iı-kim her nesne duraduran şeyden ne denli uzaklaşırsa o denli hızlı devi
nir. Oysa yalnızca dairesel devinimin başı ile sonu doğal olarak kendin- 15
ıle değil, dışardadır.
Yere göre devinimin, devinimlerin ilki olduğuna ise devinim konu-
Miııa değgin bir metin bırakmış olan h e rk e s" tanıklık eder. Çünkü onlar
devinimin ilkelerini, bu tür devinimi gerçekleştiren devindiricilere yüklü-
yorlar. Nitekim aynlma ile birleşme yere göre devinimlerdir ve DOST- 20
I l IK ile KIN bu biçimde devinimi gerçekleştiriyor, biri ayırıyor, öteki
I >irleştiriyor. Anaksagoras da U S ’un, ilk devindirici olarak, ayırdığını söy-
lıiyor. Böyle bir neden ileri sürmeyip de devinimin boşluk aracılığıyla ol
duğunu ileri sürenler100 için de bu böyle. Nitekim bunlar da doğanın ye-
ır göre devinim açısından devindiğini savunuyor (çünkü boşluk aracılı
sıyla devinim yer değiştirmedir ve bir yerin içindeymiş gibi gerçekle- 25
410 <DYZIKH2 AKPOA2EC2Z d
vr\ v b v v a p . i v .
- K iv û a Ö a ı- âA A ’ ov% â p a n a v e r a ı k iv o v v Kal k iv o v p e v o v , aX \ a
K iv o v p ev o v p ev â p a orav <5 k i v û v n a v (n ]ra ı k i v û v , k iv o v v be
t rı ia r ıv . b ıö K al K iv e î r ı aA A o i\ o p e v o v K al im to vto v
6 u vrb s \ o y o s . trav eraı be, orav â e t i K â r r a j v t; b v v a p . ı s rov
b 1 5 - 1 6 U7rf/}(3(!\A« . . . ır(n(patrpevr]i E sK A S : o m . E 1 15
ye nutrrjs] nd(rt]S Se A S 17 ro v o m . E 1 iv om . F J 1 18 K ivfa eı
X p â i'ip A 2 1 ya p E ’ H S : y a p 8 7 E ’ F I J K 22 t t ) E F H K S :
tijv I J 23 Trjv TreırepatTfjıevrjv dvvap.ıv ev (rr.v i v K ) rto âneipoi E K :
Tqv i v r(â d n dp a t fie y id t ı Trenfpaa^ıtvrjv d v v a p ıv J : rrjv i v tw âm ipat
ırtTrfpa<Tntvi)v S 26 o v S i TT(Trfpa<rıxtvr)v i v â n tip tf A ( iv o m . F )
TÎıivbf H S 2 7 *Xeı KQAâ)f E K S : KaXû)fe^eıA 28 vno Ttvos KtvtÎTaı
S 29 fruffj'ûr evıa E 32 Ktveı E F J K S : Kivoii) H I 33 Ttâv
yp. S : om . K /cni S A ld i n a : om. n y p . S KeKivîjaOaı H y p . S
267*2 Ö F r e Kivelv\ re Kıveî K : Kiveıv H S : Kiveı E ' F I J
Sf F H I J 1 3 to o m . F re E 2H I K S : <cai E 1 : re «nî J : rı Kat F
4 t oioîitov s e c lu s i : h a b e t n S n t!\\o E I J K S : «AAo t i F H
tih iİvto v o m . E K S o om . E 1 7 icat o m . H l j K K iv ( h lW «
E 1 : K iveıraı <îÂXo H : K tveîraı â\Aou F I J : Kive'naı r ı a \ \ ov M o r e lia n a
8 âeî i k u r r a v E K et fo rt. S : tA û rro>v df i J : e k a r r a v F H I T
FİZİK 8 415
olacak, çünkü her sınırlı gücün zamanının da sınırlı olması gerçekten zo- 15
ı unluysa, o her sınırlı gücü aşar (nitekim şu nicelikte bir güç belli bir za
man içinde devindirirse, daha büyük güç ters orantı ile daha az bir sınırlı
/aman içinde devindirecektir). Oysa her güç, tıpkı her sının aşan bir
ı,okluk ya da büyüklük gibi, [bu anlamda], sonsuz olur. Ama bu şöyle de 20
gösterilebilir: sınırlı bir büyüklük içinde olmasına karşın, sonsuz büyük
lük içinde olanla aynı cinsten olan ve sonsuz büyüklük içindeki sonlu
l'ücü ölçebilecek olan bir güç alabileceğiz!
İmdi bunlardan çıkan şu: sınırlı bir büyüklük içinde sonsuz bir gü- 25
ı ün olması, sonsuz bir büyüklük içinde de sınırlı bir gücün olması olası
ıleğil. Ama her şeyden önce, yer değiştiren nesnelerle ilgili olarak bir so
runu açmak iyi olur: her devinen nesne bir şey tarafından devindiriliyor-
sa, kendi kendini devindirmeyen nesneler içinde bazıları, sözgelişi atılan
nesneler, devindiren nesne [onlara] bitişik olmadığı halde nasıl oluyor 30
ı la sürekli olarak deviniyorlar? Devindiren nesne, devindiği için devindi
ren hava gibi, başka bir şeyi de aynı anda devindiriyorsa, aynı şekilde ilk
devindiren bitişik olmadığı için ve devindirmediği için, devinim olması
olanaksızdır. Tersine ilk devindirici devindiği zaman ve devinmeyi bırak-
lığı zaman bütün nesnelerin de aynı anda buna uyması gerekir. Bunu,
devindirmiş olduğu nesneyi devindirici kılan mıknatıs (lithos) gibi yapsa 267a
lıile bu böyle. Demek ki şunu söylemek zorunlu: ilk devindirici, hava, su
ya da doğal olarak hem devindiren hem de devinebilen böylesine başka
bir şeyi devindirme olanağına sahip kılar. Ne ki, bunlar devindirmeyi ve
devinmeyi aynı anda bırakmazlar, devindiren devindirmeyi bıraktığı za- 5
man kendileri devinmeyi bırakırlar, ama devindirmeye devam ederler.
Bunun için onlar izleyen başka bir nesneyi de devindirirler, yine o nesne
için de aynı temellendirme geçerlidir. Ama izleyen nesnedeki devin-
416 OY2IKH2 AKP0A2EQ2 d
ı o . 2 6 6 b 1 5 — 2 Ö7 b 1 0
K iveîv e y y îy v r jr a ı r û e\op.ev(ü.rtA o s 8e ıra v e ra ı, ö r a v p-rj-
kİ t t ıroı^crjj to ırporepov kivovv , a W a K ivovpevov p.6vov. T a vra 10
8’ âvâyKrj u fia ira v e c d a ı, ro j ie v kivovv to be Kivov\xevov, K al
Trjv öArjv k Lvi]<t iv . a v r rj /xev o b v e v r o ı s ev d e ^ o fievo ıs ö r e p.ev
Kiveîcrûat öre 8’ r\pep.elv e y y ıy v t r a ı i] K iv rjo-ıs, K a l ov (rvve\rıs,
â \ \ â tpaîveraı- j/ y â p e<f>eÇıjs ov roov % ânrofxlvu>v e a r î v ov
yâp ev ro kivovv , âAA’ exo\x(va âA A ıjA u v. 810 ev âepı »5
K a l v b a r ı y i y v e r a ( 17 roıavrr] kivt)(t is , i)v A e y o v a ı r ı v t s â v r ı-
■nepLaramv e ı v a ı. â h vv a ro v 8e âAAtoy r â aTroprjdevra A veıv, e l
fii) tov elpr/pevov rp o n o v . ?/ 8 ’ avrıırepLcrTaaıs a p ıa n â vra k i-
v e îa d a ı ıroteî K al Kiveıv, alcrre Kal TraveaÖaı- vvv be <j>atveraı
ti ev Kivovp.tvov avvf)(£>s' vtio t Cvos o v v ; ov yâp vno tov a vro v. 30
e 7:6 1 o e v t o î s o v a ı v âvâyKT] Kİvr)<rıv e l v a ı a v v e y j] , av rr) o e
fx ( a •■(ttîv, âv ay K T ) be r ijv p .(av pıeycÖ ovs r e r ı v o s e ı v a ı (ov y â p
K iv e ıra ı ro âp.eye6es) Kal e v d s Kal v<j> e v o s (o v y â p e o ra ı
a v v e y r ’i s , â \ \ y e\ oıxevr) e r e p a ere p as K al bi]jpi])ievT]), t o 8 i;
kazanan bir devinim gerçekleştirmesi olası mı? Nitekim ya onun hep it
mesi, çekmesi veya ikisini birden yapması gerekir; ya da atılan nesnelerle
ilgili olarak daha önce söylediğimiz gibi103, hava <ya da su> bölünür ol
duğu için hep başka bir parçası devindiğinden ötürü devindiriyorsa, baş
ka bir devindiriciden sonra hep başka bir devindiriciden gelen devinimi
ni alan değişik bir şey mi olmalı? Heriki durumda da devinimin tek ol- 15
ması olanaklı değil, ancak ardışık olması olanaklı. Demek ki yalnızca, de
vinmeyen nesnenin gerçekleştirdiği devinim sürekli olabilir, çünkü o
hep aynı şekilde bulunduğundan, devinen nesneye göre de hep aynı şe
kilde olacaktır ve bu sürekli biçimde olacaktır. Bunlar belirlendikte şu
açık: ilk devinmeyen devindiricinin bir büyüklük taşıması olanaksız.
Çünkü bir büyüklüğü olsa, onun ya sınırlı ya da sonsuz olması zorunlu 20
olur: sonsuz büyüklüğün varolmasının olası olmadığını Fizik derslerinde
daha önce göstermiştik. Sınırlı olanın sonsuz güç taşımasının olanaksız
olduğunu ve bir şeyin sonsuz zaman boyunca sınırlı bir nesne tarafından
devindirilmesinin olanaksız olduğunu da az önce gösterdik. Oysa ilk de-
vindirici ebedi bir devinimle sonsuz zaman boyunca devindirir. Öyleyse
şu açık: o bölünemez, parçası yoktur, hiçbir büyüklük taşımaz. 25
420 OY2IKH2 AKPOA2EQ2 H
1 0 . 2 Ö7 b ı ı — i. 2 4 2 * 1 5
H ( te x t u s a lte r )
1 A ır a v t o K iv ov p.(i’o v a v â y K i] vn û t i v o ş m v t ıt r d a ı. d p.tv ov v
i v avTÛt fii] 4\ d ri]v a p \ i)v Tİ)s Kivi]<Tt(os, ( jıa v tp b v o rı v<f>' 25
İ T İ p o v K i v d r a ı (âAAo y a p e t r r a ı to kiv o v v )- d ö’ f v avrŞ>, d k r ) -
<f)0a> (<}>' o v t o A B , o K i v d r a ı p î j t£ j r o jv t o v t o v t i K iv d a r d a ı.
npÛTOv p.kv oî to v n o K a n ftâ v tL V t o A B 7 >' a v r o v K iv d a O a ı h ı a
t o o \ o v t f K t v d a O a ı K al v ıso p .rj6 (v b s t Z v (Ç aıdfV o fi o ıo v f o r ı v
ûto-ntp a v et r i î toij A E k lv o v v to s t o EZ K al a v r o v k iv o v - 3°
fx tv o v vTTokafj-fjâvoL to AEZ vtp' a in o v K iv e la d a ı, b ıa to
fx7; (r v v o p a v ır o r e p o v im o n o T ep o v K i v d r a ı , ır o r f p o v to AE
vıt& toû EZ 7) t o EZ v ırb tov AE. en to vcf>' a v r o iı k i-
v o v p .ii/o v ov& tıroT t T t a v a t r a ı Kivovp-evov rû> t r e p o v T i tTTİjvaı 2 4 2 *
K iv o v fifv o v . av ây K i] t o iv v v , «t t i ı r a v t T a ı K W ovp.tvov r <3 Ire -
pov ti ıjTijvaL, avTO v<fı’ k rip o v Kivd<r6aı. to v to v öe <pa-
vtpoi) y c v o p Jv o v a v d y K > ı ıra v to Kivovpifvov K ivdcrûaı v i t o r ı-
vos. (ir d y a p tıA ıjıiT aı to A B Kivovp-tvov, bıaıpeTÖv ( (rra c 5
ırâv y a p t o m ıovpievov b ıa ıp tro v ijv. bnjpıjaOaı to iv v v fi rö 1\
âvâyKi} bî/ to v P B r]fj(/xovvroç ı}p tp .d v nal to A B . d yap
jn), ıl\ıj(f>0w Kivovp.evov. roîı t o iv v v J B t'/ptpovvros kivoZto a v
to T A . ovk âp a ıcaö’ aiiTo Kii’ eÎTaı r b A B . âAA’ v n fK fir o
K aff a v ro K iv d a d a ı ırp û ro v. bîjAov to iv v v ö r ı roû F B i)pt- 10
HovvTos 7/pe/ji7;(Tct Kat to BA, Kat Töre ti a v crf r a i Kivov/xt-
vov. aAA’ t i ti r <3 âAAo i]p tp .dv î a r a r a t Kal v a v t r a ı k iv o v -
H tvov, tovO’ v <j)' ir t p o v K iv d r a ı. (jıavtpov bıj o r ı ırat» to k ivo v -
p , ( v o v v i t o t u 'o s K i v d r a ı ' b ı a ı p t T o v t e y â p t a r ı v ı t a v rb k i v o v -
p t e v o v , Kal t o v ( Â f p o v i 7/pe/ioCuTos ı’j p e jiîjc r e ı Kal t q Ö K o v . '5
iilııısın: ilkin A B ’nin, bütün olarak devindiğinden ve hiçbir dış nesne ta-
u/indan devindirilmediğinden ötürü kendisi tarafından devindirildiğini
|kendi kendine devindiğini] kabul etmek; DE, EF’yi devindirdiği ve ken- 30
disi devindiği için, hangisi hangisi tarafından devindiriliyor, acaba DE
mi EF tarafından, yoksa EF mi D E tarafından devindiriliyor, bu görüle
mediğinden ötürü, D EF’nin kendisi tarafından devindirildiğini kabul et
meye benzer. Öte yandan kendisi tarafından devindirilen nesne, hiçbir
.•.•iman devinen başka bir nesnenin durması yüzünden devinmekten ke- 242a
.ilmeyecektir. Kaldı ki şu zorunlu: bir nesne başka bir nesnenin durması
yüzünden devinmekten kesiliyorsa, o nesne ‘başka bir nesne tarafından
d e v in d ir ile n bir nesne’dir. Bu açık ise devinen her nesnenin ‘bir şey’ ta
rafından devindirilmesi zorunlu. Nitekim madem AB devinen nesne ola- 5
ı ;ık alındı, o ‘bölünebilir’ olacak, çünkü her devinen nesnenin bölünebi
lir olduğunu söylemiştik104. Diyelim ki [AB], C ile bölünsün. C B dur
maktaysa A B ’nin de duruyor olması zorunlu, çünkü duruyor olmasa, de
vinen bir şey olarak kabul edilecek! C B dururken C A devinecek, dolayı
sıyla AB ‘kendi başına, kendinde’ devinmiş olmayacak. Oysa onun cloğ-
ıudan kendinde devindiğini kabul etmiştik. Demek ki şu açık: C B duru- 10
yorsa B A da duracaktır ve [tam] o zaman devinim son bulacaktır. Ama
lur nesne başka bir nesnenin durması yüzünden durursa ve devinrnek-
(en kesilifse, o nesne ‘başka bir şey tarafından devindiriliyor’ demektir.
C)yleyse şu açık: her devinen nesne ‘bir şey tarafından’ devindirilir. Ç ün
kü devinen her nesne ‘bölünebilir’ bir nesnedir ve parçası durduğunda
bütün de duracaktır. 15
4 22 <DY2IKH2 AKPOA2ES22 H
15 e^ei
8e to Kivov/ıevov vtto tivos K iv eîra ı, âvâyKi) Kal TO Kl-
ro v p e v o v Tiav ev tott(o KiveîaO aı vh a\K o v Kal to kivovv
Madem devinen nesne bir şey tarafından devindirilir, bir yer içimde
devinen her şeyin de başka bir şey tarafından devindirilmesi zorunllu.
Öyle ki, devindirenin kendisi de devindiğinden ötürü, o da başka bir şşey
tarafından devindirilir, yine o da başka bir şey tarafından... Demek ki Ibu
sonsuza gitmeyecek, bir yerde duracak, devinmenin ilk anlamda/doğıru- 20
dan nedeni olacak olan bir şey olacaktır. Çünkü böyle olmasa da somsu-
za gidecek olsa, diyelim: A, B tarafından devindirilsin, B, C tarafından,
C de D tarafndan. Aynı şekilde bu sonsuza gitsin. İmdi madem devimdi-
ren, aynı anda kendisi de deviniyor, açık ki hem A hem de B aynı anıda 25
devinecektir, çünkü B devindiğinde A da devinecek, yine C devindiğimde
B, D devindiğinde C de devinecek. Öyle ki A 'nın devinimi, [B’ninlki],
C ’ninki ve ctekilerin hepsininki aynı anda olacaktır. Dolayısıyla onlaırın
devinimlerinin herbirini de alabileceğiz. Çünkü herbiri herbiri taraffm-
dan devindiıiliyorsa, değil mi ki, devinen her şey bir şeyden bir şeye de
vinir, herbirinin devinimi sayıca birden başka bir şey olmayacak, sınırlları 30
açısından da sonsuz olmayacaktır. Nitekim bir devinimin aynı olmasıı ya
sayıca sözkonusu olur ya cinsce ya da türce. “Sayıca aynı devinim” ile
“sayıca aynı zaman içinde, sayıca aynı şeyden aynı şeye olan deviniımi” 242b
kastediyorun. Sözgelişi sayıca tek olan ‘şu aktan’ sayıca tek olan ‘şuı za
m anda, ‘şu karaya’ olan devinim. Çünkü başka bir zamanda olsa, dlevi-
nim sayıca değil, türce bir olacaktır. Cinsce aynı devinim ise varlık yaı da 5
cins kategorisi içindeki devinimdir. Türce aynı devinim türce aynı ışey
den türce a'yiıı şeye, sözgelimi aktan karaya ya da iyiden kötüye olan dlevi-
nim/değişmedir. Bunları daha önce de söylemiştik105.
İmdi A’nın devinimi alınsın ve E olsun, B ’nin devinimi. F,
424 OYZIKH2 AKPOAZEQZ H
i. 2 4 2 * 15 — 2 . 2 4 3 “ 4
(<f>’ o v ro E, Kal 1) t o v B ov ro Z, Kal 1; roG T A
e</>’ oî! r o H 0 , K al ö % povos i v a) K iv e ır a ı r o A o K. h>pı<r- 10
IX(VTJS bl] Tyji KlVlj<Te<OS TOV A, &ipl<TjXtVOİ (IT T M K al Ö X P °V0$
K a l o v k fa ıe ıp o s o K . âAA’ i v r ö avr£> XP^v<f ( K iv e ır o t'o
A K al ro B Kal t ü v k o n r tâ v e K a a r o v . < rvp.fiaıveı r o ıv v v r ıjv
Ktırrjtru/ rr/ıı E Z H 0 â ır e t p o v ov o-av iv £>pı<Tp.ivu> \povu> k i-
v e ît r d a ı r û K ’ çı> <J y a p t o A İ K iv e îr o , Kal r â r û A eıp e - '5
fıjs âırauTa ck ivcîto a n e ı p a o v r a . &trr ev r û a v rŞ ı K iv e ır a ı.
K al y a p j j r o ı Icrt] >/ k îv ijitls e t r r a ı r fj t o v A [rn t o v B ] , t) p.e(-
£a>v. bıa<f>epeı h e o v d e v ırd v T u s y a p ri\v â ıt e ıp o v Ktvrjırtv i v
n eT tep a a p .iv iü \p6vu> ı r v p f i a ı v a K iv elo -d a ı, t o v t o S ’ â b v v a r o v .
o v t o ) f i i v o v v 8o’£eıev âı> beiK vvo -d aı t o i Ç a pxys> ° v pi/v Beı- 20
K vvra i ye h ıa to p r jd 'e v a r o ır o v a v f i f ü a î v e ı v e v d e 'x e ra ı y a p
e v T ten ep arrp ev tü X P °VV k w i] < t w a ıc e ıp o v e lv a ı, r î j v a v T ijv
he âAA’ i r e p a v K a l e r e p a v rrokksov K L V o v p e v t o v K a l a n e lp t a v ,
â ırep trvp/3 a ( v e ı K a l toÎs v v v . âAA’ e l râ K iv o v p e v o v TrpÛTios
[K ara rö rro v Kal] o-oopariKifV kLvt]o-ıv avayKT] âu reo-O a ı f; 35
< T V ve\es e lv a ı r û k i v o v v t i , K a O â ırep 6p 5>pxv e m n â v r ıo v t o v t o
(r v p / ia ıv o v (etrraı y a p e f h ıra vT io v e v ro ti a v rj < rv ve\es), ro
hi) e v h f^ o fie v o v el\rp\>6 a), Kal Icttm to p.kv p eyeO as ij ro
t r v v e ^ is f 0 ’ ov ro A B r A , 7/ he r o fr o v Kİvi)a-ıs îj E Z H 0 .
dta < fxp eı 5 ’ o v û e v t] •n eıtepao'p.evov i7 â n e ıp o v ' 6/j.oıtuy y a p i v 3°
■nenepaıj\j.tvtü r û K K ivr)dî)0’e r a ı (â ıre ıp o v ) 77 h ı r e ı p o v r] n e ıte p a o '-
pev ov . TOVTiûV 8’ İ K a r e p o v t & v â h v v â rto v . <f>avepöv o v v ö r ı
< r m } < T (T a L n o r e K a l o v k e l i a n e ı p o v n p o e u n v ro del v(f> e r e p o v ,
(ûOC e v ra t. t i o ır p û r o v ı<.ıvi]Qı)<reTaı. pr/Sev he hıa<j>epeT<o ro vıro -
Teöevros r ıv o s t o v t o beİK W ir0a t’ r o v y a p e v b f^ o p e v o v re O evro s 2 4 3®
o v h ev aroTTov e b e ı <rvp.j3 a î v f i v .
T o 8e Trp&rov k iv o v v , p.ij «î>s ro o v ev eK ev , â \ K ’ o 6 e v i]
a p X 1l TÎjs Kivqırea>s, ic r r lv a p .a r û
u ıv ov p ev u ). â p a h e Aeyco,
ile kastettiğim, onların arasında bir şeyin olmaması, çünkü bu her devin- 5
dirilen ile devinen için ortak bir şey. Madem yere göre, niteliğe göre, ni
celiğe göre olmak üzere üç tür devinim var, devindirilenlerin de üç tane
olması zorunlu: yere göre olan, yer değiştirme; niteliğe göre olan, nitelik
değiştirme; niceliğe göre olan ise büyüme ile eksilme. İmdi ilkin yer de- 10
ğiştirme üzerine konuşalım, çünkü devinimlerin ilki o.
Her yer değiştiren nesne ya kendisi tarafından devindirilir ya da
başka bir nesne tarafından. İmdi kendisi tarafından devindiriliyorsa, de
vindiren kendisinde bulunduğundan ötürü, devindiren ile devindirilen
birlikte olacaktır ve onların arasında hiçbir şey olmayacaktır, bu açık.
Başka bir nesne tarafından devindirilen nesne ise dört biçimde devinir,
çünkü başka bir nesne tarafından gerçekleştirilen devinimler d ö r t t a n e :
itme, çekme, taşıma, döndürme, nitekim bütün öteki devinimlerin bun- 25
lara indirgenmesi sözkonusu. İmdi itmenin bir türü sürükleme, bir türü
ise tepme/çarpma: devindiren devindirileni bırakmadığı zaman sürükle
me, çarpan çarpuğını bıraktığı zaman ise çarpma/tepme. Taşıma ise üç
devinim içinde olur: taşman nesne kendi başma/kendinde değil, ilinek
sel anlamda deviniyordur (bir devinenin içinde ya da bir devinenin üs
tünde olduğundan ötürü); taşıyan ise ya itildiğinden ya çekildiğinden ya 243b
2. 243a 5— 244b 23
K w i]aıs iı K a ra to tto v crvyKptcrıs Kal bıaK pu ris i) j de 2 4 4 *
b(vi]crıs crvyK dTaı e£ «Afecuî Kal <5 <r«t)î. r ö p.iv y a p d>Oeî r ö 16
kivovv, rö | 8 ’ eAk«i. (pavepöv ovv £>s t i m a p a ro i>Qovv Kal <
t o (\ k o v r<o e\Kopeva> | Kal <Ldov/x(vo> eırrîv , oiıOiv p .tr a £ v t o v i î- I |
KivovpÂvov Kal TOV k iv o v v tö s (<TTIV. j
to v to b e öîjA ov K a l £k t ü v w p ıu p tv ıx ıv 1) p .tv y a p oıffty rj
u(ji’ ia v T o v ı) | oltt’ a\ K o v ıt p o s aAAo K i v r j a ıs , 7/ 8’ eA £tî â n 1 y—30
â A k o v ırpos a v r o î) trp o s | âAAo. İ t i 1) <mW<rts K al t] Suo<xu.
î) 8 e pb\rıs o r a v O Û tto h v ?/ k i v i] < t is y e\ v i]raı ri/y K a r a fpvtrıv t o v 2 > - l
<f)(pop.(Vov < r(f>obpoTfpai y e v o p e v ı jy r i j s w ere toy, | K al p \ pı
to v to v irvp.j3 a.iv ei ıp e p ta & a ı p e^ p ı av ov a fp o b p o r e p a 1’ )/
KİvT)trıs | to 5 tp e p o p tv o v (f>avepbv öf/ ört rö K ivovpevov Kal rö J 3~4
k i v o v v â p a , Kal oiıd'ev | a v r ü v e o ’T iv p.era£v. '
akka p.i]v ov öe to v â\ \ oıovp.evov K a l t o v u X \ o i o v v t o s | J5
o v b e v e a r ı v p,eTa£v. to v to be b f/ \ o v I k ti]i- e n a y o j y i j s . e v J(i
â ıratrı y a p < rvp.\ /3aw eı â p a e lv a ı rö aAAotow eır^ a ro v K a l r o
■npûtrov â h K o ıo v p e v o v . rö | y a p t t o i ö v d\Aotoürat r <3 al<r6 r)Tov
e lv a ı, al<rQi)râ b e etrrtv o l s bıa<j)epov(Tiv | r â a d p a r a öAAj/Aüji', 2 4 4 b
o îo v 13 a p v r t ] i Kov<f>ort]<TK\t]pdri]s pa\aKOTt]s, | \//6<pos a ^ o ı p î a , *0-1,7
AcdkoVj;î p e k a v îa , y\vKVT)js TnKpoTrjs, v y p â rıjs ^rjpo^Trjs,
tiv k ^ S t t ] s p a i ’ö r r js , K al r â p .tr a £ v t o v t m v , o p o ıcû S b e K al râ
üAAa | r a v tt ö t c i s aı<rö?j(reıs, 3>v etrrt Kat 7/ 6 e p p 6 r i]s K al 7/ 1 8 - 1 9 4
loplarıma ve ayrılmadır. Döndürme ise bir çekme ile itmeden olıuşur, 244a
ı.ılnkü devindiren b ir yandan iter öte yandan çeker. İmdi şu açık:: ma
ilem iten ve çeken, çekilen ve itilen ile birlikte, devinen ile devincdiren
masında hiçbir şey yoktur.
Ama bu tanımlamalardan da açık: nitekim itme, kendinden }ya da
lııışka bir nesneden başka bir nesneye doğru devinimdir, çekme isee baş 19-20
ka bir nesneden kend ine ya da başka bir nesneye doğru devinimdiır. Ay
ın a sürükleme ile ö n ü n e katma da. Atma ise, itme daha güçlü olduığun-
ılun, devinim, devindirilen nesnenin doğasına göre olandan daha jgüçlü
ııluçtuğunda ve atılan nesnenin devinimi [doğasına göre olandan] daha
i;ııçlü olabildiğince sürer. Demek şu açık: devindirilen ile devindirem bir
lileredir ve onların arasında hiçbir şey yoktur.
Ama nitelik değiştiren nesne ile nitelik değiştirten nesne araısında 25
ila hiçbir şey yok, b u tümevarımla da açık: nitekim bütün nesneelerde
Mm/doğrudan nitelik değiştirten ile ilk/doğrudan nitelik değiştiirenin
lıiilikte olması sözkonusu. Duyulur bir şey olması dolayısıyla nitellik de
riştirilir, duyulabilir şeyler ise onlara göre cisimlerin birbirlerindeen ay
nalıkları şeylerdir: sözgelişi ağırlık-haMik, sertlik-yumuşaklık, güirültü- 244b
r.i'ssizlik, aklık-karalık, tadılık-acılık, yaşlık-kuruluk, sıklık-seyrekllik ve
lnınlar arasında o lan lar. Duyumla/duyu organıyla algılanabilen öteki
lerde de bu böyle, b u n ların arasında sıcaklık-soğukluk, düzlük-püitürlü-
lük de var, nitekim taşıyıcı nitelik durumlan bunlar. Duyulur cissimler
lnınlar açısından ya da bunların birinin <bunlann biriyle> daha ççok ya
ila daha az etkilenm eleri açısından birbirinden ayrılıyor. Duyullur ci-
■.imler, hem canlı h em cansız, hem de canlı cisimlerin cansız paırçaları
430 <3>YSIKH2 AKPOAXEQS H
lik hali; duyum, beden aracılığıyla bir etkilenime uğradığı için olan bir
devinimdir. Demek ki cansız nesneler nice durumda nitelik değiştirirse
canlı nesneler de bütün bunlar açısından nitelik değiştirir ama canlı ci
simlerin nitelik değiştirdiği bütün durumlar cansız, cisimler için geçerli
değil (nitekim berikiler duyumlar açısından nitelik değiştirmez). Cansız 245a
ilgi aynı şekildedir. Yine tadalma ve şurup aynı tarzda birliktedir, <cansız
ve duyumdan bağımsız nesnelerde de bu böyle>.
Büyüyen ile büyüten nesne de aynı şekilde, çünkü büyüme bir ek
lenme, dolayısıyla büyüyen ve büyüten birlikte. Eksilme de öyle: eksilme
nin nedeni bir çekip-almma/ayrılmadır. O halde şu açık: en son/dolay-
sız devindiren ile ilk/dolaysız devindirilen arasında <devindiren ile devi- 245b
2. 244b 23 — 3. 246b 27
poptpaıs Kal r a îs e£eaı Kal t a l s tovtcov â n o fio k a î s | Kal 22-3
Ai)\jff<rıv [üAAouocnv v n a p ^ ı v .] öokcî [yâp] in tâ p \e ıv rö rijs
âAAoıaJcreajs, | ovk İ < t t iv be oiıb' ev ro ıîrots, âAAâ yC yveraı [ro
a-^fipa] ak> oıovp tvu ıv rıvûtv | T avra (ırVKVovpevıjs yap *; 3 4 - 5
p a v o v p e v ijs 7/ d ep p a ıv o p evıjs ?/ yj/v^opevijs r ijs | v k ıjs), âA-
Aoıa)<rıs 8e oİk i a r ı v . e f ov /xeı» y â p 7/ pop<f>ij to îj â vb p ıâ vro s,
ov Ae'jyofieı» rî/v pop<f>ıjv, ovh' ov rû tr^fjpa rijs ırvp apıbos 3 6 -7
7} r 7/s kAivtjs, âAAâ | naputvvpıâÇovTes tö p e v \akKO vv to be
Kijptvov t o be Ç v k ıv o v to S’ âA|Aoıot//xeıw k e y o p e v to v 28-9
y â p x oAkov v yp o v e ıva ı k ey o p ev îj Oeppov rı UKkı^pov (küi ov 246*
po vo v oüraıs, âAAâ Kal tu v yp o v Kal tö öeppöv x a ^ K° v )> | 31
bpuıvvpıas k e y o v re s T<j) -nâÖeı r ijv Sktjv. ene'ı ovv i ( oîı p i v
?) pop<f)i) x a l | to (jy jjp a Kal ro yeyovoy 6p.u)vvp.u>s ov k e y e ra t 2 2 - 1
toîs e£ eK tivov <ry{jpaaıv, | to S’ a k k o ıo v p ev o v r o îs ırâ6e<nv
op.ıovvp.ıo$ k e y e r a ı, (pavepdv aıs ev p o vo ıs ) toîs ai<rOi]Toîs 1) 24-5
âAAoı<o<rıs. e ri Kal âAAaıs â ro n o v. to y a p k e y e ıv tov |
âvdptoTiov ı/k k o ıû a û a ı 7) ti/v oİKİav ka(3ov<rav Tekos yek o ıo v, 26
el tİ/v TeAeı'û)|<Tiv tj/s oıVıay, to v OpıyKuv t\ t^v n epapiba,
tpıjcropev âkkotcocrıv elv a ı, {îj) ö pıy^ o vp evr/s ti)s oiktas îj J 7- 8
K tpapıbovpevrjs âkkoıovcrâaı rî/v oİKİav. bijkov öıj | ört ro
tj/s âAAotftjueajî ovk (<ttiv ev to îs y ıy v o p e v o ıs.
ovbe ya p ev Taîs tfe|«rııı. a l yâp e£eıs â p e ra l Kat K aK tat, 29-30
âper?/ öe ırâ<ra Kal KaKt'a rtov | ırpoî t i , Kadanep j; ^tej; îıyCeıa 246^
Qe.pp.Gtv Kal \l>v\p&v v v p p tT p ıa t i s , i; t û v | ju to s t) ırpos to 3 1- 2
TTepıe\ov. o potcus öf Kal tö kÛAAoî Kat 7; îa ^ iıs tû v | Trpoj
r ı. bıaO eaeıs y â p r ıv e s tov /3eArıorotı 7rpöy ro â p ıa ro v ,
key<*> be tö | Ş e k T ia r o v tö <rm{ov ıcal b ıa rıd ev ırepl r ijv <j>v<rıv. 23-4
eırel o vv at â p e ra l | Kal a l KaKtat r û v npâs r ı , T a v ra be
o vre y e v e a e ıs eitrlv o ir e ye ve a n av|r<2 ı> oiıö’ JAcos âAAotoüaris, 3 5 - 6
(pavepov ü s ovk «(rrıı» oAcus ro r?/s âAAot&lo-eüJS | u-ept r a s e£eıs.
^ 22 f i f T a f f i a p u L i J 1 rovruıı] TovruK I 23 u \ \ o i u t a ıv v n â p ^ f t ^
om. E F I * J K yâp om. E l 1 24 to axntia d e t t .: om. E F J K
28 ^hAkov E l 29 <f>a)itv depfiûv E 246“ 21 Ofppıov «aî tö
vypov K 22 opuvvpots fit \tyovrts E piv poı>(pqv E 1
23 ıra! et 24 S’ om. E 27 tJ» ] fj rov F fj add. Spengel
2 8 7] rj rijs E 1 S( J 29 «V Tnîr om. E b 21 Ş rırâv
E1 22 7 001. E 23 To /3(\ntTrov] Tov ŞtkriiTrov F K
25 «î om. Kytviatıc . . . y(v«Ttc] yivttrıs (ytvioas E !) tltrıv E
26 âkkoiatrıt • • . o\<ot om. E 1 27 ovrt ırtpt E 1
FİZİK 7 433
rak deneyimden tümel bilgiyi elde ederiz. [Bilgide] etkinlik de bir olluş 20-21
değildir, meğer ki görme ile dokunmanın oluşlar olduğu ileri sürülsüın,
çünkü ‘etkinlik’ böyle bir şey. Bilim in başlangıçtaki kazanımı ise ne İbir
oluştur ne de nitelik değiştirme, çünkü kişi ruhunu dinginleştirmesi ve
sağlamlaştırması ile ‘bilgili’, ‘aklıbaşında’ olur. Kimse uyurken uyanan,
sarhoşken ayılan ya da hastayken iyileşen gibi, [bilgisizken] bilgili ol
maz. Her ne kadar daha önce bilgiden yararlanamazdı, bilgiye göre et 25-26
kinlikte bulunamazdı ise de, yine de tedirginlikten kurtulunca ve a n
lık/düşünme yetisi dinginliğe, sağlamlığa ulaşınca bilginin/bilimin k u l
lanımıyla ilgili olanağı kazanır. Demek ki, bilgideki/bilimd<eki
436 <E>Y2IKH2 A K PO A2EQ 2 H
3. 24Öb 27 — 248b 28
y îy v e ra ı Kal ro i ( âp^fyç i v r j) tj/ î e'ırıoTijfZJjî tnrapxfi• rîjs
yap Tapa\xyjs ı)ptp.ta r ıs Kat «aracrracrıy. 0118e S»/ r a ıtaıöta 39-30
dvvarat jia d ıiv ovb'e | KpCvtıv rat s aîadıjtrecrıv op-oııas roîs 248®
TrpMTfivripoıs. n o \\i) yap ?/ Tapaxv | ti(pl Tavra «ai 7/ 36-7
Kİvıjtrts. KadtcrraTaı 8e /caî ıraıifrat rj/y Tapalı) s t ot t |jt i r
İ7ro rijy (frvtrea)s ro re 8’ İ7r’ a\\a>v. tv ap-fyoripofi 5 e rovroıs ıs
âA|Aoıoû<röaı r ı avpijiatvtı, Kadâırtp örav tyepOrj Kal y fvrjra ı 24.8''
vi]tj)Uiv -npös r iji’ | tvtp y ııa v. tpavtpöv ovv o n ro r i j î âAAoıco- 3 6 -7
ırecüî <1; ro ts aıVörjroîy /cai e’j> rtŞ | cnVörçriKo) /jitpeı r?js
(V a\ \tf ö’ ovdtvl nki]v Kara tTvp/3 (j3 riK(îs.
başlangıçta da şöyle bir şey oluşur: [bilim] tedirginliğin bir tür dinginliği
ve bir tür sağlamlıktır. Demek ki, küçük çocuklar da yetişkinler gibi bile 29-30
mezler ve duyumlar açısından yargıda bulunamazlar, çünkü onlarda pek 248a
çok tedirginlik ve değişme/devinim olur. Sağlamlaştırılma ve tedirginlik
ten kurtulma ise kim i kez doğa tarafından kimi kez de başka şeyler tara
fından gerçekleştirilir. Bu heriki durumda da tıpkı uyanınca ve ayılınca
etkinlikle ilgili olarak olduğu gibi bir nitelik değiştirme sözkonusu. İmdi 248b
şu açık: nitellik değiştirmeye özgü olan şey, duyulur nesnelerde ve ruhun
duyu ile ilgili kısmındadır, ilineksel olması dışında başka hiçbir şeyde de
ğildir.
N otlar
1 ISkz.: 193 a 12
■khoristos
* Aristoteles'in verdiği örnekte 'basık burunluluk' ile 'burun' ayrı köklerden gelen iki söz
cük, bu bakımdan Türkçe'de 'çolak' kavramı örnek olarak verilebilir: 'çolak' kavramında
'kol' kavramı zaten var.
* Platon, Sophistes, 239 b
1 Kastedilen Zenon'un 'Akhilleus paradoksu' olsa gerek. (Bkz.: 239 b 15)
(l Platon
/Platon'da idea ile büyük-küçük Aristoteles'te taşıyıcı ile iki karşıtlık.
HHerhalde Euripides.
l) Metafizik XII, 6-10.
I^ Diels-Kranz, B 53; B 57-61
II 'rastlantı' diye çevirdiğimiz sözcük (automaton), autos (kendisi) ile 'maten' (boşuna) söz
cüklerinden kurulmuştur.
" l . 'nedir' 2. 'niçin?.. -- çünkü' 3. 'ne için?... -- ... inek amacıyla' 4. madde.
* *Diels-Kranz, Empedokles, B 62,4.
*'t 'Devinim' diye çevirdiğimiz kinesis sözcüğünün her tür değişim süreci olarak anlaşılması
gerektiği bu bölümde açıklığa kavuşuyor.
1 ' Bu konu şurada açıklanıyor: Peri Ouranou, A 268 a 6
*(>En geniş biçimde Fizik, VII, 5
*7 Pythagoras ile Platon (Sophistes, 256 d-e: Timaios, 57 e-58 c)
1HPythagorascılarm görüşleri (Bkz.: Metafizik, 1048 b 29-35)
1 Buradaki anlam üzerine en anlaşılır yorum Hans VVagner'irıki (Aristoteles, Physikvorle-
sung, übersetzt von Hans Wagner, Akademie Verlag, Berlin 1967, s. 501): 1, 2, 3'ün kareleri
1,4,9'dur. Nokta ile şöyle gösterilir:
1: -
4: : :
9: ...
bir ile başlayıp 1X1, 2X2,3X3, 4X4, 5X5 diye sürdürüldüğünde bunların noktalarla elde edi
len geometrik şekil karşılığı hep 'kare' olur (aei hen to eidos: hep tek biçim), 'ayrı' (birin dı
şında) başlanırsa, sözgelişi 2 ile başlanıp 1X2,2X3,3X4,4X5 diye sürdürülürse...
/ V
eşkenar ikizkenar çeşitkenar
SAYI
X \
'on' 'onbiı'
/ \
köpekler atlar
46 224 b 26-28
4^syn-birlikte, ekho-iyeyim
48 229 a 28
4^ Ünlü "Adon Bahçeleri"ne gönderme.
^ Köşeli ayraç içindeki bu son paragraftan Porphyrios ile Themistios söz etmiyor. Simpliki09
bu kısmı sonradan eklenmiş kabul ediyor: Aristotele, Öpere, volüme terzo: Fisica, Del Celo,
Tradıızione di Antonio Russo. Editori Laterza 1991. s. 136.)
51 226 b 12-16
52 234 b 10-20
53 235 b 6-13
54 236 b 31
5 ^e kineitai: "ya da devinmekteyse"yi göz önüne almadım.
56 233 a 21-31.
N O TLAR 441
57 IBaşlangıç |A A A A
IDurumu
1 B B b"
|c c c c [
jA A A A
4 Adım
isonra B B B B
t C C C C
I
88adım sonra \A A A A
|B B B B t
C C C
58 2399 a 26-29.
59 2377 a 17-b 22.
60 2322 b 23,233 a 10
6* Dalha az devinecek bir nesnenin olması zorunlu; zaman olması için devinim, levinim olma-
sı idçin nesne olmalı.
62 2255 a 1-234 b i l
63 Bluz. 240 b 8-241 a 26
64 E, 44
,,s Recductio ad absürdüm.
00 2603 a 20-261 a 26 da bu gösterildi:
67 2255 b 15
68 232i a 25
® çizfgi:l. Düz 2. Çembersel; yer değiştirme: 1. Düz devinim 2. Çembersel devinm.
Nessne A gücüyle B büyüklüğündeki/ağırlığındaki nesneyi C boyunca D zarramnda devin-
diriiyor:
1. B: 2'yi D zamanında 2C kadar devindirir.
2. A\, B:2'yi D:2 zamanında C kadar devindirir
3 A\, B'yi D:2 zamanında C:2 kadar devindirir
4. A\:2, B:2'yi D zamanında C kadar devindirir,
5. A\:2, B'yi D zamanında C C2 kadar devmdirmez, çünkü güç, devinimi yerije getiremeye
cek: kadar azalacaktır
6 21A, 2B'yi D zamanında C kadar devindirir.
^ Bir ıönceki dipnottaki 5. duruma göre.
72 Tmnaios 28 b, 38 b
^ Phjysik, 3. Kitap 5'e göre bu olanaksız; gönderme: Anaksimandros, Anaksimenes ve De-
molkritos.
74 259ib 1-16
75 192! b 21
7^ Herrakleitos.
77 2501 a 17-19
78 253 i a 32-b 6
Mellissos
Krş;.: Peri Psykhes (Ruh Üzerine), 428 b il
^ Rosss'a göre 234 b 10-20; Diels'e göre a 228 a 10 vd.
82 251 a 9-16
83X,1
84 256 b 4-257 a 27)-
442 NOTLAR
85 Krş.: 256 b 30-257 a 3
86 Krş.: 188 a 17-18
87 TH, 1
88 252 b 17,18; 253 a 7-20
89 Krş.: metafizik, 8
90 Krş.: Peri Psykhes (Ruh Üzerine), 2. 416 a21
91 Krş.: 194 b 13
92 E, 4
93 Krş.: 227 b 24-26
94 E ------- B------- C F I------------------|G
(E) (F)
A --------------- ► D I--------------- ►
95 262 a 19-b 21
9®Herakleitos, Anaksagoras
97 261 b 28
98 Krş.: 3. kitap 5, 8
99 Empedokles, Anaksagoras, Demokritos
1' 1 Demokritos
'''■ Platon
* Ross'a göre burada Aristoteles Platon'u eleştirmektedir
103 266 b 28-267 a 8
104 Bkz.: 240 b 8- 241 a 26
105 E, 4.
cisim : soma
Türkçe-Yunanca Sözlük
çekm e: helksis
çelişm e: antiphasis
çem bersel, d airesel yer d eğiştirm e:
açıklam a: logos
periphora
ııkıl: logos
çizgi: gramme
am aç: heneka
d aire, dairesel: kyklos
ıınıaç, son: telos
d airesel y er d eğiştirm e: kyklophoria;
u n / şim d ik i a n , şim di: nyn
periphoria
ara n esne, a ra m ek an : diastema
değişme: metabole
ard ışık: ephekses
değişm ek: metaballein
atm a: risis
d evinim : kinesis
ayırm a: diakrisis
devin im siz, değişm eden bağım sız: aki-
ayırm ak: diairein
netos
ayrı, a y rı b aşın a: khoris/khoriston
doğa: physis
bağlam a: synapsis
doğal o larak : physei
beden: soma
doğaya göre: kata physin
benzetm e: analogia
DOSTLUK: philia
biçim : eidos
d u rm ak , d u rad u rm ak , d u rak lam ak :
biçim , şekil: morphe
eremein-eremia
bileşik: syntheton
d u rm ak , k alm ak : m one
bir: hen
d uru m : thesis
bird enbire: eksaiphnes
d uygulanım : pathos
b irleştirm e, toplam a: synkrisis
duyum : aisthesis
b irlik te , a y n ı anda: ham a
düz çizgi: eutheia
b itişik olm ak : haptesthai
ebedi: aidios
boşluk: kenon
ek lem e: prosthesis
bozulm az, yokolm az: aphtharton
ek silm e, k ilo verm e: phthisis
bölünm ez: atomos; adiaireton
eşh ızd a/ sab it hızda: homotakhes; iso-
bütün: holon
takhes
bü yüklük: megethos
etk ilen im : pathos
büyüm e, artm a: auksesis
e tk in lik , g erçek lik : energeia
büyüm ek, a rtm a k : auksanein
e v re n , d üzen, gökyüzü: kosmos; pan;
cins: genos
ouranos
444 TÜRKÇE-YUNANCA SÖZLÜK
o ra n tı: analogia
o r ta , arad a: metaksy
o r ta , ara: mesos
ö ğ e (ler): stoikheia
p arça: meros
parçasız: ameres
ra stla n tı: automatos
ru h : psykhe
sa rm a k , ku şatm ak : periekhein
sayı: arithmos
sın ır: peras
sıra , d iziliş: taksis
so n , am aç: telos
ekhom en es: içeren
Yunanca-Türkçe Sözlük
eksaiph nes: birdenbire
en a n tio n : karşıt
en ergeıa: etkinlik, gerçeklik
«ıllaireton: bölünmez
en telekK eıa: gerçeklik, tamamlanlama
■i'l her zaman
epagogc: tümevanm
■grııctos: oluşmamış
ep ak tik o s: tümevanm, teklere bakma
ılılos: ebedi
ephekses: ardışık
■İMİıcsis: duyum
erem ein-erem ia: durmak, duradurmak,
illin: neden
■lılnetos: devinimsiz, değişmeden ba- duraklamak
esk h ato n : uç
l'.ırasız
eu th eia: düz çizgi
■lıilıcia: hakikat
genesıs: oluş
■llolosis: nitelik değiştirme
genos: cins
«iiıcres: parçastz
gram m e: çizgi
■ıııılogia: benzetme; orana
ham a: birlikte, aynı anda
■ııııııke: zorunluluk
h ap testh aı: bitişik olmak
■ııllphasis: çelişme
helk sis: çekme
• |H-lron: sonsuz
Ken: bir
ıplılharton: bozulmaz, yokolmaz
hen ek a: amaç
• ılllımos: sayı
Kolon: bütün
■rklıc: ilke, başlangıç
h o m otakh es: eşhızda/sabit hızda
»Irlııs: tam olmayan
hyle: madde
■lıııııos: bölünmez
isotak h es: eşhızlı-sabit hızda
• ıılmıınein: büyümek, artmak
k a ta physin: doğaya görekata symbbe-
■nİ4M\sis: büyüme, artma
kos: ilineksel anlamda
•uiomatos: rastlantı
k ath o lo u : tümel
İ lla ■«)r/zor ile
k en o n : boşluk
ıl la İre in: ayırmak
k h o ris/ k h o risto n : ayn, ayn başına
ıllukrisis: ayırma
k h ro n o s: zaman
ıllanu-ma: ara nesne, ara mekan
k in esis; devinim
ılyııamis: güç, olanak
kosm os: evren, düzen
»IiUni: kavram; biçim
k y k lo p h o ria: dairesel yer değiştirme
»lıınl: olmak, varolmak
k y k los: daire, dairesel
446 YUNANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK
logos: söz; açıklama; akıl; kavram stoikheia: öğe(ler)
megethos: büyüklük symbebekos: ilineksel
mekos: uzunluk symbletos: karşılaştırılabilir
meros: parça synapsis: bağlama
mesos: orta, ara synekhes: sürekli
metaballein: değişmek synkrisis: birleştirme, toplama, kanjffl
metabole: değişme syntheton: bileşik
metaksy: orta, arada taksıs: sıra, diziliş
m on e: durmak, kalmak teleios: mükemmel, tam
morphe: şekil, biçim telos: amaç, son
neıkos: KİN thesis: durum
nous: US topos: uzam, yer
ıran: an/şimdiki an, şimdi tykhe: talih
onkos: kütle, ağırlık
ouranos: evren, gökyüzü
ousia: varlık, töz
pan: evren, gökyüzü
pathos: duygulanım; etkilenim
peras: smır
periekheitı: sarmak, kuşatmak
periphora: çembersel, dairesel yer
değiştirme
philıa: D O STLU K
phora: yer değiştirme
phthisis: eksilme, kilo verme
phthora: yokolma
physei: doğal olarak
physis: doğa
poıotes: nitelik
poson: nicelik
pros ti: ilgi, görelilik, bağıntı
prosthesıs: ekleme
protos: ilk/doğrudan
psykhe: ruh
ripsis: atma
skhema: şekil
soma: cisim; beden
stasis: yerleşmek, durmak, kalmak
steresis: yoksunluk
stigme: nokta
IN D E X VERBO RUM 447
8 4 “ - 9 9 b = ı 8 4 * - i 9 9 b , o “ - 6 7 b = 2o o ‘ - 2 6 7 b
IN D E X V ERBO RUM
di’hpovpypa q 8 b 3 J , g g b l l 7 b 35 fh â ır tıp o p U v a ı , f ia Ü tÇ ttv ,
âvipaııtos 9 3 h 8, 1 2, g 4 b 1 3 , 9 8 * 2 6 , 2 * 1 1 v p o ttm t 9 * 2 5 , ı o b 2 7, 5 6 * 1 7 , 28, 29,
a v la r pot 91 b 6
2 5 b 3 4 > 4 2 * 5 4 > b 33 roC â v d p o v
â v T fffT p a fin iv t D s 6 b5, 27, 15^*31 o iû tp İ a r ı fio p to v 8 K a r a p t r p ifO tı 3 8 *
d v T tO e a ı s 25*11 12 â ır tıp o p ırp o s â v t ıp o v o v b tp a
â v r ııc c ıa O a t d p r t K t t p t P O P ) ( v n o K tifit P O P A6 y o v İ x * 1 f>3 İ I 3 â ır tt p o ı
9° b 1 3 (cf- 90 * 18 ) âvTiKtlp€va 8 4 b l8 â ır ttp a r fp €iS« 5*22
1 11 2 4, 2 5 b 2 5 , 2 7 * 7 d P T lK tlfitP T J â ır tıp o * h a K rv h to s 7*2 T<i d ı r t t p a
â jT u tp a a tç 2 5 * 1 9 d p t ik h r a t k i v r ja d &tf\$CLV €tc. 3 3 * 2 2 , 3 8 * 3 3 , 6 3 * 6 , b4,
y p t fit a 2 9 h 2 5, 6 ı b ı 8 y p c p ıa t â v r t - 6 5 * 20 i p dvttp<f> XPV V¥ â .h v P a T O P
K tıp tp o u 30*1 n tr a & o k a l âv rtted - T T t v t p a a fiiv r fP K iP tîa O a t 3 7 b 2 3 - 3 8 b 22
f i t p a ı i b . 8 , 6 1 b 21 K tv ıijo tıs â v r ı - â ır tt p o ı ku<
j fio ı 5 0 b 18 r w v CLirttptUP
K tifit v a ı 6 4 b 3 1 o v d i r ır p û ı r o p 5 6 * 1 8 5
o û « r n tn tp a < r -
d v r i K i P t ip 5 7 b 2 I , 23 fitP O P K tP ttP d ır tıp o v X P ^ V0V e^c* 6 6
a v T ifitO la r a a B a t 9b 2 5 , l l b27 * 1 0 - b 24
d v T ifit T â o T a o t î S h 2 d ır t p t ij/ rcus 4 b 2 1
â v T tırfp îa T a o ıs 1 5 * 1 5 , 6 7 * 1 6 , 1 8 d ırtp y d Ç ta O a t 9 9 * 1 6
â v T io r p o ıp r } 6 6 b 18 d m a r ia 1 3 * 1 5
â v T io T p â fp t ıis 6 5 b 8 d n o 0 d\\€LP 3 0 b 2 9 , 4 7 * 1 8
d p r i,p a o ıs 87*5, 2 4 b 29, 25*12, 27*8, â ır o y iy u ta O a ı 4 5 * 1 4 , 6 2 * 2 9 , 3 2 , b l6 , 20
35 b 1îı 16 , 61 b8 d ıtu K o r io p 9 8 b 5
â .v T n p e p 6 f t t v o v 15*30 d ı r o K t î f fO a t 9 2 h 1
‘ A vT i< pw v 8 5 * 1 7 , 9 3 * 1 2 ( - a A « s ) d n o K p ıo ıs 8 7 b 2 9
dvco 8 8 * 2 4 , 5 ü 3 a > “ a 2 7 , 1 7 a 3» 5 5 b 2 I > d n o \ ttv ttP 1 1 * 2 , 3 5 b 9 , 4 3 * 2 8
57* " a ır o p r ffta 1 1 * 1 0
d v u B tP 6 3 * 1 d ır o p la 8 5 h I I , 2 * 2 1 , 8 * 3 3
d v u j\ tG p o $ 3 b ]4 â r r o r tT fiT jfilp i) 2 b 8
â v w ft a \ o s 2 8 b 1 6 tiıroTV7xâı/€CT0aı 9 9 b 3
â l ' a ı p a Aa i s 3 8 * 2 2 , 6 5 b 1 2 ( - a Aâ ı s ) d ıro v a ta 9 1 * 7 , 9 5 * 1 3 , 7 * 1 2
âvtD V V fios 2 6 * 3 0 d r r o tp a ıp ta O a ı 4 a 3 2
<İ£<oAü*ya;s 3*1 a ır r ta O a ı ır t ır t p d v O a t 8 * 1 1 def.
â f< o 5 ı^ 5 2 * 2 4 11*34, 2 6 b 2 3, 31*22 d n r ö fttp a
d â p a r o s 4 * 4, 26 b11 ■na0 T)Tt/cd K a l ı r o ır jT iK a cAArçAcuy ] 2b
â o p if fr o s 9 6 b 2 8 , i b 2 6 , 9 b 9 32 (cf. 4 2 b 6 o ) ) ( itp t£ i}$ , o v p e x * s
â ı r â O t ı a l 7 b 2Ö 2 7 * 1 8 , 2 1 , 2 4 , 31 b 4 oAoı^ o A o ü â t r T f -
ân aÛ T js I 2 b 3 2 , 2 6 * 2 9 , 4 Ö b 1 9 , 2 0 , 5 5 " I 3 ır S a ı 3 1 b 3 rtıetaphorice 91 b 3 5 , 9 4 *
drra\ \ ayT f 2 9 “ 2 4 21, 3 * 2 âı rros 1 4 * 1 [ l 6 b 20]
d ır a \ \ â .T T t a 6 a t
5*9 âiT ftiffls 4 3 * 1 9 , b I 5
d ır a v T T jo * ı s 8 * 8 dp{ltÖ T t}7 €S 6 o b 1 0
iıraVTTfTfOV 63 * 4 â p â x vy * 9 9 * 2 2
d ır a p r iÇ ttp 5 * 3 2 d p a \ P to v 9 9 * 2 7
d ır a r d a Û a ı 2 9 ^ 4 d p trrj a i p lv d p tr a i a i 24 K a n t a t t o jp
ân avaros 59^25 t{*a)p 4 6 * 1 1 , 3 0 f €A«<w<m t i s 4 6 *
d n tıp ia 3 * 1 2 13, 2 0, b 28, 4 7 * 2 r w p ırp u s ti 46*
â ır tıp o p 2 b 3 0 - 8 * 2 3 opiniones ptıüoso- 30, b3 -8 v o ı t î d -n a O is f) 5
d/ i
phorum 8 5 * 3 3 , b ' J , 3 * 3 . «5» 2°> ıra O rfT iK O P 4 Ö b 19 ( c f . 4 7 * 3 ) *«/>*
6 h 28 iv r $ v o a c p 8 5 * 3 3 K ar' ıjfioı/âç « n i Avr r as 4 7 * 8 , 2 4
tîS o s )( K ara tiAtj Öcs 8 7 b9 İp a p ı$ fx ttu 2 3 * 2 5 , 6 3 * 2 5
rw < rw €x*î o b 17 toO a ır tıp o v o v k d p tO fio s S o K t î d t r t ıp o s tT p a ı 3 b 2 4
t O T iv d p x * l 3 b 7 *5 m f f r t s İ k v İvte ttAcioj 7 b 7 Sıx&i 19 b6 o <İ7rAıys
3 b 1 5—25> 8 * 5 - j j noaa^üis 4 * 3 ) ( t<s 2 0 * 2 7 ) ( avpt\rjs 20 b 3 ^
K ara v p ü a B ta iv , d ta ip t a tp 4 * 6 , 6 * 1 5 * t d ffpı$fxijfiivov y ro dptOfirjroP 2 3 * 2 4
b 16 , 3 3 “ 1 9 , 2 4 \ a )p ttT r d v t î v a t o v x & a iır ö i «' ta o s İK a rtp o s 24* 2 ap tO p û
o lo v r t 4 * 8 - 6 * 8 S u p a p tı t lv a ı 6 * 18 İ p g o * 1 5 (cf. 4 2 * 6 9 ) , 6 2 * 2 1 , 6 3 b 13
« a r a a v / x 0 t 0 rjK o s v ır â p x < e ı 4 * 2 9 im r o fXT}5 i P ı r p o s d p ı B f i o p 15 b I 3 İP
t t jp a u fr ja ıp 4 b 3 , 7 b 28 def. 4 b 20, a p t$ fiw tiP a t 21 * 11, b II
7*1 ,7 /c a r ip lp -ftta p 6 * 1 6 la r ı a p ıo r t p o s 5 b 3 3 , 2 9 b 8, 61 b 35
r w âAAo k o l âAAo \ a f i 0 d p t o $ a ı i b . 2 7 âpfioÇ ttP 9 * 9 , 14 b23
i iri K a O a ı p t f f t ı 6 b 13 ip fity iO tı, âpftO PIK T) 9 4 * 8
K tp ıjtT tt, 7b 2 i a t r t o p tifs v K rj d p p v O fu o ro s 9 3 * 1 I
IN D EX V ER B O R U M 449
â p p a ıa T İa 53*33 d ıp ıiv a ı ı 6 a 2o, 2 6 * 2 3 , 5 3 * 3 3
dpTı 2 2 b 12 d ( f> io r a o 0 a ı 9 1 b10, 65 b 14
d p T tO V 3*11 d < p cü p i(T fx iv o v 8 “ 6
İ t ( \ İ ;s 1 * 6 , b 3 3 , 5 7 b 8, 6 1 * 1 3 , 6 5 * 2 3 58 b ı 7 â Sv ya r o J' eFı/at n p o jr r jv 6 I 8 8
dro po s â r o f i a /« y«0 ı; 8 7 * 3 (cf. 6 * 1 7 ) r â v t p i y i v f o i v <f>v(TtKd 9 1 * 3 (cf.
d r o f i o v v v v 2 2 b 8, 4 1 * 2 5 (cf. 3 5 b 3 3 ) 6ob3 1 , 6 1 * 1 5 ) d v tK c îv t ^ v y i v t o ı v
f ZS o s 2 7 b 7 dhvvaT O v e£ arön cov 91 b 1 3 y tv io e ts (3 t a t o ı 30*31
(Tvai rı ovvtx*s 3 2 * 24 r,j i<p0o-pp-^vov a v £ r ] O is k t \ . v o r t p a ı y e v i o f ü j s 6 1 * 1 1
K a i r ö y t y o v â s t u â r o p t y r o f i k v €<p0a p - y t v e r j) 9 3 * 7
raı ro y cy o v tv 36 “ 6 aro/ioı y evvâ v 8 7 * 15 , 56 * 1 , 5 7 h I o
X p o * ' o ı 6 3 b 27 a r o / i a <;t u t a r a 6 5 b 2 9 y iv o s 8 9 * 14 , ^26, 1 ^ 1 9 , 9 * 4 , 1 0 * 1 8 ,
a v fâ v tıp 9 “ 27 , 4 5 a 1 2, 5 0 * 2 9 , 3 0 27 b 1 2
avÇuv 8111 7 , 43*38, 45 ‘ 12> *5» 5°“ 29 y t ü jfit r p r fs 8 5 * 1
6 b28, 32 7fcı;/xerpiKüS 8 5 * 1 6 , 1 7
aktris ) ( tpeian I “ 13, 26 * 31, 28 b 21, yn m ' m . 32
4 1 *3 2> 33» 43*9 8*22 y rjp â v 3 0 ® 28
K a r â r o ır o p 1 1 * 1 5 , 13^5 ovx ö fia - y rjp a y o ı s 1*19
A»js 2 3 b 20 o v k i v a v r i a a v Ç r jo tı 30 * y T jp â a K tıv 2 1 * 3 1
25 ır p o a O c o is t * s 4 5 “ 2 7 v o rtp a t y iy v t a O a ı İk fxi) Ö v to s, i£ o uro s
ytvtotcüs *10
6 î 87*28, 9 1 b 9—2 7 ra â n \â , ra
a v r 6 , r 6 t â n \ w s 1 * 3 2 (cf. 2 b 2o) â p ıO - cT v y K fifit v a 8 9 ^ 3 2 , 9 0 * 9 S«e v r r o -
fid s 6 a u r o s 24 a 2 K € io 9a ı rö y ty v o fitv o v 9 0 * 1 5 , 34
a v r â $ ( v 51 * 2 1 y t y v e o O a ı f x t r a o x V f J ia T ^(Tf( e ^c* 9 ° b5
avTOfiivTjTOs 58 a 2 to y ı y v o f i f v o v a v v O t r ö v 9 0 b 1 1 (c f. ib .
a v r ö fta r o s 97 b 15 1 avrop arov 20) 7(3 y fv o fttv o v d vd y K t) r t Acs
9 5 h 3 1 - 9 8 111 3 B ta tp fp ft r v x v 97 ‘ * a & (îv 3 b8 (c f. 6 1 * 1 3 ) y iy v t r a ı
3 6 , ü20, 35 c i . fid r ıji' 9 7 b 2 2 - 3 2 oû5t v d v t v t o v K tV tîa O a ı 2 2 b 23 ro
u o ' T * p o f ' p o v « a i «^t i o^aı s 9 8 “ 1 0 y t y o v o s e v a r o p ıw y t y o v tv 3636 ro
d<paıp€Îv 5 3 b 2û, 6 6 h 3 y ty o vo s âvâyK T) y i y v € o 0 at ır p ö r t p o v K a i
ic p a ip t a u 8 7 b 3 3 , 9 0 b 7, 45*29 rö y ıy v ö f t v o v y tyo vtva ı 37 b ıo, 15
dfpaurj 03 a 5 o â v ?j -n p o T t p o v f i i } o v , â v â y K T } y î y v f f T -
a f 17 1 3 * 9 , 27*17 0aı ( V Ö 3 b 26 y tV T iT o s 1*14
a< p O ap rov 9 2 * 2 8 , 3 b 8, 6 5 * 2 4 y ıy v w o K t ıv 84 * j 2
450 IN D E X V ER BO R U M
yAvKatvtffOat 4 4 b 7, 23 StapöpoÖP 9 9 b Io
yVWfXOV€S 3 * 1 4 Stâaraffıs 2 h 17, 4 h 20, 6 * 6 , 8 b 14
yvajptÇtıv 8 4 * 1 2 S ıâarrjpa %v ırpûs 5uo 2 * 1 8 â r6nos
y v w p ifx o s 8 4 “ 1 6 &ta o r t) p a r a î^ fi rp ia 9 * 4 Sıdarrjfia
y v a ıp ıa r iK y ) 9 4 h 4 H *ra£v tw v ia ^ a T c a v 1 1 b 7 (cf, ib.
y â fu p to s 9 8 b 26 9i J 9ı 1 2 ‘ 3» > 3 * 2 8 , 1 4 * 5 , 20, ı 6 b 16,
yofitpos 2 7 * 1 7 3 2) r ö a i r û SıâaT7]fia 2 3 * 1 (cf.
7 paftfijj <pvaıfcı), paB^fianKr) 9 4 * 1 0 , l 6 â 3 5 r 3 7 b 35)
11, 2 2 * 1 6 dro/joı 6 * 1 8 , 3 3 b 16 Sia(7TO\T} 17 h 15
ovk İK f f T i y p â ı v 15 h 18, 31 a 24, 4 1 * 3 Sıa<pip€iv 2 4 * 8
d ı a ı p f t r a ı ırâ c ra 2 0 * 3 0 avpcxcr3Ia hıaıpopâ 1 3 ^ 8 , 26 * 2 8 , 4 9 * 4
25 a r t y /Â ü tv f i t r a ^ v y p a f i f i r ) 3 I b9 hıatpopos 1 5 * 1 2 , 28 b3 0
y p a < p tîo v 4 8 h 8 Sıdfpveaöaı 5 0 b 3I
Sı5a£is 2 * 3 2 , h 2
Saiftovtwrtpov 96 b 7 8 t5a (JK a \tK ü s 2 b7
Sa/frıîAiOS 7*2 SıSovaı Ö3b 20
SttKvvvcu 93 * 4 , 59*27 &ıt£t\OHv 4 b9 , 6 3 * 6 , b 4
5t«rı«ös 48 h 21, 49 ft 2 SteÇıivat 6 b 9 , 3 8 * 2 3 , 6 6 b i 3
St( ‘os 5 b 33 , 2 g b 8, 61 bj 6 £tc£o£os 4 * 5
AyjioKpiTos dpjçâs âırtı'povç 84 b 2 I S , i p X ( a 6 a ı 4 * 3 , 3 2 * 4 , Ö 3 b 7, 6 5 * 1 9 , b 6
(iri fitKpöv r ov ftSous tfıpaTO 94*20 Sııîvat 4 * 4 , 3 2 * 2 , b 1 9 , 3 8 * 3 6
TtavaiTtppııa 3 * 2 1 o yS ^P İr tp o v İ£ SuaradOaı 2 b x8, 4 b 2 i
ir ip o v yiyvtaO aı twv rrpûjToov ib. 33 dİVT] 9 6 * 2 6 , 1 4 * 3 2
/ « jw 8 8 * 2 2 , 1 3 * 3 4 âbv v arov 5/n/ffcs 4 3 * 1 7 . b i 7 ı 4 4 * 2
â ıra v ra y ty ov tv at 5 1 b 16 &s ovtoj 8 4 * 1 5 , 9 6 b32, 1 b17,
d ıo p iÇ d v I 3 b 24,
ko.İ ro npuTepov iy ty v tr o 52*34 >8*9, 3 4 * 1 4
Sı d rt 94 b 19, g8* 23 Sıâ vatrûıv 9 4 2 S, Stoptaıs i 3 h2Ö
95*31 J |’ o l 15*29, bıı Sı’ SlXOTOfittV 3 9 b 19
av râ 5 6 *4 5<<i ırAftovcuv ib. 6 JlYOTO/tlia 8 7 * 3 , 7 b I I , [ 1 4 , ] 3 9 b 22
8ıa8oxf) 2 8 * 2 8 b ıu iK o v 3 9 b 16
SıâOeats 93 * 15 , 25 6 'ıa ıo ıs 4 3 b 3 , 4 , 7 , 9
hıaıpûv 8 4 h 12, I I * 29, 35, I 5 b 16, 2 0 * 5 , S6ypLara g b I 5
3 9 b l 9 > 2 3 >r 5 4 b 3 I B 6 (a 13*22 , 5 3 bı, 54*29
bta ıp taıs âırtıpov x a r â Sıatpeaıv 4 * 7 , fiuâs 9 2 * 1 1 , 2 0 * 2 J
6b . 4 17 33* 2 0 , 25
. (cf. 36 5 37
bi . Ö v v a p ts t o v K iv a a O a ı K a t ifp ffif t v 59*26
8, 6 3 * 2 1 ) r a v r o tc a i K a r a t a û r â Svvâfitt ) ( f V Tt\fxft(! ^ 6 * 3 , 9 3 b8,
7) h ı a i p t a ı s K a l 7) t v c a a ı s 2 2 * 1 9 0 ‘X îİ “ Ob 26, 1 * 1 0 , 20 , 2 * 1 2 , 5 7 b 7 5 8 * 3 2
fia r o s 2 4 * 9 (cf. 4 9 * 5 ) rd ft i j o v (cf. 9 1 b 28, 9 5 b 4 , 27 ) ci. v\r} 9 3 *
to «ara ü ta ip ta tv 25*21 rO vvv 3 1—b8, 7 * 2 ? , 1 7 * 2 3 , bg 5vı/d/<eı
X p ö v o v S ıa ip t fft s 6 2 * 3 0 f t v a ı t 6 a T rttp o v 6 * 1 8 , b 1 3 , 8 * 6 to
Sı a i pe TÖs 4 * n , 3 1 1316, 3 2 b 25, 34*11, hvvâ^ıtt nAeoj/a^ûs ^ iy erat 5 5 * 3 1
b 1o (cf. 4 2 * 39 ). 2i-35b5 = i<7Xvs 5 0 * 2 , 7, 6 6 * 2 5 - b 24
SiaiTT]Tİ]S 6 * 13 SvyarrOat 9 5 b 4 , 1 * 3 5 , 6 * 2 4
SıaKna/jieîv 6 5 ^32 S u v a r o v 5 1 b ı , 56 b H
SıaKpıVfıV 52 * 27, 5 9 b 13, Ö5 b 2 I 8 v ( jk İv t jt o v 26 b i 2
SıdKpıms 8 7 * 3 1 , 3 * 2 7 , 4 3 b8, 11, 28, SvoKo\ta 1 1 * 1 0 , 3 9 b H
6 o b 11, Ö5b 19 &V(TTVXtCL 97*27
bıa\an@â.V€tu 1 3 * 3 3 , 2 8 b 6, 5 4 b 29, SuoX f p i) 2 5 * 3 0
64*20
5ıa \ ty *o 6at 8 5 * 6 , 10 c y y v T ip o v 0 5 b 2, 9 7 * 24, 6 o b 3
ÖıaAtiırav 2 0 * 8 , 2 6 * 2 8 , 2 8 b4, 8 , 5 8 b ıo iy t ıp e a B a t 53*20, 5 9 b 13
5 ıâ \ tK T 0 s 4 * 1 6 e O e k e ıv 95 * 25
SıaAvctv 8 5 * 17, 4 b33 flS lvat 8 4 * 1 0 , 8 7 * 11, 9 4 b l 8
5ıa fid ’ftv 60 * I 8 f?fias K ar cıSos ) ( K ard n\ri$os 8 7 h9
StapeTpos 2 1 b 2 4, 2 2 * 5 , ^ 4 b l 5 ci. fiopıpTj t Ao*yos 9 3 * 3 1 , b4 , ı g , 9 4 b 20,
H ıaV C fiU V 43b I I 9*22 ci. atrtov 9 4 b 26, J 5 * 2 1 , 9 8 * 2 4
h ıav o rfT iK O S 4 7 * 2 8 İv T1J vA]J 1 0 * 2 1 T(p €t5«t €V, fit»O
Sıâvoıa 9 2 * 16, 9Öh22, 9 7 * 2 , 98*4, 47 8 6 * i 9 , 9 o h24 Tti evavrta Sta<popâs
bH , 53 34
“ Kal etön 8 7 * 2 0 kivtjo( oos eför) 1 * 9
fi ı af ropci V 1 0 ^ 3 1 , 1 7 b 3 0 , 1 8 * 3 0 , 6 6 b 2 7 (cf. 5 6 ° 3 1 ) tottov ittir) 5 b32 6
IN D E X V ER BO R U M 451
rojror o v k fîSos 9*21 (cf, b 3, 23) î^ v x o v 5 5 * 7 , 5 9 b 2, 6 5 b 3 4
cfSrç ;i. ron ot 6 0 * 9 iv nocra^ûs 1 0 * 1 4 iv l<*vr V îb . 25
feSoTftjs 88 * 5 İV X P 0 V<P 20b 32~22*9 iv £ =
ClAfJÖtS 97 * 23 X P0V 0İ 2 4 * 3 5 , 3 6 b 3, ( 1 6 * 1 4 iv #
ei\iKpttafs 87 b 4 K iv t ır a ı 2 6 b 3 0 , 2 7 » I 9 , 2 4 , 2 9 , 3 5 * 3 5 ,
(tfiapfnvaı 3 0 * 32 02*4
tlvaı TrûAAaxws \ ty tra t râ ov 8 5 * 2 1 , İV o i \ e y o v T ( S tîv a t r d ırapra 8 5 * 2 2
8 6 * 5 5 (cf. 6 * 21) TÖ fîp a t TIPI TioAAa^âs \ iy * T a t 85 b 6, 2 7 b 3 Üvvâ-
8 s b s i , 25, 8 6 * 2 9 , 9 0 * 1 7 , 9 1 * 1 , //« )( ^ı>rfA«x<‘<î 8 6 * 3 t v râ aûfAa
1 *3 2,2 b 1 6 , 4 * 2 3 , 1 3 * 1 9 , 1 9 * 2 1 , b 11, tö v ır o K t if A f v o v 87*13 âpt.0fÂ(p
2 9 * 1 8 (cf. 2 b9 , 1 7 * 2 4 , 19^27, 2 2 * 2 0 , 9 0 * 1 6 , 6 2 * 2 1 , Ö 3 b i 3 (cf- 9 2 * 2 ,
2 9 * Î 9 , 63 139) ot filv TÜ İOTİV âtpçî\OP 2 * 20) rO i v â fiıa t p c T O V 7 b6 o
85 b - 7 (cf. ib. 30) ö a a ânA<2s öv ra â p ı ö p d 5 Hva ırAe/cu îb. 7 î * f*âA \ov
90 bi Sv ci. o v a ia 91 * 1 2 r b tîvai rj îroAÂa Seı" |/o^u£€li' 5 9 * 8
tivoi 2 1 * 5 , g, b 5, 15, 27 1 ,3 1 , Tİ iv a v rıo v rdvavT ta âpXat 8 8 * 1 9 -
a l t i 01'ra 21 d3 fîv at Kal fxr) ftvaı 8 9 *10 v ır ' â \ K r jk w v n â < r x ( w â b v -
â.V€Vy€Uİ(T€ûüS Kat (pdopâs 5 8 b I 7 fii] v a r o v 90 b 3 3 (cf. 9 1 * 5 ) r ö cva vrto v
o p 85 b9, 8 7 * 5 , 2 5 * 2 0 o p i y t o t i a t 7 î j f a v r o v fp B o p â s 9 2 * 1 9
tîp y a v 5 b 11 <p 9 a p r ı n â aAArçAart' ib. 22 ır â v ra
tîs o 2 4 * 3 5 , b 7, 2 8 b 26, 2 9 * 2 5 /y<ra/3dAAe< i £ i v a v r i o v e t s i v a v r t o v 5*6
d a ıo v ra 5 9 b 12 ) ( â v r i t p a o t s 24*^29, 2 5 * 1 2 «ard
ttoırptıots 43^ 26 t 6 n o v 2 6 b 3 2 j 2 9 b 7~9 , 6 4 b I 5 iır ı-
citrnvoi 4 3 b 12 ıTTTjp.7] t S j v i v a v T i o j v p l a 5 1 * 3 0 râ
ek l£ ov 8 6 “ 1 g , 9 3 1 1 1 8, 9 4 b 24, aÛTo ı r \ t ı o a t v e v a u T İO P 6 1 b 16
9 5 “ 9, 2 4 b 2 o v (*6 p o v t 6 B ( y ı y v c - c v a v T t o T r js 87 * 20, ' 9 * 2 4
o B a ıâ k k d K a t tK toÛSc 9 0 * 6 t v a v r ıc ü f f t s 9 0 b ^7, 1 7 * 2 3 , 2 6 * 2 6 , 2 9 * 2 3 ,
İK/eptvttv 8 7 * 2 0 , 23, b 23, 24, 88 * I 3 0 b 1 1 , 6 ı b 3Ö
iKKpıan 87 b3 l i v a n o A a n f i â p c t v 3 * 11, 13*2 7
İKKpiTivat 43 b 14, 27 €i/5eX€ö®aı 3 b 30
İKtepOÜHV 6 4 * 1 0 87*1
t K ir p e v fıs 4 3 b 2 6 evfKa ov tvcKa 9 4 * 2 7ı b 33, 9 8 * 2 4 ,
İK-nPOî] 43 b 12 "4 ^9 9 * 3 _b19 »0*14, 22, 34, 4Ş*32
İKirvprjnÇuv 1 4 * 3 3 5txws r o ov (P€va 94 * 36 IvtK a rov
f K a ra o ıs 4 I b 2, 4 6 H1 7, b 2 , 4 7 * 3 9<5b2 i , 9 S b 17, 28, 9 9 * 1 1 , 12, o “8
tK a r a r iK o s 2 2 h 1 6 T İVO S f V f K a 98 a 20, o ■ 3 3
(KTfivep 5 5 b 2 3 M p y a a 9 1 »28, 28*14, 5 1 * 9 , 5 5 * 3 5
İKTfX(ittp 5 0 153 1 iv fp y ıîr 9 5 » 5 , 1 7 , 28, 2*6, 5 1 * 9 , 5 5 Ö2 I
İKTptmaOat 91 4 26, b 32 İv fp y iJT lK V S 2 a17
tK tp v o p tv a 5 3 b 15 Iv t ffT O JS 2 2 b 14
ik a tâ ır ^ p a 99 b I 2 fV 0 T 1]i 22 * 19
«AaTTcM 32 b 13 iv re A«?x«ıa roû 5ı/ı/a^e( ^ı/roy?/ rotovrov
?At£ 2 Î b 24 1 * 11 (cf. ib. 17, 28) ci. öAî? 13*7
t\K€tP 4 4 * 3 âreAjJs 57b8 c^reAc^^? )(
lAA«»0 s 8 7 “ 17, 8 9 b 11 p tı 8 6 “ 3 , 9 3 b 7 , o b 26,1 *10, 2 0 , 2 * 1 ] ,
ÎAf«s 43 “ 17, b 5, 14, 25, 4 4 * 8 , 16, 20 57b 7. 58 l > 2
'E^w«5o«A^ç fiî-yna S 7 * 2 2 v ın tp a - tVntfcVtu 1 6 * 3 3
c ft iıa \afÂ&âpfi 88 * 17, 8 9 * 15 T0** €|/rös a tr ıo i' 97 b 3 7
iîfioıs ı)\paro 9 4 * 2 0 ou/c âfî rov ivvnâpx*tv 8 7 * 3 2 , b 15, 91 b 16, 92 *3 0,
â fp a âp tu râru âıroKptvfffOat 9 6 * 2 0 93* ı o , 94b 2 4 , 33b 35, 35b 3, 38b 15
iv j4 p ft KtvttaOaı jt a t f)pep.€tv 5 0 b 2 Ö , evıuats 2 2 * 20
52*20 <pı\la Kat vtiKos 5 2 * 7 ifa tp eiv ı 8 b 2Ö
ve ri n c it an tu r 9 6 * 2 2 , 9 8 b 3 2 , 9 9 * 9 , i£ai(l>VTjs 2 2 b 15
5 °b5° l ( c \ 4y x ( i v 13*23
(fimiTTiPTa 1 4 * 2 3 93* 25, 2 3 * 1 9 , 4 5 b 7, 2 2 , 4 6 * 1 0
ipnoM fap 9 9 * 11, b 18, 1 5 * 2 1 , 55 b 7 €^!orat/aı 1 6 * 2 8 , 21 b 3, 22 b 1 5 , 6 1 * 20
t f iir a S u T t K O S I 5 b H İÇ o j a i T t o v 9 7 b 20, 36
ipirotctv 5 0 b 26 tf a j fc r v 5 3 b 1 6
ifjL irp a c O fP 5 b32, 3 9 b 1 6 iÇ t o T t p iK o s 1 7 b 31
c fM p a iv to O a t o b 17 iv ay aıy v 8 5 * 1 4 , 2 4 b 3 0 , 2gb 3, ,52*24
€fX<pvTCS 92 b 19 67Ta«oAouö«V 4 3 * 1 9
409) 40
452 IN D E X V ER BO R U M
fTTa/£TİKWS IOb8 f ö o r 62 b 22, 53 * 12, 54 b J 5 , 6 5 ° 3 4
tırap<puTtptÇetv 5 * 2 8 , 5 9 * 2 5 (u tu co v 5 5 * 6
İTTtKTttv*a& aı l 6 b 29, 1 7 * 9
inı&\inuv g ö * 14, 5 9 * 2 1 J}8ıj 2 2 b 7
im y ly v ea 'O a t 5 9 * 2 i/düvat 4 7 * 8 , 24
cırı^cV'yi'vi'aı 2 6 * 2 7 ^0<«os 4 7 * 7
intkavOâvtaOat 2 1 * 3 2
?)Aıos 94 bi 3
İ n iır tS a g 3 11 2 4
i}A.oç 1 1 * 2 1
«7n<7K«wT#ov 9 5 b 3Ö İfilp a 6 * 2 2 , 3 1 , 3 0 b 5
im<r/fovttv i 8 bg >6 4 * 8 ■f)piKVK\tOV Ö4b24
iniaraaBaı 47 b 1 1
Viuavs 6 3 * 5 , 23, 26 , 28, b 8
im a ra a ts 96*36 ’H p<X t(\fİT(tOS 85*7
iırtO T rjfitf 2 7 b 1 3 , 4 7 h JO
'Hpd«Aeıroî 8 5 b 20, 5 * 3
im a r ifu u v 4 7 * 2 9 , b2 ~ ı8 , 24, 25, 55 ^23 l)p(p€İV def. Z I b I 2 , 2Öb !4 , 3 4 * 3 2 , b5,
İ umttijtos 8 9 * 13, 91 * 8
cvitcAciV 9 9 * 1 6
39 *'1 3» >5ı 26 (cf.jM ), 4° b3° ^
J)p*p<î % KtvuTtu ırâv 3 2 * 1 2 , 3 8 * 2 3
ivu pâvtıa 9 * 8
im \ ttp tta 8 a ı 9 9 h 2
l39°5İ W«xtTa< T f p c p i f a û 111
ijpepovp 3 8 ^ 2 6 <bs 'E/f«re&>/(Aj;s\ i *
I itomtis 4 3 * 18, 26 /«VfiCTÖaı *:ai rjpfptiv §Ob 2 ’J
ip a v n s 9Öb34 y p fp t î rıva T&V dvriKttpivcvv yptpıûv
*pyâÇ (O Ö aı 3 * 3 1 64*23
tpyov -npb Ipyov 5 1 * 5 l)pİfAT}fftS 2 6 * 7 . 3 0 * 4 , 3 1 * 2 , ^ 8 * 1 8 , 5 1 * 2 6
epK iT ttcos 8 5 * 8 Tipcpıa def. 2 * 5 <5 xpovos Jjp*fiias p irp ov
fpt(TTI/cÛfS 86*6 21 h 8 OTtpr)OıS 2 6 b l 5, 29'* 25,
‘Eppr}S 90 b 7 6 4 * 2 7 /ttırrjffft h a v T İa r jp ep la 2 9 b 2 3 -
epa>ru/P 6 3 * 15 31 * 4 , cf. 6 4 * 2 4 rjpcptaı aVTiKtİ-
it>XnTOv 9 4 1 30, 32, 3 3 * 1 8 , 25, 4 2 * 6 6 , pevaı 30 * 1 T a p a tfjs rjptpio 4 ? b 3Q
, 4 4 b4 . 4 5 * 4 fy*pu(*oO at 3 8 * 2 1 , b 2 5, 4 8 * 2
*T fp oi(o(rts 1 7 b 26
ijptkif S l 8 b 24
İTtpoTT]S I b 2 0 , 4 9 b 23
‘H<r<ûSos 8 b 29
tvdatpovia 97 h 4
tv S ta ı p fT o s 15* 31 , b 11 % n > X * t H V 5***9
jjrrov 26 b 7, 2 9 * 2
«fofia 9 5 * 9 , 4 6 “ 5
(vtpyos 9 4 * 3 4
tvrjOıKumpov ı 8 b8 öârrov 1 5 * 2 5 , 22 h 3 3 , 3 2 * 2 5 , 3 3 b 20
Kararpt0av 5 3 ^ 1 5 tp va tı K iv c îa d a ı 5 4 b 17, 2 1 , 5 5 * 2 8
Knvarâv 5 1 * 1 5 , h a n e ıp o v x p u v o v ib . 1 2
KtyZpOî 2 1 * 2 2 , 5 0 * 2 0 K iv r jp a r a 3 2 * 9 , 4 1*4
K€K\aop€P1J 28^24 KtVT}<rts )( (TTâcrıs, â # , v ı j o 1a . p o v ı j 92 b14,
Ktvlv S b 26, 1 3 “ 12 -17 h28 Demo- 2 8 b6, 3, 29*7, b29, 3 o b ı 8 tc
criti 8S “ 23, 1 3 * 3 4 , 65 b24 Pjftha- C ffT l Ob l 2 - I b I 5 . 2 a7 (c f. I b31 f
goreorum i 3 b 2 3 29a32' 5 1*9» 57b8) o to İO T t ır a p â
KİvTpov 40 b ı 6, 65 b 3 ra ır p a y p a r a o u 32 «tı/ıjaıajs iffT tv
K fpapovpivn 4 6 * 19 v tt # £ € ( 2 * 7 (cf . ^ 3 “ 3 2 - 4 5 b 2) İ m *
454 IN D EX VERBO RUM
1 3 - b 2 ?, 2 4 b 2 5
( v r w K ii/t )r w 2 * tj 65*] 2 k. v k \ o> )( k v k K ov < p ip t o 0 u t
Öta i] « a r d «pOtTip 1 5 * 1 ( c f . 30*’ ı S , 6 2*15,
54* 9) «ti'ijtrfcus npös K t v r ja ıv ıtdaıjs K v /t\o < p Q p la 2 3 * 1 9 , 3 3 , 27 b 1 8 t û jv
«A 4 \ p v S p a 1 3 * 2 7 A070Ç 9 * 2 2 (cf. 9 3 * 3 1 , b5 , 9 4 b 2 j ,
«AiVtj 92 b 16 1 o a 20) T (p \ 6 y w dAAo 1 9 b 20 (c f.
Kopıa«oç 1 9 b 2 r , 2 7 b 3 2 A VKO(f>p<OV 85 b 28
50 b 16
K 0 & fX 0 ir o t fîv
Avıraı 4 7 * 8
«off/ioıroııa 9 6 * 2 2 Avcrts 8 6 * 2 3 , 6 3 * 1 5
K Ö opos 9 6 * 2 5 , 3 b 26, 6 b 23, 5 0 b ı8, Auııuup 8 j b 20 , 2 b 1 3
J 2 uj 6
tompov 1 * 8 , 5 b 27, 1 2 * 2 5 , 17 b ı 8 , 5 5 1,ı i j f i a O r jp a T a 9 4 * 8 , 9 8 * 1 7 , 0 * 1 5
60 b 9 /taÖrj/*art«oî 9 3 b 2 3 - 9 4 “ 1 2 , 3 b 2 5 , 8 b 2 3 ,
«parctV 43 b 2 2 2 ®15
K p iv t o O a ı 23 b27 fiâ Ö T jo t s 1 * 1 8 , 2 *3 2 , 2 7 b 13
Kpicrı/Âos 30 b5 pUlKpOS 20 b 2
x p ta ts[1.6b 1 9 ] p a k a K o v I 7 h 1 8 , 6 o b9
vv& tpvâv 3 b11 p a v O a v t t v 8 7 * 8 , 2 9 b4
*v«A os 84*” 1 1 , 2 2 b 2, 4 6 * 1 5 , 48*6 p a v o v 8 8 * 2 2, l 6 b 2 2 , 3 0 , 3 5 , 1 7 b 1 o , 1 2
K UK \(fJ 17 * 19 , 48*20, 6 5 *14 , 25 fia v o T T jS 8 7 * 1 5
k v k K o s r a â v Ğ p d j n t v a r r p â y f m r a 2 3 b24 p .d v w < r ıs I 2 b 3 , 1 7 * 1 2 , 6 o b ı ı
6 «u«Aos V P f M( 1 4 0 * 2 9 -b 7 «ard fia p T v p t ıv 6 5 b1 7
kvk \ ov ( l î m p e d o c l e s ) 51*3 la n p a p r v p i O V 1 3 b 21
tis d u a pes K t v r j a t s , i) «u«AûJ Öl b 3 7 — p d r a ı o s 9 7 b2 5
INDEX VERBORUM 455
pâ-TlJV 9 7 b 23- 32 , 3 b f) 2 4 b 8, 2 9 “ 25 ( k r ıv o s cfs r ı 2 5 * I,
nkytoOaı 5 4 a S 3 4 bn , 41*27, 6 2 b ıo (cf. 2 7 * 7 ,
#1(7 0 ' 8 7 * 1 7 , 9 2 * 7 , 3 * 16, 9 b 35, 5 2 b 27 35 b J 3, 6 1 * 3 3 ) n'Ta/3o\ijs etymon
p îy fd o s dropa ptytBi) 8 7 * 3 ovk 25 a ı â v d y tc rj r p c î s cîVaı p t r a -
cartv ikâ^K rrov fX€.ytdoi 8 8 * 1 2 ( c f . /3 oAds 2 5 * 7 “ h 3 o v k t a n p e r a & o k fjs
39 * 2 O paBrjpariKd peyiBr) 3 b 2 5 p f T a f i o k i j 25 b 1 5 - 2 6 “ 2 3 d ıa t p ip fi
p tyt Bos afoBîjröv anupov 4 “ 1 ( c f . 6 a 1 6 , K ıvratan 29 * 3 1 (cf. 2 5 “ 3 4 - b5, 2 g b
Ö7b2 i) c i . xPot'os J 9 “ I O - 2 5 > 3 3 * 13) â v r i K d p e v t j 3 0 “ 8 (cf. 6 1 b2 1 )
14 (cf. 3 3 b i 5 , 6 3 * 1 5 ) â«oAot<0 e f ov^«x»?s 3 5 b 2 4 o v k i a r ı v dp x *ı
TCÜ p e y id u t] Kivrjcris 1 9 * 1 1 OVK p tra & o k ıi'i 3 6 “ 1 4 rp 'ıa e a r i v a
ivSe\€Taı dırdpov (îvat Svvapıv İv Ai y t r a ı K a r d tt}v p e r a P u k rjV 3 6 b 2
■trtntpaopwa) p ty iB u o W iv dne'ıpa) o v k tffT tv o it d e p ta â n a p o s 4 1 8 2 6 , b 1 2
ırtnepaaplvrjv 6 6 a ı o - h 27 d v â y kt) (cf. 6 5 “ 1 1 )
Tf)V p ıa v Kİvyotv pcyiBovs f?HXt evos p t r a A a p fiâ v fiv 33 a 5
6 7 1 21 p erak rjiT T iK Ö v 9 b 1 3 , 1 4
pibtpvos 50® 22 p t r a Ç v 2 6 b 23» 2 7 a 9, 3 I b 8
ptölaraadaı ı 6 b r , 4 7 b 1 4 p fT a p p v O p i& ıv 8 5 b 28
fitOoSos 8 4 , u , o b i 3 , 5 i 1 7 , 5 3 b 7, 61 * 3 0 p t r d o r a a ts 16*30
lıtBv 85 b 9 p t T a a x ı) p â r ı a ı s 90 b 5
fitK avia 4 4 ' 17, Ö4b8 p(Ta<popijTÖ s 9 b 29
p ikavots 27 ^ 8 , 3 0 * 2 3 p e r p u v 1 8 a 6, Ö 5 b ı a
Mf'Atcr ao s &4h 1 6 , 8 5 a9 - 8 6 “ 22, 7*15, p irp to v 6 l b J 9
J 3 b i2 , 14*27 m s iv 1 5 b 13
lıtptfrıv 4*54 lıi}Koi 9*5, 29b 7, 63 * 14
ptposinop'ıa ırtpl ptpov s « a i ro v
rou t*h *v p 84 b j 4 . 9 2 * I 4
o A o u 8 5 bı ı - ] 6 t} aîodtfots ro v « a r a fAtytıa 87*23
p ip o s S g '8 (cf, 4 7 b 2 0 ) r â p c p T j râ>v [iıy v iv at 87 b 1
(juojv 92 ^9 r â piprj r a i v ra> k6yq> tuıtpos 8 7 * 1 7 , 9 2 * 7 , 9 7 * 2 8 , 30, 3 * 1 6 ,
y 4 L2 9 (cf. 1 0 * 1 9 ) t o ito v pipi) 1 0 * 1 , 5 2 b 26
8 b I 2râ p ip o s iv ra; oAa> ) ( ro / İ 1K T 0 S 6 I b 29, 6 5 * 1 5
ÖAov iv -ofs p ip to ıv l o * 16 p erp û liv d a 9 6 * 1 7 , 6 5 b ı 8
t o pipos, Kal otiyKtırat ro okov in râ/v /ioAu 17 b32, 2 6 b 11
lü* 7 ( i r t a r a r a ı r t ı « a ö oA o u Itovâs ö b 31, 3 7 * 2 8
r<Ş i v pipet 47 b 6 lıova.xov 3 b 27
ftlo o s 19 * !7, 24 b 33, 29b 19, 6 2 * 1 9 - 2 8 , fıo v a x w 8 5 b 3•, 4 0 b 31, 51 ‘ 28
Ö4b 32 Hovi] 5*17, 2 9 * 8 , b 2 8 - 3 0 b 3:
pea6rr)s: £ ] b 20 flOp<J)T] ) ( VTTOKtl flfVOV, v\rj 9 0 b 2 0 ,
ptOOÖBev ' a 1 7 91 * 10, 93 * 30, 99*31 ci. «ÎSos
p ( 7a B d \ \ *tv K a r ' o v a ı a v , « a 7 a ıroa'oi', 93*30, “4 , 19 ci. <J»îffis 93*3°-
« r A . o bj 3 i v a v r i o v tt’s lı/ai'Ttoi' h2 I Cİ. Tl f U T İ V 98 b3 Cİ. TfAot
■5 a 6 ( c f 3 5 b6 ) K a r a o v p f$ c 0 i]K os, 9 Sb3, 9 9 * 3 J )( <rript]<rıf i *4 ci.
ra? r o v o v r ı p c r a f l a k k t t v , r w a v r o 0XVfia 45 b 7. 22, 4 6 * 1
K iveîoO ct 2 4 * 2 1 - 3 0 ( c f . i b . 3 0 - 3 4 1 /ıoxAcı' a 5 9 b 20
b l 6 —26) T C T pax<»$ 25*3 r6 /ioxAos 5 5 “ 22
p ( T a f i â K\ o v avâyK T} S ıa tp c r ö v e îv a ı /iuöoAo'yot'/Ufi'Di 1 8 b 24
34bıo, 36*30 (cf. 36*27-35) p v p ta K is $ 8 b 3 2
dvayKtjrd peraffffikrjKos, Ört npwrov p v p toaro v 18* 28
p€Ta&i}\r]Ktv} (Ivat iv <p pera&i&kr)' p v p p j]£ 9 9 * 2 3
K tv 35 6—30 iv (f TTpûjTW p tra -
Pi&kıjHtv râ pera/ 3 e/3 \ 7}K<Ji} dvdyKr) v a v n r jy iK İj 9 9 b 29
d ro p o vtıvaı »0. 32- 36*7 ovk ia r ıv J/ttKOS 5 0 b 2 8 , 5 2 * 8 , 26, 6 5 b 2 1
i v & ıt*w7<p pera& dkktt 3 6 tt7 - 2 7 (cf. v e o Jk K ta 5 3 b 1 8
h 1 9- 3 b 2 2 ) iv r&> vvv ovk la rtv ytafAKos 5 0 b 18
ptTa@(\\ftv 3 7 a M T& duıvtjrov v-frrT) 2 4 1134, 4 8 h8
ovhtv itra& dkku ırpos ro Kivoirptvov VT]<pOJV 4 8 * 5 , b 2 6
60*5 v&Tjais 9 3 b 3 4 , 8 “ 1 6 , 2 2 * 1 6
/Kra/3Aı;-us 5 1 * 1 5 v o 7] r a 4 b 1 , 9 * 18
perafioki ptra B o k ijs ic r ıv ttSr) ocra VOTfTlKOÎ 8 * 2 2 , 4 7 b I
ro v övo% 1 fl 8 ırS.0a iv xp°va) 2 2 b 3 1 v o v s g 8 a 1 o, 3 * 3 1 , j o b 26. 5 6 b ^5 j ^ 5 b
p â kk a els t rj cv Kivfîrat ovopâÇtrat 22
45 6 INDEX VERBORUM
VVV, TU ci. \ puV O S I S 9 6 - 2 0 * 2 6 , 21 a o iT O ffo a o v v 1 3 118
13-17, 22“ ıo-2o, 33b 33~ 34b 9> 4 1 * ö n o T fp o ffo v v 34b i 9, 38 b3
62*30 o v n c p o s X P ° V° V 1 S “ 6, ÖtrTtKTJ Ç4 “ S, 1 1
2 0 a 19 n t p a s x p o v ö v 1 8 * 2 4 (c ^* 2 2 6n<Ü(TOVV 2 b5
“ 3 3 ı 3 4 4 5» h5» 6 2 “ 30)^ (Tuı/d^Toum 53* î 7
to) Tipûrepov vuv r ö utfrtpoi' l S b 25 â p î& ıv 9 3 b 2, 9 * 5 , b 4 , 1 9 * 22, 2 0 u i 6
tö i ' Y p S v o v o p tÇ c ı I 9 b i 2 /crrt / « y o p ıo p o s 9 8* 17, 0 * 3 5
o j s t o a v r o , l < T r t 5 * t üs 01) r ö a û r ö i b . Ö plO TtK O S 86b23
1 2 —2 8 (Tvvexr)S ® y P * ' * ' 0 * T<*> ^vv, Kat &pnâv 3 9 b 1 7
S ıy p y r a ı n a r a t o vvv 2 0 * 5 , 2 2 * 1 0 -2 0 opfjtrj 9 2 b 1 8
duo sensus 22 fl 2 0 - 2 4 dro po v vvv opos 61 * 3 4
2 2 b 8 t o jv v v v at« p t f r a ^ v p ^pö^o s ö t io v v 8 8 * 3 4
31 b ioj 37 8 10 a Û ıa t p c T o v iu r t , oö f5 fjtrjv 4 5 * 11
K al iv ânavTt X P ^ V(P îv v n â p x *i' 33b o fâ iv c o v 34b33
3 3 - 3 4 & 24 o v d i v i v ra» v v v K t v e t r a ı ovA otfivis 9 9 b 9
oiB' 1 t p t p .fi 3 4 a 2 4 - b 9, 37M 4. 39b 2, ovpavos ovpavöv âıfö t o v avTopta-
tov
41 * 24 d & v v a r o v n a l f ’i v a t K a l v o r jo a t to v 7 tviaO aı
96*33 tîvat rötf^cu t o v
X pövov d vtv to v vvv 51 b 2o X P ^ V0V ovpavov ântıpov 3 * 7 , b 2 5 (cf. I 3 b 2 3 )
Sia/pçcrıs 6 2 * 3 0 ov 1tov ö A o s 12 b 8 iv t <£ ovpavŞ) ı râı/-
vco bö v 25 b5 t a ib. 1 7 Kujıavti 1 7 * 1 3 iv r y
KfyxPV 2 l ft22 t o v ovpavöv y ty o v -
BovO os ı 6 b 26 iv a ı (Plato) 5 1 b 1 9 râtv iv rai o b-
pavw evtaı âp x a ı 5 9 b 3 0
O o v 19*20, b 14. 18, 26,
7T0 T € * , 20 8 ovoia ) ( nocrd, ırotd 8 5 * 2 3 (cf. i b. 3 4 )
23*27 ovSiv t üjv â \ bcı)V XCÜPlffTOV napa t -^v
07*115 3 b 28, 9*3, 1 3 * 1 7 , ı 6 b 6 , 3 9 1,34 ovcrtav i b. 3 1 İv rt y tv o s 8 9 * 1 4 , b2 3
i>8* r o 5 e r t 9 i a i2, 14 * 12 ovOcvös T w v üvtouv o v oia râvavT İa
oÖos 20 b 3 0 89*29 itcüs in fiij ovoıâıv o v o ia
Ö5oi;S 98 b 2 4, Ob6 av tlt); ib. 3 3 AttAo/s yıyvovTat at
o U tîo s I 2 b 3 3, 4 6 ü9, 53 b3 4 >6 4 ‘ 7 , b2 9 0 * 3 3 (cf. 2 5 * 1 6 )
o v a 'ta ı f i o v o v ci .
o İK ta 88 * 1 5 r o8e rc, o? 9 1 * 1 1 } 1 4 * 1 2 r â tpvoıv
olKoS6 fXT]<rts ı “ ı 8 , hg ix<>VTa o v ala 9 2 b 3 3 ci . <pv<rts 9 3 * 9 ,
o'tK oZofAlK Ö v 9 6 b 2 6 20 ) ( < jv fjfi€ 0 i]K Û s 3 b3 3 ci. r ö
oivos 8 5 b g , 48 üS tlv a t Ğ3b9 TÖ 7TOIOV T,Ö «V
39 b 7, 30
oI o t ö s rrj o v a ta 2 6 * 2 8 ^«ı f f r a r r j s o v a t a s
oAov 8 4 * 2 4 , 8 6 b 2 5 , 9 5 * 2 J , 7 * 9 , 1 0 * 1 6 , ( Ç lO T a T a t TÖ KtVOÛfAfVOV TÛÜV Kl VT)O t (İlV
ı 6 b 25, 1 8 * 3 3 , 2 8 1’ 1 4 kv tw < J > ip fo 6 a t 61 8 20
'OAız/urta 6 * 24 d (p 8a \ f i i a 28*2
âftakrjs 2 3 bıg , 2 8 bı6, 28, 67^3 6 x v ™ 4 3 a 1 7j b n
öaaAos 2 3 * 1 , 28b20, 23, 29*3
” 0 }AT]pos 21 b32 v a O r jfia T a l 6 b 5 , 6 0 b 8
6 fx o y v o jfx o v € Îv 8 7 * 3 5 ı r d O j j o ı s 2 * 2 3 —b 2 2
d n o u d - r js 8 8 * 1 3 , 5 “ 13 , b21 n aO rjT tK oV 2 * 2 3 , I 2b 32, 26*29, 4Ö b 20,
ûpuÇ v£ 9 7 b 1 1 55*35
û / jo t o / ı f p r jr 3 * 2 1 , 1 2 b 5 î iââos ) ( oûc r t a 8 5 * 3 4 ı a ır a B i)
d fA o to T p o n o s 51 “ 31 p ta ra 88*6, 13 «aö’ av ro n ddos
Ö fiO VO ÎjTtK Û S 5 i h I 4 4 * T9 ) ( lİK lJ 9 b 1 0 Cİ. İT fpO lC ü O tS
6fxoraxT}S 3 7 a 1, 48* 1 1 , 49*8 ] 7 b 2Ğ (cf. 4 5 * 20, 4 6 * 2, 48 * 1 5 ) Ta
ö^torax«is 3 6 b35 ■n döıj, c î î â. K i v o v v r a t r d K i v 0 v f i t v a :
opLov 8 7 * 2 9 , 3 * 2 5 , 5 0 ” 2 5 a K t v t jT a 24 bıı öfXQJVVfitos t u n döu
ü fJ.co v v u 'ıa ı 4 9 * 2 3 , 2 5 ır p o o a y o p t v o v r e ç tİ)v v A ijv 4 5 b 16,
dpcüvvf. t o s 2 * 28, 2 8 * 25, 4 8 ^9, 4 9 *4 46 9 22
â f j t o j v v p . ws 45 b 1 6 , 46 “ 22 8 4 b 12 , 4 7 b 19
T ia t d ia
övofiara )( A070S 84 b î o wâ\aı 2 2 b 14
o f ov 2 4 b 3 3 , 4 8 b 8 •na\aı ös 9 6 * 1 4
on ep ov 8 6 * 3 3 - 8 7 “ II on ep İv 8 6 * 3 4 ır d \ t v K a l ı r d A iv 20 b1 3 , 27 b 1 7 , 67 b II
üTTT)AtKOOOVV 87^ 13» 7 b 3 2 ■nav 9 8 * 1 3 , 7 “ I 2, I 2b l 6, l 8
6mo6<v 8 8 *2 5 , 5 b 33 tia v a v e p p t t a 3 * 2 1
v ı r o t u a o i v S y “ 2_4, 5 3 b 2 3 , 6 5 * 3 3 v d v r i) 1 5 * 2 4 , 2 2 * 1 7
onoaanKaffıovovv 4^ 17 ır a p a d f t y f a 9 4 b 2 6
INDEX VERBORUM 457
ı t a p a K o \ o v 0f i v
21*24 î tAt v ö o s 8 8 a 1 5
7rapaA.o'yt£cCT0at 86.* 10, 39 h 5 ırAofoi' 9 5 * 1 4, 4 0 1 1 9
ı r a p d \ o y o v 97 * 18 ırolrjfja 2 *2 4
T jap a v T fT rj 4 8 b <) TrotTjaiç 92 h 29, 2 * 23
ır a p a n a v 92® 16 ıroiTjTtuûv 2 * 2 3 , I 2 b 3 2 , 5 5 * 3 4
ır a .p a .n \ r ]0 ıo s 2 8 * 7 n o ıö v 8 5 * 2 3 , 1 * 5 , 2 6 * 2 7
T r a p t fK p a iv t a O a t 12*8, 24*1 notoTTjS 8 5 * 3 4 , 2 6 * 2 8
n apr\ K ajv 2 2 b i , 3 4 a r 4 7r o X X a n \ a a ıd ^ € tv 3 7 b 3 3
nap ^ ıci'fâr/s â / c tv r jT o v e i p a t r i ] P â p x v v r i o \ v / f A( t r o s 9 5 * 3 4 , b l l
8 4 h l6 ır tır fp a a p iv o v t o Öv 8 5 n u p e ia 2 0 b 3 0
h18, 7 ft 15 T®o v r a iv tlv a ı 86 * 7> n o p p u jT fp o v 9 5 b 2, 6 0 b4
22-87*11 epKTTiKİus (Jv\\ayi£i7aı ıro<x6 v 8 5 * 2 3 , ı “ 6
8 6 “ 7 (cf. 8 5 * 9 ) $ € p fx o i’ K a t \ p v \ p v v 7TOT& 2 2 a 2 5 - 9
â p x â s T to tft 88 * 20 d ır \ w s y i y v c o O a t TTOTlÇetV 99*34
71 İK fX7) 6vT0$ 92 “ 1 vov 6 * 2 , 8 * 2 9 , I 2 b 9 ~ l 4
v a p o v a i a 9 1 * 7 , 9 5 * 14 T t p a y p a r a , k v k \ o s r a âvO pcuıriva 2 3 b 2 5
T ld p a ıv 2 2 u 18 n p a y fic L T tla g 4 b l 8 , 9 8 * 3 0 , 53*32
■ tr a p â jv v p a 7 b 9 Tipâfts 0 * 2 3
■ n a p a jv u p td Ç e tp 4 5 b 11, 28 TTpUlV O b 5
ırâ < r x *ıv 2Sbi4ı 45b13 TTplCUJ/ Oa I O
ıraT T jp 8 4 b 13 ır p o a y t t v 8 4 “ 1 9
ıravetv 4 8 * 2 7 , 6 2 8 8 n p o a i p f o ı s g 6 b 1 8, 9 7 * 7
ı r a x V T ( p o v 15 *3 1 v p o a n o p t îv 8 * 3 5
iT fp a iv u v 3 b2i, 7 a , 6, 8 * 1 1 , 23 b 6 ırp6 B \ T jpa 1 3 b 3
v tn tp a a p tv a s 8 4 b 18, 8 5 h 18, 8 9 *1 5 , 1n p a tv n o p ttV 8 * 3 5
5 * 3 " . ' 8 * 2 3 , 5 9 * 9 , 6 6 * i 2 - b 27 w p o tx o v 3 9 b 27
ırtpas 8 5 b 18, 9 * 9 , b 1 0, 1 8 * 2 3 , Ö4b 27 n p âO tffts 6 4 b 1 1
ır tp ,ix " > ' 95* 32 > 3b 1 r > 7* 3' . T rpoU vat 8 4 “ 2 4
] I h 1 1-1 5 , 2 1 a 28 Vtpux<>v 4^ wp6 s r ı 9 4 b 9 , o b 2 8 , 2 5 b 1 1 , 4 6 b4 , 1 1
22, 53 “ M . 16, 5 9 » n n p o a a y v o tiv 9 1 b j 1
T r*p tto 7 a o O a ı 17*19 ır p o a a y o p tv a p 8 7 b 3, 8 8 * 2 1
iT (p ı\ a fX $d v € tv 6 b10 ır p o o d n T ftV 8 5 b 3 0
iT € p ıo 8 o s 23^ 28 ■ n p o c e y ly v ta d a ı 4 5 * 1 3
v tp n ra T fîv 9 4 b 33 npoarjyop'taı 1 o b 2
i T ( p t T i$ t v a ı 3 * 1 3 vpooOtv 88 * 2 5 , 6 i b 35
ırıpı<ptptıa I 7 b 3, 4 0 b 2, Ö4b 25 T r p ö u ö t fT t s 9 0 b 6 , 4 * 7 , 6 * 1 5 , b 3, 4 5 * 2 7
vtpi<l*pT)s 2 3 * 3 , 4 8 * 1 2 , 6 4 b9, 6 5 * 3 2 n p o a \ a p 0 â p (tp 39 b 1 9
■ntpKpopd 6 5 b 9 ■npo&op'ıÇtaOaı 5 2*27
71fT T C tV 5 9 b 12 n p o a rtö ev a ı 6 6 b 2
ıti] 5 d \ t o v 94 b 5 ırp6 a<pvffıs 2 7 * 1 7
tttjAos 8 8 * 1 4 ırp6 rtpO P 1 8 ^ 2 5 , I 9 * « 4 - b 2, b I 2~2S ( 20
5 3 b 25 * 9 ,2 5 ,2 3 * 4 ,9 ,2 7 * 1 9 , 51b 1 0 ,6 0
*î)X vs 21 ‘ 3 b 18, 6 1 * 14
vtOos 1 3 b 17 ır p o x * ıp t£ fa 6 a ı o b 23
m K p a iv fa O a ı 4 4 ^ 2 3 U p d jT a p x o ç 9 7 b 1 0
TTik€Îodat 1 3 b 16, ı 6 b 24, 3 0 b3 ırp ü jT ia ra 8 b 3 J
vıKr^aıs 17 a 15 7r p û j r o i e v a v r tü JO € i$ ırp(V 7 a t 89 b2 3
m n r tıu 9 5 * 1 5 , 43 b 16 7t p û r o p iv u n d p x o v 93^10 (cf 90bı8,
Trion* 13* 15, 2 4 b30, 54* 35» 6 2 * 1 8 93*29) def. 9 * 1 , 3 5 b 33 To ı r o s
TTMJTOS 5 4 * 3 2 «5 î î ı o s i v a n t p o j T t f ) 9 * 3 3 , 1 1 * 2 8 , 2 Ö b 2 2
ırk â y to v 62*12 cruv«x*î ° ^ K * a T İ VP ^ T0V 3 9 * 21
n X â a fj.a 5 4 * 5 r o v m v o v v 4 $ * 1 ,2 , 1 4 , 4 5 * 8 , 25, 5 6 * 9 ,
(cf. h3 4 * 9 3 a 9 " 3 °» 9 4 “ 1 2) 9 9 * 3 J )
<pat6v 2 4 b34, 29 b 17, 3 4 h 18 ır e p î (pıtfTtooS 9 2 b 8 - 9 3 b 2 I < *P X $
(p âp p cu to v 9 9 * 3 5 to v K t V t ia B a t K al ^ p ffj,(t p 9 2 b 2I (cf.
<piptoB aı 2 6 * 3 4 , 4 3 * 1 1, 61 b 29 ° * I a , 5 3 b 5 »f 5 4 h l 7 ) ^ *«; û s *<*T t v >
•pOapTiKvs 9 2 * 2 1 pnaBat SttKVvvut yt\ oîov 93 * 3 - 9 ci.
<f>Bt'tpf<r0 a t l 8 a 14-2O, 22 b 24, 36*5, ovtrta ib. 9, 20 ci. ftop</>rç ib. 3 0 - b 2X
3 7 b ı 8 , ,59*2 (cf. 9 4 * 1 2 ) iırtı ti <pvoıs 5tx«öî,
< p e tv uv 43*39, 45* '4 vepl noTİpas tov (pvGiKov ; 9 4 * 1 2 - 2 7
tp9icrts 1 * 1 4 , 11 * 15ı 2 6 * 3 1 , 38b2i, ) ( W x * "J i b . 2 2 , 9 9 a ı 8 , b 30 rjfpvau
41 b i ı 4 3 * 1° , 4 5 * 2 8 , 5 3 b 22 tcAos 9 4 * 2 8 ) ( Stâ^ota 9 6 b2 2 , 9 8 * 4
< p 6 ır 6 v 1 * 1 3 tüjv ivtK a tov airtcvv 98 b 1 0 - 9 ^ b 3 3 (cf.
<p6 opa 1 * 1 5 , 3 b9, 2 2 b j s , 2 5 * 1 8 , 3 2 - 5 , 96 b 2 2 ) r a <pv<jıt rj at et outo; -fj aıs
4 6 * 16, 4 7 * 2 0 , 5 8 b ı 8 in i r o ıroAı) 9 8 b 3 5 (ct 5 2 * 1 2 , 1 7 )
tptâ\7j 9 4 b25 t o âi'a7«aioy iv r o h ftaret tpvffıv ytyvo -
(jpt\ia 5 0 b 28, 65 b 21 flfV O lS o * 1 6 İ V Tl} <p{>a€t ) ( 8*1
< p ı\ o o o < p ıa 8 5 * 2 0 , 9 1 * 2 4 , 9 2 * 3 6 , 9 4 * 3 6 , 18 a l (pıioûıs ( P y t h a g o r e i ) i 3 b 25 -
b «4 ı 3 * 2 7 n â a a K tv r jo ts ^ 0 19 rj n a r a < p v a ıv
< pt\ û rrjs 5 2 * 2 6 i c » 2 (cf. ı 4 b 1 4 , 3 0 * 1 8 - 3 1 * 1 7 , 5 5 *
<p\6£ 1 7 b 6 29) i) tc tv r jo ıs o l o v £aiîj t is o İ / a a r o T s
<p o ı r â v 9 6 h 3 6 O VV€GTİü<Jt pOb l 4 İ V TOtS
<popâ n a r â ttjv tpopâv t o fx lv ava) t o < p v a fi 8ef t o T re ır(p a < T fA İv o v K a l t 6 0 eA-
2î n â r a 1 * 7 def. 1 * 1 5 K ivrjaıs t i o v v ı r a p x ^ v 5 9 * 1 1 (cf. 6 o b 2 3 ) rö
tea rc i r o n o v 8 * 3 2 , 2 6 * 3 3 , 4 3 * 3 ^ " 9 > t 77y t v e a e ı in r T t p o v t t ) ( p v o a n p â r f p o v
60 a 28 a l <popat t w v tpvoiKüJV fftü{xâ~ 6 1 * 1 4 (cf. 6 5 * 2 2 )
rtü v 8 b 8 (cf. 1 4 b 1 3 ) tcıv rjfftojs i P v r o p 8 7 b 1 6 , 9 0 b 4 , 9 2 b 1 0 , 9 9 * 2 7 , b IO,
TT}9 u a r ı i t o ır o v t o fx iv cp op âi t o 5 İ 6 1*16
a v f r j o ’t s K a t ( p B t c t s 1 1 * 1 5 'yim p i f i o v <p<uvrı 4 * 4 , 1 2 , 1 7
■q <popıi 5 -fi r û <pfp6 n t v o v I 9 b3 0 eidrf
t ^ s 6ır’ dAAow tfıopas 4 3 * 1 6 ırp û rt) X a ip t ıv 9 8 b 15
i) tpopti r û v K tvrjfftcov 4 3 * 3 9 , 6 0 * 2 0 - X « o s 8 b3 i
6 1*2 8, 6 5 b17-66 *5 t S i v r<p X * tp o K fx r ]T a 9 2 b 3 0
o v p a v ifi o a a ır\ fio v $ < p ip t r a t <popâs X f At2âıj/ 9 9 * 26
59b3 1 T‘ s *P°pd TtpuiTT] 61*28- X op S ıj 5 2 b 3 3
63*3, 6 4 * 7 - 6 5 b ı 6 ^ (cf. _ 4 i b 2o) X p yoe< u 94» 2
vâaa <popa t} k v k \ qj 77 i n ’ e v O ttas fi \povos 1 7 b 29—2 4 * 1 7 dubi t at i one s
65*14
H i K T i] 1 7 b 2 9 - 1 8 b 20 ci . t ö vvv 1 8 * 6 -
<pOpiJTÖV ] * I 5 2 0 “ 26, 2 1 111 3 - 1 7 , 22 * 1 0 - 2 0 , 3 3 b 3 3 “
(fto p r tK o s 8 5 * 1 0 [8 6 * 9] 3 4 h 9, 4 1 * 1 5 , 6 2 * 3 0 , b 2 1 def.
tp p o v t î v 4 7 b 1 1 l 8 b 2 1 —2 0 * 26 O VT( K İV 1)<JI$ OVT*
<p p o v ifio s 4 7 b 1 8 , 24 âvtv KivrjOfOJS 1 9 * 1 (cf. 5 1 b 2 8) Cİ.
(pvav 9 3 b 1 7 , 9 9 * 1 0 , 5 0 b30, 5 5 b 1 5 fiiytB os 1 9 * 1 0 - 2 5 , 3 3 * 1 4 (cf. h l5>
< pv\ ka 9 9 * 2 5 63*15) âptBfios tetvrı<Tt(vs 1 9 b I ,
<pvaiK os, 6 94 * 16, h 1 o , 9 8 “ 2 2 - b 9 , 0 * 3 2 , 2 0 * 2 4 , b S, 2 3 * 3 3 , 5 1 b 12 ö
53* 3 5 , b5 oi<pva,ıtoi 84» 17, 8 6 * 2 0 { atros I 9 b i0, 2 0 b 5, 2 3 b 3 - l 2 âno-
8 7 * 1 2 , 28, 5 * 5 (pvots \ i y c T at t o \ovBtî TT) Ktvrjaet I 9 1516, 2 0 b 25 OW~
<pvaıtt6v 9 3 * 3 3 Td <f>v0iK(VT*pa tw v *XV* T9> v^vı Ma* ^tjppr;raı K arâ r â vvv
fxa8 ı jf iâ r o jv 9 4 * 7 <pvotHT} 20 * 5 (cf. i b . 26,b 2 , 22* 10-20, 34* 14,
ib 10 fj'tp v a iK T i i b. 26 , 9 8 * 2 8 62*30) iv 5<x<Taı XPvV0V ttyaı rov
T a (p v otK a 9 4 b 8, 0 * 3 3 , 3 b 3 <f>votıcâ a v rb v TraAt^ teai ırâ\tv, otov ivıavrov
IN D E X V E R B O R U M 461
20 b 14 tt}v teivıjtnv r£t XP^VV \f)s 6 xpovos, Kat ıj Kİvrjaı s 64 b 7 X P °“
TpovfJLtv Kal rj) KtVTjfftt rov xpûvov vos TraprjKcov { —ycyovus 3 4 “ 12) fcai
20 b 1£ (cf. ib. 31, 2 1 * 5 ) TO İv pf\Aojv 2 2 b l , 3 4 “ 14
Xpovw elvan 21 “ 4 - 2 6 q>0opâs aîrtos xpw/4a 8 8 b 24 , 2 7 b “
21 b 2 (cf. 2 2 b 1 6 - 2 7 ) aoı^ttiraroi' XpatfjiaTLÇto0aı 4 9 * 6
2 2bI 7 ırâtTa /nera/3oAî) iv XP°V<İİ X<W>a 8 b 7, 9 * 8 , » 1 2 , 1 5
2 2 h3 I , 2 3 * 1 5 ^ Cİ. \pvxh 2 3 a İĞ, X < o p i{e ıv 4 4 * 1 0 x w P ‘ C( <’ e a ı 4 3 1' 24
21 ~p fivaı 8o«€r kvkAos rts 23 h 29, X a p î s 26 » 2 2
32 dSuvaroi' c£ dSıaı/j^rcuv (tvat Xaıpıff/tos I 3 b 25
3 1 * 2 1 - 3 3 * 3 2 (cf. 3 7 * 5 , 3 9 b8> 4 1 “ 3> X<upıaTov 8 5 * 3 1 , 8 6 » 2 8 , 9 3 b 4 , 3 4 , 94
63*12) (Jj fit r a fia AAt( XP°V<!J “ 14, 13*32
trpojTov ovOtv itTTtv 36 a 36 A v era j
tv xpov<u fx€Ta($âWfiv Kat cts ey wpciır<p \f/o(ptîv 5 0 “ 20
«ai cûs « a 0* İrep o v 3 6 b 20 XP°vos rpât^os 26 b 11
idTiv iv a Trpwro) îa r a r a ı 3 9 * 8 ıf,vX-n 2 3 * 17. 3 I > 28, 6 5 b 3 2
tts arrtipa fifpıffrüS ib. 9 (cf, Ö3b 27) lp v x p 0 1/ 60 b 1 o
Xftövos ovk t o n ırpaıros 39 “ 2 I tînep
â « t xP^vos iortVy âvdyKT) Kal Ktvrjfftv w0fi> 1 5 * 1 4 , 1 6 , 5 6 * 2 5
atStov cîv aı 51 h 10 -2 8 ovk tic u v *- 4 3 * 1 7 , 24 , 4 4 * 7
& orıs
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I
COGITO Felsefe Nedir? G. Deleuze - F. Guattari
Ansiklopedi Diderot - D'Alembert
Dile Gelen Felsefe Taylan Altuğ Kurban - Kurbanın Kökenleri ve Anadolu'da
Doğu Avrupa'da Özelleştirme E. Apâthy vd. Kanlı Kurban Ritüelleri Gürbüz Erginer
Fizik Aristoteles Doğu Avrupa Devrimleri F. Feher - Â.Heller
Retorik Aristoteles Ekolojik Yeni Düzen-Ağaç, Hayvan ve İnsan
Seçimden Koalisyona Fuad Aleskerov Luc Ferry
Haşan Ersel - Yavuz Sabuncu Ders Özetleri Michel Foucault
Yok Felsefesi Gaston Bachelard Değişen Dünya Değişen Dil Macit Gökberk
Göstergebilimsel Serüven Kant ile Herder’in Tarih Anlayışları
Roland Barthes Macit Gökberk
Bilim, Din ve Eğitim Üzerine Düşünceler Kültürün ABC’si Bozkurt Güvenç
Hüseyin Batuhan Hunlar ve Tanrının Kılıcı Atilla Nemeth Gyula
Bilim ve Şarlatanlık Hüseyin Batuhan 'İdeoloji' Olarak Teknik ve Bilim
Modemizmin Serüveni Enis Batur Jürgen Habermas
Güçsüzlük İsteği - Uluslararası ve Stratejik Profesör Heidegger, 1933'te Neler Oldu?
Tutkuların Sonu mu? Pascal Boniface Martin Heidegger ile Söyleşi
Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza Felsefe Yazıları Selahattin Hilav
Tülin Bumin Edebiyat Yazıları Selahattin Hilav
Hegel-Bilinç Problemi, Köle-Efendi Diyalektiği, Kesin Bir Bilim Olarak Felsefe Edmund Husserl
Praksis Felsefesi Tülin Bumin Tencere Kapak Turhan İlgaz
Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler Mutlak Albert Jacquard - Abbe Pierre
Jean-Claude Carriere vd. Marksizm ve Biçim Fredric Jameson
İnsan Üstüne Bir Deneme Ernst Cassirer Dostoyevski'dert Sartre'a Varoluşçuluk
BirÖzyaşamöyküsü R.G. Collingwood VValter Kaufmann
Gazzali ve Şüphecilik İbrahim Agâh Çubukçu Pera Peras Poros
Moda, Kültür ve Kimlik Fred Davis Haz.: Ferda Keskin - Önay Sözer
Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında Hegel Felsefesine Giriş Alexandre Kojeve
Sencer Divilçioğlu Yalanla Yaşamak - Tercih Çarpıtmasının
Oğuz’dan Selçuklu’ya Sencer Divilçioğlu Toplumsal Sonuçları Timur Kuran
Osmanlı Beyliğinin Kuruluşu Yaban Düşünce Claude Levi-Strauss
Sencer Divitçioğlu Hüzünlü Dönenceler
Euro İçin Küçük Sözlük Claude Levi-Strauss
Daniel Cohn-Bendit Olivier Duhamel Üniter Devlet - Bölgeselleşmeden
Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam Küreselleşmeye Atilla Nalbant
Seyfettin Gürsel - Veysel Ulusoy Akdeniz’in Kitabı Predrag Matvejevic'
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I
http://www.shop.superonline.com/yky
Y A P I K R E D İ Y A Y I N L A R I
“ M adem doğa bir devinim , değişm e ilkesi ve m adem araştırm am ız
doğa üzerine; devinim ne, bunu gözden kaçırm am am ız gerekiyor,
çünkü devin im b ilin m e d iğ in d e doğa da b ilin e m ez. D evinim in
sürekli olan şeylerden olduğu düşünülüyor, ‘sürekli’ kavram ında ilk
göze çarpan şey ise ‘sonsuzluk’... Ayrıca ‘yer’den, ‘boşluk’tan,
‘zam an’dan bağım sız bir devinim olanaksız. İm di şu açık: bunların
herbirini te k te k ele alıp incelem ek gerekiyor.”
ISBN 9 7 5 - 3 6 3 - 6 3 4 - 2
789753 636346"
-