Vous êtes sur la page 1sur 120

SÜPER GARSON

7’den 70’e

ALİ İLHANSAYIN

SOKAK YAYIN GRUBU


SÜPER GARSON
ALİ İLHANSAYIN

Yayın Hakları:
Sokak Yayın Grubu
Yayıncı sertifikası:18268

1. Baskı
Aralık 2018
ISBN: 978-605-287-266-6

Matbaa sertifikası: 12491


Berdan Matbaa- Sadık Taşdöğen
Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215/216
Topkapı/Zeytinburnu- İSTANBUL

Kapak Tasarımı: Ali İLHANSAYIN


Kapak Düzenleme: Damla Nur KINIK
Editör: Şirin İNCİ

Osmanağa Mah. Bahariye Cd. Süleymanpaşa Sk. No:30-E


Kadıköy/İSTANBUL
Telefon: 0 216 405 10 88 Faks: 0 216 540 46 14

sokakkitaplari@hotmail.com
www.sokakkitaplari.com.tr

5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu gereğince eserin ya-


yın hakları Sokak Kitapları Yayıncılık’a aittir. Yayıncının
yazılı izni olmadan eserin tümü veya bir bölümü çoğaltılamaz,
dağıtılamaz, satılamaz.
SÜPER GARSON

TEK PERDE
Oyuncu Kadrosu: 11 kişi

Garson

Patron

Yaşlı Nine

Kadın

Erkek

Genç 1

Genç 2

Bayan

Emre

Dilek

Profesör

5 | Süper Garson / Ali İlhansayın


6 | Süper Garson / Ali İlhansayın
Müzik başlar, perde açılır.

Işık yavaşça güçlenirken, müzik yavaşlar ve biter.

7 | Süper Garson / Ali İlhansayın


Sahne Görüntüsü

Orta kalitede bir lokantanın dış görüntüsüdür. Masa


ve sandalyeler hariç, dekor masrafı olmaması açısın-
dan resim olarak veya kartonlarla da yapılabilir.
Önde iki üç masa ve sandalyeler vardır. Sahnenin sol
tarafı, mutfak ve tuvalet giriş çıkış kapısıdır. Sağ ta-
raf ise müşterilerin girip çıktığı kapıdır.

(Sahneye patron, garsonun kulağını çekerek girer.)

8 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: (Şiveli konuşmaktadır.) Gel bakalım gar-
son efendi buraya. Gel gel. Ulan bu kaçıncı ha, ka-
çıncı?

GARSON: (Acıyla) Ah! Usta acıyor!

PATRON: (Hemen kulağını bırakır, özür diler gibi)


Acıyor mu? Öyle mi? Vah vah, çok mu acıyor?

GARSON: Hem de nasıl, kulağım koptu be usta!

PATRON: (Kendine gelir, kulağına sarılır.) Ha!


Acıyacak tabii ulan. Yoksa niye çekeyim?

GARSON: Ah! Ustam her dediğini yapıyorum, daha


ne yapayım ki?

PATRON: Ya! Demek her dediğimi yapıyorsun öyle


mi?

9 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Tabii.

PATRON: Peki, her dediğimi yapıyorsun da bu ma-


salar niye boş ha?

GARSON: (Kulağını kurtarırken) Bir dakika usta.


Ne yani, masalar boşsa kabahat benim mi?

PATRON: Tabii senin ulan! Sen burada necisin?

GARSON: Garsonların başı ve de şefi.

PATRON: Ulan senden başka garson mu var da şefi


başı çıkarıyorsun?

GARSON: İyi iyi tamam, garson olsun ne yapalım?

PATRON: Peki, söyle bakayım ben burada neciyim?

GARSON: Sen mi? Oha!

PATRON: Oha ne ulan?

GARSON: Yani sen ne değilsin ki?

10 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Neyim oğlum, uzatmasana!

GARSON: Yani, buranın patronu.

PATRON: (Böbürlenerek) Ha şöyle!

GARSON: Aşçısı.

PATRON: Tabii canım.

GARSON: Bulaşıkçısı...

PATRON: Yani tam değil de.

GARSON: Tuvaletçisi...

PATRON: Tamam ulan, uzatma fazla tamam. Peki,


sen buraya geldin, ben süper bir garsonum dedin.

GARSON: Dedim.

PARTON: Hatta Titanik’te bile garsonluk yaptım


dedin.

GARSON: Dedim.

11 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: E, ben araştırdım Titanik batalı yüz sene-
yi geçmiş.

GARSON: Hop usta, yani biz Titanik dediysek o


Titanik mi dedik ki? Kadir abinin lokantası, Titanik
Lokantası yani.

PATRON: İyi peki, tamam. Bana üç dil biliyorum


dedin.

GARSON: Dedim.

PATRON: E dedin de, o gün turistler geldi, niye iki


kelime konuşamadın?

GARSON: Bir dakika usta, dünyada 7000 tane dil


var, hepsini de bilemem ki!

PATRON: Kıvırma oğlum, kıvırma.

GARSON: Ne kıvıracağım be, benim alnım açık


arkadaş, ne dediysem odur. Evvel Allah ana dil gibi
üç dil biliyorum.

12 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Hangisiymiş bunlar?

GARSON: Biri (Parmağıyla sayarak) Hım… İngi-


lizce. Evet İngilizce. İngilizce okey yani anladın mı?

PATRON: Tamam oğlum anladım, biri İngilizce.


Ötekiler?

GARSON: Şimdi şöyle. (Düşünür.) Hım... Hah Al-


manca. Hem de ne Almanca, şöyle böyle değil. Ha
ana dili ha Almanca, anladın mı?

PATRON: Tamam oğlum, onu da anladım. Anandan


doğdun hemen Almanca… Öteki?

GARSON: Öteki de şöyle. Yani usta birkaç tane


daha ana dili gibi var da, hangisi tam ana dili onda
karar veremiyorum yoksa ayıpsın. Neyse bu da Ame-
rikanca olsun.

PATRON: Son kararın mı?

GARSON: Ayıpsın usta, aynen öyle.

13 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Tamam ulan, ona da tamam. Peki, burada
bir işe başlayım, burası dolar taşar demedin mi?

GARSON: Dedim.

PATRON: E, hani nerede müşteri?

GARSON: Nerede?

PATRON: Ulan ben sana soruyorum. Bak burada bir


tane müşteri yok. Niye?

GARSON: Ama usta, müşteri gelmiyorsa ben ne


yapayım ki?

PATRON: Ne mi yapacaksın? Garson efendi, burayı


doldurmak senin işin, senin.

GARSON: Usta bak zoruma gitmeye başladı ha!


Yani böyle olursa işi bırakırım vallahi, bu ne be!

PATRON: Tamam. Olur. Tamam, ulan hadi git.


Hemen git, bırak işi tamam. Hadi güle güle.

14 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Usta sen de hiç şakadan anlamıyorsun
ha! Ama usta, (Elini ustanın boynuna atar.) müşteri
gelmeyince beni suçluyorsun da bunda müşterinin
hiç mi suçu yok ha? Hiç mi?

PATRON: Ha, bak bunda haklısın? Evet, doğru.


(Kafasını kaşır.) İyi, iyi de burada suç kimde?

GARSON: Kimde olacak, müşterinin kendisinde.


Anlamıyorlar beni. Burada garsonların kralı süper bir
garson var ama anlamıyorlar. Neyse sen geç bunları,
takma kafana değmez, boş ver.

PATRON: (Tekrar kendine gelir.) Bak gene beni


kandıracak. Oğlum burada suçlu sensin tamam mı,
her şey garsonda biter. İyi bir garson burayı doldurur
taşırır. Fazlası gelirse ayakta bekletir, daha da fazlası
gelirse tuvalette bekletir, daha da fazlası gelirse…
(Giderken) Bekletir işte, anladın mı? Garson budur.

15 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Tamam usta. Tamam. Bak söz, işte bunu
buraya yazıyorum. Bugün burası dolacak taşacak,
göreceksin.

PATRON: İnşallah garson efendi, inşallah. Yoksa


kendine başka kapı bul. (Kapıda) Tamam mı? Anla-
dın mı? (Usta çıkarken)

GARSON: Tamam ya tamam, anladık. Kafanı yor-


ma sen. Aynen senin dediğin gibi olacak.

(Artık patronun duyamayacağını anlayınca, içeri


doğru diklenir, horozlanır.)

Tamam dedik işte be! Tamam dedik, ne uzatıyorsun


öyle?

(Elindeki bezi sinirle masaya vurarak) Vallahi usta,


musta dinlemeyeceğim bir girişeceğim. (Düşünür,
ciddileşir.) Ama çok dayak yerim be!

(Masaları temizlerken o sırada, elinde bastonlu, beli


kamburlaşmış yaşlı bir teyze içeri girer.)

16 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Garsonun kendi kendine konuştuğunu görünce, ar-
kadan yanına doğru gider. Garson onu görmez.)

Şuna bak! Neymiş, ben ne biçim garsonmuşum, ba


ba ba ba! Ben niye burayı dolduramıyormuşum, ba
ba ba ba. Bir daha böyle olursa beni kovacakmışmış
da mışmış. Bak sen, hem de bana, benim gibi profes-
yonel adama.

(Sinirlenir, masaya bezle vurarak) Siz de biraz temiz


kalın be, temiz! Allah Allah! Günde elli sefer siliyo-
rum gene pis, gene pis. Hah, şuna bak, gene biri
zamk gibi yapıştırmış.

(Yukarı doğru bakar.) Yapın oğlum, yapın. Oh ne


güzel, nasıl olsa burada temizleyecek bir enayi var,
yapın.

(Bu sırada martı kılığına girmiş biri, kanat çırpıp


öterek, sahneye gelip masaya pislik bırakıp, gıcık
gıcık öterek gider. Garson seyircilere bakarak) Ben
bunlar kadar terbiyesiz, bunlar kadar pişkin martı

17 | Süper Garson / Ali İlhansayın


görmedim. Yahu umuma açık bir yerde, böyle açıp
şap diye ne varsa bırakılır mı? Ayıp vallahi, ayıp be!

(Bu sırada yaşlı nine arkadan bastonuyla onu dür-


ter.)

NİNE: Hişt…

(Garson dürtülmenin korkusuyla sıçrar, kendini ma-


sanın öbür tarafına atar.)

GARSON: Ah! Allah yandım anam!

NİNE: (Şiveli konuşmaktadır.) Ne yapıyorsun ulan


sen öyle?

(Yaşlı bir nine olduğunu görünce doğrulur, kendini


düzeltir. Kızgın bir şekilde)

GARSON: Ha! Ne yapıyorsun nene sen arkadan


öyle?

NİNE: (Bastonunu hiddetle yere vurarak) Lafımı


tekrar etme zevzek ben sana ne yapıyorsun diyorum.

18 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Görmüyor musun, masaları temizliyo-
rum.

NİNE: Nasıl temizlikmiş o öyle gevşek gevşek…

GARSON: Nasıl olacak, temizlik işte!

NİNE: Temizlik öyle olur mu evladım? Alacaksın


şöyle suyu sabunu, (Eliyle tarif ederek) dökeceksin
masaya, sonra da alacaksın bezi, eze de eze, eze de
eze parlatacaksın. Öyle parlatacaksın, öyle parlaya-
cak ki kendi yüzünü ayna gibi göreceksin!

GARSON: Ha?

NİNE: (Omuz silker) Ama sen o masaya hiç bakma,


o sıfatını görsen ne görmesen ne!

GARSON: Hadi be nene, ne diyorsun sen?

NİNE: (Kafasına bastonla vurur.) Nene senin anan-


dır sünepe, ben o kadar yaşlı mıyım ha, yaşlı mıyım?

19 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Ne vuruyorsun be! Nesin peki? Bel bü-
külmüş, elinde baston ne diyeyim başka sana ha?

NİNE: Tu senin sıfatına e mi! İyi, bir de bir ayağın


çukurda de bari.

GARSON: (Teyzeye duyurmadan sahneye doğru) Ne


ayağı, gövdesi çukurda bunun be!

NİNE: (Bastonla tekrar dürter.) Ne öyle vır vır söy-


lenip duruyorsun sen? He, ne?

GARSON: Dur dur, ne yapıyorsun sen? Ne vuruyor-


sun? Allah Allah! E, ne diyeyim ben sana?

NİNE: Teyze diyeceksin, teyze. (Bastonunu yere


vurarak) Anladın mı?

GARSON: (Ağzına öykünerek) İyi, tamam. Tamam


teyze, oldu mu?

NİNE: Olmadı, ses tonun bana gıcık geldi, hiç sev-


medim.

20 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Hadi, e, nasıl diyeceğim peki?

NİNE: Teyze, teyzem, kurban olduğum teyzem di-


yeceksin.

GARSON: Of, iyi. Teyze, teyzem oldu mu?

NİNE: Ne iş yapıyorsun oğlum sen burada?

GARSON: Ne yapacağım işte? Buraların sorumlu-


suyum, (Masaları göstererek) bunların hepsi benden
sorulur, buraların tek yetkilisi benim.

NİNE: Ne yetkisiymiş bakayım bu?

GARSON: (Havalanır.) Mide uzmanıyım teyze.


Müşteriler aç gelir, kendilerini bana teslim ederler,
ben de onların midesinin psikolojik yapısına göre
tecrübemi ve de sanatımı konuştururum. Yani Salva-
dor Dali, yani Picasso gibi anladın mı?

21 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: (Bastonuyla vurmaya çalışır.) Ne uzatıyorsun
zevzek, garsonum desene şuna. İki masaya bakınca
kendini devlet başkanı mı sandın?

GARSON: Of, bak teyze. Teyzem benim, canım


teyzem, söyle, ne istiyorsun?

NİNE: Ha şöyle, adam ol bakayım. Hadi bana şura-


dan bir masa hazırla, hadi.

GARSON: Hah! Oh ya, ha şöyle.

NİNE: Çek şunu çek, getir önüme.

GARSON: Al al... Böyle tamam mı?

NİNE: (Kızgın, bastonunu yere vurarak) Hani bunun


minderi?

GARSON: (Telaşlanır, patronun duyacağı hissine


kapılarak) Teyze ne bağırıyorsun, ne? Şimdi patron
duyacak. Bağırma! Tamam, bak al işte. Allah Allah!

22 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: Vır vır söylenip durma da, işini yap hadi.
(Oturur.) Sırtıma da sırtıma da…

GARSON: (Minderi getirir.) Of, tamam... Tamam,


sen yeter ki sus!

NİNE: İyi iyi, aman, of of of… Yavrum iki de el


atıver hele.

GARSON: Ha? Ne?

NİNE: İki el evladım, iki el atıver biraz.

GARSON: Ya teyze, neye iki el atacağım, neye?

NİNE: Sırtıma zevzek evladım, sırtıma. Sırtımı biraz


ov da ağrılarım gitsin.

GARSON: Sırtını mı?

NİNE: Evladım, anlamıyor musun sen? İki el at da


kulunçlarımın ağrısı dinsin diyorum.

23 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: (Sinirle sırtına masaj yaparken) Hey Al-
lah’ım, sen bilirsin.

NİNE: Ah... Of... Of...

GARSON: Of, iyi mi? Nasıl, tamam mı?

NİNE: İyi iyi, azıcık daha. Ah yavrum, şu benim


gelinim olacak kadın bir gün olsun bunu yapmadı.
Demedi ki anam, anacığım, hasta mısın? Senin ne
derdin var? Canın ne istiyor? Demedi. Demez, demez
körolası... Oh oh, hah… Orası işte… Tam orası.

GARSON: Hadi çattık belaya iyi mi?

NİNE: Oyy oy, Allah kimsenin başına vermesin böy-


le gelini. (Ağıt yakarak) Anam ne günah işledim de
böyle bir gelin verdi. Aman da verdi, verdi, verdi.
Aman bu gelin niye gitmiyor da, aman gitmiyor da,
gitmiyor da...

GARSON: Ne oluyor be! Şaka mı bu?

24 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: (Birden ciddileşir.) Yoksa sen de mi çekiyor-
sun evladım?

GARSON: Neyden teyze, neyden çekiyor muyum?

NİNE: Karından evladım, karından? Ama ben anla-


dım, belli, sen de çekiyorsun.

GARSON: Ben bekârım teyze, bekârım.

NİNE: Aferin, bak akıllısın sen. Aferin, benim salak


oğlum gibi değilsin. Ancak benim salak oğlum gibi-
ler düşer tongaya. Oy oy, ben dedim ama oğlum bu
kız sana yaramaz dedim. İş güç hak getire dedim.
Sabah akşam böyle yatar dedim. Sana hizmet ettirir
dedim. Dedim ama kime dedim? Kırk yıldır ben söy-
lüyorum, ben dinliyorum.

GARSON: Yuh, yani kırk yıldır sen hala bunlarla mı


uğraşıyorsun?

NİNE: (Diklenir.) E, ne olacaktı? Kız oğlumun yaka-


sına kene gibi yapışmış bir türlü bırakmıyor.

25 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Hem (Masajı bırakır.) bana ne be! Bana
niye anlatıyorsun? Sen ne yersin, onu söyle?

NİNE: Amaan zıpır şey, şurada iki laf ettirmiyorsun


ha!

GARSON: Of of. (Kağıdı kalemi alır.) Neyse tey-


zem, söyle hadi şimdi, ne istersin?

NİNE: Ah evladım! İlk isteğim, ne yapıp yapıp oğ-


lumun şu kadından kurtulması.

GARSON: Teyze onu demiyorum, yani ne yersin, ne


içersin?

NİNE: Eyi, tamam tamam, ne var?

GARSON: Ne olacak, hepsi var işte.

NİNE: Evladım, saysana tek tek.

GARSON: Teyze, bak menü burada, oku, ne istersen


söyle.

26 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: Evladım gözüm mü görüyor da böyle diyor-
sun, sen oku bakayım?

GARSON: Hasbinallahh… (Yemek listesini saymaya


başlar.) Adana... Urfa... Antep...

(Lafı kesilir.)

NİNE: Bak şimdi...

GARSON: (Kızgın) Ne oldu gene, ne oldu?

NİNE: Evladım, bu yaşta benim oralarda ne işim


var?

GARSON: (Sıkıntı basar.) Yani teyze, Adana kebap,


Urfa usulü kebap, Antep usulü kebap teyze.

NİNE: Evladım, bu takma dişlerle ben bunları nasıl


yiyeceğim? Bana yiyecek şöyle sulu bir şeyler yok
mu?

GARSON: Ha, tamam. Olmaz mı, tabii var. Haşlama


var, kuru fasulye var, güveç var, yoğurtlu çorba var.

27 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: Amaan oğlum, ben bunları da yiyemem.
Bende gastrit var, yüksek tansiyon var, şeker var,
böbrek var, kalp var, damar var…

GARSON: (Garson sinirden terler.) Ohooo… Val-


lahi iyi yerde dükkân açtık ha, ne bu?

NİNE: Nerede açtınız evladım? Aman, inşallah bi-


zim eve yakındır.

GARSON: Yakın olursa ne yapacaksın teyze, ne


yapacaksın?

NİNE: Ziyaretine gelirim evladım, oturur çene çala-


rız.

GARSON: Yok teyze, çene mene çalmayız, dükkân


mükkan da açmayız. Ha, işte.

NİNE: (Gayet sakin) Evladım, sen biraz sinirli misin


öyle? Yoksa bana mı öyle geldi?

28 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Kim, ben mi? (Sinirden dişlerini gıcırda-
tarak) Yok sinirli değilim, değilim işte, değilim be!

NİNE: Bak evladım, senin şu halin hiç hoşuma git-


medi. Söyle, seni kim böyle sinirlendiriyor?

GARSON: (Yalvarır gibi) Teyze… Teyzem benim,


hadi söyle ne istersin?

NİNE: Hım iyi, sen en iyisi bir su getir.

GARSON: (Şaşkın) Su mu? Sadece su mu?

NİNE: Ne olacaktı evladım? Bu takma dişle oturup


manda yiyecek halim yok ya.

GARSON: İnanamıyorum. (Suyu almaya gidecek-


ken) İnanmıyorum, ne oluyor böyle?

NİNE: Aman dur dur, kalsın. Bırak hele suyu, şimdi


senin suyun da güzel değildir.

GARSON: Teyze, su bu su, neyin güzelini arıyor-


sun?

29 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: Su deyip geçme oğlum. Bu su pis mi, temiz
mi? Kaynak suyu mu, değil mi? Kaynaksa nereden
geliyor bu su? Suyu içeceksem nereden geldiğini de
bilmem lazım değil mi?

GARSON: Tövbe tövbe! Tabii teyze. Bu suyun ne-


reden geldiği bilinmez mi? Yani bu suyu her yerde
bulamazsınız. Bize bu su çok özel olarak Kaz Dağla-
rı’ndan geliyor. Bin bir zahmetle o dağlara böyle fıçı-
larla yukarı doğru iplere bağlanarak çıkıyorlar. Hele
o kuyudan suyu çıkarmak daha da bir mesele, bazen
kuyuya giriyorlar çıkamıyorlar çünkü çok derin, bir-
çok defa itfaiye gelip çıkarıyor, yani öyle bir su bu.

NİNE: Öyle mi diyorsun?

GARSON: (Parmaklarını ısırır.) Of… Öyle diyo-


rum teyze, öyle diyorum.

NİNE: Evladım, sen bir doktora görün.

GARSON: Niye?

30 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: Sende sinir var, sinir.

GARSON: Ben böyle iyiyim teyze, doktora da mok-


tora da gitmeyeceğim işte.

NİNE: Doktora gitmeyeceksen, sen kurşun döktür,


kurşun. Sende nazar var. Bak, hemen sinirleniyorsun.

GARSON: (Sinirden tuhaf sesler çıkarmaya başlar.)


Yok teyze, yok. Bende nazar da yok, kurşun da iste-
miyorum. Sen ne yiyeceksin onu söyle.

NİNE: Of, gene de bir türlü karar veremiyorum ki?

GARSON: (Asabi) Teyze, Allah aşkına geldin geleli


sen benden ne istiyorsun, ne?

NİNE: Ah evladım, ellerin kulunçlarıma iyi geldi.


Hele bir iki el daha atıver.

GARSON: Atmayacağım işte, bana ne! Ben senin


masörün müyüm, gitsene bir masaj salonuna.

31 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: Evladım, ben oralara nasıl gideyim? Yaşlı bir
kadınım, bana uzak. Zaten o gelinim olacak o soykası
batasıca yok mu, bana bir gün yüzü göstermedi. Çar-
şıya gider beni götürmez, hamama gider beni götür-
mez, geçende de oğlumu almış yemeğe gitmişler...

GARSON: Yemeğe mi gitmişler?

NİNE: Yemeğe ya! Beni evde uyutup lokantaya git-


mişler. Bensiz yemekleri culluk gibi yutmuşlar. Bak
sen şimdi...

(Garson sözünü keser, aynısını yapar.)

GARSON: Bak sen şimdi! Teyze bırak şimdi. Baş-


lama gene gelinden melinden...

NİNE: Tuu senin o sıfatına e mi! Şurada iki laf bile


ettirmiyorsun bana.

GARSON: Hey Allah’ım, sen bana sabır ver. Tey-


zem bak sen, şimdi buraya oturduğun zaman bir şey-
ler yemen lazım yoksa olmaz yani.

32 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: Yok, iştahım kaçtı. (Kalkıp gitmeye hazırla-
nır.) Zaten vakit de doldu, ilacımı alacağım. (Gider-
ken) İştah şurubumu alacağım, bu gelinin yüzünden
bende iştah mı kaldı? Bir gün olsun bana demedi ki
ana senin iştahın nasıl? Dişlerin sağlam mı? Bir şey
yiyebiliyor musun? Demedi.

GARSON: İyi teyzem, hadi teyzem benim, tamam,


hadi güle güle.

NİNE: (Giderken döner.) Evladım, ben gidiyorum


ama sen burada yalnız kalacaksın.

GARSON: Yok teyze ne yalnızı; şimdi anam gelir


babam gelir. Sen git, ben hiç yalnız kalmam.

NİNE: (Sahneden kaybolurken) Ben üzülmeyeyim


diye böyle diyorsun değil mi? Merak etme evladım,
ben gene gelirim.

GARSON: Tamam teyze, tamam ama hele sen şimdi


bir git. Gelirsin gene.

33 | Süper Garson / Ali İlhansayın


NİNE: İyi, hadi. Allahaısmarladık o zaman.

(Ve Nine kaybolur.)

GARSON: (Terini siler, sandalyeleri düzeltip kendi


kendine konuşurken) Of be, şükür gitti yahu. Bu ney-
di böyle? Yok gelini şunu yapmış da yok oğlu bunu
yapmış da; bana ne senin oğlundan da gelininden de
be!

(O anda sahneye kadın önde, erkek arkada bir çift


girer. Kadın dışarıda görgüsüz bir arkadaşına rast-
lamıştır. Görgüsüz arkadaşı yeni aldığı çanta, giysi
ve takılarını çatlatarak göstermiştir. Kadın, çatlama-
nın verdiği sinirle söylenmektedir. Erkek ise kafası
hep telefonda. Karısının direktifi üzerine bir şeyler
aramaktadır.)

KADIN: Ay çıldıracağım, yine yapacağını yaptı,


yine çatlattı beni.

ERKEK: Haklısın hayatım, arıyorum.

34 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Garson hemen onlara döner.)

GARSON: Efendim buyursunlar, buyursunlar...

(Yer göstermeye çalışır, kadın garsonu duymaz bile,


sinirle erkeğe bağırarak)

KADIN: Niye demedin oradan gitmeyelim diye


Nazmi, ha, niye demedin? Oradan gitmeseydik, ben
bu kadını görmeyecektim, görmeyince yeni aldığı
kolyeyi de görmeyecektim, görmeyince yeni aldığı
elbiseyi de görmeyecektim, görmeyince yeni aldığı
çantayı da görmeyecektim.

(Konuşurken farkında olmadan garsonun hevesle


hazırladığı masaya değil, başka masaya otururlar.)

(Garson şaşırır, hamlesi boşa gitmiştir. Hemen yan-


larına gelip, kâğıdı kalemi çıkarır.)

ERKEK: Ama sen dedin oradan gidelim diye.

KADIN: Yani suçlu ben mi oldum şimdi?

35 | Süper Garson / Ali İlhansayın


ERKEK: Yok hayatım, hiç olur mu? Sen haklısın.

KADIN: Ha, yani suçlu benim öyle mi? Yani ben


oradan gidelim deyince suçlu oldum değil mi?

ERKEK: Yok hayatım, öyle demek istemedim.

KADIN: Ah benim kaderim, ah benim kaderim. Mil-


lette ne şans var, bulmuşlar koyun gibi kocayı bir
dedikleri iki olmuyor. Bir eli yağda bir eli balda, oh,
gel keyfim gel. (Ağlamaklı) Oy ben ne kadersizim, ah
ben ne kadersiz! (Birden ciddileşir.) Saç modelini
kime yaptırmış acaba?

ERKEK: Ha?

KADIN: Bak işte diyorum ya, bu adam beni hiç din-


lemiyor ya, dinlemiyor.

ERKEK: Özür dilerim hayatım, kabahat bende,


dalmışım.

36 | Süper Garson / Ali İlhansayın


KADIN: E, yani ben bir saattir boşuna ötüyorum
öyle mi?

ERKEK: (Gözleri telefonda harıl harıl eşinin dedik-


lerini arıyordur.) Arıyorum hayatım.

GARSON: Bir şeyler yer miydiniz?

(Kadın ve erkek garsonu görmez bile. Kadın hala


önceki olayın şokundadır. Farkında olmadan garso-
na doğru parmağını sallayarak bağırır.)

KADIN: Seni cilloz seni! Görürsün sen, görürsün


sen.

GARSON: (Kendine doğru yapılan hareketten ür-


ker.) Ne oluyor be?

KADIN: Bana ha, bana hava atmak ha? Görürsün


sen!

GARSON: (Kendine sanır, şaşırır.) Ha? Ne yaptım


ben?

37 | Süper Garson / Ali İlhansayın


KADIN: Ne oldu? Çantayı nereden almış hala bula-
madın mı?

ERKEK: (Kafası telefona gömülü) Bulamadım, arı-


yorum hayatım.

GARSON: (Atılır) Diyecektim ki...

(Derken kadın yine garsona doğru)

KADIN: Görgüsüz, sonradan görme görgüsüz!

ERKEK: Haklısın hayatım. Arıyorum.

GARSON: (Şokta) Ne oluyor ya? Ne oluyor, ne bu!


Allah Allah!

(Garson asabi, kadının yanına sokulur.) Ne oluyor


abla? Bana niye böyle söy...

(Kadın onu duymamıştır bile. Hâlâ önceki şokun et-


kisindedir, konuşmaya devam eder.)

38 | Süper Garson / Ali İlhansayın


KADIN: Hepsini bulacaksın Nazmi. Bu kadın bunla-
rı nereden almış, hemen, anladın mı? Hemen, hemen.

ERKEK: Peki hayatım, arıyorum hayatım.

GARSON: (Şaşkın vaziyette seyircilere doğru ba-


kar.) Benim sesim mi çıkmıyor? Yoksa görünmez mi
oldum? Efendim, bakın şimdi şu menü… (Sesi yine
kesilir.)

KADIN: Elbisesi süt maviydi değil mi?

ERKEK: Bilmem. Arıyorum hayatım.

(Kadınla erkeğin her soru ve cevabında, garsonun


kafası bir ona bir ona döner.)

KADIN: Çantaya bayıldım, nereden almış acaba?

ERKEK: Bilmem. Arıyorum hayatım.

KADIN: Markası neydi acaba?

ERKEK: Bilmem. Arıyorum hayatım.

39 | Süper Garson / Ali İlhansayın


KADIN: Yüzüğü?

ERKEK: Bilmem. Arıyorum hayatım.

KADIN: Ayakkabısı?

ERKEK: Bilmem. Arıyorum hayatım.

KADIN: Of, bir kere de bil be adam, bil bil!

ERKEK: Haklısın hayatım. Arıyorum hayatım.

KADIN: Bana durmadan haklısın deme, deme!

ERKEK: Tamam hayatım. Arıyorum hayatım.

KADIN: Of of, haklı olmaktan bunaldım ya, bunal-


dım! Bir kere de haksız olmak istiyorum.

(Birkaç saniyelik bir sessizlik olunca olur.)

GARSON: Oh ne güzel, sessizlik oldu. (Hemen ma-


saya yaklaşır.) Ablacığım, ne yersi...

40 | Süper Garson / Ali İlhansayın


KADIN: (Birden garsona doğru bağırır.) Cilloooo-
oz… Cilloz... Göreceksin, sen bana ha, bana ha!

ERKEK: Haklısın canım.

GARSON: (Ürker, geri çekilir, defteri yere atar.)


Başlarım işine de gücüne de! Allah Allah, ne bu? Ne
yaptım ben be?

KADIN: Ay bir türlü kafamdan atamıyorum. Be ka-


dın, sen kime hava atıyorsun, kime ha kime? Gözü-
mün önüne geliyor da, valla çıldıracağım.

GARSON: (Sinirle) Sen mi? Ben mi?

ERKEK: Haklısın canım.

(Yine bir sessizlik olunca)

GARSON: Aha fırsat bu fırsat, hadi oğlum gazan


mübarek olsun. (Aceleyle kadına doğru atılırken)
Abla, bakın şimdi burada...

41 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Ayağı takılır. Dengesini kaybedip masanın ve kadı-
nın üstüne yığılır.)

(Kadın çok korkar, çığlık atar, fırlar. Çığlığa garson


da çok korkar ve kaçar.)

KADIN: Ay!

GARSON: Ne oluyor be?

ERKEK: Aman canım, ne oldu?

GARSON: Ulan ne oldu böyle?

(Garsonla kadının ödü kopar, damaklarını kaldırır-


lar.)

KADIN: Sen de kimsin be adam?

GARSON: Kim, kim?

KADIN: Sen be, adam sen? Kimsin sen? Ne işin var


burada?

42 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Yahu bayan hanım, asıl sizin ne işiniz
var burada?

KADIN: (Ayakta şaşkınlıkla etrafına bakınırken) A?


Burası neresi? Nazmi, biz neredeyiz?

ERKEK: Bilmem ki, son hatırladığımda sen evde


konuşuyordun.

GARSON: Hadi ya? Evde ha? Bak şu işe!

KADIN: (Garsona) Neredeyiz biz?

ERKEK: (Etrafına bakınarak) Lokantaya benziyor.

GARSON: Valla süper! Nasıl bildiniz?

KADIN: Ha? E, sen nesin burada peki?

GARSON: (Havalı bir şekilde) Neye benziyorum?

KADIN: Ne bileyim be adam! Ay Nazmi, kim bu


tipten nasipsiz tipsiz?

ERKEK: Bilmem!

43 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Bir dakika abla, ne oluyor? Ne o öyle tip
mip ayıp oluyor ama.

KADIN: Nazmi, bu ne diyor?

ERKEK: Canım, ben de anlamadım.

GARSON: Görmüyor musunuz, burası bir lokanta,


ben de buranın baş sorumlusu ve garsonların başı, şef
garson. Buralar hep benden sorulur anladın mı?

KADIN: Ben hala bunun ne iş yaptığını anlamadım.


Nazmi, şununla sen konuş.

ERKEK: Tamam canım.

GARSON: Tamam, Allah Allah tamam… Anlama-


yın. Ne iş bu be? Neyse, efendim önemli olan buraya
kadar gelmişken, dünya çapında ün yapmış yemekle-
rimizi tatmak değil mi? Bakın envai çeşit yemekleri-
miz var. Buyurun, efendim buyurun, (Menüyü kadına
uzatırken) menülerimiz burada.

44 | Süper Garson / Ali İlhansayın


KADIN: Hey Allah’ım, biz ne dertteyiz, adam ne
dertte ya!

ERKEK: Haklısın canım.

GARSON: Ne yani, bir şey yemeyecek misiniz?

KADIN: Ne yemeği be adam, bende yemek yiyecek


hal mi kaldı?

GARSON: Hanımefendi, siz hele yemeği bir ısmar-


layın, masaya gelsin, iştahınız valla acayip açılacak
bak görürsünüz. Zaten hep böyle olmuştur. İştahım
yok derler, yemek gelince de inan abla beygir gibi
yerler... Yani… Pardon… Onu şeyden misal vereyim
dedim de...

KADIN: Adamın verdiği misale bak. (Kalkıp gitme-


ye hazırlanır.) A, kalk Nazmi kalk, hadi gidelim he-
men.

ERKEK: Olur canım da nereye? (Aceleyle giderler-


ken)

45 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Ama yemek?

ERKEK: Bari bir su mu içseydik?

KADIN: Ne suyu Nazmi, ne suyu? Suyun zamanı mı


şimdi? Hadi yürü, yürü. Önce bir galeriye bakalım,
belki orada buluruz. (Sahneden çıkarken halen söy-
lenmektedir.) Bak, sakın unutma, saçının rengiyle
elbisesini arayacağız tamam mı? Tamam mı dedim?
Unutma ha!

(Garson arkalarından şaşkın bir vaziyette bakakalır.


Adamın dediklerine öykünür.)

GARSON: Bari bir su içseydik. Tövbe tövbe! Ulan


burası sucu dükkanı mı? Ulan önüne gelen su diyor.
Üf, yahu gene bir sipariş alamadık be! Tüh benim
şansıma. Yok abi, bu böyle olmayacak. Ne bu! Nere-
de anormal tip varsa buraya geliyor be!

(O anda patron gelir.)

46 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Ulan oğlum, bu gürültü ne? Kim yapıyor
bu gürültüyü?

GARSON: Hiç usta, hiç.

PATRON: Nasıl hiç! İçeride gürültüyü duyunca,


burası müşteri doldu sandım. Açtım ocağı, verdim
ateşi, verdim ateşi... E, hani müşteri nerede?

GARSON: Yok usta, müşteri değildi. Birisi adres


sormaya geldi, ben de bir yemek yersen adresi söyle-
rim dedim.

PATRON: Ha, e?

GARSON: Yemek istemedi, ben de yemek yoksa


adres de yok dedim. Bağırdı, çağırdı, gitti. Anladın
mı?

PATRON: Ha, iyi iyi aferin. Bak işte, yavaş yavaş


adam oluyorsun. İyi, hadi bakayım, (Giderken) ben
ocağın altını kapatayım, sen doldur burayı. Bekliyo-
rum ha! (Gider.)

47 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Ayıpsın patronum, ne demek. (Patronun
kaybolduğunu görünce) Hadi be oradan!

(O anda iki genç girer, ellerinde cep telefonu, gözleri


sadece cep telefonuna odaklanmış, basket şapkaları
yamuk ve yanda. Pantolonları dizlerine kadar inmiş,
pantolonlar düşmesin diye adım atarken yengeç gibi
girerler.)

GENÇ 1: Kanki burası nasıl?

GENÇ 2: Meşgulüm, sen bak.

GENÇ 1: Öncekinde de aynısını yaptın kanki, şimdi


sıra sende.

GENÇ 2: Tamam da şu an acayip twitt atıyorum,


bakacak zaman yok anladın mı?

GENÇ 1: Yok sanki ben göbek atıyorum. Kanki,


benimki daha önemli. Hele şu an bir twitt buldum ki
bak dinle: “Sana öte git dedim, sen dahil tüm yıldız-

48 | Süper Garson / Ali İlhansayın


lar öte gitti.” Of, twitte bak twitte, vallahi hayatta
bakamam.

GENÇ 2: Kanki, sanki sol tarafta biri var gibi.

GENÇ 1: Ee?

GENÇ 2: Canlıysa ona soralım.

GENÇ 1: Okey.

GENÇ 2: Tamam, okey.

GARSON: Hello!

GENÇ 1: Canlıymış kanki.

GENÇ 2: Evet canlı.

GARSON: (Garson yer göstermeye çalışır.) Tabii


efendim, buyursunlar buyursunlar, şöyle oturalım.

GENÇ 1: Kanki sor bakalım, neden o da bizle otur-


mak istiyor?

49 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 2: Kanki sen sorsana, hep bana buyuruyor-
sun.

GARSON: Ha, yok yani oturursak derken öylesine


şey ettim. Siz buyurun, şöyle masaya geçin, oturun.

GENÇ 1: Kanki sor bakiyim, bizi niye sandalyeye


değil de masaya oturtuyor?

GENÇ 2: Yok kanki soramam, sen sor.

GARSON: Of, yani tabii ki sandalyeye oturacaksı-


nız. Hiç masa olur muymuş? Yani siz buyurun, otu-
run sandalyeye, hemen siparişleri alayım.

GENÇ 1: Kanki, sipariş diyor.

GENÇ 2: Evet kanki, sonunda doğru yere geldik


galiba.

GARSON: Hem de ne doğru; hem de ne doğru. Val-


lahi doğrunun kralına geldiniz be!

50 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 1: Kanki tam twitt atıyordum anlamadım, ne
diyor?

GENÇ 2: Kanki bir yerin kralına gelmişiz.

GENÇ 1: Nerenin kralı kanki?

GENÇ 2: İşte onu söylemedi kanki.

GARSON: Beyler, bir dakika, şu elinizdeki aleti


bıraksanız da siparişi alsak ha?

GENÇ 1: Kanki, bize resmen twitt atma mı diyor?

GENÇ 2: Haklısın kanki, atma diyor. Sor bakayım


deli mi bu? Yoksa başka dünyadan mı gelmiş? Allah,
ne laf ettim be, bu da acayip twitt olur ha!

GENÇ 1: Valla kanka, acayip twitt buluyorsun ya!

GARSON: Tamam! Twitiniz güzelmiş de, şu siparişi


bir alayım ulan.

GENÇ 1: Sipariş dedi.

51 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 2: Tamam, anladım. Ne varmış?

GARSON: Ney ne varmış, ne?

GENÇ 1: Menüde ne var diyor.

(“Rap” olan yerler, sözlere uygun rap müzikal ritmik


olarak söylenecektir.)

GENÇ 2: (Rap) Diyorum ki kanka, diyorsam duy


sesimi. Saysana menüde ne var, saysana menüde ne
var, saysana saysana vav… vav…yov.

GENÇ 1: (Rap) Aynen kanki vav, menüde ne var,


menüyü say, menüde ne var, menüyü say, say say say
yo.

GARSON: Şimdi bir sayardım ama. Sabır oğlum


sabır! Yani, (rap) önünüzdeki menüye bir baksanız
da bana söyleseniz yov. Önünüzdeki menüye bir bak-
sanız da bana söyleseniz yov.

52 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 1: (Rap) Olmaz yo, zaman yok yo, sen söyle,
sen sen yov.

GENÇ 2: (Rap) Aynen yo, acayip yov, zaman yok


yo, sen söyle yov, sen sen.

GARSON: Bir yov yaparım, ama umut işte belki


yemek yeme ihtimaliniz var. (Rap) Adana kebap yov
yov, Urfa kebap yov yov, Antep kebap yov yov, yov
yov oğlum yov yov, yov yov yavrum yov yov, yov
yov. (Kendine gelir.) A, başlarım ha! Yeter be, deli
misiniz nesiniz be!

GENÇ 1: (Rap) Ov, deli ya güzel güzel. Deli ya, yov


güzel güzel, deli ya yov.

GENÇ 2: (Rap) Aynen kanki. Deli ya yov, deli ya


yov.

GARSON: Yeter be yeter! Vallahi Allah yarattı de-


meyeceğim, kafa göz girişeceğim ha!

GENÇ 1: Kafa diyor kanka...

53 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 2: Ha, kafa tamam. (Rap) Kanka kafa yapa-
lım anladın mı yov, ebegümeci kafa uydu yov... Of
be, bu da tam twitt.

GARSON: Ulan ben sizin kafanıza da, ebegümecini-


ze de başlayacağım ha! Bir şey yiyecek misiniz ye-
meyecek misiniz ulan?

GENÇ 1: Kanki o zaman sor bakiyim su var mıy-


mış?

GENÇ 2: Niye hep ben kanki? Sen söylesene!

GARSON: (Bağırarak) Su yok ulan burada, su yok.


Ne suyu? Su su su… Lokanta burası lokanta.

(O anda patron gelir.)

PATRON: Ulan oğlum, gene bu ne gürültü? Gene ne


oluyor burada, ne oluyor?

GARSON: Hah, bu da her seferinde zırt diye geli-


yor.

54 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Garson Efendi ne oluyor diyorum. İçeri-
de gürültüyü duyunca, burası müşteri doldu sandım.
Açtım ocağı, verdim ateşi, verdim ateşi. E, hani ne-
rede sipariş?

GARSON: Usta bunlar da geldiler oturdular, bir şey


yemiyorlar.

PATRON: Nasıl yemiyorlar?

GARSON: E, basbayağı yemiyorlar, sadece su var


mı diyor. Mecbur kovacağım artık.

PATRON: Ulan oğlum senin kafandaki beyni şırın-


gayla mı aldılar? Müşteri gelmiş masaya oturmuş ve
sen kovuyorsun öyle mi?

GARSON: E, ne yapayım! O kadar ısrar ettim, ce-


vap bile vermiyorlar.

PATRON: Demek yemek yemiyorlar, cevap da


vermiyorlar öyle mi? Tamam, sen şimdi beni bir gör

55 | Süper Garson / Ali İlhansayın


beni. Müşteri nasıl yemek yiyor. (Oturanlara) Sela-
mın helloo, hoş gelmişsiniz.

GENÇ 1: Hey kanka, biri daha geldi galiba?

GENÇ 2: Aynen kanki, ses tonu başka.

PATRON: Evet, ne yersiniz bakayım benim aslan


hemşerilerim?

GENÇ 1: Ne dedi gov?

GENÇ 2: Hemşeri dedi gov.

PATRON: Hı? Ne? Gov?

GENÇ 1: (Rap) Hemşeri, hemşeri, sen de mi hemşe-


ri... Neresi, neresi, yov?

PATRON: Ulan oğlum, ne diyor bunlar?

GARSON: E, sana diyorum usta, bunlar manyak.

PATRON: Şimdi bakın hemşerilerim.

56 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 1: (Rap) Hemşeri dedi. Neresi yov, hemşeri
dedi, neresi yov.

GENÇ 2: (Rap) Neresi, neresi… Biz Bakırköy


yov… Biz Bakırköy yov.

PATRON: (Rap) Ben de… Dayakköy… Yov… Da-


yahköy, yov.

GENÇ 1: (Rap) Anlamadım ben, anlamadım ben


yov.

PATRON: (Rap) Bırakın ulan anlamayı yov! Ne


yiyeceksin sen, ne yiyeceksin sen yov.

GENÇ 1: (Rap) Saysana yov, saysana yov, saysana


yov, saysana yov...

GENÇ 2: (Rap) Saysana yov yov, saysana yov yov.

PATRON: (Rap) Menüye baksana yov yov, menüye


baksana yov yov.

GENÇ 1: (Rap) Bakamam yov yov, sen say yov yov.

57 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 2: (Rap) Sen say yov yov, ben de bakamam
yov yov.

PATRON: (Rap) Sabır oğlum yov, sabır oğlum yov.

GENÇ 1: (Rap) Sabır oğlum varmış yov. Sabır oğ-


lum varmış yov.

GENÇ 2: (Rap,) Sabır oğlum neymiş yov? Izgara mı


yov, ızgara mı yov.

GENÇ 1: (Rap) Bilmiyorum kanki yov, bilmiyorum


ki kanki yov.

PATRON: (Rap) Ulan düzgün konuşmazsanız yov,


valla tepemin tası atıyor ona göre yov yov.

GENÇ 1: (Rap) Mecbur muyuz yov? Mecbur muyuz


yov?

PATRON: (Rap) Mecbursun yov, mecbursun yov.

GENÇ 1: (Rap) Hiç de bile, hiç de bile yov, gidelim


kanki yov yov yov.

58 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GENÇ 2: (Rap) (Kalkarlar.) Tamam kanki. Gidelim
gidelim, yov.

PATRON: (Rap) Defolun yov, defolun yov. Defo-


lun, defolun, yov yov yov.

GENÇ 1: (Rap) Bize doyum olmaz, eyvallah, eyval-


lah yov.

PATRON: (Rap) Güle güle yov, bir daha bekleriz,


bir daha bekleriz yov, yov yov yov.

GENÇ 2: (Rap) Hadi bize eyvallah, eyvallah eyval-


lah yov (Kaybolurken) yov yov yov.

GARSON: Vallahi helal usta, işi anında hallettin


yani.

PATRON: (Rap) Valla mı yov? Valla mı yov?

GARSON: (Rap) Aynen usta yovv, aynen usta yov.

PATRON: (Giderken, hala rapın etkisindedir.) Ta-


mamdır yov, tamamdır yov. Gideyim ocağın altını

59 | Süper Garson / Ali İlhansayın


kapatayım yov, kapatayım yov. Ama daha bir sipariş
yoktur yov, yoktur yov. Ona göre, ona göre yov.

(Patron kaybolurken garson arkasından)

GARSON: Ayıpsın usta, tabii ki biraz sonra burası


dolacak. Sen şimdiden ocakların altını aç, gürül gürül
yansın, birazdan siparişten bunalacaksın anladın mı?
Ulan bu ne iş be! Hala bir tane normal biri gelmedi
ya. Önüne gelen su diyor be!

(O anda kenarda bir kadın görünür, durur, şöyle et-


rafa bakar. Rahattır, elleri arkasında, kendinden
emin. Başçavuş, hanım ağa tavırları vardır.)

GARSON: Buyursunlar efendim, buyurun buyurun?


En kral yemek çeşitlerimiz burada. Gelin, buyurun.

(Kadın oralı olmaz, rahat tavırları ile etrafa bakma-


ya devam eder.)

GARSON: (Eliyle gel işareti yapar.) Gelin! Gelin


efendim gelin, gelin buyurun.

60 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Kadın, garsona bakar, garson umutlanır. Heyecanla
yine eliyle gel işareti yaparak)

GARSON: Gelin bayan, gelin. Gel işte be! Gel gel.

BAYAN: (Garsona doğru yürürken) Ne var ulan?

GARSON: (Bir masa ve sandalye hazırlarken) Ha,


gel gel bayan, gel gel.

BAYAN: (Gelir bir tokat patlatır.) Gel gel ha, kime


gel ulan! Kime gel?

GARSON: (Şaşırır, korkuyla masanın arkasına doğ-


ru gider.) Ne oluyor?

BAYAN: (Peşinden giderken) Ne oluyor ha? Bana


mı yürüyorsun ulan sen? Ha, bana mı?

GARSON: (Yakalanmamak için masanın etrafından


dolanırken) Ne yürümesi, ne koşması? Ne diyorsun
sen ya Allah Allah!

61 | Süper Garson / Ali İlhansayın


BAYAN: Allah, demek bir de bana koşacaktın ha!
Gel ulan gel, kaçma gel.

GARSON: Abla! Allah Allah, vallahi çattık ha!

BAYAN: Gel dedim sana, gel. Daha tam tadını ala-


madım.

GARSON: Neyin tadını alamıyorsun? Manyak mısın


sen?

BAYAN: Manyak ha! Sen şimdi bittin oğlum, benim


gibi bir hanımefendiye manyak ha?

(Masalar arasında birbirini yakalamaya çalışırken


gürültüye patron gelir.)

GARSON: Yahu kadın mısın, dozer misin nesin?


Nereden çıktın sen yahu?

PATRON: Ulan gene ne oluyor burada?

GARSON: Usta gel yetiş.

62 | Süper Garson / Ali İlhansayın


BAYAN: Demek bana gel gel ha! Gel ulan buraya.

(Garson yakalanmamak için masaların arasında do-


laşırken, patron da gelir, beraber dolaşırlar.)

PATRON: Ulan oğlum içeride gürültüyü duyunca,


burası müşteri doldu sandım, açtım ocağı... (Garson
sözünü keser.)

GARSON: Tamam usta, verdin ateşi, verdin ateşi...

PATRON: Ha, aynen öyle oldu. Ulan bu kadın kim?

GARSON: (Kadını işaret eder.) Hişt usta, arkana


bakma!

PATRON: (Arkasına bakar.) Niye ulan, niye bak-


mayayım ki?

GARSON: (Kadına duyurmadan) Bu kadın manyak!

PATRON: Sen ne diyorsun oğlum?

63 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Bağırma, aman duymasın. Bu kadın
manyak diyorum sana.

PATRON: Kadın manyak mı?

GARSON: Aynen, sessiz ol.

PATRON: Ulan, asıl manyak sensin. Bir kadına


manyak denir mi?

GARSON: İyi o zaman, ona bir gel gel de bakayım.

PATRON: Tamam derim. (Kadına döner.) Gel gel


bayan, gel gel.

BAYAN: Gel gel ha, bana gel gel ha! (Patrona da


okkalı bir tokat atar.) Al sana gel gel.

PATRON: (Anında masanın arkasına atlar.) E, bu


kadın manyak!

BAYAN: Bu da bana yürüyor. Ulan sizi bana sayıyla


mı verdiler?

64 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Ben sana bu manyak diye önceden söy-
ledim değil mi ama? Dinlemedin, tokadı yedin. Ha-
yır, yani sen beni dinleseydin, bu tokadı yemezdin
belki. Sonuçta burada güzel bir laf ettim değil mi? Ne
dedim? Gel gel deme dedim. Demek ki neymiş, bu
kadına gel gel dersen…

(Usta garsona bir tane yapıştırır.)

PATRON: Sus ulan sus, fazla konuşma.

GARSON: He, ben de onu diyecektim.

BAYAN: Bana bakın ulan sümsükler, size bir başlar-


sam var ya, Allah yarattı demem ona göre.

PATRON: Başlamadan böyle, bir de başlasa.

BAYAN: Neyse ki bugün benim iyi tarafıma geldiniz


yoksa ikinizi birden kıyma makinesine koyardım ki
artık delikten ne çıkardı bilmem.

65 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: (Korkudan büzüşür, birbirine sarılırlar.)
Kıyma makinesi? Delik? (Korku sesleri ile patrona
bakar.) Hem de bunla ikimizi?

PATRON: Sayın bayan bir yanlışlık olacak, iki gö-


züm önüme aksın ki biz kimsenin üzerine yürümüyo-
ruz.

BAYAN: Yürümüyorsunuz da niye gel gel yapıyor-


sunuz ulan?

PATRON: (Garsona döner.) Ulan niye demiyorsun


gel gel yapma diye?

GARSON: Ben ne yaptım yahu?

BAYAN: Kesin ulan, kesin! Ulan şimdi, ben şimdi


gidiyorum. Ama gene geleceğim, hep geleceğim
ulan. Artık kafayı taktım size.

PATRON: (Garsonun kulağına doğru) Ulan bu be-


layı da başımıza sardın ya, ben sana ne diyeyim?

66 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Haydi, suçlu ben mi oldum yani?

BAYAN: Kesin ulan? Hala konuşuyorlar.

PATRON: (Garsona bir tane yapıştırır.) Ulan bayan


hanımefendi kes diyor, kessene! (Kadına) İşte böyle
bayan; hep böyle, hep acemilerle uğraşıyorum valla-
hi.

BAYAN: Tamam ulan, tamam uzatma. Artık bundan


sonra gözüm üstünüzde olacak, adam oluncaya kadar
sizi kontrol edeceğim. Eğer bir falsonuzu göreyim,
sizi var ya…

GARSON: (Korkuyla) Biliyorum kıyma makinesine


ikimizi bir…

BAYAN: Ha... İyi, artık anlamaya başladınız. (Git-


meye hazırlanır.)

PATRON: Anlamaz mıyız bayan hanımefendi. Al-


lah razı olsun.

67 | Süper Garson / Ali İlhansayın


BAYAN: İşte böyle adam olun. (Giderken) Gözüm
üzerinizde ona göre.

PATRON: Ulan bu hanımefendi bayana bir daha


ayıp yaparsan, gel gel dersen, kovarım ulan seni, ona
göre! (Garsonun gırtlağını sıkarken kadına döner.)
Ben dersini veriyorum bayan, siz hiç merak etmeyin.

(Kadın çıkar.)

GARSON: Usta be, niye hep beni suçluyorsun ki?

PATRON: Baksana ulan, gene gelecekmiş. Senin


yüzünden başımız belada…

GARSON: Vallahi öyle, zaten biraz da manyak.

PATRON: Neyse, gideyim de ocağın altını kapata-


yım, sen de boş boş durma öyle, işe devam devam.

GARSON: Tamam usta, sen merak etme.

PATRON: (Çıkarken) Çalış çalış, bak sipariş bekli-


yorum ha!

68 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: (Arkasından) Bak hala konuşuyor. Yok
arkadaş, ben vazgeçtim. Artık kimseye buyur deme-
yeceğim. Ne bu be? Millete buyur dedikçe tepemize
biniyorlar. Demeyeceğim artık. Hayret bir şey ha!
Ah! (Karnını tutar, sıkıştığını belli ederek) Of aman,
gazlar da senfoniyi bitirdi harmandalıya geçti. Abov!
Bu ne ulan? (Telaşla koşarak çıkar.) Tutmayın beni.
Ah…

(Garson bir taraftan çıkarken, diğer taraftan Emre


ile Dilek gözükür. İçeriye bakarlar. Dilek içeri gir-
mek konusunda kararsızdır, kendi aralarında konu-
şurlar.)

EMRE: Burası nasıl?

DİLEK: Bilmiyorum ki? Olur mu dersin?

EMRE: Bence olur. Hem bak kimse de yok, daha iyi


olur.

69 | Süper Garson / Ali İlhansayın


DİLEK: Ben hala düşünüyorum bu yaptığımız doğru
mu diye?

EMRE: Dilek biliyorsun hiç paramız kalmadı ve


açız. Ne yapalım başka?

DİLEK: Paramız yok ama yine de girelim, karnımızı


doyuralım öyle mi?

EMRE: Canım bak, tekrar ediyorum. Biz bu koca


şehre gezmeye geldik değil mi? Ama çantamızı çaldı-
lar, bütün kartlarımız da paramız da gitti. Polis onları
bulacak diye bekliyoruz ama iki gündür de açız. Bir
arkadaşımın da başına böyle bir şey gelmiş. Paran
yoksa da gir bir lokantaya karnını doyur diyor.

DİLEK: Yani karnımızı doyurduktan sonra kalkıp


gidecek miyiz?

EMRE: Yok! Karnımızı doyurduktan sonra bulaşık


bezini isteyip mutfağın yolunu soracakmışız.

70 | Süper Garson / Ali İlhansayın


DİLEK: Yani sadece bulaşık yıkayacağız değil mi?
Polis falan yok?

EMRE: Yok canım yok, arkadaşım garanti diyor.


Ama kendimize biraz turist havası vereceğiz. Yani
biz yabancıyız, bir başka ülkeden turist olarak geliyo-
ruz anladın mı? Çat pat da Türkçe biliyoruz, o kadar.

DİLEK: İyi de niye yabancıyız diyoruz? Niye ken-


dimiz olmuyoruz?

EMRE: Canım biliyorsun biz turistleri çok severiz.


Eğer biz yabancı ülkeden turist geldik dersek, Türk
misafirseverliği var ya oradan yırtarız diyorum. Hem
belki bulaşık da yıkatmazlar. Ama bizim yerli malı
olduğumuzu söylersek, ne bileyim işte, garantisi yok.
Belki dayak bile yeriz. O yüzden işi garantiye alalım.
En iyisi turist kılığına girmek, tamam mı?

DİLEK: İyi, hadi bakalım hayırlısı. İnşallah yanlış


yapmıyoruzdur.

71 | Süper Garson / Ali İlhansayın


EMRE: (Bir masaya gidip otururken) Yok yok, me-
rak etme, sen gel. Ha, biz Almanya’dan geliyoruz
diyelim. Germanie, Deutschland.

DİLEK: İyi peki, öyle olsun.

EMRE: Nikiz peki öyle olsun. Früşütück, Diusburg,


Mönşengıdbaş, ya nein diyeceksin.

DİLEK: Ay okey, ya ya früşütück. Diusburg, Mön-


şengıdbaş.

(İçeri girip bir masaya otururken, garson da öbür


taraftan gelir, garson müşterileri görür ama oralı
olmaz.)

GARSON: Hah, al işte iki beleşçi daha. Bakmayaca-


ğım ulan, bakmayacağım işte. Şimdi bunlar da su
isterse herhalde kafayı yerim, bu ne ya! Ulan burası
maraton koşusunun mola yeri mi? Bak bir de başkö-
şeye oturmuşlar.

(Masaya doğru gelirken)

72 | Süper Garson / Ali İlhansayın


EMRE: Mer-ha-ba.

GARSON: (Ters ters) Merhaba, ne vardı?

EMRE: Mer-ha-ba. Biz turist.

DİLEK: Ay evet (Emre dürtükler.) Ha… Ya… Ya…


Teşkür… Biz turist…

GARSON: E, ne yapayım turistseniz, ha yoksa siz


turistsiniz diye karşılama merasimi falan mı bekli-
yorsunuz?

(Emre’yle Dilek garsonun hareketlerine bir anlam


veremez.)

EMRE: Pardon? Yani bitte? Biz an-la-ma-dık.

DİLEK: Evet, an-la-mı-yoz biz. Ne diyor siz?

GARSON: (Hareketleriyle tarif ederek) Diyorum ki,


altınıza kırmızı halı mı serelim? Yanına mehter takı-
mı mı istiyorsunuz? (Mehter marşının seslerini ve-
rir.) Yoksa davul zurna mı istersiniz? (Davul sesleri

73 | Süper Garson / Ali İlhansayın


verir.) Ha, yok yok, en iyisi zeybek. Ama isterseniz
hareketli de var. (Mırıldanarak zeybek oynar.)

EMRE: (Dilek’le kendi aralarında fısıldaşırlar.) Ne


yapıyor bu be?

DİLEK: Valla anlamadım ki!

GARSON: Karar veremediniz mi? Bak, başka da


var. (Roman havası mırıldanır.) Oh, döktür. Ha, bak
bu da dokuz sekizlik, oynamaya geldim oynamaya.
(Melodiyi seslendirir.)

DİLEK: Emre ne yapıyor bu? Ben korkmaya başla-


dım.

EMRE: Dur bakalım dur, şimdi anlarız. E, şey herr


Garson Bey.

GARSON: (Kızgın bağırır.) Ne var ulan?

DİLEK: (Endişeli, Emre’nin kulağına) Yemin olsun


delirmiş bu!

74 | Süper Garson / Ali İlhansayın


EMRE: Bir dakika. E, Garson Bey siz neden bağırı-
yor? Biz ne yaptık size?

GARSON: Ne mi yaptınız? Söyleyin bakayım, siz


buraya niye geldiniz?

DİLEK: Yemek yemeye geldi, biz var yemek yemek


istiyor.

EMRE: Evet, biz yemek yemek, sipariş.

GARSON: (Şaşkın) Yapma be! Siz yemek yemeye


mi geldiniz?

EMRE: Evet, biz var yemek sipariş.

DİLEK: Ya ya.

GARSON: (Tehdit eder gibi) Yani siz burada baya


baya yemek yiyeceksiniz öyle mi?

EMRE: (Yutkunur, kelimeleri heceler.) Ya yemek,


ama yemek yoksa da canin sağ olsun.

75 | Süper Garson / Ali İlhansayın


DİLEK: (Emre’nin kulağına) Fazla konuşma Emre,
bunun kafasına yel girmiş.

GARSON: Vay vay vay, yemek olmaz mı be, tonla.


(Anlamaları için bağıra bağıra konuşur.) Demek,
yemek yiyeceksiniz ha. Siz hoş geldiniz yahu, hoş
hoş…

EMRE: (Kulağını kapatır.) Hoş gördük.

DİLEK: Ya ya, hoş.

GARSON: (Anlamaları için kulaklarına doğru bağı-


rır.) Siz nereden turist?

DİLEK: (Emre’nin kulağına doğru) Ay kulağım


koptu, ne bağırıyor bu?

EMRE: Biz Alaman Mönşengıdbaş turist.

GARSON: E, gezdiğiniz gördüğünüz sizin olsun. Ne


yersiniz, ne içersiniz bakalım? Ha durun bekleyin,
menüleri getireyim. (Menüyü getirirken) Allah Allah,

76 | Süper Garson / Ali İlhansayın


demek yemek yiyecekler ha! Ulan inşallah bir terslik
yoktur.

DİLEK: Emre ne bu?

EMRE: Vallahi ben de anlamadım.

DİLEK: Ben çok susadım Emre. Bana hemen su


söyle.

EMRE: Evet evet. Ben de çok susadım.

(Garson menüleri uzatırken)

GARSON: Övünmek gibi olmasın bizim yemekler


bir başka güzel, yani bu sebzeler meyveler hepsi bi-
zim bostandan geliyor. Böyle dağların ortasında bir
ovada yetişiyor ki, hiç sormayın. Kaynak sularıyla
besleniyor, bir gram katık yok Allah’ıma, hepsi do-
ğal. Buyurun...

EMRE: E, biz istiyor su. Bize istiyor iki su lütfen.

GARSON: (Şokta) Su mu?

77 | Süper Garson / Ali İlhansayın


EMRE: Ya, su, wasser,

GARSON: (Şokta, tekrar eder.) Su mu?

EMRE: E, su yani su!

DİLEK: (İçer gibi yaparak) Trink, trink, wasser.

GARSON: (Bağırarak) Siz ne diyor? Anlamıyor


ben. Bizde su yok. Su yok. (Eliyle yer gibi yaparak)
Yemek. Yemek. Bak orada yemek var, bak.

EMRE: (Şaşırırlar) Sizde su yok mu?

GARSON: (Bağırarak) Yok ulan su.

DİLEK: (Korkar, Emre’ye doğru) Ne oluyor?

EMRE: Şey pardon bay garson, bir şey mi oldu?


Yani anlamadık.

GARSON: (Bağırarak ve yine eliyle yer gibi yapa-


rak) Yemek var orada. Yemek. Burası içme yeri de-
ğil, yemekhane.

78 | Süper Garson / Ali İlhansayın


DİLEK: Emre bu bizi dövecek ya!

EMRE: Allah Allah, hakikaten manyakmış bu ya!

(O anda garsonun bağırmalarına patron gelir, elinde


çorba kepçesi vardır.)

PATRON: Ulan gene ne oluyor? (Müşterileri gö-


rür.) Aboov, ulan yoksa sen müşteriye mi bağırıyor-
sun?

GARSON: Yok usta, bağırmıyorum. Anlamıyorlar


da ondan şey ettim.

PATRON: Ulan nasıl bağırmıyorsun? Ben de biriyle


kavga ediyorsun sandım. (Kepçeyi sallayarak) Aldım
kepçeyi, artık kimse onun kafasını kıracağım dedim.

DİLEK: (Ürker. Emre’ye doğru) Emre sen emin


misin burada sadece bulaşık yıkayacağımıza?

EMRE: Ne bileyim ben, nasıl bir yere düştük anla-


madım ki?

79 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Usta bunlar turist turist. Sadece su içme-
ye gelmişler, o yüzden bağırdım.

PATRON: Vay, bunlar yabancı mı? Turist mi? Ne-


reden bunlar? (Sırıtıp, el sallayarak) Heloo? Hallo
(Bağırarak) Siz nereden? Nereden? Memleket nere?

DİLEK: Al işte bu da bağırıyor.

EMRE: (Kulaklarını tıkamaya çalışır.) Memleket?

PATRON: (Yine bağırarak) Memleket, memleket?


Avrupa’nın neresi, Amerika’nın neresi, Afrika’nın
neresi? Neresi memleket?

EMRE: (Kulağını kapatmaya çalışarak) Memleket


Mönşengıdbaş.

PATRON: Mönşengıdbaş? (Garsona) Mönşengıd-


baş? Neredeydi? Çok yabancı gelmedi.

GARSON: Bana da yabancı gelmedi ama. Aman


bize ne, neredense nereden...

80 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Ulan ne demek neredense nereden, müş-
teri bunlar müşteri. Hem de turist şimdi bunlar dünya
kadar yemek yerler, dünya kadar da para bırakırlar.

EMRE: Alman biz, Almanya.

PATRON: (Garsona) Aha, bak gördün mü Alman-


mış. (Emre’ye) Dur dur. (Garsona) Senin Almancan
var, konuşsana.

GARSON: Hadi, yahu nereden çıktı şimdi bunlar?

PATRON: (Yine Emre’nin kulağına doğru bağıra-


rak) Bakın bu var ya, bu bizim garson ana dili gibi
Almanca biliyor. Bu anasından böyle çıktı, hemen
Almanca konuşmaya başladı. (Daha çok bağırarak)
Şimdi sizinle konuşacak tamam mı Ko-nu-şa-cak.
(Garsona) Ulan hadisene!

GARSON: E, tamam, şey...

81 | Süper Garson / Ali İlhansayın


DİLEK: Ay inanamıyorum, kulağım gitti ya. Ben aç
kalmaya razıyım, hadi gidelim ya! (Kalkmak için
hareketlenir.)

PATRON: Aha, bak kalkıyorlar. Ulan çabuk olsana,


müşteriyi kaçıracaksın. Hadi, konuş!

GARSON: Hop bir dakika bayan. (Önünü kesmeye


çalışır.) Yani pardon, buyurun buyurun... Şey, neydi
ya, hah bite bite.

DİLEK: Bitte.

GARSON: Bite ya! (El hareketleriyle tarif ederek,


biraz da sertçe) Otur oraya. Şey, yemek, bak orada
şiş kebap var. Sonra köfte ama ne köfte, of of! O köf-
teyi sakın yemeyin. Yani yiyin de normal yemeyin
çünkü o köfteyi normal yerseniz, ellerinizi de yersi-
niz. Size kalın eldiven vereceğim, onları giyin, köfte-
leri öyle yiyin. Ellerinize eldivenleri giymezseniz
benden günah gider çünkü o elleri bir daha göremez-
siniz. O yüzden eldiven şart.

82 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Patron arkadan bir tane yapıştırır.)

PATRON: Ulan oğlum manyak mısın? Ne diyorsun


sen?

GARSON: Ya usta, yemek yemiyorlar da, yemekleri


detaylı anlatırsam belki canları çeker dedim.

DİLEK: Of Allah’ım biz nereye geldik?

EMRE: Evet be!

PATRON: Ulan o nasıl detay, yiyeceklerse de ye-


meyecekler. Hem sen bunu neyce anlattın?

GARSON: Almanca.

PATRON: İyi de ben senin söylediklerinin hepsini


anladım.

GARSON: Anladın mı? Vay be usta, demek sende


Almanca biliyorsun ha! İyi, madem öyle sen konuş-
san...

83 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Ulan niye konuşayım? Burada garson
sensin.

GARSON: İyi, tamam tamam, konuşuruz.

PATRON: (Sinirle, bağırarak) Konuş ulan o zaman,


daha ne duruyorsun?

(Dilek’le Emre artık bıkarlar turist havasını, akıcı


Türkçe konuşurlar.)

DİLEK: Ay ben yoruldum Emre, bunlar normal de-


ğil, ben korkuyorum. Yemek memek de istemiyorum,
bir an evvel buradan gidelim.

EMRE: Aynı ben de öyleyim. Hadi canım gidelim.

(Kalkıp gitmeye hazırlanırken)

GARSON: Hop, durun be nereye? Adana, Urfa?

DİLEK: Hayır hayır, bir şey istemiyoruz.

EMRE: Evet arkadaşım, biz bir şey istemiyoruz.

84 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Ama bakın mönşengıdbaşlılar başka ye-
mekler de var, kelle paça, bumbar, şirden.

DİLEK: (Giderken) Hayır efendim istemiyoruz. Ba-


kın Türkçe konuşuyoruz. İs-te-mi-yo-ruz. Anlamıyor
musunuz? Bizim başka yerde randevumuz var. Oraya
yetişmemiz lazım. Bir başka zaman inşallah, hadi
hoşça kalın.

(Kaçarcasına giderler, patron arkasından)

PATRON: İnşallah mı? E, bunlar baya Türkçe konu-


şuyorlar.

GARSON: Yemezseniz yemeyin be! Şunlara bak,


yalvaracak mıyım sanki değil mi usta?

PATRON: Ulan oğlum, bak bunu da beceremedin!

GARSON: Ama patronum, sen de hep beni suçlu-


yorsun. Görmedin mi, konuştum ana dilim gibi Al-
manca konuştum ama bir tek su istediler, başka bir
şey istemediler. Ben ne yapayım?

85 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: O da doğru ya! Ama sen demin Almanca
konuştun değil mi?

GARSON: Ne yani, bir şüphen mi var usta?

PATRON: Yok da neyse, gene müşteri yok, ne ola-


cak böyle garson efendi?

GARSON: Sen merak etme usta. Bak, aha buraya


yazıyorum, sen gör burası birazdan arı kovanı gibi
dolacak.

PATRON: Yapma yahu, öyle mi diyorsun?

GARSON: Yani patronum, bildiğimiz bir şey var ki


söylüyoruz. Bak bak, şu gözlerime bir bak.

PATRON: Bakıyorum, ne var?

GATRON: Görmedin mi?

PATRON: Neyi?

86 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Hadi patronum, sen şu gözlerde ne kral
bir garson olduğumu görmüyor musun?

PATRON: Gözünde mi yazıyor?

GARSON: Canım lafın gelişi o, yani bu gözler aca-


yip, yani kaçmaz.

PATRON: Ulan oğlum gene numara yapıyorsun.


Bak, vallahi...

GARSON: Olur mu patronum ya? Sen rahat ol, bu-


rası biraz sonra acayip dolacak, sen merak etme.

PATRON: (Giderken) İnşallah garson efendi, inşal-


lah. Sahne başladığından beri bir tene yemek siparişi
olmadı. Bak, bu senin son şansın, ona göre...

GARSON: Ayıpsın patronum, sen git ateşi körükle.


Of ulan, bu ne iş be! E, bugün yemek satamazsam
durum kötü, kapıdasın oğlum. Ama bu sefer bir gelen
olursa mutlaka yemek yedirmem lazım, gelirse ko-
nuşturmayacağım.

87 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Garson kendi kendine konuşurken, bir adam görü-
nür. Saçları çok dağınıktır. [Saç yoksa peruk olacak-
tır.] Bu adamın görüntüsü akıl hastası gibidir ama o
profesördür. Kendini şiire kaptırmış, karşısında biri
varmış gibi konuşmaktadır. Hareketleri de uçuk ka-
çıktır.)

PROFESÖR: Bütün dünya bir sahnedir.

Ve bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu...

Girerler ve çıkarlar. Bir kişi birçok rolü birden oynar,


bu oyun insanın yedi çağıdır.

İlk rol bebeklik çağıdır, dadısının kollarında agucuk


yaparken...

Sonra mızıkçı bir okul çocuğu...

Çantası elinde, yüzünde sabahın parlaklığı, ayağını


sürerek okula gider.

88 | Süper Garson / Ali İlhansayın


Daha sonra âşık delikanlı gelir, iç çekişleri ve sevgi-
linin kaşlarına yazılmış şiirleriyle...

Sonra asker olur, garip yeminler eder.

Leopara benzeyen sakalıyla onurlu ve kıskanç. Sa-


vaşta atak ve korkusuz...

Topun ağzında bile şöhretin hayallerini kurar.

Sonra hâkimliğe başlar, şişman göbeği lezzetli etlerle


dolu,

Gözleri ciddi, sakalı ciddi kesimli...

Bilge atasözleri ve modern örneklerle konuşur. Ve


böylece rolünü oynar.

Altıncı çağında ise palyaço giysileriyle. Gözünde


gözlüğü, yanında çantası...

Gençliğinden kalma pantolonu zayıflamış vücuduna


bol gelir.

89 | Süper Garson / Ali İlhansayın


Ve kalın erkek sesi, çocukluğundaki gibi incelir.

Son çağda bu olaylı tarih sona erer.

İkinci çocukla her şey biter.

Dişsiz, gözsüz, tatsız, hiçbir şeysiz.

GARSON: Ne diyorsun sayın abim sen?

PROFESÖR: Ben demiyorum.

GARSON: Hah! İşte bugün bir deli eksikti, bu da


geldi. Yahu beyefendi şöyle bir bak bakayım, senden
benden başka biri var mı burada? Ben konuşmadığı-
ma göre kim konuştu peki?

PROFESÖR: Ben konuştum ama sözler bana ait


değil.

GARSON: Ha, öyle söylesene be. E, kiminmiş peki?

PROFESÖR: Shakespeare.

GARSON: Ha şu Şekspir.

90 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: Çok gülen insana hep iyi davranın
çünkü bir yerlerde hep tek başına ağlar.

GARSON: Yapma be, öyle mi diyorsun?

PROFESÖR: Yok ben değil, Can Yücel diyor.

GARSON: Can üstat da baya anlamlı demiş ha. Te-


vekkeli bizim mahallede bir Cezmi var, durmadan
güler, ben de bu ne kadar şen çocuk derdim. Vay be,
nereden bileceksin içten içe ağladığını.

PROFESÖR: Peki Nietzsche ne diyor?

GARSON: Nitce?

PROFESÖR: Friedrich Nietzsche.

GARSON: (Parmağını çıtlatır.) Çıkaracağım da


neyse, ne diyor?

PROFESÖR: Bana yalan söylemene üzülmedim.


Bir daha sana inanamayacağıma üzüldüm.

91 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Yapma be, lafa bak. Peki, başka ne de-
miş?

PROFESÖR: Dünyanın en yüce tahtına da çıksanız,


oturacağınız yer, kendi kıçınızın üstüdür.

GARSON: Vay Nitce’ye bak, vallahi doğru yahu.


Bunun oturacağı yer nasıldı karıştırdım.

PROFESÖR: Peki Dostoyevski ne demiş?

GARSON: Dostoski?

PROFESÖR: Dostoyevski.

GARSON: Ha, tamam canım, bilmem mi Dostoski?

PROFESÖR: Hiçbir eksiği bulunmasın diye baka-


cak olursak, dünyada kaç tane iyi insan kalır dersin?

GARSON: Kaç tane mi? (Parmağıyla saymaya baş-


lar.) Bir, iki, üç…

92 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: Boşuna sayma, bir elin parmakları
kadar bile değil.

GARSON: Ben de onu diyecektim zaten. E, başka


ne demiş?

PROFESÖR: Ben katilden daha cani insan gördüm.

GARSON: Bir dakika, bir dakika! Ne yani fazla


edebiyat yalamadık diye Dostoski de havalanmasın
hemen. Katilden daha canisi mi olurmuş be? Katil
işte, grav grav, başka ne? (Profesörün dik dik baktı-
ğını görünce kuşkuyla sorar.) Yani, var diyor, gör-
düm diyor ha?

PROFESÖR: Evet, umudumuzu öldürenleri gördüm


diyor.

GARSON: Umut mu? Vay be, bak işte bu aklıma


gelmemişti.

93 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: Eğer sen kusursuz olsaydın, başkala-
rının kusurlarını bulup çıkarmaya bu kadar meraklı
olmazdın.

GARSON: Yapma be, bu da süpermiş. Öyle ya,


kendisi kusurlu ki başkasında da kusur arıyor. Kendi-
si kusurlu olmasa başkasında kusur niye arasın değil
mi ama? Bu da mı Dostoski falan?

PROFESÖR: Yok bu Çehov.

GARSON: Güzel laflarmış, güzel güzel de. Bunlar


böyle sabaha kadar devam mı edecek?

PROFESÖR: Atilla İlhan, “Bazıları şiir sevmez


çünkü onların yaraları yoktur, yaraladıkları vardır.”
der.

GARSON: Kim sevmez be! Severim, hem de ne


biçim severim. Sen anlat anlat, nasılsa yemek gene
yattı.

94 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: Kadınlar hiçbir zaman kendilerine
neler verildiğine bakmaz. Onlar için nelerden vazge-
çildiğine bakar.

GARSON: Vay vay vay… Ne söylemiş be! Bu ki-


min?

PROFESÖR: Oscar Wilde.

GARSON: Vay Oscar abi vay, adamım. Zavallı, kim


bilir nasıl çekmiş ki bunu demiş. Ben bu adama acı-
dım yahu, nerede oturuyor. Gidip bir ara teselli ede-
yim.

PROFESÖR: 1900’de 46 yaşında öldü.

GARSON: Zaten ben de mezarını diyecektim.

PROFESÖR: İnsan yaşamı boyunca bir kişiyi sever,


önceki ve sonrakiler birer arayış ya da aldanıştır.

GARSON: Yapma be! Öyle mi diyorsun? Yani kim


diyor?

95 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: Goethe.

GARSON: Ayıp oluyor ama biraz yüz verdik diye


hemen cıvıma öyle!

PROFESÖR: Canım bu bir yazar.

GARSON: Ha, o zaman başka.

PROFESÖR: Eliot ne diyor?

GARSON: Nelyot?

PROFESÖR: Thomas Stearns Eliot.

GARSON: Çok merak ettim, ne diyor?

PROFESÖR: Çevrendeki insanlar susacağı, konuşa-


cağı ve duracağı yeri bilmiyorlarsa, sen fazla adım
atmışsındır onlara. Biraz geri çekil.

GARSON: Yahu sanki ben bir adım fazla attım gibi.


Biraz geri çekileyim bari. E, tamam, burası iyi.

96 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: Ve diyor ki: “Kırıldığını belli etmeyen
insanları üzmeyin. Çünkü onlar sizi kaybetmemek
için susar, aptal oldukları için değil.”

GARSON: Vay Elot, vay! Ne güzel söylemiş ya!

PROFESÖR: “Herkes dünyayı değiştirmeyi düşü-


nüyor, kendini değiştirmeyi düşünen yok.”

GARSON: Vallahi doğru. Hep beklenti karşıdan.


Aynada kendine bakan yok. E, bu da mı Elot’un?

PROFESÖR: Yok, bu Tolstoy.

PROFESÖR: Ve diyor ki: “Bozuk para insanın ce-


bini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden ikisini
de harcayın gitsin.”

GARSON: Bak işte bu Tolstoy da tam yerinde laf


etmiş. Yani sen de biraz para harcasan fena olmaz.
Bak, burası lokanta.

PROFESÖR: Öyle mi, hiç fark etmedim.

97 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Fark etmedin mi? Bu insanlar yolda niye
yürür bilmem ki? Bu masalar, bu sandalyeler niye
burada acaba? Bu masaların sahibi bunları buraya
niye koymuş? Bu masaların sahibi manyak mıymış
da? (Durur, düşünür.) Evet, biraz manyak. Neyse,
yani buraya koymasının bir sebebi var mıymış?
Amacı neymiş? Hiç akla bir şey geliyor mu? (Düşü-
nür.) Uff, ulan ben de ne laf ettim be!

PROFESÖR: Peki, insan neden sessizleşir bilir mi-


sin?

GARSON: Adam anlamadı. İyi hadi, neden sessizle-


şir diyelim bakalım.

PROFESÖR: “Dinleyeni olmadığından değil, anla-


yanı olmadığından sessizleşir insan.”

GARSON: İyi, bu da iyiymiş. Bunu kim demiş?

PROFESÖR: Osho.

98 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Osho ha, güzel. Güzel de şimdi şu yemek
işine gelsek...

PROFESÖR: “Yalan zekâ işidir, dürüstlük ise cesa-


ret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söylememeyi, cesa-
retini kullanıp dürüst olmayı dene.”

GARSON: Hadi, bu da duymuyor, peki kim demiş?

PROFESÖR: Victor Hugo.

GARSON: Ama işine geleni duyuyor. Ee, bu Victor


başka ne demiş?

PROFESÖR: “Kalabalıklar daima tehlikelidir. İçle-


rinde mutlaka ruhlarını ucuza satan alçaklar bulu-
nur.”

GARSON: Ha, bak hakikaten bu çok doğru. Nerede


çokluk orada şey işte. Neyse artık işin şeyini çıkar-
madan şu yemek meselesine gelsek...

PROFESÖR: Üç büyük tehlike.

99 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Yok bu yemek yerinde kalacak, belli ol-
du. Merak da etmedim değil ha! Nedir bu üç tehlike?

PROFESÖR: “Akıllı insanların duygusuz oluşu.


Duygulu insanların etkisiz oluşu. Etkili insanların
akılsız oluşu.”

GARSON: Vay anam vay, bu nasıl sözler böyle.


Akıllı insanlar duygusuz oluyor. Ama duygulu insan-
lar etkisiz oluyor. Ve etkili olan da beyinsiz oluyor
ha. Lafa bak lafa. E, bunu kim söylemiş?

PROFESÖR: Konfüçyüs.

GARSON: Bildim bildim, hele diyorum... Neyse,


şimdi bak bu yemek meselesi...

PROFESÖR: “İnsanlara kendimi anlatmayı, işlerine


geleni duyduklarını fark ettiğimde bıraktım.”

GARSON: Vallahi aynı ben. İşte tam da beni diyor.


Ben anlatıyorum anlatıyorum işine geleni anlıyorsun.

100 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Garson, profesörün cevap vermesini bekler ama
cevap gelmez. Nafile der gibi elini sallayarak)

GARSON: Kime diyorum ki? Peki, bunu kim diyor?

PROFESÖR: Mark Twain.

GARSON: Anlaşıldı, bu adamın lügatinde yemek


kelimesi yok.

PROFESÖR: Cemal Süreya diyor ki: “Ne zaman bu


şehirden kaçıp gitme isteği gelse, bir köşeye oturup
geçmesini bekliyorum. Gidersem dönmem çünkü
biliyorum.”

GARSON: Valla Cemal abi çok güzel söylemiş de


hep beklemek de olmaz yani. Eğer yemek yemeye-
ceksen gitmek de lazım değil mi?

PROFESÖR: “Etrafımdakilere artık kendim olmak


istiyorum dedim.”

GARSON: E, ol.

101 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: “Önce bir gürültü koptu. Sonra patırtı.
Arkasından çatırtı. Daha sonra şimşek geldi. Rüzgâr,
yağmur derken, nedendir bilinmez anlaşamadık.”

GARSON: E, anlaşamaz tabii! Sen ne demeye ken-


din olmaya karar veriyorsun, milletin alışkanlığını
bozarsan böyle işte patırtı da olur çatırtı da. E, bunu
kim demiş peki?

PROFESÖR: Ali İlhansayın.

GARSON: Ha, bu oyunun yazarı, neyse şimdi geç


onu. Bak güzel abim, burası bir lokanta ve biraz son-
ra patron gelip de burada bir şey yemediğini görürse
ben işimden olurum. Yani bu çarkın dönmesi lazım.
Sen yemek yiyeceksin ki burası para kazansın. Burası
para kazanınca ne olacak? Benim maaşımı ödeyecek,
ben o maaşla marketi, kasabı, manavı mutlu edece-
ğim. Sonra o market, manav, kasap da hem ailesini
geçindirecek hem de toptancısına gidip alışveriş ya-
pacak. Yani toptancı da para kazanacak. Peki, toptan-
cı ne yapacak? O da ailesini mutlu etmek için…

102 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: İnsanların çoğu neden doğruyu söy-
lemek gerekirse der?

GARSON: Yok abi, adam beni dinlemiyor. Boşuna


uğraşıyorum, bari niye dermiş diyelim. Niye?

PROFESÖR: Demek ki hep yalan söylermiş.

GARSON: Anlamadım, nasıl yani?

PROFESÖR: Demek ki hep yalan söylüyormuş ki


arada bir doğruyu söyleme gereksinimi duyunca
“doğruyu söylemek gerekirse” diyor.

GARSON: Of, valla, pes artık. Anlaşıldı, yemek


yemeyeceksin. Görünen o ki gitmeyeceksin de. Bari
biraz sohbet edelim.

PROFESÖR: Edelim.

GARSON: Edelim mi? Bak be bunu anladı. Yani sen


beni duyuyorsun ha! Böyle bilgilere sahipsen mutla-
ka ya öğretmensin ya da profesör falan.

103 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: Cık, o eskidendi.

GARSON: Peki şimdi ne yapıyorsun?

PROFESÖR: Hiç.

GARSON: Hiç mi hiç?

PROFESÖR: Sadece insanlara bakıyorum yerinde


mi diye.

GARSON: He he... Yerinde değil mi?

PROFESÖR: Ne yazık ki değil.

GARSON: İlginç... Peki nereden geliyorsun?

PROFESÖR: Bakırköy.

GARSON: (Kuşkuyla) Bakırköy mü?

PROFESÖR: Evet.

GARSON: Yani oradan mı?

PROFESÖR: Evet.

104 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: (Yerinden fırlar, korkar, tarif ederek)
Yani oradan. Etrafı kapalı, böyle orada oturan biri
var, böyle düşünüyor...

PROFESÖR: Evet evet.

GARSON: (Kekeler) Yani sen baya baya oradansın?


Hani hemşiresi, doktoru var, birazcık hastalar.

PROFESÖR: Evet, ben orada kalıyorum.

GARSON: (Korkar) E ne işin var hemşerim burada?

PROFESÖR: Dışarıdaki insanlara bakıyorum biraz


akıllanmış mı diye.

GARSON: (Zoraki sırıtarak) He he, akıllanmamış


mı?

PROFESÖR: Hiçbir gelişme yok. Aksine daha da


kötü olmuşlar.

GARSON: Sizin orası nasıl peki?

105 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PROFESÖR: İkiyüzlü değiller. Hepsi de içi dışı bir
insanlar. Yapmacık davranmıyorlar. Seni kandırmak
için herhangi bir dalaverede bulunmuyorlar. Çıkarları
için orman yakmıyorlar. Arabadan plastik şişe fırla-
tan yok. Yalaka yok, şakşakçı yok. Yandaş yok. O
yüzden ben yine gideyim yuvama.

GARSON: Aman sen git. Git; yoksa neme lazım sen


de bozulursun mozulursun. Zaten sahneyi kapama
saati geldi.

PROFESÖR:

(Yavaş yavaş kalkıp giderken)

"Ey, benim iyimser hâllerim,

Çabuk aldanışlarım,

Hep inanışlarım,

Alttan alışlarım,

Hatayı hep kendimde buluşlarım,

106 | Süper Garson / Ali İlhansayın


Değmeyecekleri kafama takışlarım,

Yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım,

Herkesi, insan yerine koyuşlarım,

Hepinize elveda…

Artık ben kimsenin, hiç kimsesi olmayacağım.”

GARSON: O, Nazım Hikmet’i de finale kapak yaptı,


ne adam yahu!

(O anda patron gelir.)

PATRON: Ulan n’oldu gene?

GARSON: Ne, n’oldu usta?

PATRON: Ulan demin birçok ses duydum! (Garson


ezberlemiştir, devamını patronla beraber aynı anda
söyler.) Ben de sandım ki burası müşteri doldu, ver-
dim ateşi, verdim ateşi... E, hani müşteri?

107 | Süper Garson / Ali İlhansayın


GARSON: Ben de sandım ki burası müşteri doldu,
verdim ateşi verdim ateşi... E, hani müşteri?

PATRON: Lafımı tekrar etme zevzek! Hani nerede


müşteri? Gene bir tane müşteri yok.

GARSON: Ah be usta! Şu görmüş olduğun garsonla-


rın kralı ve de süper garson, vakit olsaydı burayı ağ-
zına kadar müşteriyle doldururdu ama...

PATRON: Ama?

GARSON: Ama ne yazık ki sahneyi kapama zama-


nımız geldi.

PATRON: Ne sahnesi, ne zamanı?

GARSON: Sahne işte usta. Perdeleri kapama zamanı


geldi.

PATRON: Lokantanın perdelerini mi?

GARSON: Usta, oynadığımız oyun bitti yahu.

108 | Süper Garson / Ali İlhansayın


PATRON: Ulan sen şimdiye kadar benimle oyun mu
oynuyordun?

GARSON: Ohoo usta kendini role tam kaptırmış be!


Bak usta, burası bir sahne, bizler de sahnede birer
piyon değil miyiz? (Seyircileri gösterir.) Bak, bizler
burada seyircilere gösteri yapmıyor muyuz?

PATRON: Haa! Oyun mu bitti? Desene oyun bitti


diye be.

GARSON: Hele şükür anladı. Neyse, şimdi şöyle


yapalım. Sen orada bekle, ben seyircilere son konuş-
mamı yapıp bitireyim.

PATRON: Yok! Benim aklıma daha güzel bir fikir


geldi. Diyorum ki, ben burada bekleyim, sen seyirci-
lere son konuşmanı yap bitir.

GARSON: Bu ne dahiyane bir fikir be! (Seyircilere


döner.) Eveet sayın seyirciler...

109 | Süper Garson / Ali İlhansayın


(Sahnenin bir köşesinde kapalı duran levhayı alır,
seyircilere doğru çevirir. Levhada bitti yazısı vardır.)
Gösterimiz ne yazık ki bitti. Sürç-i lisan ettiysek af-
fola. Hoşça kalın, esen kalın, bizimle kalın...

Müzik başlar, perde kapanır, salon ışıkları yanar.

Sonra müzik ve seyirci alkışları arasında, oyuncular


sırayla tek tek gelir, selam verir. En son garson gelir,
eğilir, selam verir. Hepsi birlikte el ele tutuşarak se-
lam verirler.)

Perde Kapanır...

110 | Süper Garson / Ali İlhansayın


ALİ İLHANSAYIN

1957’de Besni’de doğdu. Çocukluğu ve gençliği


Adana’da geçti.

İlk gençlik yılları ülkenin siyasi yönden ayrıştığı


döneme denk geldi. O yüzden çok sevdiği tiyatro
eğitimine devam edemedi. 1980 İhtilali’nden hemen
önce Almanya’ya gitti, orada kendi işini kurdu. İş
yaşamının dışında Türk Tiyatrosu ile iç içe oldu. Ti-
yatro oyunları yazdı. Gruplar kurup oyunlar yönetti.

Şu an yarı zamanlı olarak Almanya ve Milas’a


bağlı Boğaziçi köyünde yaşamaktadır. Aynı zamanda
müzikle de ilgilenen yazarımız her iki yerde de halen
oyunlar sergilemekte ve kurslar vermeye devam et-
mektedir.

Evli iki oğlu ve bir torunu vardır.


Yazarın Yayımlanmış Diğer Kitapları

Vous aimerez peut-être aussi