Vous êtes sur la page 1sur 7

Işıl Merve Gürsoy-Çeviribilim Semineri- Final Çalışma Notları

ÇEVİRİ TARİHİ

1)Çeviride bilim öncesi dönem (Antik Dönem-17.yy)

Antik dönem
Cicero ve Horatius
Bu iki Romalı, Batıda çeviri kavramının gelişimine ve çevirinin nasıl yapılacağına kural koyucu
yaklaşım sergilemişler.
Her iki şairin amacı Yunan edebiyatından yaptıkları çeviriyle R ​ oma edebiyatını ve dilini
zenginleştirmek​ti.
Birebir çeviriden çok estetik kaygıların ağır bastığı metin yaratmak istemişler.
Çeviri dünyasını 2000 yıl meşgul edecek çeviri ayrımı olan “sözcüğü sözcüğüne” ve “anlamına
göre” çeviri sınıflandırmalarını ortaya koymuşlar.
Bu iki hatip ve çevirmene göre çeviri sözcüğü sözcüğüne değil a ​ nlamına göre​ yapılmalı,
çevirmen kaynak metne karşı değil erek metnin okuyucularına karşı sorumluluk hissetmelidir.
Anlamına göre çeviriyi içinde yaşadıkları kültür kaynak metni çevirinin ortaya çıkmasında önemli
görmediği için benimsemişler.
O dönemde çoğu zaman çeviri ve kaynak metin bir arada okunabildiği için çeviriyi ​özgün
metnin yorumu ya da eleştirisi​ olarak görüyorlar. Çeviri üstmetin niteliği taşıyor.
Bu ikisinin benimsediği çeviri anlayışı ilerde İncil çevirmenlerine de esin kaynağı oluyor.
Cicero ​söz ve içerik​ ayrımını sisteme oturtan ilk kişidir.

Orta çağ
Skolastik düşünce hakim, özgür düşünce yok.

Aziz Jerome
Ona göre sözcüğü sözcüğüne çeviri anlaşılmaz bir metin doğurup İncil’in anlamını gölgeliyor.
Kaynak metnin anlamını ve içeriğini daha iyi aktardığı için anlamına göre çeviriyi benimsiyor.

Wulfila
Martin Luther
İncil çevirileri arasında en çığıraçan Luther’in çevirisi olmuş.
Yeni Ahit ve Eski Ahit çevirileri Hristiyan Reformizminin en önemli araçlarından olmuş.
Luther Alman dilinin gelişimi ve standartlaşmasında önemli işlev görmüş.
Çeviri kuramına ​okur odaklı​ yaklaşımı kazandırmış.
Erek metni oluştururken dönemin Almancasını toplumsallaştırmış, bir iletişim aracı ve gündelik
yaşamın bir parçası olarak görmüş.
Sözcüklerin ne zaman önemli olacağına çevirmenin vicdanı karar verir demiş. Ama Sendbrief
vom Dolmetschen yazısında da sözcükleri yine de çok başıboş bırakmadığını söylemiş.
John Wycliffite
İncil’in ilk İngilizce çevirisini yapmış.
Kutsal kitabı halkın anlamasını amaçladığı için anlamına göre çeviri yöntemini benimsemiş.
Bu İncil’in önsözünde sözcüklerin değil cümlelerin anlamını aktardığını ve cümlelerin en az
Latince’deki kadar anlaşılır olmasına dikkat ettiğini vurgulamış.
* ​16.yüzyılda İncil Almanca, Danca, İsveççe,Çekçe gibi dillere çevrilmiş ve bu dönemde
Protestanlığın yayılması çeviriye ​siyasi bir işlev​ kazandırmış. Bu dönemde çevirmenler eski
çevirilerdeki hataları gidermek, halkın okuyup anlayacağı ve estetik değere sahip metinler
üretmek ve eski çevirilerdeki dogmaları açıklığa kavuşturmaya çalışmış.

William Tyndale
Yeni Ahit’i İngilizceye çevirirken Latinceden değil Yunanca ve İbranice kaynaklardan
faydalanmış ama amacı yine İncil’i halk için anlaşılır hale getirmekmiş.
Çevirisi İngiltere’de yasaklanınca Almanya’da tamamlanıp basılmış ama yoğun eleştirilere
maruz kalarak yakılmış.
Kendisini de dini sapkınlıkla suçlayarak kazığa bağlayıp yakmışlar.

Etienne Dolet
Çeviri ve din arasındaki ilişkilerin hassas olduğu bu dönemde kilise klasik metinlerin
yorumlanmasında da hakimiyeti elinde tutmak istiyordu. Platon’un diyaloglarından birinin
çevirisinde ölümsüzlük kavramına inanmadığı söyleyen bir ifade kullandığı için idam edilmiştir.
İlk çeviri şehidi olarak geçiyor. Çeviriye dair ilk kuramsal metinlerden birini yazmış, çeviriye
yaklaşımını beş başlık altında toplamış. Bu metinde altını çizdikleri: -çevirmen kaynak ve erek
dilleri çok iyi bilmeli, -kaynak metni iyi anlamalı ve gerektiğinde belirsizlikleri açığa kavuşturmalı,
sözcüğü sözcüğüne çeviriden kaçınarak akıcı bir metin yaratmalı.

Aydınlanma çağı

Akıl kavramı hakim ama Avrupa’nın aklı, kendi akıllarını üstün görüyorlar.
Halkın eğitilmesi, ana dili koruma, dil dernekleri ve özellikle Almanca’yı arılaştırma çabaları.
Düşünürlerin çeviriyle ilgili iki görüşü var. 1. Çeviri anadili geliştirir. 2. Çeviri anadile zarar verir.
Dilde evrensellik ve akılcılık, toplumun ve bireyin eğitilmesi, okurun yararına ve zevkine uygun
dil ve konu seçimi
Ortak görüş: çeviri ana dillerin ve yazın geleneğinin geliştirilmesi için yararlı bir araçtır, erek
metin daha anlaşılır kılınarak ve belli oranlarda yerelleştirmeye gidilerek kaynak metin
çevrilebilir.
Leibniz, bu dünyanın yaratılanlar arasında en iyisi olduğunu ve bu dünya için çabalamaları
gerektiğini vurgular.
Okur yazar sayısı hızla arttı, haftalık gazeteler çıkmaya başladı, okur kitlesine artık kadınlar da
dahil oldu.
Yazınsal ve düşünsel alanda yapıtlar arttı, yeni bir pazar oluştu, çevirmenler serbestleşti,
kendilerini de geliştirecek yapıtlar çevirmeye başladılar. Yayıncılar işveren konumuna geldi,
çevirmenler saygınlık kazandı. Toplumun ilgisini çekecek konulara, komşu ülkelerdeki
çevrilmeye değer eserlere yönelindi.
Gottsched
Gottsched’e göre çeviri Alman dili ve yazınına zarar vermektedir. Başka dildeki yapılar ve
sözcükler Alman dilini bozacaktır.
Bu durum, dilin kendi yapısına ters olan etmenlerin gerçeği de yanlış yansıtabileceğine ve
estetik değerini yok edeceğiyle anlaşılabilir.
Gottsched’e göre çeviri kaynak metnin ancak kötü bir kopyası olabilir. Özgün metnin sahip
olduğu güzelliğin yarısını yok eder. Bazı kavramlar çevrilemez der, kaynak metnin başka bir
dilde aynı yazınsal değeri taşıyamayacağını savunur. Bunun yanı sıra çeviri kaynak metnin
anlaşılmasında yardımcı bir araçtır, kaynak metni tanıtır, okurda yapıtı kaynağında okuma
merakı uyandırır.
Gottsched önce erek okurun beklentilerini göz önünde bulundurur sonra kaynak metinle ne
kadar örtüşmesi gerektiğine karar verir. Erek okur çeviriden faydalanabilsin diye, Alman halkına
iyi yazınsal örneklerin aktarılması fikrini savunuyor.
Kaynak metinlerin kısaltılması ve erek okura uygun hale getirilmesi yayıncıların işine geliyor.

Breitinger
Çeviri orijinal metnin biçimine de bağlı kalmalıdır diyerek çevirinin değerini artırmış. (Eşdeğerlik
bunda da var)
Bu görüşle Çeviri sadece içeriği yansıtan bir çalışma değil, yazınsal değerlere de özen gösteren
bir alan olarak dikkat çekmiş. Çeviri kaynak metnin kopyası olmaktan ve onun hakkında bilgi
vermekten çıkıp kendi başına değer taşıyan bir hale gelmiş.
Çevirmenin kaynak metne benzer yapılar kullanmasını savunarak çeviride erek metnin kaynak
metne benzer bir etki sağlamasını savunmuş (çeviri tarihinde bir yenilik)
Çevirmen kaynak metnin biçimsel özelliklerine bağlı kalarak onun dışına çıkmamasını
savunmuş.
Çeviri böylece erek dile yeni anlatım olanak ve biçimleri kazandıracaktır.

Venzky
Çeviriyi bir başka dilde kıyafet değiştirme örneğine benzetir, her kıyafetin her bedene
uymayacağını da vurgulamış olur.
Erek okurun eğitilebilmesi için onun yararına ve ona zevk verebilecek olan yapıtların
çevrilmesini savunur.
Kaynak metnin aşılması, anlatımın güzelleştirilmesiyle, daha anlaşılır kılınmasıyla mümkün olur.
Çevirmen metni çevirmekle kalmayıp yorumlamış da olur. Kendi yorumunu katması hem kaynak
metne hem erek okura karşı sorumluluk taşıdığına işarettir.
Çeviri ile kaynak metnin arasındaki bağı güçlendirerek çevirinin yazınsal değerini artırmaya
çalışmış. Çeviri, kaynak metnin gerisinde kalmamalı, sanki kendi ülkesinden biri yazmış gibi
olmalıdır.

Lessing
Kaynak metnin yazınsal nitelikleri korunarak bazı değişiklikler yapılabilir, sözcük değil
anlam belirleyici olmalıdır, kaynak metne benzer bir yapıt ortaya koyabilmek için kaynak
metin iyice araştırılmalı.
2)Çeviride bilimselliğe ilişkin ilk izler (Romantik Dönem-1950)

Romantik dönem

Aydınlanmaya tepki olarak doğmuş. Sanayileşmenin etkisiyle insanlar içine kapanmış, yaşayış
düzenleri ve düşünme tarzları değişmiş, kendi duygu dünyalarına yönelmişler.
Duygular bu dönemde ön planda, insanlar doğaya dönmek istiyor. Ortaçağın mistik ve dini
dünyasına yönelmiş tarihe yakınlık duymuşlar.
Bu dönemde en çok yabancılaştırma kavramından bahsedilmiş (erek okura yabancı bir metin
okuduğunu hissettirme)
Çevrilebilirlik-çevrilemezlik çok tartışılan bir konu olmuş.

Schlegel
Yazın bütün bilimleri ve sanatları içerir.
Farklı dünya ve kültürlere açılan bir pencere olan çeviri, dış dünyayla bağı güçlendirir, insan
varoluşunda kaybettiği evrenselliği tekrar bulmasını sağlayan en önemli araçtır.
Filoloji hakkında dersler vermiş, eserler yazmış, Eski Hint Filolojisi kürsüsünü kurmuş.

Schleiermacher
1.Günümüzdeki karşılığıyla olmasa da dolmetschen-übersetzen ayrımını getiriyor.
(Sözlü çeviri ticari alanda ve bazı yazılı çeviriler, yazılı çeviri akademik metinler ve edebiyat
alanında çalışır.)
2.Yerelleştirme-yabancılaştırma
3.Hermeneutik
Schleiermacher, sözcüğüne göre-anlamına göre’nin ötesine geçmiş. Çevirmen ya okuru yazara
taşır, ya da yazarı okura taşır. Bu strateji aslında Goethe’nindir. Goethe bu ikisi arasında bir orta
yol bulunmasını önerir.
Schleiermacher okuru yazara götürmeyi tercih eder yani çevirmen kaynak metnin içerik ve dilini
korumalı, yabancı unsurlara değer vermeli, bunları erek dile taşımaya çalışmalı. Bu sadece
yabancı kültür ögelerini erek dile aktarmakla yetinmemeli, bu aktarım dönemler arası da
olmalıdır.
Hermeneutik-​yorumbilimsel döngü​ kavramını formülleştirmiştir. Ancak bunun doğru olduğunu
dayatmıyor. Bu formüle göre, bir şeyin bir bölümü o şeyin tümüne ve bir şeyin tümü o şeyin bir
bölümüne dayalı olarak anlaşılabilir.

Herder (dilleri tarihsel düzlemde inceler)


Dilleri yaşlarına göre sınıflandırıyor. 17.yy’ın metnini 21. Yy’a aktarmak, dönemleri yakın olan
metinleri aktarmaktan daha zordur.
Akraba diller daha kolay çevrilir.
Dönemsel yönden farklı olan metni (dilsel yönden) günümüze çevirmek çok zordur.
Akraba olmayan dilleri çevirmek zordur.
Wilhelm v. Humboldt
Hermeneutik-yorumbilim
(dil-düşünce ayrımı üzerine görüşleri, çevrilemezlik sadece ana dil düşünce açısından)
Dil-düşünce ayrımı bugünkü çeviribilim açısından çok önemli. Ona göre insanlar düşüncelerini
sadece anadillerinde üretebilirler ve dünyayı sadece anadilleriyle algılayabilirler. Anadilin dışına
çıkınca algıları kapanır.
Bir dilde ifade edilen bir şey başka bir dilde ifade edilemez.

3)Çeviriye dilbilimsel yaklaşımlar (1950-1970)

Çeviriye dilbilimsel yaklaşımlar


Vinay ve Darbelnet
Çeviri stratejilerini dolaylı ve doğrudan olarak ayırır.
Dolaylı:serbest çeviri
Doğrudan:sözcüğü sözcüğüne
Doğrudan çeviride üç, dolaylı çeviride dört işlem sıralamışlar.
Ödünç alma:​ Kaynak dildeki sözcük ödünç alınarak erek dile çevrilmeden kullanılır. Erek dilde
bulunmayan terimler ve kavramlar için kullanılır.
Öyküntü:​ Kaynak dildeki sözcük ya da deyiş erek dilde bir anlam ifade etmese de sözcüğü
sözcüğüne aktarılır. Bu, zamanla erek dilin bir parçası haline gelebilir.
Sözcüğü sözcüğüne: ​Vinay ve Darbelnet’e göre bu işlem aynı dil ailesi ya da aynı kültüre ait
olan diller arasında yapılır ve en ideal stratejidir. Fakat bazen imkansız olduğunu söylerler. Erek
dilde anlamsızlığa, yapısal bozukluğa vs. yol açıyorsa dolaylı çeviri tercih edilmelidir.

Dolaylı çeviri
Zorunlu ya da isteğe bağlı yer değiştirme: ​Erek metne aktarırken anlam değişmeden yer
değişmesi
Zorunlu ya da isteğe bağlı modülasyon: ​Çeviride kaynak dildeki bakış açısının değiştirilmesi
Eşdeğerlik: ​Kaynak ve erek dilin aynı durumu farklı biçimsel veya biçemsel yollara başvurarak
anlatması
Uyarlama: ​Kaynak kültürde bulunan bir durum erek kültürde yoksa kültürel ögelerde değişiklik
yapılması
Vinay ve Darbelnet çeviri yöntemi geliştiriyor:
Çevirmen önce çevirinin hangi birimlere ayrılacağına karar verecek, kaynak metni ayrıntılı
inceleyecek, her birimin içeriğini belirleyecek, metindeki iletinin dil dışı bağlamını
belirleyecek,biçimsel etkileri inceleyecek en sonunda da yukardaki stratejilere göre üretip
gözden geçirecek.
Bu sınıflandırma çeviriye sistematik bir bakış açısı getirmiş, karşılaştırmalı çalışmaların
yapılmasına esin kaynağı olmuş. Hazırladıkları kitap faydalı bulunmuş ve çeviri eğitiminde temel
kaynaklardan biri olmuş. Zorunlu ve isteğe bağlı olarak ayırmaları da çevirinin karar
mekanizması olmaya başladığının habercisi.
J.C.Catford
Eşdeğerlik kavramını, geliştirdiği “kaydırma” modeliyle ele almış. Dili bir iletişim aracı olarak
görmüş. “Metinsel eşdeğerlik” kavramını ortaya koymuş, bu da duruma bağlı olarak kaynak
metne eşdeğer sayılan bir erek metindir. “Biçimsel denklik” iki dil arasında birebir örtüşme
olması durumudur.
Erek metin kaynak metinle biçimsel denklik taşımıyorsa “çeviri kayması” oluşmuş demektir.
(Düzey kayması ve kategori temelli kaymalar)
Düzey kayması: kaynak dilde dilbilgisi düzeyinde verilen bir anlamın erek dilde sözcük
düzeyinde aktarılması ya da tam tersi.
Kategori temelli kaymalar: dilbilgisel kaymalar, sözcük sınıfları arası kaymalar, dilsel hiyerarşide
gerçekleşen kaymalar ve sistemler arası kaydırmalar.
Catford eşdeğerliği dilsel verilerle sınırlamamış, işlev, durum, kültür gibi unsurlarla bağlantılı
demiş.

Nida
Çeviriye dilbilimsel yaklaşımlarla kültürel yaklaşımlar arasında önemli bir geçiş noktası.
Bu çeviribilimci temel kuramını İncil çevirisinden yola çıkarak oluşturmuş.
Dil kültürün ayrılmaz bir parçasıdır, sözcükler de kültürel olguların simgeleri demiş. Bu simgeler
dilden dile kültürden kültüre değiştiğine göre kaynak metindeki sözcüklerin eşdeğerleri çeviride
bulunamaz demiş.
Eşdeğerliğin tarifini “önce anlam sonra da biçem açısından kaynak metne en yakın doğal
sözcük/deyiş tercih edilmeli, eşdeğerlik böyle oluşur” diye vermiş.
Biçimsel eşdeğerlik:​ İletinin doğru ve eksiksiz, kaynak metne mümkün olduğunca yakın hatta
sözcüğü sözcüğüne çeviri arzu edilir.
Devingen eşdeğerlik: ​Kültürel ögelerin aktarımı konusunda “devingen eşdeğerlik”
İletinin içeriğinden çok okurda bıraktığı etkiyle ilgilidir. Kaynak iletiyle okur arasındaki ilişkinin
aynısı erek metinle erek okur arasında da kurulmalıdır. Devingen eşdeğerlikte, erek dilde
doğallığı yakalamak ve erek kültürün bağlamına uygun aktarım önemlidir.
Kaynak metinden kopuşu haber verdiği söylenebilir ama kendisi kutsal metin alanında çalıştığı
için bu kopuşu kendisi gerçekleştirmedi. Çevirinin anlam ve niyetini açık bir şekilde yansıtması
gerektiğini vurguladı.
Çeviribilimin habercisi

Jakobson
İki ayrı dilde kullanılan sözcükler anlamsal olarak eşdeğer olamaz demiş. Çevirinin en büyük
sorunu eşdeğerlik demiş. Ama yine de dillerin farklı olması çevirinin imkansız olduğu anlamına
gelmez demiş, anlamı farklı yöntemlerle aktarırsınız demiş. Bunda da şiir çevirisi istisnadır
demiş.

Vous aimerez peut-être aussi