Vous êtes sur la page 1sur 9

Abbasqulu Ağa Bakıxanov

(Baki/Amirhacıyan, 21 Haziran 1794 Vadiyi -Fatirne, Mekke ile Medine arasında, 1846)

Şair, dilci, tarihçi, filozof, Azerbaycan'daki eği- Şiir sanatına hayatının Küba döneminde
timcilik hareketinin önderlerinden biridir. 21 Ha- başlamış, burada "Riyaz'ül-Âşikin" eserini 1819'da
ziran 1794'te Baku yakınlarındaki Amirhacıyan kö- tamamlamıştı. Bu eser dini konudaydı ve Şiiliğin
yünde doğdu. Babası II. Mirze Mehemmed Han tebliğine, Şii ulularının ıstıraplarının tasvirine yö-
1781-1791 yıllarında Baku ham olmuş ve kar- nelmişti.
deşinin iktidarı ele alması nedeniyle hanlıktan 20. yılların sonundan itibaren ilmi araş-
uzaklaştırılmıştı. Abbaskulu Ağa'nm dördüncü tırmalara da ilgi gösterir, Azerbaycan tarihini yaz-
dedesi Dergehkulu Bey, Baku Hanlığının ku- mak için malzeme toplar, aynı zamanda 183U'da
rucusuydu. Bu yüzden de aile Bakıhanov soyadını onu bir dilci uzman olarak tanıtan "Kanun-i
taşıyordu. Annesi Sofiya Hanım asil bir Gürcü ai- Kudsi" (Fars Dilinin Muhtasar Grameri) eserini ya-
lesindendi. yınlatır.
İlk tahsilini Bakü'de, özel öğretmenlerden
almış, Fars ve Arap dillerini, İslam hukuku ve ta- 1832'de Abbaskulu Ağa Bakınhanov, Bakü'de
rihini öğrenmeye başlamıştı. 1806'da babası Küba Azeriler için okul açmağa çaba gösterir ve söz-
bölgesinin yönetimine tayin edildikten sonra ai- konusu okulun projesini Rus yöneticilerine takdim
leleri Küba şehrine göçmüş ve Abbaskulu Ağa tah- eder. Lakin Müslümanları çağdaş eğitimden ve
silini burada devanı ettirmişti. Özgeçmişinde yaz- resmî devlet görevlerinden uzak tutmayı tercih
dığı gibi, "Küba'ya göçen zamandan tam on yıl eden hükümet, bu projeyi desteklemez. Aynı yılda
Arap dilinin ve bazı ilimlerin tahsiline Ömür ve Kafkasya başkomutanı Baron Rozen'le mü-
emek serf etmişem. Maddi ve gayri sebeplerin nasebetleri son derece kötüleşmiş, Bakınhanov dev-
mane olmasına bakmayarak bu müddetin erzinde let hizmetinden istifa etmek ve kendisini tamamen
ulûmda cüz'i bir şöhret kazanmağa qâdir oldum". edebî hayata ve ilmî araştırmalara vermek zorunda
1819'da Kafkasya'nın başkomutanı general kalmıştır. Gereken izini almakta yardımcı olması
A.P.Yermolov'un daveti üzerine Tiflis'e yerleşmiş için Kafkasya'nın eski başkomutanı, o dönemde
ve başkomutanlık nezdinde Şark dilleri mütercimi Polonya yöneticisi olan Feldmareşal Paskeviç'in zi-
görevine tayin edilmişti. 1827-1829 yıllarında İran yaretine gider. Kasım 1833'te Varşova'ya gelen Ba-
ve Türkiye ile Rusya arasındaki diplomatik gö- kıhanov, Haziran 1834'e kadar Polonya'nın baş-
rüşmelere katılmıştı. Bu yıllarda Rus Edebiyatının kentinde yaşar, şehrin kültür hayatına katılır.
A.S.Griboyedov ve A.S.Puşkin gibi tanınmış si- Vaşrova'da, Fars dilinde yazdığı "Mişkat'ül-Envar
maları ile tanışmıştı. 1829'da Rusların Erzurum kü- (Nurlar Menbaı) eserini bitirir. Mesnevi türünde
tüphanelerinden götürdükleri kitapların ve el- kaleme alınmış bu eserde milletlerin tarihinde ve
yazmalarmm listesini hazırlamış ve onların ilmî oluşmasında eğitimin ve kültürün rolü üzerinde
değerini de ortaya çıkarmıştı. durulmaktadır.
Bir süre de Petersburg'da kaldıktan, maaşı ve "Efkar'ül-Ceberut" adı altında kitap halinde ya-
görevi iade edilerek emekliye ayrılma izni aldıktan yınlatmıştı. Kitaba yazarın özgeçmişi de ek-
sonra, 1835'te Küba'ya döner. Babasının Ensar kö- lenmişti.
yündeki malikanesine yerleşir ve ilmî-edebî fa- İstanbul'dan Kahire'ye, oradan da Mekke'ye
aliyetle meşgul olur. Onun "Tehzibül-ahlak", "Ki- giden Bakıhanov, hac ziyaretini tamamladıktan
babi Nesihet", "Kitabı Esgeriyye" vb. eserleri bu sonra bir yıl daha Arabistan'da kalmak ve kü-
dönemde yazılmıştır. Küba'da yaşadığı yıllarda Ba- tüphanelerde çalışmak için izin alabilmişti. Lakin
kıhanov, uzun zamandan beri üzerinde çalıştığı veba hastalığına tutulan yazar Mekke ile Medine
Azerbaycan tarihi ile ilgili "Gülistan-i İrem" eserini arasındaki "Vadiyi Fatime" denilen yerde Hakk'm
de 1841'de tamamlar. Fars dilinde yazdığı bu eseri rahmetine kavuştu ve orada da defnolundu.
Polonya şairi Tadeuş Lado Zablotski ile birlikte Abbaskulu Ağa Bakıhanov'un eserlerini ilmî
Rus diline çevirerek, Petersburg'da yayınlanması ve bedii olarak iki kısma ayırmak mümkündür.
için uğraşır. Petersburg ilimler Akademisi uz- İlmî eserleri tarihe, dilciliğe, astronomiye, coğ-
manlarının dikkatine sunulan araştırma, onlar ta- rafyaya, ilahiyyat meselelerine, hukuka vb. alan-
rafından değerlendirilse de, maddi destek bu- lara dair araştırmaları ihtiva etmektedir. Bedii eser-
lamadığından yayınlanması gerçekleşmez. leri ise Divan Edebiyatının hemen hemen bütün
Hayatının Küba döneminde Abbaskulu Ağa, türlerini kapsayan Örneklerden ve bunların dışında
burada "Gülüstan" adlı edebî bir meclis kurar. nesir eserlerden oluşmuştur. Bakıhanov aynı za-
Büyük şehirlerden ve kültür merkezlerinden uzakta manda dört dilde, Azerî Türkçesi, Arap, Fars ve
yaşamasına rağmen onun adı ve şöhreti Rus dillerinde yazmıştır. Özellikle, bedii eserlerini
Rusya'nın ve Batı'nm ilim adanılan arasında ye- Azerî Türkçesi ve Fars, ilmî araştırmalarını ise
terince tanınmaktaydı. 1835-1841 arası Fransız sey- Arap ve Rus dillerinde kaleme almıştır. İşlediği ko-
yah Graf Süzanne, Alman profesör Kari Koh, Rus nuların genişliği ve çeşitliliği açısından Ba-
tarihçisi profesör Berezin vb. uzmanlar Küba'da kıhanov'u tam olarak XVIII yy. Fransız an-
Bakıhanov'un misafiri olmuş, onun ilmî araş- siklopedistleri ile kıyaslamak mümkündür. Aynı
tırmalarını ilmî ve edebî kişiliğini takdir et- zamanda o, Azerbaycan Edebiyatı tarihinde eski
mişlerdir. devrin son, yeni dönemin ise ilk büyük sanatkârı
1841'de albay rütbesi ile yeniden Kafkasya sayılmaktadır.
başkomutanlığında askeri hizmete getirilen Ba- Eserleri: Kanun-i Kudsi, Tebriz, 1831 (Fars di-
kıhanov, Tiflis'e göçer. Lakin ilmi ve edebî ha- linde); Fars Dilinin Mühteser Grameri. Tiflis, 1841
yattan da uzak kalmaz. O dönemde, Tiflis mek- (Rus dilinde); Efkarül-Cebarut, İstanbul, 1848; Gü-
tebinin Azerbaycan Türkçesi ve şeriat öğretmeni lüstan-i İrem, Bakı, 1926 (Fars ve Rus dillerinde);
olan ünlü şair Mirze Şefi Vazeh'le birlikte burada Gülüstan-i İrem, Bakı, 1951 (Azerî Türkçesine ter-
"Divan-i Hikmet" edebî meclisini kurar. Söz- cümesi); Bedii Eserleri, Bakı, 1964; Gülüstan-i
konusu meclisin toplantılarına katılan Alman şairi İrem (Fars, Rus ve Azerî dillerinde, ilmî-tenkidi
ve tercümecisi Fredrich Bodenştedt "Tausend und metin), Bakı, 1978; Seçilmiş Eserleri, Bakı, 1984.
ein Taq im Orien" (Şarkta binbir gün) eserinde Ba- Nesihetler, Bakı, 1982; Esrarülmelekut, Bakı, 1985;
kıhanov'un edebî kişiliğine geniş yer ayırmıştır. Hind efsanesi, Bakı, 1957,1972,1991.
Bakıhanov'lar ailesi genellikle Rusya'ya me- Kaynakça: Azerbaycan Edebiyatı tarixi, c. 11,
yilliydiler. Zira Rus yönetimi onun hanlıktan uzak- Bakı, 1960, s. 65-85; Feyzulla Qasımzade, Ab-
laştırılmış babası Mirze Mehemmet Han'ı yeniden basqulu ağa Bakıxanov-Qüdsi, bakı, 1956; Feyzulla
iktidara getirmiş ve Küba yönetimine tayin etmişti. Qasımzade, XIX esr Azerbaycan Edebiyyatı tarixi,
Abbaskulu Ağa'nm iki kardeşi Rus ordusunun ge- Bakı, 1975, s. 129-165; Feyzulla Qasımzade. Ab-
nerali, kendisi ve diğer bir kardeşi ise albayı ol- basqulu ağa Bakıxanov-Qüdsi, Bakı, 1958 (Rus di-
muşlardı. Lakin bu büyük aile içerisinden, ilk defa linde); Nureddin Keremov. Qüdsinin seyahetleri,
Abbaskulu Ağa Ruslarla işbirliğine girdiğinden Moskova, 1977 (Rus dilinde); Nureddin Keremov.
derin bir pişmanlık yaşamış ve 1846'da gü- Azerbaycan seyyahları ve coğrafiyaşünasları, Bakı,
nahlarından arınmak için Mekke yolculuğuna 1982; Müasirleri Bakıxanov haqqmda. Şiirleri, me-
karar vermişti. 1846 yılının Mart ayında Tiflis'ten qaleler, xatireler, metublar, Bakı, 1957,1975 (Rus di-
ayrılmış, Nisan ayını Tebriz'de, Mayıs ve Haziran linde); Murtuz Sadıxov. Azerbaycan-Rus-Polonya
aylarını ise Tahran'da geçirmişti. Daha sonra İs- edebi ilişkilerinin tarixinden, Bakı, 1975 (Rus di-
tanbul'a gelmiş, burada Osmanlı sultanı I, Ab- linde): Gültekin Bakıxanova. Qüdsi haqqmda etüd-
dülmecid tarafından kabul edilmiş ve Arap di- ler, Bakı, 1978 (Rus dilinde); Enver Ehmedov. Ba-
linde, gök cisimlerine dair yazdığı "Esrar'ül- kıxanovun kosmografrk görüşlerinin şerhi, Bakı,
Melekut" eserini sultana takdim etmişti. Sultanın 1987 (Rus dilinde); Enver Ehmedov. Abbasqulu
emri ile bu eseri Heyatizâde Seyid Şerif Efendi Ağa Bakıxanov. Heyatı, muhiti ve yaratıcılığı,
Türkçe'ye çevirmiş ve 1848'de İstanbul'da Bakı, 1989 (Rus dilinde)
ŞİİRLERİ
(AbbasquJu Ağa Bakıxanov - Qudsİ, Seçilmiş Eserleri, Bakı-1984, s. 236-237)

Gördüm o gözel türreni rüxsâr arasında, Yanaklarının arasında o güzel saç kıvrımını gördüm.
Benzetdim onu ef 'iye gülzâr arasında. Onu gül bahçesi içindeki engerek yılanına benzettim.
Rüxsâre düşen türreleri çekme kenâre, Yanağına düşen saç kıvrımlarını kenara çekme. Bu
Bu resmde ef'i dolanar nâr arasında. şekilde sanki ateşin içinde engerek yılanı dolanır
gibi bir durum vardır.

Seyd eyledi zülfün meni bu gözlere, ey vay. Yazık ki, zülüflerin beni bu gözlere av eyledi. Bu iki
Qaldım ne yaman bu iki bîmâr arasında. hasta göz arasında ne kötü bir hâlde kaldım.

Ey dîde, meğer neylemişem men sene âxır, Ey göz! Ben sana ne yaptım da seni beni sevgiliyle
Qoydun meni sen yâr ile eğyâr arasında. yabancıların arasında bıraktın!

Göz yaşım ile beslemişem, canıma minnet, Senin kirpik oklarını bu kanlı gönül içinde göz-
Peykanlarım bu diH xunxâr arasında. yaşlarımla besledim. Ancak bir şikâyetim yok, ca-
nıma minnet kabul ederim.

Gördüm seni eğyâr ile, ey yâr, meseldir, Ey sevgili! Seni yabancılarla birlikte gördüm. Meş-
Bayqû tutar, elbette veten bâr arasında. hur sözdür; "baykuş, duvar, kale içinde vatan
tutar".

Könlüm qûşuna dam qurub çeşm-i xumârm/ Sarhoşça bakan gözlerin gönül kuşuma tuzak kur-
Qâfil mi gezir kimseni eyyâr arasında. muş. Hilekâr, dolandırıcı kişiler arasında gafil mi
geziyor?

Ruxsârm ara sehfe kimi vesmeli qaşın, Rastıklı kaşların, yüzünün içinde sayfa gibidir.
Bir daldı düşüb cedvel-i zengâr arasında. Sanki göztaşı kanalına düşmüş bir dal gibidir.

Eşq ehline dâim yetişir möhnet-i cövrün, Senin eziyetinin sıkıntısı âşıklara daima yeter. Ey
Zâhid, qalasan kaş ki, seni dâr arasında. kaba sofu! Keşke sen de darağacında asılı kalsaydın.
Deysin başına sektesiş ol hemd ü selâhm, O hamd ve şükürlerin senin olsun, onlara gerek
Kimsen gezesen âşiq ile yâr arasında? yoktur. Sen kimsin ki, âşık ile sevgilisi arasında ge-
zebiliyorsun!

Efsâne daha söyleme, it bir nezerimden, Daha fazla yalan söyleme, bir an olsun gözlerimin
Var sen kimi yüz xer bele bâzâr arasında. önünden kaybol. Bu pazarda senin gibi yüzlerce
eşek vardır.

Qudsî, ne yaman bağladı bu gözleri sâhir, Ey Kutsî! O büyücü sevgili, bu gözleri ne fena bağ-
Yüz sen kimi serkeşteni bir târ arasında. ladı. Bu durum tıpkı senin gibi yüz sersemi, bir iple
bağlayışı gibidir.
s. 238

Ârizû eyler könül dildâr gelsin, gelmedi. Gönül sevgilinin gelmesini ister, ancak gelmedi. O
Zülfü kâfer, gözleri xunxâr gelsin, gelmedi. saçlar kâfir, gözleri kan alıcı güzel gelsin ister,
ancak gelmedi.
Her perîveş cilve-yi hüsn eylemiş, men gözledim, Her peri yüzlü güzel, cilveyi güzellik unsuru olarak
Dilrübâlar fövzine serdâr gelsin, gelmedi. kullanır. Ben bunu gözledim. Gönül alan güzellerin
galibiyeti için başkumandan gelsin isterim, gelmedi.
Câne geldim bîvefâlar ülfetinden, isterem Vefasız sevgililerin dostluğundan can buldum. Bir
Bir vefa resminde sabit yâr gelsin, gelmedi. vefa timsâli olan sevgilinin gelmesini istedim,
ancak gelmedi.
Derd ü möhnet keçdi hcdden, bes ki, çekdim intizâr Bu dert ve sıkıntı haddi aştı. O gül yanaklı sevgili
Gözledim ol gülrûxsâr gelsin, gelmedi. gelsin diye çok bekledim, ama gelmedi.
Lehçe-yi canperverinden şûr salsın âleme, Sevgili o can veren diliyle dünyaya bir gürültü, şa-
Endelîb-i şâhe-yi gülzâr gelsin, gelmedi. mata olsun. Gül bahçesinin padişahı olan bülbül
gelsin istedim, ancak gelmedi.
İstedim Qudsî, deyim vesf-i cemâlin dilberin Ey Kutsi! O sevgilinin yüz güzelliğini anlatmak is-
Kûşiş etdim, zînet-i goftâr gelsin, gelmedi. tedim. O sözleri süslü sevgili gelsin diye çalıştım,
çabaladım; ama gelmedi.

TİFLİS
(s. 381-382)

Qem çekme, könül, ger ciyerin qane donübdür, Ey gönül! Gam çekme, sonra ciğerin kana döner.
Eyyâm-i vüsâlm şeb-i hicrâne donübdür. Kavuşma günlerin hicran gecesine döner. Hâlin
Bülbül tek işin nâle vü efgâne donübdür. bülbül gibi ağlayıp inlemeye döner. Tiflis'in gül
Tiflis'e nezer qıl ki, gülüstâne donübdür, bahçesine dönmüş hâline bir bak, her bir güzeli çok
Her bir gözeli âfet ü cânâne donübdür. güzel ve sevgiliye dönmüştür.
İrs ile yetib bunlara âsâr-i vecâhet, Güzel yüzlere sahip olma bunlara soyaçekimle gel-
Geysûleri sünbül tek alıb tâb ü terâvet, miştir. Saçları sümbül gibi parlaklık ve tazelik al-
Gjâmetleri dünyâya salıb türfe qiyamet, mıştır. Boyları dünyada yeni bir kıyamet meydana
Her dilbere bir növ verib reng-i nezâket, getirmiştir. Kür ırmağı her güzele başka bir çeşit ne-
Kür suyu meğer çeşme-yi heyvâne donübdür? zaket verip âdeta hayat veren su hâline dönmüştür.
Her şûx-i perîpeyker açıb türre-yi terrar, Her peri yüzlü ve şuh güzel, âşıklarını tuzağa dü-
Dildâdeleri etmek üçün dame giriftar. şürmek için yankesici saç kıvrımlarını açmıştır. Bu
Seyyâd-i sitemkar bu guzergâhda çox var, geçitte böyle sitemkâr avcılar çoktur, köşe pazar
Ahûbeçeler tek doludur kûçeyi bazar, ceylan yavrusu gibi güzellerle doludur. Bu viran
Çin mülküne bu menzil-i vîrâne donübdür. ülke, Çin ülkesine benzemiştir.
Her kim gele Tiflis'e tamâşâ telebinden, Kim seyretmek için ve güzellerinin aya benzeyen
Zülf ü ruh-i mehveşleri görmek sebebinden, yanaklarını ve saçlarını görmek için Tiflis'e gelse,
Görmez eseri râhet-i can rûzi şebinden- gece gündüz canı rahat etmez. Bu karışık ülke, hoş
Xoşlehce perîzâdelerin le'l-i lebinden, dilli peri gibi güzellerin lala benzeyen dudakları
Bu kişver-i pürşûr Bedexşan'e donübdür. yüzünden Bedehşan'a dönmüştür.
Bunlarda bu yâ Reb, ne sefadır ferehengiz, Ya Rab! Bunlardan bu ferahengiz lâlesi ne hoştur.
Her servqedin şîve-yi rüxsârı belâxiz, Her servi boylu güzelin, yanağının edası belâ tu-
Rüxsâr-i nikü, türre-yi miskini dilâviz, zağıdır. Güzel yanağı ve misk kokulu saçları gönlü
Her ebru-yi xem sekide bir xencer-i xunriz, çeker. Her eğri kaşın şekli, kan dökücü bir han-
Qan tökmek üçün her müje peykâne donübdür. çerdir. Her kirpik kan dökmek için oka dönmüştür.
Herçend bu gülzâride çox dilberi gördüm, Her defasında bu gül bahçesinde birçok güzel gör-
Can qesdim eder şûx-i sitemküsteri gördüm, düm. Canıma kasteden bir çok eziyet edici ve şuh
Ârizleri mehtâbe beraberleri gördüm, güzeller gördüm. Yanakları parlak aya benzer nice
Evvel yetişen günde ki, İskender'i gördüm, güzeller gördüm. İlk günde İskender'i gördüm,
Âyâ, bu melekdir, dedim, insana donübdür, acaba bu insana dönmüş bir melek midir, diye dü-
şündüm.
Qûdsî ki, dem-i qüds vurub lâf-i tevellâ, Kutsî, dostluk lâfları edip kutsallıktan dem vu-
Te'n eyler idi görse birin vâleh ü şeydâ, rurdu. Birini çılgın ve tutkun şekilde görse ayıp-
Terk eylemiş Islama görüb bunları hâlâ, lardı. Onları İslâm'ı terk etmiş olarak görürdü.
İsteivola carubkeş-i sehn-i kelîsâ, Şimdi kilisenin sahnesini süpürmek ister. Boynuna
Zünnâr salıb boynuna Senan'a donübdür. da papazların kuşağını dolayıp Sen'an'a benzemiş
durumdadır (Sen'an: Aşkı uğruna din değiştirip Hı-
ristiyan olan efsane kahramanı).
ÖZGELERE

(s. 383)

Âh, gör kim. yene yâr oldu nigâr özgelere, Âh! Gör ki, yine yâr başkalarının sevgilisi oldu. Ba-
Qoşulubdur yüz ü gülberg-i bahar özgelere, harın gül yaprağı ile sevgilinin yüzü. Gece gündüz
Gösterir şem-i rûxi leyi ü nahâr özgelere, yanağının ışığını başkalarına gösterir. Yani bizden
Yeni bizden usanıb ülfeti var özgelere, usanıp başkalarıyla dostluk kurmuş. Âşığın ter-
Terk edib âşiqini oldu düçâr özgelere. kedip başkalarına tutulmuş.
Hemdemim qeyr olub, le'l-i lebim, mâhveşim, Yabancılarla sıkı fıkı arkadaş oldum. Ey benim lâl
Xett-i xâl-i xü tenim, çeşm-i siyâh-i hebeşim, dudaklım; aya benzeyenim; beni ve yüzündeki tüy-
Dilberim, sîmin-berim, işvegerim, lâleveşim, leri Huten miski gibi, siyah gözleri Habeş rengi gibi
Dövr ü dönmüş feleke bax ki, menim bâdekeşim, olanım; dilberim, gümüş vücutlum, nazlım, lâleye
Sâqi-yi meclis olub, cam tutar Özgelere. benzeyenim, içki içenim! Ters dönmüş feleğe bak
ki, içki meclisinin içki dağıtıcı olup başkalarına
kadeh tutuyorsun.
Mene hem yar idi, hem munis ü hem dilber idi. O bana hem sevgili idi, hem de cana yakın bir dost
Men ona câker idim, hem o mene server idi. ve gönül arkadaşıydı. Ben ona kul köle idim, o da
Ne mene, belke tamam âleme tâc-i ser idi, benim efendim. Sadece bana değil, belki bütün
Neqd-i canımı alıb çox mene nâz eyler idi, İndi âlemin başının tacıydı. Kıymetli canımı alıp da
gör müftc verir bus ü kenar özgelere. bana çok naz ederdi. Şimdi yabancılara, karşılık
beklemeden öpücükler verir.
Sengdil, rehm ele ki, könlüm olub şîşe menim, Ey taş gönüllü sevgili! Bana acı, çünkü benim gönlüm
Salmısan şâm ü seher başımı teşvişe menim, cam gibidir. Gece gündüz benini başımı karmakarışık
Dövrü dönmüş felek, et halımı endîşe menim, etmişsin. Ey ters dönen felek! Benim hâlimi merak et.
Bilmedin qedrimi ey şûx-i cefâpîşe menim, Ey zalim sevgili! Benim kıymetimi bilmedin. Sonunda
Âxırı üz ü dönük oldu nigâr özgelere. yüzünü benden başkalarına çevirdin.
Hezer et, serseniş-i xalqdan, ey bîser ü pâ, Ey sefil ve perişan! Halkın serzenişinden, başa kak-
Gezme eğyâr ile sen, besdir, usan, eyle heyâ. masından çekin. Yeter, utan, hâyâ et; yabancılarla
Qüdsi'yâ, sen bileşen yoxdu gözellerde vefa, gezme. Ey Kutsi! Bilirsin ki güzellerde vefa yoktur.
Lenet olsun buların zâtma her şâm ü sabah, Bunların zâtına her sabah, her akşam lanet olsun.
Ki, menim sirr sözüm ü eyledi câr özgelere. Çünkü benim gizli sözlerimi, sırlarımı başkalarına
açıkladılar.

(s. 417-418)

Sen orda sefa eyle Sen orda gönül çeken güzeller arasında sefa eyle.
Dilcûlar arasında. Ben burada Gürcüler arasında işsiz güçsüz, serseri
Men qalmışam âvâre, bir şekilde kaldım.
Gürcüler arasında.
Derdü qem-i hicrandan Ayrılık üzüntüsü ve derdinden dolayı gurbette pe-
Gürbetde perîşânam. rişan bir hâlde kalmışım. Bu kaygılar, dertler içinde
Döndü çiyerim qana, ciğerim kana döndü.
Qaygular arasında.
Bir yana ger baxsam, Eğer bunlar gibi hoş huylu, ay yüzlü güzeller ara-
Qem çekmek olur bîcâ. sında başka bir yana bakarsam gam, üzüntü çek-
Bunlar kimi mahtelet, mek yersiz olur.
Xoşxûlar arasında.
Her canibe ezm etsem, Hangi tarafa gitsem daha fazla güzel yoktur. Ay-
Ezbeski gözel yoxdur. nalar arasında şaşkınım, papağan gibiyim.
Tûtî sifetem, heyrân,
Güzgüler arasında. .
Ebr içre güneş mânend, Her şuh güzelin kıvrım kıvrım saçlarının ara-
Pertov salır âfâqe, sındaki yanağı; bulut içinde güneş gibi, ufuklara
Rüxsâresi her şûxun, ışık saçar.
Geysûler arasında.
Yüz işve-yi mehr ile- Bu şehirde ay yüzlü güzeller arasında yüzlerce naz
Âşiqlere meyi etmek, ve sevgi gösterisiyle âşıklara meyletmek âdettir.
Bu şehrde âdetdir,
Mahrûler arasında.
Bunları görüb Qudsî, Ey Kutsi! Akıllı insanlar bunları görüp de mü-
Her kimse ki, âqildir, nafıklar arasında kendilerini rezil hâle dü-
Qılmaz özüü rüsvâ ştürmezler.
Bedgûler arasında.

TEBRİZ EHLİNE XİTAB


(s. 428-429)

Ayâ, gürûh-i sitemkâr, ehali-yi Tebriz, Ey Tebriz halkı, zalim kalabalık! Acaba sizde vefa
Vefa yerine cefâ sizde bu ne âdetdir. yerine cefâ mı âdettir?
Hevâ-yi nefse muti'ü tamam eyşperest, Herkes nefsinin heveslerine esir olmuş, herkes eğ-
Görüm, İlâhi, dağılsın, nece vilâyetdir? lence düşkünü olmuş. Ey Tanrım! Böyle mem-
leketler dağılsın da görelim.
Ne elme tâlib olan var, ne resmden agâh, Ne ilim öğrenmek isteyen var, ne de durumdan ha-
Velî bu firqeye metlûb zîb-i sûretdir. berdar olan var. Fakat bu insan kitlesinin tek isteği
süslenmektir.
Kimin ki, xülg ü müzeyyendir, istemez zînet, Kimin huyu, yaratılışı süslüyse o başka süs is-
Kişi üzün bezemek cehlden elâmetdir. temez. İnsanın kendisini süsleyip bezemesi cehalet
işaretidir.
Yetişdi bir yere iş her kimin ki saqqali, Durum öyle bir hâle geldi ki, kimin sakalı kınalıysa
Henâlı olsa uzun- hörmeti ziyâdetdir. ona daha fazla saygı gösterilir oldu.
Bu terz olursa parak tazı tuladan yeydir, Bu şekilde devam ederse yumuşak tüylü süs kö-
Sürü içinde siyiz sâhib-i kerâmetdir. peği, pointer köpeğinden daha üstündür. Sürü için-
de keramet sahibi de keçi olmuştur.
Ne qeder seyr edirem kûçe ile bâzân, Köşe pazarı ne kadar seyrettiysem büyük bir ka-
Adam çox az görünür, izdihâm-i kesretdir. labalık var, ancak insan çok az görünür.
Vüfûri vardır üç firqenin bu kişverde, Bu memlekette üç grubun çoğunluğu vardır: Hoca,
Axund ile xer ü xan bîhedd ü nehâyetdir. hakan ve eşek miktarının haddi hesabı yoktur.
Bunun emmâmesi rengin, onun yük ü sengiıı, Bunun sarığı renkli, onun yükü taştandır. Özellikle
Xüsûsen ol birinin cübbesi qiyâmetdir. öbürünün cüppesi çok güzeldir.
Xeri cıxaq aradan, bunlara şebâheti yox, Eşeği aradan çıkaralım, çünkü bunlarla benzerliği
O bînevânm işi rene ile reyâzetdir. yoktur. O zavallının işi sıkıntı ve kıt kanaat ya-
şamaktır.
Axund ile xâna her te'ne eylesen yaraşar, Hoca ile hükümdarı ne kadar ayıplasan da uy-
Bu müftexorlarm endîşesi şerâretdir. gundur. Çünkü bu beleşçilerin işi, düşüncesi fe-
nalıktır.
Ne râh-i resm-iNesârâ, ne şîve-yi İslâm, Ne paraya düşkün olma, ne İslâm usûlü yaşama, ne
Ne bütperest sülûki, bular ne milletdir? de putperestlik yolu var. Bunların ne milletten ol-
duğu da belli değil.
Bular vuran od idi ehli feqr Kirmanına, Yoksulların harmanını ateşe veren bunlardır. Şimdi
Ki, indi şö'levar oldu cananda, vehşetdir. bunların dünyada yaptığının vahşet olduğu ortaya
çıktı.
Sülûk-i dehrde tehzîb-i nefs üçün, Fâzil, Ey Fâzil! Bu zamanda, bu dünyada nefsini ıslah
Müdellel eylediyin söz sana nesîhetdîr. etmek için delil olarak gösterdiğin sözler sana na-
sihat olmalıdır.

'RİYAZÜL-QÜDS"DEN NÜMUNELER
(s. 431-433)

Ey dil, heves etme bu cihâne, Ey gönül! Bu dünyaya arzu duyma, can alıcı talihe
Aldanma süpehr-i cansitâne. aldanma.
Çox sen kiınini firîbe çekmiş, Zamanın aldatıcı durumları, senin gibi çok kişiyi
Ovzâ-i teqellüb-i zemâne. kandırmıştır.
Bu merheleye nüzul edenler, Bu dereceye inenler belirli bir sıralamayla bu hâle
Tedrîcile oldular revâne. geldiler.
Âxir seni inqüâb-i eyyam, Sonunda zamanın değişimi seni ecel oklarına hedef
Tîr-İ ecele qiîar nişane. yapar.

Heyat-i müsteârm teng olubdur, Bu eğreti hayat sana yük olmuştur. Bu vefasız ül-
Götür reğbet bu mülk-i bîvefâdan. keye, diyara olan düşkünlüğü bırak.
Fezâ-yi güdse âheng-i sefer qıl, Eğer belâlardan kurtulmak istersen kutlu semâlara
Xilâs olmaq dilersense belâdan. doğru eğlenceli bir yolculuğa çık.
Kesilsin tâğ-i bîdâd ile ol dest, Mazlumlara zulüm kılıcını çeken eller, zâlim kı-
Ki, mezlûme çeker bir tâğ-i bîdâd. lıçlar tarafından kesilsin.
İlâhî, görmesin qem ol sitemkeş, Ey Tanrım! O zulüm çeken kişi üzüntü görmesin.
Ki, eyler xâne-yi îmâni berbâd. Çünkü o iman evini berbat, harap etmiştir.

İbret gözüyle ey dil, Ey gönül! İbret gözüyle şu dönen feleğe bak!


Gerdûne qıl tamâşâ.
Ne e'tibar edirsen, Zamana, dünyaya neden itibar ediyorsun?
Dövrân-i rûzigâre?
Gülzâr-i âlem içre, Bu dünyanın gül bahçesinde kim bir gonca ye-
Her qönçe kim yetirmiş, tiştirmişse
Bağrını eylemiş qan, Onun bağrını kana boyamış, vücûdunu parça parça
Cismini pâre-pâre etmiştir.
Dünyâya ricû eylese dilbend-i ezîzin, Gönlünü bağlayan kıymetli sevgilin dünyaya
Enva-i qem ile ciğeri qan gerek olsun. dönse çeşitli üzüntülerle ciğeri kan dolu olmalıdır.
Bir can ile yüz derd ü belâ çekmek olur mu? Bir canla yüzlerce derdi, belâyı çekmek olur mu?
Bir demde belâ çekmeye yüz can gerek olsun. Bir nefeslik belâ çekmek için yüz can gereklidir.

Dehr-i zâlim zahir etdi âdet-İ mö'tâdmı, Zalim zaman alışmış olduğu âdetini ortaya çıkardı.
Aşikâr etmek temennasında qem bünyâdını. Üzüntü binasını açığa çıkarmak isterdi.
Kimdürür âlemde ol qemdîde kim yanmadı, Dünyada feleğin ayrılık yarasıyla mutsuz gönlünü
Dâğ-i hicrilen felek cövr-i dil-i nâşâdmi. yakmadığı kim vardır?
Müxteser, yoxdur cihan qeydinde ümmîd-i nicât, Özetle dünyanın kayıtlarında kurtuluş ümidi yok-
Ey xoş ol kim, pâyibend etmez dîl-i azadını. tur. Ey hür gönlünü bağlamayan kişi, sana ne mutlu!
1819-1820

KİTAB-İ ESGERİYYE

(Bediî Eserleri, Bakı-1973, s.335-340)


... Qerez, onlar ağlayıb nâle edirdiler. Esker-i .... Nihayet onlar ağlayıp sızlıyordu. Zavallı
bîçâre gelib qollarım me'şugesinin boynuna salıb asker gelip kollarını sevgilisinin boynuna do-
ve üzünden Öpüb dedi: layarak yüzünden öptü ve şöyle dedi:
-Ey aram-i canım. Fikr ele ki, atandan qalan - Ey canımın huzuru! Düşün ki, babandan
emmâmeni başıma qoyub, ebasmı çiynime salıb ve kalan sarığı başıma koyup, abasını omzuma atıp
qebasmı qucağıma alıb bir nifrin elerem ki, düş- ve cübbesini de kucağıma alıp bir beddua ettim mi,
menlerimizden biri de yer üzerinde qalmaz. düşmanlarımızdan hiçbiri yeryüzünde kalmaz.
Çün eşq odu eğer dutûşa canı yandınr, Eğer aşk ateşi tutuşursa canı yakar. Öyle bir
Bir şö'ledir ki, cümleyi dünyanı yandınr, alevdir ki, bütün dünyayı yakar. Mazlum âşığın
Mezlûm âşıqm eğer âhi bülend ola, çektiği âh yükselirse göğün yedinci katındaki
Yeddinci göyde xermen-i keyvanı yandırır. Zuhal gezegenini bile yakar.
Xülâse, ol mezlûme dedi: Özetle o mazluma şöyle dedi:
-Ey âşıq-ı mehribamm. Bu sözler fayda ver- - Ey güler yüzlü âşığım! Bu sözler fayda etmez.
mez. Bir fikir ele ki, sen bu yere gelmek üçün elin- Senin buraya gelmen için elinde bir sebep ol-
de behane olsun ve xalq bedgüman etmesin. duğunu ve halkın şüphelenmediğini düşün.
Dedi: Dedi:
-Ey yâr-i mehribamm. On şahı pul sene verim, - Ey güzel Sevgilim! Sana on şahı (*) para ve
amma meni redd etme, her vaqtı gelib ol mebleği reyim, ama beni reddetme. Ne zaman gelip o parayı
mütalibe eylesem bir behane ile texir et. Belke bu istesem bir bahaneyle ertele. Belki böylece bir
vasite ile bir-birimizi görmek müyesser ola. birimizi görmek mümkün olur (Şahı: Beş kepiklik
bakır para).
Cümlesi bu re'y-i dürüstü qebul edib, bir müd- Hepsi bu doğru fikri kabul etti ve bir müddet
det daha ovqat keçirdiler. daha vakit geçirdiler.
Âşiqde gerek fünûn-i hiyle, Her âşıkta, sevgiliye kavuşmaya sebep olması
Tâ eyleye vesl üçün vesîle. için hile bilgisi olmalıdır.
Nâgâh bir qanmaz süxençin bu sûret-i ma- Birden bir anlayışsız dedikoducu bu olan bi-
ceranı vanb ol mehelle reisine me'lum etdi. Ol reis teni gidip o yerin başkanına anlattı. O başkan da;
dahi müvekkiller te'yin etdi ki, her yerde ol âşiq-i nerde kanlı âşık varsa yakalayıp işkence etmeleri
dilxûnu görseler, tutub şikenceyi siyasete ye- için müvekkiller tayin etti. Zavallı, çaresiz olanları
tirsinler. Esker-i müzterden neqldir ki: şöyle aktarır:
-Çün râh-i çâre her terefden mesdûd oldu ve - Madem ki her çâre yolu kapandı, ben de baş
reis ile sâziş etmekden başqa çâre görmedim ve kanla saz çalıp söylemekten başka çare görmedim
dedim: ve dedim:
Zulmü gör kim, ayrılıqdan cana yetdim âqibet, Şu zulmü gör ki, sonunda ayrılık canıma yetti.
Çaresiz qalıb varıb eğyâre kördüm bağladım. Ben de çaresiz kalıp yabancıya gönül bağladım.
Axir'ül emr bir gün elime bir pare nan alıb Nihayet bir gün elime bir parça ekmek alıp dı-
dışra çıxdım. Reis-i mezkûr mene düçâr olduqda şarı çıktım. Bahsini ettiğim başkanla yine kar-
tearif ile ona verib dedim: şılaşınca ekmeği ona verip;
-Eğer haqq-i ne'meti feramuş edib, mene - Eğer nimet hakkım unutup bana saldırırsan
teerrüz qılsan, bu nan gözlerini tutsun ve semum-i bu ekmek gözlerini tutsun ve nimeti inkâr etmenin
küfran-i ne'met gülşen-i ömrünü xezan etsin: zehri, ömür bahçeni harap etsin, dedim.
Men-i hezine gel Allah rizâsi, cövr eleme, Ey hazine sahibi! Allah rızası için gel, bana ezi-
Ki, âşiq âhi tutar zâlimin giribânm. yet etme. Çünkü âşığın âhı zâlimin yakasını tutar.
Dedi: Dedi:
-Ey aşiq-i miskin. Bundan sonra fariqüqbâl - Ey miskin âşık! Bundan sonra rahat olup ka-
olub bczm-i vüsâle mehrem ol, kimsede cür'et-i vuşma eğlencesinde meşgul oL Kimsede sana sal-
teerrüz sene yoxdur: dırma cesareti yoktur.
Çekme qem, ey âşig-i dilxeste, men yaram sene, Ey gönlü hasta âşık! Üzülme, ben sana sev-
Özgeler cövr eyledikçe men havadaram sene. giliyim. Başkaları sana eziyet ettikçe ben sana nefes
aldıran şey olurum.

Vous aimerez peut-être aussi