Vous êtes sur la page 1sur 272

Etre revenir à:-nı edinmek,

Au moment où : -dığı zaman, dığında.

Une fois que :-dığında, olduğunda, (Je fermerai la porte une fois que vous serez sorti.)

Aussi loin que nous puissions remonter dans la passe : ne kadar geçmişse gidersek gidelim.

Remonter dans le temps ; dans la passe : geçmişe gitmek

Nier : reddetmek, inkar etmek

Qu’il réussisse, me réjouit beaucoup.

Passer un coup de fil : telefon etmek.

Je fais de mon mieux pour que mes enfants soient heureux. : -nın için elinden geleni yapmak

Quels que soit :ne olursa olsun (Quels que soient vos plaisirs, ils ne doivent pas nuire à votre travail.)

Quoi que ce soit : Ne olursa olsun

Qui que vous soyez : Kim olursanız olun

Quoi que vous fassiez : ne yaparsanız yapın

Faire de-du-de la droit, philosophie : nı okumak

Il parait que :-nı söyleniyor.

Elle aurait voulu réussir à l’examen : Sınavda başarılı olmak isterdi.

La portée de :-nın kapsamı

Dissociation : ayrım, ayrışma,

Renoncement à : -den vazgeçme

La politique de plein emploi : tam istihdam politikası

S’attarder sur :-de üzerinde durmak, -de oyalanmak,

En soi : kendi başına.

Une valeur explicative fonctionnant d'entrée de jeu. : başından beri işleyen açıklayıcı bir değer.

Faire l'essai de : -nı denemek, -nı sınamak.

Grille de : -nın çerçevesi.

reste à savoir si : önemli olan, esas soru şu ki,

ressortir : farketmek, göze çarpmak

inné : doğuştan

tout partout : herşeyi,

sans-abri : evsiz.
Faire une crise de nerf : sinir krizi geçirmek

être au bord de la crise de nerf : sinir krizinin eşiğine gelmek.

(On prétend quelquefois être au bord de la crise de nerf.)

Vous ne réalisez pas que : Vous ne vous rendez pas compte que : Farkında değil misiniz

Mettre les poids sur les ‘i’ :- durumu daha açık bir şekilde açıklamak

Vous voulez que je vous explique les choses encore plus clairement : Vous voulez que je mette les
poids sur les « i ».

Contempler : düşünmek, yoğunlaşmak gözlemek seyre dalmak

Maitre du logis : ev sahibi.

Epouvante : büyük korku

Reveler : açıklamak

Prendre la fuite : kaçmak

Après avoir vérifié que le feu est vert, traversez.

Eplucher : Kabuğunu soymak.

Rompre le silence : sessizliği bozmak

Se taire : susmak

Faire du vin : şarap yapmak

Se retirer dans son village : köyüne çekilmek

Se retirer dans :-e çekilmek

Je t’aiderais après que j’aurais fait mon devoir : Ödevimi tamamladıktan sonra sana yardım edecektim.

Aussitôt : derhal, hemen, -ir…mez.

Faire plier : sunmak ibraz etmek

Grisonner : ağarlaşmak, kırlaşmak, ağarmak.

Dénicher : bulmak

Tempérament : mizaç, karakter, huy

Obstine : azimli, inatçı, ısrarlı, dik kafalı

SDF : evsiz

Bagarre : kavga délinquant : suçlu

Sac de couchage : uyku tulumu

Par défaut : varsayılan.

Grille de :-nın çerçevesi, -nın kapsamı.


Providentiel : tanrısal, harikülade, ilahi,

Etre reconduite plus deux jours : iki gün daha uzatıldı.

Comme : en tant que : en qualité de : -olarak

S’approcher de :-e yaklaşmak

S’adresser à : -e hitap etmek

Au bout de compte : sonuç olarak, özetle, hasılı, sözün kısası.

Mobilisation : eylem, seferberlik

Il s’agit de : söz konusu olan,

Agacement : sıkıntı, kızgınlık

Dispositif : aygıt, alet, cihaz, mekanizma, tertibat,

Générer : inşa etmek, kurmak, yapmak

Déchaîner : alevlendirmek, çoşturmak, zincirini çözmek, ortaya çıkarmak

Incarner : temsil etmek, canlandırmak

à la sueur de mon front : alnımın teriyle.

On dirait ma mère : Tu parles comme ma mère.

Ce n’est pas la peine de-verbe : -nı yapmak işe yaramaz.

Avoir l’habitude de: -nı yapma alışkanlığı olmak.

Passe-moi un coup de fil : Bana telefon aç,

Il vaut mieux être riche et en bonne santé que pauvre et malade : Yoksul ve fakir olmaktansa zengin ve
sağlıklı olmak daha iyidir.

Idiomatique : deyimleşmiş

l'État-providence : refah devleti, sosyal devlet

mettre en circulation : dolaşıma sokmak

dès lors : dolayısıyla, buradan hareketle,

camp de concentration : toplama kampı.

Se diluer : seyrelmek, çözünmek, eriyip gitmek.

Ténuité : incelik, hassasiyet

Dévorer : bitirmek, hırsla yemek, tüketmek

peu importe : pek önemli değil…

Dans cette mesure-là : Bu açıdan,

par la voie du soupçon : şüphelere dayanarak


faire démordre de :-den vazgeçirmek

c’est le principal : önemli olan, temel olan,

Faire attendre a qqn : -nı bekletmek

Je me fâche : Sinirleniyorum.

Mettre en colère : öfkelenmek

Décide de faire qqch : -nı yapmaya karar vermek.

S’entre-tuer : birbirimizi öldürmek

Comment vivre ensemble sans s’entre-tuer, dès nos jours ?

En cela : bu açıdan bakıldığında,

A l’instar de : gibi,

Focaliser : odaklanmak

Improvisation : doğaçlama

Elision : ortadan kaldırma.

s'emboîter : eklemlenmek

polymorphe : çok biçimli

omnipotent :tout-puissant : herşeye gücü yeten.

Reprendre en charge de..: kontrol altına almak

remue-ménage : kargaşalık, gürültü, heyecan, kargaşa.

Cotisation : imzalama.

Rectification : düzeltme, tashih.

Ascension: yükseliş, ortaya çıkış

Un clin d’œil : göz kırpması

Réverbérer : yansıtmak aksetmek réverbère : yankı

Alentours : çevre, semt, civar, dolay

Sacoche : evrak çantası

Affame : aç, aç kalmış

Débordé : meşgul,

sans tarder : bir an önce, derhal, hiç beklemeden (immediatement)

Opter pour : -nı seçmek; -nı yeğlemek

Etui : kılıf.

Omettre : ihmal etmek, unutmak


Céder devant : karşısında boyun eğmek

S’attrouper : birikmek, toplanmak

Déboucher : tıpasını kaldırmak

Adepte : taraftar, yandaş

Brandir : sallamak

Se resigner : tahammül etmek

Tenir à : -nı çok istemek, -e değer vermek.

Avoir le cafard : canı sıkılmak, keyifsiz olmak.

Etre sans le sou : beş parasız olmak

Je suis fauché : beş parasız olmak

N’avoir pas le-un sou : beş parasız olmak.

A peu près : aşağı yukarı.

Relevé d’électricité : Elektrik faturası

De ma part : kendi adıma, bence, bana kalırsa

Bon Dieu : Allah Aşkına,

Tout à coup : birden bire ansızın.

Ivre : şarhoş

Lancer le bras en avant : kolunu ileri uzatmak

Se rappeler : hatırlamak, anımsamak

Donner un ordre qqn : birine görev vermek

Exécuter : yerine getirmek, idam etmek, gerçekleştirmek uygulamak

Tout en gérondif : -iken

(Tout en mangeant au resto, il observait les gens qui passaient. )

A l’heure où : -dığı zaman, -sırada, -saatte

S’apprêter à : -e hazırlanmak

Ne…pas plutôt que, ne pas plutôt…que : daha yapar yapmaz. -daha nı yapmadan, eder etmez.

(Je n’ai pas plutôt dit deux mots que ma copine a compris que j’étais amoureux d’elle.)

S’attabler à : oturmak, sitôt : hemen sonra, -yapar yapmaz, -derhal

-Sitôt attable à la terrasse du café, il se mit à raconter son aventure-

-sitôt après m’avoir aperçu, il est sorti. –

Démobiliser : terhis edilmek


Déchirement de son cœur : yüreğindeki acı

Se faire : olmak,

-Il s’était fait prêtre, a trente-deux ans, à la suite d’un chagrin d’amour. –

La voie est barrée : Yol tıkandı.

Tout le temps : müddetçe, sürece

Se plaindre de : -den şikayet etmek

-Tout le temps qu’il y a inégalité entre homme et femme au travail, les femmes s’en plaindront-

faire semblant de :-nı yapar gibi görünmek, yalandan yapmak

-J’ai compris que je m’étais trompé, j’ai fait semblant de manquer le train. –

Epargné : boş, özgür, hür, serbest muaf

Dériver a : -e sürüklenmek

Amas : küme yığın ( ces amas de plastiques)

Proliférer : çoğalmak, débris : döküntü, enkaz.

Essuyer : silmek, kurulamak

Angoisse : kaygı, endişe, tasa

Angoissant : korkunç, kaygılandırıcı

Angoisser : kaygılandırmak, endişelendirmek

Priver de : -den yoksun bırakmak, mahrum etmek

-Elle nous priverait de notre capacité a élever nos rêves et nos pensées vers un espace vierge
quotidien.-

En plein : ortasında (en plein rue : sokağın ortasında)

Ravissant : büyüleyici, çekici, alımlı,

S’imposer : gerekli olmak, kendini dayatmak

-une visite a l’Eglise s’impose-

Date de : tarihi…şudur

Splendide : yüce, muhteşem

En plein air : açık havada

La plupart :-nın çoğu

A suivre : Devam edecek.

huissier de justice : icra memuru

Une petit route bordée d’arbres : Kenarları ağaçlı küçük bir yol
Puis une visite à l’Église s’impose : Kiliseye gezi kaçınılmazdır.

C’est mieux que rien : Hiç yoktan iyidir.

Pelouse : çimenlik

Si ça vous dit : eğer isterseniz, ilginizi çekiyorsa.

Etre du-dus à :- den kaynaklanmak, den ileri gelmek

-Les Accidents sont dus aux intempéries. –

Rendre : -e neden olmak, -e yol açmak

-La pluie rend la circulation difficile. –

Roulent au pas : yavaş ilerlemek

Prendre la route : yola çıkmak

Sur l’ensemble du territoire : -bölgenin tamamında.

Ça ne me dit rien du tout :

Débris : döküntü, enkaz, kalıntı, moloz, çöp

Décoller : havalanmak

Vierge : el değmemiş, dokunulmamış

Humer : koklamak

Grisant : heyecan verici duygu katan.

Similitude : benzerlik.

Se faire admirer : takdirle izlenmek, takdir görmek, hoşnanılmak,

Ejecter de : -den fırlamak

Indemne : sağ salim

Bandit : haydut

Le soleil se lève.

Règlement de compte : hesaplaşma

Aussi longtemps que : müddetçe, sürece,

La législation sur le travail : iş yönetmeliği

Faire la lumière sur :-e ışık tutmak

Saisissant : heyecan verici

Complicité : suç ortaklığı

Complaisance : hoşnutluk, hoşgörü, rehavet, kayıtsızlık, vurdumduymaz

Prendre la plume : kaleme almak


Pointue sur : -e ilgili,- nı hedefleyen, amaçlayan,

Frappes aériennes : hava saldırısı

S’en prend à :-nın peşine düşmek

Bien-fondé : meşruluk, doğruluk, haklılık

il n'entend pas discuter : tartışmak istemiyor.

Se targuer de : -ile böbürlenmek, -ile övünmek

Se vanter : böbürlenmek, övünmek

Se débarrasser : -den kurtulmak

Sous couvert de :-nın örtüsü altında

Rescapés du génocide : soykırımdan kurtulanlar

Pourchasser : kovalamak, peşine düşmek

S’égarer : gezinmek, yoldan çıkmak, yolunu yitirmek

Réquisitionner : resmen istemek, talepte bulunmak.

D’une part : d’autre part : öte yandan

De plus : par ailleurs : en outre : ayrıca, dahası, ek olarak

attirer l'attention sur : -e dikkat çekmek

en ce qui concerne : -ile ilgili olarak

donner faim a qqn : -nı acıktırmak

famélique : çok aç

famine : kıtlık

affamé : açlık içinde olmak, açlıktan kırılmak

tout avant : öncelikle, herşeyden önce.

En conclusion : sonuç olarak

Tantôt….tantôt : bazen….bazen

Mais après tout : ama sonuçta

Se dire : söylenmek

A votre service : hizmetinizde.

Se rendre à : gitmek, varmak

Correspond a: -e karşılık gelmek

Haut de gamme: birinci sınıf, lüks  özel kullanım

Location de voiture : oto kiralama


Baratiner : çene çalmak, gevezelik etmek

En notre faveur: lehimize

Rendre hommage à : saygılarını sunmak

Gardez la monnaie : üstü kalsın

Tournée générale!: herkese servil edilsin, herkese içki

Accoucher : doğurmak

Brusquement. : ansızın veya sertçe

Fouillé : ayrıntılı, detaylı

Revenir en mémoire : hafızada canlanmak

Mettre la table : sofrayı kurmak

Se laisser extirper : kökü kurutulmak, kökü kesilmek

Tant s’en faut que : -mesi şöyle dursun, -mek bir yana

-Tant s’en faut qu’il se soumette qu’il accentue sa révolte. :Boyun eğmesi bir yana başkaldırısını daha
bir vurguluyor.-

Du temps de : au temps de : çağında zamanında günlerinde

Faire la guerre : savaşmak

Peuplée : kalabalık

Il est temps de : -menin zamanındır, -menin artık zamandır.

-Pour nous il est temps de travailler beaucoup. –

Bouquin : kitap

Tout le temps que : müddetçe, her zaman,hep

En attendant : o zamana kadar, arada, bu ara, -caya kadar, meye kadar

-J’ai rendez-vous dans une heure, en attendant, prenons un verre. –

Passer un coup de fil : telefon etmek

Et du coup : bu arada, (Tu fais des études dans quoi ?), sonuç olarak,

hôtesse de l’air : hostes.

s’élargir : ufkunu genişletmek

fait un an de prison

Se mettre dans de sales draps : bir karışıklığa girmek, zor bir durumla karşılaşmak

réussir un bon coup pour qqch :-na yetecek kadar büyük bir soygun gerçekleştirmek.

Connaître comme sa poche : avucunun içi gibi bilmek, çok iyi bilmek
Chacun est le bienvenu chez nous : Herkes burada iyi karşılanır.

De plus en plus : gittikçe, hergün geçtikçe

Les uns : kimisi, bazısı

Engouement : Tutku

Immobilier : mülkiyet, ev sahibi, ev satin alma, mülkiyet hakkı

Elargir le cercle de leurs connaissances : bilgi dünyalarını genişletmek,

A ma connaissance : bildiğim kadarıyla

Le plus souvent : genellikle, çoğunlukla

-Il semble que leur nombre soit en augmentation-.

Se Rendre en province : taşraya gitmek

Descendre à : séjourner à : être à : -de kalmak

Complémentaire : ek, ilave, tamamlayıcı

Vos initiales : ilk harfleriniz

Une carte routière : yol haritası

Remplacer par : -ile değiştirilmek, yerini -e bırakmak

Tout en haut : en üstünde.

aux alentours de : -nın etrafında. (les provinces aux alentours)

avoir hâte de faire quelque chose :-nı yapmayı dört gözle sabırsızlıkla beklemek

- J’ai hâte que tu sois là. : J’ai hâte de te voir.-

S’appuyer sur :-e güvenmek

sauter sur une occasion : şansa balıklama atlamak

Je n’en revenais pas : İnanamadım.

tout le monde m’est tombé dessus :

Cette ville compte de nombreux habitants.

En terme de : -nın açısından, -nın bakımından

s’est effectué à : -de yapıldı, -de oldu. -de gerçekleşti

subvention : devlet desteği

concilier quelque chose avec autre chose : bir şeyi bir başka şeyle birlikte idare etmek

sinon : aksi taktirde, buna karşılık

le plus vite possible : bir an önce, mümkün olduğunca çabuk, en kısa zamanda

j’en garde une très bonne expérience : çok güzel bir deneyim yaşadım.
de par : -ile, -den ötürü cette fois-ci :bu sefer

au fait : burada, aklıma gelmişken, sırası gelmişken

reprise : defa,

à de nombreuses reprises : defalarca

braquer sur :- e doğrultmak, -e yöneltmek,

à toute vitesse : tüm gücüyle, hızlıca, son hızla

décroche le téléphone : telefon açmak

En cachette : sessiz sedasız, çaktırmadan

vêtue de noir : siyahlar içinde, siyahlar içinde

Il ne reçoit que sur rendez-vous : yalnızca randevuyla alır. Kabul eder.

faire attendre : bekletmek

indiscrète : boş boğaz, patavatsız, geveze

Je vous demande pardon : afedersiniz.

se tourner vers :-e yönelmek,

s’en sortir : kurtulmak, -durumu aşmak,

confidentielle : gizli, indicateur : gösterge, muhbir

coffre-fort : kasa.

Me permettez-vous de :- nı yapmama izin verir misiniz.

Etre en ordre : yerli yerinde olmak,

Vitrier : camcı

Se représenter : düşünmek, gözünde canlandırmak

Mettre en valeur : vurgulamak, altını çizmek

Récupérer : almak, kurtarmak, telafi etmek

Remettre en jeu : topu oyuna sokmak ; taç atışı

Avant-centre : santrafor

C'est du délire ici : Herkes çıldırmış durumda.

surface de réparation : ceza sahası,

surmonter difficultés : zorlukları aşmak ( Jacques me prête de l’argent en attendant le moment ou je


surmonte mes difficultés financières. )

Sans attendre de : -nı beklemeksizin, -beklemeden

-Il est parti sans attendre d’être informé. –


S’exprimer sur de : -nı konusunda görüşlerini ifade etmek

Dresser un plan : bir plan yapmak

Se décider : karar vermek (Avant de me decider, je veux savoir votre opinion).

Frapper à la porte : kapıyı çalmak

Dire au revoir a qqn : birisini uğurlamak

(Ils viendront me dire au revoir avant que je ne parte)

Se trouver au milieu de la foule : kendini kalabalığın ortasında bulmak

Se trouver mêlé a la foule : kendini kalabalığa karışmış bulmak.

Faire entrer dans :-e almak, -e davet etmek

Un peu agacé : biraz sinirlenmiş

mots croisés : kare bulmaca

se bourrer : tıkıştırmak

se mettre en contact avec :ile temasa geçmek

marcher à pas pressés : hızlı adımlarla yürümek

ricaner : sıratmak, gülmek,

compter sur : -e güvenmek

quincaillerie : hırdavat

menton : çene

Tronc : gövde.

Chauve : kel cou : gövde.

Œil pour œil, dent pour dent : göze göz, dişi diş

Faire la tête : surat asmak (Regardez la tête qu’il fait.)

Il a changé de tête : Yüzü değişti.

Avoir l’habitude de :-e alışkınlığı olmak

Dans la plupart des cas : çoğu durumda, genellikle,

Retrouvaille : toplantı, buluşma, karşılaşma

Manger sur le pouce : ayakta yemek

Se tenir debout (sur ses pieds) : ayakta durmak

Il m’a tourné le dos : Bana sırtını çevirdi.

Péjoratif : küçümseyen, aşağılayan, hor gören

Quelque part : bir yerde,


Faire partie de :-e mensup olmak, -nın üyesi olmak

Tout et tout : ve saire.

Ne t’en fais pas : Endişelenme, kaygılanma, meraklanma

Faire plaisir a : -nı sevindirmek, memnun etmek, hoşnut kılmak

n’importe quoi : herhangi bir şey, ne olursa olsun

Une personne sur sept : yedi kişiden biri

Fouiner : chercher partout qch.

Corvée : Angarya.

Il faut y mettre le prix : Il faut payer assez : -için yeterince para harcamaktan çekinmemeli

A quoi bon ?: Neye yaramaktadır ?

Se mettre dans de sales draps : zor bir durum içinde olmak (se mettre dans une situation difficile)

Faire des recherches : araştırma yapmak

faire traduire : tercüme ettirmek

raccrocher : telefonu kapatmak

fouiller : araştırmak, incelemek, kazı yapmak

Quelle coïncidence : ne tesadüf

Touchée par :-den ötürü etkilenmiş

à quel point cela : ne kadar, ne denli

convier a : davet etmek çağırmak

J’ai cru qu’il allait faire beau : Havanın güzel olacağını sandım.

A ce point : bu kadar, bu denli : Je n’avais pas imaginé que l’accident pouvait être à ce point.

Une chose pareille : böyle bir şey (Je n’ai jamais entendu une chose pareille).

Vivre avec son époque : çağına göre yaşamak (Tu vis avec ton époque).

Vouloir en venir : amaçlamak (Je ne vois pas ce que vous voulez en venir.)

d'ordinaire : genellikle, çoğunlukla,

il fait nuit : gece oldu.

S’engager sur la chaussée : bir yola girmek

S’écouler : geçmek

C’est assez habituel : Bu oldukça normal.

Ce qui l’est moins : fakat sorun, belirsiz olan

De quand date la dernière lettre ? Son mektubun tarihi ne zamandır ?


Héréditaire : kalıtsal

Mener une vie : yaşam sürmek

Regagner : -e geri dönmek

d’à côté : yandaki

de nouveau : bir kez daha

Il est toujours la même avec moi :

à condition que :- koşuluyla, yapıldığı müddetçe, olduğu sürece

sens dessus dessous : karmakarışık, karman çorman, keşmekeş içinde

porter plainte a :- e şikayette bulunmak

dégât : arıza, tahribat, ziyan

un spectacle nocturne : gece gösterisi

en désordre : karışıklık, düzensizlik

pendre la crémaillère : yeni bir daireye yerleşmeyi kutlamak, eve taşınma partisi

faire courir des rumeurs : dedikodu yaymak

tirer profit de :-den yararlanmak, -den faydalanmak

défendu : yasak, haram

défendre qch qn :-bir şeyi birine yasaklamak

A des fins thérapeutiques : tedavi amaçlı

Se rappeler qch : bir şeyi hatırlamak

Les traits : yüz hatları (Bien que j’aie rencontré cet homme deux fois, je ne me rappelle plus ses traits).

Prétendre le contraire : aksini iddia etmek

-Bien que je veuille faire du théâtre, les circonstances m’en empêchent toujours.-

Faire peur à qqn : birini korkutmak

-Il ne lui fait pas peur.-

Perdre les pédales : kafası karışmak, altüst olmak

Je n’étais plus rien : Artık bir hiçtim.

Faire coup double : bir taşla iki kuş vurmak

Coup de pouce : el vermek, destek olmak, teşvik etmek

Donner un coup de main : yardım etmek

Se retrouve dans : kendini -de bulmak (Je me suis retrouve dans la rue).

C'est un cercle vicieux : Kısır döngü, çözümü olmayan bir sorun.


Je n'aurais pas osé lui parler : Onunla konuşmaya cesaret edemezdim.

Impunité : cezadan muaf kalma

A un moment : bir ara.

Plus de toit : sığınacağın bir çatının olmaması

Un coup dur : büyük -sarsıcı bir sorun

Etre tomber bas : bir hiç olmak, dibe batmak,

Se faire du souci : s’inquieter, avoir un peu peur pour qqch-qqn : bir şey veya birisi için kaygılanmak

Se soucier de qqch-qqn : -e ilgi duymak, ile ilgilenmek kaygılanmak, merak etmek

Etre soucieux de bien faire : -nı yapmaya istekli olmak

Un object d’occasion : ikinci el eşya

Agglomération : toplanma, kentsel yığılma

heure de pointe : yoğun saat

sensibiliser qqn a qch : -e -nın konusunda duyarlılık kazandırmak, bilinç kazandırmak

connu de tous : célèbre

avoir le plaisir de :-den mutluluk duymak

énormément : Çok, pek çok cascadeur : dublör.

avoir le cote avec qqn : -nın gözdesi olmak (J’avais le cote avec les filles).

la modestie : alçak gönüllük, tevazu

pour autant : o ölçüde, benzer bir oranda

au contraire : bien au contraire : tout au contraire

se passer de : -den vazgeçmek

de plus en plus : gittikçe, gider ayaka

la routine administrative : idari işler

au lieu de : -nın yerine

économe : tasarrufçu

contrairement à : -nın aksine

en dépit de : -e karşın, -e rağmen

déplaire : gücendirmek, hoşuna gitmemek

(En dépit de ma bonne volonté, je lui ai déplu).

Encore que : -dığı halde, sine karşın, bununla beraber, her ne kadar

( Il ne donne un coup de main à personne, encore qu’il soit riche).


Sortir de bonne heure : erkenden çıkmak

Se mettre au soleil : güneşe çıkmak

Excepté : -den başka, hariç, -in dışında.

(Tout le monde a participé à cette réunion, excepté moi)

A toute dernière minute : son anda.

Faire des économies : tasarruf yapmak

Se mettre en colere : kızmak, öfkelenmek

s'entêter a : -de ayak diremek, -de inat etmek

bien loin que : -mesi şöyle dursun, -mek şöyle dursun

Une carence mentale : zihinsel eksiklik

Alors même que : oysa ki

Lors même que : -se bile, olsa bile

Etre en jeu : söz konusu olmak (Ce qui est en jeu : söz konusu olan)

Quand bien même : -se bile, -sede

Avoir pitié de : -e acımak

hausse les épaules : Omuzlarını silkmek

De toute évidence : şüphesiz, kuşkusuz

faire monter des sandwichs : sandviç yapmak

il ressort que : görünen o ki, öyle görünüyor ki, görünüşe göre

apparemment : semble-t-il : görünüşe göre

infraction : ihlal, suç

faire baisser : azaltmak, indirmek, düşürmek

anticiper : öngörmek sezmek beklemek

la peur au ventre : korku içinde, korkudan tir tir titremek

PV : Para cezası, ehliyet kağıdı

Dégradation : çözülme, yozlaşma

Tout de même : yine de, buna karşın, bununla birlikte gene de, herşeye karşın

Patauger : çamurda yürümek

Délicat : hassas, kırılgan,

Au mépris de : -e aldırmadan, -nı önemsemeden, -i çiğneyerek, -nı önemsemeksizin, -i saymaksızın, -e


aykırı olarak
Endurée par : -nın maruz kaldığı

Néanmoins : bununla birlikte, yine de, buna rağmen

En plus : üstelik ouverture : başlangıç, açılış

Adhérer a : -e katılmak, -nın parçası olmak, -e girmek

Nonobstant : -e karşın, yine de, bununla birlikte, hal böyleyken,

Réclamation : hak iddiası.

Ou que : nerede-se, nerede olursa olsun (Je vous trouverai ou que vous soyez)

Pour…que :-ne denli, -de olsa

(Pour grands que nous soyons, nous devons respecter les autres)

Gagner sa vie :

Prendre en considération : dikkate almak

Rendre au tribunal : mahkemeye çıkmak

Etre contraint de : -nı yapmak zorunda olmak

Se lancer dans l’aventure : maceraya atılmak

Quelque….que : Ne olursa olsun

(Quelque nationalité que vous soyez, vous pouvez aller en Belgique).

Je ne vous retiendrai pas longtemps : Fazla vaktinizi almayacağım.

Qui que ce soit : kim olursa olsun

Compte à rendre : verilecek hesap

Qui que vous soyez : kim olursanız olun

Qui que ce soit que : kim olursa olsun

De manière a faire :-nı yapacak, -nı edecek şekilde

Quoique : -sine karşın,-sine rağmen, -dığı halde,-,ise de, her ne kadar

Le jour baissé : günün alçalması (Tu me manques beaucoup)

Au premier abord : ilk bakışta

Avoir le mal de mer

Pensif: düşünceli (rester en pensif)

Empoisonner: zehirlemek

Misère: yoksulluk, sefalet, teessür

Peu importe que: -nın olması pek de sorun değil

Faire le plein: -ile doldurmak, yakıt doldurmak, depoyu doldurma


Dérogation: istisna

Aérosol : sprey

Flacon : şişe futé : kurnaz, akıllı

Echappent a la règle : istisna olan, kural dışı,

Se détendre : eğlenmek, dinlenmek, gevşemek, rahatlamak

Arriviste : fırsatçı, sonradan görme,

porte à tambour : döner kapı

en sortir le premier : birinci çıkmak

se méfier : güvenmemek, dikkat etmek

Je vous préviens que : Sizi uyarıyorum ki

A tel point que : O kadar, öyle çok (Il est jaloux a tel point que).

Quoi qu’il en soit : Her ne olursa olsun.

Faire le savoir a qqn : -e bildirmek, -nı bilgilendirmek

En mesure de :-nın düzeyinde,

Ensoleillé : güneşli

Qui que ce soit qui : kim olursa olsun

Quoi que ce soit qui : -ne olursa olsun

Casser la tête : kafa şişirmek

Sans que : -olmadığı halde, değilse de, -meksizin, -meden

Sauf a :-se bile, -se de

Consentir a : -e razı olmak

Se repentir de :-den pişman olmak

Sauf que :-mesi dışında, -mesinden başka

Se débarrasser de : -den kurtulmak

Prendre pied dans : -e yerleşmek

Sauf quand :-menin dışında

Sinon : yoksa, aksi takdirde, -in dışında,-değilse bile, -değilse de, değil de

Egarer : yanıltmak

Se mettre au travail : işe koyulmak

A temps : zamanında

Tenir éveillé a qqn : birini uyanık tutmak


Certaines choses lui échappent : bazı şeyler gözünden kaçıyor.

-Si célèbre que soit cet acteur, il est maintenant bien oublié.-

Tandis que : oysa, oysa ki, halbuki, -diğında

Reculer : gerilemek

Tout….que : sine karşın, dığı halde, ne kadar…olursa olsun

-Tout enfant que j’etais, les propos de mon père m’ont révolté-

-Tout riche qu’il est, il n’aide personne.-

Confier ses secrets a qqn : birine sırlarını açmak

Avoir confiance en qqn, qqch : birine veya bir şeye güven duymak

Réussir à faire qqch : bir şeye yapmakta başarılı olmak

A l’abri de : -den korunmuş, masun, uzak, güvenlikte, korunmuş durumda, bir şeye karşı korunarak, -e
sığınarak, -e güvenerek

A l’abri : güvenlikte, güvenilir yerde

Se mettre à l’abri de qqch : bir şeyden güvenlikte olmak

Abstraction faite de :-bir yana bırakılırsa, -hariç, -in dışında, -e dikkate almamak

Faire abstraction de quelque chose : bir şeyi hesaba almamak, göz önünde bulundurmamak

Par abstraction : dalgınlıkla

Abstraire qqch de qqch : bir şeyi bir şeyden çıkarıp almak

S’abstraire de qch : kendini bir şeyden soyutlamak, bir şeyin dışına çıkmak

Sans acception de : -ayrımı yapmaksızın, -ayrılığı gözetmeksizin (Sans acception de personne, Elle a
parlé avec tout le monde).

Dans toute l’acception du mot, du terme : Sözcüğün tam anlamıyla

Faire acception de : arasında ayrım yapmak (Je ne fais acception de personne).

En accord avec : ile uyumlu (de concert avec, en conformité avec)

Tomber d’accord avec qqn sur qqch : biriyle bir şey konusunda hem fikir olmak, aynı düşünde olmak

Par l’action de :-in hareketiyle (sous l’influence de) -nın etkisi altında

(C’est par l’action du sang que les cellules restent en vie).

Mettre qqch en action : bir şeyi uygulamaya koymak, gerçekleştirmek

Etre en action : çalışmakta olmak, iş başında olmak

L’action alimentaire : nafaka davası

L’action en divorce : boşanma davası

Auriez-vous la gentillesse de faire : -nı yapabilir misiniz ?. Yapma nezaketinde bulunur musunuz ?
Causer de : -e yol açmak

Faire le bilan : sonuç değerlendirmesinde bulunmak

Remettre les lieux en état : réparer, ranger

Rentre dans l’ordre

L’ampleur de la catastrophe : felaketin şiddeti, büyüklüğü

Ce n’est rien du tout : Hiçbir şey değil.

Dresser : çizmek, hazırlamak

Se chiffrer en :

Le travail de remise en état : resterasyon faaliyeti

être prive de : -den yoksun olmak

sévir : olumsuz sonuçlara yol açmak

dans les heures qui viennent : çok yakın zaman içinde

être en mesure de : pouvoir

a l’adresse de : birisini hedef tutarak -e hitaben.

Faire un avertissement : uyarıda bulunmak

Avoir de l’adresse à faire qch : bir şey yapmakta becerikli olmak

Se dépêcher : acele etmek

Ajourner le procès : davayı ertelemek

Pencher par la fenêtre : pencereden sarkmak

A jour : güncellenmiş, güncel (Ce document est à jour).

Mettre à jour : güncellemek (Mettre un dictionnaire a jour).

La dernière mise à jour : son güncelleme tarihi

Être sur l’âge : yaşı ilerlemiş olmak

L’âge d’homme : erişkinlik yaşı

Saine et sauve : sağ salim

Aux alentours de :-in civarında, -in yöresinde, -in yakınlarında

Par amitié pour : -e duyulan dostluktan ötürü

(Elle a fait des sacrifices par amitié pour son grand-père.)

Faire des sacrifices : özveride bulunmak, fedekarlıkta bulunmak

Une preuve d’amitié : dostluk göstergesi

Se lier d’amitié avec qqn : biriyle dost olmak


Se faire des amis : dostlar edinmek

En amont de : (akarsu hakkında) akıntı yukarı, yukarısında, üstünde, üst tarafında

Par amour pour :- e duyulan sevgiden ötürü

Un coup de foudre : yıldırım aşkı

Un amour passager : geçici aşk

Pour l’amour de :-in başı için, -in aşkına

L’amour maternel et paternel : anne baba sevgisi

La saison des amours chez les animaux : hayvanlarda çiftleşme ayı

Faire une chose avec amour

Sous l’angle de :-açısından, bakımından

Sous un certain angle : belirli bir açıdan,

A l’apogée de : -en yüksek noktasında, doruğunda

Atteindre son apogée : doruk noktasında ulaşmak

De peur de :-olmasın diye

Histoire de faire :- -olsun diye, -için

Faire de bonnes affaires : uygun fiyatlarla alış veriş yapmak

Faire un rabais (une remise, une ristourne, un escompte): indirim yapmak : soldes

Marchander : pazarlık yapmak

Se jeter dessus : ileri atılmak

Repérer : belirlemek se vendre : satılmak

Vous me croirez si vous voulez : İnanın bana

A tout prix : her ne pahasına olursa, mutlaka, katiyen, asla

Rapporteur : laf taşıyan

Arriviste : fırsat avcısı, fırsatçı

Sous l’apparence de : -bahanesiyle, -görünüşü altında, iyor diye

Juger sur les apparences : görünüşe göre değerlendirmek

Se fier aux apparences : görünüşe aldanma

Sauver les apparences : görünüşü kurtarmak

Sacrifier les apparences : söylentilere aldırmamak

Selon toute apparence : görünüşe göre

En apparence : görünüşte, görünürde


A l’approche de : -yaklaştıkça, yaklaşmasıyla

-A l’approche du danger, tout le monde a commencé à s’enfuir.-

Aux approches de :-yöresinde, yakınlarında, civarında

A l’appui de : -e dayanarak, -i desteklemek için, delil olarak, -in ispatı için

- A l’appui de cette remarque, il cite plusieurs philosophes.

Remarque : açıklama, saptama

- A l’appui de ses dires, il leur a montré des preuves.

Prendre la fuite : kaçmak,

Eplucher : kabuğunu soymak bois : koruluk

Le mois d’après : sonraki ay

Se tenir en arrière de qu’un : birisinin arkasında durmak

A l’arrivée de : geldiğinde

Migrateur : göçmen

A l’aspect de : bakılırsa, bakınca, görünce

Sous l’aspect de : -bakımından, -açısından

Sous tous ses aspects : bütün yönleriyle

Hors de l’atteinte de :-in yetişemeyeceği yerde, in varamayacağı yerde

Dans l’attente de : beklerken, ümidiyle, -i bekleyerek

- Nous vivons dans l’attente de beaux jour a venir.

Arrocher a : -e tutunmak

Attirer l’attention de qqn sur qqch : birinin dikkatini bir şeye çekmek

Diriger l’attention de qqn sur qqch : birinin dikkatini bir şeye yönlendirmek

Attentif : -e dikkat eden, -meye dikkat eden, -e özen gösteren

Auprès de : yanında, yakınında, yanına, yakında, nisbetle

- Ce que je vais dire est au-delà de tout ce que vous pouvez imaginer.

Selon le point de vue de : nezdinde, -e göre

Sous les auspices de : -in himayesinde, in yardımıyla, in desteğiyle, in kayırmasıyla, in


koruyuculuğunda

Avoir l’habitude de faire:-nı yapmak alışkanlığı olmak

Tout autour : her yanda, çepeçevre, her yandan

En avant de : -in önünde


Marcher en avant : ileri yürümek

A l’avantage de : -lehine, -lehinde.

Tourner qch à son avantage : -nı kendini lehine çevirmek

Avoir l’avantage sur son adversaire : rakibine karşı üstünlüğü olmak

Tirer avantage de qch : birşeyden yararlanmak, kar sağlamak

D’avec : -den, ile

Flatteur : yaltakçı, dalkavuk, yağcı

A l’avenant de : -e uygun olarak, -in gibi, -e göre, -e uygun

De l’aveu de : -söylendiğine göre, -e göre, -nın tanıklığı üzerine, in verdiği ifadeye göre, tanıklığında

Avoir la vogue : beğenilmek, takdir edilmek

A l’avis de : -nın fikrine göre,

Etre du meme avis que qqn : birisiyle aynı fikirde olmak

Je suis de votre avis, je partage votre avis : sizinle aynı fikirdeyim

Changer d’avis comme de chemise : sık sıkı fikir değiştirmek

Faire changer d’avis a qqn : birinin düşüncesini değiştirmek

Avide de :-e susamış, -e göz koymuş, -de gözü olan, -meye meraklı, meyi çok isteyen

Sur l’avis de : -kanısı üzerine

Etre d’avis de faire qqch : bir şey yapmayı düşünmek

Donner un avis, son avis sur qqch : birşey üzerine , hakkında fikir beyan etmek

Emettre un avis : görüş bildirmek

-Je cherche le livre dans lequel tu as lu cette histoire ; avec lequel tu es venu. –

-J’ai aimé le spectacle auquel nous avons assisté. –

-J’aime le village près duquel tu habites. –

pouvoir d’achat : alım gücü

mal payé : düşük ücretli

la sécurité de l’emploi : iş güvenliği

hausse des salaires : ücret artışı

inadmissible : kabul edilemez

S’il le faut, bien sûr : Gerekirse evet !

Préavis : bildirim, ihbar, uyarı

Le SMIC : Asgari ücret


faire des efforts : çabalamak

Ça va alors !: İyi o zaman

Avant-hier : önceki gün.

A la barbe de :- in gözü önünde, yüzüne karşı

Agir à la barbe de qqn : birine inat bir şey yapmak

A bas de : -den aşağı

Se jeter-sauter a bas du lit : yataktan atlamak

Au bas de : in altında, dibinde, -in altına, aşağısında

Apposer sa signature : imza atmak

Du haut en bas de : -in hepsi, tepeden tırnağa, tamamı,

-Du haut en bas de la société, cela a été une réprobation unanime.

Traiter qqn de haut en bas : birisini küçümsemek

Tomber de haut : şaşa kalmak

D’en haut : Yukarıdan, Tanrıdan, gökten

A base de : esas maddesi--- olan

-Emma Bovary a bu un poison a base d’arsenic.-

Sur la base de : -den yola çıkarak, -temeli üzerinden

-Sur la base de vos propositions, une discussion est possible.-

Etre a la base de qqch : bir şeyin kaynağı-nedeni olmak

Jeter les bases de qqch : bir şeyin temelini atmak

Au plus beau de : -in en güzel yerinde, -in en ilginç noktasında,- in en can alıcı noktasında

Au bénéfice de: -in yararına, in menfaatine (au profit de, a l’avantage de, en faveur de, dans l’intérêt
de)

Tirer benefice de qqch : birşeyden yararlanmak, kar sağlamak

Pour le bien de : -in yararına, in iyiliği için

Mener une lutte contre qqch : -e ile mücadele etmek, -e karşı savaş vermek,

-C’est pour le bien de votre frère que je vous dis cela. –

A bord de :- de , -da

Etre au bord de qqch : -e pek yakın olmak, -in eşiğinde olmak

Etre au bord de la tombe : neredeyse ölmek üzere olmak

Être au bord des larmes : être près de pleurer : ağlamak üzere olmak
Du bord de : den yana olmak, ile aynı kanıda olmak, ile aynı düşüncede olmak

-Je suis du bord de toi.

De même bord : de la même opinion : aynı kanıda, aynı fikirde olmak

A bord : Gemide

Le bord d’un fleuve : bir nehrin kıyısı

Remplir un verre jusqu’au bord : bir bardağı ağzına kadar doldurmak

En bordure de : -nın kyısında

Etre à bout de : -si tükenmiş, -si kalmamış : Je suis à bout de patience.

Venir à bout de qqn, qqch : birisinin, bir şeyin hakkından gelmek

Au bout du monde : dünyanın öbür ucunda

Au bout du compte : netice olarak

Etre a bout : sıfırı tüketmek, hiçbir olanağı kalmamak

Savoir qqch sur le bout du doigt : bir şeyi su gibi bilmek

Au bout de : -den sonra, -in sonunda, -in nihayetinde,

Un bout de : biraz, bir parça, azıcık, ufacık

Au bruit de : -haberi üzerine

Faire courir un bruit : bir söylenti çıkarmak

Des bruits de guerre : savaş dedikoduları

Un bruit court que : -diğı söylentisi dolaşıyor

Dans le but de : amacıyla, niyetiyle, -için

Avoir pour but de faire qqch : bir şey yapmak amacında olmak

Se donner pour but de faire : birşeyi yapmayı kendine amaç edinmek

Sans but lucratif : kar amacı gütmeyen

Marquer un but : gol atmak

Gagner le match par trois buts à un but : maçı 3-1 kazanmak

Franchir le cap-passer la barre de :-nın sınırı aşmak,

Seuil : -minumum eşik : le seuil de pauvreté (alt-sınır)

Ménage : hane halkı, aile, ev işleri

Plafond: üst-sınır, tavan (Le plafond de ressources est le revenu maximum permettant de bénéficier de
certaines aides financières.)

Apanage : ayrıcalık, imtiyaz, hususiyet


Réfractaire : gönülsüz, isteksiz hevessiz

Carrément : açıkça, düpedüz

Analphabète : cahil

Faire demi-tour : geri dönmek

Raler : söylenmek

Accro : bağımlı, esrarkeş

Tripoter : kurcalamak, avuçlamak

En permanence : sürekli olarak, mütemadiyen

Les ondes radio : radio dalgaları

Rapport rendu : rapor, sunulan rapor

Fumoir : sigara odası

Salarié : ücretli, maaşlı, işçi

Etre sur les lieux : olay yerinde olmak, -nın yerinde olmak

(Notre journaliste est sur les lieux de l’accident)

Etre en lieu sûr : güvenli bir noktada olmak, -den emin bir noktada bulunmak

Tenir lieu de : remplacer : yerini almak, ikame etmek

Il y a lieu de faire  qqch :-nı yapmak gerekir, -nı yapmak yerinde olacakıtır, yararlı olur

Un lieu commun : ortak alan, herkesce bilinen yer, klişe bir fikir

En premier lieu : d’abord : öncelikli olarak

Au lieu de : -nın yerine

En revanche : par contre : au contraire

Elire : oy ile seçmek

Tous les sept ans : her yedi yılda bir

Avoir le droit de faire : -nı yapma hakkına sahip olmak

Se passer en deux temps : iki aşamada olmak

Il est interdit de faire :-nı yapmak yasaktır.

En cachette : gizlice, sessiz sedasız

En cachette de : à l’insu de : -den gizli olarak, -in haberi olmadan

Rire en cachette : gizlice gülmek

Faire qqch en cachette : bir şeyi gizlice yapmak


Dans le cadre de : dahilinde, -çerçevesinde (dans le contexte de, conformément a, parmi, à l’intérieur
de)

(J’essaierai de réaliser ce plan dans le cadre de mes fonctions)

Par le canal de : -yoluyla, aracıyla

(J’ai envoyé le récépissé a la Caisse de retraite par le canal de mon ami.)

Transmettre qqch a qqn : bir şeyi birine iletmek

En cas de : takdirde, -halinde, olduğunda,

En cas de besoin : gerektiğinde (S’il est besoin)

En ce cas : şu halde, bu durumda

Pour le moment : Şimdilik

Il se croit : sanmak, sanılmak, düşünülmek

Une cascade de : bir sürü (Une cascade de paroles)

A cause de quoi : ne yüzden, neden

Calé (es) en :-de kuvvetli olmak, -de iyi olmak

(Mes copains sont calés en histoire et en chimie)

Etre au centre de qqch : -in en önemli noktası olmak, -in en can alıcı noktası olmak

En plein centre de : -n tam ortasında, göbeğinde

Au chapitre de : sur le chapitre de :-konusunda, alanında

A la charge de : -in üstüne kalmak, -bakımı, sorumluluğu, -e ait olmak,

Etre a la charge de qqn :-e yük olmak

(Les frais de voyage a la charge de notre université)

Voter blanc : boş oy atmak, geçersiz oy kullanma

Peu importe: Fark etmez, pek bir önemi yok

Ça m’est égal : Farketmez, umursamıyorum, pek önemli değil

S’inscrire sur :-de yer almak

Voter pour :-e oy vermek

respecter ses promesses : sözlerini yerine getirmek, vaatlerini gerçekleştirmek

Nous vous rappelons que : Size hatırlatmak isteriz ki,,,

A charge de : -koşuluyla, şartıyla

- Je t’ai rendu service a charge de revanche. Vous comprenez cette leçon a charge de faire bien
attention.

Etre chargé de : ile görevli olmak, ile dolu olmak, -mekten sorumlu olmak, -mekle görevli olmak
- Quelle est votre profession ? Je suis chargé de ventes.
- Ils sont chargés de contrôler toute la correspondance.

Correspondance : yazışma

Aux chausses de :-nın ardından, -nın arkasından

Au chevet de :-baş ucunda

Un livre de chevet : baş ucu kitabı

Son frère ainé : büyük kardeş

Image : imge

Au choix de : in canının istediği gibi, in tercihine göre

- Tu peux décider à ton choix : au choix de toi.

Porter son choix sur qqch : birşey de karar kılmak

Sans choix : ayrım yapmadan

N’avoir pas les choix : tutacak başka dalı, çaresi olmamak

Sous le ciel de : -de -da faire faillite : iflas etmek

Faire battre le cœur : heyecanlandırmak

Apprendre qqch par cœur : bir şeyi ezbere öğrenmek

Pour comble de : üstelik de, bu…yetmiyormuş gibi, yetmiyormuş gibi bir de

- Il a fait faillite, pour comble d’ennui, il a perdu son fils.


- Pour comble de malheur, il vit aussi d’autres malheurs.
- Ces refugies ont erré longtemps sans trouver d’abri et, pour comble de malheur, on leur a volé
le peu d’argent qu’ils avaient emporté.

Faire ce que les circonstances commandent : şartların gerektirdiği şeyi yapmak

Au commencement de : -in başlangıcında, -in girişinde, in başında

Tenir compagnie a qqn : birine eşlik etmek

Une compagnie commerciale : ticari bir şirket

En comparaison de : Par comparaison a : -e nisbeten, -e kıyasla, ile karşılaştırıldığında

Etablir une comparaison entre deux choses : iki şey arasında bir karşılaştırma yapmak

Faire une comparaison avec : ile karşılaştırmak

Comparativement à : ile karşılaştırıldığında, -e kıyasla

- Comparativement a ses copains, il est un peu avancé.

Complice de : -in suç ortağı

Se faire le complice de qqn, qqch : bir şeyin suç ortağı olmak


Je travaille à mon compte : Kendi hesabıma çalışıyorum.

A compte de : masrafları -den olmak üzere

- Cette année, nous avons organisé un symposium a compte de notre université.

A compter de : -den itibaren : a partir de

Au compte de, pour le compte de, sur le compte de : -in hakkında, -in hesabına, in adına

Pour le compte de qui : Kim adına

Pour mon compte : Bana gelince – En ce qui me concerne

A ce compte-la : d’apres ce raisonnement : bu düşünceye göre

En fin de compte : nihayetinde, sonuç olarak

A condition de : -olması koşuluyla, olması halinde

-Léo viendra chez moi a condition que mes parents soient d’accord.

-Il ira au cinéma à condition d’avoir assez d’argent.

Sauf si :-medikçe, -madıkça

-Je viendra à ta soirée sauf si je suis encore malade.

A moins que :-medikçe, -madıkça

-Je viendra à ta soirée a moins que je ne sois malade.

En attendant : şimdilik

Frustré : hayal kırıklığına uğramış

Prendre un boulot : işe girmek işi almak

avoir la pêche : bomba gibi olmak, formda olmak

gâchis : ziyan, berbat

te faire de peine : kalbini kırmak, incitmek, -e zarar vermek

Il se pourrait que :-e olabilir, belki olabilir

Aucune idée : herhangi bir fikrim yok.

A personne : hiçkimse, hiçkimseyi

De concert avec :-anlaşarak, -beraber, birlikte,

Jusqu’à concurrence de : -lik bir meblağa kadar, -miktara kadar

Faire concurrence a qqch : ile rekabet etmek

Etre en concurrence avec qqn : ile rekabet halinde olmak

Entrer en concurrence avec qqn : ile rekabete girmek

Le profit illicite : haksız kazanç


Sous la conduite de : -in etkisiyle, in kışkırtmasıyla, in yönetiminde, in kılavuzluğunda

Aux confins de : sınırında, ucunda

Conformément à : -e uygun, -üzere, -gereğince

Tirer sur :-nın üzerine ateş açmak

En conformité de : -e uygun olarak

-en conformité de votre décision, vous pouvez partir en Caucasie.

Conjointement avec : ile birlikte

Dans tous les cas : her durumda, her halükarda

Partir à l’étranger

Avec le consentement de : in rızasıyla, in muvafakatıyla

Consentir a qqch : birşeye razı olmak, birşeyi kabul etmek

Consentir à faire qqch: bir şey yapmaya razı olmak, -meye razı göstermek

Par le consentement mutuel : karşılıklı rızayla

Obtenir le consentement de qqn : birinin muvafakatını almak

En conséquence de : -e uygun olarak, -göre, -gereğince

Reprendre à mon service qqn  : hizmetime almak

En considération de : -e nazaran, -in yanında, -e göre, -nazaran, karşılaştırılırsa, -yüzünden

Témoignage : gösterge

Par considération pour : -e gösterilen saygıdan ötürü

-Si je vous pardonne, c’est par considération pour votre pére.

En supposant que : -e takdirde

Au cas où : şayet

Marmonnement : Homurdanma, mırıldanma

Je n’ai pas assez de fric : Yeterince mangırım yok.

Avec un peu de veine : biraz şansla

Boire-prendre un bot : bir şeyler içmek,

Pour le moment : Şimdilik, şuan için

Sans considération de :-e bakmadan, -e aldırmadan, -i göz önünde bulundurmadan

Prendre qqch en considération : bir şeyi göz önüne almak

Etre digne de considération : saygıya layık olmak

La prise en considération : göz önünde bulundurma


Produit : ürün

Entrer en contact avec qqn : biriyle temasa geçmek

Etablir, maintenir un contact entre deux chose : iki şey arasında ilişki kurmak

Les contacts humains : insani ilişkiler

Rester en contact avec qqn : biriyle temas halinde olmak, ilişkiyi koparmamak

Au contraire de :-in tersine

Bien au contraire, tout au contraire : tersine, tam tersine

Rire aux éclats : kahkalarla gülmek

Contrairement à : -in tersine, -e aykırı olarak

Les dispositions de la loi : Kanunun yönetmelikleri

En contraste avec : -ile çelişik, -in tersine, -e karşıt olarak

Contraster avec qqch : birşeyle çelişmek, -e ile tezat oluşturmak

A contre-courant de : -in tersine, -e aykırı olarak

N’importe quoi : herhangi bir şey

C’est l’heure de pointe : yoğun saatler

Comme ça : Böylelikle, böylece

Paris même : Paris’te

N’importe lequel : herhangi birisi

Prendre l’autoroute : otoyola girmek

Trop de monde : kalabalık

Faire le plein d’essence : benzin deposunu doldurmak

se dégourdir les jambes : bacakları dinlendirmek

etre sur le bon chemin : doğru yolda olmak

faire un peu de chemin : biraz yol almak

le plein : dolu depo.

En contrepartie de : en retour de : au prix de : en échange de : -karşılık olarak, in karşılığında

Accorder son amitié a qqn : -e ile dost olmak

En contrepartie : Buna karşılık

S’allier avec : ile ittifak kurmak

A la convenance de : -in beğenisine uygun, -in keyfine göre

En corrélation avec : -ile ilişkili, -ile bağıntılı, ile ilgili olarak, -e uyarak
De mon côté : bana göre, bana gelince

Du côté de : -bakımından, -in yönünden

Sous couleur de : -bahanesiyle, -görünüşü altında, -yor diye

A coup de : tekrarlaya tekrarlaya, bolca başvurarak, çok kullanarak, -in yardımıyla

Sous le coup de : -tesiri altında, etkisi altında etkisiyle tehditi altında

Une cour de : bir sürü

Dans le courant de : -içinde, -süresi içinde, -süresince

Etre au courant de : -den haberi olmak, -iyice bilmek, -bilgisi olmak

L’année courante : içinde bulunduğumuz yıl

Le mois courant : içinde bulunduğumuz ay

A couvert de :-den uzak, -den masun, -korunarak

Etre a couvert : yaşamı güvence altında olmak

Le vivre et le couvert : yiyecek ve barınak

A couvert : çatı altında, emniyette

Sous le couvert de : -örtüsü altında, -maskesi altında, perdesi altında, sorumluluğu altında, garantisi
altında

Faire le trafic d’opium : afyon kaçakçılığı yapmak

Un ouvrage en quelques volumes : birkaç ciltlik eser

Le curieux de l’affaire : işin ilginç yanı

Regarder qqn comme une bête curieuse : birine aval aval bakmak

Il serait curieux de :-nı yapmak ilginç olacak, ilginç olurdu.

Se précipiter pour :- için koşturmak, -e atılmak, -için acele etmek

Les personnes du troisième âge : Yaşlı insanlar

Le pire de tous : en kötüsü

Hautement : son derece, epeyce, oldukça

Ni l’un ni l’autre : Ne o ne de öteki, ikisi de değil

Pire : daha kötü

Pas fameux : Mükemmel değil

Dans la crainte de :- korkusuyla, -den çekindiğinden, -korkusu içinde (crainte de)

-Crainte d’un échec, Paul a renoncé a faire ce travail.

Compromettre : tehlikeye atmak,


Redouter : çok korkman

Persécuté : acı çeken, zulme uğrayan

Dans crainte de : de peur de : -korkusuyla, kaygısıyla, diye

Amasser : biriktirmek

Faire piquer : aşı yaptırmak

Par crainte de : -korkusuyla, -kaygısıyla, -diya

Se retenir de :-den uzak durmak, den alıkoyulmak, sakınmak, kendini tutmak, çekinmek

Faire lever : kaldırmak

A son dam : kendi zararına

Au dam de, au grand dam de : -in zararına

Dater de qqch de qqn, birinden, birşeyden kalmak

Daté : tarihli

Du début à la fin : baştan sona.

En deçà de : au deçà de : berisinde, altında, in berisinde, gerisinde

En dedans de lui-même : kendi içinde

Un deux-pièces : İki odalı bir daire.

A défaut : olmayınca, olmadığında, hiç olmazsa, olmazsa.

Par déférence pour :-e duyulan saygıdan ötürü

Le sens civique : yurttaşlık anlayışı

Avoir le sens de qqch : birşeyi anlama kabiliyetine sahip olmak

Une rue à sens unique : tek yönlü sokak

Dans tous les sens : her tarafta

Sens dessus dessous : karmakarışık

S’adresser à :-e hitap etmek, -e başvurmak,

Faire de qqch :

Faire attendre qqn : birini bekletmek

Faire des histoires : soruna yol açmak, sorun çıkarmak

On vous a refait : Aldatıldınız (On vous a eu) (On t’a eu)

Faire d’une pierre deux coups : bir taşla iki kuş vurmak

Faut le faire ! İnanılmaz bir şey.

Du premier coup : ilk defada


A la demande de : sur la demande de : -in isteği üzerine

A votre demande : İsteğiniz üzere

Sous la dépendance de : -in buyruğu altında, -e bağımlı olarak

Mettre qqn dans la dépendance : birini buyruğu altına sokmak

Aux dépens de : -in hesabına, -in zararına, -in sırtından

-Il vit à mes dépens : Sırtımdan geçiniyor.

En dépit de : -e karşın, -e rağmen

N’en déplaise à : -e karşın, -e rağmen

Dans le dessein de : -mek niyetiyle, -mek amacıyla (a dessin de)

-Il fait cinq degré au-dessous de zéro.

Etre au-dessous de sa tâche : görevini yapamayacak durumda olmak.

De dessous, par-dessous : altta, altında, alttaki, altından

Au-dessus de : -in üstünde, üstünde, -den üstün, -den yukarı, -den çok

- Les garçons au-dessus de sept ans : yedi yaşın üstündeki çocuklar

Au dessus du cours : Kurun üstünde

De dessus, par-dessus : üstte, üstünde, üstünden, üstteki

Par-dessus tout : Özellikle

A destination de : -e yönüne, -e doğru,

Destiné à : -e ayrılmış, -e tahsis edilmiş, -e yönelik, -için hazırlanmış

La destinée : alın yazısı

Se faire sa destinée à soi-même : Kaderini kendi eliyle yazmak

Tenir entre ses mains la destinée de qqn : birinin kaderi elinde olmak

Au détriment de :-in zararına, -in aleyhine

Abaisser les prix : fiyatları aşağı çekmek

Au-devant de : -i karşılamaya, karşısına, karşı, karşılamaya

De devant : önünden

Par-devant : -önünde, -katında, -huzurunda, -karşısında

Faire son testament : vasiyetini yazmak

Par-devers de : katında, -önünde, -huzurunda, huzuruna

Se pourvoir par-devers le juge : yargıç önüne çıkmak

Par-devers soi : kendi elinde


A la différence de : -den farklı olarak, den başka türlü, in tersine

Faire des différences entre : arasında ayrım yapmak

Différencier qqch de qqch : birşeyi bir şeyden ayırmak

Se différencier : değişmek, farklı olmak

Digne de : -e değer, -e yaraşır, -e layık

à la diligence de :-nın isteği üzerine

médite sur :-üzerine düşünmek

Il s'agit de : söz konusu olan, bütün mesele, öyleyse bütün mesele

Etablir : temellendirmek, düzenlemek

Sitôt que : -dığında,

Si l'on veut : demek oluyor ki, bundan dolayı, onun için

Citer qqch en exemple : -nı örnek olarak sunmak, göstermek,

d'établir le droit par le fait : Hukuku olaylarla dayandırmak.

Ainsi voilà : böylece, buna göre

revient à :-e benzer lâcheté : korkaklık, ödleklik

rien n'est plus certain : bundan daha kesin bir şey olamaz.

Abrutissement : hayvanlara yaraşır yaşam, bönleşme, hayvanlaşmışlık

succède à : -nı elde etmek, devralmak,

obéir par force : kuvvet zoruyla itaat etmek (par devoir : vazife-ödev gereği)

Qu’on le veuille ou non : istesek de istemesek de, hoşumuza gitse de gitmese de

Au moins un : en az bir tanesi

D’année en année : yıldan yıla

En partie : kısmen

C’est sur quelle chaine : hangi tv kanalında ?

Redevance audiovisuelle : TV vergisi.

Etre distant avec qqn : -e karşı mesafeli olmak, -e karşı soğuk davranmak

Dans la direction de ; en direction de : yönünde, -yönüne, -e giden

Les cadres de direction : idari kadrolar

Etre chargé de la direction de qqch : -in yönetiminden sorumlu olmak,

Assumer la direction de qqch : bir şeyin yönetimini üstünlemek

Donner une direction a qqn : birine yol göstermek


Aller a la direction : müdüriyete gitmek

Chercher sa direction : yönünü aramak

Prendre la direction de : -e yönelmek, -e doğru gitmek

Regarder dans la même direction : aynı yöne bakmak

Dans toutes les directions : her yönde

A la discretion de : in keyfine havale ederek, in keyfine bağlı, in insafına bağlı,

-Nous sommes à votre discrétion : sizin insafınıza kalmışısız.

A la disposition de :-e bağlı olmak, -in elinin altında, -in emrine amade

- Dans cette affaire nous sommes a votre disposition.

Se tenir, se mettre, etre a la disposition de qqn : birinin emrinde olmak

- Nous avons mis tous les moyens à votre disposition : Bütün olanakları sizin emrinize sunduk.

A un doigt de, à deux doigts de : -çok yakınında, -pek yakınından

-La balle envoyée par les rebelles est passées a un doigt du cœur.

Dans le domaine de : -konusunda, -alanında

Tomber dans le domaine public : telif hakkını yitirmek

Domaine : yetki, alan

Etant donné : dolayısıyla, yüzünden, -den dolayı, -sebebiyle (vu, du fait de, en raison de, à cause de)

Convenons que : -Nı kabul edelim.

Un particulier : bir birey.

Se rendre sujet d'un roi : bir kralın tebası olmak, buyruğu altına girmek

mots équivoques : ikircikli kelimeler, ikircil anlamlı sözcükler

Aliéner : devretmek, aktarmak

tout au moins : olsa olsa

ce qu'il leur reste à conserver : geriye kendilerine kalan

inconcevable : akıl almaz

par cela seul que : yalnızca şu nedenledir ki

en échange de : -in karşılığında, -e karşılık olarak (contre : -e karşılık olarak)

échanger qqch contre, pour qqch : bir şeyi -ile takas etmek, değiştirmek

-Il a échange sa collection contre une veste.

L’échange diplomatique : karşılıklı diplomatik ilişki

A l’échelle de : çapında, ölçüsünde,


Sur une grande échelle : büyük ölçüde

Tirer l’échelle après qqn : -den iyisi bulunmamak

Tirer au clair : aydınlatmak

A l’école de : -okulunda, -yanında

A l’effet de :-tesiriyle, -mek amacıyla, -mek için

Se déguiser en clochard : serseri kılığına girmek

Prendre effet : yürürlüğe girmek

Mettre à effet : yürürlüğe koymak

Faire effet, faire de l’effet : büyük etki uyandırmak

Faire bon, mauvais effet sur qqn : birinin üzerinde iyi-kötü etki uyandırmak

Sous l’effet de : -in etkisiyle, -in etkisi altında

A l’égal de : autant que : -derecesinde, kadar, aynı ölçüde

A l’égalité de : -ler eşit olduğunda

A l’égard de :-e karşı, -hakkında, -e göre, -in karşıısnda, -ile ilgili olarak, -in konusunda

Eu égard à : -bakımından, -e nazaran, -itibariyle, -i göz önünde bulundurarak, -i düşünerek ( en ayant
égard a, par égard pour, en considération de, en tenant compte de)

Se rendre en lieu : bir yere gitmek, varmak

Rendre qqch qqn a : birini, bir şeyi -e geri vermek

Rendre témoignage a qqn : birinin lehinde tanıklıkta bulunmak, birine saygı göstermek

Rendre la vie dure a qqn : birine yaşamı zehir etmek

Par égard pour : -i göz önünde bulundurarak, -i düşünerek, birine duyulan saygıdan ötürü,

Etouffer l’affaire : olayı örtbas etmek

Sans égard pour : -e aldırmadan, -i dinlemeden, -hiç hesaba katmadan

Sous l’égide de : in desteği ile, in himayeleri ile, in koruyuculuğunda

Se mettre sous l’égide de qqn : birinin koruyuculuğunda olmak

Sous l’empire de : -in etkisiyle, -in etkisi altında. (sous l’emprise de)

A l’encontre de : -in tersine, zıt yönde, aksi istikamette, in tersine

Aller à l’encontre de :-na aykırı olmak, -e ters düşmek

A l’endroit de : -in hakkında, -için, -e doğru, -hakkında, konusunda, -e karşı

Gens de couleur : siyahi insanlar

Par l’entremise de : -in aracılığıyla, -in sayesinde


A l’envie de : ile yarışırcasına

Comme a l’envie l’un de l’autre : biri diğeriyle yarışırcasına

Donner a qqn envie de faire qqch : birine bir şey yapma isteği vermek

Porter envie a qqn : birini kıskandırmak

A l’épreuve de : -e karşı dayanıklı, -mukavemet edebilecek durumda

A tout épreuve : herşeye karşı dayanıklı

Une espèce de : gibi bir şey,

Dans l’espoir de, avec l’espoir de :-umuduyla

Dans un esprit de : -niyetiyle,düşüncesiyle, -amacıyla, için

En état de :-ecek durumda, yapabilecek durumda (capable de, en mesure de, a même de)

Pour le moment : şimdilik

Recevoir qqch pour : bir şeyi….olarak kabul etmek, düşünmek

Il reçoit tout pour vrai : her şeyi gerçek olarak kabul ediyor.

Se recevoir : birine gidip gelmek, görüşmek

En tout état de cause : her hal ve karda, ne olursa olsun

Faire état de : gibi davranmak, hareket etmek, ileri sürmek

Faire état de chef : şef gibi hareket etmek

Faire état d’un document : bir belgeyi ileri sürmek

Hors d’état de (etre) : -cek durumda değil, -cek durumda olmamak

Mettre un adversaire hors d’état de nuire : rakibi zarar veremez hale getirmek

Excepté par : -in dışında, -hariç, -mek hariç

A l’exception de : -in dışında, hariç, -den başka (A l’exclusion de)

A l’exemple de : -örneğe göre, gibi, -örneği

Agir sur : üzerinde etki yapmak

En expiation de : in kefareti olarak, in karşılığı olarak, in bedeli olarak

Infliger qqc a qqn : birine bir şey çarptırmak

Infliger qqn a une amende : birini bir cezaya çarptırmak

Expert en, dans, a : -de usta, -de uzman, -mekte uzman

A l’expiration de : in bitiminde, -sona erdiğinde

Exprès pour, tout exprès pour : -mek niyetiyle, özellikle -mek için, kasıtlı olarak

- Il est revenu exprès pour te rencontrer.


Suivis du-de la-de :ardından…..

plus de vingt : yirmiden fazla

le Tour ne comptait que six_ étapes : Tur sadece 6 etaptan oluşmaktaydı : altı etabı kapsıyordu.

pendant trois jours de suite : arka arkaya üç gün boyunca

(se) disputer pour quelque chose : birşey için yarışmak

il est crevé : ölü gibi.

Se rendre en : -e gitmek

le maillot jaune

faire face a : karşı durmak, karşısında olmak, karşı koymak

faire face aux fléaux : salgınlara karşı koymak

faire face à une depense : masrafı karşılamak, ödemek

a la face de : -nin gözü önünde, -e karşı, -in yüzüne karşı

cracher a la face de qqn : birinin yüzüne tükürmek

l’un en face de l’autre : karşılıklı

en face de :-e karşılık, -nin karşısında

a la façon de : -gibi, tarzında

a sa façon : istediği gibi,

de façon a : -cek şekilde, -cek biçimde

faire aimer : sevdirmek

une façon de : bir çeşit, bir tür, --gibi bir şey

C’en est fait de : bitti, yandı, mahvoldu, çuvalladı, sona ermek

Du fait de : -yüzünden, -den dolayı, sonunda, neticesinde, -sebebiyle

-Nul ne peut être sanctionne du fait de ses opinions politiques et de ses croyances.

En fait de : -konusunda, -hususunda

-en fait de nourriture il n’est pas très exigeant.

Faute de :-olmadığından, bulunmadığından, -olmadığı için, -eksik olduğundan, yokluğu nedeniyle

A la faveur de : in sayesinde, -den yararlanarak

Gagner la frontière : sınırı geçmek

En faveur de : -göz önünde tutularak, in hatırı sayılarak, -den yana, in lehinde

Au fil de : -boyunca

A seule fin de : tek---amacıyla, sırf falan şey için, falan amaç için
Suivre les cours : derslere katılmak

Soi-même : kendisi

Eux-mêmes : kendileri

Je me suis dit que : Kendi kendime dedim ki

Ce sont ses propres paroles - Bunlar kendi sözleridir.

Prendre la forteresse d'assaut : kaleye saldırmak

des feux d’artifice : havai fişekler

le savoir-vivre - davranış bilgisi

en fonction de : -e göre, -in değişikliklerine uyarak, değişikliklere uyarak (par rapport a, relativement
a, suivant a, a l’égard de)

au fond : gerçekte

a fond : derinlemesine, ayrıntılı

de fond : önemli (un article de fond)

il faut compter combien : ne kadar ödemek gerekiyor

étudier un problème à fond : bir sorunu derinlemesine incelemek

A force de : -ile, -in sayesinde, -mek koşuluyla, -yapa yapa

Au fort de :-en şiddetli anında, -in tam ortasında, -en hararetli anında, -en ateşli anında

Une foule de : bir sürü, yığın

Aux frais de : masrafları -e ait olmak üzere

A peu de frais : çok az masrafla

A moindres frais : ekonomik biçimde

Franc de, franche de :-den bağışık, -den muaf

A parler franc : açık konuşmak gerekirse

Au fur et à mesure : -oranında, -ölçüsünde, gittikçe, -e göre

Le savoir-faire : beceriklilik, yapabilme yetisi-becerisi

Sinon : aksi takdirde

Être en règle : kurala uymak

En gage de :-nişanesi olarak, -hatırası olarak, -in anısı olarak

- En gage de fidélité, je vous demande de tenir votre parole.

Sous la garantie de : -in garantisi altında, in güvencesi altında

Un crédit sur dix ans : on yıllık kredi.


Confier un enfant a qqn : birine çocuğunu emanet etmek

De garde : nöbetçi

Diplômées engagées à cet effet : bu amaçla görevli diplomalı

De droite et de gauche : sağdan soldan, her yandan

Un homme de gauche

La généralité de : -in çoğunluğu, -in çoğu, in geneli

- C’est l’opinion de la généralité des hommes.

Dans la généralité des cas : Durumların çoğunda

Un genre de : bir çeşit, bir tür

Avoir bon genre : Nasıl davranacağanı bilmek

Avoir un drôle de genre :Tuhaf davranışları olmak

Être unique dans son genre : Kendi alanında, kendi türünde eşsiz olmak

De tout genre : her çeşit, her tür

Avoir du gout : İnce beğenisi olmak

Manquer de gout : Beğenisi olmamak

Des gens sans gout : Zevksiz İnsanlar

Prendre gout a qqch : Bir şeyden zevk almak

Au gré de : -e uyarak, -e tabi olarak, -e göre, in arzusuna göre, in keyfine göre, isteğine uygun

Vagabonder : gezip tozmak, serserilik etmek, sürtmek

- Elle ne renonce pas à se comporter au gré de son caprice.

Trouver qqn, qqc à son gré : kendi zevkine göre bir şey ya da birini bulmak

Agir à son gré : İstediği gibi hareket etmek

A votre gré : Nasıl isterseniz, keyfiniz bilir,

- Au gré des circonstances, il faut partir : Koşullar uygun olduğunda, durum müsait olduğunda
gitmek gerekir.

Contre le gré de : -e karşın, -in isteğinin tersine

En guise de :-in yerine, -olarak d’habitude : genelde, genellikle

- Pendant le cours, cet étudiant prenait des notes d’habitude sur ses genoux en guise de pupitre.

Faire cadeau d’un livre : bir kitap hediye etmek

lui coupe la parole : sözünü kesmek

mélomane : müziğe düşkün


filer à l'anglaise : İngiliz gibi sıvışmak

est faite pour :-içindir.

En haine de : kiniyle, nefretiyle, -e kızdığı için, -e karşı tiksintisinden dolayı

Avoir, concevoir, éprouver de la haine pour qqn : Birine kin duymak

Nourrir une haine contre qqn : birine karşı kin beslemek

Susciter les haines entre les gens :İnsanlar arasında düşmanlık yaratmak

En harmonie avec : ile uyumlu

Vivre en harmonie avec qqn : biriyle iyi anlaşmak, uyuşmak

Au hasard de : bahasına, tesadüfe bağlı olarak, gelişi güzel

Faire connaissance avec qqn : ile tanışmak

Au hasard, par hasard : tesadüfen, rastgele

A tout hasard : ne olursa olsun

Venir de haut : yüksek bir kişiden veya mevkiden gelmek

Avoir le verbe haut : buyururcasına konuşmak

Du haut en bas : -in hepsi, -tepeden tırnağa

A la hauteur de : -düzeyinde, -seviyesinde, paralelinde, enleminde, yakınında,

Être à la hauteur de faire qqc : bir şeyi yapacak kudrette olmak, -in üstesinden gelebilecek yetenekte
olmak

Habile a, dans : -mekte usta, -de çok becerikli

Hostile a : -e karşı düşman, -e muhalif

Histoire de: -si için, -amacıyla

En hommage de : -in belirtisi olmak

Rendre hommage à qqn : birine saygı göstermek, minnet duymak

Faire hommage de qqch a qqn : birine bir şey sunmak

Présenter ses hommages a qqn : birine saygılarını sunmak

En hommage à : -in anısına

Etre hors de prix : çok pahalı olmak

Etre hors de combat : savaşamayacak durumda olmak

Etre hors de portée de qqn : birinin erişemeyeceği noktada bulunmak : Ce médicament est hors de
portée des enfants.

A l’imitation de : -örneği üzerine, -gibi, taklit ederek, -e bakarak, birşeyi taklit ederek,

A l’aube de : in başında, -in başlangıcında


Suivant l’importance de : -öneme göre, -in önemine göre

Accorder, attacher de l’importance a qqc : bir şeye önem vermek

Un affaire d’importance : önemli bir iş

Indépendamment de : -den ayrı olarak, ayrıca, -den başka, -e hiç aldırmaksızın, -e bakmadan

S’attirer des difficultés : zorluklarla karşılaşmak

Avoir de l’influence sur qqn : birinin üzerinde etkisi olmak

Avoir, exercer une bonne, une mauvaise influence sur qqn : birinin üzerinde kötü, iyi etkisi olmak

Sur l’initiative de, a l’initiative de :in önerisiyle, in girişimiyle, in ön ayak olmasıyla, in isteği üzerine

Avoir de l’initiative : girişimci olmak

Faire preuve d’initiative : girişimciliğini göstermek

Manquer d’initiative : girişimcilikten yoksun olmak

Faire qqch de sa propre initiative : bir şeyi kendi girişimiyle yapmak

A l’instar de : -gibi, -örneği, -tarzında

un bon nombre : iyice

Est-ce que ça vous gêne si…. : - sizi rahatsız eder mi

Ça ne fait rien : Sorun değil.

faire exprès de : -bilerek, -isteyerek yapmak

Bon retour : Sağlıcakla dön, iyi yolculuklar.

Allez-vous-en : Buradan çekip gidin

Fichez moi la paix : Beni rahat bırakın.

A l’instigation de, sur l’instigation de : -in kışkırtmasıyla, -in ayartmasıyla

- Ce vol a été commis à l’instigation de plus âgé de la bande.

A l’insu de : bilgisi dışında, -in haberi olmadan, -in bilgisi olmadan (en cachette de)

- Claudie a fait cette démarche a l’insu de son mari.

A mon insu : Haberim olmadan

Se trahir à son insu : bilmeden kendini ele vermek

Trahir qqn, qqc : birine, birşeye ihanet etmek

Trahir sa patrie : vatanına ihanet etmek

Trahir la confiance de qqn : birinin güvenini kötüye kullanmak

Trahison : ihanet, traitre : hain.

A l’intention de : -in şerefine, -in faydasına, -için, -in onuruna, -in yararına, -e hitaben, -e yönelik
A votre intention: sizin için, sizin şerefinize, onurunuza

Dans l’intention de: -niyetiyle, -amacıyla, -için

- Il n’a pas dit cela dans l’intention de vous blesser.

Entamer des reformes : yenilikler yapmak

Rédiger : düzenlemek, kaleme almak

Contre l’intérêt de : -in aleyhine

Agir contre son intérêt : kendi aleyhine hareket etmek

Ton ami le plus intime : en samimi arkadaşın

Dans l’intérêt de : -in lehine. (en faveur de, au profit de, a l’avantage de, au bénéfice de)

Avoir intérêt à faire qqch : bir şeyi yapmakta yararı olmak, bir şey yapmakla iyi etmek

Susciter, exciter l’intérêt : ilgi uyandırmak

Porter, témoigner de l’intérêt a qqn : birine ilgi göstermek

Prendre intérêt a qqc : bir şeye ilgi duymak

De ce fait : bu yüzden

De l’intérieur : içerden, ,içerden biri olarak : par l’intérieur

Par l’intermédiaire de : aracılığıyla, vasıtasıyla, yoluyla

L’intermédiaire : aracı, ara bulucu

Servir d’intermédiaire dans une négociation : bir görüşmede aracılık etmek

La vente direct, sans intermédiaire : direk, aracısız satış

Du producteur au consommateur : üreticiden tüketiciye

A l’intersection de : -in kesiştiği yerde, -in kavşak noktasında

Dans l’intervalle de :-zarfında, süresinde, içerisinde

Par intervalles : zaman zaman

A l’inverse de : -in tersine, -in aksine

Une rue sans issue : çıkmaz sokak

Une issue : çıkış yeri, çıkış

Il n’y a pas d’autre issue : Başka çare yok.

Une issue de secours : acil çıkışı

A l’issue de :-in sonunda, -kapanışında, -den çıkışta

Impatient de: -mekte sabırsız, -meyi çok isteyen

Par jeu : keyif için, zevk için


Mettre qqch en jeu : bir şeyi tehlikeye sokmak

Sa faire un jeu de qqch : bir şeyin üstesinden gelmek

la prise en charge : biniş ücreti

prendre en charge :-nın sorumluluğunu üstlenmek,

héler une voiture : bir arabaya seslenmek

raccourci : kestirme, kısa yol

compteur : sayaç, taksimetre

régler la somme au compteur : taksimetredeki miktarı ödemek

les transports en commun : toplu taşıma

majorer : bir fiyat, bir miktar artırmak

une majoration: bir fiyat artışı

au large de : açıklarında

A une lieue de :-den pek uzakta

En lieu et place de :-yerine, -in adına

Se rendre au tribunal : mahkemeye çıkmak

Lent a : -mekte ağır, mesi geç

Bien loin de : -mekten çok uzak, -mek şöyle dursun

Non loin de :-e yakın, -in yanında

Pas loin de : aşağı yukarı, neredeyse, yaklaşık olarak (a peu près)

- Il n’est pas loin de minute.


- Cela ne fait pas loin de trois km

A la longueur de : tüm…boyu, bütün

En longueur : uzunlamasına

Tirer les choses en longueur : işleri sürüncemede bırakmak

Une pièce tout en longueur : uzunlamasına bir oda

Lors de : sırasında, -esnasında

A la louange de : -için, -in onuruna

La louange : övme övülme

Faire des louanges a qqn : birini göklere çıkarmak

A la lueur de : -ışığında

A la lumière de : yardımıyla, aracılığıyla, ışığı altında, ışığında


En lutte avec : -ile rekabet, -ile rekabette

De la main de : -tarafında

Tendre la main à qqn : birin el uzatmak

Un homme a toute main : becerikli bir adam

Battre des mains : alkışlamak

Avoir le cœur sur la main : içi dışı bir olmak

En venir aux mains : kavga etmek, yaka paça olmak

Faire main basse sur qqch : bir şeyi çalmak, bir şeye el koymak

Prêter la main à qqch : bir şeye katkıda bulunmak

A la manière de : -nın tarzında, gibi

De manière à :-cek şekilde, -mek için, amacıyla

En manière de : -gibi, olarak, biçiminde, görünümünde

Faire qqch en manière de représailles : bir şeyi misilleme olarak yapmak

Exercer des représailles, user des représailles a qqn : birine ne yapmışsa aynını yapmak, missilemede
bulunmak

Par manière de : görünümünde, biçiminde

la prise en charge : biniş ücreti

mettre les pieds dans le plat : pot kırmak

faire semblant de :-nı yapıyor gibi görünmek

J'en ai ras le bol : artık usandım

Ne pas pouvoir voir quelqu'un en peinture : -insandan yüzüne bakamayacak kadar nefret etmek.

tourne pas autour du pot : Sözü döndürüp dolaştırmıyor

faire le pont : iki tatil gününü birleştirmek

par manque de : yokluğundan, eksikliğinden olmadığından

en marge de : in dışında, -den uzak, -e karışmadan

vivre en marge de la société : toplumun dışında yaşamak

avoir de la marge : vakti olmak, zamanı olmak

en matière de : konusunda, alanında.

Prendre une formation : eğitim almak

En la matière : dans ce domaine : bu alanda

Les matières à option : Seçmeli dersler


La matière première : hammadde

Table des matières : içindekiler

Donner matière à qqch : -e yol açmak

A même : düpedüz, doğrudan doğruya

A même de : -cek durumda, güçte, halde (en mesure de- capable de)

A présent : şu an

A vrai dire : gerçeği söylemek gerekirse

En mémoire de, à la mémoire de :-in hatırasına, in anısına, -i anmak için

Avoir une mémoire de lièvre : hafızası zayıf olmak

Avoir de la mémoire : hafızası kuvvetli olmak

Sous le menace de : baskısı altında

Au mépris de : -önemsemeksizin, saymaksızın, -i küçümseyerek, -e karşın, -e aykırı olarak, -e


aldırmadan (en dépit de)

Traiter qqn avec mépris, par le mépris : birine aşağılayıcı davranmak

Témoigner du mépris pour qqn : birini küçümsemek, hor görmek

A la merci de (etre) : kaderi in elinde, bütünüyle -e bağlı olmak, in elinde oyuncak olmak, birinin
insafına bağlı

- Sur la route, on est à la merci du chauffeur.


- Je suis à votre merci : Sizi bağlıyım

Demander merci a qqn : birinden aman dilemek

Tenir qqn a sa merci : birinin yazgısını elinde tutmak

A la mesure de : -oranla, -nisbetle, -e denk, -uygun, in çapında, ile ortantılı

A sa mesure : kendisine uygun

Les prétentions : sav, iddia, istek, tutku

Dans une certaine mesure : bir dereceye kadar

Dans la mesure du possible : elverdiğince, olanakların el verdiği ölçüde

Dépenser outre mesure : ölçüsüzce harcamak

Une démocratie sur mesure : ısmarlama demokrasi

Au mieux de : -e uygun şekilde, -in en iyi noktasında, -in iyi durumunda, en iyi duruma

Régler l’affaire : işi düzenlemek

Au mieux : olabildiği kadar iyi, olsa olsa, en çok

Faute de mieux : daha iyisi olmadığından


Tant mieux : olsun, daha iyi

Faire mieux de faire qqch : bir şey yapmakla iyi etmek 

Faire mieux : daha iyisini yapmak

Aimer mieux qqch : bir şeyi tercih etmek

Aller mieux : iyileşmek

Au beau milieu de, en plein milieu de : -in tam ortasında, en hararetli anında

A la mode de : tarzında, adetince, geleneğine uygun

Trouver le moyen de faire qqch : bir şey yapmanın yolunu bulmak

Il y a le moyen de faire qqch : Bir şey yapmak mümkündür.

Une multitude de : birçok, bir sürü

Infester un pays : bir ülkeyi talan etmek

Être infesté de qqch : ile dolu olmak, ile dolup taşmak

J’aimerais savoir pourquoi : Neden bilmek isterdim.

à une trentaine de kilomètres de :-den otuz kilometre uzaklıkta

fermer ses portes : faaliyetine son vermek

mettre quelqu’un à la porte : birisini kovmak

Ne te tracasse pas : Kaygılanma

Au point où j'en suis : Öyle bir noktadayım ki

A la limite : son çare olarak

Tu dis n’importe quoi : Saçmalıyorsun

pas question de ( söz konusu... değil)

assistante sociale : Sosyal hizmetli

néfaste a : -e zararlı

Un jour néfaste : uğursuz, kötü gün

Net de :-den bağışık, -den muaf, -den kurtulmuş, -den aklanmış

Avoir des idées nettes: açık fikirleri olmak

Sa faire une idée nette de qqch : bir şey konusunda açık fikirlere sahip olmak

Une explication claire et nette : açık ve net bir açıklama

Une différence très nette : çok açık bir fark

Un bénéfice net : net kar

Un poids net : net ağırlık


Sous le nez de : -in gözü önünde, açıkça

Tricher : kopya çekmek

Avoir qqn dans le nez : birinden nefret etmek

Fermer la porte au nez de qqn : kapyı birinin yüzüne kapatmak

Mener qqn par le bout de nez : birini istediği gibi yönetmek

Au nombre de, du nombre de :-arasında, toplam olarak, sayısında, -kadar, miktarında

- Je te compte au nombre de mes amis : Seni arkadaşlarım arasında görüyorum.

En nombre : yığın halinde, sürü halinde

Attaquer en nombre : sürü halinde saldırmak

Un grand nombre de : pek çok bir sürü

Bon nombre de : pek çok

Redoubler la classe : sınıfta kalmak

Un nombre approximatif : yaklaşık rakam

Sans nombre : sayısız

Se faire connaitre : kendini göstermek

Une nuée de : bir yığın, bir sürü

L’objet de (faire, etre) : -in konusu olmak, konu teşkil etmek, yol açamk

Avoir pour objet : - amaçlamak

Sans objet : nedensiz

Devenir l’objet de qqch :-in konusu olmak

A l’occasion de : vesilesiyle, dolayısıyla

D’occasion : ucuz, kelepir, ikinci el

Par occasion : tesadüfen

Avoir l’occasion de faire qqc : elinde -mek fırsatı olmak

Laisser échapper l’occasion : fırsatı kaçırmak

Être obligé à qqn de qqch : birine bir şeyden dolayı minnettar olmak

Etre occupé de faire qqc, de qqch : aklı fikri -mekte olmak, ile meşgul

A l’ombre de :-gölgesi altında, sayesinde, himayesinde, -in koruması altında, pek yakınında

La maison paternelle : baba evi

Sous l’ombre de : -görüşü altında, -perdesi altında, -bahanesiyle

Railler qqn : biriyle alay etmek


A l’opposé de: -in aksine, -in tersine, -e karşı, -e aykırı

Par opposition à: -in tersine

Faire de bon cours : iyi ders işlemek

Entrer en opposition avec qqn : biriyle anlaşmazlığa düşmek

Entre en opposition avec qqn : biriyle çatışmak, anlaşamamak

Faire de l’opposition : muhalefet etmek

Faire opposition a qch : bir şeye karşı itiraz etmek, mualefet etmek

Par ordre de : sırasına göre, -sırayla

Ancienneté : kıdem, eskilik

Promouvoir qqn a qqch : birini bir şeye terfi ettirmek

L’ordre du jour : gündem

Être à l’ordre du jour : gündemde olmak

Les points inscrits à l’ordre du jour : gündemde yer alan konular

Voter l’ordre du jour : gündemi belirlemek

Aimer l’ordre : düzenli olmayı sevmek

Mettre qqch en ordre : bir şeyi düzenlemek, düzene sokmak

Remettre une affaire en ordre : bir işi düzene sokmak

Dans l’ordre de :-sırasına göre

Originaire de : -li, -de doğmuş, -kökenli

En outre de : -den başka, aykırı olarak

En outre : bundan başka, ayrıca

Outre mesure : aşırı derecede, fazla

Passer outre mesure a qqch : bir şeye aldırmamak, boş vermek

le coût de la vie: yaşam pahalılığı

Je te l'accorde: sana katılıyorum

Ne t’en fais pas: Endişelenme

Bruler les étapes : etapları çabucak geçme,

De par : adına

Dans les parages de : yakınında, yöresinde

Sans parler de :-den ayrı olarak, -den başka, -i hesaba katmadan, -in dışında

De la part de : -tarafından,- -in adına


Nulle part : hiçbir yerde

D’autre part : öte yandan, ayrıca, üstelik

Pour ma part : bana göre

A part : -den başka, -in dışında, -bir yana

Faire part de qqch: birşeyi bildirmek

Mettre qqch a part : bir şeyi ayrı tutmak

Prendre part a qqch : bir şeye katılmak, -e yer almak

Avoir part a qqch : bir şeye katkısı olmak, rolü olmak

En partance pour :-e doğru kalkmakta olan, -e hareket eden

Prendre qqn a partie : birini şiddetle eleştirmek

A pas de : adımıyla

Faire un pas : bir adım atmak

Faire un faux pas : yanlış bir adım atmak

A grands pas : hızla, büyük adımlarla

A petits pas : küçük adımlarla

Pas a pas : adım adım

A deux pas de : -in çok yakınında, -den iki adım ötede

Sur les pas de : -in izinde

Marcher sur les pas de : izinden gitmek

Arriver sur les pas de qqn : birini izlemek

Sous le patronage de : -in koruması altında, -in himayesi altında

Accorder son patronage a qqn : birine yardım etmek

Prendre qqn sous son patronnage : birini koruması altına almak

Sous peine de : cezas---dır, yoksa—cezası uygulanır. ; aksi taktirde….olur.

- Defense d’afficher sous peine d’amende.


- Il est interdit de laisser entrer les chiens sous peine d’amende.

C’est la peine de :-meye değer.

Valoir la peine de :- meye değer

- C’est la peine d’apprendre une deuxième langue étrangère.


- Est-ce la peine que j’y aille ?

Avoir peine (de la peine) a faire qqch : bir şey yapmakta zorlanmak

Se donner la peine de faire qqch : zahmet olmazsa bir şey yapmak


- Donnez-vous la peine de vous asseoir.

Au péril de, aux périls de : pahasına

Au péril de sa vie : en risquant sa vie : hayatı pahasına

A ses risques et périls : Tüm sorumluluğu üzerine alarak

Etre en péril : tehlikede olmak

Courir de grands périls : büyük tehlikelerle karşı karşıya almak

A la perspective de : -diye, düşüncesiyle

Se jeter dans la vie politique : siyasete girmek

Peu de : az, az miktarda

Peu à peu : yavaş yavaş, gitgide

A peu prés : yaklaşık olarak

C’est peu de faire qqch :-mek bir şey değil

- C’est peu d’avoir un diplôme, encore faut-il s’en servir.

De peur de, par peur de : -korkusuyla, -ir diye, korkusunda, -den çekindiğinde

Sur le pied de, sur un pied de : -in olanaklarıyla, -in sayesinde, -in sağladığı olanaklarıyla

Vivre sur le pied de qqn : birinin olanaklarıyla yaşamak

Ne pas savoir sur quel pied danser : kararsızlık içinde olmak

Retomber sur ses pieds : dört ayak üstüne düşmek

Sur un pied d’egalite : eşit koşullar içinde, eşit olarak

Sur le plan de : -alanında, -konusunda, -bakımından, -açıdan

Mettre qqch au premier plan : bir şeyi ön plana koymak

Au premier plan : birinci derecede

Au second plan : ikinci derecede

Sur le même plan : aynı düzeyde

En plein sur, en plein dans : tam-e, -de

- La bombe est tombée en plein sur la gare.

Epargner qqn : birine hoşgörülü olmak, iyi davranmak

Epargner : esirgemek

Epargner qqch :bir şeyi tutumlu kullanmak

Epargner qqch a qqn : birinden kurtarmak, -den bağışık tutmak

Epargner une peine a un malade: bir hastayı acıdan kurtarmak


Epargner de l’argent : para biriktirmek

Plus de : den daha fazla

En plus de : -in dışında, -den başka

Au point de : tam sırasında, -cek derecede, öyleki, o derece ki

A (la) portée de : -seviyesinde, menzilinde, -in erimi içinde, in erişebileceği, in anlayabileceği
düzeyde, -in elinin erişebileceği yerde

Hors de porte de : -in menzili dışında, in erişemeyeceği yerde, in göremeyeceği yerde, in
anlayamacağı düzeyde, -in elinin erişemeyeceği yerde

En possession de : -in sahibi, -in elinde, -e sahip, -cek durumda

Entrer, rentrer en possession de qqch : bir şeye sahip olmak

Prendre possession de : bir şeyin sahibi olmak

Mettre qqn en possession de qqch : birini bir şey sahibi yapmak

Etre en possession de faire qqch : bir şey yapacak durumda olmak

Pour ce qui est de : konusunda, -e gelince, -alanında

De preference a, par reference a : -den daha çok, -den ise

De préférence: daha iyi, iyisi, en iyisi, tercihen

Au préjudice de : -in zararına, -in aleyhine, -e aykırı

Subir un préjudice : bir zarara uğramak

Causer un préjudice a qqn : birine zarar vermek

Porter préjudice a qqn : birine haksızlık etmek, zarar vermek

Préjudice matériel : maddi zarar

Préjudice moral : manevi zarar

Sans préjudice de : vazgeçmeden, -el çekmeden, -den başka, -den aykırı olarak, -e zarar vermeden

Des a présent : şu andan itibaren

En présence de : -ile yüz yüze, -e karşı, -in yanında, -in huzurunda, -in karşısında, -önünde

Faire acte de présence : faire de la présence : gidip görünmek

En présence : karşı karşıya, yüz yüze

Sous la pression de : -in baskısı altında, -in zorlamasıyla

Exercer une pression sur qqn : birinin üzerine baskı yapmak

Faire pression sur qqn : birini ikna etmeye çalışmak

Sous prétexte de : bahane ederek, bahanesiyle, -diye

En prévision de : -ihtimalini düşünerek olasılığına karşı, olacağını düşünerek


A prix de : -karşılığında, -için

A tout prix : her ne pahasına olursa olsun

Au prix de : -karşılığında, -pahasına, -nispetle

De prix : değerli

Hors de prix : çok değerli

Avoir, remporter le premier prix : birinci olmak

Donner du prix a qqch : bir şeye önem vermek

Pour prix de : -pahasına, -ödül olarak

Au profit de : yararına, in menfaatine

Tirer profit de qqch : bir şeyden yararlanmak

Proportionnellement a : en proportion de : nisbetiyle, -e oranla, -e kıyasla, -e göre, -e nazaran

Sous le protection de :-in koruması altında, -in himayesi altında

Accorder sa protection a qqn : birini korumak

Demander protection a qqn : birinden koruma talep etmek

Obtenir la protection de qqn : birinin himayesini elde etmek

En provenance de :-den gelen

A proximité de : -e yakın, -in civarında, -in yakınında

En qualité de : en sa qualité de : sıfatıyla, -olarak, olmak sıfatıyla

Quant a : -e gelince, -e kalırsa, ise, hakkında, konusunda, mek konusunda, mek konusun gelince

Quant à moi : bana kalırsa,

Quantité de : une quantité de : birçok, bir sürü, çok sayıda

Se procurer qqch : kendine bir şey sağlamak, bir şey edinmek

Procurer qqch a qqn: birine bir şey sağlamak

Une grande quantité de: çok büyük miktarda, çok büyük sayıda

En quantité : en abondance : bol miktarda

Compenser la qualité par la quantité : niteliği nicelikle telafi etmek

Les trois quarts de : hemen hemen, her zaman, ekseriye, çok kerede, in dörte üçü, in büyük bir kısmı

Les trois quarts du temps : genellikle

Faire connaissance avec qqn : biriyle tanışmak

(il est) question de : -söz konusudur.

Se mettre en quete de qqch : bir şeyi aramaya koyulmak, bulmaya çalışmak


Quitte a : -mek pahasına da olsa, pahasına, -se bile, mek koşuluyla, mek olasılığı da var

Se faire renvoyer : işten çıkarılmak

De quoi : -cek şey

A raison de : -fiyatına, karşılığında, miktarında, nispetle, göre, kıyasla

- J’ai acheté une étoffe a raison de dix euros le mètre : metresi on avroya
- On a distribué du charbon aux indigents a raison de cent kg par foyer : ev başına yüz kilo
kadar
- Je désirais surtout être jugé a raison des services que je pouvais rendre :hizmetlere göre

En raison de : -nedeniyle, -sebebiyle, -den dolayı, -oranında, -kadar

Par raison de : pour raison de : yüzünden

Pour une raison ou pour une autre : şu ya da bu nedenle : sans raison bien déterminée

Sans raison : nedensiz

Donner raison a qqn : birine hak vermek

Avoir raison de faire qqch : bir şey yapmakta haklı olmak.

Demander raison de qqch : bir şeyin hesabını sormak

Rendre raison de qqch : birşeyin hesabını vermek, nedeni niçini açıklamak

La raison du plus fort est toujours la meilleure : güçlüler her zaman haklı çıkar.

Au rang de : -arasında, -arasına, sırasına, -sırasında

Par rang de : -sırasıyla, -sırasına göre,

Une rangée de : bir dizi, bir sıra.

En rapport avec : -ilgisiyle, -ilgili olarak, ilgili, orantılı olarak, -e uygun, ile orantılı

Mettre qqn en rapport avec : birini bir şeyle temasa geçirmek

Se mettre en rapport avec qqn : biriyle temasa geçmek

Sous le rapport de : -bakımından

A ras de, au ras de : seviyesinde, hizasında, çok yakınından

A rebours de, au rebours de : -e aykırı olarak, in tersine, in zıddına

A rebours : tersine, gerisin geri

Compter a rebours: geriye doğru saymak

Comprendre a rebours : tersini anlamak

Faire tout a rebours : her şeyin tersini yapmak

A la recherche de : -in ardından, -in arkasından, -in peşinden, -in izinde

En récompense de: -ödül olarak, in karşılığı olarak, -e karşılık


En reconnaissance de : -e minnettarlık duygusuyla

Faire son héritière : varisi yapmak

Dévoué : özverili, sadık, candan

Le dévouement : özveri, fedakarlık, adanmışlık

Se dévouer a qch : kendini bir şeye adamak, vermek

Au reçu de : -alınında, -alındığında

Recevoir qqch pour-sıfat : bir şeyi …olarak kabul etmek, düşünmek

- Il a reçu tout pour vrai.

Se recevoir : birbirine gidip gelmek, görüşmek

Au regard de :-in karşılığında, -ile karşılaştırıldığında, -bakımından, mukayese edildiğinde,


karşılaştırıldığında

Combler qqn : birini tatmin etmek, hoşnut etmek

Combler qqn de qch. : birini bir şeye boğmak

Etre au comble de : bir şeyin doruk noktasında olmak

Faire salle comble : kapalı gişe oynamak

C’est le comble : Bir bu eksikti.

En regard : -ile karşılaştırıldığında, -e kıyasla, karşı karşıya, karşısında, ile karşılaştırılınca

Relativement a :-nisbetle, -e oranla, -ile ilgili olarak.

En replacement de : -in yerine

A grand renfort de : birçok---yardımıyla, büyük miktarda, bol miktarda,

Gagner à la longue : uzun vadede kazanmak

Jouer bien : iyi rol yapmak

Avoir réponse à tout : hazır cevap olmak

A la requête de, sur la requête de : -in isteği üzerine, -in dileği üzerine

Ajourner le proces : davayı ertelemek

Une requete : dilekçe, istek, dilek

A la recousse de : -in yardımına

Accourir a la rescousse de :-in yardımına koşmak

Venir a la rescousse de : yardımına gelmek

A la réserve de : -in dışında, hariç, -den başka

En réserve : yedek olarak


Faire des réserves sur qqch : bir şey konusunda kimi kuşkular taşımak, bir şeyi tam olarak anlamamak

Garder, tenir qqch en réserve : bir şeyi yedek olarak tutmak

Se rendre sans condition ni réserve : kayıtsız şartsız teslim olmak

Etre reserve dans, sur qch : bir şeyde ihtiyatlı olmak, sakınımlı davranmak

Tous droits réservés : her hakkı mahfuzdur.

Du ressort de : -in sahasına ait, -in yetkisi dahilinde, -in yetkisi içinde

Mon ressort : yetkim dahilinde

En dernier ressort : son çare olarak

Juger en dernier ressort : salt yetkiyle yargılamak

Avoir du ressort : direnme gücü olmak

En retard sur : -den geri kalmak, -in gerisinde kalmak, - de gecikmek

- Je suis en retard pour payer mon loyer.


- Il est en retard sur ses collègues.

De retour à : - e dönüşte, -e döndüğünde

En retour de : -karşılık olarak, -in karşılığında

En retour : buna karşılık

Au risque de : tehlikesi pahasına, tehlikesini göze alarak

A tout risque : her türlü tehlike pahasına

Courir un risque : bir tehlikeyle karşı karşıya bulunmak

Prendre un risque, des risques : tehlikeyi göze almak

En courant le risque de : -meyi göze alarak

Redoubler la classe : sınıfta kalmak

Echouer a l’examen : sınavda başarısız olmak

En rivalité avec : -ile rekabet, ile rekabette (en lutte avec, a l’envie de)

La rivalité : rekabet,

Rivaliser avec qqn : biriyle rekabet etmek

Rivaliser avec qqn de qqch : biriyle bir şey konusunda rekabete girmek, yarışmak

- Il rivalise de générosité avec nous.

Les offres d’emploi: iş ilanları

Tomber sur:-e denk gelmek, -ile karşılaşmak

Libre de suite: hemen iş başı


l’application de traitement de texte: Yazı programı

avoir l’honneur de:-nı yapmaktan onur duymak

mon parcours: kariyerim

Croisons les doigts: şansımız bol olsun.

Je suis crevé: ölü gibiyim.

je n'en peux plus: artık dayanamıyorum.

Favorablement: olumlu, uygun olarak

Scruter : tetkik etmek, incelemek, taramak

Dans l’espoir que: -i ümidiyle

S’affaler (dans) : -e yığılmak, -e uzanmak., kendini -e atmak

Etre sur des charbons ardents: gergin bir durumda olmak, diken üstünde oturmak

l'embarras du choix: çok fazla seçenek, insanı bunaltacak kadar seçeneğin olması

Qu’est-ce qu’elle a fait de sa journée ?


Etre plein de santé : çok sağlıklı olmak

N’avoir pas de santé : sağlığı yerinde olmamak

Perdre la santé : sağlığını kaybetmek

Compromettre, détruire sa sante : sağlığını bozmak

Sauf a :-se bile, -se de

Se repentir de :-den pişman olmak

Il n’en est pas un qui :-tek bir kişi bile yok

Associer qqn au bénéfice : kara ortak etmek

Au sein de : -ortasında, içinde bağrında sinesinde

Un semblant de : -gibi bir şey, -e benzer bir şey

Déposition : ifade, tanıklık

Sembler faire qqch : bir şey yapıyormuş gibi görünmek, -mış gibi yapma, -mış gibi gelme

- Toute minute lui semblait durer une année : her dakika ona bir yıl sürüyormuş gibi geliyordu.

A l’égard de : -e karşı, -e göre, -in karşısında, -ile ilgili olarak

Au seuil de : -in başlangıcında, eşiğinde

Aller de travers : ters gitmek

Les souhaits de bonne année : iyi yıl dilekleri

En signe de : -işareti olarak, -belirtisi olarak


Réconciliation : uzlaşma

Faire un signe de la main : eliyle bir işaret yapmak

Sous le signe de : etkisi altında

En situation de : etre capable de, en mesure de :-cek durumda olmak, -ebilir,

En société de : refaketinde, topluluğunda

Au sommet de :-tepesinde, zirvesinde

De sorte a :-cek biçimde

Une sorte de : -e benzer, bir çeşit, bir tür

Se dégager de :-den ortaya çıkmak

- Il a une sorte d’autorité naturelle : bir tür doğal otoriteye sahip

Toutes sortes de, de toutes sortes : her türlü, her çeşit

A la sortie de : -den çıkarken, -den çıktıktan sonra, -in çıkışında, -in çıkış yerinde, -çıkışta

Au sortir de : -den çıkarken, in çıkışında, çıkıldığı sırada, çıkar çıkmaz

Faire une sortie a : birinin çıkışmak

En souvenir de :-in anısı olarak, -den bir anı olarak

Perdre le souvenir de qqch : bir şeyi unutmak

Au su de : -bilgisi altında, haberi olarak, -in gözü önünde

Au vu et au su de tout le monde : herkesin gözü önünde, herkesin görüp ve bildiği halde

A la suite de : -sonucunda, arkasında, -ardından, -sonunda, arkasından

Par suite de : du fait de : -nedeniyle, yüzünden, sonucu olarak,

Tomber en panne : arızalanmak

Provisoire : geçici olarak

Entrer dans le vif du sujet : konunun can alıcı noktasına girmek

Etre sur le sujet de qqn : birinden söz etmek

Pour surcroit de : -yetmiyormuş gibi,, üstelik, tam olsun diye, sanki

Pour surcroit , de surcroit : fazladan

En sus de : -üzerine, üstelik, den başka, ötesinde

Les appointements: aylık, maaş

Gratifications: ikramiye

Gratifier qqn de qqch: birine bir şey vermek, dağıtmak,

En fait: aslında
Il nous est difficile de:- nı yapmak bizim için zor.

A la taille de, de la taille de : -çapına göre, -e göre, -oranında

A sa taille : ona göre

Tant qu’a : -ceğine,-cek yere

- Tant qu’a perdre du temps, il vaut mieux de partir de bonne heure : Zaman kaybedeceğimize,
erkenden hareket etmek daha iyi olur.

Un tas de : bir yığın

Une teinte de : -den hafif bi riz, azıcık bir---havası

- Dans ce texte, il y a une teinte d’ironi.

Un discours plein de malices : kötülük dolu bir konuşma

Faire des malices : muziplik yapmak

Ne pas entendre malice a qch : bir şeyde hiçbir kötü niyet görmemek

En témoignage de : -in belirtisi olarak, -in kanıtı olarak

Rendre témoignage a, pour qqn : birinin lehinde ifade görmek

Ecouter, recevoir un témoignage : bir ifade dinlemek, almak,

Invoquer un témoignage : bir tanığın verdiği ifadeyi hatırlatmak

Au témoignage de : -söylediğine göre, -in tanıklığı üzerine, in verdiği ifadeye göre

Etre témoin de qqch : bir şeye tanık olmak

Témoigner pour qqn, contre qqn : birinin lehinde-aleyhinde tanıklık etmek

Le témoin a charge : lehte tanıklık

Le témoin a décharge : alehte tanıklık

Du temps de, au temps de : zamanında, çağında, günlerinde döneminde

En temps de : zamanında

Au terme de : -in sonunda, -in bitiminde

Aux termes de : -e göre, uyarınca devoir a qqn : -e borçlu olmak

- Aux termes du contrat, je ne dois plus rien à personne : Anlaşmaya göre, artık hiç kimseye
borcum yok.

En termes de : -dilinde

S’exprimer en termes clairs : düşüncelerini açık bir biçimde ifade etmek

Dire en d’autres termes : başka bir biçimde söylemek

Le poste est à pourvoir tout de suite : Hemen işe başlanıyor.

S’installer a :- nın başına oturmak, -e yerleşmek,


Etre a la tête de qqch : bir şeyde birinci olmak,

En tête de :-in başında

De tête : kafadan

Calculer de tête : kafadan hesaplamak

Des pieds à la tête : tepeden tırnağa

Avoir de la tête : zeki olmak, kafan çalışıyor

Avoir la tête lourde : kafası kazan gibi olmak

Avoir la tête dure : inatçı olmak, kalın kafalı olmak

Casser la tête a qqn : birinin kafasını şişirmek

Faire la tête : surat asmak

Une tête à tête : baş başa görüşme

Tenir tête : kafa tutmak

Se mettre qqch dans la tête : bir şeyi kafasına koymak

Un tiers de : in üçte biri

A titre, à titre de : -sıfatıyla, olarak (en tant que, comme)

Le titre : unvan, san, nitelik, senet

A juste titre : haklı olarak

A plusieurs titres : bir çok nedenle

En titre : asaleten

Nommer qqn en titre directeur général : birini asaleten genel müdür olarak atamak

A tort et à travers : gelişigüzel, rastgele

De travers : ters

Aller de travers : ters gitmek

Comprendre qqch de travers : bir şeyi tersinden anlamak

Prendre qqch de travers : bir şeyi tersinden almak, yanlış anlamak

Regarder qqn de travers : birine ters bakmak

En travers de : bir uçtan öbür uca

En travers : enine, bir kenardan öteki kenara

Se jeter, se mettre en travers de : karşı gelmek, engel olmak

A ses trousses : ardından, arkasında

Par le truchement de : -aracılığıyla, yoluyla, vasıtasıyla (par l’intermédiaire de qqch, de qn)
A usage, à usage de :-kullanmaya özgü, -olarak kullanılacak olan

A usage externe : dışarıdan kullanılacak olan

A l’usage de : kullanmaya özgü, -e yönelik, -e seslenen, -e seslenmek amacını güden, -e ayrılan, e
tahsis edilen (être destiné à être utilisé par qqn)

A la veille de : in arifesinde, in eşiğinde, -e çok yakın, -mek üzere

Etre a la veille de : üzere olmak, arifesinde olmak

En vertu de : -gereğince, gereği, uyarınca, -adına

En vertu de quoi : neye göre

Vis-à-vis de : -in karşısında, karşı karşıya, -e göre, -e oranla, ile karşılaştırıldığında, -e karşı, in
konusunda

Du vivant de : -in sağlığında

Sous le vocable de : -in adı altında, in koruması altında

En voie de : -mek yolunda, mek üzere

Par voie de, par la voie de : -yoluyla

Sous le voile de : -perdesi altında, -örtüsü altında

Par la voix de : sesiyle, yoluyla

Contre la volonté de :-in isteğinin aksine, -in arzusunun aksine

Selon la volonté de : in isteğine göre, in arzusuna göre

Avoir de la volonté : iradeli olmak

La bonne volonté : iyi niyet

La mauvaise volonté : kötü niyet

Avoir une volonté de fer : çelik gibi iradesi olmak

De bonne volonté : iyi niyetli

Au vu de : -in gözü önünde

A la vue de :-in gözü önünde, görününce, göründüğünde

En vue de : amacıyla, için, ereğiyle, niyetiyle

Aux yeux de : -in gözünde, -e göre, -e nazaran

Pour les beaux yeux de :-in güzel hatırı için, -in güzel sözleri için

Sous les yeux de : -in gözü önünde, -in gözetiminde, -in gözü altında

Sous mes yeux : devant moi, a ma vue

Avoir l’œil a tout : gözünden hiçbir şey kaçmamak

Ne pas croire ses yeux : gözlerine inanamamak


Ouvrir de grands yeux : gözlerini belirtmek

Sauter aux yeux : gün gibi ortada olmak, açık ve belli olmak

Suivre qqn des yeux : birini gözüyle takip etmek

Voire qqc d’un bon œil : bir şeye iyi gözle bakmak

Détacher ses yeux de qqch : gözünü bir şeyden ayırmak

Aussitôt : hemen, derhal, -ir.. mez

Avoir à faire qqch : bir şey yapmak zorunda olmak

Aussitôt que : -diğı anda, olur olmaz, dıktan hemen sonra, aynı zamanda, den itibaren

Donner le signal : işaret vermek

S’élancer (vers) : ileri atılmak, -e atılmak

Au bout de : -in sonunda, nihayetinde, sonra, in bitiminde

Au bout de compte : sözün kısasısı, hasılı, nihai olarak

A dater de : -den itibaren

Depuis que: -den beri, -den itibaren, -diğından beri, den bu ya

Demeurer entre :-nın arasında hüküm sürmek, var olmak

A l’expiration de : -in bitiminde, sona erdiğinde

En fin de : in son demlerinde, in sonunda

Une fois : -den sonra, -ir mez, di mi, inca

Dès l’instant que : hemen sonra, -yapar yapmaz, dığı için, dığına göre, mademki

D’aussi loin que : -er…mez

De plus loin que : ne kadar uzakta olursa olsun, -er..-mez

Dès lors : hemen, derhal, o zamandan beri, o günden beri, o vakitten sonra, o andan sonra

A peine : daha yeni, az önce, henüz, ancak, pek az önce, olsa olsa, en çok, er…mez, henüz…mişken

- J’ai à peine commencé mon travail.


- Il y a à peine huit jours que je suis passé chez mon ami : en çok yedi gün önce, olsa olsa yedi
gün önce
- A peine suis-je dans la rue, voila un orage violent qui éclate. : Henüz
- A peine endormi, il se met à ronfler : Uyur uyumaz

A Peine que : hemen sonra, yapar yapmaz

Ne …pas plutôt que, ne pas plutôt…que : hemen sonra, yapar yapmaz

- Le voleur n’eut pas plutôt fait deux pas que l’agent de police le saisit : Hırsız daha iki adım
atmadan polis onu yakaladı.
- Je n’ai pas plutôt dit deux mots que ma copine a compris que j’étais amoureux d’elle.
Plutôt : daha iyi, tercihen, daha çok, daha ziyade, daha doğrusu

Sitôt : hemen sonra, -yapar yapmaz, derhal

A la suite de : sonucunda, arkasında, ardında, sonunda, arkasından, ardından

Tout le temps que : müddetçe, sürece

Cependant que : iken, sırada, esnasında, dığı sırada, oysa ki, dığı halde, sine karşın , bununla beraber,
böyle olmakla birlikkte, oysa

Au cours de : en cours de : dans le cours de : esnasında, süresinde, sırasında, boyunca

Pendant toute la durée de : süresince, boyunca

A chaque fois que : her ne zaman…olduğunda, her defa ki, ne zaman…se

Chaque fois que : her defa ki.., her zaman, ne zaman, her…

Toutes les fois que : her defa ki, …zamanlar, ne zaman

A l’heure où : dığı zaman, sırada, saatte

A l’instant ou : tam..dığı anda

C’est là que : işte o anda, o andadır ki

- Il a passé un accident de la route c’est la qu’il a perdu sa conscience : trafik kazası geçirdiği
anda bilincini yitirdi.

Aussi longtemps que : müddetçe, sürece

Des lors que : -dığına göre, dığı andan itibaren, den itibaren, ettiği sırada, hemen sonra, yapar yapmaz

Lors de : sırasında, esnasında

Maintenant que : -iken, sırada, dığı anda ; mademki

A mesure que : dıkça, dikçe

A la minute où : dığı anda

Au moment de : anında, esnasında, sırasında, dığı

Dans le moment que : sırasında, esnasına, iken

Dans le moment où : dığı zaman, sırasında

Se tenir droit : dik durmak

Se pencher sur qqch : bir şey üzeirne eğilmek

A présent que : iken, sırasında

Tandis que : iken, sırasında, dığı vakit, dığında, esnasında,

Tant que : müddetçe, dıkça, diğı sürece

Tant s’en faut que : mesi şöyle dursun, mek bir yana
- Tant s’en faut qu’il se soumette qu’il accentue sa révolte : Boyun eğmesi bir yana,
başkaldırısını daha bir vurguluyor.

Au temps où : de temps où : dığı zaman, iken

Du temps de : au temps de : zamanında, çağında, günlerinde döneminde : en temps de

Du temps que : iken, dığı zaman

En même temps que : iken, sırada, esnasında, dığı anda, dığı sırada

Il est temps de : -menin zamanıdır, menin artık zamanıdır, menin tam zamanıdır

Pendant le temps ou : dığı zaman, sırada

Tout le temps que : müddetçe, her zaman, hep

En attendant : O zamana kadar, arada, bu ara, -caya kadar, meye kadar

En attendant que : inceye kadar

En attendant le moment où : -caya kadar

Sans attendre de : -meyi beklemeksizin, -beklemeden

Se trouver mêlé a la foule : kalabalığa karışmak

Dresser un plan : bir plan yapmak

Dire au revoir qqn : birini uğurlamak

Il y a longtemps que : çok oluyor ki, çoktan beridir

Avant le moment de : -den önce

Jusqu’au moment où : caya kadar

Jusqu’à tant que : -ncaya dek

Alors que : dığı halde, sine karşın, oysa

Bien que : sine karşın, sine rağmen, dığı halde, her ne kadar

Se rappeler qqch : bir şeyi hatırlamak

Faire peur à qqn : birisini korkutmak

En depit de : -e karşın, -e rağmen

Encore que : dığı halde, sine karşın, bununla beraber, her ne kadar

Excepté : -den başka, hariç, in dışında

Au lieu que: -ceğine, oysa ki

Bien loin de, bien loin que : -mekten çok uzak, mek şöyle dursun

Alors même que : oysa ki

Lors même que : -se bile, olsa bile


Même si : olsa bile,

Quand bien même : se bile, se de

Tout de même : yine de, , bununla birlikte, herşeye karşın, gene de,

Au mépris de : önemsemeksizin, saymaksızın, i aldırmaksızın, -i çiğneyerek, -e aykırı olarak

Au mépris des lois : yasalara aykırı olarak

Néanmoins : bununla birlikte, yine de, buna rağmen

Nonobstant que : -e karşın, yine de, bununla birlikte

Ou que : nerede-se, nerede ki,, nereye ki, yerlerde ki, nerede olursa olsun

Pour…que : ne denli olursa olsun, -de olsa

- Pour grands que nous soyons

Pourtant : bununla birlikte, ama yine de

Qui que ce soit : kim olursa olsun

Qui que vous soyez : kim olursanız olun

Qui que ce soit que : kim olursa olsun

Quoique : -sine rağmen, dığı halde, gerçi, sine karşın

Quoi qu’il en soit : her ne olursa olsun

Quoi qu’il arrive : ne olursa olsun

Sans que : madığı halde, değilse de, meksizin, meden

Sauf a : -se bile, se de

Sauf que : mesi dışında, mesinden başka

Sauf quand : menin dışında

Si : mademki, eğer

Sinon : in dışında, yoksa, aksi takdirde, değilse bile

Si…que : ne…kadar ….olursa olsun

Tandis que : oysa, oysa ki, halbuki dığında

Tout….que : sine karşın, dığı halde, ne kadar olursa olsun

- Tout enfant que j’etais : çocuk olmama rağmen


- Tout timide qu’il soit : tün utançgaçlığına karşın

Confier ses secrets a qnn : birine sırlarını açmak

Avoir confiance en qqn, qqch : birine, bir şeye güven duymak

Réussir à faire qqch : bir şey yapmakta başarılı olmak


Toutefois : bununla birlikte, ama yine de

Attendu :-den dolayı, dığından dolayı, sebebiyle, nedeniyle, dığı için

D’autant que : -den dolayı, nedeni ile, dığına göre, dığı için,

- Il faut agir avec prudence, d’autant que le succès n’est pas certain.

D’autant plus que : çünkü, dığı için

Pour cause de : yüzünden, nedeniyle, dolayı

Sous couleur de : bahanesiyle, görünüşü altında, iyor diye

Crainte de, dans la crainte de : -korkusuyla, -den çekindiğinden, korkusu içinde

De crainte de : korkusuyla, kaygısıyla, -diye

Crainte que : korkusuyla, kaygısıyla, diye

Se retenir de : -kendini -den alıkoymak, -den uzak durmak

A défaut de : yoksa, eksikse, bulunmadığından, bulunmazsa, olmadığında, bulunmadığından, olmadığı


için

Engager  qqn : birini işe almak, görevlendirmek

En effet: gerçi, gerçekten, gerçekten de

C’est que : -dendir, dandır, -den ileri gelir, den kaynaklanır ; bu…den ileri gelmektedir.

- Cet homme a 110 ans révolus, c’est qu’il a mangé équilibrement durant sa vie.

Ce n’est pas que…mais : dığından değil, den dolayı değil, bu değil, dığı için değil, fakat den ötürü.

- Je n’ai pas aimé cette ville, ce n’est pas qu’elle soit trop peuplée, mais c’est trop cher.

Ce n’est pas parce que…..mais que : dığı için değil….ama den ötürü.

Eu égard a : bakımından, nazaran, itibariyle, -i göz önünde bulunurarak, -i düşünerek

Par egard pour : -i göz önünde bulundurarak, -i düşünerek, birine duyulan saygıdan ötürü,

Etant donné : dolayısıyla, yüzünden, den dolayı, sebebiyle

Faute de : olmadığı için, eksik oldupundan yokluğu nedeniyle

Faute de mieux : daha iyisi olmadığından

A la faveur de :in sayesinde, -den yararlanarak

A force de : ile, sayesinde, yapa yapa, ede ede, koşuluyla

En haine de : kiniyle, nefretiyle, -e kızdığı için, -e karşı tiksintisinden ötürü

Manque de : eksikliği dolayısıyla, yokluğundan, olmadığı için, eksik olduğundan

Par manque de : yokluğundan, eksikliğinden olmadığından

Maintenant que : mademki, dığına göre, dığı için, iken, sırada


Du moment que : mademki, dığına göre, dığı için

Du moment ou : mademki, dığına göre,

Non que : -den dolayı değil, değilse de

Non pas que…mais : -den dolayı değil…..dığı için

Non pas parce que ….mais : çünkü den değil, den ötürü.

Par erreur : yanlışlıkla

Par peur : korkudan

Bruler vif qqn : birini diri diri yakmak

Etre surpris par une averse : sağanak yağmura yakalanmak

Recevoir une averse : sağanağa tutulmak

A verse : bardaktan boşalırcasına

- Il pleut a verse.

Gronder qqn : birini azarlamak

Sous peine de : cezası…dir, yoksa…cezası uygulanır

Puisque : mademki, dığına göre, dığı için

C’est la raison pour laquelle : - bu nedenle.

En raison de : nedeniyle, sebebiyle, den dolayı

Par raison de, pour raison de : yüzünden, den dolayı

Par la raison que : -den dolayı, nedeniyle

Pour cette raison que : -den dolayı,

Rapport a : -den dolayı, nedeniyle

- Je donne cela, rapport à la nourriture.

Si : Madem ki

Si…c’est que : eğer böyle olmuşsa şöyle olduğu içindir. ; bu…şundan ötürüdür,,,-se….dığındandır

- Si je ne t’ai pas invité, c’est que je ne savais pas ton adresse.

Par suite de : sonunda, sonucu olarak, nedeniyle,

Surtout que : mademki, dığına göre, dığı için

En tant que : -olarak, sıfatıyla

Vu : sebebiyle, den dolayı, göz önünde alındığında

- Vu la qualité, ce n’est pas trop cher.


- François n’arrive pas à être heureux, vu une période malheureuse qu’il a vécue.
Vu que : -den dolayı, sebebiyle

Afin de : olsun diye, sin diye, mesi için

Ajourner qqch : birşeyi ertelemek

Etayer qqch : desteklemek

S’effondrer : yıkılmak, çökmek

Faire des heures supplémentaires : mesaiye kalmak

Dans le but de : -mek amacıyla

Crainte de, dans la crainte de : korkusuyla, -den çekindiğin ötürü, korkusu içinde

Se faire des illusions, avoir des illusions : kuruntu yapmak

Faire illusion a qqn : birini yanıltmak

Cesser de faire qqch : bir şey yapmayı bırakmak

A dessin de : -mek niyetiyle, -için (dans le dessin de)

A l’effet de : -tesiriyle, -mek amacıyla, mek için

De façon à : -cek şekilde

A cette fin que : bu amaçla, bunun için

A seule fin de, a seules fins de : tek..amacıyla, sırf falan için, yalnızca şu amaçla

Dans l’intention de : niyetiyle, amacıyla

De manière à : -cek şekilde, mek için, amacıyla

De manière que, de telle manière que, de manière a ce que : -ceği şekilde, öyle ki, o şekilde ki, -cek
biçimde

Etre surpris de qqch : bir şeye şaşırmak

Faire lire : okutmak

Franchement : samimi olarak, içtenlikle

Être du même avis avec qqn : birisiyle aynı fikirde olmak

S’inquiéter de qqch : bir şeyden kaygılanmak

Se faire du souci : kaygılanmak

Faire des discours a qqn : birisine nutuk atmak

Marcher sur la pointe des pieds : ayaklarının ucunda yürümek

Surmonter des diffultés : zorlukları aşmak

De sorte a :-ecek biçimde

Presenter qqn a qqn : birini birisine tanıştırmak: Je vous presente mon mari.
De sorte que, de telle sorte que, en sorte que : o tarzda ki, o şekilde, öyle, öyle ki, o şekilde ki, öylesine
ki, -cek şekilde

Dans la vue de : mek çin, amacıyla

Se disputer avec qqn : ile tartışmak

En vue due : amacıyla, için, ereğiyle

En consequence de :-e göre, -e uygun olarak, -gereğince

En consequence : sonuç olarak,

Consequent a : -e uygun

A l’effet de : amacıyla, mek için

Dès lors : öyleyse, şu halde, bundan dolayı

Avoir de l’ascendant sur : -nı etkilemek

A ce point que, a tel point que, a un tel point que, a un point que : o derece ki, öyle ki

Au point de : tam sırasında, -cek derecede, öyle ki, o derece ki

Assez…pour : -cek kadar

Trop…pour : -meyecek kadar

- Tu es trop paresseux pour travailler.


- Tu parles un anglais trop incorrect pour être compris : Anlaşılamayacak kadar kötü İngilizce
konuşuyorsun.

Traducteur-interprète : mütercim tercüman

Faire face à qqch : bir şeye karşı koymak

Trop…pour que : meyecek kadar

Se servir de qqch : -nı kullanmak, -den yararlanmak

Remettre l’affaire a plus tard : işi ertelemek

Insuffisant pour : yetersiz

Suffisant pour :-e yeter, -meye yeter

Suffisamment….pour : -yeterince, yeter derecede

- Mon fils a suffisamment travaillé ses cours pour avoir de bons résultats au bac.

Sans que : -madığı halde, değilse de, meksizin, -meden

Si…que : o kadar…dır, o kadar…ki,, ne kadar…olursa olsun

Demeurer : ikamet etmek

Avoir le courage de faire qqch : bir şey yapmaya cesareti olmak

Si bien que : öyle ki, bu yüzden, bundan dolayı, o kadar ki


Tant et si bien que : o kadar, o kadar ki, o şekilde, o şekilde ki, öyle ki, bu yüzden, bu nedenle, bundan
dolayı

De sorte que, en sorte que : sonuçta, o tarzda ki

Compter sur qqn : birisine güvenmek

En sorte que : -ecek şekilde

Faire en sorte de : bir şey yapacak biçimde hareket etmek, davranmak

Suivant que : -sine göre, dığına göre

Tant…que : o kadar çok…ki, öylesine..ki (tel….que) (tellement…que)

- Il a tant travaillé qu’il est tombé malade.

Tellement que : o kadar ki : Il travaille tellement qu’il tombe souvent malade.

En admettant que : tut ki..dir, varsayalım ki…dir, kabul edelim ki…

Autrement que : yoksa, aksi takdirde, aksi durumda, başka türlü

- Elle a rédigé son livre autrement que je ne le pense.

Au cas où : diği takdirde, diğinde, varsayılım ki, …olur da..olursa

- Je laisse la porte ouverte au cas où il viendrait : Ola ki gelirse, kapıyı açık bırakıyorum.

Au cas que : ise, olursa, farzedelim ki

Dans le cas de : durumunda, halinde,

En cas de : takdirde, halinde, olduğunda

Pour le cas où : dığı takdirde

Manifester qqch a qqn : birine bir şey göstermek

A charge de: koşuluyla, şartıyla

A condition de :-mek şartıyla, şartıyla, mek koşuluyla

Etre de bonne humeur : keyfi yerinde olmak

A (la) condition que : şu koşulla ki, şayet, yeter ki, koşuluyla, şartıyla

Obéir aux désirs de qqn : birinin arzularına boyun eğmek

En ce moment : şu anda

Sous condition : koşullu olarak

Excepté si : in dışında, eğer..se

Dans (pour) l’hypothèse que (ou) : tut ki, varsayalım ki, farzedelim ki

- Dans l’hypothèse que tu commettrais des fautes quand tu parles français, alors, penses-tu
renoncer à apprendre cette langue ?
Par l’hypothèse que : tut ki, varsayalım ki, farzedelim ki, -nı varsayarak

- Nous avons l’intention d’y aller par l’hypothèse qu’il ne serait pas là-bas.

Quand bien même : yine de, oysa, bununla beraber, -se bile, -se de

A moins de :-medikçe

A moins que : -medikçe, mezse, meğer ki…sin, madığı taktirde,

- Pascal n’accepterait pas ce projet à moins qu’il ne reçoive une augmentation de salaire.

Traduire qqch en qqch : bir şeyi bir şeye tercüme etmek

Du moment que : mademki, dığına göre, dığı için, ne var ki, yapar yapmaz

Investir dans un enfant : bir çocuğa bel bağlamak

Moyennant que : -mesi için, -mek şartıyla, -mek koşuluyla

Pour peu que : yeter ki, azıcık..sin, azıcık da olsa…, azcık…yapsın

- Pour peu que vous le laissiez faire, il vous ruinera : Azcık onun yapmasına izin verseniz, sizi
iflas ettirecek.
- Pour peu que cette equipe fasse un petit effort, elle pourrait gagner le match : Bu takım azıcık
bir gayret gösterseydi maçı kazanabilecekti.

Pour (un) peu : neredeyse

- Pour un peu, il aurait tout perdu : Neredeyse herşeyini kaybedecekti.

Prendre du feu : tutuşmak

Pourvu que : yeter ki, elverir ki, bari

Sous réserve de : -kaydıyla, şu şartla ki, şu kayıtla ki

Selon que : sine göre, diğine göre,

Sauf si : -mezse, -olmazsa

Sİ ile oluşturulan tümceler :

1. Si vous avez froid, dites-le-moi.


2. Si j’étais à ta place, j’accepterais cet emploi sans hésiter. : İmparfait-Conditionnel Present
3. Plus que parfait-Conditionnel Passé : Si le centre avait mieux joué, nous aurions pu gagner le
match.
4. Present- imperatif : gerçek koşul : Si vous avez beaucoup de travail, demandez a vos amis de
vous aider.
5. Imparfait-conditionnel present : gerçekleşebilir, olası koşul
- Si je recevais de l’argent d’ici demain, je pourrais vous en donner : eğer bugün yarın elime
para geçicek olursa size veririm.

Soit que : ya o ya o, ister onu ister bunu

Soit que…souit que : ister…ister

Suivant que : -sine göre, -dığına göre


En supposant que : tutki varsayalım ki, farz edelim ki

Suppose que : tut ki, diyelim ki, varsayalım ki (à supposer que) (dans la supposition que)( une
supposition que)

Si tant est que : -ise, tut ki, diyelim ki, diğini farzedelim, sayalımki, şayet,

- L’accident s’est produit ainsi, si tant est qu’il dise la vérité :Doğruyu söylüyorsa kaza bu
şekilde meydana gelmiş

Ainsi que : -dığı gibi, nasıl…ise öyle, ..gibi

- C’est ainsi que l’accident s’est produit, je vous assure : Size temin ederim ki kaza aynen böyle
oldu.

Assez de…pour que : kadar, aynı oranda, yeterince

- J’ai pris assez d’essence pour que nous allions jusqu’à Zara.

Aussi…que : ne denli, ne kadar ; -e kadar

Autant que, autant…que : o kadar, kadar, …derecesinde

Au fait :aslında

Autant de….que : kadar, aynı oranda

Autant dire que : sanki, dersiniz ki, adeta

- Autant dire qu’il est perdu : Adeta kayboldu.

D’autant moins que : -diği ölçüde, diği için, -diğinden dolayı, dığı ölçüde az

- J’apprécie d’autant moins ses plaisanteries qu’il les répète : Şakalarını tekrar ettiği için daha
az beğeniyorum.
- J’ai d’autant moins envie de le faire que je l’ai déjà fait une fois : Önceden bir kez yaptığım
için onu yapmaya daha az istekliyim.

D’autant plus que : -dikçe, dığı oradan, nispette, dığı ölçüde :

- Le danger nous affole d’autant plus que nous y sommes moins préparés.
- Çünkü, diği için : Je le punirai, d’autant plus qu’il n’a pas demandé pardon.

Pour autant : bununla birlikte, yine de

Pour autant que : kadarıyla, dığı oranda

Pour autant que je sache : bildiğim kadarıyla

Aussi bien que :gibi, dği halde, hem.. hem de.., olduğu gibi,

- Il a quitté sa femme aussi bien que ses enfants. : Karısını olduğu gibi çocuklarını da
- Lui aussi bien que sa femme, préfère le mer a la montagne : Karısı kadar kendisi de

Autre chose de…autre chose de : -mek başka, -mek başka şeydir.

D’agir avec qqn :-nın karşısında davranmak

Comme si : -mış gibi, sanki


Davantage de : daha fazla

Davantage que : -den daha fazla

A même de : -cek durumda, -edecek halde, güçte,

- Paul n’est pas a même de nous aider.

De même que…de même, de même…de même : nasıl…ise, öyle de, nasıl ki…,..gibi

- De même que tu penses à ton intérêt, de même il pense au sien.

Le même…que : aynı

Même que : üstelik, dahası, hem zaten

- Même que c’est vrai. J’étais chez moi, même que je peux le prouver.

A mesure que : dıkça, dıkçe, oldukça, gittikçe

- A mesure l’homme avance en âge : İnsan yaşça ilerledikçe

Dans la mesure où : dığı ölçüde

- On vous respecte dans la mesure où vous êtes puissant : Güçlü olduğunuz ölçüde size saygı
duyulur.

Mieux que, mieux …que : -den daha iyi

Rien moins que : hiç, hiç de değil : Elle n’est rien moins que belle : Hiç de güzel değil.

Pire que : daha beter, daha berbat

Un livre récent : yeni çıkmış bir kitap

Plus de…que : -den daha çok, den çok

- Mon frère boit plus de lait que moi.

Ne te tracasse pas : Kafana takma, merak etme, kaygılanma

Au point où j'en suis : Öyle bir noktadayım ki, öyle bir durumdayım ki

A la limite : Son çare olarak

En tout cas : Ne olursa olsun

Pas question de :-nı söz konusu değil.

Tu dis n’importe quoi : Saçmalıyorsun

Il n’a toujours rien trouvé : Hala bir şey bulamadı.

Toujours rien ! : Hala hiçbir şey yok !

Et puis : Hem sonra

Si ça te dit : İstersen,

Brules les etapes : safhaları, aşamaları hızlaca aşmak, katetmek


Ne t’en fais pas : Endişelenme

Je vous l’accorde : Sana katılıyorum.

20 ans de prison : 20 Yıl hapis

Abus : kötüye kullanım, istismar

Abus d’autorité : yetkinin makamın kötüye kullanımı

Abus du pouvoir : gücün iktidarın kötüye kullanımı

Abuser : kötüye kullanmak, istismar etmek

Accord de volonté : irade uyuşması, istek mutabakatı

Accord : anlaşma, sözleşme

Accusation : suçlama

Acquiescer : razı olmak, kabul etmek

Aggraver la peine : cezayı ağırlaştırmak

Aggresseur : saldırgan

Allégation : iddia, ileri sürülen sav

Antécédent judiciare : sabıka kaydı

Appel : temyiz

Appel d’offres : ihale ilanı

Arbitrage : tahkim, hakemlik

Arbitrer : tahkim, hakemlik yapmak

Arrestation : tutuklama, tutuklanma

Arret : karar, kararname

Etre arête: tutuklanmak

Arrest des tribunaux: mahkeme kararları

Article : madde,

Attentat a la pudeur et le viol : namusuna saldırı ve tecavüz

Autorité competente : yetkili makam

Autorité concernée ;: ilgili makam

Autorités judiciaires : adli makamlar

Aveu : itiraf

Avis favorable : olumlu görüş

Base legale : hukuki temel, yasal temel


Casier judiciare : sabıka kaydı

Casser un jugement : bir kararı bozmak, geçersiz kılmak

Cause du mort : ölüm sebebi

Cellule de crise : kriz birimi, kriz masası

Certificat de bonne conduite : iyi hal kağıdı

Chambre criminelle de la haute juridiction : yüksek yargı ceza idaresi

Charte : şart

Chefs d’inculpation : suçlama makamı yetkilileri, iddia makamı

Circonstance aggravante : ağırlaştırıcı sebep

Circonstance atténuante : hafifletici sebep

Circulaire : genelge

Clandestin : yasadışı

Clause pénale : cezai madde, cezai hüküm

Clause : madde, koşul

Co-accusés : birlikte suçlananlar,

Code: kanun

Code civil: medeni kanun

Code penal: ceza kanunu

College :kurul

Commaditer l’attentat : eylemin saldırının planlayıcı olmak

Commetre une infraction: suç işlemek

Complicité: suç ortaklığı

Comploter contre qqn, : birine karşı kumpas kurmak

Compte non declaré :bildirilmemiş, beyan edilmemiş banka hesabı

Conclure un contrat : anlaşma imzalamak

Condamnation : mahkumiyet

Condamner : mahkum etmek

,conditions denonces par : tarafından şiddetle eleştirilen-ağır görülen koşullar

Confidentiel : gizli

Contentieux : ihtilaflı

Contractant : imza eden, imzalayan


Contrat a durée determinée : belli bir süre için yapılan sözleşme

Contrat a durée indeterminee : süresiz yapılan sözleşme

Contrat de bail : kira sözleşmesi

Convention ecrite : yazılı sözleşme

Convocation : çağrı, celp

Corrompre : yolsuzluk yapmak

Corruption : yolsuzluk

Coupable d’attente a l’ordre public: kamu düzenine zarar vermekten suçlu,

Cour constitutionnelle : anayasa mahkemesi

Cour de cassation : temyiz mahkemesi

Couvrir qqn : himaye etmek, saklamak, gizlemek, birinin suçunu gizlemek

Créancir : alacaklı

Criminalité : suçluluk

Culpabilité : suç, suçluluk

Decideurs regionaux : bölgesel karar mahkemeleri

Decimer : çok kişi öldürmek, kırıp geçirmek

Decision motivee : gerekçeli karar

Decision penale : cezai karar, cezai mahkeme kararı

Decret-loi : kanun hükmünde kararname

Deliberation : karar, karar verme süreci

Delinquance : suç

Delit d’entrave a la justice : adaleti engelleme suçu

Delit de favoritisme : kayarmacılık suçu, kayırma suçu

Delit : suç

Denoncer : kınamak, ihbar etmek

Deposer un recours en grace: af başvurusunda bulunmak

Deposer une plainte contre qqn : birine şikayet etmek, biri hakkında şikayette bulunmak

Derober : soymak, çalmak

Detention : alıkonma, hapis

Detention arbitraire : keyfi alı konma

Detention preventive : ihtiyati tutuklama


Detournement de fonds : kaynakların kötüye kullanımı

Differend : ihtilaf

Disculper : temize çıkarmak, aklamak

Dossier d’accusation: iddianame

Droit administrative: idare hukuku

Droit commercial : ticaret hukuku

Droit constitutionnel : anaya hukuku

Droit de succession : miras hukuku

Droit des biens : eşya hukuku

Droit des obligations : borçlar hukuku

Droit public financier : kamu mali hukuku

Echapper a l’impot : vergiden kaçırmak,

Engagement : tahahhüt

Enoncé de la peine : kararın okunması, cezanın belirlenmesi, cezanın ilan edilmesi

Etre blanci de :-den aklanmış olmak, den aklanmak

Etre condamné a : -e mahkum edilmek

Etre extorqué sous la torture : işkence altında alınmış olmak

Etre implique dans : -e dahil olmak, bir olaya karışmış olmak

etre maintenu : alı konmak, hürriyetinden mahrum edilmek

etre menotte : kelepçelenmek

etre mis en cause : ortaya konmuş olmak, tartışma konusu yapılmak incelemeye alınmak

etre place en garde a vue : göz altına alınmak

etre reconnu coupable d’espionnage : casusluktan suçlu bulunmak

satisfait du verdict : karardan memnun olmak

etre visé par des enquetes : soruşturmaların hedefi olmak

etre vise par une enquete preliminare : ön soruşturmaya konu olmak

fait a…le.. : …de…tarihinde düzenlenmiştir.

Faits presumes : sanılan, varsayılan, düşünülen

Faits de mœurs : ahlakla ilgili

Falsification : tahrif

Faute : kusur
Favoritisme : iltimas sağlamak, kayırmacılık

Fraude : sahtecilik

Fraude fiscale : mali sahtecilik

Garde a vue : göz altı

Haut magistrat : üst düzey hakim, yüksek yargı (haute juridiction, haute justice)

Impunité : dokunulmazlık

Incarcération : hapse atma

Incrimination : suçlama

Inculpation : suçlanma

Inculper : suçlamak

Indemnisation : tazmin etme, tazminat ödeme

Indemnité : tazminat

Indices graves et condordant : ciddi ve tutarlı deliller, ip uçları

Informations confidentielles : gizli bilgiler

Infraction : suç

Injure : hakaret

Instrucition judiciare : adli soruşturma

Instruction preparatioire : hazırlık soruşturması

Interdiction : yasaklama

Interpeller : yakalamak

Interrogatiore : soruşturma, sorgu

Investigation : araştırma, tahkikat

Irregularité : usulsüzlük

Irregulier : kurala aykırı, yasaya aykırı, usulsüz

Isolement : tecrit

Jugement : karar, yargılama

Legislation :: yasama

Litigeux : ihtilaflı

Longues heures de deliberation : uzun süren tartışmaların ardından verilen kararlar

Magistrat respecté : saygın üst düzey hakim

Magistrature : üst düzey hakim


Notification : tebliğ

Obligation juridiques : hukuki yükümlülükler

Ordre public : kamu düzeni

Outrage a : -hakaret, aykırı davranış

Outrage public aux bonnes moeurs : genel ahlaka aykırı davranışlar

Parties concernees : ilgili taraflar

Plaider : savunmak

Poursuite judiciare : adli kovuşturma

Pouvoir executif : yürütme erki

Pouvoir jurique : yargı erki

Pouvoir legislatrif : yasama erki

Presomption : tahmin, sanı,kanı

Reclamer justice : adalet istemek

Reglement : yönetmelik

Requisition : talep, iddianame

Saisie : el koyma, haciz, yakalama

Se pourvoir en cassation : bir üst yargı organına başvurmak, temyize başvurmak

Servir d’exemple : emsal teşkil etmek

Ses jours ne sont pas en danger : hayati tehlikesi yok

Solliciter une grace aupres du president : başkandan bağışlanma talebinde bulunmak

Soupçon : şüphe

Source judiciare : adli kaynaklar

Souverain : egemen

Traduire qqn devant le tribunal : birini mahkemeye çağırmak

Trafic d’influence : nufuzun kötüye kullanılması

Tribunal : mahkeme

Tribunal de premier degre : birinci derece mahkeme

Tribunal de premiere instance : sulh hukuk mahkemesi

Un tiers de sa peine : cezasının üçte biri

Usurper : zorbalıkla ele geçirmek, gasbetmek

Verdict : karar
Vol a l’arrache: kapkaçlık

Render la justice: adaleti sağlamak

Circonstance aggravante : ağırlaştırıcı sebep

Croisons les doigts: şansımız bol olsun

je n'en peux plus: artık bittim, artık dayanamıyorum.

Ne pas s’en faire : kafasına takmamak, kaygılanmamak (Ne t’en fais pas)

Ne plus en pouvoir : dayanacak gücü-sabrı kalmamak : Je n’en peux plus.

S’en ficher : boş vermek, kafasına takmamak : Je m’en fiche.

S’y faire : bir şeye alışmak

- Les premiers jours de l’ecole sont difficiles, mais les enfants s’y font facilement.

S’y prendre bien ou mal : bir şeyi yapabilmek veya yapamamak

- Bien qu’il ne soit pas experimente, il sait bien s’y prendre avec les etudiants.

S’y connaitre en : bir konuda uzman olmak

- Il s’y connait en littérature française.

C’est celle pour laquelle je travaille : Kendisi için çalıştığım bu şirkettir.

Appartenir a : -e ait

Etre a :-e ait (Cette voiture est a Paul)

Posseder : bir şeye sahip olmak

Disposer de qqch : -e sahip olmak (jouir de)

Faire des siennes : yaramazlık, münasebetsizlik yapmak

Y mettre du sien : elinden geleni yapmak

- Si vous voulez avoir une bonne note a l’examan, vous devez y mettre du votre.

Faire sien qqch : -i kendine mal etmek

- Il n’est pas bon de faire sien les idees des autres.

Toutes les deux heures : iki saatte bir

Rien que : sadece ( J’ecris ces poemes rien que pour toi)

Il n’en est rien : Hiç de öyle değil

Ne servir a rien : hiçbir şeye yaramamak

Ne dire rien a qqn : -için önem taşımamak, bir şey ifade etmemek

D’aucuns : kimileri, bazıları

En personne : bizzat, kendi


Personne d’autre : başka hiçkimse

Tenir a : önem vermek

Tenir de : benzemek

Tenir pour sıfat : birini, bir şeyi bir şey olarak görmek

Tenir pour qqn : birinden taraf olmak

Passer pour sıfat : kendini –gibi göstermek : Il est pauvre mais il passe pour riche.

Traiter qqn en qqch :-na –nı gibi davranmak, nı…-nı gibi ele almak

Se faire : yapılmak

Se dire : denmek

Nous vous prions d'agréer l’expression de nos sentiments distingués : Saygılarımızı sunarız, size
ilişkin saygılarımızı kabul buyurmanızı rica ederiz.

Se rejouir : sevinmek, eğlenmek, sevince kapılmak

Apres tout : sonuçta

renvoyer l'ascenseur: YAPILAN iyiliklerin altında kalmamak, yapılan iyiliklerin karşılığını sunmak

Un bon a rien: hiçbir işe yaramaz

directeur de cabinet: kalem müdürü


Dis donc: baksana
rendre l’ame: ölmek
ferais bien de faire qqch :- nı yapmak iyi olur- olacak

assez rarement: pek seyrek

témoigner de: göstermek, sergilemek


il n'y a rien à redire à cela: bunda itiraz edilecek bir şey yok.

Ressaisir a son origine: kaynağından ele almalı

la représentation que les Anciens se faisaient de la philosophie: Antiklerin felsefe algısı


la représentation courante que l'on se fait de la philosophie: felsefenin genel algılanış biçimi
à son tour: beraberinde
sa force logique et persuasive: mantığının ve ikna yeteneğinin gücü
bien avant tout: her şeyden önce
s'arrête au seuil de:-nın eşiğine ulaşmak
Cela revient à dire que: Bu şu anlama gelmektedir.
Je suis fasciné par:-e hayran olmak
Les technologies de pointe: ileri teknoloji
Pour ma part: bana göre
Je suis convaincu que: ikna oldum, -de kani oldum
Etre a meme de: -nı yapabilecek kapasitede olmak
à plein temps: tam zamanlı
qqn etre amené à: -den –nı yapması beklenir
les avantages en nature: işçi- memur ikramiyleri
Il faut que je voie: görmem lazım.
faire part de quelque chose: bir şeyi bildirmek, haber vermek
Un faire-part: akrabalara ve arkadaşlara doğum, ölüm ve evliliği bildinnek için gönderilen bir belge
(mektup, kari, davetiye)
c'est là: bu durum
ternaire: üçlü
la suite de: dizisi
une démonstration rigoureuse: sağlam bir kanıtlama
se substitue a: -e yerini bırakmak
le sens du devoir: görev bilinci
acquérir la maîtrise du langage: dili iyi kullanma yetisini kazanmak
C'est à ce besoin que va répondre le mouvement sophistique: Sofistik hareket tam da bu ihtiyacı
karşılayacaktır.
se fixer à: -de kök salmak
Moyennant un salaire: ücret karşılığında
Rétribution: ücret
PHILOSOPHER: felsefe yapmak
Decrocher le boulot: işi almak
les fruits de mer : deniz meyveleri, deniz ürünleri
Je ne suis pas très qqch :-nı pek sevmiyorum
Encore une semaine d’angoisse : sıkıntılı, gergin geçen bir hafta daha
La carte : Menü
Et comment !: Hem de nasıl
Combien vous dois-je ?: size ne kadar borcum var ?
Je-tu-il-elle devoir a qqn :- e borç….dır.
à plus forte raison : -şöyle dursun, çok daha fazla, haydi haydi, dahası
selon toute vraisemblance : muhtemelen, bilindiği kadarıyla, büyük ihtimalle
prépondérance : üstünlük
s'adresse à qqn : -e seslenmek, -e hitap etmek
le bruit de :-nın söylentisi, -nın patırtısı
contrée : diyar, ülke, bölge
Qchose peut faire de qqn : -bu şey -onun tarafından yapılabilir.
le plaisir et l'intérêt que l'on prend à la boisson : içkiden alınan arzu ve ona duyulan ilgi
l'intérêt que l'on prend à la qqch : -e duyulan ilgi
fait en ces termes l'éloge de qqch : -nu şu sözlerle övmek
se rapporte à :-ile ilgili olan,
englober : kapsamak, içermek
sciences naissantes : yeni gelişen bilimler
si l'on en juge par :-den anlaşıldığı kadarıyla, -e göre
relever de :-ile ilişki olan
hesiter entre : -nı arasında gidip gelmek
ıl n’a rien a voir avec qqch : ile ilgisi olmayan
D'une manière analogue : Benzer bir biçimde
A en juger par ces deux exemples : Bu iki örnekten yola çıkarak
De la même manière : aynı şekilde
avec beaucoup de force : güçlü bir şekilde
sensé : makul, sağ duyulu, akla yatkın
Tous les gens ont les yeux sur lui : herkesin gözü onun üzerindedir.
Deceler : tespit etmek, ortaya çıkarmak, belirlemek
l'on s'est faite de la figure de :-nın figürü hakkında yapılan
une cuisine aménagée : tertibatlı bir mutfak
à la première heure : erken saatte
Une location veya une vente de particulier a particulier : aracı olmaksızın yapılan kiralama veya satış
La preuve en est que :Bunun kanıtı
Serein : huzurlu, temiz, açık, rahat, sakin
Reposant : dinlendirici
Une prise de conscience : -nın farkındalığı, -nın bilincine varma
tirer le meilleur parti possible de la situation : durumdan en iyi şekilde yararlanmak
triompher pour l'histoire : tarihsel bir övgü kazanmak
tout au plus : olsa olsa, yine de
se mettre en scene dans :-e dahil olmak,
marqué d'une empreinte indélébile : silinmez bir damga vurmak
le non-savoir : bilmezlik
faire prendre conscience aux autres hommes de :başka insanların -nın bilincine varmalarını sağlamak
prendre l'attitude de quelqu'un : -nın tavrını edinmek
se deprecier : kendini değersiz göstermek
Il ne repose sur rien :hiçbir şeye dayanmamak
en fait de contenu théorique de savoir :bilginin teorik içeriği bağlamında.
Feindre de :- miş gibi yaparak
Recevoir tout fait : hazır bir şekilde edinmek, elde etmek
Se contenter de faire :-nı yapmakla yetinmek
laisse bien entendre que :-nı düşündürmek
passant du savoir à lui-même : bilgiden kendisine geçiş
ses propres contradictions internes : kendi iç çelişkileri
prend de la distance visà- vis de lui-même : kendisiyle arasına bir mesafe koymak
s'identifier à qqn :ile özdeşleşmek
d'être de telle ou telle manière : şu ya da bu şekilde var olmak
pour autant : bununla birlikte,
arriver pile à l'heure : tam zamanında varmak
tomber pile : tam zamanında, uygun zamanda gelmek, denk gelmek
tout simplement. : ancak
A neuf heures pile : tam dokuzda
Du coup : dolayısıyla
Se rafraichir : serinlemek
Se mettre dans de sales draps: zor bir durum içinde olmak
Connaître comme sa poche: çok iyi bilmek- nı yakından tanımak
Avoir un coup dur: büyük bir sorunu olmak
Avoir le mal de mer: deniz tutması
on éprouvera le sentiment de ne pas être ce que l'on devrait être: olması gerektiği gibi olmadığı
duygusuna kapılacaktır.
C'est ce que laisse entendre: anlatmak istediği
Tout au plus: en fazla, olsa olsa, ancak, belki
Bouleversement total: tümden altüst oluş
agit sur qqn d'une manière irrationnelle: -nın üzerinde akıl dışı bir etkide bulunmak
à la première: ilk başta
faire allusion à:- e imada bulunmak, den söz etmek
habituelle: alışıldık
éveiller a:-de uyandırmak
béatitude : uhrevi mutluluk
désintéressement :çıkar gütmeyen
se mettre à l'épreuve: kendini sınamak
la remise en question de soi-même: kendini sorgulama
mené un genre de vie: böyle bir yaşam tarzı sürdürmek
ce qu'est la mort: Ölümün ne olduğu
porter sur:-ile ilgili, -nın hakkında
engagement: adanmışlık
le savoir n'est pas un savoir tout court: Bilgi sadece-yalnızca-salt bilgi değildir.
est puisé dans:- nın kökeni…dir.
retient de faire qqch:-nı yapmaktan alı koymak
les médiévaux: ortaçağ düşünürleri
est en circulation: dolaşımdadır.
İntelligibilité: anlaşılabilirlik
un quartier résidentiel: müstakil evlerin bulunduğu bir mahalle
les grandes surfaces: büyük mağazalar-süper marketler
la Carte Orange: aylık yolculuk kartı-akbil
Ça sera tout: hepsi bu kadar.
Il en est de meme de:-nın için de geçerlidir.
Prototype: ilk örnek
se réfugier dans:-e sığınmak
s'enfuit en lui-même: kendi içine kapanmak
Il n'en reste pas moins que: Ancak
comme Platon savait si bien le faire: işin ehli olan Platon
la part théorique y est réduite au minimum: Teorik kısım burada küçük bir yer tutar.
faire rêver les poètes: şairlerin hayal gücünü beslemek
D'un bout à l'autre du:-nın başından –nın sonuna kadar
Eloge: övgü
Il m’a fallu:-nı yapmam gerekirdi.
s'élever contre:-e karşı çıkmak
quelque être pensant: düşünen varlık
par le passé: geçmişte
la discussion savante: bilimsel tartışma
faire ressortir: -nı ortaya koymak
en de nombreux cas: birçok durumda
affectation: tahsis, paylaştırma, bölüşüm
à l’accueil: resepsiyon
(se) tutoyer: sen diye hitap etmek
(se) vouvoyer: siz diye hitap etmek
etre submerge de travail: işten bunalmak,
J'espère que je serai à la hauteur: Umarım üstesinden gelirim
on me signale que: duyuyorum ki
est épris de: -e tutkun olmak
s'applique à:-e uyarlamak, -e uygulamak
va-nu-pieds: serseri, baldırı çıplak
être en proie à: -nın kontrolünde, nın boyunduruğu altında olmak, nın pençesinde, den mustarip
etre digne qqch de qqn: -na yakışır vaziyette durumdas olmak
Il jamais à court de paroles: sözünü asla kesmez
Agathon en avait fait autant: Agathon’da aynısı yapmıştır.
Laisser entendre que:-nı ima etmek, -nın anlatmaya çalışmak
identifié à:ile özdeştirmek
Il est moins un savoir purement théorique qu'un savoir-faire: Salt kuramsal bir bilgiden çok bir beceri-
bilgisidir.
Il est à mi-chemin de….et..: -nı bağlayan yolun ortasında yer almak
il lui suffira de:- nı yapmak yeterli olacaktır.
se laisse entrevoir:kendini sunmak, göstermek
une opposition de contradictio:taban tabana karşıtlık, mutlak-kati bir karşıtlık
etre voué a:-e mahkum olmak
quel sens très étroit: nasıl dar bir anlamda
la conscience de soi du gouvernement: yönetimin öz bilinci
etre mutee dans:-e atanmak
assurer les cours: ders vermek
explique comment se passent les choses: şeylerin nasıl olduğunu açıklamak
plus... que ça, tu meurs:bundan daha….olamaz

Plus mélangé que ça, tu meurs: Bundan daha karışık olamaz.

Dans l’ensemble: genelde, çoğunlukla


Se rendre a:-e teslim olmak
je t’assure: size temin ederim ki
laquelle réduction historiciste consisterait en quoi?: Hangi koşulda böyle bir indirgemeden
bahsedilebilir
la méthode de fait: çalışma yöntemi
Dès lors: bu noktadan hareketle
s'ordonnent à:-e bağlamak,
l'histoire que l'on peut faire de:-den elde edilen tarih, çıkarılan tarih, -den kurabilir olan tarih
mettre en place:uygulamak
en gros: kabaca
reperer: belirlemek
L’etat qui se donne comme étant déjà là: verili durumdaki bir devlet
présenté comme donné:var olduğu varsayılan
présenté comme à construire: inşa edilecek
avide de:-e susamış, -e tutkun
metre au point: düzenlemek, geliştirmek
resulte de:-den ileri gelmek, den kaynaklanmak
en gros: aşağı yukarı
surplomber: hakim olmak
étendre sa bienveillance paternelle sur:-e babacan bir iyilik-lütuf, teveccühle yaklaşmak
Il existe pour lui-même et par rapport à lui-même, par lui: Kendisi için ve kendisine atıfta bulunarak,
kendisi üzerinden vardır.
Se fondre a: -de erimek
prendre corps: vücut bulmak
la gestion intérieure: iç yönetim
la réglementation: tüzüklere bağlanmak
corrélatif: ilişkiler bütünü
cet art de gouverner ordonné à la raison d'État: Devlet aklına odaklanmış yönetim sanatı
sa politique étrangère: Dış politikası
se donne un objectif: bir amaç edinmek
à la fin des temps: son noktada
s'ordonner a: -e uymak, -e bağlı kalmak
prendre en charge: üstlenmek, karşılamak
quasi: neredeyse
le point charnière: en önemli nokta
Elle s'est faite à partir de quoi?: Bunun temelinde ne yatar?
Multiplicateur: -nın genişleme aracı
commencent à se poser: ortaya çıkmaya başlamak
Marché conclu: Anlaştık
Ça te dirait de:-nı yapmaya ne dersin, -nı ister misin?
Bien sûr que ça me dirait: Tabiki de hoşuma gider.
depuis bientôt trois ans: neredeyse üç yıldır.
syndicat d'initiative: turizm danışma bürosu.
paye a la pige: ücretli çalışan
à notre aise : kolaylıkla
a-valoir : avans
solde : maaş, aylık,i bakiye
Le droit constitué par:-nın oluşturduğu hukuk
en tout état de cause : her durumda, her halükarda, hiçbir koşulda
faire valoir : kabul etmek, ileri sürmek, sunmak, söylemek,
s'est engagé à faire:-nı yapmaya söz vermek
le droit originaire: ilkel hukuk
en première instance au moins: en azından ilk önce
formules par:-tarafından ortaya atılmak
les dissidents religieux: dini muhalifler
On fait objection de droit à la raison d'État: Devlet aklına karşı hukukun öne çıkarılması
fait jouer qqch contre qqch:-nın karşısında -e başvurmak
favorables au pouvoir royal: kraliyet iktidarına sıcak bakan
justification: geçerli kılma
disons d'un mot: tek kelimeyle ifade etmek gerekirse
à la limite même faire qqch:-hatta –nı yapmaya kadar gitmek
Elle consiste en quoi?: Bu neye dayanmaktadır?
Rationalité: akılsallık
relever votre compteur: sayacı onarmak
électrifié un public venu nombreux : çok büyük bir kalabalığa yol açmak
outre-mer : deniz aşırı
tout à l’heure : az önce, biraz sonra, biraz önce, birazdan, demin, hemen
Là encore : burada da
Se proposer : amaçlamak, aklına kurmak, niyetlenmek, önermek, tasarlamak
se loger a : -de konumlanmak
tout à l'encontre de :-nın tamamıyla karşıtı, tersi
dans cette mesure-là : aynı bağlamda,
la ligne de pente : yokuş çizgisi
dans la droite ligne de :- nın doğrultusunda, -nın bir devamı, -ile aynı hatta, doğrultuda
apparaître comme étant : -olarak görülmek
etre inscrit dans :- -nın kökeni…dir. -den doğmuş, -nın içine konmuş
Peu importe que :-nın pek önemi yok.
Se hasarder :- cüret etmek, cesaret etmek, -e kalkışmak,
Voyage de noce : balayı
se brancher sur :-e eğilmek
mais il y a plus : fakat dahası da var.
Qu'est-ce qui va faire que :-nı yapmak (-nasıl olur da yapmak)
respecter la loi : yasaya uymak, riayet etmek
gouverner juste assez : Yeteri kadar yönetmek
dispositif : mekanizma
est en somme le même encore aujourd'hui : Bugün hala güncelliğini korumak
s'établit en ses linéaments : çizgiselliğiyle kurulmak
etre marque par : -nın izini taşımak
l'articulation sur une série de pratiques d'un certain type de discours : belirli söylem tipi ile bir takım
pratiklerin birbirine eklemlenmesi.
Légiférer en termes de vrai ou faux : doğru veya yanlış olarak yasama yapmak
avant d'ailleurs : hatta daha öncesinde
règlement : yönetmelik
réglementation : nizanname
le maintien des coutumes : geleneklerin sürdürülmesi
coherence : tutarlılık
a pour effet :-nın sonucu, etkisi
la conformité gouvernementale : yönetimin uyumu
point fixé par son devoir-être : olması gerektiği nokta.
Monter a son zenith : doruğuna ulaşmak
Faire l’object de :-e tabi olmak
Savoir-vivre : görgü
Enjeu : amaç, bahis, konu, mesele, nın ana meselesi, -nın gayesi
Dispositif : düzenek
avoir pour noyau central :-nın merkezi noktası, -nın merkezine
faire un bizarre écho : tuhaf bir şekilde yankılanmak
telle ou telle : bazı
De quoi s'agit-il dans tout cela : Tüm bunlar ne ifade ediyor ?
faire un bond en avant : ileriye doğru giderek, zamanda mesafe katederek
se porte caution pour : için kefil olmak
expulser : tahliye ettirmek, sürgün etmek, sınır dışı etmek
l'allocation logement : konut yardımı
A part ça : Bunun dışında,
un rite de passage: geçit töreni
le moins possible: asgari
le point d'inflexion: kıvrılma noktası
Je dirai pour faire un mot qui n'est pas bon: uygun olmayan bir ifadeyle
Se voir : kendini –nı olarak görmek
Disons Ceci: şöyle diyelim.
être hanté de : -nın tarafından rahat bırakılmamak
hanter : musallat olmak, uğraştırmak
la question du trop et du trop peu: fazla ve yetersiz sorun
c'est en ceci que: -nın göstergesi bu
faire reculer qqch : geri plana itmek
doubler : geçmek
pour autant : ancak, bununla birlikte
s’initier a : ilgilenmek, -nı öğrenmeye başlamak
objets à apporter sur les marchés: piyasaya sunulacak olan nesneler
quant aux droits qu'il fallait acquitter: ödenmesi gereken vergiler-ücretler
quant aux prix fixés: fiyatların belirlenmesi
sinon les plus pauvres: en yoksullar olmasa da
aussi juste que possible: mümkün olduğunca adil
juridiction: yargılama
devoir a: -e borçlu olmak
c'est là que: Bu noktada
laisse apparaître:-nı ortaya çıkarmak, meydana getirmek
osciller autour de: -nın etrafında dalgalanmak
au sens strict: dar anlamıyla
rever a : -nın hayalini kurmak
bien de chez nous : İçimizden biri
golfe : körfez
peninsula : yarım adam
pensée de jardins : menekşe.
Fourmiller de : ile dolu olmak
Avoir raison d'être : varoluş sebebi
D'une façon plus précise : Daha açık bir şekilde dile getirmek gerekirse
un jeu à somme nulle : sıfır toplamlı bir oyun.
Austere : sert, haşin
Austerite : sertlik, ağırbaşlılık
Il ne peut amener qu’un profit double: Yalnızca çift bir kazanç sağlayabilir.
Ils sont loin d’etre epuisees: Bugün dahi süregelen
Articuler sur : -nın üzerine kurulmak
prescrit a l’homme un certain nombre d’obligations: insana belli zorunluluklar yüklemek
en sous-main: el altından
reprendre en obligations juridiques: hukuksal yükümlülüğe dönüştürmek
repris en termes de droit: hukuki bir temele oturtmak
horoscope: günlük burç falı
mettre un terme a: -e son vermek, -nı bitirmek
si tant est qu’on puisse la reconstituer :
faire irruption en: -de patlak vermek
mettre en forme : vücuda getirmek, düzenlemek, şekil vermek
De sorte que: dolayısıyla
Dissuader qqn de : vazgeçirmek, caydırmak
se doit de connaître :-nı bilmek, -na hakim olmak zorunda olmak
se devoir de faire qch :-nı yapmak zorunda olmak
s’entendre : anlamak, ima etmek, kasetmek
La liberté, ce n ’est jamais rien d’autre qu’un rapport actuel : Özgürlük güncel bir ilişkiden başka bir
şey değildir.
se contenter de :- ile yetinmek
demande de prêt : kredi talebi
je suis a decouvert : Hesap açığım var. Borçlu durumdayım.
Le solde de compte : hesap bakiyesi
Liberté du marché du travail : Serbet istihdam piyasası
si elle l’est : öyleyse bile
se propose de :-nı amaçlamak, -nı hedeflemek
se trouver contraint de faire qqch : kendini -nı yapmak zorunda bulmak
Inversement, même chose : Aynı şekilde tam tersine
Animer de l’intérieur : içeriden yaratmak
Les cavaliers de l’Apocalypse : Mahşerin dört atlısı
caisse d’epargne : tasarruf sandığı
Que ce soit, par exemple : Örnek olarak
Contrepartie : bedel
Contrepoids : karşılık, karşı ağırlık
au jour le jour : günü gününe
reprendre en charge : kontrol altına almak
jusque dans son détail le plus fin : en ince ayrıntısına kadar.
la formule du gouvernement tout entier : yönetimin topyekün formülü
du moins en première instance : en azından ilk aşamada
etre limitée à des institutions : kurumlarla sınırlanmış olmak
etre due a : -nın nedeni
un excès d’interventionnisme et un excès de contraintes et de coercition : müdahaleciliğin,
yaptırımların ve baskının aşırıya kaçması
etre eprouve par : -nın tarafından algılanmak
Que ce soi……que ce soit… : gerek….gerek
Le point d’ancrage de : nın temel dayanağı
Etre entraîné par : -nın yol açtığı
Compromettant : tehlikeli, riskli
Il en est bien la preuve : Bunun kanıtıdır.
Se gerent : idare edilmek
Réaménagement : yeni düzenlenim
Brocante: bit pazarı.
mettre entre parenthèses: parantez içine almak, bir kenara koymak
passe-temps: hobi, eğlence, meşgale
se detendre: eğlenmek, dinlenmek rahatlamak gevşemek
à coup sûr: kuşkusuz, hiç şüphesiz,
dissidence: fikir ayrılığı, muhalefet
directe et frontale: doğrudan doğruya
faire l'économie de:-den kaçınmak.; -sız yapabilmek,
quasi: neredeyse
le repérage de:-e tabi tutulma
les manières de faire: yapıp etmek biçimleri
marchandise: mal, emtia
loin devant: -nın ötesinde, ilerisinde
c’est du passé: tarih oldu, geçmişte kaldı.
Roller: buz pateni
Sprint final: final koşusu, son tur,
tout simplement: yalnızca, sadece
s’herisser de: ile dolu olmak
émailler de: ile donanmak, süslenmek
s’etirer: gerinmek
cime: tepe, doruk, zirve
d’un coup: birden bire, aniden, ansızın
phosphorescent: fosfor gibi ışıldıyan, karanlıkta ışıldayan
paroi: duvar, iç çeper
vertigineuse au possible: mümkün olduğunca baş döndürücü
bien des fois: defalarca
gazon: çimen, çimenlik
en ceci que: anlamında, bağlamında
L’arracher a l’Etat le secret: devletin sırrını ortaya çıkarmak
passer a l’exterieur de la probleme: sorunu dışarıdan ele almak
Ceci etant dit: bununla birlikte, bu bağlamda, denilebilir ki
Continuer le fil de:-e devam ederek
A l’heure actuelle: günümüzde
decoupe un peu par charcutage arbitraire: nispeten kabaca ayrıştırmak
plein emploi: tam istihdam
admettre a l’unanimite: oy birliğiyle kabul edilmek
s’inscrit a l’interieur de:-nın içinde yer almak
sous l’impulsion de: önderliği altında
trivial: alışagelmiş, tali
porte atteinte a:-ihlal etmek, -e zarar vermek
dechu de:-nı yitirmek, kaybetmek
ca me met mal a l'aise.: Bu beni rahatsız ediyor. (metre mal a l’aise a qqn)
supposons: varsayılım,
un pouvoir juridique de coercition: yasal bir yaptırım yetkisi
ca vaudra:-nı anlamına gelir, -na değer.
Poids: önem, anlam
Effectivement: aslında, gerçekte, hakikaten, etkin bir biçimde
Palliatif: gerekçe, hafifletici
a l’egard:-e yönelik
plus immediat: daha doğrudan
Disons encore ceci: Şunu da ekleyeyim
en grande partie: çoğunlukla
Si l’on en croit les historiens du xvie siecle,: On altıncı yüzyıl tarihçilerine inanacak olarsak
accorde a cet individu sa protection: söz konusu bireyi koruması altına almak,
la valeur marchande: ticari değer
un pouvoir d’achat en expansion: yükselen bir alım gücü
mettre hors-la-loi: hukuk dışına itmek
relayer: -nın yerini almak, dönüştürmek, değiştirmek
faire expres: bilerek kastden yapmak
le fonctionnement, la justification et la programmation: işleyiş, temellendirme ve proglamlama
l’epaisseur historique: tarihsel önem ve derinlik
mefiance: kuşku
une economie dirigee: planlı ekonomi
repérer la manière dont s’est inscrit dans la réalité ce programme: bu programın hayata geçirilme tarzı
Ralliement: katılım
La encore: yine de
Ne t’en fais pas: endişelenme
J’ai horreur de: -den nefret etmek
Appropration: mülkiyet
certain nombre d’objectifs lointains: uzun vadeli amaçlarla, hedeflerle
c’etait precisement l’inverse: tam tersi söz konusuydu.
Sinon…….du moins: -na olmasa da…..en azından –a
Passablement: oldukça, eypeyce, yeterince
Modalite: yöntem
Dieu sait si: Tanrı biliyor ya
Etre de:- ait olmak
Administrative: idari
d’un appareil administratif: idari düzenek
Ce sera a voir: Buna bakmak gerek.
Prise de parti dans de:- nın içinde biçimlenmek
Liberté d'esprit: zihin açıklığı
Sinon de:-nın olmaksızın,

On ne saurait dire que: Söylenemez


pris au dépourvu: hazırlıksız yakalanmak
la connaissance révélée: vayhedilmiş bilgi.
l'entendement: anlık
n'a affaire qu'à : salt –nı ile ilgili olmak
pourvu qu: -olmak üzere, -mek üzere
charité: merhamet
Je n’en ai rien a faire: Umrumda değil, beni ilgilendirmiyor.

jusqu’a present insurmontee: şu ana kadar çözülemeyen


Traverser par: ile kesişmek
Ceci etant: Bu noktada
rompre un peu avec mes habitudes: Alışkanlıklarımın biraz dışına çıkmak
faire la connaissance de:-ile tanışmak, -nın bilgisine vakıf olmak
le plus tranchat : en sağlam, keskin, sivri
le cercle est boucle: Başlangıç noktasına geri dönüyor, döngü tamamlanıyor.
servir de caution a: -nın ön koşulu olarak
pour schématiser d’une manière drastique sa position : içinde bulunduğu konumu kabaca belirtmek
gerekirse,
de part et d’autre de:-nın iki yanına
prendre la peine de faire: -nı yapma zahmetinde bulunmak
un eprise d’otages: rehine krizi, rehin alma
rebrobation: eleştiri, kınama
indignation: gücenme, öfke
emmerder: canını sıkmak, kızdırmak
au plus haut point: oldukça, çok, epeyce
se debrouiller: ile yetinmek idare etmek, üstesinden gelmek sorunu çözmek
se heurter a: -karşı gelmek, ile çatışma
avoir affaire a qqch, a qqn: ile ilgilenmek, ile uğraşmak
les techniques qu’ils avaient a leur disposition: sahip oldukları teknikler
un petit peu: biraz
tout naturellement: doğal olarak

l ’autarcie economique de:-nın ekonomik açıdan özerkliği


le coup de force theorique, speculatif: spekülatif, teorik koz
servir de qqc a qqn-qqch: -e nın olarak katkı sağlamak,

solution de dernier recours: son çözüm yolu


au point ultime:-nın doruk noktasında
prenez n’importe lequel de ces elements: bu unsurlardan herhangi birini ele alalım.
Donnez-vous qqch:-na bakınız, -nı ele alınız.
prendre la peine de faire: -nı yapma zahmetinde bulunmak
a ma place: benim yerime, benim yerimde olsaydın
si j’etais toi: senin yerinde olsaydım
a la suer de mon front: alnımın teriyle
tacher de: -meli malı, -,için çabalamak, gayret etmek, görevin, ödevin
savoir quoi en faire: -nı ne yapmak gerektiğini bilmek
Tu en ferais toi:
Ferais bien-mieux:-nı yapman iyi olur, -nı yapmalısın
Si j’etais a ta place
Tu n’as qu’a: Yapman gereken yegane şey,
Je te conseille de: je te deconseille de
Metre en jeu: kullanılmak, ihtiva etmek
Reprendre leur leçons: onların derslerini takip etmek
sa necessite interne: kendi içinde bir zorunluluk
déchiffrer dans:-den çıkarılan sonuç, -den sonuç çıkarmak
d’un pouvoir etatique: devlet gücü
en quelque sorte: Bir anlamda, bir bakıma
le principe de fonctionnement interieur: içeriden işleyiş ilkesi
quant a:-e dair
la position subordonnee: ikincil-alt konum

La contionnnel passé:
- J’aurais dine, je serais sorti (e), je me serais promené
- Si j’avais moins mangé hier, je ne serais pas malade aujourd’hui.
- Si j’avais moins mangé hier, je n’aurais pas été malade.
Faire des reproches: Sitemde bulunmak
- Tu aurais du telephoner a tes parents. Tu aurais pu leur envoyer une carte postale.
- Si tu avais travaillé plus, nous serions riches, nous aurions acheté une voiture.
- Je te reproche d’arriver toujours en retard.
Exprimer des regrets: Pişmanlıkları dile getirmek
- J’aurais pu faire un effort. J’aurais du travailler plus.
- Si j’avais su, je n’aurais pas fait ça.
- Je regrette de partir, d’avoir fait des betises.
- J’ai eu tort de t’ecouter.
- J ‘ai tort de ne pas etre reste chez toi.
- C’est dommage, c’est bete, quel dommage qu’il parte.
Ne vous y trompez : Görünüşe aldanmayın
Renier : yadsımak, inkar etmek,
Apparemment: ilk bakışta, görünüşte,
Il n’en reste pas moins que : Herşeye rağmen, yine de, ancak
Si……c’est tout simplement que. : Eğer…….çünkü den dolayı…
Faire face a : -e karşılık vermek, -nı karşılamak
Une chose supplement de :-nı tamamlayıcı şey
D’où  : İşte bunun için, bu nedenle,
Sorte : etken, unsur, birim
La necessité pour qqch  de faire : -nın -nı yapması gerekmektedir.
l’indexer à : -e dayandırmak
unidimensionalité : tek boyutlu
contraints à : -e mahkum kılmak
reduit qqch a qqch :-nı -na indirgemek
uniformisation et normalization: tekleştirme ve sıradanlaştırma
voué les individus à : bireyleri -e zorlamak
tam olarak içeriği ve iskeleti belirgin olmayan bir düşünce: d’une pensée dont on ne sait pas très bien
quelle est l’articulation et l’ossature,
repris a leur compte : kendi hesaplarına mal etmek
si on regarde les choses : esasında bakarsak, farklı bir açıdan bakarsak
Regardons ce que : -e bakalım
Pour résumer tout ceci : özetlemek gerekirse.
Le point decisif : en önemli etki
Le conditionnel passe : J’aurais diné, je serais sorti(e), je me serais promenée
- Si j’avais moins mangé hier, je ne serais pas malade.
- Si j’avais moins mangé hier, je n’aurais pas été malade.
Faire des reproches
- Tu aurais du telephoner a tes parents. Tu aurais pu leur envoyer une carte postale.
- Si tu avais travaillé plus, nous serions riches- nous aurions acheté une voiture.
- Je te reproche d’arriver toujours en retard- d’avoir menti a tout le monde.
Exprimer des regrets
- Si j’avais su, je n’aurais pas fait ça.
- Je regrette de partir- d’avoir fait des betises.
- J’ai eu tort de t’ecouter- de ne pas etre reste chez moi

Les sens figuré : simgesel-sembolik anlam, mecazi anlamı


Prétentieux: iddialı, kendini beğenmiş
Amerement : ne yazık ki, acı acı
Relever de : -e tekabül etmek
impermeable a:- den bağımsız
par une sorte de reaction en chaine: zincirleme bir tepkiyle
en gros: başka bir deyişle.
les camps de concentration: toplama kampları
etre reproche a:-e atfedilen, -e yüklenilen
Et au lieu de se dire: şöyle düşünmemek gerekiyor.

nispeten serbest bir piyasa ekonomisini devlet nasıl kı- sıtlamalı ki, bütün olumsuz etkileri asgarî
düzeye indirilsin: soit une economie de marche relativement libre, comment est-ce que l’Etat doit la
limiter pour que ses effets soient le moins nocifs possible ?
retournement: ters çevirme
ce qu’etait ce renversement: ters çevirme işte buydu.

se faire d’illusions: kendimizi kandırmayalım.


Ce dont il est question: Söz konusu olan şey
c’est de savoir si:-nın olup olamayacağını bilmek,
de cela: bu konuda
faire passer:-e ulaşamak
c’est dans cette mesure-la: bu bağlamda
informer l’Etat: devleti biçimlendirmek
une rabais: une remise: une ristourne: un escompte: İndirim
faire les soldes: en soldes
Le venduer m’a fait un prix: Satıcı fiyatta indirim yaptı.
Faire un prix a qqn: fiyatta indirim yapmak
Au beau millieu de:-nın ortasında
y'a pas de copain qui tienne : sorunu veya durumu değiştiremeye kafi herhangi bir neden veya
gerekçenin olmaması.
Tant pis : öyle olsun.
Quoi de neuf : ne var ne yok
On se fait signe : Haberleşmek üzere.

Faites-moi grâce de : -nı bir tarafa bırakın,


Pensez-vous !: Tabi ki hayır.
Retenez que : unutmayın ki,
Regrettée: merhum
Logeable: geniş ferah
Luminosité: parlaklık, açıklık, aydınlatma gücü
L’échange: mübadele
Pour dire les choses, la encore, tres grossierement: Bir kez daha kabaca özetlemek gerekirse.

a fortiori: özellikle bilhassa


bel et bien: hakikaten, gerçekten de
la bonne marche du marche: piyasanın düzgün işlemesi
Or: ise
Se donner qqch: -nı benimsemek, tasarlamak
En cela: Bu açıdan
d’ailleurs: aslında
la-dessus: bu konuda
se differer de:-den farlılık göstermek
par quoi?: Nasıl, ne şekilde, neyle birlikte.
pleine et entiere: tam olarak
donnee de nature: doğal veri

En realite, la concurrence ne doit ses effets qu’a l’essence qu’elle detient: Gerçekte rekabetin bütün
etkileri özünden ileri gelmektedir.
anteriorite de nature: doğal öncelik
devoir a: -na borçlu olmak
un jeu formel: biçimsel bir işleyiş
un jeu naturel: doğal bir işleyiş
amenagée: hazırlanmış
a dire vrai: doğrusunu söylemek gerekirse
c’est un prix d’ami: avantajlı uygun fiyat

Marie s’est vue offrir un cadeau: On a offert un cadeau a Marie.


Laure s’est laissé guider par ses amis: Ses amis ont guidé Laure.
Que…..ou que….: İster….ister
Que vous aimiez le cinema ou que vous le detestiez, cela ne change rien pour moi.
Aliment de base: ana gıda, temel besin, ham madde
Levain: maya seigle: çavdar noix: ceviz lardon: domuz pastırması
Je vous propose de: je vous invite a
Evocateur: suggestif: kışkırtıcı
Se delecter:-den hoşlanmak, -den zevk almak, -nı beğenmek
Etre censé de faire :-nı yapması bekleniliyor,
A jamais: sonsuza dek, her zaman
A vous d’en decider: Karar vermesi size kalmış.
C’est entendu: anlaşıldı.
Je m’en fiche: umrumda değil.
Je m’en fous: hiç umrumda değil
Accorder qqch a qqn:- nı na lütfetmek, bağışlamak, bahşetmek,
Remmettre: -nı ertelemek
se masque sous les aspects: -nın görünümü altında saklanmak
univers concentrationnaire: toplama kampları
iterativement: defalarca
toute donnée: herhangi
decrochage: ayrışma
loin d’etre cela: tam tersine
se placer sous le signe de: -e dayanmak
je vous renvoie: size tavsiye ediyorum.
a coup sur: mutlaka, muhakkak
peu de temps apres: den kısa zaman sonra
le devenir economique: ekonomik gidişat
il ne s’y forme pas spontanement: Kendiliğinden oluşmuyor.
A titre indicatif: fikir vermesi için
arguments de type historique: tarihsel argümanlar
compte tenu de : etant donné : vu : en raison de : du fait de : suite a : den dolayı
compte tenu de : etant donné : göz önünde bulundurulduğunda, dikkate alındığında
a force de : -nın yüzünden
faute de quoi : yoksa, aksi takdirde
- Vous devez déposer votre dossier avant lundi, faute de quoi votre candidature ne sera pas
retenue.
D’autant plus que : Il doit d’autant plus travailler qu’il veut etre le meilleur : En iyi olmak istediğinden
daha çok çalışmak zorundadır. (surtout que)
Au simple motif que : sırf, salt, yalnızca : Son entreprise l’auriat licencié au simple motif qu’elle
refusait de porter de jupes. (pour la raison que)
Dans la mesure ou : des lors que : etant donné que : du moment que
Entre en vigueur : yürürlüğü girmek (La loi entre en vigueur
Abroger la loi : kanunu yürürlükten kaldırmak
Deroger a la loi : yasayı çiğnemek
Obtenir une derogation : bir imtiyaz-ayrıcalık elde etmek
Enfreindre la loi : yasaya karşı gelmek
Trangesser la loi : yasayı ihlal etmek
Contrevenir a la loi : yasaya karşı gelmek
Legistlation : yasalar bütünlüğü : yasama
pouvoir législatif: yasama organı
faire la loi: borusunu öttürmek (deyimsel ifade)
denrée: mal, eşya, mamul,
comestible: yenilebilir
maraicher: manav
decemment: adamakıllı, hakaniyetli
(nous-moi) mettre des bâtons dans les roues : birinin çanına ot tıkamak, işine çomak sokmak
Metre en vente: satışa çıkarmak
Aport: katkı, girdi
a savoir que: buna göre,
assurer a qqn: birine bir şey sağlamak
phenomene d’intervention: müdahaleye dayalı bir fenomen
l’existence d’un droit des societes par action: sermaye hisseli şirketlerin varlığı
en quoi: nasıl
de plein droit et en pleine logique: tümden ve mantıksal olarak
ne subsisteraient pas dans: -de var olmayan
l’opinion publique: kamoyu
une varible: bir değişken.

Ce qui fait que le monopole peut avoir un effet perturbateur, c’est dans la mesure ou il agit sur les prix,
c’est-a-dire dans la mesure ou il agit sur le mecanisme regulateur de l’economie: Tekelin rahatsız edici
olmasının sebebi fiyatlara etki etmesi, yani ekonominin düzen mekanizmasına etki etmesidir.
Faire jouer qqch: -nı harekete geçirmek
Il n’est pas pertinent: fark yaratmaz
en quelque sorte: bir anlamda
la rigueur formelle de son processus: işleyişinin biçimsel katılığı
de nature a: -nı yapması muhtemel, -nı yapabilir
the most hard-bitten believer in: en içten savunucuları
tel quel : -herhangi bir ekleme yapmadan, değiştirmeden- olduğu gibi -bütün hakikatiyle- -hiç
değişmeksizin-
faire l’affaire: iş görür., işe yarar
tel ou tel: Herhangi biri, herbiri, belirli
Considerer qqch en tant que tel: olması gerektiği gibi ele almak, değerlendirmek, düşünmek
Telle-sıfat que: o kadar, öyle
- J’ai une telle soif que je pourrais boire toute la bouteille.
- Ses qualités sont telles qu’on ne trouvera jamais de meilleur candidat.
A tel point: -o kadar, o denli
- Il s’est a tel point engagé dans cette affaire qu’il ne peut plus reculer.
En attendant: Şimdilik, -e kadar, o zamana kadar
Tenir lieu de:-nın yerini almak pension: emeklilik maaşı
Etre tenu a: -nı yapmak zorunda olmak
Savoir a quoi s’en tenir: nerede durması gerektiğini bilmek, neye odaklanması gerektiğini bilmek
tenir la route: başarılı, yerinde, makul, yolunda, tutarlı, geçerli
tenir tete a qqn: -e meydan okumak, -e karşı çıkmak, -e diklenmek
tenir bon: ısrarla devam etmek, direnmek, dayanmak, sabırla devam etmek
cela ne tient qu’à vous: Karar sizin, karar verecek olan yalnızca sizsiniz, bu size kalmış,
s’en tenir là: ya sus ya da daha fazla uğraşma-bir şey deme (tenons-nous-en là)
locavor: yerel gıda tüketen
acheminer: nakletmek, sevketmek
s’inscirer dans: -e uygun olmak, ile uyum içinde olmak
en ce qui nous concerne: bizim durumumuzda
vigilant: uyanık, tetikte olmak
plus ou moins: farklı düzeyde,
répercussion: etki, yankı, sonuç,
risquant de faire:-nı yaratabilecek, -ne neden olabilecek
laisser jouer: serbest bırakmak
les pousser en quelque sorte à la limite et à la plénitude de leur realite: realitelerinin maksimumuna
ulaşmak
réduction des coûts: maliyeti düşürme.
Fixite: sabitleme,
le maintien du pouvoir d’achat: alım gücünün korunması
anonymat: gizlilik, mahremiyet
tenter l’experience de qqch: bir şeyi tecrübe etmeye çalışmak,-nı denemeye çalışmak
A titre d’experience: bir deneyim olarak
s’est soldée par: ile sonuçlanmak
creation du taux d’escompte: iskonto oranının belirlenmesi
solde crediteur: alacak bakiyesi
agir sur: müdahale etmek
Ce qui est a sauver: Korunması gereken.

pour autant que: ancak, bununla birlikte


ça vaut pour: için geçerli olmak
dans la mesure du possible: mümkün olduğu müddetçe

Nous n ’etions pas plutot arrives que le train entrait en gare: Tren gara girdiğinde biz henüz orada
değildik ve gara ancak arabildik.
Metre sur pied: düzenlemek, organize etmek
Metre en cause: sorgulamak
mettre en oeuvre: uygulamak, bir projeye başlamak, gerçekleştirmek, tesis etmek, kurmak, yerine
getirmek
mettre en place: yürürlüğe koymak,
mettre en service: etkinleştirmek, kullanılabilir hale getirmek,
mettre en garde: uyarmak
mettre en boite: dalga geçilmek, alay edilmek
mettre en rapport: sentezlemek, ilişkilendirmek, bağlamak
mettre en evidence: kanıtlamak, ortaya koymak, vurgulamak, ortaya çıkarmak,
mettre en demeure: birini –nı yapmaya zorlamak, -nı yapmakla yükümlü kılmak
Avoir la fibre ecolo: doğaya saygılı olmak
Jouer sur la fibre ecolo: doğaya yönelik saygıdan herhangi bir şey elde etmek için yararlanmak
Le tri sélectif: sınıflandırma, ayrıştırma
Recyclage: geri dönüşüm
cela va de soi: doğal olarak evet. Tabi ki. Elbette. Bunu söylemeden olmaz.
Donner des pistes: gelişmeleri bildirmek
Histoire de faire :-nı yapmak için
Toucher a qqch:-ile ilgili olmak
faire fonctionner: -nı işletmek

L’idee etant non pas: esas fikir şu değildir.


Etant donne l’etat des choses: koşullar böyle olduğuna göre
tenir compte des: göz önünde bulundurmak
en partie: kısmen
etre bien en effet cela: tam da budur.
une relative perequation: belli bir dengeyi, eşitliği
Donc, nature en quelque sorte contrapuntique de la politique sociale par rapport aux processus
economiques: Yani toplumsal politika doğası gereği ekonomik işleyişle tezatlık teşkil eder
en recompense et en compensation,
qui interesse tout le monde: herkesi ilgilendiren
a portee de tout le monde: herkesin erişebileceği, ulaşabileceği, satın alabileceği fiyatta
une grande premiere: önemli yeni bir olay, etkinlik
faire peau neuve: yeni bir kimlik edinmek, yenilenmek
en desservant: en passant par: -den sorumlu tutulmak
filer: sıvışmak, tüymek, hızlıca kaçmak,
jeter l’ancre: demir atmak, demirlemek
voguer: naviguer: yelkenle denize açılmak
recoin: kuytu köşe
fait fureur: büyük bir başarı elde etmek, moda haline gelmek
en se faisant des passes: bir şeyi elden ele geçirmek
en apnee: nefessiz
pêcher à la ligne: olta ile balık tutmak
enjeux: konu, bahis,
….en tout: bunların tamamı
En tout et pour tout: au total et rien de plus: topu topu, en fazla, sadece
A tout prendre: hepsini hesaba katarsak, her şeyi iyice ölçüp tartarsak, dikkate alırsak iyice düşünerek,
uzun sözün kısası,
Ce n’est pas le tout de:-nı yapmak yeterli değil, -herşey –nı yapmakla bitmiyor.
C’est tout ou rien: ya hep ya hiç, başka bir ihtimal yok
Tout au plus: a peine: olsa olsa, en fazla, en çok
Avoir tout de qqn: -e benzemek
C’est tout comme: Hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Apres tout: Sonuç olarak
Par ailleurs: öte yandan, üstelik, dahası, bununla birlikte
D’ailleurs: bunun dışında, üstelik, zaten
Tres tot: hemen derhal
Metre en doute: şüpheyle yaklaşmak
disent les ordoliberaux: ordaliberallere göre
s’integrer a: -e uyum sağlamak
par rapport a: -nın nazarında
servir de contrepoids a qqn:-e karşıt güç oluşturmak
pour objet premier: -temel hedefi, ilk hedefi
l’egalisation meme relative: kısmen de olsa eşitleme
reverser a: -e yönlendirmek, -e aktarmak
prelever sur:-den almak, -den kopartmak
soit pour des raisons de…… soit pour des raisons de: gerek-den…gerek-den…
Mais rien de plus: fakat daha fazlası değil.
titre definitif ou passager: kalıcı ve geçici bir şekilde
a pour instrument: -nın aracı…

la politique sociale ne devrait pas etre d’autant plus genereuse que la croissance economique est plus
grande: ekonomi ne derece yükselişteyse toplumsal politika da o oranda cömertleşmemeli.
Eponger les risqué: riskleri göğüslemek, yumuşatmak, karşı çıkmak

le titre meme sous lequel s’est placee la politique sociale allemande: Alman toplumsal politikası bu
başlık altında yürütüldü.
s’est lestée de:-den beslenmek
C’est ca la ligne de pente: ortak hat işte budur.
En effet: çünkü, hakikaten, gerçekten
A cet effet: Bu açıdan, bu amaçla, bu nedenle
Faire l’effet de = donner l’impression de: -nın izlenimini bırakmak, vermek
Faire de l’effet: -nın üzerinde güçlü bir etki yaratmak, -nı etkilemek
- Je vois que cette fille t’a fait de l ’effet, tu en parles sans arret.

Faire un effet boeuf = epater qqn / etonner qqn: -nı şaşırtmak

s’harmoniser: uyum sağlamak, uyum içinde olmak

Etre du meilleur effet: uyum içinde olmak,: Ce chemisier avec cette jupe, c’est du meilleur effet.
L’effet de sere: sera etkisi
Se deplacer: yolculuk etmek, hareket etmek
Je n’en peux plus: J’en ai assez: J’en ai marre: Artık bıktım, usandım bundan.
J'en ai rien à faire: Umrumda değil, bununla ilgilenmiyorum.
Se garer: park etmek
Ça vaille la peine: Bunu yapmaya değer.
Faire froid: havanın soğuması
les effets destructeurs du marche sur la societe: piyasanın toplum üzerindeki yıkıcı etkileri
un contrepoint ou un ecran entre: -nın arasında karşı kuvvet ya da koruyucu duvar
dans sa trame et dans son épaisseur: genel olarak tüm kapsamıyla

La societe regulee sur le marche: Piyasa üzerine kurulmuş toplum


soumise a l’effet-marchandise: ticaret etkisine maruz bırakılmış
On recoupe la toute une serie de choses: Birbiriyle çakışan birçok öğeyle karşı karşıyayız.

Qu’est-ce que vous pensez de


Que pensez vous de
Que diriez vous de
Je trouve cet film tres interessante.
Cet film me parait, me semble tres interessante.
Ça me plait, ça m’enniue que
Ça me parait etre
Ça me semble etre

Quand bien meme : meme si


Au cas où / dans l ’hypothèse où : -durumunda, olması halinde
En cas de :-olursa, olması halinde, -dığı takdirde
Accommoder : düzenlemek, tanzim etmek, yerleştirmek, anlaşmak
Faire avec : deal with the situation: ile başetmek, sorunu uyum göstermek, (s’accommoder de), sorunu
çözmek, ile ilgilenmek
Faire office de : servir de : -e katkı sağlamak, -e hizmet etmek, -olarak işler, -e yaramak

faire bien / mieux de :-nı yapmakta yarar var, -nı yapmak daha iyi
s’en faire : endişelenmek, kaygılanmak
faire part de qqch : -nın hakkında bilgi vermek, -nın bilgisini vermek, -nın haberini paylaşmak
s’emballer pour qqch :-için heyecana kapılmak, -ölçüyü kaçırmak, -kendinden geçmek
faire la part des choses : herşeyi dikkate almak, tetkik etmek, göz önünde bulundurmak, ince eleyip sık
dokumak
n’en faire qu’à sa tête : yalnızca istediğini yapmak
faire des pieds et des mains : her yolu denemek, mümkün olan herşeyi yapmak
faire d’une pierre deux coups : bir taşla iki kuş vurmak
faire faux bond : bir sözü yerine getirememek, randevuyu kaçırmak
- J’avais rendez-vous avec le banquier hier mais il m’a fait faux bond.
reconstruction organique de la société : toplumun orgarnik bir biçimde yeniden inşası
cohabitation : birlikte yaşam.
Thematique : ana tema
il serait sans doute faux de n’y voir qu’une couverture : Şüphesiz ki bu bir örtü olarak görmek yanlış
olacaktır.
le prendre tel qu’il se donne : onu olduğu gibi ele almak, kabul etmek
De quoi s’agit-il là-dedans?: Bu neyi ifade etmektedir ?
d’un mot fort ambigu : muğlak bir şekilde.
ça comme une espèce (de) : bir nevi
reactiver : -nı yenien gündeme getirmek
courir contre:-e karşı yürütülen
une société indexée sur la forme de l’entreprise. Şirket biçimi üzerine kurulu toplum.
Indecent: uygunsuz yakışıksız
Faire perdre la raison a qnn: doğru kararlar vermesini engellemek, mantıklı düşünmesinin önüne
geçmek: monter la tête à qn
Jeter l’eponge: havlu atmak
dus a:-den dolayı, -nın yüzünden
se derouler: cerayan etmek gerçekleşmek vuku bulmak
departager: seçmek,
vous ne vous rendez pas compte que: vous ne realisez pas que: farkında değil misiniz
faire une crise de nerf: sinir krizi geçirmek
etre au bord de la crise de nerf: sinir krizinin eşiğinde olmak
la survie du:-nın hayatta kalma
tout court: kısacası
donner prise a: -e yol açmak

au plus haut point: oldukça, epey, son derece


emmerder: canını sıkmak
etre dus a: -den dolayı

attache tant d’importance a: -e büyük bir önem atfetmek


réglée: düzenlenmiş
terme a terme: her bir terimi

ce n’est pas tellement l’inconscient des historiens que l’inconscient des economistes: Bu tarihçilerin
değil ekonomistlerin ihmal ettiği bir şeydir.
İnjonction: yaptırım
Prendre de valeur: değer kazanmak
Par avance: önceden
On ne saurait dire que: -nı söylenemez
Les tenants du pouvoir: iktidar sahipleri
A très peu d'exceptions près: birçok istisnanın dışında
Se contenter de: -ile yetinmek

Mais s'il en est ainsi: ancak durum böyle olsa bile


Etre grevée de: -e gömülü olmak

Ils n'appartiendraient pas plus à un temps qu'à un autre: Hangi zamana ait oldukları belli değildir.
d'une actualité brûlante: yakıcı derecede güncel olan
briser dans l'oeuf:- nı daha doğmadan boğmak
venue à se désigner: -kendini –e olarak tanımlamaya başlamak
engagement pour:-e bağlılık
prendre pour argent comptant: körü körüne inanmamak, hemen inanmamak
Je fais un petit bond en avant: biraz ileri gidersek
plus poussee de cette Notion: kavramın daha gelişkin
faire recours a : başvurmak,
faire recours contre qqch:- e karşı çıkmak, itiraz etmek
emane de: -nın parçası olmak,
exclut la possibilité: ihtimali ortadan kaldırıyor
faire valoir les principes d’un Etat de droit dans l ’economie: ekonomiye hukuk devletinin ilkelerini
taşıma
encore que: gerçi
se substitue aux:-nın yerine geçmek, -nın yerini almak
dans le plan: plan kapsamında
la conscience la plus claire possible: Olabilecek en yüksek bilinç
le sujet universel de savoir: evrensel bilgi öznesi
se proposer une fin particuliere: belirli bir amaca sahip olmak
l'évidence d'une solution: çözüm önerisi
Il en est venu a faire: -nı yaptı.
Au terme de l'ouvrage: eserin sonunda
Sinon: hiç olmazsa
s'impliquent réciproquement: karşılıklı olarak birbirini içermek
les enjeux: bahis konusu
ne s'écarte en rien de:- den asla uzak olmamak, uzak durmamak
l'obstacle par excellence: en büyük engel
Mais cette unité est rien moins que simple et facile à comprendre: Fakat bu birlik basit ve kolay bir
biçimde anlaşılmaktan çok uzaktır.
Cerner: tanımlamak, belirlemek
la façon dont ils se présentaient à lui.

dans sa progression: (metin, şey,) ilerledikçe


ferai bien-mieux: -nı yapman iyi olur
tache de: -nı yapmalısın
tu n’as qu’a faire: yapman gereken yegane şey
je te conseille de
a ta place, si j’etais toi, si j’etais a ta place
On dirait ma mere: Annem gibi konuşuyorsunuz

Ce n’est pas a l ’Etat de dire: Devlet bunu söylememeli


effets produits: elde edilen sonuçlar
decider en toute liberte: kararlarını özgürce almak
se comporter: davranmak, eylemek
par la meme: dolayısıyla, böylece
un sujet universel de savoir economique: evrensel bir ekonomik bilgi öznesi
d’en haut: yukarıdan
devoir etre supposé faire: -nı yapmak zorunda olmak
Le fait que tu sois la: Burada olman gerçeği,
Y’a pas de copain qui tienne: arkadaşım olman gerçeği sorunu-durumu değiştirmeye- benden talep
ettiğin şeyi yapmama kafi bir neden değildir.
C’est un prix d’ami: uygun bir fiyat.
Qu’est-ce que tu dis de ça: Qu’est-ce que tu en penses: Ne dersin bunun üzerine?
un système de juridiction: Hukuk sistemi
rester maitre: kontrolü elinde tutmak, sakin olmak
préexistante: Hali hazırda var olan
Le vin blanc se boit frais.

Laure s’est laissée guider par ses amis : Ses amis ont guidé Laure.
Que….ou que : ister…ister
- Que vous aimiez le cinema ou que vous le detestiez, cela ne change rien pour moi.
Décongeler : buzlarını çözmek,
Etre l’object de : -e maruz kalmak
Je vous invite a : je vous propose de
Suggestif : evocateur : kışkırtıcı, cezbedici,
A vous d’en decider : Karar sizin
Supplanter sur:-nın yerini almak, ayağını kaydırmak, -nı geride bırakmak (depasser)
Etre censé de : -ması gerekir, -ması beklenir,
-C’est produit est censé donner de bons resultats.
Sous pretexte de : -bahanesiyle
- Il a quitté la reuinon sous pretexte de violents maux de tete., d’aller chez le medecin.
Sous pretexte que : bahanesiyle
- Il est parti sous pretexte que nous n’etions pas assez gentils avec lui
Veneration : ibadet, saygı, huşu,
J’en passe : ve bunun gibi birçok şey.
Etaler : sürmek, (se tartiner)
non sans peine : oldukça zor.
ça arrivera : kaçınılmaz.
Rattraper : telafi etmek
Etre la tendance de : -den kaynaklanmak, -nın sonucu olmak
Siegle : çavdar
Concombre : hıyar
Boursouflé : şişkin
Courgette : kabak
Palot : soluk
Faute de quoi : aksi takdirde
Denrée : mal, eşya, emtima, meta
Comestible : yenilebilir
En vigueur : yürürlükte olan, geçerli olan
Abordable : uygun, ucuz, erişilebilir, satın alınabilir
Maraîcher : manav
mettre des bâtons les roues : -nın yoluna çomak sokmak
apport : katkı
Compte tenu de : etant donné : vu : en raison de : du fait de : suite a. -den dolayı
- Il doit d’autant plus travailler qu’il veut etre meilleur : En iyisi olmak istediğinden dolayı daha
çok çalışmak zorunda.
Au simple motif que : pour la seule raison que
Causer : provoquer : etrainer : declencher : occasionner : créer : produire : engender : susciter
Mettre en application : s’appliquer
Entrer en viguer : yürürlüğe sokmak
- Soumetre a la loi
- Respecter : se conformer a : la loi
Dérogation : istisna, muafiyet
Enfreindre la loi : yasaya karşı gelmek
Dissimuler : gizlemek, örtmek,

Déploiement : yaygınlaştırma
tout-puissant : sınırsız güce sahip olan
faute de quoi : parce que sinon : aksi takdirde
proprement : reellement
une gamme de produits : un choix de produits
une quantité accrue : une quantité plus importante
raper : reduire en fines parcelles : rendelemek, törpülemek, eğelemek, küçük parçalara bölmek
retribuer : ödeme yapmak, karşılığını vermek
a quoi bon : a quoi ça sert de : bu neye yarar, ne için kullanılır
deroger a la regle : kuralı çiğnemek, uymamak
etre amené a : --zorunda kalmak, malı meli, gerekmek
entre guillemets: tırnak içinde
Au même titre que :-nın yanı sıra, -de olduğu gibi
Mentionner : bahsetmek, dile getirmek, belirtmek
Faire mention de : anmak, -den söz etmek
d’ailleurs: zaten, bir de ayrıca
conscientiser: bilinç farkındalık kazandırmak
rebaptiser: yeni bir isim vermek
dorenavant: bundan böyle
comme quoi: mesela
faire l’affaire: işimizi görür, bize uyar
en tant que tel: olması gerektiği gibi
- J’ai une telle soif que je pourrais boire toute la boutelle.
- Ses qualités sont telles qu’on ne trouvera jamais de meilleur candidat.

Tenir compte de : prendre en consideration : dikkate almak, hesaba katmak


Tenir lieu de : -nın yerini almak, -nın yerine geçer, -nın yerine kullanılabilir
Etre tenu a : etre oblige de
Savoir a quoi s’en tenir : olacakları bilmek, neyin umulması, beklenmesi gerektiğini bilmek
Titre de sejour : oturma izni
Tenir la route : geçerli, güçlü, tutarlı
Tenir tete a qqn : -e karşı çıkmak, meydan okumak, kafa tutmak
Tenir bon : sabretmek, mücadeleye devam, sıkı tutunmak, dayanmak
S’en tenir la : o halde susalım veya daha fazla bir şey yapmayalım
Cela ne tient qu’a vous : karar sizin, bunun kararı size kalmış, size kalmış.
Remarque : değerlendirme
La portée méthodologique: yöntemsel değeri
économie sociale de marché:sosyal piyasa ekonomisi
s’attarder sur: -nın üzerinde durmak, -e yoğunlaşmak
un principe en soi: kendi başına bir ilke
d’entree de jeu: en başından beri
fonctionnant: işleyen
une proposition de grille d’analyse: bir analiz çerçevesi
faire l’essai de:- nı sınamak
la maniere dont on conduit la conduite des fous: akıl hastalarının davranışlarının yönetilme biçimi
une methode de dechiffrement: yorumlama yöntemi
a prendre la recurrence des themes: düzenli olarak ortaya çıkan temaları ele alırsak

possede en lui-meme: kendi içinde sahip olmak


intrinseque: kendisine içkin, has
tant et si bien que: öyle ki
prendre en charge: hakimi olmak
par rapport a: -e karşısında
’Etat-providence: refah devleti
tout ceci etant: bunların tümü
specifique a: -e özgü olan
mettre en circulation : dolaşıma sokmak
l’on peut admettre que: -nı kabul etmemiz durumunda.
l’on peut assigner: varsaymamız kabul etmemiz durumunda
faire perdre a:-na kaybettitmek
les camps de concentration: toplama kampları
s’inscrive a fond dans : participent totalement a : -e iştirak etmek, -de yer almak
d’où aussi : dolayısıyla da
en ce qui nous concerne : quant a nous : bize gelince
s’appreter a : se preparer a : - na hazırlanmak
joue sur cette corde sensible : profite de l’emotion suscitée par ce sujet.
permet de pratiquer : -e neden olmak, -e yol açmak
Passer a tribunal : mahkemeye çıkarılmak
Condamner une peu lourdement : ağır bir cezaya çarptırılmak
quelle prise on a sur le reel: hakikate ne derece hakim olduğumuz
L’elision de l’actualite: güncelliğin ortadan kaldırılması
’elle n’opere pas sa propre critique: kendi eleştirisini yapmaması

s’emboitent les unes les autres: birbirini gerektiren


en train de se formuler a: -de şekillenmekte olan
se demarquer de:- kendini –den ayrı tutmak, uzaklaştırmak,
reprise en charge: kontrol altına almak
remue-menage: karmaşa
confirmé : tanınmış, kabiliyetli,
se solder par : ile sonuçlanmak,
est prie de : -nı rica edilmek
L’expression de la cause par le participe present
1. Le participe present du verbe etre

- La victime étant un enfant, nous devons respecter son anonymat.


- Mon fils étant souffrant, il ne pourra pas aller a l’ecole cette semaine.
2. Le participe present dans sa forme composée
- Lucas ayant déjà lu ce livre, nous lui en avons offret un autre.
- Jules étant arrivé en retard a la gare, il a manqué son train.
- Etant arrivé en retard, Jules a manqué sont train.
3. Le participe present passif
- Le hall ayant été repeint les locataires sont priés de ne pas écrire sur les murs.
Tenter l’exprérience de qqch : essayer de faire une experience
à titre gracieux: karşılıksız olarak
a titre d’experience: denemek için
au fur et à mesure que: adım adım
par supplement: buna ek olarak
faire le point: özetlemek, toparlamak
l’extension endogene: kendi içinden yayılması
du cote de:-de da
etatisante ou etatisee: devletçi ya da devletleşmiş
vraisemblablement: öyle görüyor ki
porter jugement de valeur: değer yargısında bulunmak
d’entree de jeu: en baştan
se leurrer sur:-de yanılmak, -de tuzağa düşmek
dislocation : çözülme
releve de : -ile ilgili olmak
lui est exogene : -nın dışından ileri gelen
la encore: bir dahaki sefer
lourdeur: hantallık
endogene de: -nın içinen
debrouiller: çözmek, idare etmek baş etmek
appropriation: kendine mal etme, benimse: -e ait olma
installation: kurgu-yerleştirme
prescriptive: buyurgan
charpentier: marangoz
couvreur: çatı ustası
carreluer: kiremitçi, fayansçı,
grutier: vinç işçisi
interurbain: şehirler arası
se creuser la tete: kafa patlatmak
creuser des tranchées: çukur kazmak
construire: batir: edifier un batiment
pelle: kürek
chronique: haber, fıkra, vakayiname
rame de metro: metro vagonu
arpenter: gezmek, dolaşmak (sillonner)
intitule: başlıklı
sillonner la ville en tous sens: arpenter la ville: şehri baştan başa katetmek, dolaşmak
à plus forte raison: özellikle de
se trouvait posé: sorgulandığı
sinon de: -olmasa da
Tout ça fait que: Tüm bu gerçeklerden ötürü
Sauter aux yeux: göze çarpmak, apaçık
ils savent qu’ils le font: yaptıklarını biliyorlar.
Quasi: hatta
Je me suis dit: -nı anlamak, -nı farketmek
pose les bases d’une politique industrielle originale: özgün bir sanayi politikasının temellerini atmak
l’économie sociale de marché : sosyal ekonomi piyasası
avancé : ileri, gelişmiş, gelişkin
la fourniture des biens sociaux : Sosyal Kaynkların temini
une croissance poussée : azmettirelen bir büyüme
Laissons de côté le problème : sorunu bir tarafa bırakalım.
Angoisse : kaygı, endişe, elem, tasa
Peiner a faire : -nı yapmakta zorlanmak, -nı yapmakta acı çekmek
Envoyer en colonie : kampa göndermek
A tout prix : ne pahasına olursa olsun
Qu’est-ce que j’en ai bavé:
Culpabilise de:-den suçlu hissetmek
Se faire aider: yardım almak, destek almak
Liquidation: tasfiye
se pose le probleme de- du- de la: -nın yaşanması, ortaya çıkması, gerçekleşmesi
L’insertion….dans: -e dahil edilmek
Soucieuse de plein emploi: tam istihadama önem veren
inflexions vers:-e doğru kayma
decrire: betimlemek
surplombee par:-den ötürü ikinci plana itilmek
car on attribuait a l ’inexistence du plein emploi la crise economique de 1929: Krizin nedeni olarak
tam istihdamın olmayışı gösteriliyordu.
Donner des pistes sur: -ile ilgili ip uçları vermek, yollar önermek, yeni fikirler önermek
cela va de soi: Elbette, tabi ki, doğal olarak, tabi ki söylemeye gerek yok
désaffectée : kullanılmayan, terkedilmiş
passablement : oldukça, epey

ne….pas plutôt….que : a peine…..que : henüz, ancak,


- Nous n’etions pas plutôt arrivés que le train entrait en gare : Nous étions a peine arrivées
Mettre sur pied : düzenlemek, organize etmek, hazırlamak, kurmak
Mettre en cause : bir şeyden kuşkulanmak, şüphelenmek, kuşkuyla karşılamak, sorgulamak
Mettre en place : yerleştirmek, tesis etmek
Mettre en service : kullanılabilir hale getirmek, etkinleştirmek, çalıştırmak,
Mettre en garde : ön görmek, tehlikeyi sezmek
mettre en boîte : dalga geçmek
mettre en rapport avec : ile tanıştırmak, ile tanışmak, iletişim kurmak
mettre en valoir : değerlendirmek, değer biçmek
mettre en evidence : kanıtlamak, ispatlamak
mettre en demeure : -nı yapmakla ihtar etmek, -nı yapmakla yükümlü kılmak, birini bir şeyler
yapmaya zorlamak
Avoir la fibre écolo : doğaya saygı konusunda duyarlı olmak
tri sélectif : ayrıştırma, sınıflandırma
atténuer : hafifletmek, dindirmek, yumuşatmak, yatıştırmak
porter sur l’ensemble de la population : Nüfusun tamamını kapsamak, nüfusunun tamamıyla ilgili
olmak
alea : tehlike, zarar
couvrir les aléas : risklere karşı koymak
la collectivité tout entière : toplumun bir bütün olarak
trainer avec soi : beraberinde taşımak, getirmek, -e neden olmak
est fait de : - ile dolu olmak, -nın malzemesi, -den üretilmek
est fait pour : nın amacı
Assurer sa subsistance : geçimini karşılamak
personnes à sa charge : sorumlu olduğu kişiler.
Prélèver…..sur :
les charges sociales : sosyal masraflar.
grever l’économie : ekonomiyi sıkıntıya sokmak
Bien mieux : Dahası
Permettre de : -nı gerektirmek,
Alleger : hafifletmek, yükünü azaltmak
Mettre au point : uygulamaya koymak.
Avertir : mettre en garde contre : -e karşı uyarmak
est à portée de :-nın elinin ulaşabileceği yerde, menzili altında
donner des pistes : yeni fikirler önermek
a terme : yakın zaman içinde, kısa vadede
cela va de soi : aşikar, gün gibi ortada
histoire de faire : -nı yapmak için
mettre sur pied : düzenlemek, organize etmek
priment : en önemlisi, önde gelen
en filigrane : arka planda,
Un clin d’œil décalé : une petite histoire amusante pas vraiment dans le théme
Se lancer a : büyük bir çoşku ve şevkle bir etkinliğe girişmek, başlamak
Qui en font voir de toutes les couleur : her türden çok sayıda soruna yol açan kimse, sorun çıkarmak
Etre epinglé : işlediği bir hatadan ötürü uyarılma
n’a plus rien a voir: -ile bir ilişkisi yok.
Ceder a: -e teslim olmak, boyun eğmek
Se gare: park etmek
Ça vaille la peine: buna değer
Je n’en ai rien a faire: Umrumda değil.
cent pour cent: yüzde yüz
tout professur que tu es: sen yalnızca bir öğretmensin
en tout: bunların toplamı, hepsi
en tout état de cause: her halükarda
en tout et pour tout: au total et rien de plus: tamı tamamına, netice, topu topu
a tout prendre: hepsini hesaba katarsak, her şeyi iyice düşünürsek, uzun sözün kısası.
Ce n’est pas le tout de: -nı yapmak yeterli değil, ile her şey yapılmış değil.
C’est tout ou rien: ya hep ya hiç
Tout de meme: yine de, gene de
Avoir tout de qqn: birine benzemek
C’est tout comme: hepsi bir, ikisi de aynı şey, hepsi aynı, aynı anlama geliyor.
Apres tout: Sonuç olarak
Ça coute les yeux de la tete: oldukça pahalı
Ça vaut une fortune: servet değerinde
Croisiere: gemi seyahatı
fait fureur a: -de moda olmak, -de fırtına gibi esmek
faire la constatiton: saptamalarda bulunmak, gözlemler paylaşmak
incidence: etki, tesir
se produit sur: -nın üzerinde etkide bulunmak
le cout de travail: emek maliyeti
a peu pres terme a terme: neredeyse kelimesi kelimesine
allocation: sosyal yardım
Je n’étais plus rien: Artık bir hiçtim.
Faire coup double : Bir taşla iki kuş vurmak
Mettre qqn en confiance : -nın güvenini kazanmak
Une grande premiére : un nouvel evenement important
Faire peau neuve : onarmak, canlandırmak, yenilemek, ihya etmek
en desservant : -den geçerek
filer : hızlıca ayrılmak, sıvışmak,
eliminer : kilo kaybetmek
flottant: su yüzeyinde yüzen
faire fureur : de büyük bir sukse elde etmek,
se faire des passes : bir nesneyi elden ele geçirmek
en apnée : nefesi tutmak, nefessiz
gonflable : şişirilebilir
ludique : oynamak için, oynamayı seven, şakacı, eğlenceli, neşeli
en suivant : -e bakıldığında
traversée par :-nın tarafından kapsanmak
a savoir que : -mek amacıyla
à l’envers : tersten
s'exclure de : -den caymak, vazgeçmek, dışlanmak
tenir a :-nı istemek, kabul etmek, arzulamak
c’est à la société et à la règle du jeu imposée par l’État de faire : -nı yapmak devletin dayatmış olduğu
oyunun kuralllarına ve topluma düşüyor.
Faire l’effort de : prendre la peine de
Me Prendre pour idiout : beni bir aptal gibi görmek
Prendre soin de : muhafaza etmek, özen göstermek
Prelever : recuperer :
En effet : esasında, aslında, gerçekten, çünkü
Faire l’effet de : donner l’impression de : -e izlenimini vermek
Faire un effet bœuf : birini şaşırtmak, -nı etkilemek
Etre du meilleur effet : s’harmoniser : -e uyum göstermek, uyumlu olmak
L’effet de serre : sera etkisi
se derouler par lui-meme: kendi başına devam etmesi
le temps presse: vakit darlığı
tenant: savunucular
soit a titre definitif soit a titre provisoire: gerek daimi gerek geçici
ce n ’est pas la peine de: -nı yapmanın bir anlamı olmaz.
Au-dessous: en önemlisi de
S’accorder a penser : convinnent : -de hemfikir olmak, anlaşmak, uzlaşmak
Quelque : yaklaşık
Avoir une fonction essentielle : jouer un role determinant : belirliyeci bir rol oynamak
Perseverant : obstiné dans :-de kararlı, -de azimli olmak ısrarcı olmak
Les lutres : epey bir zaman
Aubaine : şans, devlet kuşu
faire remarquer: -e dikkat çekmek
determination de:- nın nedenleri
doit etre motivée : -nın hedefi
reprobation : kınama
indignation : gücenme, öfke
otage : rehine
rançon : fidye
emmerder : canını sıkmak, kızdırmak
au plus haut point : oldukça, epey
en qualité de : en tant que : comme
humanoide: insansı
interagir avec: ile karşılıklı etkileşimde bulunmak
embrras: utanç
s’apitoyer sur: -e üzülmek, -nın haline üzülmek
travailler d ’arrache-pied: oldukça yoğun çalışmak , sıkı çalışmak,
agir en fonction des autres : karşılıklı etkilişim içinde olmak, başkalarına göre davranmak
censée : présumée : varsayılmak, farzedilen, varsayılan,
munie de : equipée de : pourvue de : -e ile donatılmış, sağlanan : dotée de
prendre sur le sol : yerden almak, yerden kaldırmak, toplamak
se moque éperdument de: -nı umursamamak
il restera assisté: destek yardım almaya devam eder:
due a: -den kaynaklanan, -den ötürü
impliquee par: -ile kastedilen,
entrer dans:-nın kapsamı içinde yer almak
décent : makul, yeterli
relative pour toute societe: her toplum için görecelidir.
a coup sur: hiç şüphesiz, kesinlikle,
eponger: ortadan kaldırmak

Qu’est-ce que tu ferais a ma place : qu’est-ce tu ferais toi : benim yerime sen olsan ne yapardın ?
Pour donner un conseil : pourrais-devrais
Tu ferais bien, mieux de : -nı yapman iyi olur
A ta place, si j’etais toi, si j’etais a ta place, moi…
Essaie de :
Tu n’as qu’a verbe : yapman gereken tek şey
Je te conseille de ; je te deconseille de
On dirait ma mere : Annem gibi konuşuyorsun.
Mettre de coté : économiser : biriktirmek
A moins que : A moins de : sauf si : -olmadığı ölçüde,
Quand bien meme: -olsa da
Au cas ou / dans l ’hypothese ou: -dığı takdirde,
En cas de:- dığı takdirde
Faire office de : servir de : -olarak işlev görmek, katkı sağlamak,
Ne t’en fais pas : Endişelenme (s’en faire: endişelenmek)
fait part de: -nın hakkında bilgi vermek, -nı ifade etmek, açıklamak
Ne t’emballe pas !: sakin ol, gaza gelme, fazla heyacanlanma
faire la part des choses: her şeyi göz önünde bulundurmak, ince eliyip sık dokumak, her şeyi hesaba
katmak,
n’en faire qu’a sa tete: yalnızca istediğini yapmak, salt kafasındakini gerçekleştirmek, kimseyi
umursamamak
faire des pieds et des mains: mümkün olan her şeyi yapmak, elinden gelen her şeyi yapmak
faire d’une pierre deux coups: bir taşla iki kuş vurmak
faire faux bond: bir sözü yerine getirememek, randevuyu kaçırmak
Il m'a fait faux bond. : beni ekti, beni sattı.
une perpetuelle reserve de main-d’oeuvre: daimi bir ucuz işgücü stoku
s’integrer a:-e dahil olmak

On se done surtout la possibilite de ne pas les faire travailler, si on n ’a pas interet a les faire
travailler.: Eğer buna ihtiyaçları yoksa, çalışamamalarına imkan sağlanıyor.
la possibilite d’existence minimale a un certain seuil: belirli bir seviyede asgarî geçimlerini
sağlayabilme
or : Ancak

Le conditionnel passé : avoir-etre+ participe passé


- J’aurais diné, je serais sorti, je me serais promené
L’hypothese dans le passé :
- Si j’avais moins mangé hier, je ne serais pas malade (plus que parfait- conditionel present)
- Si j’avais moins mangé hier, je n’aurais pas été pas malade (plus que parfait- conditionnel
passé)
Faire des reproches : yakınmak, sitemde bulunmak,
Tu aurais du telephoner a tes parents : Ailene telefon açmalıydın.
Je te reproche d’arriver toujours en retard (reprocher a qqqn de faire qqch)
Regrette de
Avoir tort de
C’est dommage,
C’est bete
Il m’a pris pour un idiot : Beni bir aptal gibi gördü. Aptal olduğumu düşündü (prendre qqn pour un
idiot)
Devenir une tarte à la crème : basmakalıp bir klişe haline gelmek
jusqu’à la fin de vos jours : yaşamınızın sonuna kadar
se faire tuer : kendini feda etmek
ségrégation : ayrım.
en quel pays nous en irons-nous: Hangi ülkeye gidiyoruz?
Nous en irons-nous: s’en aller
Un lieu écarté: her şeyden uzak bir yer
Muciée: saklı, gizli
Me siee: hoşuma gitmeyen şey
Sens figuré : mecazi anlam
En tout estre: herhangi bir yerde
De tout deuil menacee: sevilen birini kaybetmek korkusu
Suis plus teinte que moree: Je suis plus triste, sombre
Or: maintenant
Courroucee: öfkeli
Mecene: koruyucu, hami
Preexistante: halihazırda mevcut olan
s’autolimite par: ile kendi kendisini kısıtlamak
bimetallisme: çift para sistemi
une maniere d’etre et de penser: yaşam ve düşünme biçimi
contentieux: çatışma, ihtilaf
avec ancrage a droite et a gauche: sağda ve solda tabanı
la variable temporelle: zaman değişkeni
en lui-meme: kendiliğinden
faire des concessions : taviz vermek
s’habituer a : -e alışmak
a ce prix-la : bu fiyata
passetemps : eğlence, hoş vakit, hobi,
cadence : ahenk,
prendre soin de qqn : traiter qqn : -e göz kulak olmak, -ile ilgilenmek
epitre : name, ebedi yazı-mektup
délice : mutluluk, neşe, sevinç
Une mignardise : une personne delicate, charmante et jolie.
On me reproche
ceci contre: bunun karşılığında
par tout cela: Tüm bunlar açısından
il n’en retient que: yalnızca –e odaklanmak
precipite sur:-nın üzerine inşa etmek
en quelque sorte realiste de: -nın gerçekçi bir biçimde
reprocher a : -e yöneltmek
deraisonnable: akıl dışı
une mignardise : narin, çekici ve hoş bir insan.
Comment est-ce qu’ils s’y prennent?: Bunu nasıl yapıyorlar ?
Fort depourvue : yiyecek hiçbir şeyi olmamak
Crier famine : açlık karşısında yardım talep etmek
Subsister: zorluk içinde yaşamak, geçinmek
Une foi: inanç, bir kişinin bir başkasına verdiği şeref sözü
Ne vous en déplaise: Hoşuna gitmese bile, beğenmesen bile
Fort aise : oldukça hoşnut-mutlu-memnun olmak, rahatı yerinde olmak
le capital dont le salaire est le revenu : Maaşı gelir olan sermaye.
Le pouvoir-faire : beceri
fait corps avec : ile birleşen, bütünleşen
fortifier : güçlendirmek, kuvvetlendirmek affiblir : zayıflatmak, sınırlamak, zarar vermek
s’exclure : dışlamak
subitement : ansızın, birden bire
Se formaliser : être choqué
La moindre des bagatelles : le plus petit détail, la plus petite chose.
Incessamment : hemen, derhal,
Souper : akşam yemeği yemek
le suffrage universel : genel oy hakkı
reprimee dans le sang: kanlı bir şekilde bastırılmak
s’ecarte de: -den ayrılmak, -den uzaklaşmak
songe: düş, rüya
morbide: hastalıklı, marazi, dehşetengiz
falot : büyük fener
L'horizon serein: yakınlarda, yakın ufukta
Fumer: boğucu duman çıkarmak, tütselemek
Exceller: uzmanlaşmak
les collets jaunes: sarı yakalılar (polise yardım eden insanlar)
à la vue de :-nı görünce
fouiller : araştırmak, göz atmak, kazı yapmak, karıştırmak
de plein droit: tamamen
innes: doğuştan
ascendant: Ata
l’equipement genetique: genetik yapı
on n’y peut rien: yapabileceğimiz bir şey yok.
Recoder : ele almak
Creux de la main : avuç içi
Faire la moue: dudaklarını bürkmek (hayır anlamında)
Se fondre : birleşmek-bütünleşmek
Confondre : birleşmek bütünleşmek
Exaltation: yüceltmek, çoşkunluk
Hors de soi: kızgın öfkeli
Preste: çevik, atik, çabukluk
Se repandre: yayılmak, dökülmek
Refrain: nakarat
Luire: parıldamak, ışıldamak
Contempler d'un air etrange: ortamı sıra dışı-dikkatle incelemek, göz atmak
L'esprit egare : fou.
Une tache noire dans le cerveau: kafasında boş bir yer olduğu anlamına gelen bir görüntü.
Je le suis : öyle olduğum
En raison de : du fait de : etant donne + nom : -den dolayı
Faute de : -nın olmamasından ötürü
Causer : provoquer : etrainer : occasionner : -e neden olmak, yol açmak
Rafale : bora.
Ralentissement : yavaşlama
Intemperies : kötü hava koşulları
Affection : şefkat, sevgi
se cristalliser en: beslemek, katkı sağlamak
compter : saymak, hesaba katmak
connotations: bağlam, anlam
etre due a :-den dolayı, -nın bir sonucu
la stimulation permanente de la concurrence: rekabetin sürekli teşvik edilmesi.

decollage economique: ekonomik kalkınma.


Il doit a : -e borçlu olmak.
Compote : komposto
Donner faim qqn : acıktırmak
Eclaté : açılmak
Embaumée: hoş kokulu
Respires-en sur moi: Üzerimde o kokuyu duy
Volupté : şehvet, arzu, haz, zevk
Traitre : hain, kancık, gammaz
Songe a : -nı düşlemek, -nı hayal etmek, -nı düşünmek
A loisir : arzuladığımız gibi
Des larmes : korkular endişeler
Automne : güz, sonbahar.
Deça, dela : ici et la.
Une feuille morte : pendant l'automne, les feuilles des arbres tombent
Optatif: arzulanan, istenilen
jusqu’en son grain le plus fin: en ince tohumuna kadar
pour employer le vocabulaire: -e tabirle
points d’ancrage: dayanak noktası
mais il n’en reste pas moins qu’: fakat bununla beraber
echanges monetaires: para mübadeleleri
engoument : tutku
suffocant : bunaltıcı, boğucu
sanglot : iç çekişleri
langueur : bitkinlik monotone : tek düze
avoir du mal à: -nı yapmakta zorlanmak
se montrer: ortaya çıkmak, kendini göstermek
en marge de: -den kopuk, -den uzak, -nın dışında
me montera dans l'âme: ruhumu kaplayacak
sentier: patika
delaisse: yalnız, kimsesiz
confident: sırdaş
Cela m'obligerait: je vous serais reconnaissant de ce service
Re-suis a flot: sağlığa kavuştum,
Oraison funebre: cenaza konuşması anma konuşması
Troubadour: ozan
İntelligibilite: anlaşılırlık
surface de réparation: ceza sahası
ovation: alkış
délire: çoşkunluk hezeyan
remettre en jeu: oyuna girmek
recuperer le balon: topu almak
vestiaire: soyunma odası
confus: karışık anlaşılmaz belirsiz bulanık
Un galopin: yumurcak haylaz
Se mettre a: -nı yapmaya girişmek –e başlamak
Desespere: atterré: yıldırım çarpmışa dönmüş, şaşkın, dona kalmış dehşete düşmüş
İrreparable: onarılamaz, telafi imkansız
Au moment ou: -dığı sırada.
Pretentieux: kendini beğenmiş, kasıntılı
Peureux: korkak
Ferocite: acımasızlık, gaddarlık
Une basse ferocite: bir insanı acı çekmekten zevk duymak.
Mieux vaut peu que rien: Hiç yoktan iyidir.
Pigner: memnun olmadığını belli etmek,
Deroulement: işleyiş
Dechiffrement: çözümlenmesi
en l’air: temelsiz, öylesine
en permanence: daimi
consistance: tutarlılık
A quoi bon?: A quoi ça sert: Bu neye yarar?
Frequenter: ile düşüp kalkmak
Deplorer: eseflenmek, ağlamak, bir şey için kederlenmek
Se resigner : tamamıyla kabul etmek, tahammül etmek

Pleurnicher: ağlar gibi yapmak


Tout net: baştan başa, tamamıyla, bütün,
Le chien s’est fait ecraser
S'inquieter du prix: fiyat sormak
Lassitude: yorgunluk, bezginlik, bitkinlik
Je le devais: Zorundaydım.
Pendre la  crémaillère: eve taşınma partisi düzenleme
Sens dessus dessous : karman çorman, darmadağınık
Son aplomb ordinaire: her zamanki cesareti,
Ramolli(e) : devenu(e) faible, moins fort(e).
İncredule: şüpheli, imansız, inançsız
En venir a bout: üstesinden gelmek
Sangloter : hıçkırmak
Cracher sur : -e tükürmek
Pastiche: yergi
Perdre les pedals: dengeyi yitirmek
Un coup dur : un gros probleme
Un cercle vicieux : çözümsüz bir sorun
J’etais tombé trop bas : Je n’etais plus rien
Sans crier gare : habersizce, beklenmedik bir şekilde, gizlice, bir uyarı olmaksızın
prendre le temps de: Le temps de se retourner: -nın için vakit ayırmak, zaman harcamak, -nın için
vakit istemek, vakit almak,
embonpoint: şişmanlık, prendre l’embonpoint: yağ bağlama, şişmanlamak
abomination: tiksinti, iğrenme
Avec entrain: tutkuyla, çoşkuyla
Fastueuse : magnifique
Clore l'entretien : arreter la discussion
Je me vis (v. se voir au passe simple) : je m'imaginai.
Epouvanter : dehşete düşürmek
Suppliant: yalvaran
Un(e) intellectuel(le) surmene(e) : une personne qui etudie beaucoup et qui est donc tres fatiguee
Loupe : ne pas reussir un examen
Se soucier de qqch : bir şeyle ilgilenmek, -nın hakkında kaygılanmak, tasalanmak, meraklanmak
Se faire du souci : endileşenmek tasalanmak
Etre insouciant : kaygısız tasasız
Se rendre compte de : - farkına varmak, anlamak
Se rendre a : -e ulaşmak,
Se presenter de : ortaya çıkmak
clore l’entretien: konuşmayı tartışmayı sonlandırmak
Un(e) intellectuel(le) surmene(e) : une personne qui etudie beaucoup et qui est donc tres fatiguee.
Une negligence calculee: avoir l'air de ne pas vouloir faire quelque chose que l'on desire faire.
Froncait les sourcils: kaşlarını çatmak
On saurait faire :-nı yapabilmek- edebilmek
Fort peu : pek az.
Il ressort que :öyle görünüyor ki
Battre la campagne: doğada dolaşmak (mecaz anlamı:hayallere dalmak )
Bayer aux corneilles: aval aval bakmak
tu ne trouves pas ?: Sence de öyle değil mi?
Concession: ödün, ayrıcalık, imtiyaz.
A contrecoeur: İsteksizce
Du bout des levres: isteksizce konuşmak, çoşku veya şevksizce konuşmak
Juste maintenant: şimdilik, şuan için
Decerner: ödüllendirmek
Miette: kırıntı
Se dechainer : alevlendirmek, zincirini çözmek, kontrolden çıkmak, ayaklandırmak
Narguer : hor görmek, küçümsemek, takmamak
Pour peu que : -dığında dığınde
Passe a sa porté : el altında olmak
Suggerer : fikir vermek, önermek, düşündürmek
Priver de : den yoksun bırakmak, mahrum kılmak
Immolation : kendini kurban etme, feda etme, kurban etme
Lignage : köken, nesil, soy,
Se regler en tete de :-nın cinsinden ödenmek
Cherchez la vache : ineklere bakmalı
C’est un fait : bir gerçek
Detourner vers :-e yönelmek
Dechainement : zincirlerinden boşalmış
Conte de fee : peri masalları
le tribunal penal: ceza mahkemesi
dérogation: özel izin, istisna
Devisageait : regarder avec insistance, avec curiosite.
Un derivatif puissant: talihsizliği tamamen unutmanızı sağlayan bir aktivite
Traiter d'égal à égal: Eşit kabul edilmek, eşit muamele görmek
Sous le nez: burnunun dibinde
N'a pas demande son reste: Hiçbir soru sormadı ve ayrıldı.
Saleté: kir, pislik crasse: pislik, kir
Ne laissent pas filtrer la moindre trace de crasse: n'y a pas la plus petite marque de salete
la pierre de touche: mihenk taşı
en quoi consiste: neyi ifade ettiği
alors seulement: ancak o zaman, ancak bundan sonra
nous serons en mesure d'examiner: -nı inceleyebilecek bir konumda olmak
comme on l'a dit quelquefois: zaman zaman söylendiği gibi
ressortit a: ile ilgili olmak
à travers: itibariyle
se étendre sur:-nın üzerinde durmak
invetere: yerleşik, kökleşmiş
creuser jusqu'à la racine: köküne kadar kazımak
elever sur : üzerinde yükselmek
D'un côté comme de l'autre: Her ikisinde de
mettre à nu: açığa çıkarmak
dénaturer: bozmak, saptırmak
quoique d'ailleurs: her ne kadar,
Le problème étant posé dans ces termes: Mesele bu şekilde ortaya konduğundan dolayı
en toute sécurité: güvenli bir şekilde
Cela étant: Bununla beraber
Remettre les lieux en état: reparer, ranger: rentre dans l’ordre
Ampleur: büyüklük, şiddete
Compte tenu de:- göz önünde bulundurulduğunda, -e karşın
En mesure de: -edebilecek, -yapabilecek
Se chiffrer en: -e mal olmak, -nın bedeli
Qui sévit: sürmekte, devam etmekte olan
Sorciere: büyücü
Fureur: gazap, öfke,
Etre parvenir a:-nı başarmak,
Crique: koy
veiller sur: göz kulak olmak
de vive voix: yüksek sesle
vomir: kusmak, tükürmek
par avance: önceden, şimdiden
imprévoyance:basiretsizlik
prendre a: -e atfetmek
à tort: hatalı bir şekilde.
Commisération: acıma, merhamet
Pour ne pas : olmaması için (pour ne que)
Histoire de : -için
Se jetter dessus : ileri-öne atılmak
Mot de travers : yanlış sözcük, kötü söz
Reprenne (v. reprendre au present du subjonctif) : corriger une faute.
Faire collation: atıştırmak
s'en eloigne:-den uzaklaşmak, -den kurtulmak
ruisseler: şarıldamak, akmak, damlamak
A jamais: sonsuza kadar
Se retirer dans un monastere: bir manastırda yaşamaya çekilmek
Epuise les vanites: vivre jusqu'au bout toutes les choses qui n'ont pas de valeur.
Convoiter : göz dikmek,
Demeuree intacte : rester la meme, ne pas changer.
Ardent: ateşli, çoşkulu, hararetli
Fremissant (e) : qui vit encore
Une arbouse flamboyante : un fruit rouge (raisin) qui a la couleur du feu
Tout au plus: olsa olsa, en fazla
Si restreint que fût alors le champ d'action de la pitié, il n'en résultait pas la guerre: merhametin eylem
alanı o denli sınırlıdır ki
Etre porté a: -e eğilimli, istekli, gönüllü olmak
Ambitionner: -nı çok istemek, arzulamak, için deli olmak, -e can atmak
s'en défaire: -den kurtulmak
en son genre: kendi türünde
Il a fallu que: malı meli
Vivre aux crochets de: kıt kanaat geçinmek, geçimini sağlamak
Se pétrifier: kaskatı kesilmek, taşlaşmak, donup kalmak, korkmak
On ne tarda pas à: -nı yapmakta gecikmemek
Se deployer: ortaya çıkmak
İnsensiblement: yavaş yavaş
Faire place a:-e girmek
Avilir: aşağılamak, küçümsemek
Calamité: felaket, bela, afet
se fut abattue sur:-nın başına gelmek
il s'en tire avec: -nın üstesinden gelmek
vînt le gêner: ona ket vurmak, yoluna çıkmak
dévoyée: bozulmuş, yozlaşmış, dengesini yitirmiş, yoldan çıkmış
Attachons-nous à la comprendre: Bunu anlamaya çalışalım.
Mais ce n'est pas tout: Fakat hepsi bu kadar değil
se fait sentir dans: -kendini –de hissettirmek
à tout bout de champ: her zaman, her daim, sürekli olarak
Employer à tort et à travers: Kelimeleri dikkatsizce kullanmak; doğru dürüst düşünmeden konuşmak
s'user: yıpranmak, bitkin düşmek, yaşlanmak, yorulmak
autrement: aksi halde.
Apres tout: ne de olsa,
Agrégé d'histoire. : Tarih bölümünde lisans eğitimi almak
Subterfuge: hile, kaçamak
est faite de:- den oluşmak
fondé: yerleşik
d’un air interdit: şaşkın bir şekilde, şaşırmış bir vaziyette
c'est à cette condition seule que: sadece bu şartla
en est-il de même de tout état civil ?: yine de sivil toplum mudur?
Meme de tout: yine de gene de
condamnés à: -e mahkum edilmek
est donné dans:-de verili olması
solliciter: uyarılmak
se rabaisser : aşağılamak, küçük düşürmek
se prononcer : karar vermek, hüküm vermek, sonuca varmak
SMIC : asgari ücret
Le seuil : asgari sınır
Le plafond : azami sınır
Le cap : la barre de : -nın sınırı
Apanage :ayrıcalık, imtiyaz
Faire demi-tour : geri dönmek,
La gêne occasionné : yol açtığı sıkıntı,
Tripoter : kurcalamak, dokunmak, parmaklamak, avuçlamak
En permanance : mütemadiyen
Gésir : uzanmak
Langueur: bitkinlik
Reconforter: avutmak, teselli etmek, canlandırmak
Convoiter: büyük bir tutkuyla arzulamak,istemek
Autant il faisait beau hier autant il fait mauvais aujourdhui: Hava dün ne kadar güzelse bugün o kadar
kötü.
Pour ce qui est: en ce qui concerne: a propos de: quant a: au sujuet de: -e gelince, -e ilişkin
Endurci: merhametsiz, acımasız, katı
becquete : pique a coups de bec.
personne ne s'en rie: personne ne se moque.
Glose: açıklama, yorum, şerh
Ensanglanter: kana bulamak
s’epanouir: -de gelişmek
d'après ce qui précède: önceki söylenenler ışığında
le mal évité: sakınılan kötülük
se contenter de:- nı yapmakla yetinmek, -nı yapma amacında olmak, niyetinde olmak
etre sur les lieux : -(olay) yerinde olmak
etre en lieu sur (dans un endroit hors de danger) : güvende olmak
tenir lieu de : -nın yerini almak, -e na karşılık gelmek, ikame etmek
il y a lieu de (c’est utile de) :-nı yapmak yararlıdır,-nı yapmanın yeridir.
Un lieu commun : herkesce bilinen, banal bir fikir, sıradan
En premier lieu : d’abord.
Au lieu de :-nın yerine (Il dort au lieu de travailler.
En revanche, par contre, au contraire : buna karşılık, nın aksine,
libre arbitre: özgür irade
bien né: soylu
aiguillon: dürtü
indigne: değersiz, değmez
asservi par une vile sujetion: değersiz bir bağımlığın etkisi altında olmak, -bir bağımlılığa kapılmak
noble penchant : güzel bir vasıf,
se defaire du joug de la servitude: kölelikten, boyun eğmekten, baskından kurtulmak esaretin
boyunduruğundan kurtulmak
faire ternir: soldurmak, lekelemek
fleurir: çiçeklenmek, serpilmek, gelişmek
la peine de : yapmaya değer.
Entremeles de:
entremeles de: -ile karmakarışık
larmoyer: ağlamak, göz yaşı dökmek
plaisir maint: yoğun bir zevk neşe
grief: ciddi,
mon desire heur: arzuladığım hayalini kurduğumum baht
me remet en: -e döndürmek
se vanter: böbürlenmek, övünmek
louange: compliment: övgü, iltifat
flatter: dalkavukluk etmek, pohpohlamak, yaltanmak
accaparer : tekeli altına almak
élève à: -e eriştirmek
fondée en:-e dayandırmak
justifier devant la raison: akılla ispatlamak
d'un instant à l'autre: ansızın, birden bire
faire de grace a:- e aman tanımak
du tout: tüm
infiniment: son derece alabildiğine
réclamer: istemek, iddia etmek, şikayet etmek
en retour: karşılığında
à bon droit: haklı olarak
amoindrissement: azalma, küçülme.
De même pour:- aynı şey –nın için de geçerlidir.
Onéreuse: külfetli pahalı masraflı
Il en est ainsi de: bu aynı zaman da –nın için de geçerlidir.
C'est du gâchis: bu tam bir ziyan, tam bir karmaşa
Faire de peine a qqn: kalbini kırmak, incitmek
Il se pourrait que: olabilir
Faire entretenir a qqn: ile yaşamak
En cotoyant la mer: deniz kıyısı boyunca.
prirent tere: karaya çıkmak
fort habitée: insanı bol, kalabalık
ils n'en portaient pas mine : ils n'en avaient pas l'air, ils ne semblaient pas: Hiç de öyle görünmemek
a pour éléments: -nın unsurları, -den oluşmak
propre du:- e özgü
contre-coup: -nın etkileri
s'approprie: kendine mal etmek
sans ça: aksi takdirde.
En échange: a la place
Ça aide: ça arrange
s'élever au-dessus: -nı aşmak
Doué de: -ile donatılmış
Antithétiques: çelişkili, karşıtlıklarla dolu
élevée bien au-dessus de: -nın üstünde yer almak
ressort de: ile ilgili olmak
prennent en commun une résolution: bir çözüme ortaklaşa varabilmek
se décrète: karar verilmek
il n'est pas par le fait de la loi: yasadan kaynaklanan bir şey değildir.
il s'ensuit que: buradan şu sonuç çıkar….
foi-ces: güç
s'exercer par: kullanılmak
il est seul de son espèce: kendi türünde benzersiz olmak
du coup :total : résultat : bu nedenle,
faire preuve : göstermek, ortaya sermek,
établir la verite : gerçeği ortaya çıkarmak, hakikati saptamak
Je suis consterné par : endişlendirmekte, dehşete düşürmekte, korkutmakta, üzmekte
Les peines à infliger : uygulanacak cezalar
Avoir du mal a faire : -nı yapmakta zorlanmak, -nı yapmakta başarısız olmak
Au volant : araba kullanmak
Emaner de :- den kaynaklanmak, -den çıkmak, -den yayılmak
Émanation de:-nın belirmesi.
Niveleur: eşitlikçi, eşitlik yanlısı
garant envers: -e karşı sorumlu olmak
va a sa fin: sonuna kadar ilerlemek
se reporter a: -e başvurmak,
prononcer sur:-nın hakkında yargıda bulunmak
à l'état actif: eylem halinde olan
faire la loi a qqn: birine hükmetmek, efendilik etmek
empieter sur: -e el uzatmak,
d’a coté: yandaki
de dessous: alttaki
de dessus: üstteki
Je vous l’accorde: size katılıyorum.
Il arrive que: bazen, kimi zaman
Il m’arrive d’aller au cinema: Quelquefois je vais au cinema.
Virtuelle: potansiyel olarak mevcut
s'exerce par: -nın tarafından kullanılmak
s'en rend compte: bunun farkında olmak
Les chiens ne font pas des chats: armut dibine düşermiş
Etre Caricatural: basite indirgeme
Rien de moins étonnant que:-de şaşıracak bir şey yok.
Ce n'est pas assez qu: Bu yeterli değildir.
Salutaire: iyileştirici
Malléable: yumuşak, uysal, şekil verilebilir
Se formaliser: etre choqué
La moindre des bagatelles: ufak tefek ayrıntılar
İncessamment: hiç beklemeden, hemen derhal
La clef de voute: kilit taşı
Rapproche qqch de-de la-du qqch: bir yakınlık içine koymak, aralarını bulmak, uzlaştırmak
Veiller a: gözetlemek, göz kulak olmak, ile ilgilenmek,
Se ramené a: -e indirgenmek
la plus grande activité possible: Mümkün olan en büyük eylem
D'où il suit que: Buradan, bunun sonucu olarak
il semble qu'il n'y ait plus rien à en déduire: Çıkarılacak bir sonuç yokmuş gibi görünüyor
il ne s'en tient pas à cette conclusion: Kendisi bu sonuçlara uymaz.
condition déterminée d'existence: var olan belirli koşul
juger en dernier ressort: salt yetki ile yargılamak, kesin karar vermek
casser un jugement: hükümsüz kılmak, bozmak
intenter une action: dava açmak
donnent leur Accord: konusunda mutabıktırlar
conditions auxquelles sont soumises les parties: tarafların tabi olduğu koşullar
fournir les justicatifs nécessaires: gerekli belgeleri sunmak
les justicatifs aux dépenses: masraflarla ilgili belgeler
le present contrat a été rédigé en deux exemplaire; işbu sözleşme iki nüsha olarak yazılmıştır.
Mettre en application: uygulamaya koymak
Etre valable pour: kadar süre için geçerli olmak
Contract de location: kira sözleşmesi
Tribunal administratif: idari mahkeme
Je vous arrete: Burada sözünü kesmek zorundayım.
İnconvénient: sakınca, olumsuz yönler, engel, mahzur
Odieux: iğrenç, nefret uyandıran
hater ma peine:
tout en un jour: aynı günde, tek bir günde
avoir beau faire:-olsa bile, yapılsa bile, se de
vaquer a:- nı yerine getirmek
faire échec à: -nı başarısızlığa uğratmak
médiocrement: pek az, oldukça vasat
Et de même pour: -aynı durumun –için de geçerlidir.
Admettre: kabul etmek, benimsemek, öne sürmek
concentrée en:-de toplanan,
Il n'en est pas moins vrai que: olur olmaz, -den sonra
état morbide: hastalıklı durum
se resserrer: daralmak, küçülmek, kendini sınırlamak
statuer sur: -ile ilgilenmek, -nı karara bağlmak
nommer: atamak
désigner les chefs: şefleri tayin etmek, şefleri belirlemek
le fils aine: büyük oğul
manifester devant: -nın önünde gösteri yapmak
Ça me divertit: Beni eğlendiriyor.
Ça rapporte énormement d’argent:Asıl para orada.
Médiocrité: sıradanlık, yavanlık.
Exempte de: muaf, azade, bağışık
est toute puissante: bütün gücü elinde bulundurmak
On ne voit pas: -e anlaşılır değildir.
le seul danger de mort: tek hayati tehdit
aux cas imprévus: öngörülemeyen durumlarda,
destinée à faire face a: -de ortaya çıkan,
loisir de faire:-nı yapma fırsatı
élever un mur: bir duvar inşa etmek
élever un animal: bir hayvan beslemek
élever des enfants: çocukları yetiştirmek
élever son niveau social ou culturel: sosyal veya kültürel düzeyini geliştirmek
les regles sociales de base.
Élevage: hayvancılık, hayvan yetiştiriciliği: Les éleveurs s’occupent d’élever les animaux, ils font
d’élevage.
S’élever: kendini geliştirmek,
Prendre de la hauteur: üstte çıkmak, yükselmek
Etre l’avis de: -nın fikrini katılmak
- Je ne suis pas de l’avis de toi.
se rapportent à: ile ilgili olmak
son sein les membres: üyeleri
De même encore: aynı şekilde.
de lui-même:: kendiliğinden
gré:istek, arzu, heves
la vie en commun: ortak yaşam
lui fait défaut: ona hatalı gelmek
un édifice toujours chancelant: daima sendeleyen bir yapı
Elle a des assises si peu solides: O kadar zayıf bir yapıya sahiptir ki
Mesestimer: hor görmek, ciddiye almamak, küçük görmek
Mejuger: yanlış bir kanıya kapılmak, yanlış anlamak, yanlış değerlendirmek
Desheriter: mirastan mahrum etmek
Defaire: bozmak, bozguna uğratmak, çözmek, zayıflatmak
S’entre-tuer: birbirine öldürmek
S’abstenir: kaçınmak, sakınmak
Juxtaposer: sıralamak, yan yana koymak
Perdre sa connaissance: s’evanouier: bilincini yitirmek
Se surmener: sınırını, gücünü aşmak, fazla çalışmak, kendine fazla yüklenmek
Se dissimuler: gizlenmek, saklanmak
Se dresser devant:-nın önünde yer almak, bulunmak,

Le participe present: Il y a ici une femme qui parle cinq langues: Il ya ici une femme parlant cinq
langues.
- C’est une femme qui a travaillé a l’etranger: C’est une femme ayant travaillé a l’etranger.
Forme passive: reconnaitre: étant reconnu/ ayant été reconnu
La participe present peut exprimer la cause:
- Étant fatigué, il veut rentrer chez lui.
- Le médecin ayant eu un accident, il ne pourra pas venir.

- Mon ami ayant été agressé par un chien, il est a l’hopital.

Au plus vite: le plus vite possible: bir an önce, mükkün olduğunca çabuk, olabildiğince hızlı
A l’initiative de: sur la proposition de:
Dévalorisant: péjorative
Conçu: tasarlanmış
Physionomie: görünüş
sans autre precaution: sakıncasızca
susceptible a: elverişli, uygun
indistinctement: ayrım gözetmeden
l’exercice independant des metiers: el sanatlarının bağımsızca yapılması
moins pour …..que pour: -den çok –nı yapmak
si…..c’est parce que:-nı yapmanın nedeni ----dır.
De haut en bas: baştan başa
Pour l’ensemble: bütün olarak ele alındığında
remis en cause: tartışma konusu yapmak
deboucher dans: -e yol açmak
si faire se peut: elden geldiğince
proprietaire foncier: toprak sahibi
propriete fonciere: toprak mülkiyeti
emploi: kullanım
l'idéal antique de la philosophie: ilkçağa özgü felsefi ideal
affirmation: saptama
à la périphérie de la zone d'influence grecque: yunan etki alanının içinde
n’en….pas moins:-nı hala yapmak
prédominance: üstünlük, ağır basma, tahakküm
se faire une idée: fikir vermek
incarnées en: ete kemiğe bürünen, vücut kazanmış, somutlaşmış
maîtrise du langage: dili iyi kullanma yetisi
se fixer à:-e yerleşmek, -de kök salmak
converger vers: -e yerleşmek, -e akmak
insolite: sıra dışı, alışılmamış
chacun à leur manière: her biri kendi yöntemince
fréquentation de: - ile temas kurmak
Il ya peu de jour : Yakın zamanlarda
En toute certitude : certainement
Stipule : öngörmek, şart koşmak
À en juger par ces deux exemples : bu iki örnekten yola çıkarak
Déceler : tespit etmek, meydana çıkarmak, ortaya koymak
les exercices spirituels philosophiques : ruhsal felsefi alıştırmalar
faire acceder a : -e ulaştırmak,
ce qui fut : olmuş olan
considerer comme : -olarak görmek
nuance-toi : kendini farklı göster
savoir a propos : -nı bilmek, -nı edebilmek
clairvoyance : ön görüsü, basiret
indication: bilgi
savoir-faire: beceri
un temps minuscules: oldukça sınırlı bir zaman
laiser deviner : -nı anlamaya imkan sağlamak
tirer le meilleur parti possible de la situation : durumdan en iyi şekilde yararlanmak
détente : rahatlama
dédaigner : küçümsemek,
affecter de : gibi görünmek, taslamak
s'engager dans : ile ilgilenmek, -nı vazife edinmek
se contente de : -ile yetinmek
tout au plus : yine de, bununla birlikte, olsa olsa, en fazla
a part de :-den ayrı olarak
s'y taille un domaine : belli bir alan belirlemek
etre de : -e ait olmak
subsidiairement :ayrıca, dahası, keza
à tel point que : öyle ki
en rien : katiyetle, kesinlikle, asla, hiçbir şekilde, hiç
tant s'en faut : lakin, bilakis, ancak
N’est moins absurde : saçmadır
Il va sans dire que :söylemeden edemeyeceğim, şüphesiz ki, elbette, tabiki
Il n’en reste plus du tout : Ondan geriye hiçbir şey kalmadı.
Je t’assure : yemin ederim ki
Sinistré : afet bölgesi
Détachement : askeri birlik.
Plus ou moins : az çok,
Etre consacré a ; -e hitap etmek,
Il en conclut que : Sonuç olarak
il ne vaut rien pour ce qui est du savoir : bilgi konusunda hiç olan
faire prendre conscience a qqn……de qqch : -nın bilincine vardırmak
prendre l'attitude de : nın tavrını takınmak
se déprécier : kendini küçüksemek, kendini değersizleştirmek
peu assurée: kesinlikten uzak
s'enorgueillir: böbürlenmek, övünmek
profane: cahil,
sous l'influence de:-nın etkisiyle, güdüsüyle
appliquant son esprit à luimême: ruhuyla baş başa kalarak
un contenu achevé: tamamlanmış bir içerik
feindre de: -mış gibi yapmak,
se contenter de: -den yetinmek,
vision: görü
ressouvenir: yeniden anımsama
se metre lui-meme en question: kendini sorgulamak
prendre souci de:-nın üzerine kaygılanmak
En fin de compte: sonuçta, nihayet, sonuç olarak
Il en vient a:-e ulaşmak
prend de la distance visà- vis de lui-même:kendisiyle arasında bir mesafe koymak
se dédouble: benliğini ikiye bölmek
se remet lui-même en question: kendisini sorgulamaya koyulmak
éloge de: için yapılan övgü
avisé: keskin zekalı, basiretli
s'instaure un dialogue: bir diyaloğun oluşması
rendre raison de:-nın konusunda bilinçlenmek
j’ai honte de:-den utanmak
mener de vie: yaşam sürdürmek
metre en danger de:-nın tehlikesiyle karşı karşıya kalmak
aucun d’entre eux: personne parmi eux: onların hiçbiri
son engagement: adanmışlık
tout court: salt olarak, yalnızca, sadece
est puisé dans: -nın kaynağı, kökeni
retiner de : -nı engellemek
inné: doğuştan, kendiliğinden
au sens le plus fort du mot: sözcüğün tam anlamıyla
pour l'essentiel: esas olarak
si je ne m'étais pas figuré que: -nı düşünmeseydim
se figurer: sanmak, düşünmek
se mettre elle-même à l'épreuve: kendini kendiliğinden sınamak
se constitue dans: -kendini –de oluşturmak
Tout donne à penser que: -den –nıyı anlamak
mettre à l'épreuve: sınamak
Il en est de même de: aynı şey –nın içinde geçerlidir
prendre souci de:-nın üzerine kaygı duymak
se détacher de:-den kopmak, -den ayrılmak, -den uzaklaşmak
exhorter a: -e teşvik etmek, yüreklendirmek, özendirmek, uyarmak, ikaz etmek
se laisser aller à: -e boyun eğmek, teslim olmak
Je suis à la disposition de: -nın hizmetinde olmak
A l’instar de : comme
De pair avec : ensemble
A l’avenant : en conformité, en rapport
A l’encontre de : a l’oppose de
En passe de : sur le point de : neredeyse, -nın tehlikesiyle
Stipuler : şart koşmak, tahahhüt etmek,
Faire la cour : kur yapmak, asılmak
voila pour l'entretien de la societe: voila qui est bien pour la vie a deux
pardi: elbette, tabiî ki
heteroclite: karmakarışık,
fat: vaniteux: pretentieux: kendini beğenmiş, kibirli, gururlu, kasıntı, iddialı
si cela s'était produit: böyle bir şey olduysa şayet
il n'en reste pas moins que: gerçek şu ki
y est réduite au minimum: küçük bir yer tutar.
Faire jour: gün ağarması
en l'honneur de: onuruna, şerefine
prendre le chemin de: -nın yolunu tutmak
faire rever qqn: -nın hayal gücünü beslemek
A chacun sa mesure: Herkesin ölçüsü kendisine
D'un bout à l'autre:-başından sonuna kadar
Etre épris de: -e tutkun olmak
va-nu-pieds: baldırı çıplak
dormir a la belle étoile: açık havada, üzerinde bir çatı olmadan uyumak
tend des pieges: tuzak kurmak
en avait fait autant: aynı şeyi yapmak
ensorceler: büyülemek
du moins: hiç değilse, hiç olmazsa
insensé: deli
vouer a: -e mahkum olmak
vaille la peine: -e değer
traiter des suject: konu seçmek
se replonger dans: -e geri dönmek
s’empecher de: -kendini -den alıkoymak
signaler a: -e bildirmek
J’ai le regret de: -nın üzüntüsü içindeyim
Faire semblant de: -mış gibi yapmak,
jouir : faire usage de quelque chose, l'utiliser, en profiter
secouer le joug : baskıdan özgürleşmek, boyunduruktan kurtulmak, boyunduruktan çıkmak
etre en état de se conduire; aklını kullanabilme durumuna erişmek
à sa süite: ardından gelen
ensemencer: tohumlamak hier: dün
commerce avec: -ile ilişki
faire revivre qqn en sa personne: -nı kendi kişiliğinde yaşatmak
de pres: yakından
ultérieure: sonraki
l'intérêt porté aux: -e gösterilen ilgi.
Discourir: söylevde bulunmak, çene çalmak
faire un immense détour: büyük bir dönemece girmek
vivre en homme: insanca yaşamak
beurre: tereyağı
en vigueur à:-de yürürlükte olan
À en juger par : -bakıldığında
tout premier rang :birinci sınıf, birinci kalite
judicieusement : akıllıca
s'est perpétué dans :-de geçerli olan
Quoi qu'il en soit : Neyse, her neyse, her ne olursa olsun
S'il en est ainsi : Eğer öyleyse, durum böyleyse eğer.
A des degrés divers : farklı derecelerde
Ce qui compte : Önemli olan
pour reprendre l'expression de : -nın ifadesiyle, deyimiyle
voulue : kasıtlı, bilinçli
attester : doğrulamak, kanıtlamak,
laisser de côté : bir tarafa bırakmak
pulsion : dürtü, itki
cela en est venu à être une habitude : Bu bir alışkanlık haline geldi.
s'indigner : üzülmek, gücenmek, darılmak
agir en conséquence : sonuca göre hareket etmek
s'emploie à : -nı yapmaya çalışmak
distraction : dalgınlık, dağınıklık, eğlence
dispersion : dağınıklık
s'extérioriser : dışa vurulmak
arrive a : -nı başarmak, -nı yapabilmek
Il n'est que de : yalnızca, sadece
Réussir a :-nı başarmak
nous sommes tous cousins issus de germain : nous appartenons tous à la même famille
abomination : facia.
plaider au tribunal : Mahkemede kendini savunmak
flatter : dalkavukluk etmek ruse : kurnazlık
se complaire dans : -e özenmek
plus haut : daha yukarıda
revêtu de :ile örtülü olmak
rouler de tous côtés : her yöne gitmek, yönelmek
déceler : meydana çıkarmak, tespit etmek, ortaya koymak
en-deçà de : berisinde, altında
dans l'exemple du : -nın çerçevesinde
s'efforcer de : -nı yapmaya çalışmak
se fonder dans : -e kurulu olmak, -e dayanmak
présupposé : varsayım, ön kabul
se révèle dans :-de ortaya çıkmak, -de görülmek, kendini -de göstermek
former a : -e hazırlamak, için eğitmek
se livre à une immense chasse : büyük bir bilgi avcılığına soyunmak
pour une grande part : büyük ölçüde
à notre portée : elimizin altındaki, menzilimiz içindeki
avoir l'avantage : üstün gelmek, başta gelmek
au moins si :-medikçe, -dıkça
répugnance : tiksinti
dégoût : iğrenme, tiksinti
repoussante : iğrenç, mide bulandırıcı, itici, çirkin
d'autant plus que : üstelik
pressentir : sezmek, hissetmek, içine doğmak
Prendre un intérêt : bir yarar elde etmek,
en définitive : sonunda, nihayetinde, neticede, sonuç olarak,
formatrice : eğitici, biçimlendirici.
Nul plus que : hiçkimse, hiçbir şey -e kadar değil…
à plus forte raison : daha çok da
former à la vertu : erdeme göre eğitmek
pour sa part :-e gelince
suffrage universel : kamu oylaması
à la rigueur : bir ölçüde
comme en témoignent : -den anlaşıldığı üzere, -nın ortaya koyduğu gibi
à multiples finalités : çok amaçlı
à tour de rôle : sırayla
la cour : saray
louer qqn pour : için övülmek
beaucoup moins….que :-den çok daha az
dédommager : zararını karşılamak, telafi etmek, ödemek, tazmin etmek
sinistré : felakete uğramış
Ce sera le cas de : aynı şey -için de söz konusudur.
Au moins : hiç değilse
par cœur : ezbere, ezberden
prend connaissance de : tanımak, öğrenmek
il n'en reste pas moins : hala, yine de
est l’affaire de :-nın işi olmak
un petit nombre de : az sayıdaki
Quiconque : her kim
Revêtir : almak, kabul etmek, bürünmek, takınmak, giyinmek
Tenue: giyim kuşam
Vivre au jour le jour : günü birlik yaşamak
l'allure extérieure : dış görünüş
en soi : özünde.
Pas plus ceci que cela: Bu da olsa olur, o da olsa olur.
Du point de vue humain: insani anlamda
Au point de départ : Başlangıç noktası
Assouvir : yatıştırmak, dindirmek, gidermek
Etancher : gidermek, dindirmek
Se répercuter: -yansıtmak, göstermek, yankılanmak, aksetmek
Se propager (dans): yayılmak çoğalmak
Il va de soi que:-doğaldır, tabiî ki de, elbette
En ligne droite: doğru bir çizgi boyunca
İnsécable: bölünmez.
la liberté du vouloir: irade özgürlüğü
projection: iz düşüm
incarnation: vücut bulmuş hali, kemiğe bürünmüş hali.
En retour: karşılığında
exhortation à: -e çağrı, -e teşvik, -e özendirme
dilater (dans); -e kadar genişlemek
dopant : uyarıcı doping ilaçları
prendre conscience de :-nın bilincine varmak
a part toi : bir başına
tenir dans la mémoire: akılda tutmak
charges publiques: kamu görevleri
vivre retiré: münzevi yaşam
mourant: ölüm döşeğindeyken, can çekişmekte
mettre de mots dessus : kelimelere dökmek
se jeter a l’eau : düşünüp taşındıktan sonra işe girişmek, uzun uzun düşünüp taşınmak
repli sur soi: içe kapanış, aile fertleri ve arkadaşlarla iletişimi kesme
se couler dans un moule : kendini bir kalıba sokmak
faire participer: dahil etmek, içermek, bulaştırmak, içine almak
inespérée: beklenmedik, umulmadık, umulmayan
se scinder en: ayrılmak bölünmek
diamétralement: taban tabanına, tamamen, bütünüyle
se conserver lui-même: kendi olarak kalma
poser sa candidature : aday olmak
emporter sur : -nı yenmek, üstün gelmek baskın gelmek
J’estime que :-nı sanıyorum
Mouvoir : harekete geçirmek
l'ascèse des désirs: arzuların kısıtlanması
Accordé à lui-même: Kendiyle uyumlu olan
s'il en est ainsi: eğer öyleyse, o halde
fait servir à: için kullanmak, hizmetine almak
assentiment: izin, onay, rıza, kabul
metre en branle: harekete geçirmek
rendre compte de : anlatmak açıklamak
se rendre compte de : anlamak farkına varmak
rendre qqn decision : kararını bildirmek duyurmak
abimer : zarar vermek
effrondement : çöküş
somnifere : uyku hap
destituer : azletmek, görevden çıkarmak
faire expres : -nı planlayarak yapmak, bilerek yapmak
suivre les conseils : tavsiyelere önerilere uymak
comprendre de travers : yanlış anlamak
Il est souhaitable que : -temenni edilmek
Ne t’inquiete pas : Endişelenme
Pour l’instant : şimdilik, şu anda
Toucher a peine : -e doğru dürüst dokunmamak
Ce qui compte : Önemli olan
Bouchon : trafik
Propension : eğilim, yatkınlık
En partie : kısmen
Prendre part a :-de yerini almak
Tel qu'il est en son essence, dans sa nudité : Özünde ve çıplaklığında her ne ise,
se représenter : gözünde canlandırmak, hayal etmek
amortir : zayıflatmak, yumuşatmak
Laisse tomber : boşver, Unut gitsin.
Faire d’heure supplémentaire : mesaiye kalmak
S’entendre avec qqn : ile iyi geçinmek, anlaşmak
Dissimuler : saklamak, gizlemek,
S’Estomper : bulanıklaşmak, silikleşmek
Discourir: söylemde bulunmak, söylem oluşturmak
Érudition: bilgi birikimi
Proner: övmek, göklere çıkarmak
faire des affirmations: olumlamalarda bulunmak
se remettre en question: sorgulamak
on s'accordait à : -de hemfikir olmak
L'on admit que: Buna göre,
Échafauder: kurulmak, inşa etmek, bina etmek, tesis etmek, yaratmak
Que vienne à lui manquer: -nın eksikliğini hissetmek,
Se figurer: sanmak
Se prononcer: karar vermek, hüküm vermek, -nın üzerine hükümde bulunmak,
se dépense en: ile kendini tüketmek
quiétude: sakinlik, dinginlik
taper les lettres: mektup yazmak
faire cadeau de: -nı hediye olarak vermek
cercle vicieux: kısır döngü
postuler: sav öne sürmek
purgatif: arındırıcı
un philosophe qui n'est rien moins que naïf: saf olmaktan da öte hiçbir şey olmayan bir filozof.
s'il est amené à les subir: katlanmak zorunda kalacağı
pas plus ceci que cela: bu diğerinden daha fazla değil.
tout échappe à la compréhension: her şey anlayışımızın dışında
trouve son apogée;: doruk noktasına ulaşmak
trouve son consécration: benimsenmek,
rétribuées par: bedeli, masrafı nın tarafından karşılanmak
de fait: gerçekten de
affluer a: -e akın etmek
titulaire: memu, görevli
Il faut bien se représenter que: şu unutulmamalıdır ki,
s'initier à: -e başlamak, -e giriş yapmak, -nı öğrenmek
professoral: öğretim
émane de:-den gelen
exégèse: yorum tefsir
estimé comme faisant: olarak kabul edilen
revêtir une forme: bir biçim edinmek,
attester: doğrulamak
aller chercher: getirmek
en tout: toplam, hepsi, toplamda
se jetter a l’eau: riski göze almak, uzun uzun düşündükten sonra bir şeyi yapmaya karar vermek
se mouiller : -kendini –e adamak; ıslanmak
inciter: teşvik etmek, isteklendirmek,
veiller sur: gözetimi altında tutmak, gözetlemek, ilgilenmek, göz kulak olmak
noviciat: çömezlik dönemi
englober: içermek kapsamak
reprendre: izlemek, sürdürmek, takip etmek

le strict nécessaire: zorunlu ihtiyaç

une minuscule et une majuscule: küçük harf ve büyük harf.


s'approcher de:-e yaklaşmak
se détachent sur le fond de :-nın arka planında göze çarpmak, kendini göstermek
n'en donnent pas moins sa tonalité fondamentale: -de temel bir konuma, -değere sahip olmak
mieux encore: daha da iyisi
anéantir: imha etmek, yok etmek, bozmak, feshetmek, ortadan kaldırmak
faire connaissance avec: -nı tanımak,
Que diable venez-vous faire dans: -de ne halt ediyorsun, -de ne işin var
il n'en reste pas moins que: ancak yine de
des écrits de circonstance: belli koşullar altında yazılan yazılar.
Exhorter: teşvik etmek, yüreklendirmek, özendirmek
Il en est ici comme: burada -nın durumu söz konusudur.
Se representer: gözünde canlandırmak, tasarlamak

un poteau indicateur: tabela, yol işareti


est fait de: -dendir, den yapılmıştır.
Crocodile: timsah
Dérober: araklamak, çalmak
Empecher: entraver
Pour ainsi dire: sanki, adeta, tabiri caizse
A part: Excepté de: -nın dışında
Depuis…jusqu’a: -den -e kadar
Etre las de: -den bıkmak, den bezmek, -den usanmak
Épris de: -e vurgun, - düşkün
s'épanouit dans: -nın içinde serpilmek
dirigée contre: -e karşı dile getirilen
disparate: ayrı, farklı
aporie: çözümsüz çelişkiler
terme à terme: bire bir,
Il en va tout autrement pour: durum -için oldukça farklı olacaktır.
Vivre en homme: insanca yaşamak
Comment se fait-il que: Nasıl oldu da
Négociant: tüccar,
Acheteur: alıcı
Se méfier de: güvenmemek, -den kuşkulanmak, şüphelenmek
Dégager: belirlemek
Se remémorer: hatırlamak, anımsamak
Raffinement: incelik
Etre reserve a: -e ayırmak, -e bırakılmak

rendre raison de:- nı gerekçelendirmek


engager qqn a : -e yönlendirmek, -e başlatmak
se mettre en accord avec qqn : -ile uyum içinde olmak
mettre en ouvre : kullanmak
exhorter : teşvik etmek, yüreklendirme, özendirmek
consolation : teselli, avuntu
dans la direction de : -nın doğrultusunda
d’ores et déjà : şimdiden,
dorénavant : bundan böyle, bundan sonra
en permanence : her zaman, daima, mütemadiyen, sürekli
mensuel : aylık hebdomadaire : haftalık
Je fait des journées de dix heures : Günde 10 saat çalışıyorum.
Médiocrité : sıradanlık, vasat,
Un jour au l’autre : er yada geç, elbet bir gün
Se prend pour qqn : -mış gibi davranmak
Alias : nam-ı diğer
un personnage hors du commun: sıra dışı bir kişilik
de manière figurée: mecazi anlamda
à des dates plus ou moins reculées: eski tarihlerden beri
pour ma part: kendi adıma
gestes corporels: beden hareketleri
Nul besoin de:-e ihtiyaç yok
se tenir à l'écart: kendi içine kapanmak, inzivaya çekilmek, kendini kalabalıktan uzak tutmak
retraite: inzivaya çekilmek
pour ce qui est de: -e gelince
une épreuve de virilité: erkeklik sınavı
faire son service militaire: askerliğini yapmak
dresser la table: masayı hazırlamak, kurmak
aussi longtemps que: -dıkça, -dikçe
a mesure que: -dıkça dikçe
brochette: şiş
ressouvenance: anı, hatıra, yeniden anımsama
se rendre des comptes à soi-meme: kendi kendine hesap verme,
Nous pouvons dire avec certitude: kesin olarak söylebileceğimiz şey
présente l'intérêt tout particulier : özel bir ilgiyi hakketmek
prendre du recul par :-den uzaklaşmak, den geri adım atmak
sensiblement : hissedilir derecede.
Le délai fixé : belirlenen süre, saptanan süre.
Traverser la rue : karşıdan karşıya geçmek
Travailler a plein temps
Mettre au courant : -den haberdar olmak, bilgi sahibi olmak
Aborder le virage : viraja yaklaşmak
Faire sauter : havaya uçurmak
Se promettre  de : -nı varsaymak
Espérance : umut, beklenti
Infinitésimal : sonsuz ölçüde küçük
attendre de :-den beklemek, -den ummak
un lendemain par surcroît : Fazladan bir gün
se rejoignent sur :-de buluşmak, -de birleşmek
se rue vers : -e yönelmek
atténuer : dinmek, hafiflemek
surmonter : atlatmak, üstesinden gelmek
Avec gratitude : minnettarlıkla, şükranla
Sur le point de : -mek üzere
à l'instant : az evvel
ne faire que de : olayın devam etmekte olduğunu belirtir : Il ne fait que d’arriver.
Tu te rends compte : Farkında mısın ?Anlıyor musun ?
Tout le temps : her zaman, durmadan, hep, sürgit,
Confiance en soi : öz güven
se laisser entraîner par: kendini –e kaptırmak
foncièrement: aslında, esasında, temelde.
Examen de consience: vicdan yoklaması
se faire avertir de:-nın konusunda uyarılmak
en cela: bu bakımdan
en dépit de cela: buna rağmen
la procédure judiciaire:adli işlemler
mettre le couvert : sofrayı kurmak
compter sur qqn : -e güvenmek
soi-disant : sözümona, sözde, güya
prétendu : sözde, sözümona, güya
conflagration: alt üst oluş.
Converser: konuşmak, görüşmek, çene çalmak, sohbet etmek
Savoir nous passer des autres: başkalarına muhtaç olmamayı bilmek
Extirper: kökünü kazımak
Tendre a: -e eğilim göstermek
Redescendre a: -e yaklaşmak
Volupté: şehvet, haz, zevk
S’envoler: uçup gitmek
Entrave: engel, köstek
Aspirer a: -nı arzulamak, istemek,
Se dilater: genişlemek
embrasser du regard la terre entière: yeryüzünün toplamını bakışıyla kucaklamak
Voie lactée: Samanyolu
Avoir honte de : -den utanç duymak
Faire remarquer a qqn : -e göstermek, -nın farkına varmasını sağlamak
Faites-moi grace des chats et des souris : Kediler ve fareleri bir tarafa bırakalım
Pensez-vous !: Mais non : Elbette ki hayır !
Retenez que : Unutmayınız ki
Sous-sol : yer altı, bodrum katı
Souterrain : yer altı
Grommeler : söylenmek, homurdanmak, bağırmak
Pouce : baş parmak
En voici : İşte
Te voila : İşte sen
Je n’en fais plus : artık yapmıyorum.
Ne pas s’en faire : kafasına takmamak, kaygılanmamak
- Ne t’en fais pas : Kaygılanma
S’évertuer sur: -de koşuşmak
s'enorgueillir: övünmek, gururlanmak
vertigineuse: sersemletici, baş döndürücü,
S'il n'y en a pas d'autre: Başka hiçbir şey olmasa da
Plus que tout autre: her şeyden-herkesden daha fazla
Loyal: dürüst, vefalı, sadık, özverili, fedakar.
Se vendre à l'unité: tek tek satılmak
Attester : tanıklık etmek, görmek, şahit olmak doğrulamak, kanıtlamak
Reddresser: düzeltmek
Faire la guerre: savaşmak
Morsure: iğnelenme, ısırık
Égorger: boğazlamak, öldürmek
Au sujet de: ilgili olarak
Réprimander: azarlamak, fırça atmak, paylamak
Compatir: acımak
En retour: Buna karşılık,
Réprimande: azarlama, paylama
Se faire opérer : operasyon geçirmek
Littéraire : edebi affable : nazik, kibar
Distingué : seçkin 'exhortation : teşvik consolation : teselli
Hanter par : ile düşüp kalkmak, dadanmak, tarafından musallat olmak
en partie : kısmen
avec précision : tam olarak, harfi harfine, isabetli biçimde,
s’infliger : -nı çekmek, -e uğramak
affectation : gösteriş, yapmacık davranış,
faire du bien a qqn : -nın için iyilikte bulunmak
discourir : söylem oluşturmak, çene çalmak
a propos de : konusunda, e ilişkin, hakkında
avec aisance : rahatlıkla
s’abstenir de : kaçınmak, çekinmek
résolution : karar
venir a verb :
Ne plus en pouvoir : Dayanacak gücü sabrı kalmamak
- Mon voisin de palier fait beaucoup de bruit, je n’en peux plus.
Voisin de palier : kapı komşusu
En vouloir a qqn : birine kin duymak : Il leur en veux.
S’en ficher : boş vermek, kafasına takmamak
- Je suis malade mais je m’en fiche.
Provenir de : -den kaynaklanmak (découler de)
Faire part qqn de qqch : birini bir şeyden haberdar etmek
Se préoccuper de : bir şeyi kendine dert etmek
S’y faire : bir şeye alışmak : Les enfants s’y font facilement.
S’y prendre bien ou mal : bir şeyi yapabilmek ya da yapamamak, ile baş etmek (s’y prendre avec)
S’y connaitre en : bir konuda uzman olmak
Indomptable : Başa çıkılmaz, denetlenemeyen
Inexpugnable : ele geçirilemez
Ferme en : -de direngen olmak ,
Vénérer : taparcasına hürmet etmek, tapmak, saygı göstermek
Déroutant : yoldan çıkarıcı, şaşırtıcı
Souligner : altını çizmek, vurgulamak belirtmek
Infaillible : yanılmaz, güvenilir,
Impeccable : kusursuz
Faire cours sur : -üzerine ders vermek
Mettre le doigt sur le danger de : -nın tehlikesi üzerine parmak basmak
Etre susceptible de : -e elverişli, -e uygun, -e hassas duyarlı kırılgan
Mettre sur la voie –a qqn de : birini -e götürmek
Tendre a : -nın eğiliminde olmak, -e yatkın olmak
Intermittente: kesintili,
Ce faisant: Böylelikle
Exempté de: -den muaf, -den arınmış
Bonté : iyilik
Etre indigne de : -e layık olmamak
Toute-puissance : Kadiri mutlak
La encore : bu noktada,
Oter : den almak, den kaldırmak, yoketmek, uzaklaştırmak, çıkarmak
Stupéfiante : şaşırtıcı, akıl almaz, kafa karıştırıcı
Ironiser sur : ile dalga geçmek, ile alay etmek
mis la main dessus : bulmak, ele geçirmek, -e ulaşmak
du coin de l'œil : gözünün kenarıyla
bourreu : kaba, hırçın
hautaine : mağrur, tepeden bakan, kibirli
se planter devant : -nın önünde durmak, dikilmek
différer : ertelemek, geciktirmek
se remettre en marche : tekrar harekete geçmek
par mégarde : yanlışlıkla
séance : celse.
Salaud : piçlik
me faire passer pour un idiot aux yeux des qqn : beni –nın gözünde aptal yerine koymak
- J’ai fait lui faire passer pour un idiot aux yeux des ses amis.
Méfiance : güvensizlik, kuşku
Prendre des airs : gibi davranmak
Donner raison a qqn : hak vermek
Constater : meydana çıkarmak, tespit etmek
Ces jours-ci :Şu son günlerde
A ce moment-la : O zamanlar, bu durumda
Préoccupation : kaygı
Les Beurs : Banliyölerde yaşayan Araplar
Immigré : göçmen
Se gausser de : alay etmek, dalga geçmek (se moquer)
sans aucun besoin : hiçbir şeye ihtiyaç duymayan
louange : övgü
blâme : sövgü
tel est celui que : İşte böyledir.
Révélé : vahyedilmiş
Prépondérante : baskın, başlıca, üstün, yaygın, başta gelen, ağır basan
l'Ancien et du Nouveau Testament : Eski ve Yeni Ahit
circonspection : ihtiyat, ölçülülük
faire porter son examen sur : -nı sınamak
réprimer : bastırmak, önüne geçmek,
des plus tardifs : daha geç dönemlerden
tenant : yandaş, savunucu
exhortation : teşvik, tavsiye, öğüt, uyarı, tembih
faits maison : ev yapımı
pathétique : acıklı, acınası
compter sur : birine güvenmek, bel bağlamak
cette derniere : bu sonuncusu
ces derniers : bu sonuncular
Ce qui me gene le plus : Beni sıkan şey
Etre a : -e ait olmak
Disposer de : -e ait olmak
Jouit de : -e sahip olmak
Faire sien qqch : -i kendine mal etmek
- Il n’est pas bon de faire sien les idées des autres.
Y mettre du sien : elinden geleni yapmak, üstüne düşeni yapmak
- Si vous voulez avoir une bonne note a l’examen, vous devez y mettre du votre.
Faire des siennes : yaramazlık etmek
- Ton prof m’appelé aujourd’hui, tu as encore fait des tiennes a l’école.
Je me sens de mieux en mieux.
Un certain Dubois : Dubois denen adam
la plupart du temps : genellikle, çoğunlukla
en centuries : yüzlük dizeler halinde
s'y adonner : yapmak, icra etmek,
devant chaque evenement : her olay karşısında
au moment opportun : doğru zamanda
se traduit par : -e demektir.
Extirpation : imha, kökünden kazıma, kökten yok etme
Affranchissement : kurtulma, özgürleşme, azad
Retranchement : azaltma, ortadan kaldırma
De la sorte : böylelikle, bu şekilde, öyle ki
sans retour : geri dönüşsüz
gémir de : -den ötürü inlemek
exhorter : öğütlemek, cesaret vermek yüreklendirmek tembihlemek
autant que faire se peut : olabildiğince
reprendre : ele almak
faire vivre a : nın yaşatmak, yaşamasını sağlamak
besogne : iş, görev
le code de la route : trafik kuralları
sans nul doute : kuşkusuz
urne : oy sandığı
mettre a jour : gün ışığına çıkarmak, ortaya çıkarmak
faire halte : mola vermek
a tout propos : her konuda
toutes les deux heures : iki saatte bir
tout petit : küçücük
tout noirs : simsiyah toute blanche : bembeyaz
arriver a le mettre en colere :-nı kızdırmak, öfkelendirmek
tel est pris qui croyait prendre : ava giden avlanır.
A cœur vaillant, rien d’impossible : Azmin elinden hiçbir şey kurtulamaz.
Peut-il y avoir rien de plus vulgaire : Bundan daha bayağı bir şey olabilir mi ?
Ça ne coute pas rien : Bunun ederi yok değil.
Nous ne pouvons pas ne rien faire : hiçbir şey yapmadan duramaz.
Un accident de rien : Önemsiz bir kaza
Rien que : salt, yalnız, sadece
Il n’en est rien : Hiç de öyle değil.
Ne dire rien a qqn : biri için bir şey ifade etmemek, önem taşımamak
- Ce tableaux ne me disent rien.
D’aucuns : Kimileri, bazıları
Enseigne : tabela, levha
Brin de causette : küçük bir sohbet
Bougonner : homurdanmak, söylenmek
Coup de chapeau : htrick yapmak
Trouver sa place dans : -e yer tutmak
En conclut que :-den -nı çıkarmak
Déification : tanrılaşma
l’objet propre de : -nın ana konusu.
sans autre précaution : sakıncasızca
Le petite culture : küçük ölçekli tarım
Revetir : giymek, bürünmek
la classe ouvrière : işçi sınıfı.
un nouveau bond en avant : ileriye doğru yeni bir atılım
remettre en cause : tartışma konusu yapmak
déboucher dans : -de değişimi sağlamak
si faire se peut : elden geldikce
une propriété foncière d’État : topragın devlet mülkiyeti
une propriété foncière privée: özel toprak mülkiyeti
propriétaire foncier: toprak sahibi
les petits-pois : bezelye.
Personne de connu : tanıdık kimse
Personne d’autre : başka hiçkimse
En personne : kendi, bizzat
Etre content de sa personne : kendini beğenmek
Se presenter devant : kendini –e tanıtmak
Randonnée : gezi
Femmes au foyer : ev kadını
Comporter : ev sahipliği yapmak, içermek, kapsamak
L’opinion publique: kamoyu
L’un ou l’autre: şu ya da bu
L’un l’autre : karşılılık belirtir : birbirlerini, birbirlerine, birbirlerinden
L’un a l’autre : birbirine
L’un apres l’autre : birbiri ardına
L’un avec l’autre : birbiriyle
L’un sans l’autre : birbiri olmadan
L’un sur l’autre : üst üste
Outre-mer : deniz aşırı
Tout a l’heure : az evvel
A tout a l’heure : görüşmek üzere
Pour l’essentiel : esas olarak
Agglomération : yerleşim
au sens propre : tam anlamıyla, harfi harfine
la diffusion de la monnaie : paranın dolaşımı
se faire jour : gün yüzüne çıkmak
surplus : artı değer
une production marchande : Pazar üretimi
dans son ensemble : bütünü bakımından
métèques : yerleşik yabancılar
à court rayon d’action : pek uzağa açılmayan, kısa menzilli
doivent avoir présent à l’esprit : akıldan çıkarmamak
situer : yerini saptamak, belirlemek
atteint : etkilenmiş, etkilenmek
d’où : sebep belirtir : Il a grandi dans une famille pauvre, d’où son ambition d’etre riche.
Voila le projet auquel je reve : İşte düşünü kurduğum proje.
Sans quoi : faute de quoi : aksi takdirde, yoksa
Deux tiers : üçte iki
Trois quarts : dörtte üç
123 sur 456 : 456’da 123.
Foyer universitaire : üniversite yurdu
Un millier de : bin dolayında, yaklaşık bin kadar
Une huitaine : sekiz kadar
Deux douzaines de : iki düzine kadar
Centenaire : yüzüncü yıl
Bicentenaire : iki yüzüncü yıl
Double : iki katı
Triple : üç katı
Quadruple: dört katı
Quintuple: beş katı
Sextuple : altı katı
Tripler : üç katına çıkarmak
Décupler : on katına çıkarmak
En double face : çift yönlü
Repas d’affaires : iş yemeği
Cage d’escalier : merdiven boşluğu
Se porte caution pour : -iiçin kefil olmak
Expulser : sınır dışı etmek, sürgün etmek, kovmak, tahliye etmek, çıkarmak
Larmes : göz yaşları
Interminable : sonsuz, bitmez tükenmez
L’allocation logement : kira yardımı
Ancien : eski
Bilatéral : iki taraflı
Epais : kalın
Mou : yumuşak
Aigu : tiz
Contigue : bitişik
Exigu : minnacık
Sensible : duyarlı
Modeste : alçak gönüllü
Maigre : zayıf
Un froid glacial : buz gibi soğuklar
Fatal : ölümcül
Funal : son, sona değin
Avoir l’air : sembler : paraitre : gibi görünmek, görünmek, -a benzemek
Se montrer : görünmek
Passer pour : gibi geçinmek
Etre considéré comme : olarak kabul edilmek
- Paul a l’air enerve.
- Elle semble fatigué.
- Je me sens triste.
- Il devient parfois triste.
- Elle parait etonne.
- Il passe pour intelligent : Akıllı geçiniyor.
Compliment : iltifat
Rouge foncé : koyu kırmızı
Tiede : ılık
Voisin de palier : kapı komşu
Sales personnes : belalı kişiler
Procureur : savcı
Montagneuse : dağlık
Sanitaire : sağlık
Etat civil : medeni durum
Etre favorables a : -e karşı olumlu yaklaşmak
Promesse : söz
Tetu : inantçı
Doux : sevimli, uysal, tatlı agneau : kuzu ane : eşşek
Avoir une peur bleue : çok korkmak
Rire jaune : zoraki gülmek
Passer une nuit blanche : gözüne uyku girmemek, uyumamak
Etre dans une colere noire : küplere binmek, çok kızmak
En soie : ipekten
En cuir : deriden
Une brosse a dents : diş fırçası
Un fer a repasser : ütü
Une boite d’allumettes : bir kutu kibrit
Une eclat de rire : kahkaha
Les pluies de l’automne : sonbahar yağmurları
Un signe de peur : korku belirtisi
Arrestation : tutuklanma
La location d’une voiture : bir arabanın kiralanması
La vente d’une voiture : bir arabanın satışı

territoire campagnard : kırsal alan


l’agglomération urbaine : kentsel yerleşim birimi
dès lors : hemen ardından, o zamandan beri
le personnage du mercenaire : paralı asker
octroyer : bağışlmak, ihsan etmek
demeure extérieur à : -nın dışında kalmak
De façon très pertinente : işe yarar bir biçimde,
Nous ne pouvons mieux faire ici que :: Yapabileceğimiz en iyi şey
Les rapport des classes : Sınıfsal ilişkiler
a juste titre semble-t-il, : belki de haklı olarak
en fonction de : -için
à travers la médiation de : -nın dolayımıyla
commerce de détail : perakende satışı
créance : alacaklar
l’argent liquide : nakit para
Étant donné l’importance que revêt : Kazandığı önem göz önünde bulundurulduğunda
biens-fonds : gayri-menkul, taşınmaz mal, emlak
etre de bonne humeur : keyfinin yerinde olması.
Se porte caution pour qqn :-için kefil olmak, -için güvence vermek
Un peu plus de temps : biraz daha zaman.
Brevet : diploma
établissement scolaire : eğitim kurumu, okul
A part ça : Bunun dışında.
Emploi du temps : -çalışma- programı
Passer sa bac de français
Etre sur le point : -mek üzere olmak
Si elle avait fait un régime, elle n’aurait pas grossi : Eğer rejim yapmış olsaydı, şişmanlamazdı.
Atterrir : uçağın inmesi
Priere de : Rica olunur
J’aurais regardé : Seyretmiş olacaktım.
Je regarderais : seyredecektim, seyrederdim.
Aie regardé : Bakmış ol !
Subjonctif : que je chante : şarkı söyleyeyim
Que j’aie chanté : şarkı söylemiş olayım
Je chantasse : şarkı söyleyeydim
Ayant chanté : şarkı söylemiş olan
Chantant : şarkı söyleyeyen
Aimerais faire :-nı yapmak isterim
Emprunter : ödünç almak
Preter : ödünç vermek
La main-d’œuvre : el emeği
Emmagasiner : biriktirmek, saklamak, stok yapmak
à son habitude : alışkın olduğu biçimde
une typologie différentielle : ayrımsal tipler dizgesi
etre poussé a faire :-nı yapmaya zorlanmak
est proscrit : yasak
a premiere vue : ilk bakışta
taux du revenu : gelir düzeyi,
Sur le plan des faits : Olgular düzleminde
sans équivoque : açık ve seçik olarak
Nous ne saurions nous en étonner : Buna şaşmamak gerek,
S’exprimer : dile getirilmek
De ce point de vue : Bu bakımdan
Au reste : Üstelik
Précepteur : özel öğretmen, hoca.
L’autre jour : önceki gün
Probleme de fric : maddi sorun, mali sorun.
Bosser : travailler
Indemnité de chomage : İşsizlik maaşı, işsizlik ödeneği
Concertée: yoğun, toplu
Les conduites individuelles de revolte: bireysel başkaldırı tutumları
Contrecarrer: engel olmak, karşı koymak,
se poursuivre: sürüp gitmek, devam edegelmek
tel quel: olduğu gibi
sans précaution: sakıntısızca
se garder de: -den kaçınmak,
profondement: son derece
une razzia de bétail: hayvan talanı
ampleur: çeşitlilik
vendetta: kan davası
proche parent: yakın akraba
acquitter le prix de : -nın bedelini ödemek
epousailles de: -nın evlilikleri
pluie torrentiel: sağanak yağmur
ne pas manquer de faire qqch: -mayı unutmamak, -maktan geri durmamak
- Il ne manque jamais de telephoner a ses parents qui habitent a Artvin.
Manquer de faire : az kalsın –mak, -e yazmak,
- Il roulait trop vite, il a manqué d’écraser un piéton. (….az kalsı yayayı ezecekti…)
Tenir de : benzemek (Il tient de son père)
Tenir pour (sıfat) : -e olarak görmek (Tout le monde vous tient pour compétent)
Tenir pour qqn : nın safında yanında yer almak, -nın tarafını tutmak
Tenir contre : -e karşı olmak
Réfugié : mülteci immigré : göçmen
Il passe pour riche : Kendini Zenginmiş gibi gösteriyor.
Etre tombé amoureux de qqn : -e aşık olmak
Amusant : eğlenceli
Prendre pour : olarak görmek
Traiter en : -gibi muamele etmek (Les parents doivent traiter leur enfants en amis.
La bonne : hizmetçi
Décorer : süslenmek
Etre censé verb :-dığı kabul edilir.
- Tous les conducteurs sont censés connaitre le code de la route.
Etre tenu de : -ile yükümlü olmak (Les conducteurs sont tenus de respecter le code de la route)
ONG : sivil toplum örgütleri
Mettre au point par : tarafından geliştirilmek
Se mettre : konmak
S’écrire : yazılmak
Hospitaliser : hastahaneye kaldırılmak
Subir : endurer : maruz kalmak, uğramak
Etre l’object de : -nın hedefi, konusu olmak
- La nouvelle loi d’embauche a été l’object des discussions.(Tartışmaların konusu)
Etre la cible de : -nın hedefi olmak
Du matin au soir : sabahtan akşama kadar
S’enfuir :kaçmak, sıvışmak
S’évader : kaçmak
Se méfier de : sakınmak
S’effondrer : çökmek
S’endormir : uykuya dalmak
S’envoler : uçup gitmek
Se soucider de : kaygılanmak
Se réfugier : sığınmak
S’abstenir de : sakınmak
S’efforcer de faire : maya çabalamak
S’entraider : yardımlaşmak
S’accroupir : çömelmek
S’ecrier : haykırmak
Plaindre qqn : -e acımak
Se plaindre de qqch : -den yakınmak
S’attendre a qqch : s’attendre a ce que : -e ruhsal olarak hazırlıklı olmak, -nı beklemek
Se decider a faire qqch : iyice düşünüp taşındıktan sonra –e karar vermek
Décider de : -e karar vermek
Echapper a : bir tehlikeden, tehditten, suikastan kurtulmak
S’échapper de : hapisten, kafesten, kapalı bir yerden kaçmak
Il tonne: şimşek çakıyor
Il gele: don yapıyor
Il fait du soleil : Hava güneşli
Il fait du vent : Hava rüzgarlı
Il fait sombre : Hava karanlık
Il est arrivé un accident : bir kaza meydana geldi.
Il s’est produit : meydana geldi, oldu, yaşandı
Emeute : kalkışma
Il reste encore : hala var
Il vient d’y avoir : Biraz önce…oldu.
Il vaut mieux que : -nı yapmak iyi olur, da yarar var.
- Puisque vous etes presses, il vaut mieux que vous preniez le taxi.
Il vaudrait mieux que : -de yarar var, -nı yapmak iyi olur.
- Si vous voulez arreter de fumer il vaudrait mieux que vous vous mettiez au sport.
Se mettre a : -e başlamak
Il me semble que : bana öyle görünüyor ki, sanırım, gibi görünüyor
Il me parait que : Öğrendiğim duyduğum gördüğüm kadarıyla,
A l’avance : önceden
Solidairement de : el birliğiyle, hep birlikte, dayanışma içinde
Rapprochement avec : ile karşılaştırma
Phratrie : oymak
à des fins de : amacı için, amacıyla
par une apparence de : -nın kılığıyla, görünüşüyle
elever en : gibi yetiştirilmek
adorateur : -tapan, -e vurgun
reverer : -tapmak, saygı göstermek, değer vermek
Maintenant que : madem ki,
Amnistie : af, genel af
Horoscope : burç
En perspective: gelecekte, yakında, -olabilir, -yakında -----gibi gözüküyor.
Jaunir : sararmak
Verdir : yeşermek
Blanchir : beyazlamak
Elargir : genişletmek
Amincir : inceltmek
Arrondir : yuvarlaklaştırmak
Grossir : şişmanlamak
Noircir : kararmak
Rougir : kızarmak
Fleurir : çiçek açmak
Embellir : güzelleştirmek
Pendre : asmak, idam etmek
Mordre : ısırmak tordre : bükmek, burkmak
De temps en temps : zaman zaman
Etre en voie de : -ma yolunda olmak
Continuer a : -e devam etmek
Etre en cours de : -me yolunda olmak
Ne pas cesser de : mayı bırakmamak
Ne pas-plus en finir de : -manın sonu gelmemek
Dans un moment : bir anda, kısa bir an sonra
Dans quelque temps : bir süre sonra.
Apres-demain : ertesi gün
Un de ces jours : bugünlerde
A l’avenir : gelecekte
A la Saint-Glinglin : çıkmaz ayın beşinde
Un « Tiens » vaut mieux que deux « Tu l’auras » : Evdeki tavuk çarşıdaki horozdan daha iyidir.
Rira bien qui rira le dernier : son gülen iyi güler
Etre diplômé de l’université : universiteden mezun olmak
J’espere qu’elle n’aura pas oublié le rendez-vous : Umarım randevuyu unutmamıştır.
Dans l’usage courant : yürürlükteki geleneğe göre
Recouvrer : kapsamak, içermek
Ressort : yetki alanı
ne sauraient être : olamaz
en règle général : genel kural olarak
sans coupure : kesintisiz
s’acquiert dès :-den başlayarak öğrenilir.
l’assemblée populaire : halk meclisi.
en campagne : savaş durumunda
faire l’économie de :-e son vermek, -nı gereksiz kılmak
trancher : bir tartışmaya son vermek, karara bağlamak, neticelendirmek
donner un coup de main : el uzatmak, yardım etmek
vouer a : -e adamak, vakfetmek
phalange : mızraklı yaya birlikleri
etre adapté a : -e uyarlanmak
recrutement de : silah altına almak, görevlendirmek, işe alma
poliorcétique : kent kuşatma uygulamaları
trouve sa revanche dans : -de kendisini göstermek
insolence : arsızlık, saygısızlık, küstahlık
Si tu ne me quittais pas : Keşke beni terketmesen
Faute de courage, il renonçait a participer a l’examen
Ah si je n’avais pas oublié :Ah keşke unutmasaydım
Si tu n’avais pas oublié le rendez-vous : Keşke randevuyu unutmasaydın.
Veuillez patienter : Bekleyiniz lütfen.
La copie conforme : onaylı nüsha
Veuillez voir ci-joint : Ektedir.

Emir kipi :

Etre : sois, soyons, soyez ; aie, ayons, ayez ; sache, sachons, sachez ; veuille, veuillons, veuillez.
- Sois rentré chez nous avant dix heures.
Veuillez croire, Madame-Monsieur, a l’expression de mes salutations distinguées : Gereğini
bilgilerinize saygılarımla arz ederim.
Si j’étais vous : yerinizde olsam
Passer chez nous : bize uğramak
J’aurais bien vécu : Yaşamak isterdim.
Conditionel present : serais, serais, serait, serions, seriez, seraient
Aurais, aurais, aurait, aurions, auriez, auraient
Subjonctif : sois, sois, soit, soyons, soyez, soient
Aie, aies, ait, ayons, ayez, aient,
Fasse, fasses, fasse, fassons, fassiez, fassent
Sache, saches, sache, sachons, sachiez, sachent
Puisse, puisses, puisse, puisson, puissiez, puissent
Veuille, veuilles, veuille, voulions, vouliez, veuillent
Aille, ailles, aille, allions, alliez, aillent
s’apparente a : -e benzemek
prendre part a : -e katılmak, -de yer almak
alternativement : birbiri ardına, değişimli olarak, sırayla
se muer en :-e dönüşmek,
l’enjeu : amaç
jusque dans :-de bile,
tenir le volant : direksiyonu tutmak
faire queue de poisson : yön değiştirmek, şerit değiştirmek
prendre en chasse : -aracı takip etmek
jadis : vaktiyle, bir zamanlar, eskiden, evvelce
embrayer : motoru çalıştırmak,
copain de régiment : asker arkadaşı,
faire une demande de prêt : kredi talebinde bulunmak
solde de compte : hesap bakiyesi
Je suis a découvert : Eksi bakiyede olmak.
Bas de laine : birikim, tasarruf
De manière que : -yacak biçimde
De sorte que : o biçimde ki
De façon que : o biçimde, ecek şekilde
De peur que : de crainte que : korkusuyla
Soit que….soit que : gerek….gerekse de
Non pas que….mais : -den değil ama den ötürü
- Il ne vient pas a l’ecole non pas qu’il soit malade mais qu’il ne veuille pas.
Bien que ; quoique : masına rağmen, karşın
Encore que : dığı halde : Il n’aide personne encore qu’il soit tres riche.
En attendant que : -inceye kadar : Je repasserai les chemises en attendant que tu reviennes.
D’ici (a ce) que : ana kadar, -e kadar : Il faut attendre des heueres d’ici qu’il vienne.
A temps : zamanında
En admenttant que ; En supposant que : varsayalım ki, tut ki, sa bile
Quatre fois plus : dört katı kadar
Naviguer sur l’internet : internette dolaşmak
Je vous dois combien : Borcum ne kadar
Tu me dois ; vous me devez 50 euros
Nous devons cette patrie a nos ancetres. (Bu vatanı atalarımıza borçluyuz)
Devoir qqch a qqn : -nı –e-a borçlu olmak
Recruter : işe alınmak
Je suis content de vous accueillir : Sizi ağırlamaktan memnunum.
Le lever du soleil : güneşin doğuşu
Contempler : seyretmek, temaşa etmek,
Volonté de reussir, peur de parler
Retenir : öğrenmek, ezberlemek, akılda tutmak,
suivre dans le détail :ayrıntılarıyla incelemek
le fil directeur de : -nın ana güdümü
avons-nous dit : söylediğimiz gibi,
revetir la forme de :-nın biçimini almak, -e bürünmek
spécialisée : uzmanlık gerektiren
se prononce en faveur de :-nı savunmak, -nın lelinde tavır almak
etre rompu a :-de ustalaşmış,
se déployer en ordre de bataille : savaş düzenine geçmek
stockage : depolama, stoklama, saklama
réparation : onarım
allégeance : sadakat, bağlılık
en masse de : kitle halinde
solde de compte : hesap bakiyesi
unilatérale :tek taraflı
consacrer : kutsamak, takdis etmek
bien privé : özel mülk
faire l’orgueil de : gururlandırmak, -nın gururu olmak
écroulement : çöküş, yıkılma
une soirée déguisée : kostüm partisi
etre a découvert (de) : borçlu olmak (Je suis a decouvert de 3000 Euro)
culinare : aşçılık, mutfak
faire partager : paylaşmak, bölüştürmek, pay etmek

traditions culinaire : geleneksel yemek, mutfak


rentrer dans l'intimité :
la peine de mort : idam
se servir de : kullanmak, yararlanmak, faydalanmak
brancher : bağlamak, fişe takmak
Tu ne crois pas que : - Düşün müyor musun, sence –nı yapmayalım mı
Emblématique : simgesel, sembolik
Payer en especes : Nakit ödemek
Se rendre a : gitmek, varmak, teslim olmak
Participe present addan virgülle ayrılmış olarak, önünde veya sonunda kullanıldığında sebep, karşıtlık
veya koşul belirtir : Glissant sur la glace, la vieille femme est tombé brutalement.
- Ne travaillant pas regulierement, Paul a du redoubler la classe.
- Changeant de regime alimentaire, vous auriez évité l’obesité
- Te reveillant un peu tot, tu te rendras toujours a l’heure a ton travail.
Comme on l’avait prévu : Ön görüldüğü gibi
Etre de meme avis : aynı görüşte olmak
Ressentir : hissetmek
Douleur : acı
S’arroger : haksız bir şekilde elde etmek, zorla ele geçirmek, gaspetmek
Engager qqn a qqn : -e söz vermek, tahahhüt etmek
Il vaut pour : -için geçerlidir.
de son propre chef :: kendi başına kendi gönlünce placard : afiş, dolap,
feu de joie : şenlik ateşi
concubinage : nihaksız yaşama
cohabiter avec : birlikte yaşamak
par le fait de : -den dolayı verdure : yeşillik nomade : göçebe oasis : vaha
le vide-grenier : ikinci el satışı
les marchés aux puces : bit pazarı
s’accouder a-sur : bir şeye-bir yere dayanmak
s’accroupir : çömelmek
s’acheminer ver : bir yere şeye doğru yol almak
s’adonner a : kendini –e adamak
s’agenouiller : diz çökmek, dize gelmek
se blottir : büzülmek, çekilmek
se cabrer devant, a qqch : şaha kalmak, şahlanmak, bir şeye karşı isyan etmek
se dédire de qqch : caymak, birşeyden vaz geçmek
se démener : çırpınmak, çabalamak, didinip durmak
se désister de qqch, en faveur de qqn : feragat etmek, birinin lehine adaylıktan çekilmek
s’ébattre : çılgınca eğlenmek, oynamak
s’ebrouer : silkilenmek
s’ecrier : haykırmak
s’écrouler : yıkılmak, çökmek, yok olmak, geçersiz kalmak
s’efforcer de (a) faire qqch : -meye çabalamak, çalışmak
s’élancer a, vers qqch, qqn : atılmak, bir yere bir şeye doğru fırlamak, yükselmek
s’emparer de qqch : zapetmek, ele geçirmek, egemenliği altına almak
s’empresser a faire, de faire qqch : -maya çalışmak, -e can atmak, -mekte acele etmek
s’empresser autour de qqn, aupres de qqn: birinin etrafında dört dönmek
s'enquérir de qch : araştırmak, bir şey hakkında bilgi toplamak
s’entraider : yardımlaşmak
s’éprendre pour, de qqn, de qch : birine, birşeye tutkun olmak
s’évanouir de qqch : yitip gitmek, bayılmak
s’évertuer a faire qch : çırpınmak, çabalamak
s’extaiser sur qch : hayran olmak, birşeyden dolayı haykırmak
se formaliser de qch : alınmak, birşeye birşeyden alınmak, gücenmek
se gargariser de qch : birşeyden hoşlanmak, zevk almak
s’immiscer dans : bir şeye karışmak, burnunu sokmak
s’infiltrer dans qch : sızmak, girmek, içine işlemek
s’ingénier a, pour faire qqch : -maya çabalamak
s’ingérer dans  qch : bir şeye karışmak, burnunu sokmak
s’insurger contre : ayaklanmak, birine bir şeye karşı baş kaldırmak
se méfier de qn, qch: bir şeye, birine güvenmemek, bir şeyden birinden kuşkulanmak
se méprendre sur qn, qch: biri, birşey hakkında yanılmak
s’obstiner dans, sur qch, a faire qch : -da, mekta ısrar etmek, diretmek
se parjurer : yalan yere yemin etmek, and içmek,
se prosterner devant qn: yerlere kapanmak, secdeye varmak, birinin birşeyin karşısında dize gelmek,
se ratatiner: pörsümek, buruşmak, kırışmak
se raviser: düşünce değiştirmek, düşüncesinden vazgeçmek
se rebeller contre: karşı koymak, itiraz etmek, birine bir şeye karşı baş kaldırmak
se rebiffer: sertçe itiraz etmek
se récrier de, contre qqch: haykırmak, bir şeyden dolayı haykırmak, birine bir şeye itiraz etmek,
kızmak
se recroqueviller: büzülmek, büzüşmek, kıvrılmak
se réfugier a : sığınmak, bir yere birine sığınmak
se renfrogner: surat asmak, kaşlarını çatmak
se repentir de qqch, de faire qch : bir şeyden pişman olmak, dığına pişman olmak
se targuer de : -den böbürlenmek, övünç duymak, övünmek
se déplaire : rahatsız etmek, gücendirmek, canını sıkmak, rahatsız olmak, gücenmek
se complaire : hoşlanmak,
se munir : edinmek
aviser : bildirmek, beyan etmek
se jouer : oynamak, eğlenmek
se prévaloir de : üstün gelmek, galip gelmek, kullanmak, yararlanmak
mettre devant la porte : kapının önüne konulmak
se faire faire qqch : -kendine –nı yaptırmak
finir par : sonunda
de temps a autre : zaman zaman
avec attention
en silence
conformement : uygun olarak
moderement : ölçülü bir biçimde
resolument : kararlılıkla
assidument: titizlikle, gayretle, özenle
couramment: akıcı olarak
grievement: ciddi bir biçimde
gravement: önemli bir derecede, ağır biçimde
brievement: kısaca
journal intime:: günlük
en vain: boşu boşuna
il va de soi : elbette, şüphesiz
se casser la figure : ciddi bir biçimde yaralanmak,
surmonter une épreuve : bir deneyimin, sınavın, sorunun, çilenin üstesinden gelmek,
Avoir tout lieu de :pouvoir, -için yeterince nedenimiz bulunmaktadır.
C’est à cet égard que : Bu açıdan
Réglementation : düzenleme, kurallara bağlama
Donner une assise a qqn :-nı bir tabana oturtmak
Faire du roller : patent kaymak, buz hokeyi
C’est pas ça : Öyle değil.
Ballade en rollers : patent müsabakası
Le Moyen-Orient : Orta doğu
Atout : koz, varlık, değerli şey, son çare
Tous les trois mois : her üç ayda bir
Jadis : bir zamanlar
Naguere : yakın bir geçmişte
Alors: o zamanlar
Auparavant: önce
Avant-hier: önceki gün
Toujours pas : hala, henüz
Actuellement : şu anda
Quel-temps fait-il : Hava nasıl
Désormais : bundan böyle, artık
Dorévanant : bundan böyle
Tout a l’heure : az sonra
Bon gré mal gré : ister istemez
A contrecouer : istemeye istemeye
A couer joie : doyasıya
Par hasard : tesadüfen
A tatons : el yordamıyla
En vain : boşu boşuna
Au hasard : rastgele
Par cœur : ezbere
Peu a peu : azar azar
A peu pres : yaklaşık
Tout a fait : tamamen
Pas du tout : kesinlik değil
A moitié : yarı yarıya
A peine : ancak, henüz
Assurement : tabi ki
En verité : gerçekten, kesinlikle
Vous etes d’où : nerelisiniz
Sans aucun doute : kesinlikle
Du moins : hiç olmazsa
Vu : -den dolayı, -nedeniyle
En plein de : ortasında
Avec ardeur : iştiyakla, istekle, gayretle
Un verre a thé : çay bardağı
Un verre de thé : bir bardak çay
Se retrouver : buluşmak
A la piece : taneyle
Au poids : kiloyla
Une cuisiniere a gaz : gaz ocağı
Moulin a vent : yel değermeni
A poings fermés : mışıl mışıl
A vos-tes souhaits : çok yaşa-yaşayın
A l’aide : au secours : imdat
A tete reposée : sakin kafayla
Indûment : haksız yere,
Succession : kalıtım
Collatéraux : yakın akrabalar
s’ordonne en système : sistemde yerini almak
se prolonge en qqn qqch :-nı –de sürdürmek, devam ettirmek
mener chez soi : eve götürmek
en contre partie : karşılığında
verser : ödemek, vermek

se procurer : elde etmek, edinmek


exploit exceptionnel : olağanüstü bir başarı, yiğitlik, kahramanlık
C’est pas ça : Öyle değil.
Ça me met mal à l’aise : Bu beni rahatsız ediyor.
Apaisante : yatıştırıcı
Un air étonné :şaşırmış bir halde
Un ton sec : soğuk bir ifadeyle
En terre cuite : pişmiş topraktan
La peine de mort : idam cezası
Abolir : yürürlükten kaldırmak, ilga etmek, lağvetmek
Robe de chambre : gecelik
En ordre : sırayla, düzen içerisinde
Etre en larmes : göz yaşlarına boğulmak
De mieux en miex : gittikçe daha iyi
De jour en jour : günden güne
De temps en temps : zaman zaman
Mettre en vigueur : yürürlüğe koymak
Tourner en ronde :boş boş dolanıp durmak
Faire tourner quelqu’un en bourrique : birini çıldırtmak, delirtmek
- Le client a fait tourner la vendeuse en bourrique.
Couper les cheveux en quatre : işgüzarlık yapıp işleri gereksiz yere karıştırmak
- Tu parles trop et tu coupe parfois les cheuvex en quatre.
Etre comdamné pour :-den dolayı mahkum edilmek
Etre sans resources : beş parasız kalmak, ser sefil olmak
Sans-arbri : evsiz, yurtsuz, vatansız
Faire expres : bilerek kasti yapmak
S’écraser contre : -e çarpmak
Tout a fait : büsbütün, tamamıyla
Se facher contre qqn : birine kızmak, öfkelenmek
Changer (échanger) qqch contre qch : bir şeyi bir şey karşılığında değişmek
Par contre : buna karşılık, öte yandan
A contrecouer, contre son gré : istemeye istemeye
Prendre le contre-pied de qqn ou de qqch : -e karşı çıkmak
Pourvu que : koşuluyla
Reporter : ertelenmek
Garder sa ligne : kilonu korumak
Du fait de : den dolayı, nedeniyle
En raison de : nedeniyle
Des : -ır -maz
A force de : sayesinde, -yapa yapa, -ede ede
Avoir sa place dans :-de yere sahip olmak
Déplorer : üzülmek, beğenmemek, kötü bulmak
un encadrement religieux de la vie collective : dini bir çerçevede inşa edilmiş ortak yaşam
un foi intime : derin ve içten bir iman
etre en peine de :-nı yapmakta zorluk çekmek, zorlanmak
relevé bancaire : banka estresi
relever de qch : -e ait olmak
pousser plus loin qch :-daha öteye taşımak, götürmek
écueil : engel, resif, sığ kayalık
faire de qn :- nı yapmak
reléguer : sürmek, kovmak
tenant : savunucu
il est arrivé de le faire a, a la ,aux ; -de olduğu gibi,
multiple : pek çok,
offrande : adak, bağış, kurban
action de graces : lütuf ve şükür
une société de l’au-delà : bir öte dünya toplumu
compétence : yetki
Pas plus que l’unicité : Teklik söz konusu olmadığı gibi, (-söz konusu olmadığı gibi)
l’omniscience : herşeyi bilme
est commune mesure avec : ile ortak bir ölçeye gelmek
ne saurait-il faire :-nı yapmaz.
Aurore : seher, şafak
le faîte d’une montagne : bir dağın zirvesi
l’objet de la dévotion : tapınma nesnesi
a bon droit : haklı olarak
Non qu’il s’agisse de : -söz konusu değildir.
Faire expres : kasti olarak yapmak, bile bile yapmak
Ne t’en fais pas : Endişelenme, kaygılanma
Faire plaisir a : -nı sevindirmek
A plus tard : görüşmek üzere
Plus tard : bundan sonra, daha sonra
On a mis une heure pour sortir de Paris : Paris’ten ayrılalı bir saat oldu.
Ou’est-ce que tu appelles de qqc : -ile ne demek istiyorsun ?
Club de vacances : tatil köyü
N’est-ce pas : Değil mi
Pas encore : henüz yok, henüz değil
Ne pas etre parti (e) : gitmemiş olmak
Ne pas avoir vu : görmemiş olmak
Ne pas oublier : unutmamak
Veuillez a ne pas faire de bruit : gürültü yapmamaya özen gösterin.
Ne saurais faire :-nı yapamamak
une pluralité de : birçok
se manifeste dans : kendini açığa vurmak
enserrer : kavramak, yakalamak
l’entendement : sağduyu, anlayış, idrak
combler : mesafeyi kapatmak, boşluğu doldurmak
se révéler à: kendini göstermek, ifşa etmek,
d’entrée de jeu : başından itibaren
s’enracine dans : -nı kendine köken almak, -e dayanmak, kökenini -den almak
les manières de table : sofra adabı
maintien : tavır duruş
depuis toujours : oldum olası
enclos dans ses limites : kendi sınırları içinde kapalı
à part : ayrı
la diversité de ses aspects : farklı veçheleri
de part en part : baştan başa, başından sonuna kadar
en tant que tel : mevcut haliyle,
à titre : olarak
dème : idari bölge.
N’avoir pas affaire a qqch, qqn :ile ilgisi yok
Se perpetuer : sürüp gitmek, devam edegelmek
Fidele : inançlı kişi
Un rapport de personne à personne : yüz yüze bir ilişki
hors d’atteinte : erişimin-menzilinin dışında
rencontre : tanışmak
rencontre avec : ile buluşmak
mettre le couvert : sofrayı hazırlamak, sofrayı kurmak
garder l’habitude de :-nın alışkanlığını edinmek,
la pause dejeuner : öğle arası
au fil du temps : zamanla, gün geçtikçe, yavaş yavaş,
nappe : masa örtüsü
maxi : en fazla
personne : hiçkimse
quelque part : bir yer
Si jamais : olur da Si jamais il ne revient : Olur da hiç dönmezse
Jamais je n’ai vu : daha önce hiç görmedim
A jamais : a tout jamais : pour jamais : sonsuza kadar, her zaman içinn
Jamais de la vie : hayatta hiçbir zaman, asla
Tu as déjà visité Paris : Daha önce hiç Paris’i ziyaret ettin mi ?
Pas beaucoup : pas souvent : pas trop : pek değil, çok değil
Point du tout : hiç de değil.
Pas du tout : hiç, hiç de değil
Il n’y a pas qu’Ali pour faire ce travail : Bu işi yapacak tek kişi Ali değil.
Il n’ya pas que le football : futboldan başka şeyler de var.
Il n’y a pas fait que cela : Bundan başka şeyler de yaptı.
Il ne mange plus rien : artık hiçbir şey yemiyor.
Jamais plus : artık hiç
Plus personne : artık hiçkimse
Encore jamais : bugüne kadar
A moins que : yeter ki
Redouter : kuşku duymak
Impregner de : sirayet edilmek
Du meme coup : aynı zamanda
Relève de l’autorité : otoriteye bağlı olmak
a la haute main sur : ile ilgili yetkileri elinde bulundurmak (haute main : yetki)
edicter des lois : yasaları yapmak
reglement : yönetmelik
à part entière : bütünüyle
assimiler a : ile bir tutmak,
tel que nous l’avons évoqué : sözünü ettiğimiz haliyle
la culte civique : yurttaşlık kültü
il n’en existe pas moins : yine de
à tant d’égards : pek çok bakımdan
je me rattache : bağlı olmak
me lancer dans une controverse érudite : bilimsel bir tartışmaya girişmek,
se bornait à : ile sınırlı olmak,
à côté d’elle : kendisinin yanı sıra
une fois pour toute : temelli ve ilelebet
S’il en est bien ainsi : eğer durum buysa
Faire le point de la stiuation : durumu değerlendirmek
Soigner : bakmak, ilgilenmek, tedavi etmek, iyileştirmek,
tu trouves pas que : sence de….değil mi
scènes de jalousie : kıskançlık
archi- est utilisé, spécialement par les jeunes, pour signifier « très » ou « absolument »
etre prive de : -den yoksun olmak
sauf : -mezse, olmazsa : Sauf oubli du rendez vous, il nous rejoindra.
A moins de : -medikçe, olmadıkça : A moins d’un oubli du rendez-vous, il nous rejoindra.
Ça ne fait rien : önemli değil Ce n’est rien : birşey değil, önemli değil.
Dis donc : Desene
Mon œil : Yok canım
Tant mieux : Ne güzel
Tant pis : Yazık
Tu parles : Atıyorsun
Attrister : üzmek, kederlendirmek
C’est ce que : -işte budur.
En déplacement : seyahatte
Cabinet : büro
Oh flûte : Hay Allah, hay aksi şeytan, lanet olsun
Figure-toi que: görünüşe göre, şaşırabilirsin, emin ol ki
Je rigole : şaka yapıyorum
nous y voici !: yine başa döndük, işte başlıyoruz
Etudes superieurs : yüksek öğrenim
Voisin de palier : kapı komşusu
Actuellement : şu anda, halihazırda
Contrariété : hayal kırıklığı, hoşnutsuzluk
Contrariant :Can sıkıcı, üzücü
Contretemps : aksilik, sıkıntı, mani
Mésaventure : aksilik, terslik
Habitant : sakin, yerleşimci
Mouvementé : olaylı, canlı, hareketli, maceralı
Avoir le coup de foudre pour qqn : -e yıldırım aşkına kapılmak, aşık olmak, ilk görüşte aşık olmak
Intempéries : kötü hava koşulları
un jour de congé : izin
négligence : ihmal, aymazlık, ihmalkarlık, dikkatsizlik
mes salutations distinguées :
dédommagement : zararın karşılığı, tazminat
un bon d'achat : hediye çeki
J’ai le plaisir de
Je vous prie de
Heuresement que
Permettez-moi de
Se dérouler : meydana gelmek, yaşanmak, gerçekleşmek, gelişmek
se munir de : donatmak, teşhiz etmek
écru : kaba, çiğ, pişmemiş, ham, terbiyesiz
tituber : sersemlemek, sendelemek
enfumé : dumanlı, tütsülenmiş
enfumer : dumanlamak, tütsülemek
bûche : ahmak, odun, kütük
complétage : tamamlama, yerine getirme, bitirme
sans domicile : evsiz
Quoi je fasse : ne yaparsam yapayım
Qui vivra verra : Yaşayan bilir.
Ménage : ev halkı, ev işi
Advenir: başa gelmek, meydana gelmek, olmak
- Fais ce que dois, advienne que pourra : Bildiğin yoldan şaşma
Il n’est pire eau que l’eau qui dort : Sessiz atın çiftesi sert olur, ummadığın taş baş yarar.
Il n’ya que le premier pas qui coute : Başlamak bitirmektedir.
Attendre : beklemek
S’attendre : ummak, dört gözle beklemek
C’est ce que nous désirons : Arzuladığımız budur.
Chef d’œuvre : baş yapıt
Il parait que : Anlaşılıyor, anlaşıldığı kadarıyla
Sembler persuadé que : inanmış görünmek
Avoir la certitude que : -den emin olmak
Le probleme est que : Ne var ki, sorun şu ki
Assurer : güvence vermek
Certifier : doğrulamak
Confirmer : teyit etmek, doğrulamak
Constater : tespit etmek
Convenir : anlaşmak, kararlaştırmak
S’imaginer : sanmak, düşünmek
Jurer : yemin etmek, ant içmek
Informer: bilgi vermek
Préciser: belirtmek, aydınlığa kavuşturmak
Parier: bahse girmek
Prétendre iddia etmek, öne sürmek
Se rendre compte : farkına varmak, saptamak
Avoir la conviction : inanç, kanı
La preuve : kanıt
Etre convaincu : kanmış olmak
Etre persuadé : ikna olmuş olmak
Il est visible que : belli…
Vraisemblable : olası
On dirait : sanki (On dirait qu’il va pleuvoir)
Il parait : öyle görünüyor ki
Il me semble : Bana öyle geliyor ki
Il se peut que : -olabilir, -mümkün
Ça nous arrangerait que : -İşimize yarar
Etre juste a cote : hemen yanda
Reposer sur : -e dayanmak
à la lettre : harfi harfine
en tout point : her noktada
adherer : katılmak, iştirak etmek
accorder créance à :-e itibar etmek, -e güven duymak, inanmak
prendre le corps : vücut bulmak
incrédulité : inançsızlık, kuşkuculuk
prérogative : imtiyaz

les honneurs qui leur sont dus : layık oldukları şeref.


Rendre present a, aux : -için varlık kazanmak
Prolonger : sürdürmek,
par le recours à : başvurarak, başvurmak aracılılığıyla
réservé à :-e özgü olan
faire office de :-olarka hizmet görmek,
au pluriel : bir çok
Des lors : öyleyse
Va de soi : kendiliğinden açıktır.
Foisonnant : bereketli, verimli, zengin
Multiple : çok katmanlı
relayés par : -nın tarafından devralınan
emboîter le pas a :-e ayak uydurmak, -nı takip etmek
ardent : çoşkulu, hararetli, şiddetli, kızgın
incendie : yangın
tempete : orage : fırtına
avalanche : çığ
râler : söylenmek, hırıldamak
egarer : perdre
intempéries : kötü hava koşulları
déborder : taşmak
revenir : haberdar etmek, önceden bildirmek
reporter a: -e ertelenmek
un incendie s'est déclaré: Bir yangın çıktı-meydana geldi,

Les Transport en commun : toplu taşıma


Il se peut que : -olabilir, olma ihtimali var.
S’opposer a : -e karşı çıkmak
Prétendre : ileri sürmek
Conseiller : tasviye etmek
Défendre : ileri sürmek, savunmak
S’etonner : şaşırmak
Interdire : yasaklamak
Se plaindre : yakınmak
Reste fidele a : -e sadık kalmak
Touché: duygulanmış
Vexé: kırılmış, incinmiş
Evaluer: düzelmek
Fautif: hatalı, kabahatli
Convenir: uzlaşmak, anlaşmak, kararlaştırmak
- Il est convenu qu’on partira a 7 heures : Saat yedide gidilmesi kararlaştırıldı
Le plus vite possible : mümkün olduğunca çabuk, en kısa zamanda, olabildiğince çabuk
Il parait que : görünüşe göre, -e olduğu söyleniyor
Il semble que : -olduğu anlaşılıyor (Il semble que la situation economique aille mieux).
Avoir du mal a :-de zorlanmak,
Le permis de conduire : ehliyet
Le fait est que : gerçek şu ki ;
Le fait que :-e olması (Le fait qu’elle ait arreté de fumer lui a permis d’économiser une somme
considérable)( Sigarayı bırakmış olması kayda değer bir miktarda tasarruf yapmasını sağladı)
Murmurer : mırıldanmak
Je voudrais savoir si : -olup olmadığını bilmek isterim.
Se demander si : olup olmadığını merak etmek
Dis-moi si : olup olmadığını söyle (Dis-moi si c’est vrai ou faux)
Jurer : yemin etmek
Partir en-a : -e gitmek
S’occupe de : ile ilgilenmek
L’année précédent : önceki yıl
Le surlendemain : ertesi gün
Se déplacer en voiture, a pied, a velo
Raleur : huysuz, aksi, mızmız
Râler : homurdanmak
Frustrant : sinir bozucu frustration : bıkkınlık, hüsran
Aborder : başlamak, ulaşmak
S'approprier : ele geçirmek, elde etmek
Contrariété concernant : ile ilgili hoşnutsuzluk
Tonnerre : gök gürültüsü
Se dérouler : meydana gelmek, oluşmak, gerçekleşmek
Entretenir : sürdürmek, korumak, devam ettirmek
Concilier : ara bulmak, uzlaştırmak, mutabık kılmak
Mes horaires : günlük programım
Compagnon : arkadaş,
Comparaitre : görünmek
s'émerveiller : hayret etmek, şaşırmak
J’ai un certain sens
Affligeante : üzücü, acınası, kederli
Dans le temps : bir zamanlar, eskiden, vaktiyle, zamanında
Tituber : sendelemek
Baisser : düşürmek,
Chuchotement : fısıltı
Brave : mert, iyi cesur
Changer de (travail, situation, maison)
Une proposition qui tombe du ciel : Kaçırılmayacak bir teklif,
s'améliorer : iyileşmek, düzelmek, gelişmek
se dégrader = se détériorer : kötüleşmek, bozulmak, daha kötüye gitmek
devenir populaire : etre a la mode ; dans l’air du temps
régresse, décline, disparaît : azalmak, gerilemek, gözden düşmek,
au bout du compte : eninde sonunda, sonunda, nihayet, en sonunda
se jeter dans qqn bras : -nın kollarına atılmak
arroser les fleurs : çiçekleri sulamak
s’endormir : uymak
apprendre a :-nı öğrenmek
au fur et a mesure que : -dıkça, -dikçe
plus….plus : -dıkça olur..(Plus la princess grandissait plus elle ressemblait a sa mere)
tant que : aussi longtemps que : dıkça, dığı sürece
- Tant que j’ai un boulot je me sens heureux (Bir işim olduğu müddetçe, kendimi mutlu
hissederim)
Etre fache contre : -e karşı öfkeli olmak, kızmak
Faire de progres : ilerleme kaydetmek,
Consultation : muayene
Faire des cours : ders yapmak
Faire des courses : alışverişe gitmek
Service militare : askerlik görevi
Faire la connaissance de : İle tanışmak
Faire leur chemin en sen inverse : geldiği yoldan geri dönmek
Départ : gidiş, retour : dönüş
Au soleil couchant : güneş batarken
Prendre des photos
A peine avions-nous pris le petit déjeuner que Paul a téléphoné : Kahvaltıyı bitirmiştik ki Pau telefon
etti.
Nous avions a peine pris le petit dejeuner que Paul a téléphoné
Elle n’avait pas (plus tot) fait trois ou quatre pas qu’elle tombait : Üç veya dört adım atar atmaz
düşerdi.
Des que, des : olur olmaz
Démarrer l’ordinateur : bilgisayarı çalıştırmak
Jusqu’à ce que : -inceye kadar, ıncaya kadar
Poursuivre : -devam ettirmek, sürdürmek
Lave-vaisselle : bulaşık makinemiz
En attendant que : inceye kadar
Le temps que : inceye kadar (Attendez-moi le temps que je prépare ma valise), -iken
La voiture accidentée : kaza yapan araç
- Le temps que je me douche prends ton petit déjeuner.
D’ici a ce que : inceye kadar
- D’ici a ce que tu m’aies payé tes dettes, la banque aura déjà pris ma maison
Réparation : Tamir, onarım
Attraper par : tarafından yakalanmak
D’ici (a) : -den önce : D’ici la fin de la semaine, les travaux seront terminés.
D’ici la : o zamana kadar
Jusque-la : o zamana kadar
Pendule : duvar saati
Un réveil : masa saati
Siecle : yüzyıl
Il est huit heures du matin : Saat sabah sekiz (du soir, de l’apres midi)
Les jour ouvrables: iş günleri
Etre a la mode
Depuis longtemps : uzun zamandır
Depuis combien de temps : ne zamandan beri
Entreprise : şirket
S’occuper de : ile ilgilenmek
On change de situation, de travail
Se dégrader : se détériorer : kötüleşmek, fenalaşmak,
Se modifier, évoluer : gelişmek, değişmek, dönüşmek
Epicé : baharatlı
Déboucher sur une solution positive ou négative : olumlu veya olumsuz bir sonuca yol açmak
Travailler en équipe
est à l'aise avec : ile arası iyi olmak, ile rahat olmak
emboîter le pas aux : -e ayak uydurmak
se perpetuer : devam etmek,
faire l’object de : -nın konusu olmak
un examen raisonné : akla dayalı bir soruşturma
exégèse : tefsir
mis en chantier : başlamak, yola koyulmak, -e koyulmak
pour l’essentiel : esas olarak
propre a : -e özgü
engendrer : meydana getirmek, üretmek, yaratmak, dünyaya getirmek, oluşturmak
en forme d’abrégé : özet halinde
Ampleur : bolluk, genişlik, gürlük, büyüklük
Se voir refuser : -reddedildiği, kaybettiği görülür
Mettre en question de : --nı tartışma konusu yapmak
Sous la trame de : -nın çerçevesi altında
Mettre au jour : gün yüzüne çıkarmak, dünyaya getirmek
Se dessiner : ortaya çıkarmak, belirmek
Terreau : humus, verimli toprak
Excroissance : yumru, parazit, fazlalık, çıkıntı, ur
Intime : içten, samimi
Conviction : kanı, kanaat,
Pieux : dindar, dini bütün
Faire de lui un homme pieux : onu dindar bir insan yapmak
inclinent à : eğilim göstermek, -e meyletmek,
jour pour jour : tam tamına
pour toujours : ebediyen, sonsuza dek
des, a partir de :-den itibaren
Des huit heures du matin, il est dans la classe : Saat sekiz oldu mu sınıftadır.
Des son arrivée dans son bureau, il s’est mis a travailler : Bürosuna gelir gelmez çalışmaya koyuldu.
Tous les six mois : altı ayda bir
Toutes les six heures : altı saatte bir
Une semaine sur quatre : dört haftada bir
Une semaine sur deux : iki haftada bir
Une ou deux fois par mois : ayda bir veya iki defa
Faire de la marche a pied : yürüyüş yapmak
Trois fois par semaine : haftada üç defa
Bon an mal an : ortalama olarak
Toute journée : bütün gün
Dans la journée : gün içerisinde
Au bord de la mer
Du jour au lendemain : bugünden yarına
De jour en jour : günden güne
Vivre au jour le jour : günü gününe yaşamak
Tous les jours : her günkü
Faire la grasse matinée : sabah keyfi yapmak
Partir de bon matin : çok erkenden yola çıkmak
Arriver au petit matin : çok erken saatlerde varmak, gelmek
Prometteuse : umut veren
Toute l’année : bütün yıl tous les ans : her yıl
Tout au long de l’année : yıl boyunca
Scolaire : öğretim
S’arreter : durmak rouler : hareket etmek, yol almak
Étant donné que; du fait que, vu que : -dığı için, dığından dolayı
Etre menacé de :-nın tehditi altında olmak
Partir a la retraite : emekliye ayrılmak
Sous prétexte que : bahanesiyle, bahane ederek
Du moment que, des lors que, des l’instant que : madem ki, dığına göre
- Du moment que vous n’avez pas bien travaillé vous aurez une mauvaise note.
Vous auriez du : yapmanız gerekirdi
Avoir du mal a : -nı yapmakta zorlanmak
D’autant que, d’autant plus que, d’autant moins que : -e göre, olduğuna göre, madem ki
Je me sens fatigué soit que j’aie trop travaillé soit que je suis un peu malade.
Non que….mais : -den değil ama -den ötürü
Déplacement : ulaşım
Déraper : yoldan çıkmak
Reporter a une date indéfinie : bilinmeyen bir tarihe ertelenmek
Par suite de : a la suite de : -den dolayı, yüzünden
Retirer de l’argent : para çekmek
A defaut de : -olmaması durumunda
Apprendre par cœur : ezberlemek
Etant donné, vu, du fait de, compte tenu de-nom : -den dolayı, nedeniyle
La grippe aviaire : kuş giribi
Draguer a qqn : -e asılmak
Trottoir : kaldırım
A la demande du : -nın talebi üzerine
Etre muter :-e tayin edilme
je me suis tordu la cheville : bileğimi burktum
heurter : çarpmak, toslamak
prendre la fuite : kaçmak, sıvışmak, firar etmek
evacuer : boşalmak, tahliye etmek
agir sur : -e yol açmak, -e neden olmak, (provoquer, déclencher)-nı tetiklemek, -e etki etmek
découler de qqch : resulter de qqch : -den kaynaklanmak
provenir de qch : den ileri gelmek
etre du (due) a : -dan kaynaklanmak
etre a l’origine de qch : -nın gerisinde yatmak
décollage : havalanma
atterissage : iniş
circuler : se promener : se balader
de (telle) manière que, de (telle) façon, de (telle) sorte que : öyle ki…
d’un seul coup : bir seferde
défendre. Soutenir : savunmak
Il avait soif a tel point qu’il a du boire de l’eau de mer : O kadar susamıştı ki deniz suyu içmek
zorunda kaldı.
La rout e était bloquée, au point qu’on a attendu du matin a midi : Yol öylesine kapalıydı ki sabahtan
öğlene kadar bekledik.
Prendre au sérieux a qqn : birini ciddiye almak
Se mettre en route : yola çıkmak
Il neige trop pour qu’on puisse se mettre en route. (Yola çıkamayacak kadar çok kar yağıyor(
Au point que, si…que, tellement …que, tant….que, telles que
Au point de : -ecek kadar, -e denli
- Il est courageux au point de ne pas avoir peur de personne : Hiç kimseden korkmayacak kadar
cesur.
La voix cassée : kısık ses
Tomber en panne : arıza yapmak
Ainsi, comme ça : böylece, böylelikle
S’adapter au : uyum göstermek, ayak uydurmak
D’où, de la : ondan, bundan dolayı
Du coup : bunun üzerine
Etre pris a l’unanimité : oy birliğiyle alınmak
De façon a ce que : de manière a ce que : sın diye,
De manière a : -için, sın diye
Glisser sur :-da kaymak,
En vue de : dans le but de : dans l’intention de : -mek amacıyla
La mairie :
Encore que : -acakken, -masa, -lakin, -varken
Spacieuse : ferah,
Si : bien que : Si votre style est diffile a comprendre, il est également intéressant : Stiliniz anlaşılması
zor olmasına rağmen ilginç de.
Si : meme si : s’il me demande d’aller avec lui, je n’irai pas la.
Quoi qu’il en soit : Ne olursa olsun
Remise : indirim
Sauf que : haricinde, -nı saymazsak
Si ce n’est que : -nı saymazsak
Fameux : ünlü
Donner coup de tete a qqn : birine kafa atmak
Grand public : geniş kesimler, geniş kitleler
Se preparer: hazırlanmak
Se sentir: hissetmek
Quand bien meme: olsa bile
En depit de : -e rağmen
Vous feriez mieux de : -nı yapsanız daha iyi ederseniz
Se dégrader : kötüleşmek, fenalaşmak
Départ supplémentaires : ek seferler
Sensiblement : hissediler derece
Vexer : kırmak, incitmek, üzmek, gücendirmek
Tenir a : -e önem vermek
A defaut de :-den se, mektense
Au risque de :-pahasına
Attrape par le cancer : kansere yakalanmak
Précaire : derme çatma
Avoir beau :-nı boşuna, gereksizce yapmak
- Tu as beau pleurer je ne t’acheterai pas ce jouet, parce que tu en as assez.
Quitte a : -e pahasına olsa da
Pourtant : cependant : neanmoins, toutefois : bununla birlikte, lakin
à maintes reprises : defalarca, tekrar tekrar
or : ne var ki
- Il a décidé de partir a l’etranger tout en sachant que ce serait tres cher : Pahalı olacağını bile
bile yurtdışına çıkmaya karar verdi.
- Tout en admenttant qu’il a raison, tout le monde le critique : Haklı olduğunu kabul etmekle
birlikte herkes onu eleştiriyor.
Dépenser dans :-e para harcamak
Bien meilleurs : çok daha iyi
Pire : daha kötü
Il n’y a rien de pire que cela : Bundan daha kötü bir şey olamaz.
Bien davantage : çok daha fazla
Fou : deli
Tetu : inantçı
Souriant : güler yüzlü
Exploiter : sömürmek, işletmek, kullanmak
Comme on l’avait prévu : ön görüldüğü gibi
De meme que : gibi, olduğu kadar
Bande dessinée : çizgi film
Autant pour…..que pour : olduğu kadar
- La bande dessinée est reconnue autant pour ses qualités artistiques que pour son potentiel
commercial.
Étoffe: kumaş
Ça veut dire que : Bu demektir ki
De moins en moins de gens : giderek daha az insan…
En plus de ça : ayrıca, buna ek olarak
Plus je le connais moins je l’aime : Onu tanıdıkça daha az seviyorum
Etre respecté : saygı görmek
Autant…autant
- Autant il est fort en mathématiques, autant il est faible en français : Matematikte ne kadar
iyiyse fransızca da o kadar kötü.
Les boissons alcoolisées : alkollü içkiler
Autant d’hommes autant d’avis : Her kafadan bir ses çıkıyor.
Révérencielle: saygıdan ileri gelen
De façon analogue: benzer bir şekilde
sous-jacent a: altında yatan, -e temel teşkil eden
Assurément: kuşkusuz
Prendre qqn en compte: -nı hesaba katmak
Effacer: silmek, yok etmek, kaldırmak
Aplatissement: aynı düzeye indirgeme
couler dans le même moule: aynı kalıba dökmek
Il est moyennement riche: zengin sayılır
Tomber malade: hastalanmak
Si-imparfait-conditonnel passé:
- Si tu étais prudent tu n’aurais pas fait cet accident
Si vous me le permettez, je voudrais déposer mon devoir dans trois jours.
Prendre qqn au serieux : ciddiye almak : Tout le monde vous prend au serieux pourvu que vous le
soyez.
A moins que : -mazsa eğer, tabi
- Nous sortirons ce soir a moins qu’il ne pleuve.
Au cas ou : olması halinde : Au cas ou vous auriez un empechement, n’hesitez pas a me contacter.
A supposer que, en supposant que, en admettant que, si tant est que : tut ki, oldu ki, farz edelim ki
Recaler au Bac : Bac’ta başarısız olmak
Que….ou que –subjonctif : …sın ya da…masın ; ister…sin ister…sin
Peu importe : pek önemi yok, ne farkeder ki
Il ne s’en fait pas : Umursamaz
A temps partiel : kısmi zamanlı
A temps plein : tam zamanlı
Les habitudes vestimantaires :giyim alışkanlıkları
Pour peu que : -meye gör, maya gör : Pour peu que tu sois en retard quelques minutes, il ne te recevra
pas dans la classe.
A condition de : a condition que : -mak koşuluyla
Exigeant : talepkar
- Vous pouvez trouver un nouveau travail a moins d’etre trop exigeant : Fazla talepkar
olmadıkça yeni bir iş bulabilirsiniz.
Terminer : bitirmek, tamamlamak, sonlandırmak
Au reste : Kaldı ki,
Assumer : üstlenmek
Il a loisir de : -nı yapma serbestliğine sahip olmak
A sa guise: kendi keyfine göre, isteğine göre
il est tenu par elle: onun hükmü altındadır
dans le droit fil de: doğrultusunda
se plier aux regles: kurallara uymak
confronter a: ile yüzleşmek
le courant de l’intrigue: olay akışı
entendue comme: olarak ele alınmaktadır, anlaşılmaktadır.
se subordonner a: -e itaat etmek, boyun eğmek
est enclin a: -e elverişli olmak
une visée: bir hedef
produits façonnés de main d’homme: insan eliyle biçimlendirilmiş ürünler
poteau: direk
se mêle à: ile karışmak
convenir a: ile uyuşmak
indifféremment: fark gözetmeden
présentifier: zihinde canlandırmak
enfoncer dans: -e batırılmak, -e dikilmek, -e saplamak
demeure: konut, mesken,
en droit: haklı olarak
se prendre: ele alınmak, yakalanmak
se distribuer: düzenlenmek, bölümlenip düzenlenmek
fierté: gurur clarté: açıklık
crédibilité: güvenirlilik
simplicité: basitlik
la grandeur: büyüklük
la longueur: uzunluk
blancheur: beyazlık
solitude: yalnızlık
exactitude: doğruluk
certitude: kesinlik
violence: şiddet
franchise: içtenlik
finesse: incelik
tristesse: üzgünlük
folie: delilik, çılgınlık
jalousie: kıskançlık
drolerie: tuhaflık
jugement: hüküm, yargı
s’élancer sur: -üzerine atılmak
fardeau: yük, sorumluluk, zahmet
Soit que…..soit que: ister…….ister
- Soit qu’il travaille, soit qu’il ne travaille pas, il ne réussira pas.
Remporter le prix: ödülü kazanmak
Faire plaisir a: memnun hoşnut etmek
Je forme le voeu que: arzusunu taşıyorum, temennisini besliyorum., -nı diliyorum
J’ai la certitude que: -den eminim
La crainte que: -nı korkusu
Pressentiment: önsezi
Il me comble de joie: beni sevince boğuyor
Attester: doğrulamak, kanıtlamak
Fécondité: verimlilik
confère à: -e vermek, bahşetmek
recours à: -e başvurmak
s’ordonnent en:-nın şeklinde düzen almak
axes multiples: çok eksenli
briller: parıldamak
védique: hint kaynaklı
nocturne: gece
rapprocher de: ile karşılaştırmak
faire couple avec: ile çift oluşturmak
disputer: tartışmak, kavga etmek, rekabet etmek, çekişmek
liguer: birleşmek, birleştirmek
se prévaloir de: -ile böbürlenmek, övünmek
exacte: tam
se donne pour tâche de: görevini taşımak
apparentement: akrabalık
couronner: taçlandırmak
redouter: çok korkmak, korkmak
appréhender: tasalanmak
trembler: titremek
se réjouir: sevinmek
s’affliger: kederlenmek
etre étonné: hayret kalmak, -e şaşırmak
etre confus: şaşırmak, mahcup olmak
funeste: korkunç, tehlikeli, meşum, uğursuz
sain ve sauf: sağ salim
craigne de: -den çekinmek, den korkmak
Il importe que: -önemlidir, önem arz etmektedir.
Il était une fois: Bir zamanlar
Il est urgent que: Büyük bir önem arz eder
Il est invraisemlable: Gerçekçi-muhtemel değil
Il se peut: -olabilir, mümkündür
Il peut se faire que: Mümkündür
Il convient que: uygundur
Il est convenable: uygundur
Il est temps: vaktidir, münasiptir
Il est a désirer: arzuya şayandır, arzu edilir,
Il est a souhaiter: temenniye şayandır, temmeni edilir
Il est facheux que: can sıkıcı bir şeydir, teessüfe şayandır
Il est a propos que: zamanıdır, yeridir
Il est comprehensible: anlaşılır bir şeydir
Il n’est besoin que: ihtiyaç yoktur
Langue materaelle: ana dil
Etre privé de: -den yoksun mahrum olmak
Sur le champ: derhal
Prétendre: iddia etmek, ileri sürmek, talep etmek, istemek
Mener qqn a qch: -nı -na götürmek
Venger: intikamını almak, intikam öcünü almak
Admettons que: farzedelim
L’affaire en cours: söz konusu olan mesele, iş
Oracle: kehanet
colonne dressée: dikili bir sütun
rendre oracles: kehanetlerde bulunmak
éventail: yelpaze
Pris dans leur ensemble: Bütün olarak ele alındıklarında,
Jalonner: sınırları çizmek, belirlemek
Revetir: bürünmek
Il n’en va plus de même avec: Aynı şey -için geçerli değildir.
Je m’aperçois que: Farkındayım ki,
Veillez a ce que: -e dikkat ediniz
Se plaindre de ce que: -den şikayetçi olmak, -den yakınmak
Mon conviction est que: Kanaatim şudur ki
J’ai la certitude que: Eminim, eminim ki
Pressentiment: his, önsezi
Prendre l’habitude de qqn: -nın huyunu almak, kapmak
Fripon: üçkağıtçı, hilekar
Emprunter de l’argent: borç ödünç para almak
Insister sur:-üzerinde durmak
Se restaurer: karnını doyurmak
Apporter: getirmek
Se tenir en garde contre: -e karşı tedbirli olmak
Se montrer: görünmek
Tel qu’il est: olduğu gibi
A la süite de: -den dolayı
A un moment: Bir anda
İncident: olay, arıza, hadise, kilitlenmek, aksilik
A l’heure habituelle: her zamanki saatte
Mouvementé: olaylı nombril: göbek
Jouvenceau: genç, delikanlı
Pérennité: süreklilik, devamlılık
Résonner: yankılanmak, çınlamak
Fracas: gürültü, patırtı
Consacre a: -e adamak
tu Es pour l’éternité: sonsuza kadar varsın
Ils ont été jusqu’a : -e kadar gitmek
Échange: alış-veriş
comme il s’en produira: olduğu gibi, olacağı gibi
révérer: saygı göstrmek
dans leur ensemble: bütün olarak
envahisseur: istilacı, işgalci
rive: kıyı, sahil
en usage: geçerli, adet, kullanılmakta olan
s’amorcer: başlamak, ilk adımı atılmak,
littoral: kıyı bölgeleri, kıyısal
les temps révolus: geçmiş zamanlar
décalage: aralık, fark
entend évoquer: anlatmak
exploit: kahramanlık
contrefaçon: sahte
concierge: kapıcı
éloquence: güzel söz söyleme
décerner le prix: ödül vermek
hardiesse: cesaret
se départir de: -den vazgeçmek, bırakmak se passer de: -den vazgeçmek
se tenir: durmak
aboutir:çıkmak, sonuçlanmak
aboutissement: başarı, sonuç
se dévouer pour: kendini –e adamak, vakfetmek
dévoué: bağlı, özverili, vefalı
la plupart du temps: çoğu zaman
décimer: telef etmek, yok etmek, kırıp geçirmek
la contrariété concernant : ile ilgili hoşnutsuzluk
prendre un jour de congé: bir gün izin almak
a la suite de:-den dolayı, -den kaynaklanan
néglience: ihmal, gaflet, ihmarkarlık
de votre part: sizin tarafınızda
Veuillez: Lütfen bekleyiniz
Patienter: sabretmek, tahammül etmek
Protestation: kınama, şikayet
Contrariété: hoşnutsuzluk, terslik, can sıkıntısı
Le cadet: en küçük çocuk
Frere ainé: ağabey
Faire naufrage: batmak
Souffrant: rahatsız
Actionner: harekete geçirmek, işletmek, hareketlendirmek
Gêner: rahatsız etmek, aksatmak, canını sıkmak, müdahale etmek
Sottise: aptallık, budalalık
İnsistance: ısrar, kararlılık
Le sort: talih kısmet
Executer: idam etmek, yerine getirmek, gerçekleştirmek
A ce que je crois: sandığıma göre
Blamer: ayıplamak
Moyennant quoi: bununla, bunun sayesinde
Les points suivants: aşağıdaki hususlar
Se vanter de: ile övünmek, böbürlenmek
Dévaster: harap etmek, kırıp geçirmek
Endommager: bozmak, zarar vermek
Intempéries: kötü hava koşulları
Désastre: une catastrophe
est à l'origine de:-nın kökenidir.- nın kökeninde temelinde yatmaktadır.
Orage: gök gürültülü fırtına
Séche: kurak, kuru
Etre mesuré sur: ile ölçülmektedir
Deux jour plus tard: iki gün sonra
Se déplacer: yer değiştirmek, yolculuk etmek
Un retard de deux heures: iki saatlik gecikme: deux heures de retard
Une heure en retard
Râleur: mızmız, huysuz, aksi, ters
Râler: yakınmak, mızmızlanmak, şikayet etmek
Plaisanterie: latife,
Se débrouiller: yetinmek, geçinmek
Débrouillard: açıkgöz, becerikli
Faire réussir qqn: başarılı kılmak, başarıya götürmek
Recommander a: -e tavsiye etmek, önermek
İngrat: nankör, kadirbilmez
Faire honneur a: -e şeref veya onur vermek, katmak
Obstacle a: -e engel, -e mani
Silon: iz
İnné: doğuştan
Ce qui ne nous arrive guere: bizlere nasip olmayan
Broncher: tökezlemek, sendelemek
Il n’est bon cheval qui ne bronche: Tökezlemeyecek iyi at yoktur.
Dédaigner: hor görmek, küçümsemek
Révérer: saygı göstermek, önünde eğilmek
Confier a: vermek, emanet etmek
Se fier a: güven duymak
Caresse: okşama
Brigand: eşkıya
Brigandage: eşkiyalık
Dévaliser: soymak, soygunluk etmek
Porter secours a: -nın yardımına koşmak
Mentionner: bahsetmek, dile getirmek
Dédommagement: tazminat, bedel
Il arrive que: Anlaşılan o ki, görülen o ki
Assidu: devamlı, düzenli
Assidûment: devamlı, düzenli, muntazaman
Sans attendre que: beklemeden
Logis: ev, mesken
Eprouver de:-hissetmek, deneyimlemek
Deviser: çene çalmak, söyleşmek, sohbet etmek
Se diriger vers: -nın yolunu tutmak
Une Torche: meşale
Du moment que: Madem ki, olduğuna göre
Succomber: ölmek, can vermek, yaşam mücadelesini kaybetmek
Étant donné que: -den dolayı
Vu que: -den dolayı
Attendu que: -den dolayı, sebebiyle
Réunir: toplamak, toplanmak
Du fait que: -den dolayı
De ce que: -den dolayı
Remplir sa promesse: vaadini, sözünü yerine getirmek
Confus: şaşkın, mahcup
Se brouiller: bozuşmak
- Vous etes donc brouillés, que vous ne vous parlez pas.
Sous prétexte que: bahanesiyle, -nı bahane ederek
En ce sens que, en ce que: şu itibarla ki, şu açıdan, şu bakımdan ki (ingénieux: marifetli), -den ötürü
- Il est capable de tout, en ce sens qu’il est un homme tres intelligent et tres ingeniuex.
On peut dire que: söylenebilir
Défectueux: eksik, kusurlu, bozuk, noksan
Tarder: gecikmek
Mettre en oeuvre: ortaya koymak, uygulamak, gerçekleştirmek, icra etmek
Travailler a se donner du mal: kendini hırpalarcasına çalışmak
Se faire duper: aldatılmak, kandırılmak
Crédule: saf, avanak, iyi niyetli, bön
Se réjouir: sevinmek
Souffrant: rahatsız
Exigence: ihtiyaç
Particularisme de: -nın biricikliği
Cimenter: çimentolamak, çimentoyla birbirine bağlamak
Conforter: güçlendirmek, tahkim etmek
İnstaurer: kurmak, oluşturmak
Sans vouloir:-nı amacı taşımaksızın,
Bilan: sonuç, bilanço
Signaler: işaret etmek, dikkat çekmek
Enceinte: hamile, yüklü, duvar
Aire: alan
Autel: sunak
Des lors: bundan böyle
s’y trouve fixée à demeure: daimi olarak sabitlendiği
- Il ne peut plus appartenir a personne qu’a la cité: Artık kentten başkasına ait değildir.
Cerner: kuşatmak
Agglomération: ahali
Jalonner: belirlemek, belirtmek
Vise a: hedeflemek
Poliade: koruyucu
Par la médiation de: aracılığıyla
Etablir: tesis etmek, inşa etmek, kurmak
Promouvoir: -e yükselmek, terfi etmek, elde etmek
Rang: sınıf, aşama, kademe
Apreté: zorlu, acıklı, sertlik
Frontalier: sınırda yer alan
s’approprier des: kendine mal etmek,
occupation: işgal, meslek, uğraş, iş
assise: temel
inébranlable: sarsılmaz
gratification: ikramiye
s’etre montré: görünmek
paresse: tembellik diligence: tembellik
assiduité: kararlılık, devamlılık, heves, özen, şevk
essouflée: nefes nefese
s’entendre: iyi geçinmek, birbirini anlamak
s’entretenir sur: tartışmak
A force de: yapa yapa, -ede ede
Gâité: neşe, canlılık
Malséant: kaba, hoşnutsuz
Propos: söz
Agacé de: -den ötürü öfkelenmek, kızmak
Aller a grands pas: geniş adımlarla gitmek
Se vêtir: giyinmek vetu: giyinik
Volet: kepenk, panjur
Veiller le soir: akşamları uyanık durmak, geç saatlere kadar oturmak
Faire tous ses effort
A parler franchement: açık konuşmak gerekirse
Encore que: -dığı halde
La femme de chambre: oda hizmetçisi
Malgré que: -e rağmen, olsa da
Faire du bien qqn: -e iyilik etmek
En avoir qqch: -istememek, hoşlanmamak
- Je veux vous faire du bien malgré que vous en ayez
- Je me sens pour vous de la tendresse en dépit que j’en aie.
İndiscrete: geveze, boşboğaz, meraklı
S’amuser: eğlenmek,
Follement: delice
Loin que…: -nı şöyle dursun…..(Loin qu’il travaille, il s’amuse follement)
Empecher de: -nı engellemek, mani oluşturmak
Tant s’en faut que….qu’au contraire: -nı yapmak şu tarafa……--nı yapmak ;
- Tant s’en faut qu’il songe a vous payer, qu’au contraire il parle de vous demander de nouveau
de l’argent.
Contretemps: aksilik, engel
Mesaventure: aksilik, terslik
Contrairant: üzücü, can sıkıcı
Mouvementé: olaylı
Se dévouer pour: kendini –e vakfetmek
Contrefaçon: sahte
Décimer: biçmek, imha etmek, yok etmek, kökünden kazımak
Dégat: zarar, ziyan
Contester: karşı çıkmak, reddetmek, yadsımak
Mécontentement: hoşnutsuzluk, memnuniyetsizlik
Serrurier: çilingir
Accrocher: asmak
Arracher: kökünden sökmek
Avalanche: çığ
Tonnerre: yıldırım, gök gürültüsü
Un bon d’achat: hediye çeki
Cuit: pişmiş crus: ham, pişmemiş
Annuler: iptal etmek
Geler: üşümek, donmak
Le sens de l’humour: mizah anlayışı
L’usage de: adeti
laissées en désuétude: yürürlükten kalkmış olan
aménagement: tanzim, düzenlemek
reaménager: yeniden düzenlemek,
nobiliaire: soylu
proprement dits: asıl anlamlarıyla, tam anlamıyla
défunt: merhum
gardé secret: gizli tutulmak
archégète: soyun başı
disséminer: yayılmak, dağılmak, saçmak, serpiştirmek
adoration: çılgınca sevme, tapınmak, tapma
Si peu que ce soit: Ne kadar az olursa olsun
Inconvénient: sakınca, mahzur, engel
Pour pu qu’on le touche: Ona ne kadar dokunursanız dokunun
Si peu que: Pour peu que: -ne……olursa olsun
Sans compter que: -den başka, -nın dışında
Nempeche que: -e tarafa, -nın yanı sıra
Discernement: dirayet
Etre sujet a: -e maruz kalmak
Lors meme que: -se bile
Offrande: bağış, adak, kurban
Vénération: huşu, saygı, hürmet
Deuil: ağıt, yas
Commémoration: anma
Renverser a tere: yere devrilmek
Il n’en pas moins: On n’en est pas moins: Ancak, gene de, yine de
Faire une démarche: girişimde bulunmak
Exaspéré: hiddet
Etre indulgent de: -e karşı hoşgörülü olmak
Démordre de: -den vazgeçmek
Se détourner: yüz çevirmek
Disgrace: gözden düşmek
Péricliter: tehlikeye atmak, hayatı kaymak, batmak
Dussé-je mourir: ölsem bile
Renier: inkar etmek yadısamak (Dussé-je mourir, je ne te renirai pas)
S’en trouver compromis: tehliye düşmek
Compromis: uzlaşmak, taviz, ödün
De sorte que: en sorte que: de telle sorte que: de maniere que: de telle maniere que: de maniere a ce
que: de façon que: de telle façon que: de façon a ce que: o suretle ki, o tarzda ki, öyle ki, o şekilde ki,
-cak surette, -cak tarzda, -cak şekilde
Une sale histoire : karmaşık bir hikaye
Au point que, a tel point que: o derecede ki, o kadar ki
Si bien que, tellement que, tel que: öyle ki, o kadar ki
Si..que, tant…que: o kadar ki, öyle…ki
Au point de, jusqu’au point de: -cak derece, -cak kadar
Suffisamment pour: -cak kadar
Trop…pour: mayacak kadar
Tant que de, si…de, si…que de: cak şekilde, tarzda
Déconcerter: şaşırtmak, hayrette bırakmak
Étourdi: sersem, şaşkın, sersemlemiş
Etourdissant: sersemletici
Etourdir: sersemletmek, afallatmak
Faire des imprudences: tedbirsizlikler işlemek, dikkatsizliklerde bulunmak
Venir a bout de qqn, qqch: üstesinden gelmek, hakkından gelmek
- Il est tel qu’on pourrait difficilement en venir a bout.
Habile: kurnaz, becerikli, akıllı, usta
Prendre en défaut: kusurlu bir halde yakalamak
jusque dans: -e dahil, bile
désormais révolu: artık geride kalmış
révolu: geride kalmış, geçmiş
ossement: kemik kalıntıları
ascendance: soy, nesep
avoir confiance en: -e güven duymak
gâté: bozuk, çürük
assourdir: kulakları sağır etmek
assourdissant: kulakları sağır edici
au point de: -ecek kadar
gronder: azarlamak, fırça atmak, paylamak
grondement: gürleme, homurtu, kükreme,
haleine: nefes
ravir: hayran bırakmak, kışkırtmak
ravissant: büyüleci, çekici, alımlı
fierté: gururlu
hardi: cüret, atılgan, gözüpek, atak
retomber dans: -e düşmek
téméraire: pervasız, gözü pek
harassé: bezgin, yorgun, bitkin, usanış, bıkkın
frustrant: sinir bozucu
Tout de meme: quand meme: yine de, gene de
En plein centre ville: şehir merkezi
Disponible pour: -için elverişli, uygun müsait olmak
Contrecarrer: engel olmak, karşı durmak, mani olmak
Refouler: baskı altında tutmak, bastırmak, sıkıştırmak, frenlemek,
Refoulé: bastırılmış
Contrecarré: engellenmiş
Piété: dindarlık
S’egaler a: ile eşit olmak
Apres coup: sonradan
Redoutable: tehlikeli, korkunç, azılı, ürkütücü, müthiş
sans laisser de trace: iz bırakmadan
égarer du fureur: öfkeden kudurmak
pilier: sütun
s’écroule sur: üstüne yıkılmak
lapider: taşa tutmak, recmetmek, linç etmek
foule: güruh, yığın, ayaktakımı, kalabalık, kitle
couvercle: kapak
Qu’on ne s’y trompe pas: Bu bizi aldatmasın
İnterférer avec: ile karışmak, iç içe geçmek
İndigene: yerli
İntercesseur: arabulucu, aracı, şefaatçi
va de pair avec: ile beraber, bir arada gitmek
portier: kapıcı
cuisinier: aşçı
le monument funéraire: mezar anıtları
adresser sa priere a: -e ibadet etmek, -e dua etmek
a condition que: a charge que: a la charge que: moyennant que: şartıyla, şu şartla ki
en cas que: au cas que: halde, takdirde
a moins que: hors que: meğer ki, madığı takdirde
sauf si: excepté si: meğer ki, madığı takdirde
sinon que: başka hariç
a cela pres que: şu farkla ki, şu kadar ki, hariç tutulursa
si ce n’est que: excepté que , sauf que; hormis que, n’etait que: müstüsna, hariç olmak şartıyla,…
olmasa
au cas ou: dans le cas ou; pour le cas ou: takdirde, halde, ise
a condition de: a la condition de, a la charge de: şartıyla, a moins de, a moins que de: madığı takdirde,
-masa,
s’épargner de: -den korunmak, -den kurtulmak
tout serait rompu entre nous: aramızdaki her şey bozulur.
A supposer que: supposé que, en supposant que; si tan test que, en admettant que: farz olunduğuna
göre, farz edelim varsayıldığına göre, varsayalım ki
Le corps: beden
La bonté: lütuf, iyilik, alicenaplık
Avoir la bonté de: -nı yapma lütfunda bulunmak
S’orienter (dans): -de yönünü belirlemek, karar vermek
préside à: -de hakim olmak,
dans le principe: ilke olarak, ilkesel olarak
sanglant: kanlı
en procession: bir kortej halinde,
asperger: serpmek, serpiştirmek, saçmak
lustrale: arındırıcı
une poignée de: bir avuç kadar
orge: arpa
épée: kılıç
dissimuler: gizlemek, saklamak, gizli tutmak
jaillir: fışkırmak, akmak, püskürmek
récipient: kap, tas
entrailles: bağırsaklar
os: kemik
dénuder: soymak, sıyırmak, çıplak hale getirmek
graisse: iç yağı, yağ
enfilé sur des broches: şişlere takmak, şişlere dizmek
bouillir: kaynatmak, haşlamak
chaudron: kazan, tencere
débiter: bölmek, taksim etmek, parçalamak
plus ou moins: az çok
entacher: lekelemek, leke sürmek
souillure: leke
dès l’abord: şimdiden
nuancer: anlaşılır kılmak, netlik kazandırmak, ıslah etmek
oblation: kurban, adak
arroser: sulamak, ıslatmak, serpmek
bouillie: lapa, bulamaç
consumer dans la feu: ateşe vermek

se démarquer de:-den uzaklaşmak


a pour centre: -nın merkezinde
infernal: cehennemi, cehennem
fosse: çukur, hendek
immoler: kurban etmek, kesmek
abaissée vers: -e doğru yatırılmak, indirilmek
anéantir: imha etmek, yok etmek, ortadan kaldırmak
sinistre: ürkütücü, korkunç, felaket getirici, meşum, kötü
néfaste: zararlı, kötü, muzır, tehlikeli, uğursuz
pourrait-on dire: deyim yerindeyse
repas de fete: bayram yemeği
tituber: sendelemek
affligeant: kederli, acınası, üzücü
saisi l’occasion: fırsat yakalamak, ele geçirmek
se dégrader: se détériorer: kötüleşmek, fenalaşmak, kötüye gitmek
régresser: gerilemek, gözden düşmek (décliner, disparait)
etre dans l’air du temps: moda, yaygın olarak görülmek,
Au bout du compte : sonunda, nihayetinde
se degrader = se deteriorer
deboucher sur: ile sonuçlanmak, -e yol açmak
etre a l’aise avec : ile arası iyi olmak
arriver a : pouvoir
renoncer a ma decision : kararımdan vazgeçmek
contre-ordre : karşı emir
faire expres a : bilerek kasti olarak yapmak
a cela pres que, si ce n’est que, excepté que, sauf que, hormis que : şu farkla ki, haricinde,
sur le champ : şu sırada, hemen,şimdi, derhal
etre a court d’argent : para bakımından sıkıntıda olmak
a la croire : sözüne bakılırsa
etre charmé de : -den memnun olmak
méduser : şaşırtmak
soulier : ayakkabı, kundara
insolent : arsız, utanmaz, edepsiz, utanmaz
hanter : düşüp kalkmak, arkadaşlık etmek
n’était : -olmasa ( Je vous dirais bien des choses, n’était la crainte des suites : Arkadan çıkacak
şeylerin korkusu olmasa, size çok şeyler söylerdim)
traiter qqn : -e davranmak
Il est moins riche qu’on ne le croit : Sanıldığından daha az zengindir.
Respecter : hürmet etmek
le point culminant de: doruk noktası
immolation: kurban etme, kendini feda etme
faste : ihtişam, görkemli
dissimulation : saklama, iki yüzlülük
frisson : titreme, ürperti, heyecan
est censé : mış gibi, güya, sözde
solennité : tören, gösteriş, ağırbaşlılık
cuisson : pişirme
arracher : koparmak, sökmek, çekmek, yolmak
intramondaine: dünya içi
solennel: gösterişli, törenli, ağırbaşlı, heybetli
entache d’une souillure: leke sürmek
livrer bataille: savaşmak, savaşa gitmek
epoque tardive: geç bir dönem
chairs: deriden sıyrılarak alınmış et parçaları
vide de sens: anlam boşluğu
s’effondrer: çökmek, yıkılmak
a proportion que: -e derece, -nın nisbette,
habile: becerikli
Il est non moins riche que vous: O sizin kadar zengindir.
Sot: aptal, budala
Mettre au courant de: -den haberder etmek, -nın konusunda bilgilendirmek, bilgi vermek
Avoir a faire: -nı yapmak zorunda olmak
Se résigner a: -e tahammül etmek
Misere: sefalet
İrascible: asabi, sinirli, çabuk öfkelenen
mettent en pleine lumière: -nı aydınlantmak, -e ışık tutmak
festoyer: şölen vermek, ağırlamak, ziyafet çekmek
appétissant: iştah açıcı, iştah verici, lezzetli
comestible: yenilebilir,
dégoûtant: iğrenç, mide bulandırıcı, can sıkıcı
Il feint (feindre de faire ): -mış gibi yapmak
Alléchant: alımlı, çekici
Empoisonné: zehirli, zehirlenmiş
arrêt de mort: idam hükmü
dévorer: tüketmek, hırsla tüketmek, bitirmek
impérieux: zorlayıcı, önüne geçilmez
accorder: bahşetmek, bağışlamak
dérober: saklamak, aşırmak, araklamak, yürütmek, çalmak
ardeur: ateşlilik, yakıcılık, hararet, şevk, gayret
dévorante: yiyip yutan
végétale: otobour carnée: etobur
mêmement: aynı şekilde
orge: arpa
plantes cultivées: ekilmiş bitkiler
La morale du récit: anlatının kıssadan hissesi
Duper: aldatmak, kandırmak, ayartmak, baştan çıkarmak, kazıklamak
Payer les frais: bedelini ödemek
Cérémonial de fête: bayram merasimi
Commensalité: sofra ortaklığı
de quelque façon que ce soit: her ne şekilde olursa olsun
l’agriculture céréalière: tahıl üretimi, tahıl tarımı
duper: aldatmak, baştan çıkarmak, kandırmak, kanına girmek
dérober: araklamak, saklamak
dévorer: tüketmek
se dandider: sendeleyerek yürümek
chétif: cılız, hastalıklı, zayıf, nahif
indisposé: keyifsiz, rahatsız
garder la chambre: odada kalmak
gratifier d’une récompense: ödüllendirmek, ödül vermek
partir a la hate: aceleyle çıkmak
frayer la voie: yolu açmak
octroyer: bağışlamak, ihsan etmek, bahşetmek
l’observance d’une regle: bir kurala riyaet etmek
en chacun: herbirinde
dès l’existence terrestre: yeryüzündeki varoluştan beri
bien délimité: sınırları iyice belirlenmiş olan
tutelle: vesayet, vasilik
en marge de: -nın kıyısında
itinérant: gezgin
etre accoutumé: -e alışkın olmak
acolyte: yardımcı
procession: alay, kortej
l’archonteroi: yargıç kral
festivité: kutlama, şenlik
assuré: emin, güvenilir, güvenli
décisif: tayin edici bir öneme sahip olmak
mis dans certaines dispositions: belirli bir yatkınlık içine girmek
angoisse: kaygı
ravissement: kendinden geçme, mest olmak
ordre: mahiyet, karakter
On peut supposer que: Düşünülebilir
Connivence: ortaklık, suç ortaklığı
Patronner: korumak, kefil olmak
S’affectionner a: - e karşı sevgi beslemek
S’appesantir sur: -e üzerine çökmek
Consoler a qqn: -nı avutmak, -nı teselli etmek
Tarder a:-nı yapmakta gecikmek,
Rancune: kin, garez
Tenace: devamlı, sebatkar, inatçı
Hivernales: kışın kutlanan
Prescription: buyruk talimat
Graver (sur): yazmak, -e oymak
Confrérie: birlik, kardeşlik
une secte de déviants: sapkınlar mezhebi
sous la direction de: yönetimi altında
allusive: üstü kapalı
excentricité: alışılmadık, sıra dışı
suppression: ilga, fesih, kaldırma
manifeste: açıkça, aşikar bir şekilde, apaçık
(le, la, les) mettre sur le meme plan que qqch: ile aynı plana koymak, -den farksız bir şekilde ele
almak,
Etre resserré avec: -den uzak durmak
Etre couvert avec qqn:- e açılmak, ile samimi olmak
Défaire de: -den sıyrılmak, kurtulmak, yenmek, mağlup etmek
En notre pouvoir de: -nı yapmak elimizde
Conforter: kuvvetlendirmek, pekiştirmek, tahkim etmek, takviye etmek, dellilerle desteklemek,
İl le fait éclater: -de çatlağa yol açmak,
revêt tous les aspects: tüm hallere bürünmek
brouiller: bulanıklaştırmak, karıştırmak, şaşırtmak
Ubiquitaire: aynı anda her yerde birden bulunan
S’estomper: bulanıklaşmak, silikleşmek, zayıflamak
Raleur: huysuz, mızmız, ters, suratsız, somurtkan
Raler: söylenmek, mızmızlanmak
Obstination: inat, azim, diretme
Plaisanterie: latife, şaka, fıkra
Caricatural: gülünç
Acheter de
En voila un: İşte bir tane.
Un petit peu: biraz
Mentionner: bahsetmek, dile getirmek, anlatmak, anmak, -e değinmek
Contrariant
Un retard d’une heure.
En retard
Samedi dernier
Au plus vite
Plus d’une heure
Frénésie: çılgınlık, öfkelenme, coşkunluk
Prendre possession de: -e sahip olmak
A sa guise: keyfince
Délire: hezeyan
Dépaysé de: -den kopmak
dépris de lui-même: kendi hakimiyetini kaybetmek
dévorer: tüketmek, hırsla yemek
dans son paroxysme: en uç noktada
évasion: kaçış, firar
atroce: gaddar, menfur, vahşi, menfur
souillure: leke, yozluk
s’en vient: ortaya çıkmak, gelmek
joue a faire: -nı yapmaya çalışmak
déconcertante: şaşırtıcı, denge bozucu
nous contraint à: bizi -e zorlamak
plus encore que: -den öte
est assistée de: -den yardım almak
s’émerveiller de: - e şaşırmak, -nın karşısında hayretler içinde kalmak, -e heyecanlanmak
contre-pied: karşıt, karşıtlık, düşmanlık, aksi, zıt anlamlı
se disloquer: parçalara ayrılmak, bölünüp parçalara ayrılmak
reconquête: yeniden ele geçirme, onarma ve düzeltme, yenileme,
mise à l’écart de: -e mesafe koymak
La vie suit son cours: Hayat devam ediyor.
un nombre incalculable de: sayısız, bir sürü
nous mettre en joie: bize neşe katan
prends soin de: -e özen göstermek,
se faire ensevelir dans: -e saranmak
attestation: tanıklık,
comme on l’a fait observer: belirtildiği gibi
piété populaire: halk dindarlığı
obséder: musallat olmak, tedirgin etmek
ambulant: gezgin, seyyah, gezici
tirer argent de: -den para kazanmak
crédulité: saflık, vitalité: canlılık
ramener qqn de: -e götürmek

compter de: -arasında sayılmak


thiase: ayin
à sa guise: dilediğince
la vie terrestre: yeryüzü yaşamı
en pleine rigueur: tam bir kesinlik içinde
prendre le relais: nöbeti devralmak
commetre la faute de: -nı yapma hatasına kapılmak
se rendre semblable a: -na benzer olmak, -a benzer kılmak
s’efforce de:- nı yapmaya çalışmak
relâcher: Salıvermek
criminel: suçlu meurtrier: katil
condamne a: -e mahkum kılınmak
se faire voler: çaldırmak
l’argent liquide: nakit para
carte bleue: kredi kartı
se faire cambrioler: evi soyulmak
cambrioleur: hırsız
cambriolage: hırsızlık
voler: çalmak
violer: ırzına geçmek
agressée: saldırı
ravisseur: kaçıran
ravissement: kaçırma, kendinden geçme
est propre a: -e özgü bir durum, -e özgü
minutieusement: inceden inceye, en ince ayrıntısına kadar
J’ai fait sa connaissance: Onunla tanıştım.
Etre sans nouvelles de: -den habersiz olmak, -den haber alamamak
Vert foncé: koyu yeşil
Col ouvert: açık yaka
Etre enlevé: kaçırılmak
Etre Suspecter de: den şüphenilmek, kuşkulanılmak
nous vous tiendrons au courant: sizi haberder edeceğiz.,
tenir au courant qqn: -nı haberdar etmek
frayeur: korku, ani korku
betise: saçmalık, aptallık
pistolet: plastik tabanca
placard: dolap
fouiller: araştırmak, aramak, karıştırmak, kazı yapmak
privilégier: -nı desteklemek, -lehinde olmak
avoir la frayeur de sa vie: Hayatının en büyük korkusunu yaşamak
On est sans nouvelles de:- den habersiz olmak, -den haber almamak
Voir ce qu’il en est: duruma bakmak, neler olup bittiğine bakmak,
prendre en flagrant délit: suçüstü yakalamak
flagrant délit: suçüstü
flagrant: açık, aşikar
bagarre: kavga, dövüş, arbede, boğuşma,
bagarrer: dövüşmek, boğuşmak
détresse: dert, ıztırap, sefalet, sıkıntı, darlık
performant: etkili, güçlü, yeterli, üstün
au dire de: -nın deyişiyle.
l'exégèse biblique: kutsal kitap yorumcuları
On ne saurait dire que: Söylenemez
Pris au dépourvu par:: -e hazırlıksız yakalanmak
Délirante: çıldırtıcı
Dissidence: fikir ayrılıkları, çatışma
Les tenants du pouvoir: iktidar sahipleri
Rubrique: sütun
Faire le pilote: pilot olmak
Aprendre a faire a qqn:- e -nı yapmayı öğretmek
Fermement: sıkıca, emniyetli,
Distrayant: eğlenceli
L’inconvénient que: Sıkıntı şu ki, dezavantajı….dir.
Le ton monte: öfkeli bir tonla
Se brouiller: bozuşmak
Brouille: bozuşma
Etre de l’avis de qqn: -ile aynı fikirde olmak, -e katılmak, -nın fikrini paylaşmak
Etre du meme avis: aynı fikirde olmak
Etre au courant de: -nın hakkında haberdar olmak, -nın hakkında bilgi sahibi olmak
Mettre au courant qn: -nı haberdar etmek, -nı bilgilendirmek (tenir au courant)
Etre le contact, perdre le contact
Énervant: sinir bozucu, rahatsız edici
Querelle: çatışma, kavga, bozuşma, tartışma, boğuşma, münakaşa
Vivacité: canlılık
Etre frequent de: -sık sık -nı yapmak
Convive: misafir.
Je te taquine: Takılıyorum sana…seninle kafa buluyorum.
Je ne sais plus si je ne t'en ai parlé:: Sana bundan bahsettim mi bilmiyorum.
Se brouiller avec: ile bozuşmak
Médiocre: vasat, sıradan,
İntrigue: plan, düzen, dalavare, dolap, kurgu, entrika
Je le reconnais: kuşkusuz, itiraf edildiği gibi, itiraf ederim ki,
poursuite judiciaire: dava
plus loin: ayrıca, daha sonra
charité: iyilik, merhamet (pitié: merhamet)
en quelque sorte: bir anlamda, bir bakıma,
par avance: önceden
sous-jacentes: -nın satır aralarında
équivoque: belirsiz, muğlak
controverse: tartışma de fait: aslında
intervenir dans: -e dalmak,
briser dans l’oeuf: daha doğmadan mahvetmek
héritier de:: -nın varisi subversif: yıkıcı
gênant: can sıkıcı détournée: dolambaçlı
champion de: -nın savunucusu, -nın taraftarı
prendre pour argent comptant: doğal karşılamak, körü körüne kabul etmek
emprunte une voie: bir yola girmek
dénué de sens: anlamsız
dénue de: -den yoksun-mahrum olmak
est rien moins que: -den uzak olmak
rectifier: düzeltmek
ça ne sert à rien: bu hiçbir şeye yaramaz
Bien sur que si: Tabiki de.
Prendre mal les choses: şeyleri yanlış anlamak
Démasquer: foyasını çıkarmak, yakalanmak, birisinin maskesini düşürmek,
Cela ne manque pas d'intérêt: Yeterince ilgi çekici
La honte: déshonneur: rezalet, utanç,
M’installer a: -e yerleşmek
Citadin: şehirli paysan: köylü (campagnard)
Je me vois mal: -nı yaparken kendimi görüyorum.
Somptueux: şahane, muhteşem
Laid: biçimsiz, çirkin
montrer à nu: gün ışığına çıkarmak
prédicant: vaiz, rahip, din adamı
zéle: çaba,
portée contre: -e karşı yöneltilen
le traité: yapıt
périmé: modası geçmiş, bayat,
emprise: etki,
en toute clarté: bütün açıklığıyla
entendement: anlık
reconnaissance de:-nın tanınması, bilinmesi
inquiétante: endişe verici
démarcation: sınır,
plus substile: güç algılanan
dissoudre: ortadan kaldırmak, dağıtmak, halletmek, yoketmek, çözmek
prêcher: öğütlemek, tavsiye etmek, vaaz vermek
il est au pouvoir de chacun de: herkes -nı yapabilir
l'Ecriture: Kutsal kitap
Bon gré, mal gré: ister istemez,
De bon gré: memnuniyetle
Récré: teneffüs
Mettre en rang: sıraya girmek,
Obtus: kalın kafalı, bön, anlayışsız
L’amour du prochain: Komşunu sevmek,
il y va de: -için de geçerlidir.
se pervertir: sapkınlaşmak,
libre arbitre: özgür irade, keyfi irade
se déroule sur un double plan: iki düzeyde değerlendirmek
se cantonner à: -ile sınırlanmak, -kendini -ile sınırlamak, -ile yetinmek
forger: icat etmek, uydurmak,
névralgique: hassas, önemli,
amplifier: abartmak, büyütmek, genişletmek
pécheur: günahkar
attirance pour: -e karşı duyulan çekim
miséricorde: ihsan, lütuf, merhamet, kayra, acıma
rédempteur: kurtarıcı
présomption: gurur, kibir, zan, kendini beğenme
se glorifier: kendini göklere çıkarma
péché: günah, suç, kabahat
en sorte que: böylece
réprouvé: lanetlenmiş
prendre parti dans: -de taraf tutmak
dégager de: -den ayrılmak
sans équivoque: şüphe götürmez derecede açık
eu égard à: dayanarak, -nedeniyle, in ışığında, ile, sayesinde,
n'en font réellement qu'un seul: gerçekte bir ve aynıdır.
paraît aller dans le sens: -e yol açıyor gibi görünmek
repentir: pişmanlık
saute aux yeux: göze çarpmak
rachat de:-den kurtulma, de fait: aslında.
Avec prédilection: istekle, keyifle,
est au pouvoir de: -nın iktidarı altında olmak
rallier: birleştirmek, toplamak, bağlamak, katılmak, toplanmak, desteklemek, bir araya getirmek
aller à l'encontre de: -e karşı gelmek, karşı koymak, aleyhinde olmak, karşı durmak, karşı çıkmak
revenir a faire qch: -nı yapmak
influençable: hassas, duyarlı, çabuk etkilenen, nazik yürekli
accueillante: güler yüzlü, misafirperver
de temps a autre: ara sıra, bazen, kimi zaman
de temps en temps: bazen
de plus en plus: gittikçe,
ambitieux: hırslı, tutkulu
etre ferme a double tour: içine kapanık olmak, bütün hislerini içine kapatmış olmak
tirer de: -den elde etmek, -den çıkarmak
monter un bateau a qqn: ile dalga geçmek
agencement: düzenleme, düzen.
Du coup: Bu yüzden.
Corrosive: aşındırıcı
qu'on le veuiIIe ou non: ister kabul edelim ister etmeyelim
Aussi longtemps que: -dığı sürecede, -dığı sürece
Charitable: yardım sever, iyilik sever, merhametli
Rebondir (sur):
accordées à: ile bağdaştırılmak
met à l'épreuve qqn:: sınava sokmak, test etmek.
se la réserver: -nı kendine ayırmak,
écraser: marcher sur la ventre qqn: -nı çiğnemez, ezmek
prendre garde: faire attention
quelqu’un de bien
un caractere de cochon
moulin a parole: geveze
perseverant: il ne se décourage
séduisant: cazip, çekici, cazibeli
Rien d’autre ne compte: Başka hiçbir şey umrunda değil.
Etre plongé dans: kendini -e kaptırmak, -e kapılmak. -e dalmak
C’est pour ça que: İşte bu nedenle,
İnterdit de: -nı yasaklamak
Passe la journe a faire: günü -e yaparak geçirmek
Toute la nuit: bütün gece.
Il m’est difficile de: -nı yapmak benim için zor.
Hérité de: -den miras almak
Est en colere contre: - e karşı öfkelenmek, sinirlenmek, öfke duymak
Prétention: kendini beğenmişlik, gösteriş, talep, iddia
Preter attention a: -e kulak vermek, dinlemek, dikkat vermek
Apprecier de
Asile: sığınak, barınak,
Ce paradoxe n'est pas gratuit: Bu paradoks boşuna değildir.
Se faire faute de: -nı yapmaktan uzak durmak, çekinmek,
s'est étendue sur plusieurs années: uzun yıllar almak
ravager: yıkmak, yerle bir etmek
est investie de: -nı elinde bulundurmak
à l'instigation de: -nın kışkırtmasıyla
definitive: kesin,
l'émeute populaire: halk ayaklanması
dépecés par: linç edilmek
Dum meme coup: Böylelikle,
Convergence: birleşme, ahenk, uyuşma, bağdaşma
Reste que (cümle başında): Fakat
İdolâtrie: put perestlik
Il en va de meme pour: (buna benzer durum) için de geçerlidir.
Se scinder en: ayrılmak, bölünmek.
Surdéterminer: belirlemek
Tenant de: -nın takipçisi, taraftarı
Aspirer a: arzulamak, dilemek
Emprise: etki, nüfuz, tahakküm
Il n'a qu'une: -nın dışında bişeyi olmamak
Docilité: uysallık
Dévouement: bağlılık, fedakarlık, özveri,
Résonance: yankı
Sauté a la poele: tavada sote edilmek
tout s'arrange bien: herşey yolunda,
allumette: kibrit briquet: çakmak
verrerie: cam fabrikası
concevoir: tasarlamak, yaratmak
sceau à glace: buz kovası
arrosoir: sulama kovası (arroser: sulamak)
marque: marka, iz, işaret, belirti,
L’anse: kulp, sap bec: gaga, ağız, ağızlık
Allongé: uzun, uzatılmış
Planche: tahta levha, une planche à découper: kesme tahtası
Épaisseur: kalınlık longueur: uzunluk
Arrondi: yuvarlak
Il se marie avec: ile iyi gitmek
marché aux puces: bit pazarı
dépoli: mat, buzlu, bulanık
pencher vers: -e yönelmek, -e meyletmek,
se recruter dans: -e yetişmek
le primat (sur)-nın üzerindeki üstünlük
les mouvements populaires: halk hareketleri
brider: gemlemek, dizginlemek, kontrol altına almak
subsumer: kapsamak, sunıflandırmak, içine almak, ihtiva etmek
en matière temporelle: dünyevi meselelerde
precher: vaaz vermek
en fait: aslında
pasteur: rahip formé par: -tarafından yetiştirilmek
forteresse: kale, hisar.
confession religieuse: dini tarikat
opulent: şatafatlı
mainmise sur: -el koyma
avoir affaire a: ile uğraşmak, ile karşı karşıya olmak,
avoir en commun avec: ile hemfikir olmak
le règne de: krallık
imminence: aceliyet, zorunluluk
prédicant: vaiz érudit: bilgin, irfan sahibi
avoir recours a: -e müracaat etmel
en définitive: bizzat
le sentiment d'impuissance: güçsüzlük duygusu
gênant: can sıkıcı.
Machin: şey, zımbırtı.
Concéder a: -e vermek, -e izin vermek, -e sağlamak
s'en tienne à: -e bağlı kalmak, -e sadık kalmak,
iniquité: günah, adaletsizlik
abroger: feshetmek, iptal etmek, ilga etmek, kaldırmak
perturbateur: yıkıcı, baş belası, bozguncu
tarder a: -e gecikmek manifestement: açıkça, besbelli
s'étendre à: yayılmak brider: gemlemek, dizginlemek, kontrol altına alınmak
immanquablement: mutlaka
tenue pour: olarak görülmek
est sommé de: -e zorlamak
faire un petit somme: kestirmek
faire un somme: kestirmek, şekerleme yapmak
jeu à somme nulle: sıfır toplamlı oyun.
les dispositions du corps propre: bedenin kendi yapısı
Il en va de même pour: -için de geçerlidir, -durum -e için de aynıdır.
Emmener qqn a : -nı -e götürmek (Le bus nous emmenera a la gare)(sa faire accompagner de qqn pour
faire quelque chose: Je t’emmene diner au restaurant ce soir)
Se faire accompagner de: -e eşlik etmek
Amener a,de : -e yol açmak, -e neden olmak, -beraberinde -e getirmek (entrainer, provoquer des
conséquences) (La crise économique a amené des problemes sociaux)
Apporter qqch a qqn: -a -nı götürmek, -getirmek (pour les objects)
s'embêter a: -den ötürü rahatsız olmak, canı sıkılmak, rahatsız edilmek,
éplucher: kabuğunu soymak, ayıklamak
qu’est-ce que t’es lourd: ne kalın kafalısın.
T’es lourd avec ça:
Emporter qqch: (bir yerden alarak götürmek) (Il est parti sans emporter ses clés)(götürmek, taşımak,
sürüklemek, (C’est pour consommer sur place ou c’est pour emporter? Plats a emporter,
Remettre: ertelemek, yerine koymak, sunmak, vermek
Rapporter qqch: nı yerine koymak, -nı yerine götürmek, geri götürmek (Désolée, je vous rapporte ce
pull pour l’échanger) taşımak (je vous rapporte les paroles de cette personne)
Rapporteur: sözcü, muhabir, iletki (rapporteur de la classe: Sınıf sözcüsü veya sınıfın muhbiri)
Retenir: hatırlamak, akılda tutmak, alıkoymak, dikkat çekmek, saklamak
Remporter: -e elde etmek, -e ulaşmak- nı kazanmak (remporter une victoire, remporter un match),
zafer kazanmak
fait une rechute: hastalığı nüksetmek, tekrarlamak
faire une rechute: -tekrarlanmak, nüksetmek,
toi, tu la ramenes un peu trop:
la ramenes pas trop: tu fais un peu le malin la:
poire: armut
ramene ta poire: ramene ta tronche: bize katıl, bize eşlik et, bizle gel.
A la riguer: gerekirse, icabında, mümkün olduğunca
De tout maniere: her neyse, her halükarda, neyse, her koşulda.
Se detruire lui-meme: kendi kendine zarar verme, kendini mahvetmek, yok etmek
İmpie: günahkar, dinsiz, kötü, inançsız
En droit: yasal olarak, kanunen
A terme: sonunda
İmprobable: inanılmaz, güvensiz, tehlikede, olanaksız, şaşırtıcı,
Crédulité: saflık,
se maintenir: varlığını sürdürmek, kendini korumak
piete: dindarlık
prescrire: salık vermek, buyurmak
charité: merhamet, iyilik
initiale: başlangıçtaki, önsel, ilksel
complexion: görünüş, mizaç, beden yapısı, yapı
au sens fort: kelimenin tam manasıyla
inconvénient: sakınca, engel, mahzur,
impliquer: beraberinde taşımak, kapsamak, içermek,
subversive: yıkıcı,
Eluder: kaçınmak, sakınmak, uzak durmak, çekinmek, atlatmak, kurtulmak savuşturmak, sallantıda
bırakmak.
dégager l'intérêt commun: ortak yarar sağlamak
provisoire : geçici
pathétique : acıklı, dokunaklı
recoller : birleştirmek, tamamlamak, eklemek, aşılamak
inventivité: yaratıcılık, précision : açıklık, belirlilik, kesinlik, dakiklik
rigueur: sertlik, kesinlik
faire de la recherche piéger : tuzağa düşürmek
dépannage : onarım
disque dur : sabit disk
subitement : birden bire, aniden, ansızın, birden
rallumer: yeniden başlatmak
débrancher : bağlantıyı kesmek, devre dışı bırakmak, kullanıma kapatmak,
rebrancher : kabloları takmak, bağlatıyı kurmak, tekrar çalıştırmak
tenter de : -nı yapmaya çalışmak, çabalamak, -e gayret etmek
jeter un coup d’œil : göz atmak,
mis sur une clé USB.
Tant mieux : harika, güzel, aaa güzel, aferin
Fichu : bozuk, aşınmış, kötü
Se ficher : umrunda olmamak (je me fiche)
C’est la moindre des choses : hiç değilse bu var, bu da kar, en azından….
Tout neuf : yepyeni, (c’est tout neuf : daha yeni alındı), taze
Cultiver mon jardin
Etre retraite
Colloque : konferans, müzakere, söyleşi
Gagner sa vie : geçinmek.
Recevoir a : -e kabul edilmek
Accorder qqch a qqn : -e vermek, -e sunmak, bahşetmek, ihsan etmek,
Accordant: uyumlu, uygun
Autorisations accordées: verilen izinler
Gigantesque: devasa, kocaman
Trouvaille: buluş
Piscine: yüzme havuzu, gölet, birikinti
C’est fichu : Bu bozuk, çökmüş, (C’est destruit- c’est raté)
Que fais-tu de beau : Hayatında yeni neler ve ilgi çekici var ?
Jeter un coup d’œil
En pleine activité ; en plein travail : juste au milieu de
Cela peut mal tourner : ters gidebilir
Décerner a : -e verilmek.
Interroger : sormak, sorgulamak, görüşmek, incelemek, sorguya çekmek,
Coulée verte: yeşil yollar
Plaisant: hoş, eğlenceli, güzel, sevimli, tatlı, şakacı
Au plus : en fazla, en çok, olsa olsa
Au plus tard : en genç
10 ans et plus : 10 yaş ve üzeri için
Au plus vite : bir an önce, mümkün olduğunca çabuk
Aux dieux ne plaise : Allah korusun
Comme il vous plaira : Size nasıl geliyorsa
Gamin : çocuk, haylaz, yumurcak
Tout au long de : -e boyunca (tout au long d’année : bütün bir yıl boyunca)
Attractif : cazip, çekici
Est bien aménagé : iyi düzenlenmiş, organize edilmiş
Aménager : tanzim etmek, düzenlemek, organize etmek, yoluna koymak
En temps que : -olarak
Farfouiller : araştırmak, kurcalamak,
Pas de souci : sorun yok, endişelenme, bişey değil.
Rapprocher de qqch a qqn : -nı -e taşımak, -nı -e yaklaştırmak
Rapproché : komşu, yakın
Se rapprocher : yaklaşmak
Ça m’a manqué : Özledim.
Pratiquement : hemen hemen, neredeyse,
Ça bouge pas mal : oldukça hareketli,
Il y a pas mal de choses : birçok şey var, yeterince şey var, oldukça şey var
Forcément : tabii ki, ister istemez, kaçınılmaz, gerekli, zorunlu, illa ki
En moins de 5 minutes : 5 dakikadan daha kısa süre içinde
Mais avant : ama önce
Pincée : tutam salée : tuzlu
Allumer le gaz, le lamp la louche : kepçe
Poele : tava étaler : yaymak, sürmek, sermek, göstermek
Sinon par,,,sinon pour : -nın dışında
Intégral : bütün olarak
Mettre en commun : bir araya getirmek
s'accordent en : -de birleşmek, -de bir araya gelmek, -de uzlaşmak
soustraire qqn a qqch :-den sakındırmak, den sakınmak
maintenir dans les limites de :-nın sınırları içinde tutmak
exigence : talep, istek, gereksinim
corrélativement : buna mukabil
assujettir : bağlamak, hükmü altına almak, egemenliği altına almak
n'en comporte pas moins : ancak -nı kapsamaktadır. -içermektedir.
Plèbe : avam, ayak takımı, kitle
tenir ensemble : bir arada tutmak, bir arada almak
tenu par la loi : yasal bir yükümlülük altında olmak, yasaya uymak, yasa tarafından sınırlandırılmak
s’accorder avec : ile uyum sağlamak
veiller a : -e göz kulak olmak, -nı gözetmek.
Prévoyance : basiret exercer : kullanmak.
j'accorde que : -e katılıyorum.
mettre à mort : ölüme gönderme
les plus légers motifs : en saçma bahaneler
bien plus : ayrıca.
Dernier supplice : ölüm cezası, en büyük ceza.
Contraindre : zorlamak, mecbur etmek,
Etre tenue de : -nı yapmak zorunda kalmak
Précaire : güvenilmez, kararsız, belirsiz
Incontestable : tartışılmaz
Prendre acte : göstermek, belirtmek
à commencer par : öncelikle
prudence : ihtiyat, ön görü, sağ duyu.
De part et d’autre : her iki yanda, iki yandan…
Il montre qu’il n’en est rien : Durumun böyle olmadığını göstermiştir.
Déplacer vers :-e kaydırmak,
Déplacé : uygunsuz, yersiz
Se déplacer : hareket etmek, yolculuk etmek, yer değiştirmek
Poursuit ses etudes a
Charpenter : doğramak, düzenlemek, tasarlamak, yontmak,
Charpente : iskelet, çatı, çerçeve
Bois de charpente : kereste
Infastructure : alt yapı
Ecourter : kesintiye uğratmak, kısa kesmek
il n'en demeure pas moins: Ancak, gerçek şu ki, yine de, fakat,
faillite : iflas, başarısızlık
faire faillite : iflas etmek déposer le bilan : iflas etmek
déposer une peche : sıçmak,
céder : boğun eğmek, devretmek, bırakmak, teslim olmak
renoncer : vazgeçmek, bırakmak, reddetmek, caymak, feragat etmek
réparateur : tamirci
soigner des malades
publier de nombreux articles
à la pointe du progrès :ileri bir seviyede., en son teknolojiyi kullanmakta, en yeni ve ileri aşama veya
safhada
faire des progres : ilerlemek, başarı göstermek
épargner : biriktirmek, tasarruf etmek, (épargne : birikim, tasarruf)
épargnant : tasarruf-birikim sahibi
retirer : para çekmek, geri almak, çıkarmak, ayıklamak
se retirer: geri çekilmek,
un compte : hesap
carte bleue : banka kartı, kredi kartı
un chéquier: çek defteri
repérer: belirlemek. (pointe de repere : sınır taşı, kılavuz noktası)
parrainer : desteklemek, kefil olmak, sponsor olmak
rentable: karlı, kazançlı, verimli
inpôt : vergi, külfet, (impot a payer : vergi borcu, impot sur le revenu : gelir vergisi)
tirelire : kumbara (récipient : kap, tas)
distraction : eğlence, dalgınlık, dikkatsizlik
la copropriété : kat mülkiyeti
propriétaire : sahip, ev sahibi, mal sahibi
le syndic : yönetici
succursale : şube (annexe : ilave, eklenti, ek bina)
concours : yarış, müsabaka, işbirliği, katkı
concourir a : katkıda bulunmak
concourir : ile yarışmak, rekabet etmek
concours de musique : müzik yarışması
dans les délais prévus : öngörülen süre içinde
réexpédier : iletmek, sevketmek, yeni adrese göndermek, yönlendirmek
faire assurer aupres de banque : Bankadan sigorta ettirmek, sigortalamak
juxtaposition : sıralama ; yan yana koyma.
Des que possible : en kısa sürede, mümkün olduğunca çabuk, en çabuk biçimde
avoir mon diplôme haut la main : başarıyla mezun olmak
moeurs admises : yerleşik gelenekler
portée : menzil, önem, kapsam
Il va de soi que : Elbette, gün gibi aşikar,
Puiser de : -den elde etmek, almak, türetmek
Irréversible : geri dönülmez.
jusqu'alors : şu ana kadar.
en dernière analyse : sonuç olarak, bununla birlikte, sonuçta, aslında
par-delà : ardından.
Précipiter qqn dans : -nı e sürüklemek
Mettre en cause : tehdit etmek
se déroulait dans : -nın tarafından koşullanmış olmak
manœuvrer : kullanmak, idare etmek
féroce : vahşi, yırtıcı, azılı, acımasız
indication : gösterge,
s’insérer dans : kendini -e dahil etmek
providentielle : tanrısal.
Après coup : sonradan, geriye dönüp bakıldığında,
complexion individuelle : bireysel mizaç
perversion : sapma
humilité : alçak gönüllülük
crise politique sur une échelle encore plus grande : büyük ölçekli politik kriz.
Chair : beden.
à longue échéance: uzun vadede, uzun vadeli, uzun dönemli.
Echéance : vade,
Se payer de : ile ödenmek, -bedeli ile karşılanmak
Peser sur l’histoire : tarihte ağırlığını hissettirmek
Hébreu : ibrani
Commercialisation : pazarlama.
Retourché : rötuş.
Dans le fond : aslında, temel olarak, kökten, derinden bir şekilde
Abrupt : kaba, nezaketsiz, dik, sapa
Infâme: iğrenç, alçak, rezil, rezilcesine, rezilane, utanç verici, kötü şöhretli, aşağılık
Abrutir: affallatmak, bönleştirmek, aptallaştırmak, uyuşturmak
Nivellement par le bas: düzeyi aşağı çeken bir şey., düzeyi düşüren.
Faire gaffe a : -e dikkat etmemek
Edulcorer : tatlılaştırmak, yumuşatmak, hafifletmek, tatlandırmak
Edulcorant : tatlandırıcı
Apanage : imtiyaz, ayrıcalık, hususiyet, nitelik, özellik, vasıf
Du coup : sonuçta, sonuç olarak, dolayısıyla.
Assorti de : ile bezenmiş.
Matériellement : somut olarak, doğrusu,
Disposition : hüküm (observance de ses disposition : hükümlere uymak)
les moments d'épreuve : sınav anları
foi dans : -nın inancı
prédication : öğreti.
Etre tenu de : -nı yapmak zorunda
S’donner a soi-meme l’interprétation : -nı kendince yorumlamak
Consentemenet : rıza, onama,
Reste à : -geriye -nı yapmak kalır.
Pontificat : papazlık.
s'acquitter des devoirs : görevlerini yerine getirmek
d'agir avec piété à l'égard de tous : herkese dindarca davranmak
causer de mal a : -e kötülük yapmak.
prêter secours à : -e yardım etmek,
il n'est loisible à : -için mümkün değildir.
juge de : -nı yargıcı.
Interfere avec: -e karışmak.
se substituer a : -nın yerini almak.
en faire un usage systématique : -nı sistematik bir şekilde ele almak.
sans hésiter : tereddüt etmeden.
à bon droit : haklı olarak
passer pour : -nın yerine geçmek.
Etre tenur pour : -nı olarak görülmek, -nın yerine konmak
Réputer : zannetmek, sanmak, düşünmek, inanmak, aklından geçmek
Faites-moi grâce de-des….. : -nı bir tarafa bırakın
Que sais-je : peut etre
Seau d’eau : su kovası
Serpiliere : pas pas
Provincial : taşralı
Etre ahuri : şaşkın
Distraitement : dalgın
Dérison : alay
Narquoise : alaycı
Besogne : görev, iş
Bourrue : kaba hautaine : kibirli
Interloquer : şaşırtmak
Amertume : acı, keder.
Acrimonie :hırçınlık, öfke, kızgınlık, acılık, sertlik
Enseigne : tabela.
Maussade : somurtkan
Bougonner : homurdanmak parbleu : kahretsin
Tout en haut : en üste, en yukarıya.
Comble : çatı, çatı katı, tavan arası.
Tenir le volant : kullanmak, sürmek.
Le langage fleuri :
Il me reste…. : Hala -e var (Il me reste beaucoup de choses a apprendre)
Joute oratoire : kelime oyunu, söz cambazlığı, münakaşa, polemik
Conter : anlatmak, hikaye etmek
Malignement : kurnazca, kötü niyetle,
Malveillant : kötü, hoş karşılanmayan
Brusquement : ansızın, birdenbire, kabaca
Queue de poisson : sollamak, hatalı sollama, önünü kesmeye çalışma.
Prendre en chasse : takip etmek, kovalamak.
Chauffard : kötü şöför
Coincer : sıkıştırmak, durdurmak, kıstırmak
Détour : sapak, dönemeç.
Embrayer : gaza basmak
Copain de regiment : asker arkadaşı
Encombrant : can sıkıcı, külfetli
Sans encombre : engelsiz, serbestçe
Se casser la figure : ciddi bir biçimde yaralanmak
Surmonter : üstesinden gelmek, aşmak, atlatmak (surmonter une telle épreuve)
Que de-du-de la : yalnızca…
Exutoire : rahatlama, çıkış yolu, rahatlama yöntemi.
S’épanouir : kendini iyi hissetmek, canlamak, kendine gelmek
Fourmi : karınca.
Faire du boulot : çalışmak, (işe gitmek),
Petit vieux : dede, yaşlı
Donc comme quoi : dolayısıyla bu ---nı gösterir.
Comme quoi : nasıl yani, mesela, ne gibi bir şey ?
A long terme : uzun vadede
Décalage : uyumsuzluk, aralık, gecikme
Elucider : açıklamak, izah etmek, aydınlatmak
De fait : aslında.
Cela Tenir au principe de : -nın ilkesi gereğidir.
Déviation de : -den sapma
Ressort : kaynak. Menaçante : tehdit edici
Incoercible :kontrolsüz
se change en : -e dönüşmek
en puissance : potansiyel, olası, olması muhtemel.
Investir : kuşatmak, atamak, yatırım yapmak, sızmak
Mettre en garde : -uyarmak
les charges publiques : kamu hizmetleri
vacant : açık, boş bir alan, özgür
infime: küçük, değersiz, önemsiz
bouc émissaire : günah keçisi
a la base : aslında, temelde.
Au final : uzun lafın kısası, en sonunda, son olarak, sonunda.
Englober : kapsamak, içine almak.
Massacrer : katletmek, yok etmek, kılıçtan geçirmek
Tare: çürük, bozuk, kusurlu. Deli, çılgın.
péter un câble : aklını yitirmek, delirmek, kafayı yemek, çıldırmak
mettre sur le dos de-des-du : -nın üstüne yıkmak, suçu -e atmak.
Divertissement : eğlence, oyalanma, zevk
Stigmatisé : lanetlenmiş, lanetli
Gicler de : fışkırmak, fırlamak, sıçramak, saçılmak
Outrancière : çirkin, aşırı, abartı
Geek : asosyal
Verrouiller: kapamak, engellemek, önünü kapamak
Usurpateur : zorba.
Pontife : yüksek rahipler
proprement dite : kelimenin tam anlamıyla
faire prévaloir sur : -nın üstünde tutmak, -e karşı savunmak
faire prévaloir : -nı savunmak.
Inopérant : işlevsiz, etkisiz, sonuçsuz. Complexion : mizaç
Corrélat : bağlantılı, ile bağlantılı
il n'y a pas de place pour : -e yer yoktur.
Traité : inceleme, antlaşma, sözleşme.
Percutant : çarpıcı, etkileyici
Mot d’ordre : düstür, parola, slogan.
Il n'a droit qu'à une, un : Sadece, yalnızca.
Il n'a droit qu'à : yalnızca -e hakkı var.
De ce fait : bundan dolayı, bu yüzden, dolayısıyla.
Refonte : değişim, yeniden yapım, yeniden şekillendirme, gözden geçirme, onarım. Değişiklik
Il est de haute : Uzun boylu.
Il est de petite taille : Kısa boylu
Il est de taille moyenne : Orta boylu.
Etre en tailleur : takım elbise giymek.
Monter dur doigt : parmakla göstermek
Grimper le mur : duvarı tırmanmak
Moniteur : çalıştırıcı, antrenör, öğretici
Portail : giriş kapısı
Epaté : şaşkın
Frérot : küçük kardeş
Se sentir a l’aise :iyi hissetmek, rahat hissetmek
Perdre la tete : aklını kaçırmak
Reussir mon brevet haut la main : başarıyla mezun olmak
Pianoter : tuşlamak
Faire le guet : gözetlemek
Feuilleter : yaprakları karıştırmak
Epousseter : tozunu almak
Briquet : çakmak
Dépérir : solmak, zayıflamak, gevşemek
Rafraichissant : canlandırıcı, serinletici
Se distraire : oyalanmak, eğlenmek,
Corrumpu : yozlaşmış, çürümüş, yoz.
Metro, boulot, dodo : aynı tas aynı hamam.
Peter le cable : aklını kaçırmak, çıldırmak
Mettre sur le dos de : -sorumluluğu, suçu -nın üstüne atmak
Se renfermer sur : -içine kapanmak
Gicler de : -den fışkırmak,
Outrancier : aşırı.
Il ya pas que : -yalnızca -değil.
Il y a rien a redire : Ekleyecek bir şey yok.
Entretien d’embauche : iş görüşmesi
Entretien : bakım, muhafaza, görüşme
Civism : yurttaşlık bilgisi, yurttaşlık sorumluluğu
Tout ça et tout : hepsidir. Herşeydir
Modération : ölçülülük, ılımlılık, itidal.
A mon sens : bence, bana göre,
Compte tenu de : göz önüne bulundurulduğunda.
Tenir compte de : hesaba katmak, göz önüne almak
Destruction : tahrip, yıkım. Tahribat
En permenance : sürekli, daima
Créer des jobs : iş olanakları yaratmak.
Connaissance de soi : öz farkındalık
Se plier a : -e uymak, -e boyun eğmek
Rustre : kaba, hödük, köylü
A merveille : harika, mükemmel
Admiratif : tadirkar, hayranlık gösteren, kıymet bilen, değer bilen, anlayan, beğenen
Se faire a sa vie : hayata alışmak,
Convergence : birleşme, uyumluluk, bağdaşma, anlaşma, çakışma.
Rassemblement : birlik, cephe, kalabalık,
Clivage : ayrılık, çatlak, parçalanma, yarılma, yarık
Englober dans : -de kapsanmak, -içinde yer almak
Asile : sığınma, barınma, iltica.
Détournement : kötüye kullanma, istismar, yolsuzluk
Blackblouler : reddetmek
Libre échange : serbet ticaret
Crise sanitaire : sağlık krizi
Déreglement : karışıklık, düzensizlik
Compatriote : hemşehri, yurtaş
Enieme : pek çok, sayısı
Etre en phase avec : ile uyumlu, ile birlikte, uyarınca, -e uygun olarak, ile uyum içinde
Contenir la multitude : çokluğu kontrol altında tutmak,
Indignation : kızgınlık, öfke.
Etre chassée du pouvoir : güçten yoksun kalmak
Assujettissement : boyun eğdirme, ele geçirme, zaptetme
Se dissocier : parçalanmak
Espérance : umut
Frustré de : -den dolayı hayal kırıklığına uğramış,
Lire de prés : dikkatlice okumak
Mettre qch sur le compte de :--nı -e yüklemek, -hesabına yazma,
Dessein : amaç, maksat
A dessein : kasten, kasti, mahsus
Dessein intelligent : akıllı tasarım
Se guider sur : -e dayandığı, üzerine kurulduğu
Reprend à son compte : -nı benimsemek, -e kapılmak
Confrontation : yüzleşme, karşılaştırma
Fichu : bozuk
En elles-memes : kendi içlerinde
Antithétiques : karşıt,
Empièter sur : -nı ihlal etmek
cède la place à : -yerini -e bırakmak
incontestable : kararları sorgulanamaz, itiraz kabul etmez, tartışamasız.
Etre censé : -nı yapmak zorunda olmak.
aussi longtemps qu'il subsiste : varlığını sürdürdüğü müddetçe
au même titre que : -gibi
Il vaut pour : için geçerlidir.
Justesse : doğruluk
Unilatérale : tek yanlı, tek taraflı.
Infraction : suç, ihlal
Je ne suis pas du tout comme ça : ben asla öyle biri değilim.
C’est pas mon trip : Bana göre değil, bu benim tarzım değil.
Voyeurisme : röntgencilik
Marrant : eğlenceli, komik, gülünç, tuhaf.
Fliquer : izlemek, denetlemek
Embêtant : can sıkıcı, rahatsız edici,
Embeter: kızdırmak, canını sıkmak, rahatsız etmek, sıkıntı vermek
Je suis pas du tout d'accord : Kesinlikle aynı fikirde değilim.
Je suis pas du tout homosexuel : Kesinlikle homoseksüel değilim.
Se renseigner : bilgi edinmek, sual etmek, -nın hakkında araştırma yapmak.
Espionner : dikizlimek, casusluk etmek, gizlice aramak.
Gêner : rahatsız etmek, taciz etmek, canını sıkmak.
Empailler : doldurmak,
Je vous laisse : gitmek zorundayım.
Obstiné : azimli, inantçı, direngen, dik kafalı
Je m’entends avec : İle iyi geçinmek
Solliciter : talep etmek, rica etmek, istemek, dilemek
Combler: doldurmak, tatmin etmek lacune : boşluk
ordre d'exposition : açıklama düzeni
mettre a profit : -den yararlanmak
procéder : ilerlemek,
porter sur : -ile ilgili olmak.
à la limite : son tahlilde, son kertede
serrer : yakalamak
la question qui devra nous rester en mémoire : hatırlamamız gereken sorun.
est confrontée à : -ile karşı karşıya kalmak.
Surdéterminer : üst-belirlenime tabi kılmak.
Prise à la lettre : Kelimesi kelimesine okunduğunda,
émaner de : birşeyden kaynaklamak, den yayılmak, -den çıkmak
Quant à la: -e gelince, -nın meselesine gelince
par eux-mêmes : kendi kendilerine
préalable : ön koşul.
Prises de possession : elde etmeler.
Prendre garde de : -e dikkat etmek.
deçà de :-den yoksun.
Etre au pouvoir d'autrui : bir başkasının gücüne bağlı olmak
s'additionner : toplanmak
se multiplier : çoğalmak.
Faire le marché : alışverişe çıkmak
Commerçant : satıcı, tüccar, esnaf.
Carrément : açıkça, dobra dobra, düpedüz
C’est le mieux : en iyisi bu.
Ancrer : demir atmak, yerleştirmek, demirlemek, yuvaya yerleştirmek.
Taper : tuşlamak
S’immerger dans : -e dalmak, -nın içine girmek, -e dahil olmak
Entendre parler : duymak, işitmek, kulak vermek,
Casse-tete : bilmece, bulmaca.
Hôte : misafir, konuk
Astuce : ip ucu
Immersion dans : -e dalmak, -na dahil olmak, -e iştirak etmek
Equation : denklem.
Emerger : ortaya çıkmak, belirmek.
Faire conclure : yapmak, işi bitirmek, sonuçlandırmak
dans un très grand nombre de cas : pek çok durumda
mettre qch en péril : tehliye atmak
à ceci près : ancak burada, ancak bu olayda,
du point de vue de : -nın bakımından bakıldığında, -nın açısından
à titre de : -olarak
exercer la sanction : yaptırım uygulamak
prescrit de : -nı buyurmak, -nı emretmek
l’emporter sur qch : -nın önünde tutmak
etablir que :-nı ortaya koymak
procurer : -nı sağlamak, -nı temin etmek, -e yol açmak
a son tour : -bunun karşılığında
mettre en commun : birleştirmek, bir araya getirmek.
on le comprend bien : buradan anlaşılacağı gibi
recourir à : -e başvurmak
inscrire qn dans la lignée de : -nın çizgisine oturtmak, -nın çizgisine taşımak.
s'en tenir à : -ile yetinmek, -e bağlı kalmak, -e sadık kalmak
recouvrer : kapsamak, içermek
se concevoir : kavranmak
sa persévérance dans l'existence : varlığını koruma, varlığını sürdürme
abolir : iptal etmek, silmek, yürürlükten kaldırmak, yoketmek, ortadan kaldırmak, lağvetmek
pas plus l'individu humain que l'Etat lui-même : Ne insanoğlu ne de devlet
tendre l’oreille : dinlemek
sous-tendre : karşılık gelmek.
Subjuguer : boyunduruk altına almak
Cellier : kiler.
Etre désireux de : -e istekli, -e arzu duymak,
Ruse : hile, kurnazlık,
L’or fin : saf altın.
Louange : övgü, methiye,
S’emparer de : kapmak, ele geçirmek, kaçırmak
Convoiter : -e can atmak, -e göz dikmek
Flatterie : dalkavukluk, yağcılık, yaltaklanma
Mensonge : yalan, palavra.
Gaspiller : harcamak, ziyan etmek, saçıp savurmak
Arbitrage : hakem, hakem heyeti
Bouffe : yemek, yiyecek, besin, aş
Bouffer: atıştırmak, tıkınmak, yemek
Enviable: kıskanç, arzu edilen, hoş, istenilir, gıpta edilen, güzel, imrenilecek
Se retenir de : -den alıkoymak, kendini -den uzak tutmak, -e direnmek, -den geri durmak
Concorde : uyum
Sédition : isyan, fitne, başkaldırma
Mépris : küçümseme, hakir görme transgression : çiğneme
Méchanceté : kötülük, yaramazlık
Imputer a : -e atfetmek, -e bağlamak, -e isnat etmek, -e yüklemek
Aptes a : -e uyumlu, uygun, elverişli, ehil, muktedir
Redouter : şüphe duymak
Modalité : biçim, yöntem, tarz, şekil.
Intégrité : doğruluk, dürüstlük, bütünlük,
Intégrité d’entite : varlık bütünlüğü
Intégrité de domaine : etki alanı bütünlüğü
Intégrité référentielle : ilişkisel-başvurusal bütünlük
Neutraliser : etkisiz hale getirmek.
Abstraction faite de : -nı bir tarafa bırakırsak, -nı saymazsak,
Gradation : derecelenme.
bon plaisir : keyif, istek, arzu,
convenir a : -e uygun olan, -e
l'arbitraire de :-nın keyfi kullanımı.
Prétention : kendini beğenmişlik, iddia, tafra, dava, talep, istek
S’aggraver : artmak, kötüleşmek, fenalaşmak, durumun
En définitive : Son kertede, sonuçta, son tahlilde
Dominant : hakim, hükmeden, egemen
En dernière instance : son tahlilde.
armées de mercenaires : paralı askerler
détresse : sıkıntı, tehlike, sefalet, darlık, keder, dert, ızdırap
en détresse : sıkıntılı
signal de détresse : tehlike sinyali
Mais sinon : fakat yine de
Canne : baston, değnek
Râleur : huysuz, mızmız, somurtkan
Prétentieux : kendini beğenmiş, kasıntılı
Hautain : kibirli, mağrur,
Stéréotype : klişe, basmakalıp yargılar, kalıplaşmış yargı,
Accro : bağımlı, keş,
L’or fin : saf altın
Ruse : kurnaz
Convoiter : -e can atmak, -e göz dikmek
Flatterie : dalkavukluk, yaltaklanma
N’avoir son pareil : eşsiz, eşi benzeri olmayan
Louange : palavra, yağcılık, yaltaklanma
Cheminer : ağır ağır ilerlemek, yürümek
Perçant : keskin, delici, tiz, sivri,
Une clairiere : ormandaki açıklık
Ardent : ateşli, çoşkun, hararetli, hevesli, tutkulu, şiddetli, şevkli
En son for intérieur: kendi içinde, kendisinde, kendinde
S’attarder a :-kendini -den alamak, -uzak duramamak, ayrılmamak
se porter au secours de : -nın yardımına koşmak, -e yardım etmek
perfide : kalleş, hain
venimeux : zehirli
malignité : kötülük, écu : siper, kalkan
se dérober : kaçınmak, saklanmak, sıvışmak
maléfique : kötü, meşum, uğursuz, kötücül, şeytani
au sens fort du terme : kelimenin tam manasıyla
prendre pour : olarak görmek, -nı düşünmek -tanımlamak,
mobile : dürtü (mobiles passionels : dürtü ve tutkular)
rectifier des erreurs : hataları düzeltmek
entrer en résonance : çınlamak
succession : yerine geçme.
Tendre des pieges a : -e tuzak kurmak rivalité : rekabet
se paralyse lui-même : kendisini etkisiz hale getirmek.
Irrévocable : geri alınamaz
Délibération : karar, görüşmek, tartışma, konuşma
une assise de masse : halk kurultayı
répudier : reddetmek, vazgeçmek,
censé : -malı meli, gerek olmak
délibérer : muhakeme etmek
exécution : yürütme
en son sein : kendi içinden.
Rigoureusement : kesin bir şekilde.
Veau : dana
Bredouiller : mırıldanmak
Intercéder : aracılık etmek
Rire en chœur : ciğerleri patlayıncaya kadar gülmek
Peine a marcher : yürümekte zorlanmak
Attaché-casé : evrak çantası
Dévier le tir : konuyu değiştirmek
Dada : özel ilgi alanı
Prendre pour des jumeaux : ikiz sanmak
Enormément de choix : birçok seçenek
Terroir : toprak
Engin : araç, aygıt, alet,
Familiarisation : alıştırma
Se familiariser : -e alışmak, -nı öğrenmek, ile haşır neşir olmak
Tous les deux ans : iki yılda bir
Littoral : kıyı, kıyısal, sahil
Terrain : alan, toprak, yer, saha,
Voir le jour: doğmak, gün yüzüne çıkmak, kurulmak
Une bordure : kenar, kıyı, sınır, süs, (une bordure de la mer)
Baie : koy, körfez,
Calanque : kanyon
Dénombrer : saymak,
Dénombrement : sayım, (yekun)
Par gourmandise : aç gözlülükle, hırsla, zevkle
Prune prunier : erik, erik ağacı
Pâquerette : marguerite : papatya.
Vendange : bağ bozumu
Châtaigne : kestane (châtaigner : kestane ağacı)
Amande : badem (amandier: badem ağacı)
Pin : çam ağacı arrivant: gelen.
Que se passe-t-il maintenant dans l'aristocratie?: Aristokrasi için ne söylenebilir ?
s'écrouler : yıkılmak, çökmek, göçmek, mahvolmak
etre à l'abri des : -den korunmak, contestation : itiraz
viable : yaşayabilir, sürdürülebilir, varlığını sürdürebilir.
Artifice : hile, düzenek, tertip
élaborer des choix rationnels : akılcı seçimler geliştirmek
partie prenante : taraf, proje katılımcısı, paydaş,
est écartée de :-den uzaklaştırılmak.
Etre impliquées dans le fonctionnement de l'Etat : devletin işleyişinde yer almak
Unanimité : oy birliği
la totalité du corps politique : tüm siyasi beden
détenteur : sahip, efendi, iyesi, aporie : bilmece, muamma
est compensée par : ile tanzim edilmek, ile dengelenmek.
par là même : bu nedenle.
Etre censées : -malı, -meli.
dans les faits : aslında,
anticiper sur : -nı öngörmek
emploi du temps : program, takvim, tarife
emploi du temps personnel : kişisel etkinlikler
montrer du doigt : suçlamak, işaret etmek, göstermek,
cerner : belirlemek, kuşatmak, notunu vermek, anlamak
rentre pas dans un moule : bir kalıba uymamak
perdurer : sürmek, katlanmak, devam etmek, direnmek, idame etmek
arroger : zorla ele geçirmek, elinde bulundurmak, alıkoymak, haksız yere iddia etmek
paroisse : dinsel cemaat
subventionner par : sübvanse etmek, para yardımı sağlamak
se donne du mal : -için çabalamak, zahmete girmek, epey bir çaba harcamak
brouillon : taslak, müsvedde
merde : kahretsin, kahrolsun, bok.
Incitatif : güdüleyici, yüreklendirici, teşvik edici, teşvik, uyarıcı, saik, dürtü neden, özendirici
Bagarre : kavga, dövüş, arbede, boğuşma
Le système de notation : not sistemi
Enchaîner des journées d’heures : gün içerisinde çalışılan saat sayısı
C’est a moi que ça fait plaisir : Benim için bir zevkti.
Rassemblement : birlik, toplanma, katılım
Remanier: yeniden düzenlemek
Eprouver un sentiment: bir his veya duygu beslemek, hissetmek
Incontournable : kaçınılmaz
Scolie : şerh, açıklama, not, yorum,
Se rapporte a: ile ilişkili olmak
Envelopper : -kapsamak, -içermek
Pulsion : itki.
Odieux : iğrenç, tiksinç, nefret uyandıran
faire l'éloge de : saygı göstermek,
etre cause de : -e neden olmak (Je suis cause de) faire du bien : iyilik yapma
mécène : koruyucu, hami,
grose : açıklama, yorum, şerh, açımlama
groser: açıklamak
ensanglanter: kana bulamak
épître: edebi mektup
élégie : mersiye, ağıt.
J’ai hâte de : -nı dört gözle beklemek, sabırsızlıkla beklemek
Tous mes vœux de pour
Deuil : yas, ağıt, matem
Compassion : acıma, merhamet
Attachant : alımlı, çekici
Orphelins : yetim, öksüz
Condoléance : taziye
Veuve, veuf : dul
Enumération : sıralama, liste
Bru : gelin obséques : cenaze töreni
Nom de plume : müstear isim
Enterrer : gömmek, toprağa vermek
Baie : koy, calanque : kanyon
Bordure : kıyı
Avoine : yulaf
Mais : mısır
Platane : çınar
Cypres : servi
Sapin : köknar
Lis : zambak
Muguet : inci çiçeği marguerite : papatya
Plaine : ova
Une chaine de montagne : sıradağlar
Amande : badem chataigne : kestane figue : incir pin : çam ağacı
Garde de corps : koruma
Un conte de fées : peri masalı
Humour : mizah
Prendre des cours de français
Ferait mieux de : ce serait bien de : -nı yapmak iyi olur.
Tournure : biçim, gelişim
Sous-entendu : ima, kinaye, dokundurma, serzeniş
On dirait que : -gibi, öyle geliyor ki, gibi görünmek
(On dirait qu’il va pleuvoir : Yağmur yağacak gibi)
est décerné a vie : ömür boyu verilmek
mettre les petits plats dans les grands : geceyi güzelce değerlendirmek, sofistike bir yemek hazırlamak,
vaisselle : yemek takımı (en porcelaine)
lave-vaisselle : bulaşık makinesi
faire la vaisselle : bulaşık yıkmak
recevoir a la bonne franquette : basit ama sıcak ve güzel bir yemek davet edilmek
croustillant : gevrek, kıtır kıtır
rassis : bayat (devenir rassis : bayatlamak)
juteux : juteuse : sulu
moeulleux : yumuşak,
appétissant : iştah açıcı
savoureux : lezzetli
une casserole : tencere
une poele : tava
un batteur : mikser
une louche : kepçe
une cafetiere electrique
un moule a tarte : tart tavası
faire sauter a poele : tavada kızartmak, pişirmek
remuer : karıştırmak
un bol : kase, tas
faire bouillir : kaynatmak, haşlamak
fine herbes : baharat
assaisonner : çeşnilendirmek (de sel : tuzla terbiye etmek), ile lezzetlendirme
assaisonner de poivre : biber eklemek
J’ai failli tomber : az daha düşüyordum. Neredeyse düşüyordum.
Remporter de succes : başarı elde etmek
Frivolité : ciddiyetsizlik, hoppalık
Ce serait pour savoir : -nı bilmek isterim, -nı öğrenmek için soruyorum.
C'est à peu près tout : hepsi bu sanırım, hepsi bu kadar
C’est pas le cas actuellement : Durum şu anda öyle değil.
Actuellement : halen, günümüzde, şimdilerde, halihazırda, bugünlerde.
Je-m’en-foutisme : bencil, benden sonrası tufan tavrı
Mouette : martı
Comme jamais : şuana kadar hiç görülmemiş, hiç olmamış yaşanmamış
Je saurais pas : -nı yapamamak
Laissons que :-nı vurgulayalım,
entre guillements : tırnak içinde,
aviser : düşünmek, farketmek, beyan etmek, haber vermek
balloter: -e yayılmak, -e çekilmek
loyal-loyaux: sadık, dürüst, fedakar, vefakar, öz verili
refouler: bastırmak, baskı altında tutmak, frenlemek,
refoulé: bastırılmış
instituer des lois: yasaları kurma
péché : günah
est tenu de : -nı yapmak zorunda olmak, -malı, meli
jouir des avantages : avantajlardan yararlanmak
rendre à chacun le sien : herkese kendi payını verme
dépouiller (de) : -nı araklamak, -den yoksun bırakmak
dépouille : ganimet, yağma, talan, çapul
Ce qui revient à dire que : bu da demektir ki,
Or : ne var ki
ci-contre : Aşağıda.
Est disposés a : -e eğilim göstermek, -e meyletmek,
renvoie a- aux : -e göndermede bulunmak.
C’est plutôt pas mal pour : için oldukça iyi,
On voulait savoir : -nı bilmek isteriz.
Il ya que l’argent qui compte : Önemli olan yalnızca paradır. Burada değerli olan tek şey paradır.
au fur et à mesure des années : yıllar geçtikçe, yıllar içinde, yıllar boyunca.
Dégradation : yozlaşma, bozulma, çürüme
Déballage de cadeau : hediyeyi kutudan çıkarma, hediye kutusunu açma
Pour bien des gens : birçok insan için
Réveillon de Noel : Noel arifesi
Bûche : kütük, odun (bûche de Noel : noel pastası),
Apothéose : yüceleştirme, ilahlaştırma, tanrılaştırma
Messe de minuit : arınma gecesi, gece yarısı ayini, toplu arınma gecesi
Garnir : doldurmak, süslümek, takmak, döşemek
Se gâter : kendini şımartmak, çirkinleşmek, tadını çıkarmak, fenalaşmak
Dissension : anlaşmazlık, uyuşmazlık
Au fil du temps : tedricen, derece derece, zamanla, gittikçe
On s’en moque : Umrumuzda değil (Je m’en moque)
Ferveur : şevk, tutku, istek, gayret, çoşku
Vis-a-vis de : ile ilgili olarak
Disons que :-nı söyleyebiliriz, söylenebilir,
Serrer la ceinture : kemer sıkmak
s'accorde avec : ile uyumlu olmak
comme il est connu de soi : kendiliğinden açık olduğu üzere
en règle générale : çoğunlukla, genellikle, de fait : aslında
tant qu'ils voudront : istedikleri kadar
railler : gülmek, ile alay etmek
prôner de: -nı göklere çıkarmak, -nı övmek,
guetter: gözetlemek, pusu kurmak, beklemek, kollamak, gözlemek,
persévérer dans l'existence: varlıkta sebat etme, varlığını sürdürme
aboutir: -e ulaşmak, -e varmak, sonuçlanmak,
tendre a : -e eğilim göstermek
affects passionnels : tutku nitelikli duygular
pulsion : itki, güdü
inadéquate : up uygun olmayan, yetersiz, elverişsiz
négaciation: müzakere, uzlaşma
négation : inkar, reddetmek, olumsuzluk, tekzip, ret
économie psychique: ruhsal idare
suprenant: şaşırtıcı
surprendre : şaşırtmak, süpriz yapmak,
etre en proie à :-e yakalanmak
aversion : antipati, iğrenme, tiksinti, kin,
versification : nazım sanatı.
Se teindre de : ile boyanmak, -e boyanmak
Bouc émissaire : günah keçisi
Récit : öykü, anlatı,
Affranchir de : -den kurtarmak, serbest bırakmak, özgür kılmak
Fâcherie : üzüntü, keder, acı.
Tromperie : aldatma, hile, dalavere
Grossièreté : kabalık, nezaketsizlik
Fervent : ateşli, ihtiraslı
Pécheresse : günahkar
Celer : gizlemek, susmak, örtbas etmek, saklamak
Révoquer : hatırlamak, anımsamak
Oter : enlever : faire partir : acıyı dindirmek, gidermek
Par hasard : herhalde, sanırım, tesadüfen
Tant pis: neyse, boşver, neyse kalsın.
dors et déjà : bundan böyle
se contenter de qch : ile yetinmek, -için yeterli olmak,
On dirait que : -Görünüyor, gibi görünüyor, sanırım…
est bouclée : tamamlandı.
mise en accusation : iddianame, suçlama impeachment
bonne marche de-dela-du : düzgün faaliyet gösterme
bon marché : ucuz
entraver : engellemek, kösteklemek, mani olmak
la tenue d’un procès du-de :-nın yargılanması
la tenue d’un proces : yargılanma.
Tout part de : Herşeyin temelinde… ; herşey -den kaynaklanıyor, ile başlıyor.
Compte rendu: rapor, tutanak
Audition: işitme, duruşma, dinleme.
En un coup d’œil: ilk bakışta.
La Chambre des répresentants : Temsilciler Meclisi
Visant : hakkında, -e ilişkin, ile ilgili olarak, -e dair
Témoigner : tanıklık etmek, göstermek, belirtmek
Retourner l’accusation : suçlamayı reddetmek
S’insurger : ayaklanmak, isyan etmek, başkaldırmak, meydan okumak
au vitriol : iğneleyici
ressentiment : kin, hınç
verdict : karar, hüküm, yargı
urne : oy sandığı (le verdict des urnes : seçim sonuçları)
Croisade : Haçlı seferi, mücadele
Conforté: rahatlıkla, rahatça,
Vote favorable : lehte oy kullanma
En cas de : -olması durumunda.
Acquitter : temize çıkarmak, aklamak, beraat ettirmek
objet affectif : duygulanımsal nesne
répulsive : itici.
Respectivement : sırasıyla
s'attriste de : -den üzüntü duyma
se réjouisse de : -e sevinme
Ambition : ihtiras
Malheur : mutsuzluk
Ambivalente : ikircikli
Convenance : tutarlılık
Variabilité : çeşitlilik
Similitude : benzerlik
Dès lors : Bu andan itibaren
Vicissitude : değişim, istikrarsızlık, değişme
En fin de compte : sonunda, nihayetinde,
Apologie : savunu
Détournée : dolaylı
Détoruner : yolunu değiştirmek, spatırmak, vazgeçirmek
pour des raisons très voisines : aynı nedenlerle
subjuger : boyun eğdirmek, hakkında gelmek, ele geçirmek, etkisi altına almak
agir sur : üzerinde etkide bulmak
incontournable : kaçınılmaz.
Accointance : tanıdık, aşina
Au demeurant : Dahası, bununla birlikte.
Nouer : bağlamak, düğümlemek, örmek, kurmak
Commodité : uygunluk, kolaylık, uyum, (convenance)
Convenances: görgü kuralları
Si on me presse de dire : -Nı söylememde ısrar edilirse, söylemem istenirse, eğer söylemeye
zorlanırsam
Fatale : kaçınılmaz, ölümcül, öldürücü
Nous nous embrassions par nos noms : Kendimizi bir ve bütün olarak hissederiz
la vie de ces personnes au quotidien : Bu insanların günlük yaşamı
sans compter de : -den bahsetmiyorum bile.
Faire de la marche : yürüyüş yapmak
Famine : kıtlık
Préciosité : süslü anlatım
Finesse : incelik, zarafet
Bienséance : görgü
S’inspirer de : -den esinlenmek
est basé sur : -ne dayanmak, -nı kendisine temel almak.
Distraire : eğlendirmek, oyalamak, dikkatini dağıtmak
S’appuie sur :: -de dayanmak, -e yaslanmak
Je pense donc je suis
Libertinage : çapkınlık, sefahat
A l’issue de : -den sonra
Des avancées ont été actées : İlerlemeler kaydedildi.
Acter des avancées : ilerlemeler kaydetmek,
Attachement : bağlılık, sevgi,
Fractuer : çatlak yaratmak, yarmak, kırmak, çatlatmak
Ferroviare : demiryolu
Contrôleur : denetleyici,
marges de manœuvre : hareket-manevra alanı
fonctionnaire : memur, devlet memur, resmi, görevli
le privé : özel sektör
est favorable a : -nın lehinde olmak
pénibilité : sertlik, zorluk, ciddiyet
La seule chose de concrète : Somut olan tek şey,
Déplorer : esef etmek, teessüf etmek. -den ötürü kederlenmek
Je déplore que : için üzgün
à court terme : kısa vadeli, kısa süreli, kısaca
s’il en existe : eğer öyle bir şey varsa
se laisser induire : ikna edilmeye, teşvik edilmeye izin vermek
induire : ikna etmek, teşvik etmek
spécieux : aldatıcı, yanıltıcı
en vertu de : -nın sayesinde.
Piment : acı biber
Peler : éplucher : kabuğunu soymak
Ail : sarmısak
Entraver a : kösteklemek, mani olmak, engellemek
Spécieux : aldatıcı, yanıltıcı
Louche : kepçe cocotte : tencere
Quiche : poğaça
Receler : ev sahipliği yapmak, içermek, yataklık etmek
Cuisine familiale : ev yemekleri
Visant : ile ilgili, -e dair
Culinare : aşçılık, mutfak
Lentille : mercimek
Insolite : sıradışı, alışılmamış
Destitution : azil, görevden almak
Verdict des urnes : sandık sonuçları,
Bonne marche de : işleyiş, düzenli işleyiş
La tenue d’un proces de : yargılama
Frivolité : ciddiyetsizlik
Croustaillant : kıtır kıtır
Bougie : mum
Faire bouillir : kaynatmak, haşlamak
Assasionner de-avec : ile tatlandırmak, çeşnilendirmek
Sous-entendu : kinaye
Par hasard : bu arada
Nutrition : beslenme
Au terme d’années d’effort : Yıllarca süren çabadan sonra
Par ailleurs : Ayrıca
Bien-être : refah, esenlik, rahatlık, iyilik
Betterave : pancar
Viande hachée : kıyma,
Hachée : kıyılmış
Hachis : kıyma, kuşbaşı
Hachis de viande : kıyma
Se méfier de : güvenmemek, kuşkulanmak
Au bas mot : en az, en azından
Un pot-au-feu : türlü, yahni
Se régaler : ziyafet çekmek, ağarlamak
Posture : durum, duruş, tavır
Châtiment : ceza, cezalandırma.
Trangresser la loi : yasayı çiğnemek
s'approfondir : derinleşme, yoğunlaşmak, şiddetlenmek
suppression : kaldırma, feshetme, ilga etme
vaisseau : gemi, damar, kan damarı, ana damarı
gage : teminat, rehin.
Marteler : ağzından kaçırmak, vurgulamak
Homologue : emsal, eş, eş güdüm, mevkidaş
Faute : hata, yanlış, suç, kusur, eksiklik, kabahat
oripeaux du passé : geçmişin bağları
se représenter : tasavvur etmek, gözünde canlandırmak
à cause égale : aynı nedenle
de ce fait : böylelikle, böylece
Le sujet du commandement : Hükmeden özne
Aduler : dalkavuluk etmek, pohpohlamak
Honnis : nefret edilen
Qui plus est : Üstelik, ayrıca, daha da önemlisi
Humilité : alçak gönüllülük, tevazu
Colère : kızgınlık, hiddet, öfke, gazap
cesser de : -nı bırakmak, -den vazgeçmek
se placer dans une situation limite : kendini sınırlı bir duruma yerleştirmek
passer du côté de : -nın tarafına geçmek
la certitude immédiate : dolaysız kesinlik
mobile : itki
Il est significatif que : -kayda değerdir, -önemlidir.
Récuser : reddetmek, karşı çıkmak, meydan okumak
Faire passer qqch (en tant que telle) pour.qch : -gibiymiş gibi davranmak, gibi görmek, gibi
göstermek, gibi sunmak
il lui est indifférent que : -e kayıtsızdır, -e karşı ilgisizdir.
donne prise à la qch…sur : -nın üzerinde -e prim veren
impuissant : güçsüz, güçten yoksun.
Bienséance : görgü, finesse : incelik, zarafet
Vertueuse : erdemli
Badinage : şaka, oyun
Docilité : uysallık humilité : tevazu, alçakgönüllük
baisser les yeux : aşağıya doğru bakmak, kafayı eğmek, gözlerini indirmek,
faire grâce : faire honneur : onurlandırmak, şeref katmak
vilaine : çirkin, iğrenç, tatsız, alçak
coquette : yosma
malin : kurnaz, habis, muzip, zeki
faire élever qqn : büyütmek
couvent : manastır.
La légèreté habituelle : olağan akış
Un suject de fond : arka plandaki bir konu
A l'heure actuelle : günümüzde, şuan, şimdi
Se rendre a : -e gitmek,
Tenter de : - nı yapmaya çalışmak
voir la vérité en face : gerçeklerle yüzleşmek, hakikati görmek,
avoir une bonne écoute :
dérision : alay, istihza, hakaret
déplacé : yersiz, uygunsuz,
humiliant : alçaltıcı, utandırıcı, aşağılayıcı, küçük düşürücü
impunément : fütursuzca, sonuçlarını umursamadan,
d’autre sens : öte yanda
cautionner : -e kefil olmak, ile hemfikir olmak,
se détendre: dinlenmek, eğlenmek, gevşemek, yatışmak
rajeunir : genç göstermek, gençleştirmek, yenilenmek
amener son ouevre : işini yerine getirmek
Je suis de gauche : Solcuyum
Mamie : büyük anne
Presque en pleurs : neredeyse göz yaşları içinde
Dégueulasse : mide bulandırıcı, iğrenç, boktan
Taper sur : vurmak, dövmek, yumruklamak, tuşlamak
Pleuvoir a torrent : bardaktan boşanırcasına yağmak, sağanak yağmur
Je m'y suis pris trop tard : çok geç kaldım.
S’y prendre tard : geç kalmak
S’y prendre tôt : erken davranmak, erken gelmek,
Prédisposition pour : -e yatkınlık
les perspectives de retour à la normale : Normale dönme ihtimali
je tiens à les remercier : Onlara teşekkür etmek istiyorum.
est subjuguée par :-e tabi olmak
ambiant : çevredeki, ortamda yer alan, çevreleyen, kuşatan
avoire affaire a : -ile uğraşmak
Récapituler : Özetlemek
Contester : reddetmek, karşı çıkmak, Kabul etmemek
Sans conteste: kesinlikle, kuşkusuz, şüphesiz
Contesté: ihtilaflı, çekişmeli
Allegresse: sevinç, canlılık, neşe
Bonne volonté: iyi niyet
Déconner sur : -ile ilgili -nın üzerine şaka yapmak
Sans déconner : ciddi olamazsın, daha neler, hadi canım sen de, valla mı, yok daha neler
Correcteur : denetleyici, düzeltici,
Périr : can vermek, telef olmak
Pompeux: gösterişli, görkemli, şaşaalı, tantanalı, ihtişamlı
Fascination: çekicilik, alımlılık,
Fasciner : cezbetmek, cazibeli gelmek, çekici gelmek, etkilemek
Eprouver pour qn fascination : -nı çekici bulmak, cazip bulmak
Nominalement : lafzi olarak
l'unanimité : ittifak
préétablie : önceden belirlenmiiş
causer par : -nın yol açtığı, -nın neden olduğu
détenteur: sahip, efendi, eldeci, iyi, elinde tutan
forteresse : kale, hisar,
s’envoler pour : -e gitmek, -e uçmak
paraphraser : açıklık kavuşturmak, açımlamak, genişletmek, açıklamak, şerh etmek
L'une et l'autre ont d'ailleurs ceci de commun : Her ikisi bir noktada buluşurler, ortak bir noktaya
sahipler.
Avoir ceci en commun, avoir ceci de commun : ortak bir noktaya-özelliğe sahip olmak
A l'évidence : Açıkçai dahası, belli ki
Vulgaire : halk, avam
découper en rondelles : küçük parçalar halinde kesmek, bölmek, parçalamak, parçalara ayırmak
consigne : emir, talimat, yönerge.
Faire la morale : nutuk atmak, vaaz çekmek, ahlaki dersler vermek, öğüt vermek
Se documenter : saha araştırması yapmak, araştırmak, belgelemek
Tant que : -dığı sürece.
Galérer : azap çekmek, elem çekmek, ıstırap çekmek
coupures de courant : elektrik kesintisi
vacance de pouvoir : iktidar boşluğu, iktidar açığı
porter sur : -e odaklanmak, - ile ilgili,
se tenir : olmak, le match qui se tiendra la semaine prochaine
avoir la ferme intention de : -nı yapmayı çok istemek, -nı yapma niyetinde olmak
confier a : -e söylemek,
parametre : değişken.
Editorial : baş yazı
S’enliser : bataklığa saplanmak, çökmek
Bras de fer : bilek görüşü
Miser sur : üzerine bahis oynamak
TrÊve : ateşkes, mütakere, aralık
Tutelle : vasilik
Tenir en tutelle : vasilik etmek
Entretenir : sürdürdürmek, korumak, devam ettirmek,
Faire valoir : savunmak, doğrulamak, haklı göstermek, söylemek, iddia etmek

à quelques encablures : birkaç blok ötede, -den pek uzakta değil


avoir les moyens de : -nı yapmayı göze almak
n’avoir pas les moyens de : -nı göze alamamak
lassitude : bıkkınlık, bezginlik, usanç
brocarder : dalga geçmek, alay etmek
rectifier: düzeltmek
de moins en moins: git gide daha az
D'ailleurs : Öte yandan
se transformer dans le sens de : -nın anlamında kendini dönüştürmek
s'investit dans : -içinde verilmek, -içinde sunulmak
courir le risque de : -nın riskini almak
n'en sont pas encore là : henüz bu noktada değiller,
Bien de-des : pek çok
Il est vraie que :-e doğrudur, -e gerçektir.
Trahir : açığa vurmak, göstermek, ele vermek, ihanet etmek
Exalter par : göklere çıkarılmak, övülmek
Tour de passe passe : göz bağı, hokkabazlık
Leg : miras
Se parer : süslemek, donatmak
Abscons : anlaşılması güç, belirsiz, müphem
Touffu : gür, sık
Rameau : dal
Tronc : ağaç gövdesi
sans précédent :emsali olmayan, geçmişte örneği görülmeyen
Controverse : tartışmalar.
Ebauche : taslak, tasarım,
Entraver : engellemek, kösteklemek, mani olmak
s’ébauche : ortaya çıkmak, belirmek, görünmek, hasıl olmak, zuhur etmek, şekillenmek
ultérieurement : sonrasında, ileride, daha sonra
assumer : yerine getirmek, yüklenmek, halletmek,
assumer la responsabilité : sorumluluğu üstlenmek
abuser : suistimal etmek, kötüye kullanmak, yanlış yönde kullanmak
Me voila : işte buradayım
Mouvementé : olaylı,
Mésaventure : terslik, kaza, aksilik
Contrariant : can sıkıcı, contrarier : engellemek, karşı gelmek
Contrariété (concernant) : hoşnutsuzluk,
Dédommagement : bedel, tazminat
Un bon d’achat : hediye çeki
Raler : mızmızlanmak, söylenmek, hırıldanmak
Raleur : mızmız, huysuz, aksi
Contretemps : aksilik,
Déconner : şaka yapmak
Pote : ahbap
Frustrant : sinir bozucu,
S’émerveiller : şaşırmak, heyecanlanmak, hayretler içinde kalmak,
Affligeant : üzücü, kederli, moral bozucu
Saisir l’occasion : bir fırsat yakalamak
Se dégrader : kötüleşmek, bozulmak, (se détériorer)
A la mode : dans l’air du temps,
Regresser : décline : disparait : gözden düşmek,
Etre a l’aise avec : ile arası iyi olmak
Se mettre a : entreprendre : commencer
Scrupuleusement : titizlikle
Détendu : sakin, rahatlamış
Fisc : vergi dairesi
Fraude : hile, aldatma, dolandırıcılık
Tenir au courant : haberdar etmek, bildilendirmek
Frayeur : korku, ani korku
Betise : saçmalık, aptallık
Pistolet : tabanca
Placard : dolap
Fouiller : araştırmak, karıştırmak, kazı yapmak
Détresse : dert, sefalet, sıkıntı, ızdırap
Bagarre : boğuşma, dövüş
Flagrant délit : suç üstü
Flagrant : açık, aşikar
Voir ce qu’il en est : l’etat de choses
Atroce : iğrenç, gaddar,
Odieux : iğrenç,
Indignation : öfke, gücünme
Relacher : Salı vermek
Ravisseur : kaçıran
Rançon : fidye
J’ai fait sa connaissance : Onunla tanıştım.
Prendre la fuite : kaçmak, firar etmek,
Condamner : mahkum etmek
Corrompu : yozlaşmış.
Distrayant : eğlenceli.
Se distraire : eğlenmek, oyalanmak
Fureur : öfke, kızgınlık
Je te taquine : Takılıyorum sana
Médiocre : vasat, sıradan
Intacte : dokunulmamış, el değmemiş, bakir.
Cela ne manque pas d’interet : Yeterince ilgi çekici.
Je suis de l’avis de
Je ne suis pas de son avis
Je suis du meme avis que toi.
Se réconcilier : uzlaşmak
Se couper la parole
Querelle : tartışma, münakaşa, ihtilaf, çekişme, bozuşma
Houleux : heyecanlı, fırtınalı
Venton : çene
Cogner : vurmak, dövmek, çarpmak
Fiabilité : güvenilirlik
Obstinement : inatla, ısrarla
Obstiné : inatçı, dik kafalı, ısrarlı,
Obstination : inat, üsteleme
Confronter : karşılaştırma, yüzleştirmek, mukayese etmek
Disant : tabir, özdeyiş, söz, vecize
Faire du ski : kayak yapmak
Serrer la main : el sıkışmak
Comparable a : -e benzer
Prendre la personne dans ses bras : -e sarılmak
Se tenir droit : dik durmak, dik yürümek, hazır olda durmak
Comme tout : extremement : son derece, haddinden fazla, çok, gayet
Il est fréquent de :-nı yapmak yaygındır, genellikle
Il m’a serré la main : Elimi sıktı.
Se faire couper les cheveux : saçlarını kestirmek
Se casser le bras : kolunu kırmak
Remuer les doigts : parmaklarını kımıldatmak
Droitier : sağ elini kullanan gaucher : solak
Guetter : gözetlemek, beklemek, pusu kurmak
Se pencher: eğilmek, sarkmak, yaslanmak,
Gracieux: zarif, nazik, alımlı, ince
donne la main à : destek olmak, elini tutumak
faire un geste pour-en faveur de : için iyi bir şey yapmak,
avoir sous la main : hazır-mevcut-el altında, kullanıma hazır durumda olmak
cette explication ne tient pas debout : est absurde
est tient debout : (tenir debout) : mantıklı, makul
se tenir debout : ayakta durmak
sauter de joie : sevinçten dört köşe olmak,
poigné de main historique : tarihsel önemde-tarihi bir el sıkışma,
annulaire : yüzük parmağı
auriculaire : serçe parmağı
majeur : orta parmak
pouce : baş parmak
c’est de pire en pire : git gide kötüleşiyor.
index : şehadet parmağı
reprendre les exercises : alıştırmalara yeniden başlamak, devam etmek
écarter : ayırmak, uzaklaştırmak, bertaraf etmek,
ça me fait mal au dos : sırtımda ağrıya neden oluyor, sırtımı acıtıyor.
pas un gramme de graisse : Bir gram yağ yok.
Ça fait du bien : İyi gelir.
Orteil : ayak parmağı
Poignet : bilek
Cheville : ayak bileği
Mollet : baldır
Talon : topuk
Coude : dirsek
Est a genoux : dizlerinin üstünde durmak.
Plier un bras : kolunu bürkmek
Se baisser :eğilmek
Se mettre a genoux : dizlerinin üstüne eğilmek, diz çökmek
Se muscler : prendre des muscles : kas yapmak
Ecarter les bras : kollarını ayırmak
Se détendre : se relaxer : dinlenmek, gevşemek, rahatlamak
Cuisse : uyluk, but
Hanche : kalça.
Balançoire : salıncak se balancer : sallanmak
de temps à autre : de temps en temps : kimi zaman, zaman zaman, arada sırada, bazen, ara sıra, bazen
itinéraire : güzergah
un peu partout dans ce pays : bu ülkenin hemen her yerinde.
Timbre : pul, damga
Timbré : kaçık, çatlak
Coussin : yastık
Houleux : dalgalı, heyecanlı, fırtınalı
Il fait vieux jeu : Eski moda.
Arrêt : yargı
Prendre quelque recul : uzaktan bakmak, geriye dönüp bakmak
Pour preuve : kanıt olarak
Conviction : kanaat, inanç., kanı
Vivre sur  la conviction que : -nı kanısını taşımak, benimsemek, kabul etmek.
Récuser : reddetmek, meydan okumak, karşı çıkmak
Vue immediate: doğrudan gözlemler.
Exile en Dieu: tanrıya havale etmek
La conjonction : kesişme
Des accident de la fortune : talihin cilveleri
tour d’esprit : düşünce tarzı,
se donner pour objet : -nı kendisine konu olarak almak
roturier : avam, alt tabaka, ayak takımı
contagieuse: bulaşıcı
outre-mer: deniz aşırı
combler : tatmin etmek, yanıt vermek, karşılamak, doldurmak
audace : cesaret, cüret.
Chêne : meşe ağacı
Gland : palamut, meşe palamudu
Tu nous excuses un moment ?: Bize bir dakika izin verebilir misin ?
Etre folle de qqn : -e delirmek, -e çıldırmak
Poignée de main historique : Tarihi bir uzlaşma,
Il est fréquent de : -yaygındır, genellikle
(Il bouge tellement qu’on croit qu’il a des trics.)
Posture : tavır, durum, duruş
Bouger : kımıldamak, hareket etmek
Se servir de : -nı kullanmak, -den yararlanmak
Guetter : gözetlemek, beklemek, kollamak,
Guetteur : gözcü, gözetmen, bekçi
Se pencher a: -e eğilmek, yaslanmak, dayanmak, abanmak
Allongé sur: -nın üzerinde uzanmak allongé sur le dos : sırt üstü uzanmak
Ça me complique un peu la vie : Bu, hayatımı kısmen zorlaştırıyor.
Compliquer : karıştırmak, zorlaştırmak, karmaşıklaştırmak,
Compliqué : anlaşılması güç, karmaşık, çetin, zor, pürüzlü,
Se compliquer : karmaşıklaştırmak, zorlaşmak, karmaşıklaşmak, çalkantılı olmak
Lui, les, Tenir qqn par la main : ELinden tutmak
( Car je ne peux pas les tenir tous les deux par le main)
Ça me gêne : rahatsız etmek, aksatmak, canını sıkmak, engel olmak, müdahale etmek, sıkınıt vermek,
güçleştirmek
Geler : donmak, üşümek.
Ça me gêne pour : -nı yapmakta sıkıntı yaşatmak, -nı aksatmak, -nı güçleştirmek, -nı müdahale etmek
Se faire détester : kendinden nefret ettirmek
Se tient droite comme i : hazır olda beklemek, dimdik beklemek
Raide : dik, gergin, kaskatı, bükülmez, sarp
Bête : aptal, bön, hayvan, ahmak, salak
Bete de proie : yırtıcı hayvan
Bete de somme : yük hayvanı
Bien vieillant : misafirperver
Venimeux : zehirli
Perfide : kalleş
Perçant : keskin
Cheminer : ağır ağır ilerlemek, yürümek
Accro : bağımlı, keş
Hautain : kibirli, mağrur
Bouc émissaire : günah keçisi
Poignet : el bileği
Cheville : ayak bileiği
Mollet : baldır
Coude : dirsek
Orteil : ayak tırnağı
Plier un bras : kolunu bürkmek
Se faire opérer du genou : dizinden operasyon geçirmek
Donner des soins : bakım hizmeti vermek, sağlığıyla ilgilenmek
Convalescence : iyileşme, sağlığa kavuşma,
Une maison de convalescense : dinleme evi,
En convalescence : iyileşme dönemi, iyileşme süreci
S’empâter : kilo almak
faire de la rééducation : fizik terapi yapmak
sucer : emmek
Je vous dois combien : Size ne kadar ödemem gerekiyor, borcum ne kadar.
Vomir : kusmak (rendre)
Digérer : sindirmek, hazmetmek
Avoir de la fievre : de la temperature : ateşi olmak (etre fiévreux)
Consultation : danışma,
Examiner : incelemek, tetkik etmek
Donner-délivrer une ordonnance : reçete vermek
Comprimé : tablet, hap, pilule : hap
Avaler : yutmak
Faire une piqure : une injection : aşı yapmak
Pommade : merhmem
Se soigner : tedavi edilmek
Soigner ses patients : tedavi etmek
Se faire operer : operasyone maruz kalmak (subir une operation)
Se rééduquer : faire de la réeducation
Prendre du repos : dinlemek, istirahata çekilmek
Se reposer
Pédiatre : çocuk doktoru
Infirmier- infirmiere : hemşire
Il guerir : il va mieux : iyileşmek
Oculiste : göz doktoru
Piqure : iğne, şırınga,
Ausculter : muayne etmek
Badinage : bir oyun, eğlence.
Subalterne : ast, ikinci derecede.
Humilité : tevazu, alçakgönüllülük
Faire grâce : faire honneur : onurlandırmak,
Vilaine : çirkin, ahlaksız, iğrenç, (laide)
Fredaine : macera, gezip tozma, eşşek şakası
Malin : kurnaz, hınzır
Assaut : saldırı, taaruz, cezbetme girişi, baştan çıkarma girişimi
Gardez-vous de : -e karşı kendinizi koruyun, -den uzak duran
Bordel : karmaşa, kargaşalık
Intimidation: göz dağı, göz dağı verme, tehdit, yıldırma
s’en prend a : -e saldırmak
notamment : özellikle, bilhassa
passe d’armes : çapraz ateş,
vigilant : ihtiyatlı, tetikte, uyanık
harcèlement : rahatsızlık, taciz
marquer les esprits : etkilemek, zihinleri etkilemek
dupé : aldatılmış, alet olmuş
faire état de : -nı bildirmek,
duper : aldatmak, ayartmak, baştan çıkarmak, kanına girmek, kandırmak, yoldan çıkarmak
fustiger : kınamak, azarlamak, haşlamak, paylamak, fırçalamak
tire à boulets rouges a : şiddetle eleştirmek, saldırmak
attiser : körüklemek
rancœur : garez, kin, hınç,
ressortisant : uyruk
dépassé : köhne
étirer : germek, yaymak, çekip uzatmak, genişletmek
dégoutant: iğrenç, berbat, tiksindirici
taxidermiste: hayvan postunu dolduran kimse
Je parie que : bahse girerim ki,
Mec : delikanlı pote : ahbap
Vomir : kusmak
cabinet de consultation : muayenehane (cabinet du médical)
consultation : danışma, görüşme, muayene
examiner le malade : hastayı muayene etmek
gélule : kapsül, hap (avaler avec l’eau)
comprimé : tablet
pilule : hap, tablet
faire une piquere : aşı yapmak
suit un traitement : tedavi görmek (se soigner)
se faire opérer : bir operasyon geçirmek
être en convalescence (f), se reposer, prendre du repos
oculiste : göz doktoru
ausculter : muayene etmek, bakmak, dinlemek, control etmek
prescrire un traitement: ilaç yasmak
Tu ne trouve pas : Sence de öyle değil mi ?
Agité : hareketli, telaşlı,
Ça ne m'a pas frappée :Buu farketmemiştim.
Echanger une poignée de main : el sıkışmak
Tu nas qu'à : Yapman gereken şey,,,
Se coiffer : saçını taramak
Se peigner : saçını taramak
Tu me prends encore pour un bébé : Bana hala bir bebekmişim gibi davranıyorsun. Beni hala bir bebek
olarak görüyorsun.
Friser : kıvırmak frisé : kıvırcık
Vous, te, lui, décolore en blonde : saçlarını saratmak
Me fasse les ongles : manikür yapmak
Moche : çirkin, kötü
s'essuyer ou se sécher : kurulanmak, durulmak
enfiler un peignoir : bir bornoz giymek (peignoir : bornoz)
se faire un shampoing : saçı sampuanlamak
se sécher les cheveux : saçları kurulamak (séchoir : kurutucu)
se brosser : fırçalamak (une brosse)
se peigner (avec un peigne) : taramak
se donner un coup de peigne :
se parfumer : se mettre du parfum.
Se mettre du rouge a lévres, du fond de teint. (pour avoir bonne mine)(mine : görünüş, çehre)
Se faire les yeux avec du fard a paupieres : göz kalemiyle gözlere makyaj yapmak, göz farı sürmek
(fard a paupieres : göz kalemi)
se mettre du vernis à ongles : tırnaklara oje sürmek
se raser avec un rasoir
se tailler-se couper la moustache avec des ciseaux
poil : kıl
se faire épiler : se faire enlever les poils : kıllarını gidermek, tüylerini gidermek, cımbızlamak
se faire faire un masque : maske yaptırmak
se faire faire les mains et les pieds par une manucere,
s'épiler : ağda yapmak
se faire laver les cheveux (par) : saçlarını yıkatmak
sa laver les cheveux : saçlarını yıkamak
sa faire teindre (plus foncé) les cheveux : saçları koyulatmak
se faire décolorer : saçın rengini açmak
sa faire friser les cheveux : saçları kıvırcıklaştırmak (défriser : düzleştirmek)
se faire couper les cheveux : saçları kestirmek
est propre comme un sou neuf : tertemiz olmak, gıcır gıcır olmak
etre sale comme un peigne : leş gibi olmak, oldukça kirli olmak
crasseux : kirli, iğrenç, çirkin, pis
se décrasser : (se nettoyer a fond) : baştan sona temizlenmek
etre jolie comme un cœur : çok güzel olmak
etre beau comme un dieu : çok yakışıklı olmak
etre rasé de prés : tres bien rasé : oldukça iyi bir traşa sahip olmak
avoir une barbe de trois-plusiers jours
ressembler à/avoir l'air d'un pot de peinture - être trop maquillée : makyajın çok ağır, bol makyajlı, çok
fazla makyaj yapmak
ressemblant : benzer, benzeyen
se faire manucurer : se faire faire les mains et les pieds
se faire décoler : se faire éclarcir les cheveux
se faire teindre : se faire foncer les cheveux
se faire faire une permanente : se faire friser les cheveux : saçları dalgalandırmak, kıvırcıklaştırmak
raidir : germek, katılaşmak, gerginleştirmek
se raidir : sertleşmek, gerginleşmek
Il me raidir les cheveux : Saçlarımı düzleştiriyorum., dikleştiriyorum,
s'essuyer : silmek, kurulamak, tozunu almak,
se refaire une beauté : se (re)maquiller : makyajı tazelemek
Faites-moi une jolie coupe, mes cheveux sont affreux : Saçlarımı güzelce bir kes, saçım berbat.
Se faire faire une teinture : saçı boyatmak
Se mettre en jupe : etek giymek
Sale comme un peigne
Est moche comme un pou : epey çirkin olmak, oldukça çirkin olmak
Suivi : respecté : saygın
Sans contredite : kuşkusuz
Contredite: contestée; réfutée : ihtilaflı, çelişmeli
Accusée: mise en cause, tenue pour coupable : suçlanmak
Sujette à dispute : tartışma konusu (qui fait l'objet d'une discussion; qui est soumise à examen, à débat)
luttes d’influence : güç mücadelesi
s’emparer de : ele geçirmek, zapt etmek,
retransmettre : yayınlamak, iletmek,
exhorter : teşvik etmek, yüreklendirmek, özendirmek,
porter les armes : silahlanma
traître : hain, gammaz
motion : önerge.
Imminence de : yaklaşan tehlike, -giderek yaklaşması
Empirer: kötüleştirmek, şiddetlenmek, bozmak, şiddetlendirmek
Pour le compte de: adına, namına, hesabına,
Démarcation : sınırlama, sınır, tahdit
Boussole : pusula
Est en rapport avec : -ile ilgili, ile ilişki
Poursuivre objectifs stratégiques : stratejik hedefler peşinde olmak
Forage : sondaj
Gisement de : -nın yatağı (petrol, gaz veya maden yatağı)
Rapprochement : yakınlaşma, uzlaşma,
Propagation : yayılma, gelişme, üreme, tırmanma
Infiltration : sızma
Plaider : savunmak
Interminable : bitmez tükenmez, bitmek bilmeyen
considérer les choses et les gens dans leur plein droit : şeyleri ve insanları hakkıyla düşünmek
suit le pas des : -nı izlemek, nın peşi sıra gitmek
déposition de : tahttan indirme
fil directeur : yön, yol gösterici ilke,
pour être court : kısaca, kısaca ifade edersek
atténuer: yumuşatmak, hafifletmek, inceltmek, dindirmek
Ce n'est pas donné : İyi paraymış, böyle şeyler pahalıya mal olur, epey pahalı, hiç de ucuz değil.
Voyant : gösterişli
fais-toi plaisir : keyfine bak,
la rayon maroquinerie : deri eşya satılan bölüm
décontracté : rahat
indémodable : her zaman modaya uygun olan, modası geçmeyen
a la mode : etre a la mode, suivre la mode, s’habiller a la mode, etre branché, c’est « tendance »
s’habiller classique, sport
etre ringard : modası geçmiş, pejmürde, eski moda
avoir un style banal,
avoir un style vieillot : modası geçmiş, eski kafalı,
etre bien habillé : etre élégant : avoir de la classe
etre mal habillé : ne pas avoir de la classe
négligé : dağınık, bakımsız, şapşal, kılıksız, ihmal edilmiş
les bijoux de prix : pahalı mücevherler
les bijoux fantaisie : imitasyon takılar,
la laine : yün le lin : keten la soie : ipek
le daim : süet
C’est très tendance : Bu oldukça popüler, moda, bugünlerde çok moda.
Ça n'a aucune allure : Hiç bir çekiciliği yok
Est Tirée à quatre épingles : çok şık giyinmek, şık görünmek, havalı,
Est habillé , etre ficelé comme l'as de pique : kötü, berbat veya tuhaf bir şekilde giyinmiş olmak
Ça te/vous va comme un gant - ça te/vous va parfaitement bien.
point de repère : kılavuz noktası, sınır taşı, yön bulma işareti
faire savoir : mander : bildirmek, bilgilendirmek
donner sa langue au chat : pes etmek, kabullenmek, (Jeter sa langue aux chiens) : bir şeyi çözmeye
çalışmaktan vazgeçmek,
comble de joie qqn : sevinç katan, sevindiren, zevkten dört köşe eden
se résoudre a faire : se décider finalement : sonunda -nı yapmaya karar vermek
ma foi jurée : yeminler olsun ki,
elle érigera en religion d'État le chiisme : Şiiliği devlet dini konumuna yükseltecek veya Şiiliği devlet
dini haline getirecek.
Mettre en place : kurmak, inşa etmek,
faire plier : vazgeçirmek
se faire respecter de : -den saygı kazanmak
tractation : müzakere
un phénomène tardif : gecikmiş bir olgu
si l' on ose dire : deyim yerindeyse.
Condenser : özetlemek, yoğunlaştırmak
Se recouper : kesişmek
Alléguer : ileri sürmek, göstermek, öne sürmek, iddia etmek
Tardivement : geç olarak
Prendre connaissance de : -nı tanımak,
Infime : küçük, ufak, küçücük
Extraire : almak, ayıklamak, ayırmak, iktibas etmek, istemek, koparmak, kopyalamak, kullanıma
almak, çekme, çıkarmak, özetlemek
Abstraction faite de : Bir tarafa bırakıldığında.
Glose : açıklama, yorum, açımlama, şerh
Oblique : dolambaçlı
Compiler : derlemek
Vers : dize, mısra,
Prose : düz yazı
Démesure : ölçüsüzlük (fureur : öfke, gazap, hiddet)
Le comble : zirve (le comble de… : zirvesi, en üst derecesi)
Opprimer : -e zulmetmek, baskı yapmak, ezmek,
Déplorable : acıklı, acınası
Maudire : beddua etmek, lanetlemek
Maudit : lanetlenmiş, melun, lanetli, kahrolası
Affermir: güçlendirmek, pekiştirmek, sağlamlaştırmak, sertleştirmek
Trembler: titremek, ürpermek,
Frissonner: ürpermek, titremek
Juste ciel: Tanrı aşkına, yüce tanrım, aman tanrım, olamaz
Désespoir: umutsuzluk, çaresizlik, karamsarlık
Il-Elle fait vieux:: Modası geçmiş,
Ecarter : ayırmak, uzaklaştırmak,
Gardez les épaules droites, bien en face: omuzları sabit tutun
Sortez le ventre : göbeğinizi çekin
Rentrez le ventre : göbeğinizi salın
Relevez-vous : ayağa kalkın
Faire de la relaxation : dinlenmek, gevşemek
Se refaire une beauté : makyajını temizlemek,
Se proposer de : -nı amaçlamak
Errance : savrulmuşluk
Prodigieux : şaşılacak, olağanüstü, inanılmaz, şaşırtıcı, hayret verici
Prétention : iddia, dava, talep, istek, kendini beğenmişlik
Mentor : kılavuz, akıl hocası
Irrémédiablement : geri dönüşü olmayan bir şekilde, kati bir şekilde, çaresizce
Insérer : eklemek, katmak, dizin
Alerte insérée : satır içi uyarı
Insérer une capture d’écran : ekran görüntüsü ekleme
Exposé : açıklama, sunum, rapor, izah
Exposé des motifs : gerekçe
par antonomase : dolaylı bir sanla.
Avoir une diffusion : yayılım göstermek, yayılmak
Voire : hatta
il en va de même de : -için de durum aynıdır.
Conserver vive : canlılığını korumak
rayonné sur : -de yankı bulmak
émanation : südur
alleguer : ileri sürmek, iddia etmek
l'interdépendance des cultures : kültürler arası bağlılık
tenir en enfance : çocuk olarak kalmak
usure : tefecilik, faiz
trancher de qqch en : -nın hakkında -e olarak karar vermek
laisser en paix : rahat bırakmak, bir tarafa bırakmak,
heurter : toslamak, çarpmak, karşılaşmak, vurmak, şiddetle çarpmak
se chevaucher : üst üste gelmek, iç içe girmek
scrupule : endişe, kuruntu
dénué de sens : anlamsız, boş
dénué : mahrum, yoksun
rendre qch a qch : -nı -na bırakmak
contagion : yayılma, bulaşma, salgın
clergé : ruhban sınıfı
met à la disposition de : -nın erişimine sunmak
sanguinaire : kanlı, kana susamış
persécuté : zulüm
persécuter : canını yakmak, eziyet etmek, zulmetmek
cercueil : tabut
deuil : ağıt, yas, matem
défunt : merhum, rahmetli
rendre hommage : saygı göstermek
le général de brigade : tuğgeneral
scander : tempo tutmak, slogan atmak
gerbes de fleurs: çiçek demeti, çelenk
entre-temps : bu sırada
funéraille : cenaze töreni
défunt : merhum
Qu’il repose en paix : Huzur içinde uyusun
Cruche : testi
Etable : ahır
Couvercle : kapak
Diverti : eğlenmek
Poignard : hançer
S’affoler : paniğe kapılmak
On a le mal du pays : Ülkeden canı sıkılmak
Ça m’agace : Gıcık etmek, kızdırmak
Cupide : aç gözlü
Avoir de qualité de cœur :
Il me fait du bien: Benim için iyi bir iyi ; bana iyi geliyor.
Gentillesse : nezaket, kibarlık
La gaieté : neşe, sevinç, keyif
La franchise : samimiyet, içtenlik,
La honnêteté : dürüstlük, doğruluk, namusluluk, nezaket
Méchanceté : kötülük, yaramazlık
Ennui : can sıkıntısı
Ennuyeux : sıkıcı
Mou-molle : yumuşak, gevşek, güçsüz, cansız
Mollesse : gevşeklik, yumuşaklık
Lenteur : ağırlık, yavaşlık,
Grossier : açık saçık, kaba, terbiyesiz, bayağı
Grossièreté: kabalık, nezaketsizlik,
Se faire remarquer: farkedilmek, göze çarpmak, dikkat çekmek,
Doux-douce : hoş, tatlı
La modestie : alçakgönüllük, tevazu
Exuberant : bol, taşkın, çok, aşırı
Exuberance: taşkınlık, çoşkunlık, aşırılık
Dureté: sertlik, katılık, duygusuzluk
Pretention: kendini beğenmişlik, afra, gösterişli
Prétentieux: kendini beğenmiş, iddialı
Désinvolture: vurdumduymazlık, kaygısızlık
Désinvolte: vurdumduymaz, arsız, kaygısız
Consentement: rıza, onama
Muscler: geliştirmek, kuvvetlendirmek
La piratage informatique: bilgisayar korsanlığı
Préjudice : zarar, ziyan, arıza, ön yargı
Porter préjudice a : -e zarar vermek
au préjudice de : -na zarar vererek, -na zarar vermek pahasına
enchaînement de prodiges : mucizeler dizisi
en idée : gerçekte var olmayan, hayali,
Au prix de: pour le prix de, à la place de : -nı yitirmek uğruna,
Ombrageux : alıngan
Achéter un repos en idée : Hayali bir dinginliğin peşinde koşmak
Au repos : hareketsiz
Lis de repos : divan
Confrontation : çatışma, yüzleşme, karşılaştırma, güç gösterisi

Mise en place de :-nın yerleşmesi


Dispositif : düzenek
mettre sur la voie : doğru yola sokmak
tirer du doute : şüpheden arındırmak
l'exégèse : Kutsal Kitap Yorumu
prendre au risque de : -nın riskini göze almak
pulluler : çoğalmak, filizlenmek, artmak
chaire : kürsü
propédeutique: öğretimsel, öneğitimsel, öğretim amaçlı
à mesure de son entrée : bunun gelişine bağlı olarak
ancillaire : tali, yardımcı, hizmetçi
précaire : geçici
plaidoyer : savunma, müdafaa
se cristallisent en : -de somutlaşmak
Au terme de : -nın sonunda
Muni de : -e sahip olmak, -ile donanmış olmak,
Le bibliste : Kutsal Kitap Uzmanı
Sentences :Hükümler
Formé : Eğitilmiş
Est astreint a : -e mecbur olmak, -e zorunlu olmak
Solennel : gösterişli, törenli, heybetli
Donne des sermons : vaaz vermek
Preter son concours actif a : -e aktif olarak iştirak etmek
Ponctuer : noktalamak, belirtmek
incombe de : -nı yapmak bana düşer., -e olarak sorumluluğun -nı yapmaktır.
(La responsabilité incombe à l'orateur de leur en donner les raisons ; Bunun sebeplerini sunmak
konuşmacının sorumluluğundadır. Nedenlerini sunmak konuşmaya düşer)
Glose : şerh somme : özet
Paraphrase : açımlama, açıklama,
Forcer a : -e zorlamak
Prévenir : önüne geçmek, ikaz etmek, haberdar etmek, önlemek
Flairer : kokusunu almak, sezmek, koklamak
à maintes reprises : defalarca, birçok kez
rendre compte de : açıklamak, anlatmak
compte rendu : rapor, tutanak, özet
se rendre compte : farkına varmak, anlamak
s’il mit de la vigueur dans ses réponses, il ne pouvait pas mettre de force dans ses raisons : Verdiği
cevaplarda bir tutarlılık görünse de nedenleri çok güçlü değil.
Il a pour tout argument : Tek kanıtı var
Il a pour seule réplique : Tek karşılığı şu
Abuser : yanıltmak, aldatmak, kandırmak, ayartmak, baştan çıkarmak
Parade en retraite : savuşturma, çürütmek,
Parader : caka satmak, gösteriş yapmak, kendini göstermek, kibirlenmek
Éloge: övgü
se résume à:-de özetlenmek
la foi ne trouve pas son bien : İmana yer kalmamaktadır.
le sort à réserver a : -e olacaklar, -e yapılacaklar, -nın kaderi, -nın başına gelecekler
carrément : dobra dobra, açıkça, düpedüz
faire entendre nos voix : sesimizi duyarmak
sans l’aval de : -nın izni olmaksızn
l'emploi de la force armée : silahlı güç kullanımı
ingérence : karışma, müdahale, girişim
assoupis : neredeyse uyanmak üzere olan
secouer : sarsmak, silkelemek, sallamak
Il me tarde de : Je suis impatient de
Effacement : soy tükenmesi, yok olma, sönme,
S’integrer dans : - dahil olmak, -nın bir parçası olmak
Exploitation : işletme, kullanma, sömürü, faaliyet
Mettre en scene : ortaya koymak, ortaya sermek
Compilation : derleme eser, derleme
Etre glosé : yorumlar yapılmak, şerhler düşülmek
Prendre sa essor : atılım göstermek
Puissamment : güçlü bir şekilde, adamaklı
Précision : kesinlik
Eclipser : gölgede bırakmak, örtmek, kapamak
Il va sans dire : söylemeye gerek yok.
Alternance : -nın birbini izlemesi, -nın yer değiştirmesi,
Reportation : aktarma, rapor etmek
Est tenu de : -nı yapmak zorunda olmak
S’adonner a : -nı yerine getirmek, -nın başında olmak
Avilissant : alçaltıcı, haysiyet kırıcı, aşağılayıcı
Avilir : alçaltmak, aşağılamak, lekelemek, küçültmek
Disputée : Tartışmalı
Quodlibétales: sıradan
Connaitre un sort : Bir kader yaşamak
Somme : Özet
Gronder : azarlamak, fırça atmak, küfretmek, paylamak, sövmek, söylenmek, öfkelenmek
Dégénation : inkar, ret
Survenu : yaşanan, meydana gelen, sökün eden, akla gelen, beliren,
Face contre terre : yüzü koyun
Volte-face : taraf değiştirme, dönme, dönüm, ring
Indignation : öfke, gücenme
Ras-le-bol : bıkkınlık, bıkkın, bezmiş
J’en ai ras le bol : Yoruldum, bıktım, usandım, bezdim, den bıkkınlık geldi
Connerie : saçmalık
Scander : tempo tutmak, haykırmak, slogan atmak, tezahürat etmek,
Se muer en : -e değişmek, -nın biçimini almak
Couche : tabaka, katman
Refonte : yeniden şekillendirilmesi, elden geçirilmesi, gözden geçirme, onarım, değişiklik
Mise en ordre : düzene koyma
Mise au point critique de : eleştiri noktasına yerleştirmek
Est aux prises avec : -ile mücadele halinde olmak
Modeste : alçak gönüllü, mütevazi, gösterişsiz, ılımlı, sıradan, kendi halinde, vasat
Percée : açıklık, gedik, açma, buluş, başarı
Corpus : derleme
Grille : kılavuz, anahtar, kafes, ocak ızgarası
Canonicité:yasa olma özelliği
Le syllogisme : Tasım
Avoir une place a part : ayrı bir yere sahip olmak, özel bir konuma sahip olmak
Traité : antlaşma, inceleme, sözleşme, yapıt, eser, mukavele
Distorsion : uyumsuzluk
Condensé : özet
Dénué de : -den yoksun, -den mahrum
Dénué de sens : anlamsız, boş, manasız
Par avance : önceden
Artifice : hile, tertip, düzen, düzenek
Inférence : çıkarım
Le point culminant : doruk noktası
Forme donatrice d’etre : varlık bağışlayıcı biçim
Se porte sur : -e yönelik olmak
Appropriation : sahiplenme
Trinitaire : üçleme
Supposition : varsayım
Prépropositionnelle : önermesel
Signifié : imlenen
Prédiqué : çıkarsanan
Pris en supposition naturelle :Doğal bir varsayım olarak ele alınan
Signification : İmleme, anlam
Mettre en œuvre : ortaya koymak
Suppot : yardakçı, yandaş, ortak
Avant tout : herşeyden önce
Pour dire d’un mot : Tek bir sözcükle ifade etmek gerekirse
La croyance dans : -e yönelik inanç, -e ilişkin inançlar
Fonder sur :-e dayandırmak,
Imposture : hile, aldanma, yanılsama, sahtekarlık
Ingénieux : usta, marifetli, zeki, dahiyane, becerikli
Revendicatif : hak arayıcı, talepkar
Immediate : dolaysız
Avoir en tete de : amacı
Etre aberrant de : -yersiz, saçma, anlamsız
Opposer sur :karşı olmak, karşıt olmak
Repli : geri çekilme (sur : -nın karşısında geri çekilmesi)
Gamme : yelpaze
Inférence : çıkarım
Licite : meşru, yasal
Assignation : saptama
Déficit : eksiklik, bütçe açığı, kesinti
A terme :Sonunda
Compromettre : tehlikeye atmak,
Foissonnement : çokluk, genişleme,
Matrice : rahim, döl yatağı
Ce n’est pas son moindre mérite : Meziyetlerin en sıradanı bu değildir.
Prédominance : başatlık, üstünlük,
Ils n’en avaient pas aux : -ile ilgili değildir.
Parti qu’ils prenaient : benimsedikleri görüş
Donner pour : olarak kabul etmek, olarak sunmak
Valeurs engagées : benimsenen-tutulan yanlı değerler
Indication : gösterge
Met sur la voie de : -yolunda adım atmak, -nın konusunda bir fikir vermek
Du moins : hiç olmazsa, en azından
Sous le couvert de : -nın örtüsü-görüntüsü altında
Tirer ses principes de : -ilkelerini –den çıkarmak, -den elde etmek
Faire un accord de principe avec : ile ilkesel bir uyum içinde bulunmak
Tenir lieu de : -nın yerini almak
Abstraction : soyutlama
Sans égard : tartışmasız bir şekilde
Romper avec : -ile ayrışmak
A maintes reprises : defalarca
Dans la suite : sonradan, sonraları
De suite : derhal, hemen, kesintisiz, şimdi
Et ainsi de suite : ve benzeri, ve bunun gibi,
Je fais suite a notre conversation : Son konuşmamızdan sonra size yazıyorum
A la suite de : ardından, arkasından
Impeachment : meclis soruşturması, yargılama, dava açılması,
entrave à la bonne marche : -nın düzgün işleyişini engellemek
entamer : başlamak
bras de fer : bilek güreşi, tartışma,
acquittement : beraat, aklama, temize çıkarma, aklanma
a la pas de charge : Duruşmada
feuille de route : yol haritası
repousser toute décision là dessus à plus tard : Her türlü kararı ertelemek
amendement : düzeltme, değişiklik, iyileştirme
portant sur :-e ilişkin
par intérim : geçici olarak, vekil, geçici
acquitter : aklamak, temize çıkarmak, beraat ettirmek
Chasse aux sorcières: Cadı avı
Dissimulation: gizleme, saklama
İnfondé: asılsız
Répréhensible: çirkin, nahoş, yanlış, kusurlu, rezilane, kabul edilemez
Plus jamais: artık asla
A part: Ayrıca
comme son nom l'indique: Adından da anlaşılacağı gibi
Il va sans dire: Söylemeye gerek yok
Modification: değişiklik, değişme, değişim, düzenleme
Conquete: fetih, başarı
n ' importe quoi d'autre: Herhangi bir başka şey
élucidation: Açıklama
tient par (tenir par): -e bağlı olmak
aquarelle: sulu boya
déctracteur: eleştirmen,
sans a coup: ritimli olarak
faubourg: varoş, kenar mahalle
s’imposer dans: -de baskın çıkmak, ağır basmak, üstün gelmek,
catacombe: yer altı mezarı
égout: kanalizasyon
restreint: sınırlı, kısıtlı, dar
gouffre: uçurum, yarık, girdap
faire de la peinture
peintre: ressam
fabuleux: harika, efsanevi
persévérant: sebatkar, kararlı, azimli, sebat göstermek
le gout de travail: çalışma aşkı, zevki, arzusu, isteği
la propriétaire: mülk sahibi, ev sahibi
limogeage: görevden alma,
prendre acte de: -nın bilgisini almak, -nı not etmek
virulent: sert, dokunaklı
formüler des critiques: eleştirilerde bulunmak, eleştiriler yapmak (envers)
se priver de: -den çekinmek,
fustiger: kınamak, azarlamak, haşlamak, paylamak
il n'en fait qu'à sa tête: Yalnızca canının istediğini yapar, canı ne isterse onu yapar, aklına eseni yapar.
Visée par: ile hedef tahtasına konulan,
Etre en hausse: artmak, yükselmek
Valider: onaylamak, doğrulamak
à l'ordre du jour de: -nın gündeminde olmak,
l’ordre du jour: gündem
dans les prochains jours: Önümüzdeki günlerde
points clés: Kilit noktalar
emploi des seniors: yaşlıların istihdamı
minimum de pension: asgari emeklilik
obligationnelle: yükümlü
contraindre: zorlamak, mecbur etmek, baskı yapmak,
(le-la) mettre en doute: -den şüphelenmek
İnsoluble: Çözümsüz
Attester: kanıtlamak, doğrulamak, tanıklık etmek, gerçekleşmek, görülmek
Retravailler: üzerinde durmak, üzerinde çalışmak, yeniden ele almak, düzenlemek
İnstrumentation: araçsallaşma
Bonnes raisons: Haklı nedenler
sui-réflexivité: kendine dönüşlülük
cassation: iptal, fesih
Précisement: Kesinlikle, tam anlamıyla
Faites-moi grâce des: -nı bir tarafa bırakalım.
Naturalisation: Vatandaşlığa Kabul
Retenez que: -nı unutmayın, aklınızdan çıkarmayın
Couloir: koridor, kulvar,
Seau: kova serpilliere: paspas un seau d’eau: su kovası
Un brosse a long manche: uzun saplı bir fırça
Sous-sol: yer altı, bodrum katı
que sais-je: belki de
en flâneur: amaçsızca,
grommeler: homurdanmak, söylenmek,
ahuri: şaşkın
boyau: yolcu çıkışı
quoi dans son attitude signifiait:
emploi: iş, kullanım, görev, istihdam
emploi du temps: program, tarife, takvim
je suis a la recherche d’un emploi: İş arıyorum
plein emploi: tam istihdam
sans emploi: işsiz
Je n’ai pas de loisirs: Boş zamanım yok.
Anodin: önemsiz, hafif, manansız, sıradan,
On aurait aimé que: -nı isterdik.
Faire le point: özetlemek, değerlendirmek,
Je suis débordé: Başımı kaşıyacak vaktim yok, oldukça yoğunum, iş yoğunluğundan bunalmış
durumdayım.
Faire le tour des services: Odaları dolaşmak
Je voudrais faire votre connaissance: Sizinle tanışmak isterim.
Ludique: oyuncul
Au-dela: Bunun ötesinde
Ventiler en trois périodes: Dökümü üç evre olarak yapılır.
Emprunter: iktibas etmek, gönderme yapmak (a)
Quasi exlusif: büyük ölçüde kendisine özgü
Un centre d’ancrage: merkez noktası
Données du savoir: bilgi verileri
elle vaut donc moins par l'originalité des matières que par l'orientation générale du propos:
Malzemelerin özgünlüğünden ziyade konunun genel yönelimiyle değer taşır.
Apogée : doruk, zirve, en parlak zamanı, en üst düzeyi,
Etendue : genişlik
Voisinent avec : ile birlikte yer almak
Dédié a : -e ithaf edilen
Émanatiste: türümsel
Rédigé dans: -de kaleme almak
Faire connaitre : ortaya çıkarmak, tanıtmak
Mieux connaitre : daha iyi kavramak
la propagation instantanée : anlık çoğalma
pour plusieurs décennies : onlarca yüzyıl boyunca
porter qqc au rang de : -nı,,,,-nın düzeyine taşımak
générations ultérieures : sonraki kuşaklar
D’ici là : O zamana kadar,
Dérision : alay, istihza
Coin de l’œil : göz ucuyla,
Se planter devant lui : Önünde durmak,
Faire des histoires : yaygara koparmak, velveleye vermek, sorun çıkarmak
Il n’y a pas de quoi.. ; nı yapacak bir durum yok
(Il n’y a pas de quoi faire tant d’histoires : Bu nedenli yaygara koparmaya gerek yok- Bu kadar
yaygara koparacak birşey-bir durum yok)
Réprouver : kınamak, ayıplamak, lanetlemek
Supérieur : amir,
A peine : ancak, yeni, henüz, daha yeni
Perdre ton temps : zamanı boşa harcamak
perd sa peine à : -nı yapmakla kendini yıpratmak
sou : metelik, kuruş
Il est perdu des dettes : Borcuna sadık olmamak
Qui et en puissance : kuvve halinde olan
Sans pour autant : Ancak (olumsuzluk anlamı)
Propriété : özellik
Accident : ilinek
Expressément : Açıkça
Disserter de : ile ilgilenmek, nı kapsamlı bir şekilde açıklamak
N’en est pas moins : yine de
Justification : aklanma
Aspectuel : görünümsel
Condamnation : mahkumiyet
Sans contradiction : çelişkiye düşmeden
un mouvement rectiligne : doğrusal bir hareket.
Mettre a mal : güç duruma düşürmek
Revendication : talep
Précipiter : hızlandırmak
Se précipiter : acele etmek, atılmak, saldırmak, hızlanmak
Pertinent : -yerinde, uygun, ilgili, ilişkili
un foisonnement de : bir yığın
la toute-puissance divine : tanrısal mutlak erk ; mutlak güç
Il vaut moins par……que par… : -den ziyade…..-den ötürü değer taşımaktadır.
Contre-factuels : karşı olgular
Univoque : tek anlamlı
Trompeur : aldatıcı
Amputer : kesmek, budamak
Prendre conscience a: farkına varmak, -de titiz olmak
Bienfait : hayır, yarar
Etre remettre en cause : sorgulanmak
Gronder : azarlamak, paylamak,
Veine : esin. Sans
Récréation : teneffüs, (récré)
Est fait semblant de : -nı gibi yapmak, gibiymiş davranmak
Filiere : yol, sektör, yön
S’orienter vers : -e yönelmek
Cela étant dit : Bununla beraber, Ama bununla birlikte,
Concrétiser : somutlaştırmak
Se concrétiser : somutlaşmak (sur)
Rémission : hafifleşme, gerileme
reçues comme licites : meşru olarak alınan
épurer : arıtmak, temizlemek, iyileştirmek, rafine etmek,
chasse aux sorcieres : cadı avı
dans la suite : sonra, sonraları
et ainsi de suite : ve benzeri, ve bunun gibi
C'est le livre le plus passionnant que j'aie jamais lu. : Şimdiye kadar okuduğum en heyecan verici kitap
Faire un cadeau : hediye vermek
Non pas encore : Hayır henüz değil.
Je suis débordé : Başımı kaşıyacak vaktim yok.
A propos : Au fait
Engager confrontation avec : ile karşı karşıya gelmek
Induction : tümevarım
Condenser : yoğunlaştırmak, koyulaştırmak, özetlemek,
Condensé : sık, özet
Explicative : açıklayıcı
L’ancrage de : -nın kök salması
Détacher qqch de : -den kurtarmak
Tout-toute : her, tüm, her türlü
Mettre en argument: argüman olarak koymak
s'écarte de : -den uzaklaşmak
textes étudiés : incelenen metinler
l’object précis: belirgin nesne
majorer : öne çıkarmak
raillé comme : olarak alaya alınan
sombrer : yok olmak, batmak
matiere sombre : karanlık madde
sombre : hüzünlü, kapanık, karamsar, kasvetli, kederli, loş
un object de controverse : bir tartışma konusu.
On est ruiné : İflas etmek
La monnaie : para birimi, küçük miktardaki para, bozuk para
Rouler sur l’or : altın içinde yüzmek
Jetter l’argent sur les fenetres : har vurup savurmak, parayı çarçur etmek
Déclencher une crise : bir krize yol açmak
Flambée des prix : fiyat artışı, yükselişi
Famille modeste : orta gelirli aile
Fauché : meteleksiz (Je n’ai plus un rond, je suis fauché : Artık tek bir kuruşum bile yok,
meteleksizim)
Aisé : rahatı yerinde, varlıklı (une famille aisée)
Le paiement : le reglement : ödeme
En especes :Nakit ödeme
En carte bleue : Kartla ödeme
Bilets : kağıt para (bilets de 50 euros)
Taux de change : döviz kuru
Taux de change fixe : sabit döviz kuru
l'entre-implication : ara-içerimi
intégralité : bütünlük
mettre en jeu : işin içine katmak,
étant : var-olan être : varlık
déploiement : açılım, yayılma, açılma, dağıtım
ce qu'il est et ce qui est : Olduğu şeydir ve var olandır.
Culmine dans : -de doruğa ulaşmak
Maussade : somurtkan, asık suratlı (ne soyez pas maussade pour autant)
Brin de causette : hoşbeş etmek, gevezelik etmek, geyik muhabbeti, biraz sohbet etmek
( faire un brin de causette)
S’en sortir : bir çözüm bulmak
Consolation : teselli, avuntu
C’en est fait : olan oldu,
Je n’en puis plus : Artık dayanamıyorum
Je me meurs : Ölüyorum
Ressusciter : diriltmek, canlanmak
Figure toi que : görünüşe göre, görünen o ki
Etantité : var-olanlık
En soi : kendi içinde, kendinde
Médiéviste : ortaçağ uzmanı
Il vaut pour : -için geçerlidir.
par le biais de : -aracılığıyla
imprégner : -içine işlemek, -nüfuz etmek
éminent : ala, seçkin, en üstün, tanınmış, sıradışı
étayée par :-tarafından desteklenmek
concept de soi : kendililik kavramı
anticipation de : -nın ön hali, ön sezisi
controverse : tartışma, ihtilaf, anlaşmazlık
porter sur : -e yöneliktir.
non moins que :- e kadar, en az onun kadar
faire la tête : somurtmak, surat etmek
une bonne pile de : bir öbek, bir dizi
fond d’écran : duvar kağıdı, arka plan
garder la pêche : gülümsemek, huzur içinde olmak
garder le sourire : gülümsemek
avoir la pêche : formda olmak
est de passage : ziyarete gelmek,
une action en cours : devam etmekte olan eylem
contacter : ile temasa-iletişime geçmek
trancher une probleme : sorunu çözmek, halletmek
au détriment de : -nın aleyhine
afférent : ilişkili (Afférent a : ilişkin)
monopsychisme : tek-ruhçuluk
félicité : mutluluk
contingence : olumsallık
unanimement admise : herkesçe kabul edilen
est accessible à : -ile erişilebilir olmak
Dans bien des cas : Birçok durumda
trancher en faveur de : -den yana çözüm sunan,
est empruntée à : -den alınmak
de soi : kendinde, doğal olarak,
connaissance de soi : öz farkındalık
sacrifice de soi : kendini feda etme, öz veri
sur de soi : kendinden emin
une science intuitive : sezgisel bir bilim.
Se présenter : kendini tanıtmak, ortaya çıkmak, belirtmek
Désert : ıssız
Branché : modern, şık,
Est au coude-à-coude : ile başbaşa (gitmek)
Epauler : arka çıkmak, desteklemek, yardım etmek
Carré des épaules : geniş omuzlu
Toquer : kapıyı çalmak, dokunmak
Faire ressortir : (mettre en avant) : vurgulamak, altını çizmek, öne çıkarmak,
Se permettre de : -nı göze almak
Dans ce cas de figure : Bu durumda
Parie sur : -e oynamak
Dépense : masraf, harcama, gider
Pic : zirve, tepe, doruk noktası
Autant que possible: mümkün olduğunca
Se propager : yayılmak, çoğalmak
Réprimander : azarlamak, paylamak, fırça atmak
Donner l’alerte : alarma seviyesi yükseltmek, uyarıda bulunmak,
Faire figure de martyr : şehit olarak kabul edilmek
S’y rendre : -e gitmek
Rapatrier : memleketine iade etmek, yurda geri götürmek
Affréter un avion : bir uçak göndermek
Ressortissant : uyruk
Croisiere : gemi gezisi, mavi yolculuk

Les projets :
- J’envisage de
- Je projette de
- J’ai l’intention de
- J’ai prévu de
- Je rêve de
- L’un de mes souhaits de
- Je souhaite
Les objectif :
- Mon objectif, mon but, mon ambition de
Peser le pour et le contre : artıları eksileri tartmak
J’ai pris ma décision « sur un coup de tete » :Çok düşünmeden-kafa yormadan karar aldım. Çabucak
karar vermek, bir anlık hevesle karar almak
Prendre de bonne résolutions : bonne décisions
Qui ne risque rien n’a rien.
Se mettre a : commencer a
Aller Jusqu’au bout : sonuna kadar gitmek
Persévérant : sebatkar, kararlı, azimli
Persévérer : kararlı olmak, azimli olmak
Persévérance : azim,
Repartir a zéro : baştan-sıfırdan başlamak
J’envisage : Je reflechis
J’ai prevu de : J’ai l’intention de
Entreprenur : girişimci
S’arranger pour : -nı planlamak, düzenlemek, ayarlamak
n'importe laquelle des propositions : Önermelerin herhangi biri
suréminente : çok üstün
prédiquer : çıkarsamak
prédicable : çıkarsanabilir
immuable : değişmez
le cas échéant : gerektiğinde
subtile : incelikli
allégation : sav, iddia
correctif : düzeltici
des lors : artık, bundan böyle
de plein exercise : tam uygulama
entaché de : ile lekelenmiş olmak
frappé de :-nın damgasını üzerinde taşımak
émolument : tazminat, ödence, aylık maaş, ücret
attendre avec impatience : dört gözle, sabırsızlıkla beklemek
est obsédé par : -e takıntılı olmak
profiter de : -den haz almak, -den zevk almak, yararlanmak
corvée : angarya işler, görevler
broyer du noir : stresse kapılmak, üzülmek, morali bozulmak, depresyona girmek
solde des impôts : vergiler
Il est d’usage de : -nı yapmak adettir
Poignée de main : el sıkma, el sıkışma
Ça fait du bien : İlaç gibi geldi, insana iyi geliyor.
Je suis un peu dans la lune : aklım bir karış havada
Ça donne la pêche : Moralini yükseltmek, daha iyi bir duruma getirmek, canlandırmak
Ça me prend la tête : Beynimi kemiriyor, kafamın içinde zurnalar çalıyor.
Tu sais quoi ?: Biliyor musun ?, Bil bakalım, Tahmin et ne yapıyoruz
J’aimerais savoir : -nı bilmek isterim.
Se faire des nouveaux amis : yeni arkadaşlar edinmek
Ça ne sert a rien : Hiçbir şeye yaramaz
Ça fait du bien.
Se faire interroger par : sorguya çekilmek
Avoir un cœur d’artichaut : çok çabuk aşık olmak
Contingence : olumsallık
être créaturel : yaratısal varlık
accidentalité : iliniksellik
explicitement : açıkça
disposition : düzenek
les quiddités : ne’likler
sans pour autant : -olmaksızın
en bloc : bütün olarak
Il vaut mieux : -e daha doğru olur
Prévaloir (en) : üstün gelmek, baskın gelmek, hakim olmak, ağır basmak
Telle quelle : Bu haliyle
Hylémorphique : madde biçimli
la démarche abstractive : soyutlayıcı yaklaşım
prédication sur : -nın üzerine çıkarsama
Je sens : Je l’impression, Je la sensation que
Cela me fait de la peine
Cela me fait plaisir de
Cela me rend heureux de
Cela me met en colere de
Est en baisse : düşme eğiliminde…düşüşte
Brocante : bit pazarı
Le brocanteur : antika satıcısı
Prendre de l’ampleur : çoğalmak, sayısı artmak, yükselişte olmak, yayılmak, büyümek
Se bien portée : iyi olmak
La vie associative : Topluluk hayatı, toplu yaşam
Voyante : falcı, kahin
Abrégée : kısaltılmış, özlü,
Dérive : sapma, yan etki
Initiation : giriş,
Tendre : müşfik, şefkatli, hassas
Tendre l’oreille : dinlemek, kulak vermek
Sous-tendre : karşılık gelmek
Expatrié : gurbetçi
Expatrier : sürmek, sınırdışı etmek, sürgüne göndermek
Je voudrais une précision : Bir şeyin açıklık kazanmasını istiyorum. ; Bir açıklama talep ediyorum
Prendre en charge : -nı karşılamak, -nı üstlenmek
Toucher une prime : bir prim elde etmek, prim almak
Toucher une indemnité: ödenek almak
Pourvoir: sağlamak, donatma, karşılamak
Au départ: başlangıçta
D’abord: en premier lieu: premierement
En conclusion
A pour object de-but de: -nın amacı, nın gayesi, -nın konusu
Faire mes remarques: yorum yapmak, saptamalarda bulunmak, düşüncelerini belirtmek
Vous permettez: Müsadenizle
L’ordre du jour: gündem
A temps plein: tam zamanlı a temps partiel: kısmi zamanlı
Jour férié: resmi tatil,
Habite en collocation
Indemnité: ödenek, harcırah
Travailler a temps plein-a temps partial
Sempiternité de : -nın bitmez tükenmezliği, sürekliliği
la théorie des universaux : tümeller teorisi
prédication : yüklem
omnitemporelle : tüm zamanlılık
inhérence : içkinlik
dénotation : yan anlam
dans son ensemble : bütünü içinde
cèdent la place à : yerini -e bırakmak
dissocier : ayırmak
De son côté : Öte yandan
Provenance : kaynak, köken, menşe, (milieu de naissance)
Convenance : uygunluk
Agent : fail
Par rapport a : -e karşısında
Flexion : büküm
reprendre à leur compte : -den yararlanmak
reprendre a son compte : -den yararlanmak, -nın sorumluluğunu üstlenmek, üstlenmek, üzerine almak,
bemimsemek, kendine mal etmek
la boîte : şirket, firma
point focal : odak noktası
faire piece a : karşı çıkmak, karşı gelmek
prôner par: -tarafından savunulmak, övülmek, göklere çıkarılmak
teintée de (teinter de): üzerinde -nın izini taşımak
engager de position d’ensemble : bütünsel açıdan ele almak, bütünsel bir konumdan ele almak
volontaire : iradi
déification : tanrılaşma, ilahlaştırma
refonte :ıslah, onarma, değişiklik, elden geçirme, gözden geçirme,
l'unique-Un : Biricik bir
clivage : ayrılma, çatlak, yarılım
tout entiere : bütünüyle
se rend pareille à : kendini -e denk hale getirmek
scansion : bölünme
de soi : kendiliğinden
nouer : bağlamak, düğümlemek, kurmak, örnek,
déploiement : açılım
proceder de : ile işlemek
déplacement : seyahat
Depuis le début du quinquennat : Ay başından beri
Laxisme : hoşgörü, yumuşaklık, gevşeklik, müsamaha
Sortie scolaire : okul gezisi
Le port du voile : peçe giymek-takmak
Intraitable : amansız, dik başlı, inatçı
Stigmatiser : utanç damgasıyla damgalamak, lanetlemek, lekelemek, suçlu durumuna düşürmek
Raccourci : kısa yol, kestirme, ara yol
Faire le point sur : -durumla ilgili konuşmak, tartışmak, -nı değerlendirmek,
Etre tenté par : ayartılmak, baştan çıkarılmak, özendirilmek
S’aventurer sur :-nın konusunda maceraya atılmak, -e cüret etmek, -nı tehlikeye atacak girişimlerde
bulunmak,
Mettre sous tutelle : gözetim altına almak,
Housse : kılıf
C’est vendu a part : Ayrı olarak satılmaktadır.
Une housse de protection : Koruyucu kılıf
Il permet de
Je m’en sers comme : Olarak kullanıyorum.
J’en ai besoin pour : -için bana lazım
Je l’utilise pour : için kullanıyorum
autonomie de vos batteries : pil ömrü,
la page d’accueil : ana sayfa
s’afficher : açılmak, sergilenmek, görüntülenmek
se connecter a : -e bağlanmak, -ile iletişime girmek
Ils n'ont pas besoin de se présenter tôt. : erken gelmelerine gerek yok.
Se présenter tôt :erken gelmek
Attente : bekleme, beklenti, bekleyiş
Relaxant : rahatlatıcı
Relaxer : gevşetmek, rahatlatmak
Se relaxer : rahatlamak, gevşemek
Un vol international : uluslar arası uçuş
Un vol intérieur : iç uçuş-yurtiçi uçuşlar
Voyager en classe affaire
Se présenter avant le décollage : kalkıştan önce gelmek
S’intituler : başlıklandırılmak, başlığı..
Promouvoir : desteklemek, teşvik etmek, harekete geçirmek
étayée par : desteklenmek
aspiration a : -e özlemi, -e tutkusu,
au plus haut degré : en yüksek derecede
transgresser : ihlal etmek
emballer : paketlemek, ambalajlamak
gamme de produits : ürün çeşitliliği
faire un flop : kötü sonuçlarla karşılaşmak,
bondé : sıkışık, yoğun
un produit haut de gamme : üst düzey bir ürün
capter l’attention de : -nın dikkatini çekmek
respecte le mieux le rythme des :-nın hızına en iyi uyan
relier : bağlamak, ilişkilendirmek, bağlantı kurmak, birbirine bağlamak
changer de vie
lesdites : söz konusu, adı geçen
dissocier : ayrıştırmak, ayırmak
les puissances réceptives de l'âme : ruhun alımlayıcı güçleri
s'écarte donc radicalement de : -den kökten bir şekilde uzaklaşma
mouture : tekrar
actuer : kuvveden fiile çıkarmak, harekete getirmek
ingenieux: zeki, becerikli, dahiyane, kurnaz, marifetli, usta, hünerli
Tenir le volant: direksiyonu tutmak,
Sans défaillance : hatasız
Joute oratoire : kelime oyunu, sözlü atışma, sözlü düello
Point de chute : teslimat yeri, sığınma yeri, buluşma yeri
queue de poisson: hatalı sollama
prendre en chasse: kovalamak
coincer: sıkıştırmak, kıstırmak, durdurmak
la code de la circulation: trafik kuralları
embrayer: gaza basmak, yola koyulmak, başlamak
copain de regiment: askerlik arkadaşı
scander: slogan atmak, tempo tutmak, tezahuratta bulunmak
intimidation : göz dağı, tehdit, yıldırma, sindirme
en découdre : savaşmak, dövüşmek, kavga etmek, vuruşmaya hazır durumda olmak, bela aramak
- Je ne veux pas en découdre : Bela aramıyorum.

Intellect agent : etken idrak


Passibilité : duyumluluk
sur le fond de : zemini üzerinde
proprement dit : kelimenin gerçek manasıyla
Plus que par :- den ziyade
Qu 'il soit ou non radical : Kökten olsa da olmasa da
Le point culminant : doruk noktası
Pour autant : ancak, bununla birlikte, yine de
Déiformité :tanrısallaşma
Acclimater : uydurmak, ayarlamak
Ressortissant : uyruk
Entrevue : görüşme, mülakat
Approbation : onama, onay
L’appel d’offre : ihale
C’est la moindre de choses : Lafı olmaz, birşey değil
Tiens-mois au courant : Beni haberdar et
C’est tres gentil a toi :
Etre charge de
Je n’y suis pas encore :
Les criteres d’éligibilité : başvuru-uygunluk kriterleri
Par voie de : -nın yoluyla
Convocation : toplantı
Un avis de vacance de poste : Boş bir pozisyon ilanı
Dépliant : broşür
Semelle : taban
Un pneu : teker, lastik
Les us : adet
Housse de protection : koruma kılıfı
Se presenter a : -de olmak
Bondé : sıkışık, yoğun
Charte : ferman, kural, anayasal bildirge
Je t’adjure: sana yalvarıyorum
Faire languir: faire attendre quelqu’un : birini bekletmek
Obtus : anlayışsız, kalın kafalı, bön
Se vanter : böbürlenmek, övünmek
Dérisoire : gülünç, alaylı, alay konusu olan
En suspens : askıda, beklemede, eli kulağında, yakın işlemde
Suspens : huzursuz, ters, kaygılı
se casser la figure : pekmezini akıtmak
acclimater : ayarlamak, uydurmak
point d’accord : uyum noktası
pointe extreme: uç noktası
corporelle: cisimsel
de droit: haklı olarak
n’importe quell prix : ne pahasına, ne pahasına olursa olsun
s’entend bien : iyi anlaşmak
tenue vestimentaire : giyim kuşam,
Se mettre sur son 31 : en güzel kıyafetlerini giymek (Vous devez vous mettre sur votre 31),
bayramlık kıyafetlerini giymek
Déplaire : gücendirmek,
Déplaisant : antipatik, berbat, hoşa gitmeyen, nahoş, sevimsiz, tatsız, çirkin
L’ange qui passe : oldukça canlı veya hareketli bir sohbet sırasında yaşanan uzun bir sessizlik ; uzun
bir sessizlik
Etre à l'écoute des réactions : -nın tepkilerine kulak vermek,
Complicité : suç ortaklığı, bağ
pris un à un : birer birer alınan
nom appellatif : cins isim.
Va lui de pair avec : ile atbaşı gitmek,
Se tenir du côté de : -nın yanında yer almak
Aborder a la lumiere de : -nın ışığında ele almak
au sens strict : dar anlamda
ramener a : -e indirgenmek
voyage de noces : balayı
l’âme sœur : ruh eşi, ruh ikizi
vivre d’amour et d’eau fraîche : güllük gülistanlık içinde yaşamak, aşkla yaşamak
n’a d’yeux que pour : gözü sadece -nın üzerinde olmak, yalnızca -e önem vermek
arcade : kemer moche: çirkin, kötü,
s’attabler : oturmak, ikamet etmek
réciter : anlatmak, nakletmek
ressembler : benzemek, andırmak,
piétonnier :yaya
passage piétonnier : yaya geçidi
abriter : barındırmak, korumak, siper olmak, ev sahipliği yapmak
encombrant: külfetli, can sıkıcı
combler: tatmin etmek, doldurmak
faire passer avant: -nın yerine koymak, -nın önüne çıkarmak
l’ange qui passe : uzun bir sessizlik
se mettre sur son 31 : bayramlık kıyafetlerini giymek, en güzel kıyafetlerini giymek
avoir la responsabilité de : etre en charge de : avoir pour tache de :avoir sous sa responsabilité
travailler sous la tutelle de : -nın yönetimi-vesayeti-kontrolü-denetimi altında çalışmak
etre placé sous l’autorité de
adjoint : asistan, yardımcı
piloter : yönetmek, kılavuzluk etmek
l’assurance de ma considération distinguée : saygılarımla
ultérieurement : sonradan, sonraları
prégnance : dikkati çekme, göze çarpma
bipartite : çift yönlü, iki yönlü, iki taraflı
universel de signification : imleme tümeli
inconditionnée : koşulsuz, tam, mutlak
s’adonner a : kendini -e adamak
fondé dans son essence: kendi özü içinde oluşmuş
éloge : övgü
un petit peu en l'air : biraz gelişigüzel bir biçimde.
Reprendre en compte : dikkate olmak, hesaba almak
En gros ça : kabaca, gelişigüzel
Amorcer : yol açmak,
Indication : gösterge
Autogénétiques : kendi kendini doğuran
La cessation de service : hizmet feshi
Ratifier : onaylamak, imzalamak, tasdik etmek
Ratification : onaylama, doğrulama
Immunité : bağışıklık, muafiyet, dokunulmazlık
Imnunité  diplomatique : diplomatik dokunulmazlık,
Dispenser : dağıtmak, saçmak, ayrı tutmak, muaf tutmak
Faire valoir: savunmak, doğrulamak, teyit etmek, haklı göstermek, öne sürmek, ileri sürmek
Verrou: sürgü, kilit
Blocage: engel
A moi de savoir: bilmek bana kalıyor
Se décharner : içi boşalmak
Enfantin : çocuksu
Pendaison : idam cezası
Bannissement : sürgün.
Chatiment : ceza, cezalandırma
Quadrillage : mekanı bölgelere ayırma
Incarcération : hapsedilme, kapatılma
Couche sociale : toplumsal sınıf.
Adouci: yumuşak, hafif, sevimli, tatlı
Rééduquer: ıslah etmek
Adjacent : bitişik, komşu, sınırdaş
Insérer : eklemek, katmak,
Un calcul de cout : masraf hesabı
En apparence : İlk bakışta
Décharné : bir deri bir kemik, kuru, zayıf, sıska
Chatiment : ceza, cezalandırma
Supplice : işkence, azap, ıstırap
Corriger un détenu : bir tutukluyu ıslah etmek
Récidive : yeniden suç işleme eğilimi
Circulaire : genelge
Exactitude : doğruluk, uygunluk, titizlik
Routard : otostopçu
Silonner : dolaşmak
Renier : yadsımak, inkar etmek
Purger sa peine : cezasını çekmek
Purger : temizlemek, arıtmak
J’y suis : J’ai compris
Tu y es ?: Tu es prete ?
Tu dois t’y faire : Tu dois t’y habituer
Il s’y connait en maths : Il est bon en maths.
Je m’en moque : Ça m’est completement egal
Je n’en reviens pas : Je suis tres suprise
Exaltant : heyecan verici, etkileyici
à pleins poumons : avazı çıktığı kadar
fleche : çan kulesi
clocher : çan kulesi
haleine : nefes, nefes alma, soluk, solunum, nefes almak
etre congédiér: kovulmak
congédier: işten atmak, işten çıkarmak, azletmek, defetmek,
boiter: topallamak, aksamak
Je m’en moque : Umrumda değil.
Pronostic : ön görü, tahmin, teşhis.
J’ai frôle la mort : Neredeyse ölüyordum.
Frôler la mort : ölüme yaklaşmak, neredeyse ölmek
Journal de bord : günlük, seyir defteri
Tenir un journal de bord : günlük tutmak
Ramer : kürek çekmek,
Régate : tekne yarışı
N’émpeche que : buna rağmen, ancak, bununla birlikte, yine de, öyle olsa bile.
Au contraire : aksine
En revanche : buna karşılık, buna karşın, öte yandan
En dépit de : -e rağmen,
Tourne-main : hızlıca
Se balancer : salınmak, sallanmak
Craie : tebeşir
Pendre : asılı durmak, sarkmak,
Noircir : karalamak, kararmak, karartmak
Une poignée de : bir avuç…
Guérite : kulübe, kabin (nöbetçi klübesi)
Canne : baston, sopa
Ecriteau : levha, tabela
Comptoir : tezgah
Plier : katlamak, bükmek, esnetmek
Emplier : istiflenmek, yığmak, istiflemek
Un tas de : bir yığın
petits fagots allume- feu : küçük odun demetleri
allègrement : kaygısızca
chauffer : ısıtmak
camelot : sokak satıcısı
volubilité : konuşkanlık
peler : kabuğunu soymak
à la sauvette : alelacele
Le marchande a la sauvette : izinsiz satış yapan sokak satıcısı
Consigne : emir, talimet, yönerge,
Endiguer : set çekmek, engellemek
Amende forfaitaire : para cezası
Verbaliser : zabıt tutmak, ceza yemek, ceza yazmak
Acharné (contre) : azgın, azimli, kızgın, çetin
Précaire : güvenilmez, kararsız, istikrarsız
Routier : kamyon şoförü
Eboueur : çöp toplayıcı, çöpçü
Faire tourner : yürütmeye çalışmak, işleri yürütmek, yönetmek,
Paroi : çeper, iç duvar.
Se calfeutrer : eve kapanmak
Scrupuleux : titiz
Lingette : silme bezleri,
Aléatoire : belirsiz, rastlantısal, gelişi güzel
Aire :alan, bölüm çevre, muhit
Les aires de repos : Dinlenme alanları
Pestiféré : vebalı
Bosser : çalışmak, ineklemek, işlemek,
Réapprovisionner: eksiklikleri tamamlamak
Pénurie: kıtlık, yokluk, yoksulluk, darlık
Érable: akça ağaç
Canneberge: yaban mersini
Bigarrure: renk cümbüşü, çok renklilik
Castor: Kunduz
Écureil: sincap
Lépreux: cüzzamlı
Exclusion: dışlanma
Quadriller: sınırlamak, hakim olmak, dizginlemek, düzenlemek, control etmek, denetlemek
Inoculation: aşılama inoculer: aşı yapmak, aşılamak
Variole: çiçek hastalığı
Lesion: hasar, yaralanma, doku bozukluğu
Séquelle: etki, sonuç, dizi, aksitesir, yankı
Juguler : önlemek, durdurmak
comme ça en survol : kuşbakışı da olsa
Ça ne colle pas : Yerine oturmuyor. Burada yanlış bir şeyler var. Ama rayına oturmayan şeyler var.
Bir terslik var.
ça va de soi : açıktır, gün gibi ortadadır.
États administratifs : idari devletler
son entourage immédiat : yakın çevresi
subsistance : beslenme
désenclavement : Kapılarını açma
dressage : terbiye, yetiştirme, eğitim, at terbiyesi
cage: kafes.
Sergent: çavuş
Les mains en l’air: Ellerinizi kaldırın, Eller yukarı.
S’évanouir : bayılmak.
Kiosque :köşk, büfe.
Faire un clin d’œil : göz kırpmak
Fou rire : kahkaha, gülme krizi
La perle rare : kusursuz ve bulunması zor bir eş veya insan.
Préparer mon doctorat de philosophie.
Porter bien son nom : ismiyle özdeşlemiş, adına yarışır
Alourdissement : ağırlaştırma
Différer : ayırmak, ertlemek, geciktirmek
Délit : suç, cürüm.
Inexorablement : acımasızca, merhametsizce, hiç ara vermeden, kesintsiz bir şekilde
Immunisée: bağışık, bağışıklık kazanmış, muaf, etkilenmez.
Interroger: sormak, sorgulamak, görüşmek, soru sormak,
Diagnostiqué : teşhis edilen, teşhisi konulan
Dépister : saptamak, ortaya çıkarmak
Epicentre : merkez üssü, merkez
Enrayer : engellemek, önlemek, durdurmak, set çekmek
Couvre-feu : sokağa çıkma yasağı
Prendre en charge un patient : hastayla ilgilenmek
Prometteur :ümit verici, iyimser
Révocation : yürürlükten kaldırma
Biscornu : tuhaf,
Imposer au : dayatmak
Filiation : bağ, bağlantı
A partir de rien : sıfırdan
En vigueur : yürürlükte, geçerlidir
Remettre en vigueur : yürürlüğü girmek,
Croisillon : kesişme
Sillonner : dolaşmak, gezinmek, kat etmek, çevreyi taramak, çevresinde dolaşmak
est flanqué de : ile çevirili olmak
mansarde : çatı katı
se pencher : eğilmek
se redresser : doğrulmak,
s’agenouiller : diz çökmek
se relever : ayağa kalmak,
plier la jambe : bacağı bükmek
inspirer : nefes almak, solumak
fléchir : eğmek, bükmek, bükülmek
dégouter : tiksinmek
ludique : eğlenceli, şakacı
conviviale : kullanıcı dostu, kullanımı kolay, rahat, sıcak ve dostane
contraignant : zorlayıcı, bağlayıcı,
contrainte : baskı, tahdit, zorlama, kısıtlama
glisse : buz pateni, kayak
délire : hezeyan, taşkınlık, coşkunluk, sanrı, sayıklama
catch : güreş
ignoble : iğrenç, rezil
truqué : sahte, yapmacık
exploité : vurgulu, vurgulanan, stresli,
se dérober : kaçınmak, saklanmak, sıvışmak
dérobé : gizli
porte dérobée : arka kapı
a la dérobée : gizlice
esquiver : kaçmak, savuşturmak, atlatmak
emphase: vurgu, duyguların ifadesinde abartı
verso: arka sayfa
gâcher: harcamak, mahvetmek, ziyan etmek
questionnaire: anket, form,
flânerie: dolaşma, gezinti, yürüyüş.
Les pays émergents : gelişmekte olan ülkeler.
Plaquer un modele : bir model oluşturmak
d'y démarrer de rien. : sıfırdan başlamak
je m'empresse de le dire : Bunu söylemek için çok erken…
s’y prendre : yapmak, başarmak (Mais comment s’y prendre)
prendre un pot : içme
(Elle m’a invité a prendre un pot)
Créneau : fırsat
Propagation : yayılma, bulaşma
Démunie : yoksul, fakir, çaresiz
Insurrection : başkaldırı, isyan,
Vendeur : satıcı, tezgahtar,
Entassement : yığın, yığılma, üst üste yığılma
Pourtant : her ne kadar,
Percer : delmek, delik açmak, açmak, yarmak, matkapla açmak
Morbide : hastalıklı, marazi, korkunç
Expédier: göndermek, yollamak, sevk etmek, nakletmek,
Un axe de circulation: dolaşım ağı
De sorte que : öyle ki,
Emeutier : isyancı, asi
Ignoble : rezil, iğrenç
Truqué : sahte yapmacık
Se dérober : kaçınmak, sıvışmak,
Exploit : kahramanlık, başarı, cesaret
Pronostic : ön görü, tahmin, teşhis
Régate : tekne yarışı,
Ramer : kürek çekmek
Froler la mort : ölümle burun buruna gelmek
N’empeche que : buna rağmen….bununla birlikte
Se plier en quatre : fait beaucoup d’efforts.
Sauter du coq a l’ane : bir konudan bir konuya atlamak
A sa guise : arzu ettiğiniz gibi, istediğiniz gibi,
Antichambre : bekleme salonu, sofa, lobi
Hormis : başka, dışında, hariç
Au besoin : gerektiğinde
Discernement : muhakeme, dirayet,
Bouclage : kilit altında.
Succomber : ölmek, yenilmek, dayanamamak, boyun eğmek,
Au cours du Mois écoulé : geçtiğimiz ay boyunca
autant que j’aie pu le voir : görebildiğim kadar,
marécage : bataklık
vicissitude : değişim, değişiklik, istikrarsızlık, değişme.
Morbifique :kötü, hastalıklı, zararlı
à volonté : istenildiği kadar, istenildiği gibi,
passer sa commande : siparişini vermek.
Se détraquer : bozulmak
Détraqué : sapık, bozuk.
Nuque : boyun, ense,
Fleur bleue : romantik, duygusal, hassas, hissi
Piment: biber, acı biber
Le piment de la vie : Hayatın tadı tuzu
Frisson : titreme, ürperti, üşüme, ürperme, heyecan
Un bout de temps : uzun zaman, epey,
Se voir : görüşmek.
etre imperméable aux langues étrangères : yabancı dillere kapalı olmak
etre réformé : çürük olmak, askerliğe uygun görülmemek
allocation-chômage : işsizlik maaşı
subsister avec : -ile geçinmek
c’est décidé : ama artık kararımı verdim.
la peau d'un fonctionnaire : devlet memuru
de préférence : tercihen
bidonville : kenar mahalle, gecekondu bölgesi
se rendre : gitmek (comment puis-je me rendre a)
résonner : yankılamak, çınlamak, duyulmak,
dérisoire : gülünç, alay konusu olan
C’est navet : berbat ötesiydi.
C’est sans intérêt : zerre kadar değeri yok, iyi değil,
Trucage : hile, numara, marifet, sahtecilik, dolandırıcılık
à part entire: büsbütün, tam manasıyla, fazlasıyla, tam,
tablier : önlük
pantoufle : terlik, pabuç,
natte : saç örgüsü
empourprer : kızarmak, kıpkırmızı olmak, utanmak, mahcup olmak
haletante : nefes nefese
corde : urgan, halat, sicim, ip
advenir: olmak, meydana gelmek, başa gelmek,
guetter: izlemek, beklemek, gözetlemek, pusu kurmak
vacant: boş, açık,
des prêts ou des subvention : kredi veya hibe.
Fret : taşıma ücreti.
Prestataire : satıcı, sağlayıcı, alıcı, yüklenici, tedarikçi, hizmet sağlayıcı.
Bondir : sıçramak, zıplamak, atlmak,
Relancer : canlandırmak, diriltmek, onarmak, hayat vermek, tazelemek,
Est bondé: tıka basa, yoğun, dolu
Se décrire : kendini tanımlamak, tarif etmek, betimlemek
Surgelé : dondurulmuş,
Héroine : kadın kahraman.
Elle a la tete ailleurs : Aklı başka yerde olmak, başka şeyleri düşünmek.
Demander en chœur : Hep birlikte sormak.
Il faut du temps pour : -e zaman alır, -için zaman gerekir.
compose le code d'ouverture : kapı şifresini girmek,
sursauter : irkilmek, sıçramak, atlamak
palier : sahanlık
cygne : kuğu
Un ami de fraiche date : Yeni bir arkadaş.
le traitement de :-nın ele alınışı
accaparer : istifçilik etmek, tekeline almak
fléau: felaketi musibet, şer, bela
à l’état pur : saf haldeki, saf halde
constat: bulgu, tespit
matrice: ana kalıp, kalıp
influer sur:-e etkilemek
ensemencer: ekmek, tohum ekmek
intimidé : ürkek, çekingen, sıkılgan, utangaç, endişeli
intimidant : göz korkutucu
intimider : göz dağı vermek, gözünü korkutmak, yıldırmak
ordure : çöp, süprüntü, pislik
vide-ordure : çöp öğütücüsü
souple : yumuşak, esnek, uysal, atik,
vexé: gücenmiş, kalbi kırılmış, rencide olmuş, üzülmüş, yaralanmış
vexer: incitmek, kızdırmak, rahatsız etmek, sinirlendirmek, üzmek
débile: zayıf, güçsüz, aptal, dermansız, kısa.
Constatation: açıklama, demeç, beyanat, rapor, bulgu,
Au fil des jours : zamanla, günden güne, günler geçtikçe.
Rieuse : neşeli, şen, güleç
Constance : azim, kararlılık, dayanaklılık, bağlılık, sebat
Inculper : suçlamak, itham etmek, mahkum etmek
Deficit: azlık, bütçe açığı, noksan, kesinti.
Entrepot: depo, ambar, emtia
Endiguer: engellemek, set çekmek,
Alleger: hafifletmek, yükünü azaltmak
Pourpre: eflatun, koyu kırmızı
Intrigue: entrika, hile, düzen, dalavere,
Impeccable: kusursuz, mükemmel.
Glacé: buz gibi, buzlu, donmuş, dondurucu,
Dénouement : sonuç, akıbet, son
Trimer : köle gibi çalışmak, didinmek,
Chaudron: kazan, tencere.
Barouf: isyan, büyük bir gürültü, velvele, ayaklanma, arbede, hengame
Torcher: silmek, temizlemek, yıkamak,
Etourdissement : sersemlik, baş dönmesi.
Abnégation : fedakarlık, özveri,
Désintéressement : feragat, özveri, bağlılık,
Dérapage : kayma.
Défaillance : hata, başarısızlık, baygınlık
sans délai: hiç durmadan
s’évertuer: çabalamak, uğraşmak
en vain: boş yere
redonner souffle: canlandırmak, yeniden çalıştırmak.
İrascible: sinirli, huysuz, aksi, şirret
Frotter
Grand coeur: seve seve, büyük bir arzuyla
Embouché: şımarık, saygısız, küstah, kaba
Etre mal embouché: ağzını bozmak, küfretmek
Faire face a: yüzümü -e dönmek, bakmak, karşı koymak
Pétarader: takırdamak, motoru çalışmak
Docilement: uslu uslu
Égaré: şaşkın, dalgın, kaybolmuş, yolunu şaşırmış
Égarer: kaybetmek, yitirmek, şaşırtmak, ayartmak,
Conjurer: önlemek, önüne geçmek, ant içmek, yalvarmak
Déverrouiller: çözmek, çözülmek, kilidi açılmak, kilidi açmak
Adjuvant: katkı, yardımcı
Un grand cheval de bataille: büyük bir tartışma konusu.
Coisire autour du monde: gemiyle dünya turu
Vide-ordure: çöp öğütücüsü, çöp konteyniri
Je vous en supplie: Size yalvarıyorum.
Je suis flatté (de): Gurur duydum.
J’en suis flatté: Bundan gurur duydum.
Denrée: mal, eşya, madde, ürün, emtia, mamul, alet, araç, aygıt
en toute connaissance de cause: Bilerek, bile bile, iyice düşünüp taşınarak, gerekli bütün şartların
farkında olarak, bütün koşulları bilerek, gerçeklerin tam bilgisiyle
aborder l'essentiel: temel konuları ele almak.
Il ne tient qu'à vous: Bu size kalmış. Size bağlı
d'ici un mois au plus tard: en geç bir ay içinde.
Faire du démarchage par la telephone: telefon üzerinden satış yapmak
Faire sa carte au restaurant: restoranda menüsünü seçmek
Dévorante: yok edici, yiyip tüketen, tüketici.
Élégant: zarif,
Négligé: bakımsız, şapşal
Bienveillant: iyiliksever, müşfik, yardımsever, hayırsever
Poignée de main: el sıkma, tokalaşma.
Avoir pour cible principale:-nın temel hedefi
Qu’est-ce qu’il en est du:Nasıl bir yoldan geçiyor
Hantise: sıkınıt, kaygı, endişe
Proviseur: müdür, idareci, yönetmek, amir
Déboucher sur : -e denk gelmek, -e varmak,
Bifurquer a droite a gauche : -e sapmak
Modestie : alçakgönüllük, tevazu,
Infaillible : yanılmaz, şaşmaz, mutlak, (un instinct infaillible : şaşmaz yanılmaz bir güdü)
Il est Entre deux ages : ne genç ne yaşlı.
Par le debut : Öncelikle,
Fondre en larmes : ağlamaya başlamak, göz yaşlarına boğulmak.
Craquer : etkilenmiş, duygularına kapılmış,
Délire : hezeyan, sayıklma, çoşkunluk
Faire des jaloux : kıskanılmak
Redoublant : sınıf tekrarı yapan
Ma chérie
J’ai eu le poste : İş buldum.
à l'abri de : -den emin olmak, -den güvende olmak, -den uzak olmak
fonctionnaire : memur
Je t’en prie.
Et quel mal y aurait-il a : -de ne gibi bir kötülük var ? nın ne gibi bir zararı olabilir.
Se ranger : yuva kurmak
Pas pour l’instant du moins : En azından şimdilik değil.
Ne lui en veux pas : Suçlama onu,
Gratte-papier : muhasebeci,
Sédentaire : miskin, hareketsiz,
l'air emballée : hoşnut olmak, etkilenmiş olmak
attachée dé direction : yönetici asistanı
soignant :bakıcı. Hemşire, hasta bakıcı
caissiére : kasiyer, gişeci
faire le point : durumu özetlemek, değerlendirme, toplantı yapmak, vurgulamak
pénitentiaire : cezaevi, tutukevi, hapishane,
droit de retrait : cayma hakkı, emeklilik hakkı.
Suffrage : oy, onay
Abstentionnisme : çekimserlik
Etre de gauche : solcu olmak
Xénophobie : yabancı düşmanlığı
Pavé : kaldırım taşı.
Riposter (a) : ile karşılık vermek, karşı koymak, misillemede bulunmak
fait tache d’huile : ivme kazanmak, insanlara ulaşmak, giderek farklı kanallara yayılmak, yayılmak
(faire tache d’huile)
prefixe : ön ek suffixe: son ek
égard : saygı, ilgi, ihtimam
quémandeur: dilenci,
porte cochère : giriş kapısı
tricot : örgü,
barder de tricot :
ça ne mange pas de place : ça ne prends pas de place
amocher : abimer : détériorer
palier : basamak, düzey, derece
richard : zengin, para babası, varsıl, varlıklı
soulagement: teselli, rahatlama, refahlık
rémunéré: kar elde eden, para kazanan
rémunérer: ödüllendirmek, mükafatlandırmak,
tassement: düşüş, çöküş, alçalış, iniş,
ahuri : şaşkın,
ahurir : afallatmak, bönleştirmek, sersemletmek, şaşkına çevirmek, şaşırtmak
flottement : tereddüt, kararsızlık,
cinoche : sinema.
Laisser tomber: terketmek,
Faire un mauvais coup qqn : birine kötülük etmek. , birine karşı kötü bir şey yapmak.
Fugue : kaçış.
Tourner en rond (dans sa chambre) : tur atıp durmak, etrafta gezinip durmak
Délaisser : vazgeçmek, yüzyüztü bırakmak, terketmek, yalnız bırakmak
Prendre un faux départ : eb başından beri yanılmak, hatalı bir çıkışta bulunmak
Le pas de la porte : eşik. (kapı eşiği)
Rétorquer : yanıtlamak, karşılık vermek
Enormité : iğrençlik, büyük bir aptallık
chiffre d'affaires : ciro
cotée en bourse : borsada işleme alınmak
se durcir : sertleşmek, katılaşmak
élevage : hayvancılık
bétail : davar, sığır, büyükbaş,
chamois : dağ keçisi
ours : ayı pigeon : güvercin
saignantes : az pişmiş
grillé : ızgara, yağda pişirilmiş, kızartılmış
civet : yahni
civet de lievre : tavşan yahnisi
intempérie : kötü hava koşulları
à l'abri de : -den korunaklı
incantatoire : büyüleyici bir şekilde
s’entrebâille : yavaş yavaş açılmak, aralanmak
huître : istiridye
s’entend : elbette, doğal olarak
dégagée : rahat, özgür,
humble : alçakgönüllü, mütevazi, gösterişsiz
bon sang : kahretsin lanet olsun
d'art ménager : ev ekonomisi
enrayer : engellemek, önlemek, durdurmak, set çekmek
tentaculaire : geniş kapsamlı
faire état : ortaya koymak, kanıtlamak, göstermek, anlatmak, ifade vermek, göz önüne almak, rapor
etmek
un couvre-feu nocturne : gece sokağa çıkma yasağı
prendre la relève :: eksikliğini gidermek, yerine geçmek, devralmak, yönetimi almak, yüklenmek
se tasser : yatışmak, sakinleşmek
affluer : dökülmek, akmak, üşüşmek, artmak
à partir de : sayesinde.
Tout a basculer : durum tamamıyla değişti.
Une nouvelle de taille : önemli bir haber
à la hâte : hızlıca, aceleyle
rapporter gros: büyük katkılarda bulunmak
au claire de lune : ay ışığında.
Marbre : mermer
Arborer : göstermek, sergilemek, ortaya koymak,
J’ai failli : -az daha yapıyordum. Neredeyse…
Ce n’était pas donné : C’était cher.
A tout hasard : her ihtimale karşı
Baie vitrée: vitray, cumba, vitrin
Muni de : ile,
Coup de filet : polis baskını
Cordonnier : ayakkabıcı, kundara ustası
Arpenter : dolaşmak, yürümek, volata atmak, gezmek
A l’air pas commode: antipatik bir yüzle
Salubre : sağlıklı, sağlığa yararlı
Sechement : kabaca ; soğuk bir şekilde.
Délabré: harap, viran, köhne, bozuk
Se délabrer : bozulmak,
Délabrer : bozmak, harap etmek, viran etmek
en avoir le coeur net: gerçeklerden emin olmak, gerçeği bütün çıplaklığıyla elde etmek, gerçekleri
tam anlamıyla öğrenmek,
Il parait que: Söylendiğine göre,
Loche : karanlık, güvenilmez, sakıncalı
Gérant : yönetici, müdür
Tomber dessus : -denk gelmek, -bulmak,
Curé : papaz, rahip
Issue de secours : yangın merdiveni
Contourner : -e girmek,
Avoir les traits tirés : yorgun görünmek, solgun görünmek, kanı çekilmiş
pris dans un embouteillage : trafiğe yakalanmış olmak,
lettre d'engagement : İş sözleşmesi
commerce de détail : perakende satış
paperasserie : bürokratik işlemler
bon de commande : talep, sipariş istekleri, sipariş
saisir sur : kaydetmek
riposter : -e karşılık vermek
fait tache d’huile : yayılmak, ivme kazanmak
se rétablir : iyileşmek, şifa bulmak
consigne : talimat
ralentir : yavaşlatmak, ağırlaştırmak
se ralentir : yavaşlamak, ağırlaşmak
ralenti : geri kalmış
fecondation : döllenme,
procréation : üreme, çoğalma
prélever : almak, kesmek
ovule : yumurta
brebis : dişi koyun
cellules souches : kök hücreler.
Dupliquer : çoğaltmak, kopyalamak, yinelemek,
Lien dupliqué : yinelenen bağlantı
Emettre des doutes sur : - ile ilgili şüphelerini dile getirmek, -e şüpheyle yaklaşmak
Confidentiel : gizli
sous-évalué : durumu hafife almak, küçümsemek, değerini bilmemek
redouter : korkutmak
cendre : kül.
Urne : oy sandığı, vazo
Urnes funéraires : ölü küllerinin saklandığı kap ; kül saklama kabı
Fléau : felaket, musibet,
Aberrant : sapkın
Esquiver : savuşturmak, kaçmak
Voler en éclats :paramparça olmak, binlerce parçaya bölünmek, tuzla buz olmak
Défoncer la porte : vahşice kırmak, canına okumak
Il a eu beau courir : koşmuş olsa bile (avoir beau : meme si)
Poing : yumruk
Malaise : huzursuzluk, keyifsizlik, kırıklık, kaygı, tedirginlik :
Braquer : yöneltmek, doğrultmak, çevirmek.
Fondre en larmes : göz yaşlarına boğulmak.
Confisquer : el koymak, haczetmek
Se venger : intikam almak, acısını çıkarmak
Jurer de : -e ant içmek, -e yemin etmek.
Repas tres arrosé : içki masası
Arroser : sulamak,
Le coup d’envoi : Maçın başlaması
Sembler au anges : çok mutlu görünmek (cennetten haber almak)
Mener au score : en çok atışı yapmak, maçta önde olmak
Gosse : çocuk
Extraterrestre : uzaylı
Recevoir une bonne raclée : büyük bir farkla kaybetmek
Faire le pari : iddiaya girerim, bahse girerim.
Epave : gemi enkazı, kalıntı, kırıntı
Un-trois-mats : büyük yelkenli bir gemi.
S’échouer : karaya oturmak
Sablonneux : kumlu
Sinistre : kaza, uğursuz, meşum,
Naufrage : gemi kazası, batma
Marée haute : gel-git, medcezir.
Dévorer : bitirmek, tüketmek, hırsla yemek.
Devotion: dindanrlık, sofuluk, özveri, bağlılık, vefa.
Amertume: acı, keder.
coup de gueule: konuşma, atıp tutma, zırvalık,
pénurie : kıtlık, azlık, noksanlık, eksiklik,
piquet de greve : grev gözcüsü.
A terme : nihayetinde, sonunda, er yada geç
Concurrence : rekabet
Tout au plus : olsa olsa, en çok
Transiger sur : -nın konusunda ödün vermek
horaire à la carte : esnek çalışma saatleri
rétroactif : geriye dönük, geçmişe yönelik
avoir mandat de : -nı yapma yetkisine sahip olmak.
Mandat d’arret : tutuklama emri
Contrat de mandat : vekil
Un mandat de recherche : arama izni
Consulter la base : üyelerin fikrine danışmak
indice des prix de détail : tüketici fiyatları endeksi, geçim endeksi,
contremaître :ustabaşı
expirer : sona ermek, can vermek,
prendre les devants: önderlik etmek, önüne geçmek, ilerlemek, işin önünü almak,
émettre des reserves: hakkında çekinceleri sahip olmak
contre-proposition : karşı teklif, karşı öneri.
De manière a : de façon a : için
Croisière : seyir, gemi gezisi, mavi yolculuk
pertinent pour : -için elverişli olan
césure : ayrım
s’échelonner : sıralanmak
scrupule : endişe, kuruntu, tedirginlik
approvisionnement : azık, tedarik
saisir sans les payer : ödeme yapmadan el koymak
fassent des rétentions : alı koymak, saklamak
s’enrayer : çökmek
accaparement : el koyma, istifçilik
dérégler le système : sistemin işleyişini bozmak
relève des lois: yasalara tabi olmak
rassuré: sakinleşmiş, rahatlamış
rassurer: güvence vermek, temin etmek, sağlamlaştırmak, teskin etmek, yatıştırmak
croquis: kroki, taslak
pont: köprü, güverte.
Folie: çılgınlık, delilik, savurganlık, delilik
Épave: gemi enkazı, kalıntı, enkaz.
Priére: dua
Barque: kayık
İmprudence: düşüncesizlik, pervasızlık
Se frotter: ovmak, ovalamak, sürtmek,
il n'en est rien: gerçek öyle değil. Bu hiç de böyle değildir. Bu doğru değildir.
Adhérent: üye.
İnéluctable: kaçınılmaz, önüne geçilmez.
Tertiaire: üçüncü, üçüncül
Séquestrer: alı konmak
Séquestration: haciz, alı koyma
Siege: merkez, sandalye, mevki, konum
Cadence: çalışma ritmi
Blocage: engelleme, durdurma,
Sous-sol : bodrum katı
Mettre quelqu'un dans le bain : birini zorlu bir durum içine taşımak,
Vedette : ünlü, yıldız.
Dépaysé ; yersiz yurtsuz, yolunu kaybetmiş, aklı karışnış, yaban
Garder le courage : cesareti toplamak
Pousser a : -için teşvik etmek, motive etmek, güdülümek
Touche a sa fin : sona eriyor, sona ermek üzere.
A court terme : kısa vadede
A plus long terme: daha uzun vadede
pile à combustible : yakıt hücresi
éolienne : rüzgar türbünü
se prendre de vin : sarhoş olmak
se passer de : -den vazgeçmek, -i bırakmak
En aucun cas : hiçbir durumda.
Capteur : algılayıcı, sensör.
En temps réel : gerçek zamanlı
le suffrage universel : genel oy hakkı
arbitrage : arabulucuk, tahkim,
bon sang : kahretsin
bout : son, parça
A bout de souffle : yıpranmış
Coque : yumurta kabuğu, geminin tekne kısmı
Démolir : paramparça etmek, bozmak, yok etmek, yıkmak,
Acier : çelik
Frégate : fırkateyn
Adroit : becerikli, marifetli
Etre Adroit de ses mains : on elinde on marifet. ; el işlerinde marifetli olmak
Comme il plaira à : Nasıl arzu ederseniz,
Bord : güverte, sahil, kıyı
Hélice : pervane
Harpon : zıpkın
Poulpe : ahtapot
J’en ai fait beaucoup : Çok şey yaptım.
Frustration : hüsran, keder, üzüntü, bıkkınlık
Nacelle: kabin, gondal, vagon, sandal, koza, ,
Gonfler : şişirmek, kabarmak,
Ballon dirigeable : zeplin
Clarté : açıklık, berraklık, aydınlık, ışık, gün, saydamlık
Planer : süzülmek, uçmak
Hennissement : kişneme
Sifflement : ıslık, düdük, tren düdük sesi
Sous-directeur : müdür yardımcısı
Tenir a me : -de ısrar etmek
Mettre du sien : kendi payına düşeni yapmak
Muni de : ile, nedeniyle, sayesinde
Congélateur : buzluk, dondurucu
N'y compte pas trop : Pek bel bağlama, çok fazla güvenme
Passer sous silence : görmezlikten gelmek, önemsememek, gözden karçımak,
Propagation : yayılma.
Pelerinage : hac, hacı,
Je ne tiens plus sans :- olmaksızın artık duramıyorum.
faire le deuil : yas tutmak
cagnotte : havuz
piscine : havuz
s’en remettre : atlatmak, iyileşmek, sağlığına kavuşmak, kendini toparlamak, belayı defetmek
pénurie : yokluk, azlık, darlık, kıtlık
relevé le défi : Mücadeleyi üstlenmek
faire tourner les usines a fond : fabrikaları çalıştırmak
relancer : yeniden başlatmak, canlandırma, diriltmek, harekete geçirmek
commande: sipariş
renfort: takviye
dépistage: izleme, denetlemek, tarama, denetim, sağlık kontrolü, control etme, gözetim
acheminer: göndermek, yürütmek, götürmek, sevketmek, nakletmek
s’endetter: borçlanmak,
faire le calcul : hesap yapmak
ingénieur agronome : ziraat mühendisi
convoité : popüler, arzu edilen, sevilen
convoiter : imrenmek, arzulamak, can atmak
décroche le titre: ünvanını elde etmek, ünvanını garantilemek
élevuer : hayvan yetiştiricisi, yetiştirici
marrant : tuhaf, acayip, gülünç
poulpe: ahtapot.
Ordre: emir
Tribord: sancak.
Bâbord: iskele
Gouvernail: dümen. Hélice: pervane.
Affinité étendue : uzatılmış ilişki.
Ça ne mène à rien : Hiçbir şeye yaramaz.
Du calme !: Sakin ol.
Ça ne fait rien : fark etmez, önemli değil, boş ver.
Steward : kamarot.
Je sais à qui j'ai affaire. : Kim olduğunuzu biliyorum,
Chialer : ağlamak
Pelouse : çimen, çimenlik
Concentrer : sıkıştırmak
Centrer : merkezleştirmek
Circonscrire : sınırlarını belirlemek, sınırlamak, sınırlandırmak
Centrifuge : merkez kaç
être abandonnées à elles-mêmes : kendi hallerine bırakılmak
infraction à la discipline : disiplin ihlali
Elle doit être relevée avec d’autant plus de soin qu’elle est petite : Ne kadar küçükse o kadar
dikkatle ele alınmalıdır.
Pertinent : elverişli, ilişkili, uygun, yerinde
Porter sur: -ilgilenmek,
Ce n’est pas tellement…..A NE PAS…..que : -e değil….ama -dir. (Ce n’est pas tellement les choses à
ne pas faire que les choses à faire : Yapılmayacaklar değil ama yapılacaklardır)
Prendre du recul : büyük resmi görebilmek, uzaktan bakmak, geri adım atmak, farklı bir açıdan
bakmak
prendre appui sur:-dayanmak, -e yaslanmak
docile : uysal, uslu, itaatkar, yumuşak başlı
prodigieux: şaşılacak, olağanüstü, saşılası, hayret verici, inanılmaz
enivré: sarhoş
Espérance: umut, bekleyiş, beklenti
Projet: gaye, niyet.
Vagabond: serseri, aylak, başıboş, avare
Secousse: sarsıntı, sallantı, ani hareket.
Se dégonfler: sönmek,
Dégonfler: hava veya gazı boşaltmak
Plier: katlamak, eğilmek, bükmek, boyun eğmek,
En route pour: -nın yolunda.
Résine: reçine
tiens à vous rappeler: size hatırlatmak isterim
Je m’en fiche: Ça me fait une belle jambe: Umrumda değil.
dans les plus brefs délais: en kısa zamanda,
flotte: filo
ferroviaire: demir yolu
tributaire de: -e bağlı
ralentissement: yavaşlama
dans un souci de: -nın yararına, -nın hatırına, -nın lehine, adına, -nın uğruna
cycle: program, döngü,
comme bon vous semble: uygun gördüğünüz şekilde
a son gout: kendi zevkine göre
comptes â rendre â: -e hesap vermek
ombilical: göbek
déclencheur: tetikleyici.
Rémunéré: maaşlı, ücreti ödenmiş
Soulagement: teselli ferahlık rahatlamak
Approbation: onama, onay, tasvip,
Approbation a sens unique: tek yönlü güven
Jamais n'abandonne: asla pes etme
Renseigner: bildirmek, bilgilendirmek, bilgi vermek
Sous peine de:aksi takdride -e neden olabilir, -e yol açabilir; -nın riskini göze almak gerekebilir.
est à deux pas d'ici: buradan birkaç blok ötede, iki adım ötede
dune: kumul
pousser un petit crie: yavaşça bağırmak
planche: tahta, kalas, levha, kereste, kaykay tahtası
au large: açık denizde, açıkta, deniz yüzeyinde
méduse: deniz anası
marée: gelgit.
Calamité: felaket, musibet, afet, bela
Ambulant: seyyar, gezgin, gezici
Estivant: tatilci, yazlıkçı
Provisions: erzak, yiyecek
Faire provision de: depolamak, stoklamak, tedarik etmek
Faire un signe de la main: el sallamak
Favela: gecekondu mahallesi
Précarité: istikrarsız, güvensiz,
Se serrer les coudes: birlikte olmak, birbirine destek olmak, arka çıkmak, beraber olmak, bir arada
olmak, birbirine tutunmak, dayanışma içinde olmak
reprendre une vie normale: olağan yaşantısını sürdürmek, hayatına devam
aller au front: ateş hattına gitmek,
mobiliser: harekete geçmek, seferber olmak
hélice: pervane
pendule: sarkaç
a bouts pointus: sivri uçlu
manoeuvrer: yönetmek, idare etmek, manevra yapmak
si+imparfait+conditionel present: Si tu acceptais ce serait bien( Kabul etsen iyi olurdu)
- Si j'avais de l'argent, je partirais en voyage (Param olsaydı tatile giderdim)
si+plus que parfait+ conditonel present:
- Si tu avais accepté. aujourd'hui on serait riche: Eğer kabul etseydin bugün zengin olurduk
Si+ plus que parfait+ conditionel passé
- Hier s'il avait fait beau, je serais aller a la mer.(Dün hava güzel olsaydı denize gidecektim)
Vu que: Etant donné que: (cümle başında): -den dolayı
Puisque: Madem ki, -den ötürü,
Si…..c’est que: -nın olması….-den ötürüdür. (Si je déménage, c'est que mes voisins sont bruyants)
Ce n’est pas que……mais: -den değil….den ötürü
(Je démenage ce n’est pas que j’en aie envie mais mes voision sont bruyants
Sous pretexte que: bahanesiyle, bahane ederekn
(Il demenage sous pretexte que ses voisins sont bruyants.)
Si bien que; alors, de sorte que, c’est pourquoi; c’est pour ça que: bu nedenle, bu yüzden
S’arroger: zorla ele geçirmek, gaspetmek, haksız yere benimsemek, elinde bulundurmak
Idem: Keza, aynı şekilde, bil mukabele,
Politologue: siyaset bilimci
Se fédérer: birleşme, toplanmak
passés maître dans l’art de: -konusunda usta olmak, (-nı yapma sanatında usta olmak)
contenir: tutmak, kapsamak, durdurmak, içermek
museler: ağzını tıkamak, susturmak, sakinleştirmek, dindirmek
faire porter le chapeau a qqn: bütün suçu veya sorumluluğu -nın üstüne yıkmak, -nı suçlamak
prompt à: -e dikkat çekmek
dépeindre: betimlemek, karaktetize etmek, tasvir etmek, anlatmak
augure: kehabet, alamet, fal, işaret
ralentir: azaltmak, ağırlaşmak, ağırlaştırmak, yavaşlatmak, tenzil etmek,
des éléments corrélatifs; birbirine bağlı öğeler
couper court a: durdurmak, kesintiye uğratmak,
épanouie: mutlu
hériter: miras almak, mirasa konmak, miras kalma
se détacher: göze çarpmak, fark edilmek
réfectoire: yemekhane dortoire: yatakhane
chambres d'hôtes: misafir odası
rembourser: ödeme
emprunt: borç, kredi borcu
rembourser dans des délais raisonnables: makul bir süre içinde ödeme yapmak
se rendre sur place: -e uğramak, ziyaret etmek, durumu kontrol etmek,
le don de soi: özveri, fedakarlık, kendini feda etme, feragat
Le velours: kadife
Réfectoire: yemekhane dortoire: yatakhane
bouche à oreille: kulaktan kulağa, dedikodu gazetesi
manoir: konak, malikane
se régaler: hoşlanmak, ile beslenmek, şölen vermek, ziyafet,
torche: meşale, fener, el feneri
fraîcheur: serinlik, tazelik
pistolet: tabanca
sereinement: güzel güzel sakin bir şekilde barış içinde usulca
dissuader (de): -caydırmak, vazgeçmirmek, yıldırmak
clavicul: köprücük kemiği
contusion: bere, ezik
torse: gövde, beden
délirer: sayıklamak
requin: köpek balığı
vorace: obur, aç gözlü, doymak bilmez
avidité: aç gözlülük, hırs
Qu'est-ce qui ne va pas: Sorun nedir?
Affecté: etkilenmiş
Affecter: atamak, ayırmak, etkilemek, tahsis etmek, zayıflatmak
Tache affecté: atanan görev.
İmpeccable: kusursuz, mükemmel
Crâne: kafatası
cherche dans ta mémoire: hafızanı kurcula
aileron: yüzgeç
méduse: deniz anası
divaguer: saçmalamak, hezeyan etmek, zırvalamak
Ce n’est pas courant: Bu pek görülen bir şey değil. , yaygın değil, bu olağan bir şey değil.
Au faire: a propos: bu arada, aklıma gelmişken
Filer: hızlıca çıkmak, sıvışmak
Lamentable: acınası, berbat, içler acısı
Morsure: ısırık, ısırma
Féculents: nişastalı gıdalar
poussée à l'extrême: aşırıya kaçmak, sınırları zorlamak, ileri gitmek, uç noktalara taşınmış
mouche: sinek
guêpe: eşek arısı
cuisson: (fırında) pişirme, fırınlama,
volatile: uçucu
replonger (dans): -e dalmak divaguer: saçmalamak, zırvalamak, hezeyan etmek,
retisser: kurmak, inşa etmek
essaiment: kaynaşma
victuaille: yiyecek, erzak
alléchant: alımlı, çekici, ilgi çekici, nefis, ağzı sulandıran,
étincelle: kıvılcım, parıltı
étincelant: parlak, ışıltılı
étinceler: kıvılcım saçmak, parıldamak, ışıldamak
vanter: övmek, göklere çıkarmak
céder des actions: hisselerini satmak
désamorcer: yumuşatmak, yatıştırmak, dindirmek, durdurmak, zararsız hale getirmek,
creux: çukur, oyuk
creux de la main: avuç içi
loutre de mer: su samuru.
Tirer sur: -nı vurmak, avlamak
Fâcheux: üzücü, kötü, can sıkıcı, talihsiz
Avoir la prudence de: -yapma basiretini göstermek
Contresens de: -nın karşı istikameti
Décomposer: ayrıştırmak
Quadrillage: çerçeveleme
Dressage: terbiye
en état d'alerte: tetikte, alarm durumunda olmak
baignade: yüzme
sillonner: aramak, araştırmak, tetkik etmek
du nouveau: Yeni bir şey var mı?
Avoir bonne mine
Déranger: importuner: sıkmak, rahatsız etmek, tedirgin etmek, sataşmak
Distinctement: açıkça, kesinlikle, anlaşılır, açık seçik
Secouriste: yardımcı, kurtarıcı,
Se Boucher les oreilles: kulaklarını tıkamak
Rossignol: bülbül
Fredonner: mırıldanmak
Égaré: kaybolmuş, dalgın, yolunu şaşırmış
Caverne: mağara, kovuk, in
Averse: sağanak, sağanak halinde yağmur
Mousquetaire: silahşör
Debile: aptal, şapşal
Savamment: ustaca, maharetli,
Accommoder: düzenlemek, tertip etmek, yapmak, yerleştirmek, uzlaştırmak,
Loquacité: gevezelik
Laconisme: kısa konuşma, kısa ve öz olma
jette un froid: ortamın havasını germek
inhibition: yasak, engelleme
accabler: bunaltmak
aborder les problemes: sorunları çözmek
la vie courante: gündelik hayat
pédante: bilgiçlik, ukala,
mastiquer: çiğnemek
delice: mutluluk, zevk, sevinç, neşe
bombance: içki alemi, ziyafet, çilingir sofrası, eğlence, cümbüş,
faire bombance: hovardalık etmek, ziyafet çekmek (faire un festin)
épier: gözlemek, gözetlemek, dikizlemek, beklemek
gaillard: dinç, diri, şen, yaşam dolu
raffoler: tapmak, hayran olmak, sevmek, -e bayılmak
assermenté: gerçeği söylemeye yeminli,
assermenter: söz vermek, yemin etmek, ant içmek,
Reste à savoir: sorun şu ki,
Détroit: boğaz
La marée: gel-git.
Cocotier: Hindistan cevizi
Prairie: çayır
Paradisier: cennet kuşu
Perruche: muhabbet kuşu
Pêcher: balık avlamak
Scaphandre: dalgıç giysisi
Corail: mercan
Se mettre a genoux: diz çökmek
Ragaillardir: morali yükselmek, neşelenmek, canlandırmak, yüreklendirmek (réconforter)
Onctuosité: lezzetli, yağlı, kaymaklı
Perdrix: keklik
Rustique: kırsal, köylü
Aisance: hakimiyet, rahatlık, refah, rahatlık,
Frele: zayıf, dayanıksız, güşsüz, kırılgan,
Bassiner: can sıkmak, bunaltmak,
Cadre de vie: komşuluk, civar, muhit, alıştığımız ortam, çevre
Rebond: zıplayış, zıplama, ribaund
Dépanner: onarmak, tamir etmek
Buteur: golcü,
Viscéral: derin, duygusal,
Déclic: tetikleyici, rahatlatıcı

Don de soi: özveri, fedakarlık, feragat, bağlılık, fedailik, kendini feda etme
Gosse: çocuk
Humble: alçak gönüllü, gösterişsiz, mütevazi,
Reconquete: kalkınma, kendine gelme, onarma ve düzeltme, onarma
Occase: şans, fırsat, talih
Fierté; gurur, övünç, kıvanç,
Écart: sapma, değişme, ayrım, fark, farklılık, ayrılma
Détonation: infilak, patlama
Soudé: güçlü,
Bordel: karmaşa, dağınıklık,
Etre kiffé: sevinç içinde olmak
Se mouiller: ıslanmak,
Allocution: söylev, hitap
Dépister: ortaya çıkarmak, keşfetmek, tespit etmek (déceler)
De tout son coeur: tüm gücüyle,
Ailleurs: başka bir yer, başka yerde.
Visser: vida takmak
Robinet du Lavabo fuit: sızıntı yapan musluk
clé à molette: İngiliz Anahtarı
joint: derz, ilişik, ek, eklem, conta
jaillir: fışkırmak, akmak, püskürmek, fırlamak
faire jaillir: fışkırtmak
éponger: kurulamak, temizlemek, emmek, silmek, absorbe etmek,
avoir le trac: ürkmek, -den çekinmek, gerilmek,
avoir la chair de poule: tüyleri diken diken etmek, derin bir ürperti hissetmek,
poil: kıl
sueur: ter
trempé de seueur: ter içinde, terden sırılsıklam
ruine: harabe, yıkıntı, virane, yıkım, enkaz, kalıntı
éblouisssant: göz kamaştırıcı, şaşaalı
éblouir: göz kamaştırmak,
ruisseaux: dere, çay
flaque: gölet, su birikintisi
garder la pêche: mutlu kalmak, neşeni korumak
faire la tete: keyifsiz olmak, huzursuz olmak, içerlemek, darılmak
Avoir la pêche : être en forme.
Avoir de l'humour : être drôle
Entreposer: depolamak, ambarlamak
Abominable: berbat, iğrenç, menfur, tiksinç, ürkütücü
Pétrissage: hamur yoğurma
Pétrir: yoğurmak
Se passer de:-nın olmaksızın
Levain: maya
Craquante: kıtır kıtır
Alvéolée: petekli
tickets de rationnement: ihtiyaç karneleri, istihkak karnesi
orge: arpa
la mie: ekmek içi
fadeur: yavan, içeriksizlik, lezzetsizlik, durgunluk
surgélation: dondurma
miche: somun
si bien que: öyle ki
gustatif: lezzetli
immaculée: tertemiz, saf, arı, pak
recruteur: iş veren
exacerber: şiddetlendirmek, kızıştırmak, kötüleştirmek
cariste: şoför
éboueur: çöpçü
fracture: çatlak, kırık, kırılma
distorsion: dengesizlik, eşitsizlik
aides-soignant: hasta bakıcı
sages-femmes: ebe
sous-rémunérée: düşük maaşlı
au passage: bu arada, aklıma gelmişken, söz arasında, bundan başka, laf arasında.
Faillite: iflas, başarısızlık
Faire faillite: iflas etmek
Affaiblissement: zayıflama, zayıflık
Allocution: sesleniş, söylev, hitap
Austérité: kemer sıkma
Est en cause: söz konusu olan
Flambées: patlamalar
A des intervalles: aralıklarla
Variole: çiçek hastalığı
Dépouillé: sade, gösterişsiz, süssüz,
Pourvoir: sağlamak, donatmak,
Se pourvoir de: stoklamak, tedarik etmek, depolamak
Tous les frais de scolarité: tüm eğitim ücretleri,
Déroulement: işleyiş, akış, gelişim
Avoir pour objet de-but de: amacı, gayesi
Débattre: tartışmak,
Toucher une indemnité: Tazminat almak
Poser ma candidature pour
Délocaliser la fabrication: üretimi farklı bir alana taşımak
Délocaliser: taşımak, nakletmek, tahliye etmek
Coûts: maliyet, ücret,
Préavis: ihbar, bildirim, uyarı
Le nec plus ultra: nihai nokta, son söz, doruk noktası,
(lui) couper les vivres: desteği çekmek, ilişkiyi kesmek,
s’embarquer pour (arriver dans): -e gelmek, -e varmak
enchanteur: büyüleyici
avec ténacité: inatla, kararlılıkla
agripper (a): -e bağlı kalmak, tutmak, yapışmak, sıkıca tutunmak
homélie: vaaz, nutuk, hutbe
baptÊme: vaftiz
acclamation: alkış, alkışlama
souverain pontife: papa
noire de monde: kalabalık, tıklım tıklım,
se tenir a: -de olmak, yapılmak
retransmettre: yayınlamak,
mousseux: köpüklü
paroi: çeper, iç duvar.
Reflet: yansıma, gölge, suret, m
Tendue: gergin, huzursuz
Voyeurisme: röntgencilik
Malsaine: sağlıksız, hastalıklı, tehlikeli, fena, zararlı
Lamentable: acınası, acınacak, ağlanacak, içler acısı, berbat
Contrariée: canı sıkkın, üzgün, siniri bozuk
Contrariant: aksi, can sıkıcı, sinir bozucu.
Enfourcher (velo, cheval)-e binmek
Une sacoche: evrak çantası, el çantası
En comparaison avec: ile karşılaştırıldığında
Par ailleurs: Ayrıca, dahası, bir de, öte yandan
Etre concernée par:-e önem vermek, ilgi göstermek, -den ötürü endişe duymak
A vous de voir: Size kalmış, sen bilirsin, bu size bağlı, bu sizin seçiminiz
A ce qu’il me semble: Bana öyle geliyor ki,
À la réflexion: düşününce,
A ma connaissance: Bildiğim kadarıyla, anladığım kadarıyla
A mes yeux: Bana göre, benim gözümde
En ce qui me concerne: Bence, bana kalırsa
Pour ma part: Bana soracak olursanız, şahsen, bana gelince, bana kalırsa, bence, kendi hesabıma
Quant à moi: Bana soracak olursanız, şahsen, bana gelince
Sauf erreur de ma part: Eğer yanılmıyorsam,
Ça ne fait aucun doute: Bence bu şüphe götürmez, kesinlikle öyle, buna şüphe yok.
Je suis de votre avis.: Sana katılıyorum.
Nous sommes en tout point d’accord: Kesinlikle aynı fikirdeyiz.
Je n’ai rien contre (toi): İle bir sorunum yok.
C’est à voir: O kadar emin değilim, bundan o kadar emin olma
Et puis quoi encore: Çok fazla olmuyor mu, ne büyük saçmalık, güldürme insanı, abartma istersen,
başka ne istersin…
Jamais de la vie: Asla, hayatta olmaz, mümkün değil, sanmıyorum, katiyen
Pas tant que ça: o kadar da değil,,,
Ça ne fait pas l’ombre d’un doute: Hiç şüphe yok.; açıkça beli,
J’ai la conviction que: İnancım o ki
De toute évidence: Şüphesiz,
Il va de soi que: tabii ki, elbette ki, (Il est évident que), -
Il faut (bien) se rendre à l’évidence: Gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Artık kabul etmeliyiz.
C’est clair comme de l’eau de roche: Herşey gün gibi ortada, her şey kristal kadar berrak,
S’afficher en: açılmak
La page d’accueil: ana sayfa
Disque dur: sabit disk
Housse de protection: koruyucu kılıf
Je m’en sers comme qqch: -e olarak kullanacağım, yararlanacağım.
S’addresser a: -e seslenmek, -e hitap etmek,
Sinistre: korkunç, kötü, ürkütücü, felaket
Recenser: belgelemek, tescil etmek, kaydetmek
Endiguer: set çekmek, engellemek, durdurmak
Endeuiller: üzmek, keder vermek, musallat olmak, acı vermek, kederlendirmek
Réanimation: yoğun bakım
Recul:gerileme, geri tepme
Échéance: vade, son tarih
Désamorcer: etkisiz hale getirmek
Flottement: tereddüt, kararsızlık,
Attiser: körüklemek, heyecanlandırmak, kışkırtmak
Traçage: izleme
Maintes: birçok
Exploit: başarı,
Sans coup férir: hiç zorlanmaksızın
Calamité: felaket, musibet, bela
Ôter: uzaklaştırmak, yok etmek, kaldırmak,
Fortuite: kazara, rastlantılsal, tesadüfi
familiarisés avec: -e aşina olmak
désinvolte: laubali, rahat, küstah
En peu de temps: Kısa süre içinde, çok geçmeden
faire corps avec: ile bütünleşmek, birleşmek
morbidité: hastalık oranı,
rabatre: indirmek, budamak
déviante: anormal, sapkın, olağan dışı,
de leur rabattement les unes sur les autres: aynı düzeye indirmek, taşımak, getirmek
Ça me laisse perplexe: Kafamı karıştırdı pek emin değilim.
Il se pourrait bien que: Olabilir…
C’est faisable: olabilir, mümkün, yapılabilir.
C’est peut-être le cas:Belki de sahiden öyledir.
Ça se peut: Olabilir.
Se faire des amis: Arkadaş edinmek.
C’est exclu: İmkanı yok; mümkün değil.
Quand les poules auront des dents: Havada bulut sen o işi unut; ancak domuzlar uçtuğunda; çıkmaz
ayın 15inde; balık kavağa çıkınca, tavukların dişleri olduğunda.
II est incontestable que: Hiç şüphe yok ki,
Mixité: karma eğitim. Parite: eşitlik
Trêve de plaisanterie: Şaka bir yana.
Il arrive que: -olabilir,
Plébisciter: beğenmek, takdir etmek
Plébiscite: halk oylaması,
Morosité: kasvet, hüzün, melankoli,
tranché sur: hakkında, konuda,
péroraisons de comptoir: kahvehane sohbeti
À tort ou à raison: Doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız
Boucler: bitirmek, sonlandırmak
s'enseigner: öğretilmek
débusquer les fautes: hataları bulmak, tespit etmek, ortaya çıkarmak
moqueur: alaycı (taquin)
chambre de bonne: hizmetçi odası, tek kişilik oda
faute de: -medikçe, madıkça, mezse, -ın yokluğunda,
obséder: tedirgin etmek, musallat olmak
obsédé: takıntılı, saplantılı,
haut de gamme: birinci kalite, üst düzey,
faire la flop: başarısız olmak
faire passer: iletmek
faire une passe: pas vermek
prendre a tache: bir şey yapmayı aklına koymak
bouchon: tıkaç, tapa, kapak, tıpa
attrayante: göz alıcı, çekici, cazip, baştan çıkarıcı,
trier: ayırmak, seçmek
charte: kural, bildirge, ferman, tüzük
cahier des charges: şartname.
Laissez-moi vos coordonnées: İletişim bilgilerinizi bırakın
Coordonnées: iletişim bilgileri
Déposer votre mesage: Mesajınızı bırakmak
Signale sonore: sesli uyarı
Férue de: -e düşkün, -e hevesli, -e meraklı
Ôter: uzaklaştırmak, silmek, kaldırmak, yok etmek
Gambader: zıplamak, hoplamak
pousse dans les régions: bölgelerde yetişen
pousser: yetişmek, gelişmek,
amere: keskin, acı, sert, yakıcı, şiddetli
attendrir: yumuşatmak, etkilemek, duygulandırmak
attendrissant: acıklı, dokunaklı
revigoré: zinde olmak, canlanmak
revigorer: canlandırmak,

breuvage: içecek
gagner: -e ulaşmak, yayılmak,
péninsule: yarımada
refouler: sıkıştırmak, baskı altında tutmak, frenlemek
compatriote: yurttaş, hemşehri, memleketli,
affaiblir: azaltmak, zayıflatmak, zayıf düşürmek, sınırlandırmak, kötüleştirmek, zarar vermek
affaibli: zayıf düşmüş, güçten düşmüş, zayıflamış, bozuk, dermansız, güçsüz,
recouvrer la santé: sağlığını yeniden kazanmak, sağlığına kavuşmak,
abattement: bitkinlik, dermansızlık
somnolence: uyuşukluk
caféier: kahve ağacı
tout çömme: tıpkı, -de olduğu gibi,
graisse: yağ
broyer: öğütmek, ezmek
rouler qqch en boulette: köfte haline getirmek
déboitement: ayrıştırma
au sens strict: dar anlamda
d’une façon très grossière: kaba bir biçimde
franche: samimi, içten, serbest, açık yürekli,
coup franc: serbest vuruş
en usage: yaygın, kullanımda,
de part et d'autre: karşılıklı olarak, her iki tarafta,
Délavé: soluk, yıkanmış
Délaver: ıslatmak
Quinquennat: beş yıllık dönem.
suffrage universel: genel seçim; genel oy hakkı
le droit de grâce: affetme hakkı
motion de censure: güvensizlik oylaması, gensoru
collège électoral: seçiciler kurulu, seçmen kurulu
écouler: satmak
durée écoulé: geçen süre.
Engouement: tutku, ilgi (pour)
En lacher un: lacher une caisse: lacher un vent: yellenmek
Reverser a: -e bağışlamak
éveiller des consciences: farkındalığı artırmak, bilinçlendirmek, bilinç kazandırmak
écœurer: tiksinmek, iğrenmek
faire chialer: ağlatmak
avoir un noeud à l’estomac: endişeli olmak, kaygılı olmak
Injoignable: Ulaşamadı. Ulaşılamadı.
Tourner en rond: ne yapacağını bilmez bir halde boş boş dolaşmak, amaçsızca gezinmek
Désemparé: ne yapacağını bilmez bir durumda olmak, perişan, boşluk içinde olmak, çaresiz durumda,
s’abandonne à ses pensées.: düşüncelerine dalmak,
détorner le regard: başka bir yöne bakmak, bakışını farklı bir yöne çevirmek
rémunération: ücret, karşılık, tazminat,
niveau de rémunération: maaş düzeyi
agronome: ziraatçi, tarımcı
Ça vaut le détour: Denemeye-görmeye değer.
Brouillon: taslak, karalamak, tasarım, müsvedde
Mollet: baldır
İnondé: sular altında,
İnonder: sel basmak, su basmak, sular altında kalmak
Boueux: çamurlu
S’Enfoncer: batmak,
A un moment ou à un autre: Öyle ya da böyle, er geç
S’accrocher: tutunmak
à califourchon: ata biner gibi, bacakları iki yana ayırmış vaziyette
incliné: eğilimli, meyilli
se mettre à quatre pattes: dizleri üstünde yürümek,
griffer: tırmalamak
tuile: kiremit
poignet: bilek
pêcherie : balıkçılık
corail : mercan (coraux : mercanlar)
coffre : bavul, sandık, kasa, kutu
s’insérer : -de yer almak, -e katılmak
insérer : katmak, eklemek
partir en immersion a l’etranger : yurtdışına yerleşmek
immersion : dalma, bir ortama yerleşmek
lacune: boşluk, eksik, noksanlık
De quoi je me mêle : Bundan sana ne ,
C’est pas tes oignons : Seni ilgilendirmez., kendi işine baksana,
Ce ne sont pas vos affaires :Cela ne vous regarde pas.
Supplier : yalvarmak, rica etmek, yakarmak
Insinuer: ima etmek, çıtlatmak, telkin etmek
Bégayer : kekelemek, mırıldanmak
Balbutier : kekelemek
Bafouiller : kekelemek
Papoter : çene çalmak, gevezelik etmek
Commérage: dedikodu ragot: dedikodu
Faire des commérages: dedikodu etmek
Engueulade: münakaşa, paylama, tartışma, çekişme, ağız dalaşı
Serment: yemin, ant
İnjure: hakaret
avoir une langue de vipère: keskin veya kötü bir dile sahip olmak
Avoir la langue bien pendue : geveze olmak, çok konuşkan olmak
C’est du baratin : Palavra
Ne pas avoir la langue dans sa poche : konuşkan olmak
Tenir sa langue : susmak, sır tutmak, ağzı kapalı, ketum. Dilini tutmak
Se lamenter : sızlamak
Médire de : arkasından konuşmak, kötülemek
Papoter : gevezelik etmek, çene çalmak
Calomnier: iftira etmek, kara çalmak
Calomnie : iftira
Gronder : azarlamak, gürlemek, paylamak
PrÊter serment : yemin etmek, ant içmek
Faire preter serment : yemin ettirmek
Rancune : kin
en vouloir à quelqu’un : garder de la rancune: -e karşı kin tutmak, -kin beslemek
rôder: ağır ağır dolaşmak
harcelement: rahatsız etmek, taciz etme, sarkıntılık
intimider: göz korkutmak, yıldırmak, göz dağı vermek,
intimidant: göz korkutucu
rageur: huysuz, sinirli
ébouriffer: karıştırmak, karmakarışık etmek, bozmak
ébouriffé: bakımsız, dağınık, pejmürde.
Fébrilement: hararetli, ateşli, heyecanlı bir şekilde, telaşla
Faire souffrir: acı çektirmek, acıtmak
Faire la grimace: yüzünü buruşturmak
Taper sur les nerfs: sinirlendirmek,
Malicieusement: kurnazca, sinsice, bile bile, kasten, şeytance, muzip bir biçimde
Maladif: hastalıklı, cılız, mide bulandırıcı
Exaspérer: çileden çıkarmak, öfkelendirmek, canını sıkmak, şiddetlendirmek
a le don d'exagérer qqn: -nı gıcık etme, sinirlendirme gibi bir özelliği var
pour l’amour du ciel: Tanrı aşkına,
me faire l'honneur de: bana -e onurunu bahşeder misin?
Sarcastique: iğneleyici, alaycı, müstehsi
En tete a tete: baş başa
Benêt: budala, ahmak, bön, aptal
Prendre la large: deniz yüzeyine doğru çıkmak
La mer rest grosse: Deniz epey dalgalı.
Comptoir: tezgah
Tapis roulant: yürüyen bant
Lancer des recherches: arama-araştırma başlatmak
Comment ça: Nasıl yani
Vous plaisantez: Dalga mı geçiyorsunuz.
Il tient à: -nı istemek (Il tient a vous dire
Agent commercial: satış elemanı, temsilci,
İntervenir: aracılık etmek, aracılık yapmak, araya girmek, müdahale etmek
İntervenant: aracı
Somnolence: uyuşukluk, rehavet, gaflet
Faire état de: kanıtlamak, rapor etmek, göstermek, açığa vurkmak
Macération: yumuşatma
Drupe: yemiş, sert çekirdekli meyve
Confectionner: yapmak, üretmek
Torréfier: kavurmak
calculs rénaux: böbrek taşları
variole: çiçek hastalığı
rougeole: kızamık
toux: öksürük
décoction: tıbbi karışım
sûreté: güvenlik, selamet
faire jouer: harekete geçirmek
se mettent à jouer: harekete geçmek
délimiter: sınırlamak, sınırlandırmak, sınır koymak
répercuter: uygulamak, yansıtmak, aksetmek
ne me soit inconnu: bilgimin dışında olmasın
exhaustif: ayrıntılı, eksiksiz, kapsamlı, tam,
aprés-demain: yarından sonra, ertesi gün

prétoire: mahkeme salonu


audience: duruşma
tribunal correctionnel: asliye ceza mahkemesi
prévenu: sanık
La cours d'appel: istinaf mahkemesi
İnterprète: tercüman.
procès-verbaux: mahkeme tutanağı
apporter son concours à: -e yardım etmek, -e katkıda bulunmak

agréé: yetkili
esroc: dolandırıcı, üç kağıtçı (aigrefin)
Prodige: dahi
Baragouiner: saçmalamak, zırvalamak
Sottise: budalalık, saçmalık, aptallık
Réprimander: azarlamak, paylamak, haşlamak
Réprimande: azar, azarlamak, kınama
Baragounier: zırvalamak, saçmalamak
notes d’honoraires: ücret, yaptığın işin karşılığı olan bedel

Répulsion: iğrenme, tiksinme


Répugner: iğrendirmek, tiksinmek, iğrenmek
Dégouter: tiksinmek, iğrenmek,
éclate en sanglots: göz yaşları içinde kalmak

planque: depo
faible: aciz, zayıf, güçsüz
avoir un faible pour qqn: -e karşı zaafı olmak, -e düşkün olmak, -den biraz hoşlanmak
saugrenu: aptalca, gülünç, saçma
pitier de: acımak
la gÊne: sıkıntı
A la moindre occasion : en ufak bir fırsatta
Sous-sol: bodrum katı
Tenir bon: direnmek, dayanmak, dişini sıkmak
İnconvénient: sakınca, engel, mahzur, külfet, dezavantaj
Expédier en duex temps trois mouvements: hızlıca yapmak
A flots: büyük miktarda
S’en donner a coeur joie: deliler gibi eğlenerek dans etmek
Avoir la tete qui tourne: kendini iyi hissetmemek, sarhoş olmak, başı dönmek, sersemleşmek
L’air printanier: bahar havası
Frisé: kıvırcık
Enlacer: sarılmak,
Langoureux: languide: gevşek, ölü, ağır
Descente de police: polis baskını
Colloque: konferans, konuşma, söyleşi
Aigrefin: dalavereci, düzenbaz, kurnaz
Rabrouer: terslemek, paylamak
Cours d’appel: istinaf mahkemesi
Baragounier: saçmalamak
La descente de police: polis baskını
Elle n’en revient pas: elle est tres étonnée, stupéfaite.
S’évanouir: bayılmak
Prendre quelques chose a coeur: bir şeye karşı büyük bir ilgi göstermek. (Il prend ses etudes a coeur)
à quel point elle tient a l'estime de cet homme. Bu adama ne kadar değer verdiğini, bu adamı ne denli
önemsediğini (tenir a l’estime)
plus precisement: özellikle de
gratitude: la reconnaissance: minnet, şükran
infraction: suç, ihlal
améremeent: acı acı
coup de tÊte: hiç düşünmeden yapılan eylem, bir anlık heves
accorder une voix a qqn: -e oy vermek
vénérable: saygıdeğer
faire l’amour avec: sevişmek
grenade: nar; el bombası
claquement: şaklama, el çırpma
craquement: çatırtı, gıcırdama, cıyaklama, cırlama
crépitement: çatırdama, çıtırtı
détonation: infilak, patlama
grinciment: gıcırtı, gıcırdama
grondement: gürleme, homurtu, gümbürtü
tintement: çınlama, çıngırtı
vacarme: gürültü, itiş kakış, şamata
clochette: çıngırak, küçük çan, zil
chandail: kazak
apanage: ayrıcalık, imtiyaz,
friandise: şekerleme, şeker, bonbon
est en hyperglycémie: şekeri yükselmek
boucler: tamamlamak, bitirmek, kıvırmak
cartable: okul çantası
apprivoiser: ehlileştirmek, uysallaştırmak
juvenile: çocuksu, gençlere özgü, olgunlaşmamış
juguler: önlemek, durdurmak
chahut: gürültü, patırtı
pêter les plombs: delirmek, aklını kaçırmak, çıldırmak
rempiler: geri dönmek, geri alınmak
fourmiller: ile dolu olmak,
avoir le nez dans le guidon: eşekler gibi çalışmak, yoğun bir çalışma içinde olmak, işin özünü
göremeyecek kadar yoğunlaşmak, meşgul olmak (etre débordée)
du tout au tout: büsbütün, baştan başa, tamamıyla
galopant: hızla artan,
galoper: dörtnala gitmek
peiner a: -için didinmek, için uğraşmak
si tout s’arrange: eğer herşey yolunda giderse
faire des achats: alış veriş yapmak
jardin public: park, halka açık bir park
dénoncer: gammazlamak, ele vermek, şikayet etmek, ihbar etmek
suivre des cours de français
prospecter: araştırmak, keşfetmek, incelemek, tetkik etmek,
indication: bilgi, ipucu, gösterge, belirti, işaret
démarche: girişim, teşebbüs,
attendre avec impatience: dört gözle beklemek, sabırsızlıkla beklemek
sciemment: bile bile, bilerek
etre censé faire: -malı-meli,
solennel: gösterişli, ağırbaşlı, heybetli
salutaire: yararlı, sağlıklı
propice: uygun, elverişli, yararlı
jeûner: oruç tutmak, perhiz etmek
se divertir: eğlenmek
manquement: ihlal, kusur, riayetsizlik,
s’enorgueillir: övünmek, ile gururlanmak,
se forgèr une réputation: -e üne sahip olmak,
détenir: posseder, avoir, garder, retenir
charger qqn de: -e talimat vermek, -nı yapma görevini vermek
altercation: ağız dalaşı, didişme, gereksiz tartışma
amuseur: soytarı,
testament: vasiyet
somptueusement: görkemli, şatafatlı bir şekilde
studieux: gayretli, çalışkan
sédentaire: hareketsiz
coussin: yastık bondé: kalabalık, tıklım tıklım
ordres inférieur: alt türler, alt tabakalar
stupeur: şaşkınlık
s'asseoir en tailleur: bağdaş kurup oturmak
siroter: yudumlamak
suie: is
allégresse: canlılık, neşe, sevinç

léthargie: uyuşukluk, atalet, yorgunluk, bitkinlik.


Nausée: bulantı
Désertification: ıssızlaşma
Désert: ıssızlık

La mort dans l’Âme: ümitsiz, çaresiz, umutsuz (fortement a contrecoeur)


Contrecoeur: isteksiz, gönülsüz, hevessiz, gönülsüz,
Filer: sıvışmak, tüymek, hızlıca çıkmak
Efleurer: hafifçe dokunmak
Voiture cellulaire: polis aracı; tutukla nakil aracı
En pleine nuit: gece yarısı
Mineurs: 18 yaşından küçükler
Éluder: kaçınmak, sakınmak, uzak durmak, bertaraf etmek, konuyu değiştirmek
Gémir: inlemek, sızlamak
Placide: sakin, soğukkanlı, huzurlu
Ç'est la première fois de ma vie: Hayatımda ilk kez
se patience est à bout: sabrı tükenmek üzereydi.
Vacillante: titrek
Se résigner a: -nı yapmayı kabul etmek, -e razı olmak, sonunda razı olmak, -e boyun eğmek
Sans ménagement: zorla, kabaca, insafsızca, kırıcı bir şekilde
Griffonner: karalamak,
Au suivant: Sıradaki
Livide: solgun, soluk, kanı çekilmiş
Enterrement: defin, gömme
Tete d’enterrement: üzülmek,
Casier judiciare: sabıka kaydı.

Bagarre: kavga, boğuşma, arbede, vuruşma


Oeillet: karanfil
Collaborateur: iş arkadaşı, yardımcı, asistan, katkıda bulanan, işbirlikçi, iştirakçi
Canard: ördek, gazete
Tant que: olduğu müddetçe
Untel: bilmem kim, falan, filan
İntarissable: tükenmez,

communiqué de presse: basın bildirisi


couverture médiatique: medyada yer alma
médiatisation: haberder kılma, bilinir kılma,
lectorat: okur sayısı
feuille de chou: değersiz bir gazete
rubrique des chiens écrasés: gazetede olaylar-hadiseler bölümü
torchon: toz bezi, bulaşık bezi, paspas; kötü bir gazete, gazete
billet: bilet, not
la chronique: gazete makalesi
la dépÊche: tebliğ
feuilleton: gazetede yer alan dizi, pembe dizi
rubrique: köşe yazısı
la une: ön sayfa
scoop: sansasyon

La cause:
Verbes: avoir pour origine, découler de, etre cause par, etre dû a, provenir de, etre provoqué par,
resulter de: -den kaynaklanmak, den ileri gelmek, -nın nedeni..dir.
Vu que, c’est que, d’autaunt plus que, des l’instant que, des lors que, du fait que, maintenant que, a
present que, a la süite de, par süite de, vu: -den dolayı,
La consequence:
A tel point que, ainsi, aussi, c’est pourquoi, de ce fait, si bien que, de la, d’ou: bu yüzden, bundan
dolayı, böylece, nitekim, bunun bir sonucu olarak, bu nedenle

Convier: çağırmak, davet etmek,


à l'issue de:-nın sonunda
s'ouvrira sur / débutera par: ile başlayacak,
se dérouler: cereyan etmek, yapılmak, gerçekleşmek, meydana gelmek
La cérémonie se tiendra: ayin-tören olacak, (se tenir: olmak, meydana gelmek)

Etre en charge de:-den sorumlu olmak


Affichage:reklam panosu, ekran, görünüm

Ahurir par: karşısında şaşkınlığa uğramak, şaşkına çevirmek


Ahuri: şaşkın, affalamış
Ahurissant: şaşırtıcı, sersemletici
Broyer: öğütmek, ezmek
Broyer du noir: kara kara düşünmek
Cannelle: tarçın
Cardamome: kakule
clou de girofle: karanfil baharatı
rehausser: artırmak, geliştirmek, yükseltmek
torrefier: kavurmak
devenir pratique courante: yaygın bir uygulama haline gelmek
issu de:-den yapılan
etre prisé au:-de yaygın, popüler olmak
griller: kızartmak, kavurmak
proliférer: sayısı artmak, çoğalmak
sermon: vaaz, nutuk
prendre place: oturmak, yerini almak
siroter: yudumlamak,
laper: höpürdeterek içmek

la banquise: buz dağı


faire provision de: stoklamak, tedarik etmek, depolamak
percer: delmek, delik açmak, yarmak
piquant: keskin, sert, dokunaklı, acı
scaphandre: dalgıç giysisi

en dépot de bilan: iflas etmek, piyasadan silinmek


chiffre d’affaire: gelir, satış miktarı, ciro
pérenniser: ölümsüzleştirmek, ebedileştirmek,
tirer sa révérence: emekli olmak, vedalaşmak, işten vazgeçmek
changer d'un iota: zerre değişmemek
A la moindre faute: En ufak bir hata durumunda
Émeute: isyan, ayaklanma, kargaşalık, karışıklık
Cylone: kasırga

Livide: solgun, soluk, kanı çekilmiş


Atteré:donakalmış, büyük hayrete düşmüş, donakalmış, şaşırmış, şaşkın
Flageolant: titrek, bitkini sarsak, sallanan, sarsıntılı
Frisson: titreme, ürperti
Casier judiciare: sabıka kağıdı
avec un air résigné: uysal bir biçimde, yumuşak başlı, kabullenmiş, boyun eğimiş bir şekilde
Le plus tôt sera le mieux: Ne kadar erken o kadar iyi, çabuk olsak iyi olur.
Sanglot: hıçkırık
manque d'assurance: çekingenlik, utangçlık, özgüvensizlik
gaucherie: maladresse: beceriksizlik
se remettre des émotions: kendine gelmek, sakinleşmek, kendini toparlamak
redonner a qqn des couleurs : kendine getirmek, canlandırmak, rengi gelmek
sollicitude (vers): şefkat, ihtimam, kaygı,
vieux jeu: demode, modası geçmiş
périmé: modası geçmiş, bayat, banal, hükmü kalmamış,, tarihi geçmiş
courtois: nazik, sevimli, kibar, zarif
se faire prende: yanlış bir şey yaparken yakalanmak,
sauf que: şu farkla, bu farkla,
dater de la nuit des temps: eski zamanlardan kalma

de temps à autre: ara sıra, kimi vakit, zaman zaman, bazen


cela me touche beaucoup: bunun benim için anlamı büyük, bu beni oldukça duygulandırdı.
S'étendre sur les centres d'intérêt: ilgi alanlarını genişletmek
Relancer la conversation: konuşmayı yeniden başlatmak
İnterminable: sonsuz, bitmez tükenmez
Sobre: ölçülü, ılımlı, ayık,
Établir un contact: iletişim-bağlantı kurmak
ce n est pas le cas avec un client: Bir müşteri için durum böyle değildir.
déjeuners d'affaires: iş yemeği
les cadres: yönetim kadrosu, yöneticiler
endroit: mekan
faire un compte rendu: rapor hazırlamak
données chiffrées: istatistikler, veriler
en boucle: tekrar tekrar, hiç durmadan, devamlı, sık sık, düzenli olarak, sürekli olarak, defalarca

cossu: varlıklı, zengin


dextérité: ustalık, el çabukluğu, beceri, maharet, hüner, kıvraklık
mettre au ban de: -den dışlanmak, -den sürgün edilmek
endosser la responsabilité de: -nın sorumluluğunu almak, sorumluluğunu üstlenmek
empressement: hevesle,
À la suite de quoi: Sonuç olarak,
Par inadvertance:x farkında olmadan, ihtiyatsızca, dikkatsizce, yanlışlıkla, istemeden
Passer outre: göz ardı etmek, göz yummak, reddetmek, görmezlikten gelmek, dikkate almamak
Réprimander: azarlamak, paylamak,
Dévot: sofu, dindar
Avec Véhémence: şiddetle,
Toréfaction: kavurma
İmpie: kötü, dinsiz, günahkar, fena, kem,
respecter à la lettre: yerine getirilmek, gerçekleştirilmek,
inexorablement: acımasızca, amansızca
ébranler: sarsmak
ancrée: kök salmış, köklü,

sombre: karanlık, kasvetli, karamsar, kederli, loş, hüzünlü


poulpe: ahtapot
remuer: oynamak, kımıldamak, sallanmak, heyecanlandırmak
une hache: balta
corail: mercan
se rendre a l’ennemie (se soumettre): düşmana boyun eğmek, teslim olmak
concessionnaire: acente, temsilci, satıcı
perdurer: katlanmak, tahammül etmek, dayanmak, sürdürmek,
gérable: idare edilebilir, başa çıkabilir, yönetilebilir
le très surveillé: yüksek oranda izlenen.
à compter de: -itibaren, -e kadar,
soulager: hafifletmek, dindirmek, yatıştırmak, azaltmak, teskin etmek, yükünü azaltmak

dégel: erime, çözülme


inlassablement: yorulmak bilmez, bitmek tükenmek bilmeksizin, durmadan
apaisement: yatıştırma, ağrıyı kesme, gerilimleri hafifletme
en point de mire: hedef noktası,
talonner: ardından gelmek, izlemek, takip etmek
détendue: sakin
se détendre: dinlenmek, eğlenmek, sakinleşmek, rahatlamak, gevşemek

incrédule: şüpheci, imansız,


des liens sont en train de se tisser: bir ilişki doğmak üzere.
Tisser: dokumak
Combler: doldurmak, tatmin etmek,
Préconçu: peşin hükümlü, ön yargılı
Démordre: vazgeçmek,
Ricanement: alay,
Des paroles dures: kırıcı sözler
Des airs supérieurs: üstünlük taslama, hor görme
Croiser son regard: gözlerinin içine bakmak
GÊnant: sıkıntılı, sıkıcı, rahatsız edici
gÊne: sıkıntı, azap, kötü durum, utanma, mahcup olma, utanç duyma
indécent: yakışıksız, uygunsuz
maladresse: baceriksizlik, sakarlık
gaucherie: beceriksizlik
parure: süs, giysi, takı, ziynet, elbise
gracieux: hoş, ince, zarif, vakur, ağırbaşlı,
larme: göz yaşı
coffret: kutu, sandık, çekmece
soufrir: acı çekmek, azap çekmek, elem çekmek, katlamak, ıstırap çekmek,
faire souffrir: acı çektirmek, acıtmak
souffrant: rahatsız
souffre de: -den muzdarip, -den acı çekmek, -nın özlemini çekmek
charade: muamma, bilmece, sessiz sinema

ratifier: onaylamak, doğrulamak, imzalamak


d’égal à égal: eşit koşullar içinde, eşit olarak
traiter d’égal à égal: eşit davranmak,
prend de l’ampleur: git gide güçlenmek, filizlenmek, yayılmak, büyümek, gelişmek
réticence: isteksizlik, tereddüt
vigilant: gözü açık, uyanık, tetikte.

Réservez-vous de: biraz daha -… ister minizi


Réservez-vous du temps pour: için kendinize zaman ayırın
relevé bancaire: banka ekstresi
rectifier: düzeltmek
accusé: davalı, sanık, suçlu, zanlı
accusé de réception: makbuz
préjudice: arıza, ziyan, zarar, ön yargı,
débiter: (hesaptan para) kesmek, borçlandırmak,
omettre: unutmak, ihmal etmek, atlamak,
défectueux: kusurlu, hatalı, bozuk, eksik, arızalı
détérioration: bozulmak, tahribat
engagement: sözleşme, taahhüt, mukavele, söz, angajman, bağlılık,
franco domicile: ücretsiz konut
port: taşıma, nakliye, liman
remise: indirim
savoir gré a: müteşekkir olmak, teşekkür borçlu olmak
stipuler: şart koşmak, taahhüt etmek
virement: havale, para transferi
piece de rechange: yedek parça
remboursement: geri ödeme, ödeme
main-d'oeuvre: iş gücü, çalışma gücü,
faire un échange: değiştirmek
Il n'en est pas question: Kesinlikle olamaz, söz konusu olamaz, böyle bir şey olamaz.
Que puis-je pour vous ?: Sizin için ne yapabilirim
Tout d’un coup: aniden, ansızın, birden, birdenbire
Bon de garantie: garanti belgesi
Réclamation: şikayet, yakınma, suçlama
Moulu: öğütülmüş, çekilmiş
Se reproduire: tekrarlamak, yenilenmek
désagrément subi: tatsız olay, verilen rahatsızlık, neden olunan rahatsızlık
accorder votre confiance a qqn: -e güven duymak
litige: dava, anlaşmazlık, hukuk davası, uyuşmazlık

bras: kol, iş gücü,


vagabondage: serserilik, aylaklık
oisiveté: tembellik, aylaklık, miskinlik

fourrure: kürk,
fiacre: at arabası
attraper froid: üşütmek
rivières de diamants: elmas kolye
faire une déclaration de perte: kayıp ilanında bulunmak
pâlir: ağarmak, benzi atmak, solmak,
pâlit: rengi solmak,
sabot: takunya
soulier: kundura, ayakkabı

préconçue: ön yargı, boş inan, peşin hüküm, varsayım


inéluctablement: kaçınılmaz olarak, kaçınılmaz bir biçimde, mutlaka, illa ki
incontestablement: kesinlikle, şüphesiz, muhakka, hiç şüphesiz, kuşkusuz, elbette, ne olursa olsun,
kesin olarak
répandre: yaymak, saçmak

porter l'affaire en justice: davayı mahkemeye götürmek


régler le litige: davayı çözüme kavuşturmak, meseleyi halletmek, konuyu çözüme bağlamak,
anlaşmazlığı çözmek
engagé une procédure: dava açmak, davayı başlatmak
etre de mauvaise foi: kötü niyetli olmak
contentiuex: çekişmeli, ihtilaflı, kavgalı

On dirait du-de: -e gibi görünüyor. (On dirait du verre)


Jumelle: dürbün
İnsolite: alışılmamış, ender, seyrek, nadir, olağan dışı, sıradışı
Scaphandre: dalgıç giysisi, basınçlı pilot elbisesi
Calamité: felakat, müsibet, afet, bela, (Désastre, fléau)
Supergéant: (gigantesque): devasa, kocaman, dev gibi
Flotter: yüzmek, dalgalanmak, sürüklenmek
Hospitaliere: misafirperver, konuksever
Une clairiere: ormandaki açıklık, bir açıklık
Humide: nemli, ıslak, rutubetli
Apeuré: ürkmüş, korkmuş
Coup de feu: silah sesi, silah atışı
trainé sur le chemin: yolda sürüklemek
désorienté par: -den ötürü afallamış
vigilant: uyanık, gözü açık
pousser des cris: çığlık atmak,
remuer la queue: kuyruğunu sallamak
Combien faites-vous payer: Ne kadar ücret alıyorsunuz
Vivre de ce travail: Bu işten geçimini sağlamak,
Paille: hasır
Foin: saman
Depuis longtemps: uzun zamandır, uzun zaman önce

l'espionnage industriel: sanayi casusluğu


etre cantonnées à: ile sınırlı kalmak
incessant: aralıksız, durmak bilmeyen, devamlı, durmayan.
Réprimer: bastırmak, önlemek, cezalandırmak, baskı kurmak
Dommage: zarar, ziyan
Au déballage: ambalajı açarken
Défectueux: kusurlu, hatalı, bozuk, arızalı
Faire un échange: değişim yapmak
Tomber en panne: bozulmak
Faire notre-mon possible pour: için elimizden geleni yapmak (faire de mieux pour)
(Je ferai mon possible que tu sois heureux)
Retourner a: -e iade etmek
Régler le litige: anlaşmazlığı çözüme kavuşturmak,
Porter l’affaire en justice: sorunu meseleyi mahkeyeme taşımak
Éngager un procedure: dava açmak
L’affaire est entre les mains d’avocat.
Relancer: harekete geçirmek
Accuser reception de: -nı aldık, ulaştığını bildirmek isteriz.
Facheux: üzücü, can sıkıcı
Tu la boucles: kapa çeneni,
Des clous: Saçma, saçmalık
Tu peux toujour courir!: Çok beklersin!
Lassitude: bezginlik, bıkkınlık,
Y en a marre: Bıktım artık bundan, yeter artık, lanet olsun
La barbe!: usandım, bıktım
Agacement: kızgınlık
Va-t-en: Defol
Dégage: Siktir, defol, çekil yolumdan

dans l’axe: ekseninde


gestion: idare
se reproduire: çoğalma
le vis-à-vis de: -nın muhatabı
nourrice: bakıcı
subsistance: geçim kaynakları
défavorables à: -için elverişsiz olmak

incident: olay, vaka, arıza, aksilik


se déclencher: patlak vermek
déclencher une evenement: bir olaya neden olmak, bir olayı tetiklemek
cyclone: kasırga.
Sinistre: korkunç, ürkütücü, uğursuz
Extinction du feu: ateşi söndürme
extinction des espèces: soy tükenmesi
brasier: kor
flamme: alev
clignoter: yanıp sönmek, titreşmek, parlamak, parıldamak,
étinceler: parıldamak, ışıldamak, kıvılcım saçmak
étincelant: parlak, ışıltılı
étincelle: ışıltı
lueur: parıltı, ışıltı

interpellation: sorgu,
garde a vue: göz altı
etre place en garde a vue: göz altına alınmak
mettre en garde a vue: göz altına almak
placer en garde a vue: göz altına almak
le prisonnier: tutsak, tutuklu
enlevement: kaçırma, adam kaçırma
évasion: firar, hapisten kaçma
le hold-up: soygun
le meurtre: cinayet
le pickpocket: yan kesici
se faire la belle: kaçmaya çalışmak
prendre la poudre d'escampette: kaçmak, firar etmek
faire la peau: öldürmek
faire un casse: soygun yapmak
un braquage: soygun, hırsızlık
tombé nez-à-nez avec: ile yüz yüze-burun buruna gelmek
en émoi: heyecan içinde (Je suis en émoi)
un périmetre de sécurité: güvenlik çemberi
capture: yakalama
prolongée par: tarafından uzatılmak
rompre: bozulmak
équilibre: denge
encagoulé: maskeli, kapşonlu
faire une revue de presse: gazeteleri gözden geçirmek,

relance: kurtarma, canlanma, sağlığına kavuşma, kendine gelme


faire pencher la balance en leurs sens: dengeyi kendi lehine değiştirmek
plaider: savunmak, ileri sürmek, açıklamak
chèque en blanc: açık çek, karşılıksız bir çek, boş bir çek
amendement: düzeltme, değişiklik, tebdil, iyileştirme
empreinte écologique: Çevreye verilen etki, karbon ayak izi
incitation: teşvik, saik, dürtü
rectificative: düzeltici,

en provenance de: -den gelen


approvisionnement: tedarik, ikmal
ravitaillement: ikmal, sağlama
lucratif: karlı, kazançlı
dérober: araklamak, aşırmak, yürütmek,
dérobé: gizli
a la dérobe: gizlice
se dérober: kaçınmak, sıvışmak, saklanmak
porte dérobée: arka kapı
envoi: gönderi, sevk, intikal, sevkiyat, gönderme
bourgmestre: belediye başkanı

etre correct avec qqn:-e iyi davranmak (Je suis correct avec lui)
dégradant: küçültücü, alçaltıcı
en finir avec: -den kurtulmak; -nı atletmek, -den sıyrılmak, bir kenara atmak, ile işini bitirmek
En moins de deux mois: İki aydan kısa süre içinde
Stagner: durgun olmak, değişmeden kalmak,
Terrien: dünyalı
Dans les environs: yakınlarda, yakın bölgelerde, buralarda
Avec voracité: hırsla, aç gözlülükle,
Mes yeux se sont emplis de larmes
Exposé: rapor, açıklama, sunum, takdim, izah
Exposé des motifs: gerekçe
Exposer: anlatmak, açıklamak, göstermek, sergilemek
Je le jure: yemin ederim,
Reprendre connaissance: kendini gelmek, canlanmak
S’évanouir: bayılmak
Voila ce que j’avais a vous dire

Tu m’étais utile: Bana çok yardımcı oldun (Je t’étais utile aussi)
Mes pensées se tournaient vers qqn: -Nı düşünmek, aklına gelmek,
Prendre soin: göz kulak olmak, ilgilenmek, bakmak, özen göstermek,

Se Mettre d’accord: anlaşmak, uzlaşmak, hem fikir olmak, aynı fikirde olmak, kararlaştırmak
Audit: denetim
Audit comptable: mali denetim
Audit d’activité: etkinlik denetimi
Audit des ressources: kaynak seviyelendirme
Audit interne: iç denetim
Parrainage: sponsorluk, destekleme, kefillik
Encart: ek, ilave
Démarrage: başlangıç, giriş, çalıştır
Clé de démarrage: başlangıç anahtarı
Démarrage rapide: hızlı başlangıç
Extrait: öz, özet, alıtı, aktarma, ayıklama,
responsables des services: departman yetkilileri
révoltant: tiksindirici, dehşet verici, rahatsız edici
je tenais à vous féliciter: sizi tebrik etmek isterim,
inadapté: uyumsuz, yetersiz, uygun olmayan,
retenir mon attention: dikkatimi çekmek
Cela donne une fausse image de: -nı yanlış tanıtmak, -nın hakkında yanlış bir izlenim sunmak,
Exlusif: özel
İndiscrétion: boşboğazlık, düşüncesizlik, patavatsızlık
Etre en rupture de stock: yetersiz durumda olmak, stokları tükenmiş vaziyette olmak,
Redresser: düzeltmek, doğrultmak, ayağa kaldırmak
Offre: arz, teklif, sunu,
Gamme: seri, çeşitlilik
Gamme de produits: ürün çeşitliliği, ürün serisi

Retranscrire: kaleme almak, yazmak, çoğaltmak


Sortir de nulle part:ansızın birden ortaya çıkmak, hiç yoktan meydana gelmek,
le droit de réparation en cas de préjudice: zarar-arıza durumunda tazminat hakkı
provisoire: geçici,
infondé: asılsız, temelsiz
aparté: itiraz,
accorder a: - e vermek, -e sunmak, bağışlamak, bahşetmek,
Amnesty International: Uluslararası Af Örgütü
Appauvrissement: bitkinlik tükenme çöküntü, harap etmek, tüketme, fakirleştirme
Répercussion: etki, tesir, yansıma, sonuç, yankı,
Répercuter: aksettirmek, yansıtmak
Se répercuter: asketmek, yankılamak,
La peine de mort: idam cezası,
Asile: sığınak, barınak, sığınma, konut
Saccager: yağmalamak, altüst etmek
Saccage: yağma
Piller: yağmalamak, talan etmek,
Pallier: yenmek, dindirmek, yatıştırmak, hafifletmek,

Méconnaissable: tanınmaz halde, tanınmaz


Vestige: iz, kalıntı, artakalan
Ruine: harabe, yıkım, virane, enkaz, kalıntı, çöküntü
Se comporter comme: gibi davranmak
İntacte: bozulmamış, işler durumda, sağlam, bakir,
Paille: saman
Agile: çevik, atik
Brulant: ateşli
Soucoupe: fincan tabağı
De la sorte: bu şekilde, böylelikle, böyle, şöyle
Air: ezgi, beste, melodi
Se baisser vers: eğilmek
Se donner du mal: didinmek, çaba göstermek, çabalamak, uğraşmak, yorulmadan çalışmak
Montreur: sunucu, tanıcı, takdim edici
En peu de temps: kısa bir süre içinde, çok geçmeden

En rupture de: -i tüketmek, bitirmek,


Aere: havadar
gamme de soins pour le corps: vücut bakım ürünü serisi
chiffre d’affaire: ciro, satış miktarı
régler les problemes: sorunları çözmek, durumuyla ilgilenmek, sorunlarıyla ilgilenmek
contrats d'exclusivité: özel sözleşme
Une nouvelle gamme de produits va bientôt être lancée: Yakında piyasaya yeni bir ürün yelpazesi-
serisi sürülecek.
Mésentente avec: ile yaşanan fikir ayrılığı, anlaşmazlık, uyumsuzluk,
le rachat du fournisseur d'accès à Internet: İnternet servis sağlayıcısının devralınması
Le rachat d: -nın devralınması
Débourser: ödemek, harcamak
Déboursement: harcama, masraf, ödeme, maliyet
Racheter un société: şirketi satın almak
Pincette: cımbız
On dirait que: görünüşe göre, duruma bakılırsa, anlışılan o ki,
Remonter l’entreprise: şirketini canlandırmak
Redresser la situation: durumu düzeltmek
En commencer par: ile başlayarak,
Qu'en est-il maintenant ?: Peki ya şimdi ne durumda
Accroche: alıntı, iktibas,
Édito: baş yazı
vadrouiller: gezmek, yollara düşmek
en vadrouille: yollara düşmüş,
vexer: incitmek, üzmek, canını sıkmak, rahatsız etmek
vexé: üzgün
vexant: sıkıcı
taire le nom: isminden bahsetmemek
braquer: dévaliser: soymak, çalmak, hırsızlık etmek
expatrié: ülkesinden ayrılan, gurbetçi
envisager: ön görmek, düşünmek, tasavvur etmek,
faire apparaitre que: -göstermektedir.
Cela montre-indique que
Chomeur: işsiz
déficit budgétaire: bütçe açığı (l’excedent budgetaire: bütçe fazlası)
population active: çalışan nüfuz
Le tiers: üçte bir, les deux tiers: üçte ikisi
Transport en commun: toplu taşıma (prendre la transport en commun)
Prépondérant: ağır basmaktadır, büyük bir rol oynamaktadır. Kilit rol oynamak
Environ/approximativement/pres de/presque la moitié: nerese yarısı, yaklaşık olarak yarısı, yarısı
kadar
Par rapport a: ile karşılaştırıldığında,
L’écart entre: arasındaki fark
Deux fois plus importante: iki kat daha önemli
Rivage: kıyı, sahil
Longer:-e boyunca yürüyümek
coups de fils: telefon görüşmesi
frissonner: titremek, ürpermek, heyecandan titremek

préceptuer: mürebbiye, öğretmen, eğitimci,


précepte: talim, öğreti, hüküm, talimat
curé: papaz, rahip
lâche: korkak,
froisser: ezmek, buruşturmak, kırıştırmak
déchirer: yırtmak, koparmak, parçalamak
gronder: azarlamak, gürlemek, paylamak, fırça atmak, sövmek
se facher avec: - e kızmak,
prévision: basiret, tahmin,
vestibule: avlu, hol, lobi
sou: kuruş metelik
malin: kurnaz, habis, uğursuz, kötü yürekli, aldatıcı
adéquat: uygun, yeterli,
sans issue: çaresiz, umutsuz; çıkmaz sokak
sans histoire: sorunsuz bir şekilde
Ce sera plus sûr: Il y a moins de risques.
Étable: ahır
Du moins: en tout cas: her halükarda,
En tout les cas: her halüjarda, her durumda

S’inspirer de: -den ilham almak, -den esinlenmek


Responsabiliser: yetki vermek, sorumluluk vermek, yetkilendirmek,
Tract: broşür, el ilanı
Incompétent: yetersiz, ehliyetsiz, kabiliyetsiz, yetkisiz
Ralentir: ağırlaşmak, yavaşlatmak, ağırlaştırmak, azaltmak
Protester contre
Ralentir l’activité: iş yavaşlatma
A leur place, je ferais la meme chose:
C’est a propos de quoi
Vous etes pour ou contre:

Doper (par): teşvik etmek, uyarmak, kışkırtmak, yüreklendirmek, harekete geçirmek


s’en fout de: -umursamamak, (Je m’en fout)
déficit: azlık, kesinti, noksanlık, eksiklik

déplaire: gücendirmek, rahatsız etmek, kırmak


déplaisant: antipatik, berbat, hoşa gitmeyen, nahoş, savimsiz, tatsız
impassible: duygusuz, duyarsız, kayıtsız
orgueilluex: kibirli, gururlu, mağrur
orgueil: gurur, övünç, kıvanç
prendre garde: dikkat etmek
femme de chambre: oda hizmetçisi
vocation: meslek, iş
De quoi vivait-il: Hayatını nasıl kazanıyordu?
Verger: meyve bahçesi
Tilleul: ıhlamur ağacı
Sommeil de plomb: ağır bir uyku
Contrarié: öfkeli, sinirli, kızgın
Volupté: şehvet, zevk, haz
Agacer: sinirlendirmek, canını sıkmak, kızdırmak, gıcık etmek, kışkırtmak
Plancher: döşeme, zemin, taban

J’en ai assez
Je ne supporte plus cette situation
Je n’en peux plus
Effectuer un préavis: önceden haber vermek
Rédiger une lettre de démisson: istifa mektubu hazırlamak
Postuler pour un autre poste.
Anticipé: beklenen, ön görülen
Cordail: sıcak, candan, içten
Percutant: çarpıcı, etkileyici
Hocher la tete: başını sallamak, baş ile onaylamak, evet anlamında kafasını sallamak
État du moment: o andaki durum
Entendre parler par: -den duymak,

Le discours indirect passé: annoncer, assurer, promettre, dire, ajouter, expliquer


-futur proche: imparfait du verbe aller+infinif: Je vais démissionner: Je lui ai annoncé que j’allais
démissonner.
-présent: imparfait, passé composé: plus que parfait
Le travail est intéressant et j’ai vraiment apprecié tous le projets: Je lui ai expliqué que le travail était
interessant et j’avais vraiment apprecié tous les projets.
-futur simple: conditonnel present: Je trouverai des solutions pour mon remplacement et je finirai le
dossier: Je lui ai assuré que-promis que je trouverais des solutions pour mon remplacement et je
finirais le dossier.

Vigilant: açıkgöz, uyanık, gözü açık, tetikte


Passer inaperçu: farkedilmemek, gözden kaçmak
concertation préalable: önceden danışma
Compte rendu: rapor, özet
Attribution: işlev
a tour de rôle: sırayla
sur le tas: yerinde, fabrikada, üretim alanında
on en est où: ne durumdayız; nereye vardık, neredeyiz
lamentable: acıklı, acınası

irréprochable: kusursuz
rassurant: rahatlatıcı, teskin edici
épargner tout stress: stresten korumak
épargne: tasarruf, birikim, tutum
épargner: tasarruf etmek, biriktirmek, kurtarmak, korumak, saklamak, yığmak
une carte d'embarquement: biniş kartı
virée nature: doğa gezintileri
peuplade: kabile
reculé: uzak, eski, ücra
orientation: yön, yönelim, eğilim, yönlendirme
spacieux: geniş, ferah
en l’air: yukarıya, yukarıda, havada,
ça et là: şurada burada
aux alentours: civarında, sularında, etrafında
à vol d’oiseau: kuş bakışı,
à deux pas: bir taş atımı-iki adımlık mesafede
tribulation: sıkıntı, çile, dert
pérégrination: yolculuk, gezi,
faire la connaissance de: ile tanışmak
se retirer en ermitage: inzivaya çekilmek
altitude: yükseklik, rakım, seviye, düzey, irtifa
expulser: sınır dışı etmek, sürgün etmek,

irriguer: sulamak
concupiscence: arzu, iştiyak
sous-tendre: -destekleyen, altında yatan
constance: sabitlik
laisser qqn pantois: şaşırtmak
d’une année sur l’autre: bir yıldan diğerine
d’affleurement pour: -e yaklaşan
souveraineté: hükmetme
gouvernement: yönetim
régne: hükümranlık
puisque c’était de cela qu’il s’agissait encore au xvir siècle: çünkü 17. yüzyılda mevcut olan
hâlâ buydu.
Repérage: belirleme, saptama
Charnière: arasındaki sınır

Maladif: hastalıklı,
İndisposé: keyfisiz, rahatsız,
İndisposer: rahatsız etmek
Maussade: aynasız, somurtkan, üzgün, asık suratlı, can sıkıcı, tatsız
Remord: vicdan azabı, pişmanlık,
En peu de jours: Birkaç gün içinde
Éperdument: çılgınca, adamakıllı, baştan başa, büsbütün, deli gibi, tümüyle
Fou de rage: çok sinirli, öfkeli, öfkeden kudurmuş vaziyette, kızgın,
Abomination: tiksinme, iğrenme,
Déplorable: acıklı, içler acısı, acınacak
Déterrer: mezardan çıkarmak, meydana çıkarmak
Pioche: kazma
Dévetir: soymak
Se dévetir: soyunmak
Dévetue: çıplak
Estampe: basma kalıbı, resim, parşömen, baskı
Dandy: züppe
Dédain: hor görme, tahkir, küçük görme, tepeden bakma
Cruauté: acımasızlık, gaddarlık
İnquiétant: ürkütücü, korkutucu, esrarengiz, rahatsız edici
Offrande: adak, kurban, sunu, teklif, bağış
Contrarier: engellemek, karşı gelmek,
Contrariant: aksi, can sıkıcı
Anneau: halka, yüzük
Ôter: çıkarmak, kaldırmak,
Annulaire: yüzük parmağı

Qu'en est-il de: Peki ya…-de durum nasıl


Une filiale: şube
Versement: ödeme,
Versement initial: depozito
Audit: denetim, seviyelendirme
s’interroger sur:-nı merak etmek
dysfonctionnement: aksaklık
emplacement: konum, yer, mevki, arsa, yerleşim
sous-employé: atıl, yetersiz bir şekilde kullanılmakta, yeterli derecede çalıştırılmamakta
sous-dimensionné: alışılandan küçük, normaldan daha küçük
travailler d’arrache-pied: yoğun-sıkı çalışmak,
répercuter: aksetmek, yansıtmak,
se répercuter: yansımak, aksetmek,
procéder: ilerlemek, devam etmek, dava açmak, iş görmek
procédé: süreç, davranış, usul, yöntem,
écoulé: geçen,
durée écoulée: geçen süre
trimestre: üç aylık süre, ilk çeyrek

hémisphere: yarım küre,


latitude: enlem longitude: boylam
peuplement: yerleşim, yığılım
oasis: vaha
végétation: bitki örtüsü
prairie: çayır
steppe: bozkır
la grande bleue: Akdeniz
berge: kıyı, kenar, yaka
esturaire: haliç
étang: gölet
fluvial: ırmak
marais: bataklık
rive: kıyı, sahil, rivage: kıyı, sahil, yalı boyu
En amont: akıntıya karşı, yukarıdan, yukarıya
En aval: akıntı yönünde,
Archipel: takım ada péninsule: yarım ada

Atoll: mercan ada


Baie: koy, körfez
Altitude: irtifa yükseklik
Conjoint: eş
Souder: lehimlemek, birleştirmek, kaynak yapmak
Se souder: kaynaşmak
Globetrotter: seyyah

Génant: sıkıcı, can sıkıcı, rahatsız edici


Affront: hakaret, utanç, onur kırma, ayıp,
Par dépit: kıskançlık yüzünden, kıskançlıkla,
İntimidé: ürken, çekingen, sıkılgan, kaygılı
İntimidant: göz korkutucu
İntimider: göz dağı vermek, gözünü korkutmak, yıldırmak
Sinistre: korkunç, kötü, ürkütücü, uğursuz
Enfer: cehennem
Soutane: cüppe
Réprimander: azarlamak, paylamak
Réprimande: azar, kınama,
Grossier: kaba, bayağı, açık saçık
İnculte: kültürsüz, kara cahil
Se faire des amis: arkadaş edinmek
Défaillante: güçsüz, zayıf, kırılgan
Yeux bridés: çekik gözlü
Trappeur: kürk havyanlarını avlayan
Crique: koy
Caisson: kutu
Étanche: su geçirmez
Brusque: ani, sert, haşin,kaba, beklenmedik
Travailler d’arrache-pied: sıkı çalışma
Ça en vaut la peine: Uğraşmaya değer.

Propice: uygun, elverişli, yararlı


Il est possible: Il se peut
Appréciation: değerlendirme, takdir
Croyance dans
jour férié: resmi tatil
converser avec: ile sohbet etmek, görüşmek, konuşmak
la croisade: haçlılar, haçlı seferleri
le croisé: haçlılar,
le couronnement: taç giyme
couronne: taç
couronner: taç giydirmek
le courtisan: saray mensubu
le regne: hükümdarlık
le trône: taht
Comte: kont
Commémoration: Anma, anma töreni, kutlama
Commémorer: anmak, kutlamak
Armistice: ateşkes
Mettre en terme: sonlandırmak
Cocher: arabacı
Affranchir: azat etmek, serbest bırakmak
Metis: melez
Foubourg: kenar mahalle, varoş,
İnsignifiante: anlamsız, ehemmiyetsiz, önemsiz
Triste: kasvetli
Hautain: kibirli, onurlu, mağrur,
Humble: alçakgönüllü, mütevazi
Discret: ihtiyatlı, alçakgönüllü, ağzı sıkı, suskun, vasat.
Legerete: düşüncesizlik, hafiflik
Entreprenant: girişimci, girişken, atılgan, atak
Sot: aptal, budala, akılsız, ahmak
Lamentation: ağlama, inilti, matem, feryat,
Cogner: çarpmak, toslamak, dövmek, vurmak
Grogner: hırlamak, homurdanmak
Mordre: dişlemek, ısırmak
Aboyer: havlamak
Mordant: aşındırıcı, dokunaklı, iğneli, kulak tırmlayıcı
Mordu: ısırılmış, manyak
Se mordre les doigts: pişman olmak
A son comble: En üst düzeyde-maksimum düzeyde
Sac de couchage: uyku tulumu

Repasser: ütülemek; gözden geçirmek


Table a repasser: ütü masası
Fer a repasser: ütü
Ravi-heureux de vous connaitre/ de faire votre connaissance/de vous rencontrer
le respect des normes de sécurité

assaillir: saldırmak
grade: rütbe, derece, aşama
général de division: tüm general
mater la rébellion: isyanı-ayaklanmayı bastırmak
incarcérer: tutuklanmak, hapsedilmek
fort de Joux: Joux kalesi
posthume: ölümünden sonra
à jamais.: ebediyen, sonsuza kadar, her zaman
dans un délai de:-içinde
jours ouvrés: iş günü

au préalable: önceden
d’ici la: o zamana kadar, bundan önce
en attendant: beklerken, o zamana kadar
a ce moment la:
En fin de compte: nihayetinde
en un clin d’oeil: göz açıp kapayıncaya kadar
en un rien de temps: çabucak, göz açıp kapayıncaya kadari hızlıca. Hiç vakit kaybetmeden
à l’occasion: tesadüfen, laf arasında, sırası gelmişken, -ken, kazara, ara sıra
par moment (every now and then): arada sırada
tout d’un coup: ansızın, birden, aniden.

Expression de l’antériorité: (subjonctif)


Avant que-d’ici a ce que-en attendant que-jusqu’a ce que: -e kadar

Se prendre pour:-nın yerini tutmak, -nın yerini almak


Se dépasser: kendini aşmak

Tranchant: keskin kati


Méchanceté: kötülük, yaramazlık,
Subitement: birden bire, ansızın, aniden
Executer les ordres: emirleri yerine getirmek
Fourreau: kın, kılıf, kılıç kını
Arc: yay
Fleche: ok
Marais: bataklık
Affoler: korkutmak, paniğe kaptırmak
Transpercer: delmek, delip geçmek

İnterpeller: seslenmek, sorguya çekmek, bağırmak


Il est de passage en France: Su sıralar Fransa’da, geçici olarak, geçici bir süreliğine
Plante: bitki
Devancer: -den önce gelmek
Agrafeuse: zımba
Bouilloire: çaydanlık, ibrik, kazan
Rigoureux: sert, sıkı
Plaid: battaniye, örtü,
Plébisciter: desteklenmek, beğenilmek, onaylamak, lehinde olmak

Consultation: danışma, görüşme, ziyatet, müzakere


Cabinet de consultation: muayenehane
İnterne: iç,dahili, stajyer
Sage-femme: ebe
Ausculter: muayene etmek
Diagnostiquer: teşhis etmek, tanılamak
Diagnostique: tanılayıcı, tanısal, teşhisle ilgili
Prendre le pouls: nabzını ölçmek
Médecin traitant: pratisyen doktor
Épuisement: bitkinlik, tükenme, halsizlik
Évanouissement: bayılma, baygınlık
Hémorragie: kanama
İnflammation: iltihaplanma, ateşlenme
Démanger: kaşınmak
Enfler: kabarma, şişirmek
Enflé: kabarık, şişkin, şişmiş
Saigner: kanamak
Vomir: kusmak
Rougeole: kızamık
Bosse: şiş, kabartı
Entorse: burkulma, bozma
Brûlure: yanık
avoir des hauts et des bas: inişli-çıkışlı günler yaşamak, acı tatlı günler yaşamak, inişli çıkışlı olmak,
şöyle böyle
une rage de dent: diş ağrısı
ne pas être dans son assiette: keyfi bozuk olmak, rahatsız olmak,
tomber dans les pommes: bilincini kaybetmek, bayılmak,
bouche à bouche: suni teneffüs
cachet: tablet, hap, damga, mühür,
comprimé: tablet
convalescence: iyileşme, iyileşme dönemi, sağlığına kavuşma,
pilule: hap, tablet
faire faire une prise de sang: kan tahli yaptırmak
des points de suture: dikiş
faire des points de suture a qqn: dikiş atmak

la vision exacte du monde: eksiksiz-muntazam dünya görüşü


ronger: kemirmek, sıyırmak
S’efforcer de: kendini -nı yapmaya zorlamak, -nı yapmaya çalışmak
Dépouiller: arındırmak, yoksun bırakmak, araklamak
Dépouillé: gösterişsiz, sade, süssüz, yoksun,
Dépouille: deri, ganimet, yağma, çapul
Délivrer de: kurtarmak
s’imprégner de: benimsemek
se mettre devant les yeux: gözler önüne sermek

Je vous en supplie: size yalvarıyorum.


Accabler: ezmek, bunaltmak, hakaret etmek, küfretmek
Accablant: baskın, bunaltıcı,
Accablé: sıkıntılı
Deuil: ağıt, matem, yas
Prendre le deuil: bir yakınını kaybettiğini belirten siyah elbiseler içinde olmak
Clandestin: saklı, gizli
Avec fermeté: kararlıkla,
Vil: alçak, aşağılık
İntrigant: entrikacı, düzenbaz
à vive allure: hızlıca
ferveur: gayret, şevk, çoşku (avec ferveur: içtenlikle, coşkuyla, şevkle,)
atroce: iğrenç. Zalim. Gaddarca
a l’eau: annuler,

La page d’accueil: Ana sayfa.


Un disque dur: sabit disk
Housse de protection: Koruyucu kılıf, koruyucu kapak, ekran koruyucu
Faire le maximum pour: -için elinden geleni yapmak
Bosser: çalışmak,
Se lancer: işe başlamak, başlamak, yola çıkmak
Mercatique: pazarlamak
Cible: hedef, amaç
Une boite: une entreprise: une société
Un taf: un travail: boulot
Se mettre a son compte: kendi işini kurmak
Se plonger: s’abimer:-e dalmak
Essoufflée: soluk soluğa, nefes nefese,

Cabas: çanta, file,


Bourrer: doldurmak, tıkamak,
Nuque: boyun, ense
de mauvais gré: istemeye istemeye, isteksizce
vacant: boş, açık
est à ce point….que: o derece, o kadar ki, öyle…ki

la stature: boy, endam, önem, kişilik


le teint: ten
les traits: yüz hatları
souple: yumuşak, esnek, uysal, eğilir bükülür.
Agile: çevik, atik, tez
Gracieux: zarif, nazik, alımlı,
Mou: gevşek, güçsüz
Difforme: çirkin, biçimsiz
Raide: dik, gergin, sapr, bükülmez, kaskatı
être bien bâti: biçimli, sağlam ve düzgün yapılı
avoir des doigts de fée: eli her işe yatkın, becerikli, on parmağında on marifet.
être bien en chair: balık etli olmak, dolgun olmak
n’avoir que la peau sur les os: bir deri bir kemik kalmak
maigre comme un clou: oldukça zayıf olmak, bir deri bir kemik olmak, çok zayıf
élancé: narin ince uzun
nain: bodur, minik, ufak, cüce
une grande asperge: sıska bir kız

médisance: dedikodu
vanité: kibir, tafra,
prurit: kaşıntı, kaşınma
la haine: hınç, nefret
pitié: acıma
oisiveté: aylaklık
l’action droite
conforme à la raison: akla uygun
délivrer de: -den kurtarmak, -den azat etmek, -den özgürleştirmek
rivaliser avec: ile boy ölçüşmek
piété: dindarlık, sofuluk, takva, (vers: saygı)
imprégner: doldurmak, ile dolu olmak

vénérable: aziz, saygıdeğer,


canne: baston
laideur: çirkinlik
décrépitude: çürüme, bozulma, yozlaşma, yıkılış
Il n’en est rien: Öyle değil, bu doğru değil.
İngrat: nankör, iyilikbilmez, sevimsiz
Nourrice: süt anne, dadı, bakıcı
Délaisser: ihmal etmek, yüz üstü bırakmak, boşlamak, yalnız bırakmak, vazgeçmek
İrréalisable: olanaksız, kullanışsız, uygulanamaz, zor, gerçekleştirilemez, yapılmaz, imkansız
Avoir les peines du monde a faire: -nı yapmak için her türlü çabayı göstermek, -nın için elinden geleni
yapmak
Geolier: gardiyan
président des assises: Mahkeme başkanı
se révolter contre: -e isyan etmek, başkaldırmak, karşı çıkmak
se faire d’illusion: kendini kandırmak (Je ne me fais pas d’illusions)
prémédité: kasıtlı, planlanmış, taammüden
avec préméditation: kasıtlı olarak, bilinçli olarak, planlayarak
refuge: sığınak, barınak
trébucher: sürçmek, tökezlemek, sendelemek
en un clin d’oeil: hızlıca, derhal, hemen, bir anda, göz açıp kapayıncaya kadar
ravin: vadi, kanyon
ronce: böğürtleni dut
grange: tahıl ambarı, samanlık
truite: alabalık
enfiler: giymek

devis: teklif, fiyat teklifi


devis de vente: satış teklifi
devis de projet: proje teklifi
demande de devis: teklif talebi
vaut le détour: görülmeye değer, gitmeye değer, (Il vaut le détour: Harika bir yer, asla kaçırılmamalı)
dans les meilleurs délais: en kısa sürede
cadre: kadro, manzara, durum, mevki, pozisyon
apporter des précisions: ayrıntılar vermek,
file d’attente: sıra, kuyruk
carnet de voyage: seyahat günlüğü
monter ma boite: işimi kurmak
prestataire: satıcı, tedarikçi, sağlayıcı, müteahhit, hizmet sağlayıcı
se charger de:-den sorumlu olmak,
croisiere: gemi gezisi, seyir, mavi yolculuk

agile: atik
souple: yumuşak,
mou: yumuşak
avoir des doigts de fée: sihirli parmaklara sahip olmak, on parmağında on marifet
corpulence: şişmanlık
corpulent: şişman
grassouillet: tombul
svelte: narin
etre bien en chair: balık etli etine dolgun olmak
élancé: ince uzun, narin
A vue de nez: İlk bakışta, tahminen, aşağı yukarı
Faire Prix de gros: toptan fiyat indirimi, toptan satış
Il n’en est pas question: olamaz öyle şey, söz konusu bile olmaz. Kesinlikle olmaz
Filière: dal, alan
Frileux: ürkek, kararsız, çekingen, tereddütlü, ikircimli, (soğuğa karşı hassas)
Étouffer: boğulmak
Étouffant: boğucu, bunaltıcı
Prendre aux tripes: heyecanlandırmak, kışkırtmak, harekete geçirmek (un projet qui nous prend aux
tripes)
je m’en fiche: Umrumda değil.
vallées luxuriantes: yemyeşil vadiler
je n’en pouvais plus: artık dayanamıyordum.

Se tendre: gerilmek
Se détendre: gevşemek, rahatlamak
Gratitude: minnet, şükran, minnettarlık
Détente: dinginlik
Accabler: ezmek, bunaltmak, bezmek
Accablé: bezmiş, bunalmış; sıkıntılı
Accablant: bunaltıcı, baskın, ezici
joyeuse et détendue: neşeli ve dingin
correction fraternelle: karşılıklı ıslah
l’affection: şefkat
se reposait l’un dans l’autre: birbirine dayanmak
retentit dans: -e tutunmak
rendre raison de: hesabını vermek
détour: dolambaç, sapma, yön değiştirme,

faire appel: temyizde bulunmak, itiraz etmek


ensevelir: gömmek, saklamak, kefenlemek
cercueil: tabut
en finir avec: kurtulmak, ortadan kaldırmak, yapıp da kurtulmak
en finir avec la vie: yaşamına son vermek
louveteau: yavru kurt
prends soin de toi: kendine dikkat et

préambule: giriş, başlangıç, önsöz


etre en tournée: turne yapmak, turnede bulunmak
tourner en cercle: tur atıp durmak
tourner en ridicule: alay etmek
d'ici la fin de la semaine: hafta sonuna kadar
d’ici la fin de:-nın sonuna kadar
réclamation: şikayet, dilek, yakınma
ça m’arrangerait plus: -e daha çok uyardı
J’essaie de vous joindre: Size ulaşmaya çalışıyorum
Ça vous conviendrait: Size uyar mı?
Ça vous irait: size uyar mı, sizin için uygun mu
Reporter:-e ertelemek
Ça me va-ça me convient: bana uyar,
Le plus vite possible: mümkün olan en kısa sürede
M’accorder du temps: kendime zaman ayırmak
Prendre l’habitude de:-nı yapmayı alışkanlık edinmek
Faire mon travail dans le temps: işimi zamanında yapmak
J’ai des difficulté a:-nı yapmakta zorluk yaşamak, zorlanmak,
Se mettre d’accord: anlaşmak, uzlaşmaya varmak, kabul etmek, uyuşmak,

Redevance: ücret, telif


Libre de redevance: ücretsiz
Fréquentation: katılım, ziyaret, ahbaplık,
Concurrent: rakip, yarışmacı, aday
Faire peau neuve: yeni bir görünüm edinmek, yeni bir kimlik edinmek,
dans le respect de: -e göre, -e uygun olarak
déambulation: yürüyüş, gezinti, beraberinde yürüyüşe çıkmak
allée: dar sokak, geçit, patika
serpenter: zik zak yapmak
grillage: tel örgü
enclos: çevrelenmiş, çitlenmiş
enclore: kuşatmak, çevirmek, çitlemek
implorer: yalvarmak, yakarmak
proie: av, kurban, yem
bambin: yumurcak, küçük çocuk
glaner: toplamak, aşırmak, yürütmek, otlakçılık etmek, elde etmek
au gré de la promenade: yürüyüş boyunca

Littéraire: edebi
Sténographies: kaydedilen kopyalar
Etre en humeur de:-nı yapmaya niyetlenmek
Détour: dolambaç
Sans fin: sonsuz,
Digression: konudan sapma-uzaklaşma
Subtilité: kurnazlık, incelik, ustalık, anlaşılmazlık
Dérouter: şaşırtmak, kafasını karıştırmak, afallatmak, baştan çıkarmak
İnventif: yaratıcı

Creux: oyuk, derin, çukur, çökük, kovuk


Fossé: hendek, uçurum, yarık. Kanyon
Se resserrer: daralmak, küçülmek, sıkışmak
Resserré: dar, sıkışık
Resserre: depo, kiler
Se rendre: teslim olmak
Cracher: püskürtmek,
Déboutonner: düğmelerini çözmek, çözmek
Boutonner: düğmelemek, iliklemek,
Bouton: düğme, tuş, tomurcuk, sivilce.
Faire front: düşmana karşı direnmek, yüzleşmek
Tuerie: katliam, kıyım,
Tuerie de masse: toplu kıyım
Tenir tête: direnmek, dayanmak, karşı koymak
Se tirer d’affaire: sorunun üstesinden gelmek, atlatmak, iyileşmek, yakasını kurtarmak, paçayı
sıyırmak
Se balader: se promener
Rendre service: yardım etmek
Diposé a: -e istekli,
Vedette: yıldız, ünlü, şöhret

Pourvoir: sağlamak, donatmak,


Faire savoir: bildirmek

Pour expliquer le déroulement d’un plain action-d’un programme-d’une réunion:


Tout d’abord-pour commencer-en premier lieu-premierement
Ensuite-Apres-En deuxieme lieu-deuxiemement
Pour finir-terminer-conclure-enfin-en conclusion

A pour object-but de:-nın konusu-amacı, gündemi


Faire des remarques: saptamalarda bulunmak, fikir beyan etmek

Ça vous conviendrait-ça vous irait: Bu size uyar mı


Ça m’arrangerait plus: Bana daha çok uyardı
Ça m’arrange.
Chiffre d’affaire: ciro
Trier: ayırmak, seçmek, ayıklamak,

Dans le respect: -e göre


Déambulation: yürüyüş, gezinti, dolaşma
Glaner: toplamak, yürütmek, aşırmak
Participer a: -den pay almak
İrascible: asabi, öfkeli
Lucidité: aklı başındalık,
Effrayer: korkutmak
Tiens que..: İnan ki
A chacun de..:-Herkes, isteyen -nı yapabilir.
Lamentation: feryat, inilti
Supprimer les lamentations: feryatları dindirmek
Faire grand cas de: değerlendirmek, saymak, varsaymak, değer biçmek, önem vermek, önemsemek,
değerli bir şey olarak görmek
Volupté: zevk, haz, şehvet
Se joindre par la pensée a: düşünce yoluyla katılmak
Munir (de): donatmak, teçhiz etmek,
Se munir de: depolamak, stoklamak, tedarik etmek
je crois que l’on peut dire que l’homme a été à la population ce que le sujet de droit avait été au
souverain: burada insanla nüfus arasındaki ilişkinin, hukuki kişilikle hü
kümran arasındaki ilişkiye eşdeğer olduğu söylenebilir.

Trinquer: kadeh tokuşturmak.


İntimité: samimiyet, içtenlik, mahremiyet, gizlilik,
Scrupule: endişe, kuruntu
Se battre: savaşmak, mücadele etmek
Grade: rütbe, derece, unvan, aşama
Colonel: albay
A bas!: Kahrolsun…
Va-t-en: Defol..
Buveur: ayyaş
Buveur de sang: kan emici
Coude: dirsek troué: delikli

Rendre compte de: anlatmak, açıklamak,


Se rendre compte: farkına varmak, anlamak
Faire correspondre: uydurmak, uyumlu hale getirmek,
Point de repere: kılavuz noktası, sınır taşı,
S’écarter de: -den sapmak
İnciter: kışkırtmak, teşvik etmek, isteklendirmek, -e sevk etmek
Réticence: isteksizlik, tereddüt
Panne: arıza, bozulma
Se dépanner: onarmak, tamir etmek
Dépannage: tamirat, onarım
Pare-feu: güvenlik duvarı.
Réparateur: tamirci.
Tomber en panne: bozulmak
Dénoncer: ele vermek, gammazlamak, feshetmek, ihbar etmek, şikayet etmek, bildirmek

La météo:
Il fait beau-bon-doux-chaud
Il y a du soleil
Le temps est ensoleillé-magnifique
Le ciel est bleu- dégagé-clair

Il fait mauvais -gris-lourd-froid-frais-firsquet


Il y a de la pluie- du brouillard-de l’orage- des averses- du verglas.
(avers: sağanak yağmur)(verglas: don)
Le temps est pluvieux-glacial-orageux-humide.
Le ciel est gris-voilé-couvert-nuageux

La temperature est fraiche- douce- élevée-caniculare.


Il fait frais-froid
Le temps-l’air est glacial.
Le temperature grimpe: monte/ descend: baisse.
Le temperature est en hausse/en baisse.
Il fait 10 C.

Expressions:
Il fait un temps de chien/un temps de cochon: Dışarı buz gibi soğuk, hava oldukça fena.
Il fait un froid de canard: Dışarda dondurucu bir soğuk var. Dışarısı buz gibi.
Il pleut des cordes: Bardaktan boşalırcasına yağıyor. (Il pleut comme vache qui pisse)
Il est trempé comme une soupe: Sırılsıklam olmak, sucuk gibi ıslanmak
Tremper: ıslanmak, ıslatmak, suya bandırmak
Il fait un temps pourri: Hava oldukça kötü.
Pourrir: çürümek, fenalaşmak, bozulmak
Ça caille: Ne soğuk ama, burası oldukça soğuk

Marée noire: petrol sızıntısı.


Les nuisances sonores: gürültü kirliliği
Dépolluer: temizlemek, arındırmak
Éolienne: rüzgar türbini
Reboisement: ağaçlandırma
Recylage: geri dönüşüm
Recyler: geri dönüştürmek,
Le tri sélectif: geri dönüşüme sokma, ayırıştırma, sınıflandırma,
Sobriété: ılımlılık, itidal, ölçülük
Délivrance: kurtarmak, Kurtuluş
Ligoté: elleri bağlı
Dépouillement: sadelik, hesaplama, hesaplaşma
se prendre la tête: kafa yormak, bir şeye canını sıkmak, ile birbirine girmek, kapışmak, bozuşmak
faire le tri: ayrıştırma, sınıflandırma
éboueur: çöpçü

tenir compte de: göz önüne almak, hesaba katmak, önemsemek, gözetmek
errer: dolanmak, gezinmek, aylak aylak dolaşmak.
Risible: gülünç
s’insinuer (dans): -e nüfuz etmek, içine girmek, etkilemek, sızmak
se détourner de: -den sapmak
s’adonner a: kendini -e vermek
se muer en:-e dönüşmek
fugitif: kaçak, firari, anlık

magouille: entrika, dalavere, hilekarlık, dolandırıcılık


réverbere: sokak lambası
réverbérer: yansıtmak
se réverbérer: aksetmek,
réverbération: yankı
Il parle comme il respire: Durmaksızın konuşmak, sürekli konuşuyor.
Boucher: tıkamak, kapatmak, kasap
Baïonnette: süngü

Ça vous dirait de: -ister misiniz


C'est gentil à vous: Çok naziksiniz, bu nazikçe bir hareket, bunu söylemeniz güzel
Se decider: kararını vermek
Disposer de: yararlanmak,
Ça ne vous engage a rien
Vice: kötülük, günah, arıza
Expédier: göndermek, yollamak, sevk etmek, nakletmek
Défectueux: kusurlu, hatalı, bozuk, eksik
Rétractation: iptal, fesih, geri almak
(remplir un formulaire de rétractation)
Passer commande: sipariş vermek
S’engager a: -nı taahhüt etmek
Expédition: nakliyat, gönderi, sevk, sevkiyat
Ristourne: indirim,
Retour: iade
Retourner: iade etmek
Escompte: rabais: remis: réduction: indirim
Escompter: beklemek, ummak,
Escompte de réglement: nakit iskontosu
Se rétracter: sözünü geri almak, siparişi iptal etmek
Un vice caché: aksilik, arıza
Caddie: market arabası
Pour y arriver: Bunu yapabilmek için
Haut de gamme: ileri teknoloji ürünü, itibari değeri üstünde, dayanıklı, çok güzel ve pahalı, üst düzey
Faire un flop: kötü sonuçlarla karşılaşmak
Bondée: kalabalık
Conculant: inandırıcı
Conclure de: sonucunu çıkarmak

Par la présente: Bu vesileyle


Jusqu’a présent: o ana kadar
A present: halen, şimdi, şu anda
Suivre des cours: -nın üzerine dersler almak, -e derslere katılmak
ordre de préférence: tercih sırası, öncelikler,
lacérer: yırtmak, paramparça etmek, parçalamak
taillader: doğramak, kesmek, yırtmak
sous l’effet de: -nın etkisiyle, -nın bir sonucu olarak
intimidant: göz korkutucu
intimider: göz dağı vermek, gözünü korkutmak, yıldırmak
dessinateur: çizer, teknik ressam,
connaisseur: uzman, erbap, bilir kişi
mécene: hami, sponsor, koruyucu
le mécénat: sanat ve bilim koruculuğu, hami, destekçi, himaye edici
vernissage: açılış, özel gösterim günü, galeri açılışı
l’art brut: aykırı sanat
art culinaire: mutfak sanatı
boite de peinture: boya kutusu, resim takımı
chevalet: çizim sehpası
pinceau: fırça

tonalité affective: haletiruhiyesi


renoncement :-den elini eteğini çekme
sous-jacent: altında yatan
défigurer: tahrif etmek, şeklini bozmak, çirkinleştirmek,

énigme: bulmaca, muamma, sır, gizem, esrar, bilmece


promeneur: hovarda, serseri, gezgin, avare
insurgé: isyancı, asi,
faire sauter: havaya uçurmak, patlatmak,
gratter: kaşımak
réverbere: sokak lambası
réverbérer: yansıtmak,
se réverbérer: aksetmek, yansıtmak
faire les yeux doux: birini aşkını belli edecek şekilde bakmak, gözlerinin içine bakmak, bakışmak,
se sentir poussé a: -nı yapmak zorunda kaldığını hissetmek
pavé: kaldırım taşı,

achat-vente: alış-veriş
facultative: isteğe bağlı, ihtiyari
devis: fiyat teklifi
cotation: geçerli fiyat
payer au comptant: peşin ödemek
article abime: defolu ürünler
ristourne de fin d’année: yıl sonu indirimi
faire mes achats: alış veriş yapmak
faire part de: -e bildirmek, paylaşmak, haber vermek,
indemnisation: tazminat, zararı karşılama, ödence
indemne: sağ salim, zarar görmemiş
indication: bilgi, belirti, işaret, gösterge, emare
au cas ou: olması halinde, -karşılaşmanız halinde..-e halinde
Si jamais: Olması halinde, olursa
Perturbé: endişeli, rahatsız edici, huzursuz, kederli, sıkıntılı, perişan
Perturber: aksatmak, karıştırmak, tedirgin etmek
Perturbant: rahatsız edici,
İnspiration: ilham

Coussin: yastık
Rembourrer: doldurmak, tıkamak, içini doldurmak,
Parvis: avlu, iç bahçe, antre,
Taillader: doğramak
Élogieux: takdire değer,
Enchanteur: büyüleyici
Ravissant: büyüleyici, çekici, baş döndürücü
Notoriété: ün, itibar
s’enthousiasmer: hayran olmak, heyecanlanmak
faire un tabac: büyük sükse yapmak, başarılı olmak, zirveye çıkmak,
ça en vaut la peine: Buna değer.
C'est de premier ordre.: birinci sınıf, en üst düzey-kalitede, birinci deredece
Ça sort de l’ordinaire: oldukça sıradışı, bu epey eşsiz.
Etre dingue de: -e hayran olmak, -e bayılmak, -nın müptelası olmak
Confus: karışık, bulanık, kafa karıştırıcı
İnsolite: ender, alışılamamış, seyrek, olağandışı
Snob: züppe
Ça ne me fait ni chaud ni froid.: Benim için önemli değil,
Ce n’est pas ma tasse de thé: Bu benim tarzım değil. Beni pek etkilemiyor.
Ça ne m’emballe pas.: Bunu sevmedim. Beni pek heyecanlandırmıyor.

Point de départ: Başlangıç noktası


s’exhorter: kendini yüreklendirmek
cadre mal avec: ile bağdaşmayan
ruminer: düşünüp taşınmak, düşünmek
répulsion: tiksinti
déblocage de: -deki engellerin kaldırılması
inventorier: dökümünü yapmak,
dissidence: fikir ayrılığı, ayrılık
littérature immense: devasa literatür
abominable: nefret uyandıran, tiksinti verici
abominer: nefret etmek, tiksinmek, iğrenmek,
l’unité territoriale: toprak bütünlüğü

Le pari: bahis, kumar, iddia (Voila un pari que j’aimerais bien gagner)
Se faire passer pour: -gibi davranmak, -nı taklit etmek, --nı canlandırmak, bir karakteri oynamak,
Monter une voiture
Peste: veba, musibet,
S’immobiliser: -e durmak,
Son coeur se serre: yaralı olan-kırık-kederli, üzgün olan kalbi
Faire rendre a:-e teslim etmek, vermek, iade etmek
Trouve moyen de:-nın bir yolunu bulmak

Désagrément: sıkıntı, keder


Je tien a vous faire part de: Size -den söz etmek istiyorum
Mécontement: memnuniyetsizlik, hoşnutsuzluk
Préjudice: arıza, zarar, ziyan
İnsatisfaction: memnunitetsizlik
Constestation: itiraz
J’ai le regret de vous faire part de ma tres grande insatisfication concernant le vol.
Les frais engagés: Yapılan masraflar
Correspondance: aktarma uçuş
Remboursement: geri ödeme (demande le remboursement de tous les frais engagés)
Mécontentement: hoşnutsuzluk
Si bien que: bu nedenle, bundan dolayı,
İndemnisation: telafi tazminat
Verser un indemnité: tazminat ödeme
Dédommager: zararı karşılamak, telafi etmek (dédommager du préjudice subi)
Un dédommage: zararı karşılama, tazmin, tazminat, geri ödeme
Préjudice subi: maruz kalınan zarar
Manquante: kayıp
effets personnel: kişisel eşyalar
maison d'édition: yayın evi
atout: koz
indûment: aşırı, lüzumsuz olarak, haksız olarak, aşırı derecede, gereğinden fazla, boş yere, fazla.
Préjudice: zarar, arıza, ziyan,
Justificatif: delik, ispat, kanıt, alamet, belge,
Dans l'attente d'un prompt règlement: Sorunun en kısa zamanda çözülmesi umuduyla, beklentisiyle

voile: yelken
repoussant: itici
repousser: defetmek, ertelemek, geri tepmek, geri çevirmek, itelemek, püskürtmek,
date de fin repoussée au plus tard: geç bitiş tarihi
soustraire: çıkarmak, tenzil etmek,
soustraction: çıkarma
le trio: üçlü
le tiers: üçte bir, üçüncü kişi
le quatuor: dörtlü
la multitude: çokluk, sürü, halk yığını, millet
presque pas: hemen hemen, sadece, yalnızca, darı darına, güç bela,
proliférer: çoğalmak, ürümek, artmak
pulluler: gelişmek, kaynaşmak, verimli olmak, sürü halinde toplanmak

barquette: leğen, kutu


botte: deste, salkım
brin: tutam, filiz,
La cuillerée à café: çay kaşığı
Grain: tane, tahıl tanesi, tahıl tohumu
Pincée: tutam
La rondelle: dilim
Sachet: torba, kese, çanta, paket
Zeste: kabuk

Maintenir: sürdürmek
Dénomination: adlandırma
au service de: nın hizmetinde,
abstinence: perhiz, -dem kaçınma, yoksunluk
dans l’usage de: nın kullanımında
continence: nefse hakimiyet
épars: dağınık
morceler: parçalamak, bölmek, parsellemek
est à l’oeuvre: iş başında olmak, aktif halde olmak, yürürlükte olmak, hareket iş halinde olmak,
On ne saurait trop insister sur l’importance: Önemi üzerine ne kadar durulsa azdır.
Circonspection: ihtiyatlılık, sakınımlılık
Exhortation: uyarı, tembih, ihtar, yüreklendirme, özendirme, teşvik,

Si j’etais toi,
Si j'ai un conseil à vous donner
Se retrouver: est
Des maintenant: şimdiden
Etre en charge de
S’occuper de
Se charger de: ile ilgilenmek, -den sorumlu olmak
Emplacement: yer, konum, mevki, yerleşim
Nous avons prévu de
Nous comptons
Nous avons l’intention de

Annuaire: yıllık, takvim


Badge: rozet
Cloture: kapanış, çeper, çit, sınır, le pot de clôture: kapanış yemeği
Encart: ek, ilave, ilişik, dizin
Convier-inviter: -e davet etmek,
Se tenir de: (tarihleri arasında gerçekleşecek, olacak)
- Le Salon Naturally se tiendra du 1er au 4 juin à la porte de Versailles
à l'issue de: -nın sonunda, -nın sonucu olarak

Ça ne te dit pas, toi, que: -Nı istemez misin?


Ça ne me dit (vraiment) rien.: Kulağa hiç hoş gelmiyor, bana hiçbir şey ifade etmiyor, açıkçası
istemiyorum. Getmeyi istemiyorum.
Jamais de la vie: Hayatta olmaz, asla, hiç sanmıyorum, katiyen hayır
Chouette alors: Tabiki de olur.
Oui, si tu y tiens vraiment: Gerçekten istiyorsan neden olmasın.
Mélomane: müzikten hoşlanan, müzikle ilgilenen, müzik sever

Imminence: -nın eli kulağında olması, ivedilik, aciliyet, yakınlık


s’infiltrer dans: içine işlemek, -e sızmak
repos: huzur
enfer: cehenmme
accabler: bunatmak, ezmek, göz açtırtmamak
accablant: bunaltıcı, ezici,
accablé: sıkıntılı
tenir la place de: -nın yerini tutmak, yerini almak
se donner en spectacle: seyredilmek, halkın gözü önünde olmak
soulagement: teselli, avuntu
méfait: zarar
discernement: dirayet, ayırt etme yetisi
se teinter de: -e bürünmek, ile renklenmek,
İş Fransızcası: 98
B2 EDİTO: 124
Pierre hadot: f. 55 t: 80
Foucault : t : 117 f : 103

Kahve : 23

Vous aimerez peut-être aussi