Académique Documents
Professionnel Documents
Culture Documents
Une fois que :-dığında, olduğunda, (Je fermerai la porte une fois que vous serez sorti.)
Aussi loin que nous puissions remonter dans la passe : ne kadar geçmişse gidersek gidelim.
Je fais de mon mieux pour que mes enfants soient heureux. : -nın için elinden geleni yapmak
Quels que soit :ne olursa olsun (Quels que soient vos plaisirs, ils ne doivent pas nuire à votre travail.)
Une valeur explicative fonctionnant d'entrée de jeu. : başından beri işleyen açıklayıcı bir değer.
inné : doğuştan
sans-abri : evsiz.
Faire une crise de nerf : sinir krizi geçirmek
Vous ne réalisez pas que : Vous ne vous rendez pas compte que : Farkında değil misiniz
Mettre les poids sur les ‘i’ :- durumu daha açık bir şekilde açıklamak
Vous voulez que je vous explique les choses encore plus clairement : Vous voulez que je mette les
poids sur les « i ».
Reveler : açıklamak
Se taire : susmak
Je t’aiderais après que j’aurais fait mon devoir : Ödevimi tamamladıktan sonra sana yardım edecektim.
Dénicher : bulmak
SDF : evsiz
Il vaut mieux être riche et en bonne santé que pauvre et malade : Yoksul ve fakir olmaktansa zengin ve
sağlıklı olmak daha iyidir.
Idiomatique : deyimleşmiş
Je me fâche : Sinirleniyorum.
Focaliser : odaklanmak
Improvisation : doğaçlama
s'emboîter : eklemlenmek
Cotisation : imzalama.
Débordé : meşgul,
Etui : kılıf.
Brandir : sallamak
Ivre : şarhoş
Ne…pas plutôt que, ne pas plutôt…que : daha yapar yapmaz. -daha nı yapmadan, eder etmez.
(Je n’ai pas plutôt dit deux mots que ma copine a compris que j’étais amoureux d’elle.)
Se faire : olmak,
-Il s’était fait prêtre, a trente-deux ans, à la suite d’un chagrin d’amour. –
-Tout le temps qu’il y a inégalité entre homme et femme au travail, les femmes s’en plaindront-
-J’ai compris que je m’étais trompé, j’ai fait semblant de manquer le train. –
-Elle nous priverait de notre capacité a élever nos rêves et nos pensées vers un espace vierge
quotidien.-
La plupart :-nın çoğu
Une petit route bordée d’arbres : Kenarları ağaçlı küçük bir yol
Puis une visite à l’Église s’impose : Kiliseye gezi kaçınılmazdır.
Pelouse : çimenlik
Décoller : havalanmak
Humer : koklamak
Similitude : benzerlik.
Bandit : haydut
Le soleil se lève.
famélique : çok aç
famine : kıtlık
Tantôt….tantôt : bazen….bazen
Se dire : söylenmek
Accoucher : doğurmak
Tant s’en faut que : -mesi şöyle dursun, -mek bir yana
-Tant s’en faut qu’il se soumette qu’il accentue sa révolte. :Boyun eğmesi bir yana başkaldırısını daha
bir vurguluyor.-
Peuplée : kalabalık
Bouquin : kitap
Et du coup : bu arada, (Tu fais des études dans quoi ?), sonuç olarak,
fait un an de prison
Se mettre dans de sales draps : bir karışıklığa girmek, zor bir durumla karşılaşmak
réussir un bon coup pour qqch :-na yetecek kadar büyük bir soygun gerçekleştirmek.
Connaître comme sa poche : avucunun içi gibi bilmek, çok iyi bilmek
Chacun est le bienvenu chez nous : Herkes burada iyi karşılanır.
Engouement : Tutku
avoir hâte de faire quelque chose :-nı yapmayı dört gözle sabırsızlıkla beklemek
concilier quelque chose avec autre chose : bir şeyi bir başka şeyle birlikte idare etmek
le plus vite possible : bir an önce, mümkün olduğunca çabuk, en kısa zamanda
j’en garde une très bonne expérience : çok güzel bir deneyim yaşadım.
de par : -ile, -den ötürü cette fois-ci :bu sefer
reprise : defa,
coffre-fort : kasa.
Vitrier : camcı
Avant-centre : santrafor
se bourrer : tıkıştırmak
quincaillerie : hırdavat
menton : çene
Tronc : gövde.
Œil pour œil, dent pour dent : göze göz, dişi diş
Corvée : Angarya.
Il faut y mettre le prix : Il faut payer assez : -için yeterince para harcamaktan çekinmemeli
Se mettre dans de sales draps : zor bir durum içinde olmak (se mettre dans une situation difficile)
J’ai cru qu’il allait faire beau : Havanın güzel olacağını sandım.
A ce point : bu kadar, bu denli : Je n’avais pas imaginé que l’accident pouvait être à ce point.
Une chose pareille : böyle bir şey (Je n’ai jamais entendu une chose pareille).
Vivre avec son époque : çağına göre yaşamak (Tu vis avec ton époque).
Vouloir en venir : amaçlamak (Je ne vois pas ce que vous voulez en venir.)
S’écouler : geçmek
pendre la crémaillère : yeni bir daireye yerleşmeyi kutlamak, eve taşınma partisi
Les traits : yüz hatları (Bien que j’aie rencontré cet homme deux fois, je ne me rappelle plus ses traits).
-Bien que je veuille faire du théâtre, les circonstances m’en empêchent toujours.-
Se retrouve dans : kendini -de bulmak (Je me suis retrouve dans la rue).
Se faire du souci : s’inquieter, avoir un peu peur pour qqch-qqn : bir şey veya birisi için kaygılanmak
avoir le cote avec qqn : -nın gözdesi olmak (J’avais le cote avec les filles).
économe : tasarrufçu
Encore que : -dığı halde, sine karşın, bununla beraber, her ne kadar
Etre en jeu : söz konusu olmak (Ce qui est en jeu : söz konusu olan)
Tout de même : yine de, buna karşın, bununla birlikte gene de, herşeye karşın
Ou que : nerede-se, nerede olursa olsun (Je vous trouverai ou que vous soyez)
(Pour grands que nous soyons, nous devons respecter les autres)
Gagner sa vie :
Empoisonner: zehirlemek
Aérosol : sprey
A tel point que : O kadar, öyle çok (Il est jaloux a tel point que).
Ensoleillé : güneşli
Sinon : yoksa, aksi takdirde, -in dışında,-değilse bile, -değilse de, değil de
Egarer : yanıltmak
A temps : zamanında
-Si célèbre que soit cet acteur, il est maintenant bien oublié.-
Reculer : gerilemek
-Tout enfant que j’etais, les propos de mon père m’ont révolté-
Avoir confiance en qqn, qqch : birine veya bir şeye güven duymak
A l’abri de : -den korunmuş, masun, uzak, güvenlikte, korunmuş durumda, bir şeye karşı korunarak, -e
sığınarak, -e güvenerek
Abstraction faite de :-bir yana bırakılırsa, -hariç, -in dışında, -e dikkate almamak
Faire abstraction de quelque chose : bir şeyi hesaba almamak, göz önünde bulundurmamak
S’abstraire de qch : kendini bir şeyden soyutlamak, bir şeyin dışına çıkmak
Sans acception de : -ayrımı yapmaksızın, -ayrılığı gözetmeksizin (Sans acception de personne, Elle a
parlé avec tout le monde).
Faire acception de : arasında ayrım yapmak (Je ne fais acception de personne).
Tomber d’accord avec qqn sur qqch : biriyle bir şey konusunda hem fikir olmak, aynı düşünde olmak
Par l’action de :-in hareketiyle (sous l’influence de) -nın etkisi altında
Auriez-vous la gentillesse de faire : -nı yapabilir misiniz ?. Yapma nezaketinde bulunur musunuz ?
Causer de : -e yol açmak
Se chiffrer en :
En amont de : (akarsu hakkında) akıntı yukarı, yukarısında, üstünde, üst tarafında
A l’appui de : -e dayanarak, -i desteklemek için, delil olarak, -in ispatı için
Migrateur : göçmen
Attirer l’attention de qqn sur qqch : birinin dikkatini bir şeye çekmek
Diriger l’attention de qqn sur qqch : birinin dikkatini bir şeye yönlendirmek
- Ce que je vais dire est au-delà de tout ce que vous pouvez imaginer.
De l’aveu de : -söylendiğine göre, -e göre, -nın tanıklığı üzerine, in verdiği ifadeye göre, tanıklığında
Avide de :-e susamış, -e göz koymuş, -de gözü olan, -meye meraklı, meyi çok isteyen
Donner un avis, son avis sur qqch : birşey üzerine , hakkında fikir beyan etmek
-Je cherche le livre dans lequel tu as lu cette histoire ; avec lequel tu es venu. –
Au plus beau de : -in en güzel yerinde, -in en ilginç noktasında,- in en can alıcı noktasında
Au bénéfice de: -in yararına, in menfaatine (au profit de, a l’avantage de, en faveur de, dans l’intérêt
de)
Mener une lutte contre qqch : -e ile mücadele etmek, -e karşı savaş vermek,
Être au bord des larmes : être près de pleurer : ağlamak üzere olmak
Du bord de : den yana olmak, ile aynı kanıda olmak, ile aynı düşüncede olmak
A bord : Gemide
Etre à bout de : -si tükenmiş, -si kalmamış : Je suis à bout de patience.
Avoir pour but de faire qqch : bir şey yapmak amacında olmak
Plafond: üst-sınır, tavan (Le plafond de ressources est le revenu maximum permettant de bénéficier de
certaines aides financières.)
Analphabète : cahil
Raler : söylenmek
Etre sur les lieux : olay yerinde olmak, -nın yerinde olmak
Etre en lieu sûr : güvenli bir noktada olmak, -den emin bir noktada bulunmak
Il y a lieu de faire qqch :-nı yapmak gerekir, -nı yapmak yerinde olacakıtır, yararlı olur
Un lieu commun : ortak alan, herkesce bilinen yer, klişe bir fikir
En cachette de : à l’insu de : -den gizli olarak, -in haberi olmadan
Etre au centre de qqch : -in en önemli noktası olmak, -in en can alıcı noktası olmak
- Je t’ai rendu service a charge de revanche. Vous comprenez cette leçon a charge de faire bien
attention.
Etre chargé de : ile görevli olmak, ile dolu olmak, -mekten sorumlu olmak, -mekle görevli olmak
- Quelle est votre profession ? Je suis chargé de ventes.
- Ils sont chargés de contrôler toute la correspondance.
Correspondance : yazışma
Image : imge
Pour comble de : üstelik de, bu…yetmiyormuş gibi, yetmiyormuş gibi bir de
Etablir une comparaison entre deux choses : iki şey arasında bir karşılaştırma yapmak
Au compte de, pour le compte de, sur le compte de : -in hakkında, -in hesabına, in adına
-Léo viendra chez moi a condition que mes parents soient d’accord.
En attendant : şimdilik
Partir à l’étranger
Consentir à faire qqch: bir şey yapmaya razı olmak, -meye razı göstermek
Témoignage : gösterge
Etablir, maintenir un contact entre deux chose : iki şey arasında ilişki kurmak
Rester en contact avec qqn : biriyle temas halinde olmak, ilişkiyi koparmamak
En contrepartie de : en retour de : au prix de : en échange de : -karşılık olarak, in karşılığında
En corrélation avec : -ile ilişkili, -ile bağıntılı, ile ilgili olarak, -e uyarak
De mon côté : bana göre, bana gelince
A coup de : tekrarlaya tekrarlaya, bolca başvurarak, çok kullanarak, -in yardımıyla
Sous le coup de : -tesiri altında, etkisi altında etkisiyle tehditi altında
Etre au courant de : -den haberi olmak, -iyice bilmek, -bilgisi olmak
Sous le couvert de : -örtüsü altında, -maskesi altında, perdesi altında, sorumluluğu altında, garantisi
altında
Regarder qqn comme une bête curieuse : birine aval aval bakmak
Dans la crainte de :- korkusuyla, -den çekindiğinden, -korkusu içinde (crainte de)
Amasser : biriktirmek
Se retenir de :-den uzak durmak, den alıkoyulmak, sakınmak, kendini tutmak, çekinmek
Daté : tarihli
Faire de qqch :
Faire d’une pierre deux coups : bir taşla iki kuş vurmak
Au-dessus de : -in üstünde, üstünde, -den üstün, -den yukarı, -den çok
Tenir entre ses mains la destinée de qqn : birinin kaderi elinde olmak
De devant : önünden
Il s'agit de : söz konusu olan, bütün mesele, öyleyse bütün mesele
rien n'est plus certain : bundan daha kesin bir şey olamaz.
obéir par force : kuvvet zoruyla itaat etmek (par devoir : vazife-ödev gereği)
En partie : kısmen
Etre distant avec qqn : -e karşı mesafeli olmak, -e karşı soğuk davranmak
A la disposition de :-e bağlı olmak, -in elinin altında, -in emrine amade
- Nous avons mis tous les moyens à votre disposition : Bütün olanakları sizin emrinize sunduk.
-La balle envoyée par les rebelles est passées a un doigt du cœur.
Etant donné : dolayısıyla, yüzünden, -den dolayı, -sebebiyle (vu, du fait de, en raison de, à cause de)
Se rendre sujet d'un roi : bir kralın tebası olmak, buyruğu altına girmek
échanger qqch contre, pour qqch : bir şeyi -ile takas etmek, değiştirmek
Faire bon, mauvais effet sur qqn : birinin üzerinde iyi-kötü etki uyandırmak
A l’égard de :-e karşı, -hakkında, -e göre, -in karşıısnda, -ile ilgili olarak, -in konusunda
Eu égard à : -bakımından, -e nazaran, -itibariyle, -i göz önünde bulundurarak, -i düşünerek ( en ayant
égard a, par égard pour, en considération de, en tenant compte de)
Rendre témoignage a qqn : birinin lehinde tanıklıkta bulunmak, birine saygı göstermek
Par égard pour : -i göz önünde bulundurarak, -i düşünerek, birine duyulan saygıdan ötürü,
Sous l’empire de : -in etkisiyle, -in etkisi altında. (sous l’emprise de)
Donner a qqn envie de faire qqch : birine bir şey yapma isteği vermek
En état de :-ecek durumda, yapabilecek durumda (capable de, en mesure de, a même de)
Il reçoit tout pour vrai : her şeyi gerçek olarak kabul ediyor.
Mettre un adversaire hors d’état de nuire : rakibi zarar veremez hale getirmek
Expert en, dans, a : -de usta, -de uzman, -mekte uzman
Exprès pour, tout exprès pour : -mek niyetiyle, özellikle -mek için, kasıtlı olarak
le Tour ne comptait que six_ étapes : Tur sadece 6 etaptan oluşmaktaydı : altı etabı kapsıyordu.
le maillot jaune
une façon de : bir çeşit, bir tür, --gibi bir şey
C’en est fait de : bitti, yandı, mahvoldu, çuvalladı, sona ermek
-Nul ne peut être sanctionne du fait de ses opinions politiques et de ses croyances.
En faveur de : -göz önünde tutularak, in hatırı sayılarak, -den yana, in lehinde
A seule fin de : tek---amacıyla, sırf falan şey için, falan amaç için
Suivre les cours : derslere katılmak
Soi-même : kendisi
Eux-mêmes : kendileri
en fonction de : -e göre, -in değişikliklerine uyarak, değişikliklere uyarak (par rapport a, relativement
a, suivant a, a l’égard de)
au fond : gerçekte
Au fort de :-en şiddetli anında, -in tam ortasında, -en hararetli anında, -en ateşli anında
De garde : nöbetçi
Un homme de gauche
Être unique dans son genre : Kendi alanında, kendi türünde eşsiz olmak
Au gré de : -e uyarak, -e tabi olarak, -e göre, in arzusuna göre, in keyfine göre, isteğine uygun
Trouver qqn, qqc à son gré : kendi zevkine göre bir şey ya da birini bulmak
- Au gré des circonstances, il faut partir : Koşullar uygun olduğunda, durum müsait olduğunda
gitmek gerekir.
- Pendant le cours, cet étudiant prenait des notes d’habitude sur ses genoux en guise de pupitre.
Être à la hauteur de faire qqc : bir şeyi yapacak kudrette olmak, -in üstesinden gelebilecek yetenekte
olmak
Etre hors de portée de qqn : birinin erişemeyeceği noktada bulunmak : Ce médicament est hors de
portée des enfants.
A l’imitation de : -örneği üzerine, -gibi, taklit ederek, -e bakarak, birşeyi taklit ederek,
Indépendamment de : -den ayrı olarak, ayrıca, -den başka, -e hiç aldırmaksızın, -e bakmadan
Avoir, exercer une bonne, une mauvaise influence sur qqn : birinin üzerinde kötü, iyi etkisi olmak
Sur l’initiative de, a l’initiative de :in önerisiyle, in girişimiyle, in ön ayak olmasıyla, in isteği üzerine
A l’insu de : bilgisi dışında, -in haberi olmadan, -in bilgisi olmadan (en cachette de)
A l’intention de : -in şerefine, -in faydasına, -için, -in onuruna, -in yararına, -e hitaben, -e yönelik
A votre intention: sizin için, sizin şerefinize, onurunuza
Dans l’intérêt de : -in lehine. (en faveur de, au profit de, a l’avantage de, au bénéfice de)
Avoir intérêt à faire qqch : bir şeyi yapmakta yararı olmak, bir şey yapmakla iyi etmek
De ce fait : bu yüzden
Pas loin de : aşağı yukarı, neredeyse, yaklaşık olarak (a peu près)
En longueur : uzunlamasına
Faire main basse sur qqch : bir şeyi çalmak, bir şeye el koymak
Exercer des représailles, user des représailles a qqn : birine ne yapmışsa aynını yapmak, missilemede
bulunmak
Ne pas pouvoir voir quelqu'un en peinture : -insandan yüzüne bakamayacak kadar nefret etmek.
A même de : -cek durumda, güçte, halde (en mesure de- capable de)
A présent : şu an
A la merci de (etre) : kaderi in elinde, bütünüyle -e bağlı olmak, in elinde oyuncak olmak, birinin
insafına bağlı
Au mieux de : -e uygun şekilde, -in en iyi noktasında, -in iyi durumunda, en iyi duruma
Au beau milieu de, en plein milieu de : -in tam ortasında, en hararetli anında
Sa faire une idée nette de qqch : bir şey konusunda açık fikirlere sahip olmak
L’objet de (faire, etre) : -in konusu olmak, konu teşkil etmek, yol açamk
Être obligé à qqn de qqch : birine bir şeyden dolayı minnettar olmak
Etre occupé de faire qqc, de qqch : aklı fikri -mekte olmak, ile meşgul
A l’ombre de :-gölgesi altında, sayesinde, himayesinde, -in koruması altında, pek yakınında
Faire opposition a qch : bir şeye karşı itiraz etmek, mualefet etmek
De par : adına
Sans parler de :-den ayrı olarak, -den başka, -i hesaba katmadan, -in dışında
A deux pas de : -in çok yakınında, -den iki adım ötede
Avoir peine (de la peine) a faire qqch : bir şey yapmakta zorlanmak
De peur de, par peur de : -korkusuyla, -ir diye, korkusunda, -den çekindiğinde
Sur le pied de, sur un pied de : -in olanaklarıyla, -in sayesinde, -in sağladığı olanaklarıyla
Epargner : esirgemek
A (la) portée de : -seviyesinde, menzilinde, -in erimi içinde, in erişebileceği, in anlayabileceği
düzeyde, -in elinin erişebileceği yerde
Hors de porte de : -in menzili dışında, in erişemeyeceği yerde, in göremeyeceği yerde, in
anlayamacağı düzeyde, -in elinin erişemeyeceği yerde
Sans préjudice de : vazgeçmeden, -el çekmeden, -den başka, -den aykırı olarak, -e zarar vermeden
En présence de : -ile yüz yüze, -e karşı, -in yanında, -in huzurunda, -in karşısında, -önünde
De prix : değerli
Quant a : -e gelince, -e kalırsa, ise, hakkında, konusunda, mek konusunda, mek konusun gelince
Quantité de : une quantité de : birçok, bir sürü, çok sayıda
Une grande quantité de: çok büyük miktarda, çok büyük sayıda
Les trois quarts de : hemen hemen, her zaman, ekseriye, çok kerede, in dörte üçü, in büyük bir kısmı
- J’ai acheté une étoffe a raison de dix euros le mètre : metresi on avroya
- On a distribué du charbon aux indigents a raison de cent kg par foyer : ev başına yüz kilo
kadar
- Je désirais surtout être jugé a raison des services que je pouvais rendre :hizmetlere göre
Pour une raison ou pour une autre : şu ya da bu nedenle : sans raison bien déterminée
La raison du plus fort est toujours la meilleure : güçlüler her zaman haklı çıkar.
En rapport avec : -ilgisiyle, -ilgili olarak, ilgili, orantılı olarak, -e uygun, ile orantılı
A la recherche de : -in ardından, -in arkasından, -in peşinden, -in izinde
A la requête de, sur la requête de : -in isteği üzerine, -in dileği üzerine
Etre reserve dans, sur qch : bir şeyde ihtiyatlı olmak, sakınımlı davranmak
Du ressort de : -in sahasına ait, -in yetkisi dahilinde, -in yetkisi içinde
En rivalité avec : -ile rekabet, ile rekabette (en lutte avec, a l’envie de)
La rivalité : rekabet,
Rivaliser avec qqn de qqch : biriyle bir şey konusunda rekabete girmek, yarışmak
Etre sur des charbons ardents: gergin bir durumda olmak, diken üstünde oturmak
l'embarras du choix: çok fazla seçenek, insanı bunaltacak kadar seçeneğin olması
Sembler faire qqch : bir şey yapıyormuş gibi görünmek, -mış gibi yapma, -mış gibi gelme
- Toute minute lui semblait durer une année : her dakika ona bir yıl sürüyormuş gibi geliyordu.
En situation de : etre capable de, en mesure de :-cek durumda olmak, -ebilir,
A la sortie de : -den çıkarken, -den çıktıktan sonra, -in çıkışında, -in çıkış yerinde, -çıkışta
Pour surcroit de : -yetmiyormuş gibi,, üstelik, tam olsun diye, sanki
Gratifications: ikramiye
En fait: aslında
Il nous est difficile de:- nı yapmak bizim için zor.
- Tant qu’a perdre du temps, il vaut mieux de partir de bonne heure : Zaman kaybedeceğimize,
erkenden hareket etmek daha iyi olur.
Ne pas entendre malice a qch : bir şeyde hiçbir kötü niyet görmemek
Au témoignage de : -söylediğine göre, -in tanıklığı üzerine, in verdiği ifadeye göre
- Aux termes du contrat, je ne dois plus rien à personne : Anlaşmaya göre, artık hiç kimseye
borcum yok.
De tête : kafadan
En titre : asaleten
Nommer qqn en titre directeur général : birini asaleten genel müdür olarak atamak
De travers : ters
Par le truchement de : -aracılığıyla, yoluyla, vasıtasıyla (par l’intermédiaire de qqch, de qn)
A usage, à usage de :-kullanmaya özgü, -olarak kullanılacak olan
A l’usage de : kullanmaya özgü, -e yönelik, -e seslenen, -e seslenmek amacını güden, -e ayrılan, e
tahsis edilen (être destiné à être utilisé par qqn)
Vis-à-vis de : -in karşısında, karşı karşıya, -e göre, -e oranla, ile karşılaştırıldığında, -e karşı, in
konusunda
Pour les beaux yeux de :-in güzel hatırı için, -in güzel sözleri için
Sous les yeux de : -in gözü önünde, -in gözetiminde, -in gözü altında
Sauter aux yeux : gün gibi ortada olmak, açık ve belli olmak
Voire qqc d’un bon œil : bir şeye iyi gözle bakmak
Aussitôt que : -diğı anda, olur olmaz, dıktan hemen sonra, aynı zamanda, den itibaren
Dès l’instant que : hemen sonra, -yapar yapmaz, dığı için, dığına göre, mademki
Dès lors : hemen, derhal, o zamandan beri, o günden beri, o vakitten sonra, o andan sonra
A peine : daha yeni, az önce, henüz, ancak, pek az önce, olsa olsa, en çok, er…mez, henüz…mişken
- Le voleur n’eut pas plutôt fait deux pas que l’agent de police le saisit : Hırsız daha iki adım
atmadan polis onu yakaladı.
- Je n’ai pas plutôt dit deux mots que ma copine a compris que j’étais amoureux d’elle.
Plutôt : daha iyi, tercihen, daha çok, daha ziyade, daha doğrusu
Cependant que : iken, sırada, esnasında, dığı sırada, oysa ki, dığı halde, sine karşın , bununla beraber,
böyle olmakla birlikkte, oysa
Au cours de : en cours de : dans le cours de : esnasında, süresinde, sırasında, boyunca
Chaque fois que : her defa ki.., her zaman, ne zaman, her…
- Il a passé un accident de la route c’est la qu’il a perdu sa conscience : trafik kazası geçirdiği
anda bilincini yitirdi.
Des lors que : -dığına göre, dığı andan itibaren, den itibaren, ettiği sırada, hemen sonra, yapar yapmaz
Tant s’en faut que : mesi şöyle dursun, mek bir yana
- Tant s’en faut qu’il se soumette qu’il accentue sa révolte : Boyun eğmesi bir yana,
başkaldırısını daha bir vurguluyor.
En même temps que : iken, sırada, esnasında, dığı anda, dığı sırada
Il est temps de : -menin zamanıdır, menin artık zamanıdır, menin tam zamanıdır
Bien que : sine karşın, sine rağmen, dığı halde, her ne kadar
Encore que : dığı halde, sine karşın, bununla beraber, her ne kadar
Bien loin de, bien loin que : -mekten çok uzak, mek şöyle dursun
Tout de même : yine de, , bununla birlikte, herşeye karşın, gene de,
Ou que : nerede-se, nerede ki,, nereye ki, yerlerde ki, nerede olursa olsun
D’autant que : -den dolayı, nedeni ile, dığına göre, dığı için,
- Il faut agir avec prudence, d’autant que le succès n’est pas certain.
Crainte de, dans la crainte de : -korkusuyla, -den çekindiğinden, korkusu içinde
C’est que : -dendir, dandır, -den ileri gelir, den kaynaklanır ; bu…den ileri gelmektedir.
- Cet homme a 110 ans révolus, c’est qu’il a mangé équilibrement durant sa vie.
Ce n’est pas que…mais : dığından değil, den dolayı değil, bu değil, dığı için değil, fakat den ötürü.
- Je n’ai pas aimé cette ville, ce n’est pas qu’elle soit trop peuplée, mais c’est trop cher.
Ce n’est pas parce que…..mais que : dığı için değil….ama den ötürü.
Par egard pour : -i göz önünde bulundurarak, -i düşünerek, birine duyulan saygıdan ötürü,
- Il pleut a verse.
Si : Madem ki
Si…c’est que : eğer böyle olmuşsa şöyle olduğu içindir. ; bu…şundan ötürüdür,,,-se….dığındandır
Crainte de, dans la crainte de : korkusuyla, -den çekindiğin ötürü, korkusu içinde
A seule fin de, a seules fins de : tek..amacıyla, sırf falan için, yalnızca şu amaçla
De manière que, de telle manière que, de manière a ce que : -ceği şekilde, öyle ki, o şekilde ki, -cek
biçimde
Presenter qqn a qqn : birini birisine tanıştırmak: Je vous presente mon mari.
De sorte que, de telle sorte que, en sorte que : o tarzda ki, o şekilde, öyle, öyle ki, o şekilde ki, öylesine
ki, -cek şekilde
A ce point que, a tel point que, a un tel point que, a un point que : o derece ki, öyle ki
- Mon fils a suffisamment travaillé ses cours pour avoir de bons résultats au bac.
Faire en sorte de : bir şey yapacak biçimde hareket etmek, davranmak
Tellement que : o kadar ki : Il travaille tellement qu’il tombe souvent malade.
- Je laisse la porte ouverte au cas où il viendrait : Ola ki gelirse, kapıyı açık bırakıyorum.
A (la) condition que : şu koşulla ki, şayet, yeter ki, koşuluyla, şartıyla
En ce moment : şu anda
Dans (pour) l’hypothèse que (ou) : tut ki, varsayalım ki, farzedelim ki
- Dans l’hypothèse que tu commettrais des fautes quand tu parles français, alors, penses-tu
renoncer à apprendre cette langue ?
Par l’hypothèse que : tut ki, varsayalım ki, farzedelim ki, -nı varsayarak
- Nous avons l’intention d’y aller par l’hypothèse qu’il ne serait pas là-bas.
Quand bien même : yine de, oysa, bununla beraber, -se bile, -se de
A moins de :-medikçe
- Pascal n’accepterait pas ce projet à moins qu’il ne reçoive une augmentation de salaire.
Du moment que : mademki, dığına göre, dığı için, ne var ki, yapar yapmaz
- Pour peu que vous le laissiez faire, il vous ruinera : Azcık onun yapmasına izin verseniz, sizi
iflas ettirecek.
- Pour peu que cette equipe fasse un petit effort, elle pourrait gagner le match : Bu takım azıcık
bir gayret gösterseydi maçı kazanabilecekti.
Suppose que : tut ki, diyelim ki, varsayalım ki (à supposer que) (dans la supposition que)( une
supposition que)
Si tant est que : -ise, tut ki, diyelim ki, diğini farzedelim, sayalımki, şayet,
- L’accident s’est produit ainsi, si tant est qu’il dise la vérité :Doğruyu söylüyorsa kaza bu
şekilde meydana gelmiş
- C’est ainsi que l’accident s’est produit, je vous assure : Size temin ederim ki kaza aynen böyle
oldu.
- J’ai pris assez d’essence pour que nous allions jusqu’à Zara.
Au fait :aslında
D’autant moins que : -diği ölçüde, diği için, -diğinden dolayı, dığı ölçüde az
- J’apprécie d’autant moins ses plaisanteries qu’il les répète : Şakalarını tekrar ettiği için daha
az beğeniyorum.
- J’ai d’autant moins envie de le faire que je l’ai déjà fait une fois : Önceden bir kez yaptığım
için onu yapmaya daha az istekliyim.
- Le danger nous affole d’autant plus que nous y sommes moins préparés.
- Çünkü, diği için : Je le punirai, d’autant plus qu’il n’a pas demandé pardon.
Aussi bien que :gibi, dği halde, hem.. hem de.., olduğu gibi,
- Il a quitté sa femme aussi bien que ses enfants. : Karısını olduğu gibi çocuklarını da
- Lui aussi bien que sa femme, préfère le mer a la montagne : Karısı kadar kendisi de
Autre chose de…autre chose de : -mek başka, -mek başka şeydir.
De même que…de même, de même…de même : nasıl…ise, öyle de, nasıl ki…,..gibi
Le même…que : aynı
- Même que c’est vrai. J’étais chez moi, même que je peux le prouver.
- On vous respecte dans la mesure où vous êtes puissant : Güçlü olduğunuz ölçüde size saygı
duyulur.
Rien moins que : hiç, hiç de değil : Elle n’est rien moins que belle : Hiç de güzel değil.
Au point où j'en suis : Öyle bir noktadayım ki, öyle bir durumdayım ki
Si ça te dit : İstersen,
Accusation : suçlama
Aggresseur : saldırgan
Appel : temyiz
Article : madde,
Aveu : itiraf
Charte : şart
Circulaire : genelge
Clandestin : yasadışı
Code: kanun
College :kurul
Condamnation : mahkumiyet
Confidentiel : gizli
Contentieux : ihtilaflı
Corruption : yolsuzluk
Créancir : alacaklı
Criminalité : suçluluk
Delinquance : suç
Delit : suç
Deposer une plainte contre qqn : birine şikayet etmek, biri hakkında şikayette bulunmak
Differend : ihtilaf
Engagement : tahahhüt
etre mis en cause : ortaya konmuş olmak, tartışma konusu yapılmak incelemeye alınmak
Falsification : tahrif
Faute : kusur
Favoritisme : iltimas sağlamak, kayırmacılık
Fraude : sahtecilik
Haut magistrat : üst düzey hakim, yüksek yargı (haute juridiction, haute justice)
Impunité : dokunulmazlık
Incrimination : suçlama
Inculpation : suçlanma
Inculper : suçlamak
Indemnité : tazminat
Infraction : suç
Injure : hakaret
Interdiction : yasaklama
Interpeller : yakalamak
Irregularité : usulsüzlük
Isolement : tecrit
Legislation :: yasama
Litigeux : ihtilaflı
Plaider : savunmak
Reglement : yönetmelik
Soupçon : şüphe
Souverain : egemen
Tribunal : mahkeme
Verdict : karar
Vol a l’arrache: kapkaçlık
Ne pas s’en faire : kafasına takmamak, kaygılanmamak (Ne t’en fais pas)
- Les premiers jours de l’ecole sont difficiles, mais les enfants s’y font facilement.
- Bien qu’il ne soit pas experimente, il sait bien s’y prendre avec les etudiants.
- Si vous voulez avoir une bonne note a l’examan, vous devez y mettre du votre.
Rien que : sadece ( J’ecris ces poemes rien que pour toi)
Ne dire rien a qqn : -için önem taşımamak, bir şey ifade etmemek
Passer pour sıfat : kendini –gibi göstermek : Il est pauvre mais il passe pour riche.
Traiter qqn en qqch :-na –nı gibi davranmak, nı…-nı gibi ele almak
Se faire : yapılmak
Se dire : denmek
Nous vous prions d'agréer l’expression de nos sentiments distingués : Saygılarımızı sunarız, size
ilişkin saygılarımızı kabul buyurmanızı rica ederiz.
renvoyer l'ascenseur: YAPILAN iyiliklerin altında kalmamak, yapılan iyiliklerin karşılığını sunmak
La contionnnel passé:
- J’aurais dine, je serais sorti (e), je me serais promené
- Si j’avais moins mangé hier, je ne serais pas malade aujourd’hui.
- Si j’avais moins mangé hier, je n’aurais pas été malade.
Faire des reproches: Sitemde bulunmak
- Tu aurais du telephoner a tes parents. Tu aurais pu leur envoyer une carte postale.
- Si tu avais travaillé plus, nous serions riches, nous aurions acheté une voiture.
- Je te reproche d’arriver toujours en retard.
Exprimer des regrets: Pişmanlıkları dile getirmek
- J’aurais pu faire un effort. J’aurais du travailler plus.
- Si j’avais su, je n’aurais pas fait ça.
- Je regrette de partir, d’avoir fait des betises.
- J’ai eu tort de t’ecouter.
- J ‘ai tort de ne pas etre reste chez toi.
- C’est dommage, c’est bete, quel dommage qu’il parte.
Ne vous y trompez : Görünüşe aldanmayın
Renier : yadsımak, inkar etmek,
Apparemment: ilk bakışta, görünüşte,
Il n’en reste pas moins que : Herşeye rağmen, yine de, ancak
Si……c’est tout simplement que. : Eğer…….çünkü den dolayı…
Faire face a : -e karşılık vermek, -nı karşılamak
Une chose supplement de :-nı tamamlayıcı şey
D’où : İşte bunun için, bu nedenle,
Sorte : etken, unsur, birim
La necessité pour qqch de faire : -nın -nı yapması gerekmektedir.
l’indexer à : -e dayandırmak
unidimensionalité : tek boyutlu
contraints à : -e mahkum kılmak
reduit qqch a qqch :-nı -na indirgemek
uniformisation et normalization: tekleştirme ve sıradanlaştırma
voué les individus à : bireyleri -e zorlamak
tam olarak içeriği ve iskeleti belirgin olmayan bir düşünce: d’une pensée dont on ne sait pas très bien
quelle est l’articulation et l’ossature,
repris a leur compte : kendi hesaplarına mal etmek
si on regarde les choses : esasında bakarsak, farklı bir açıdan bakarsak
Regardons ce que : -e bakalım
Pour résumer tout ceci : özetlemek gerekirse.
Le point decisif : en önemli etki
Le conditionnel passe : J’aurais diné, je serais sorti(e), je me serais promenée
- Si j’avais moins mangé hier, je ne serais pas malade.
- Si j’avais moins mangé hier, je n’aurais pas été malade.
Faire des reproches
- Tu aurais du telephoner a tes parents. Tu aurais pu leur envoyer une carte postale.
- Si tu avais travaillé plus, nous serions riches- nous aurions acheté une voiture.
- Je te reproche d’arriver toujours en retard- d’avoir menti a tout le monde.
Exprimer des regrets
- Si j’avais su, je n’aurais pas fait ça.
- Je regrette de partir- d’avoir fait des betises.
- J’ai eu tort de t’ecouter- de ne pas etre reste chez moi
nispeten serbest bir piyasa ekonomisini devlet nasıl kı- sıtlamalı ki, bütün olumsuz etkileri asgarî
düzeye indirilsin: soit une economie de marche relativement libre, comment est-ce que l’Etat doit la
limiter pour que ses effets soient le moins nocifs possible ?
retournement: ters çevirme
ce qu’etait ce renversement: ters çevirme işte buydu.
En realite, la concurrence ne doit ses effets qu’a l’essence qu’elle detient: Gerçekte rekabetin bütün
etkileri özünden ileri gelmektedir.
anteriorite de nature: doğal öncelik
devoir a: -na borçlu olmak
un jeu formel: biçimsel bir işleyiş
un jeu naturel: doğal bir işleyiş
amenagée: hazırlanmış
a dire vrai: doğrusunu söylemek gerekirse
c’est un prix d’ami: avantajlı uygun fiyat
Ce qui fait que le monopole peut avoir un effet perturbateur, c’est dans la mesure ou il agit sur les prix,
c’est-a-dire dans la mesure ou il agit sur le mecanisme regulateur de l’economie: Tekelin rahatsız edici
olmasının sebebi fiyatlara etki etmesi, yani ekonominin düzen mekanizmasına etki etmesidir.
Faire jouer qqch: -nı harekete geçirmek
Il n’est pas pertinent: fark yaratmaz
en quelque sorte: bir anlamda
la rigueur formelle de son processus: işleyişinin biçimsel katılığı
de nature a: -nı yapması muhtemel, -nı yapabilir
the most hard-bitten believer in: en içten savunucuları
tel quel : -herhangi bir ekleme yapmadan, değiştirmeden- olduğu gibi -bütün hakikatiyle- -hiç
değişmeksizin-
faire l’affaire: iş görür., işe yarar
tel ou tel: Herhangi biri, herbiri, belirli
Considerer qqch en tant que tel: olması gerektiği gibi ele almak, değerlendirmek, düşünmek
Telle-sıfat que: o kadar, öyle
- J’ai une telle soif que je pourrais boire toute la bouteille.
- Ses qualités sont telles qu’on ne trouvera jamais de meilleur candidat.
A tel point: -o kadar, o denli
- Il s’est a tel point engagé dans cette affaire qu’il ne peut plus reculer.
En attendant: Şimdilik, -e kadar, o zamana kadar
Tenir lieu de:-nın yerini almak pension: emeklilik maaşı
Etre tenu a: -nı yapmak zorunda olmak
Savoir a quoi s’en tenir: nerede durması gerektiğini bilmek, neye odaklanması gerektiğini bilmek
tenir la route: başarılı, yerinde, makul, yolunda, tutarlı, geçerli
tenir tete a qqn: -e meydan okumak, -e karşı çıkmak, -e diklenmek
tenir bon: ısrarla devam etmek, direnmek, dayanmak, sabırla devam etmek
cela ne tient qu’à vous: Karar sizin, karar verecek olan yalnızca sizsiniz, bu size kalmış,
s’en tenir là: ya sus ya da daha fazla uğraşma-bir şey deme (tenons-nous-en là)
locavor: yerel gıda tüketen
acheminer: nakletmek, sevketmek
s’inscirer dans: -e uygun olmak, ile uyum içinde olmak
en ce qui nous concerne: bizim durumumuzda
vigilant: uyanık, tetikte olmak
plus ou moins: farklı düzeyde,
répercussion: etki, yankı, sonuç,
risquant de faire:-nı yaratabilecek, -ne neden olabilecek
laisser jouer: serbest bırakmak
les pousser en quelque sorte à la limite et à la plénitude de leur realite: realitelerinin maksimumuna
ulaşmak
réduction des coûts: maliyeti düşürme.
Fixite: sabitleme,
le maintien du pouvoir d’achat: alım gücünün korunması
anonymat: gizlilik, mahremiyet
tenter l’experience de qqch: bir şeyi tecrübe etmeye çalışmak,-nı denemeye çalışmak
A titre d’experience: bir deneyim olarak
s’est soldée par: ile sonuçlanmak
creation du taux d’escompte: iskonto oranının belirlenmesi
solde crediteur: alacak bakiyesi
agir sur: müdahale etmek
Ce qui est a sauver: Korunması gereken.
Nous n ’etions pas plutot arrives que le train entrait en gare: Tren gara girdiğinde biz henüz orada
değildik ve gara ancak arabildik.
Metre sur pied: düzenlemek, organize etmek
Metre en cause: sorgulamak
mettre en oeuvre: uygulamak, bir projeye başlamak, gerçekleştirmek, tesis etmek, kurmak, yerine
getirmek
mettre en place: yürürlüğe koymak,
mettre en service: etkinleştirmek, kullanılabilir hale getirmek,
mettre en garde: uyarmak
mettre en boite: dalga geçilmek, alay edilmek
mettre en rapport: sentezlemek, ilişkilendirmek, bağlamak
mettre en evidence: kanıtlamak, ortaya koymak, vurgulamak, ortaya çıkarmak,
mettre en demeure: birini –nı yapmaya zorlamak, -nı yapmakla yükümlü kılmak
Avoir la fibre ecolo: doğaya saygılı olmak
Jouer sur la fibre ecolo: doğaya yönelik saygıdan herhangi bir şey elde etmek için yararlanmak
Le tri sélectif: sınıflandırma, ayrıştırma
Recyclage: geri dönüşüm
cela va de soi: doğal olarak evet. Tabi ki. Elbette. Bunu söylemeden olmaz.
Donner des pistes: gelişmeleri bildirmek
Histoire de faire :-nı yapmak için
Toucher a qqch:-ile ilgili olmak
faire fonctionner: -nı işletmek
la politique sociale ne devrait pas etre d’autant plus genereuse que la croissance economique est plus
grande: ekonomi ne derece yükselişteyse toplumsal politika da o oranda cömertleşmemeli.
Eponger les risqué: riskleri göğüslemek, yumuşatmak, karşı çıkmak
le titre meme sous lequel s’est placee la politique sociale allemande: Alman toplumsal politikası bu
başlık altında yürütüldü.
s’est lestée de:-den beslenmek
C’est ca la ligne de pente: ortak hat işte budur.
En effet: çünkü, hakikaten, gerçekten
A cet effet: Bu açıdan, bu amaçla, bu nedenle
Faire l’effet de = donner l’impression de: -nın izlenimini bırakmak, vermek
Faire de l’effet: -nın üzerinde güçlü bir etki yaratmak, -nı etkilemek
- Je vois que cette fille t’a fait de l ’effet, tu en parles sans arret.
Etre du meilleur effet: uyum içinde olmak,: Ce chemisier avec cette jupe, c’est du meilleur effet.
L’effet de sere: sera etkisi
Se deplacer: yolculuk etmek, hareket etmek
Je n’en peux plus: J’en ai assez: J’en ai marre: Artık bıktım, usandım bundan.
J'en ai rien à faire: Umrumda değil, bununla ilgilenmiyorum.
Se garer: park etmek
Ça vaille la peine: Bunu yapmaya değer.
Faire froid: havanın soğuması
les effets destructeurs du marche sur la societe: piyasanın toplum üzerindeki yıkıcı etkileri
un contrepoint ou un ecran entre: -nın arasında karşı kuvvet ya da koruyucu duvar
dans sa trame et dans son épaisseur: genel olarak tüm kapsamıyla
faire bien / mieux de :-nı yapmakta yarar var, -nı yapmak daha iyi
s’en faire : endişelenmek, kaygılanmak
faire part de qqch : -nın hakkında bilgi vermek, -nın bilgisini vermek, -nın haberini paylaşmak
s’emballer pour qqch :-için heyecana kapılmak, -ölçüyü kaçırmak, -kendinden geçmek
faire la part des choses : herşeyi dikkate almak, tetkik etmek, göz önünde bulundurmak, ince eleyip sık
dokumak
n’en faire qu’à sa tête : yalnızca istediğini yapmak
faire des pieds et des mains : her yolu denemek, mümkün olan herşeyi yapmak
faire d’une pierre deux coups : bir taşla iki kuş vurmak
faire faux bond : bir sözü yerine getirememek, randevuyu kaçırmak
- J’avais rendez-vous avec le banquier hier mais il m’a fait faux bond.
reconstruction organique de la société : toplumun orgarnik bir biçimde yeniden inşası
cohabitation : birlikte yaşam.
Thematique : ana tema
il serait sans doute faux de n’y voir qu’une couverture : Şüphesiz ki bu bir örtü olarak görmek yanlış
olacaktır.
le prendre tel qu’il se donne : onu olduğu gibi ele almak, kabul etmek
De quoi s’agit-il là-dedans?: Bu neyi ifade etmektedir ?
d’un mot fort ambigu : muğlak bir şekilde.
ça comme une espèce (de) : bir nevi
reactiver : -nı yenien gündeme getirmek
courir contre:-e karşı yürütülen
une société indexée sur la forme de l’entreprise. Şirket biçimi üzerine kurulu toplum.
Indecent: uygunsuz yakışıksız
Faire perdre la raison a qnn: doğru kararlar vermesini engellemek, mantıklı düşünmesinin önüne
geçmek: monter la tête à qn
Jeter l’eponge: havlu atmak
dus a:-den dolayı, -nın yüzünden
se derouler: cerayan etmek gerçekleşmek vuku bulmak
departager: seçmek,
vous ne vous rendez pas compte que: vous ne realisez pas que: farkında değil misiniz
faire une crise de nerf: sinir krizi geçirmek
etre au bord de la crise de nerf: sinir krizinin eşiğinde olmak
la survie du:-nın hayatta kalma
tout court: kısacası
donner prise a: -e yol açmak
ce n’est pas tellement l’inconscient des historiens que l’inconscient des economistes: Bu tarihçilerin
değil ekonomistlerin ihmal ettiği bir şeydir.
İnjonction: yaptırım
Prendre de valeur: değer kazanmak
Par avance: önceden
On ne saurait dire que: -nı söylenemez
Les tenants du pouvoir: iktidar sahipleri
A très peu d'exceptions près: birçok istisnanın dışında
Se contenter de: -ile yetinmek
Ils n'appartiendraient pas plus à un temps qu'à un autre: Hangi zamana ait oldukları belli değildir.
d'une actualité brûlante: yakıcı derecede güncel olan
briser dans l'oeuf:- nı daha doğmadan boğmak
venue à se désigner: -kendini –e olarak tanımlamaya başlamak
engagement pour:-e bağlılık
prendre pour argent comptant: körü körüne inanmamak, hemen inanmamak
Je fais un petit bond en avant: biraz ileri gidersek
plus poussee de cette Notion: kavramın daha gelişkin
faire recours a : başvurmak,
faire recours contre qqch:- e karşı çıkmak, itiraz etmek
emane de: -nın parçası olmak,
exclut la possibilité: ihtimali ortadan kaldırıyor
faire valoir les principes d’un Etat de droit dans l ’economie: ekonomiye hukuk devletinin ilkelerini
taşıma
encore que: gerçi
se substitue aux:-nın yerine geçmek, -nın yerini almak
dans le plan: plan kapsamında
la conscience la plus claire possible: Olabilecek en yüksek bilinç
le sujet universel de savoir: evrensel bilgi öznesi
se proposer une fin particuliere: belirli bir amaca sahip olmak
l'évidence d'une solution: çözüm önerisi
Il en est venu a faire: -nı yaptı.
Au terme de l'ouvrage: eserin sonunda
Sinon: hiç olmazsa
s'impliquent réciproquement: karşılıklı olarak birbirini içermek
les enjeux: bahis konusu
ne s'écarte en rien de:- den asla uzak olmamak, uzak durmamak
l'obstacle par excellence: en büyük engel
Mais cette unité est rien moins que simple et facile à comprendre: Fakat bu birlik basit ve kolay bir
biçimde anlaşılmaktan çok uzaktır.
Cerner: tanımlamak, belirlemek
la façon dont ils se présentaient à lui.
Laure s’est laissée guider par ses amis : Ses amis ont guidé Laure.
Que….ou que : ister…ister
- Que vous aimiez le cinema ou que vous le detestiez, cela ne change rien pour moi.
Décongeler : buzlarını çözmek,
Etre l’object de : -e maruz kalmak
Je vous invite a : je vous propose de
Suggestif : evocateur : kışkırtıcı, cezbedici,
A vous d’en decider : Karar sizin
Supplanter sur:-nın yerini almak, ayağını kaydırmak, -nı geride bırakmak (depasser)
Etre censé de : -ması gerekir, -ması beklenir,
-C’est produit est censé donner de bons resultats.
Sous pretexte de : -bahanesiyle
- Il a quitté la reuinon sous pretexte de violents maux de tete., d’aller chez le medecin.
Sous pretexte que : bahanesiyle
- Il est parti sous pretexte que nous n’etions pas assez gentils avec lui
Veneration : ibadet, saygı, huşu,
J’en passe : ve bunun gibi birçok şey.
Etaler : sürmek, (se tartiner)
non sans peine : oldukça zor.
ça arrivera : kaçınılmaz.
Rattraper : telafi etmek
Etre la tendance de : -den kaynaklanmak, -nın sonucu olmak
Siegle : çavdar
Concombre : hıyar
Boursouflé : şişkin
Courgette : kabak
Palot : soluk
Faute de quoi : aksi takdirde
Denrée : mal, eşya, emtima, meta
Comestible : yenilebilir
En vigueur : yürürlükte olan, geçerli olan
Abordable : uygun, ucuz, erişilebilir, satın alınabilir
Maraîcher : manav
mettre des bâtons les roues : -nın yoluna çomak sokmak
apport : katkı
Compte tenu de : etant donné : vu : en raison de : du fait de : suite a. -den dolayı
- Il doit d’autant plus travailler qu’il veut etre meilleur : En iyisi olmak istediğinden dolayı daha
çok çalışmak zorunda.
Au simple motif que : pour la seule raison que
Causer : provoquer : etrainer : declencher : occasionner : créer : produire : engender : susciter
Mettre en application : s’appliquer
Entrer en viguer : yürürlüğe sokmak
- Soumetre a la loi
- Respecter : se conformer a : la loi
Dérogation : istisna, muafiyet
Enfreindre la loi : yasaya karşı gelmek
Dissimuler : gizlemek, örtmek,
Déploiement : yaygınlaştırma
tout-puissant : sınırsız güce sahip olan
faute de quoi : parce que sinon : aksi takdirde
proprement : reellement
une gamme de produits : un choix de produits
une quantité accrue : une quantité plus importante
raper : reduire en fines parcelles : rendelemek, törpülemek, eğelemek, küçük parçalara bölmek
retribuer : ödeme yapmak, karşılığını vermek
a quoi bon : a quoi ça sert de : bu neye yarar, ne için kullanılır
deroger a la regle : kuralı çiğnemek, uymamak
etre amené a : --zorunda kalmak, malı meli, gerekmek
entre guillemets: tırnak içinde
Au même titre que :-nın yanı sıra, -de olduğu gibi
Mentionner : bahsetmek, dile getirmek, belirtmek
Faire mention de : anmak, -den söz etmek
d’ailleurs: zaten, bir de ayrıca
conscientiser: bilinç farkındalık kazandırmak
rebaptiser: yeni bir isim vermek
dorenavant: bundan böyle
comme quoi: mesela
faire l’affaire: işimizi görür, bize uyar
en tant que tel: olması gerektiği gibi
- J’ai une telle soif que je pourrais boire toute la boutelle.
- Ses qualités sont telles qu’on ne trouvera jamais de meilleur candidat.
Qu’est-ce que tu ferais a ma place : qu’est-ce tu ferais toi : benim yerime sen olsan ne yapardın ?
Pour donner un conseil : pourrais-devrais
Tu ferais bien, mieux de : -nı yapman iyi olur
A ta place, si j’etais toi, si j’etais a ta place, moi…
Essaie de :
Tu n’as qu’a verbe : yapman gereken tek şey
Je te conseille de ; je te deconseille de
On dirait ma mere : Annem gibi konuşuyorsun.
Mettre de coté : économiser : biriktirmek
A moins que : A moins de : sauf si : -olmadığı ölçüde,
Quand bien meme: -olsa da
Au cas ou / dans l ’hypothese ou: -dığı takdirde,
En cas de:- dığı takdirde
Faire office de : servir de : -olarak işlev görmek, katkı sağlamak,
Ne t’en fais pas : Endişelenme (s’en faire: endişelenmek)
fait part de: -nın hakkında bilgi vermek, -nı ifade etmek, açıklamak
Ne t’emballe pas !: sakin ol, gaza gelme, fazla heyacanlanma
faire la part des choses: her şeyi göz önünde bulundurmak, ince eliyip sık dokumak, her şeyi hesaba
katmak,
n’en faire qu’a sa tete: yalnızca istediğini yapmak, salt kafasındakini gerçekleştirmek, kimseyi
umursamamak
faire des pieds et des mains: mümkün olan her şeyi yapmak, elinden gelen her şeyi yapmak
faire d’une pierre deux coups: bir taşla iki kuş vurmak
faire faux bond: bir sözü yerine getirememek, randevuyu kaçırmak
Il m'a fait faux bond. : beni ekti, beni sattı.
une perpetuelle reserve de main-d’oeuvre: daimi bir ucuz işgücü stoku
s’integrer a:-e dahil olmak
On se done surtout la possibilite de ne pas les faire travailler, si on n ’a pas interet a les faire
travailler.: Eğer buna ihtiyaçları yoksa, çalışamamalarına imkan sağlanıyor.
la possibilite d’existence minimale a un certain seuil: belirli bir seviyede asgarî geçimlerini
sağlayabilme
or : Ancak
Le participe present: Il y a ici une femme qui parle cinq langues: Il ya ici une femme parlant cinq
langues.
- C’est une femme qui a travaillé a l’etranger: C’est une femme ayant travaillé a l’etranger.
Forme passive: reconnaitre: étant reconnu/ ayant été reconnu
La participe present peut exprimer la cause:
- Étant fatigué, il veut rentrer chez lui.
- Le médecin ayant eu un accident, il ne pourra pas venir.
Au plus vite: le plus vite possible: bir an önce, mükkün olduğunca çabuk, olabildiğince hızlı
A l’initiative de: sur la proposition de:
Dévalorisant: péjorative
Conçu: tasarlanmış
Physionomie: görünüş
sans autre precaution: sakıncasızca
susceptible a: elverişli, uygun
indistinctement: ayrım gözetmeden
l’exercice independant des metiers: el sanatlarının bağımsızca yapılması
moins pour …..que pour: -den çok –nı yapmak
si…..c’est parce que:-nı yapmanın nedeni ----dır.
De haut en bas: baştan başa
Pour l’ensemble: bütün olarak ele alındığında
remis en cause: tartışma konusu yapmak
deboucher dans: -e yol açmak
si faire se peut: elden geldiğince
proprietaire foncier: toprak sahibi
propriete fonciere: toprak mülkiyeti
emploi: kullanım
l'idéal antique de la philosophie: ilkçağa özgü felsefi ideal
affirmation: saptama
à la périphérie de la zone d'influence grecque: yunan etki alanının içinde
n’en….pas moins:-nı hala yapmak
prédominance: üstünlük, ağır basma, tahakküm
se faire une idée: fikir vermek
incarnées en: ete kemiğe bürünen, vücut kazanmış, somutlaşmış
maîtrise du langage: dili iyi kullanma yetisi
se fixer à:-e yerleşmek, -de kök salmak
converger vers: -e yerleşmek, -e akmak
insolite: sıra dışı, alışılmamış
chacun à leur manière: her biri kendi yöntemince
fréquentation de: - ile temas kurmak
Il ya peu de jour : Yakın zamanlarda
En toute certitude : certainement
Stipule : öngörmek, şart koşmak
À en juger par ces deux exemples : bu iki örnekten yola çıkarak
Déceler : tespit etmek, meydana çıkarmak, ortaya koymak
les exercices spirituels philosophiques : ruhsal felsefi alıştırmalar
faire acceder a : -e ulaştırmak,
ce qui fut : olmuş olan
considerer comme : -olarak görmek
nuance-toi : kendini farklı göster
savoir a propos : -nı bilmek, -nı edebilmek
clairvoyance : ön görüsü, basiret
indication: bilgi
savoir-faire: beceri
un temps minuscules: oldukça sınırlı bir zaman
laiser deviner : -nı anlamaya imkan sağlamak
tirer le meilleur parti possible de la situation : durumdan en iyi şekilde yararlanmak
détente : rahatlama
dédaigner : küçümsemek,
affecter de : gibi görünmek, taslamak
s'engager dans : ile ilgilenmek, -nı vazife edinmek
se contente de : -ile yetinmek
tout au plus : yine de, bununla birlikte, olsa olsa, en fazla
a part de :-den ayrı olarak
s'y taille un domaine : belli bir alan belirlemek
etre de : -e ait olmak
subsidiairement :ayrıca, dahası, keza
à tel point que : öyle ki
en rien : katiyetle, kesinlikle, asla, hiçbir şekilde, hiç
tant s'en faut : lakin, bilakis, ancak
N’est moins absurde : saçmadır
Il va sans dire que :söylemeden edemeyeceğim, şüphesiz ki, elbette, tabiki
Il n’en reste plus du tout : Ondan geriye hiçbir şey kalmadı.
Je t’assure : yemin ederim ki
Sinistré : afet bölgesi
Détachement : askeri birlik.
Plus ou moins : az çok,
Etre consacré a ; -e hitap etmek,
Il en conclut que : Sonuç olarak
il ne vaut rien pour ce qui est du savoir : bilgi konusunda hiç olan
faire prendre conscience a qqn……de qqch : -nın bilincine vardırmak
prendre l'attitude de : nın tavrını takınmak
se déprécier : kendini küçüksemek, kendini değersizleştirmek
peu assurée: kesinlikten uzak
s'enorgueillir: böbürlenmek, övünmek
profane: cahil,
sous l'influence de:-nın etkisiyle, güdüsüyle
appliquant son esprit à luimême: ruhuyla baş başa kalarak
un contenu achevé: tamamlanmış bir içerik
feindre de: -mış gibi yapmak,
se contenter de: -den yetinmek,
vision: görü
ressouvenir: yeniden anımsama
se metre lui-meme en question: kendini sorgulamak
prendre souci de:-nın üzerine kaygılanmak
En fin de compte: sonuçta, nihayet, sonuç olarak
Il en vient a:-e ulaşmak
prend de la distance visà- vis de lui-même:kendisiyle arasında bir mesafe koymak
se dédouble: benliğini ikiye bölmek
se remet lui-même en question: kendisini sorgulamaya koyulmak
éloge de: için yapılan övgü
avisé: keskin zekalı, basiretli
s'instaure un dialogue: bir diyaloğun oluşması
rendre raison de:-nın konusunda bilinçlenmek
j’ai honte de:-den utanmak
mener de vie: yaşam sürdürmek
metre en danger de:-nın tehlikesiyle karşı karşıya kalmak
aucun d’entre eux: personne parmi eux: onların hiçbiri
son engagement: adanmışlık
tout court: salt olarak, yalnızca, sadece
est puisé dans: -nın kaynağı, kökeni
retiner de : -nı engellemek
inné: doğuştan, kendiliğinden
au sens le plus fort du mot: sözcüğün tam anlamıyla
pour l'essentiel: esas olarak
si je ne m'étais pas figuré que: -nı düşünmeseydim
se figurer: sanmak, düşünmek
se mettre elle-même à l'épreuve: kendini kendiliğinden sınamak
se constitue dans: -kendini –de oluşturmak
Tout donne à penser que: -den –nıyı anlamak
mettre à l'épreuve: sınamak
Il en est de même de: aynı şey –nın içinde geçerlidir
prendre souci de:-nın üzerine kaygı duymak
se détacher de:-den kopmak, -den ayrılmak, -den uzaklaşmak
exhorter a: -e teşvik etmek, yüreklendirmek, özendirmek, uyarmak, ikaz etmek
se laisser aller à: -e boyun eğmek, teslim olmak
Je suis à la disposition de: -nın hizmetinde olmak
A l’instar de : comme
De pair avec : ensemble
A l’avenant : en conformité, en rapport
A l’encontre de : a l’oppose de
En passe de : sur le point de : neredeyse, -nın tehlikesiyle
Stipuler : şart koşmak, tahahhüt etmek,
Faire la cour : kur yapmak, asılmak
voila pour l'entretien de la societe: voila qui est bien pour la vie a deux
pardi: elbette, tabiî ki
heteroclite: karmakarışık,
fat: vaniteux: pretentieux: kendini beğenmiş, kibirli, gururlu, kasıntı, iddialı
si cela s'était produit: böyle bir şey olduysa şayet
il n'en reste pas moins que: gerçek şu ki
y est réduite au minimum: küçük bir yer tutar.
Faire jour: gün ağarması
en l'honneur de: onuruna, şerefine
prendre le chemin de: -nın yolunu tutmak
faire rever qqn: -nın hayal gücünü beslemek
A chacun sa mesure: Herkesin ölçüsü kendisine
D'un bout à l'autre:-başından sonuna kadar
Etre épris de: -e tutkun olmak
va-nu-pieds: baldırı çıplak
dormir a la belle étoile: açık havada, üzerinde bir çatı olmadan uyumak
tend des pieges: tuzak kurmak
en avait fait autant: aynı şeyi yapmak
ensorceler: büyülemek
du moins: hiç değilse, hiç olmazsa
insensé: deli
vouer a: -e mahkum olmak
vaille la peine: -e değer
traiter des suject: konu seçmek
se replonger dans: -e geri dönmek
s’empecher de: -kendini -den alıkoymak
signaler a: -e bildirmek
J’ai le regret de: -nın üzüntüsü içindeyim
Faire semblant de: -mış gibi yapmak,
jouir : faire usage de quelque chose, l'utiliser, en profiter
secouer le joug : baskıdan özgürleşmek, boyunduruktan kurtulmak, boyunduruktan çıkmak
etre en état de se conduire; aklını kullanabilme durumuna erişmek
à sa süite: ardından gelen
ensemencer: tohumlamak hier: dün
commerce avec: -ile ilişki
faire revivre qqn en sa personne: -nı kendi kişiliğinde yaşatmak
de pres: yakından
ultérieure: sonraki
l'intérêt porté aux: -e gösterilen ilgi.
Discourir: söylevde bulunmak, çene çalmak
faire un immense détour: büyük bir dönemece girmek
vivre en homme: insanca yaşamak
beurre: tereyağı
en vigueur à:-de yürürlükte olan
À en juger par : -bakıldığında
tout premier rang :birinci sınıf, birinci kalite
judicieusement : akıllıca
s'est perpétué dans :-de geçerli olan
Quoi qu'il en soit : Neyse, her neyse, her ne olursa olsun
S'il en est ainsi : Eğer öyleyse, durum böyleyse eğer.
A des degrés divers : farklı derecelerde
Ce qui compte : Önemli olan
pour reprendre l'expression de : -nın ifadesiyle, deyimiyle
voulue : kasıtlı, bilinçli
attester : doğrulamak, kanıtlamak,
laisser de côté : bir tarafa bırakmak
pulsion : dürtü, itki
cela en est venu à être une habitude : Bu bir alışkanlık haline geldi.
s'indigner : üzülmek, gücenmek, darılmak
agir en conséquence : sonuca göre hareket etmek
s'emploie à : -nı yapmaya çalışmak
distraction : dalgınlık, dağınıklık, eğlence
dispersion : dağınıklık
s'extérioriser : dışa vurulmak
arrive a : -nı başarmak, -nı yapabilmek
Il n'est que de : yalnızca, sadece
Réussir a :-nı başarmak
nous sommes tous cousins issus de germain : nous appartenons tous à la même famille
abomination : facia.
plaider au tribunal : Mahkemede kendini savunmak
flatter : dalkavukluk etmek ruse : kurnazlık
se complaire dans : -e özenmek
plus haut : daha yukarıda
revêtu de :ile örtülü olmak
rouler de tous côtés : her yöne gitmek, yönelmek
déceler : meydana çıkarmak, tespit etmek, ortaya koymak
en-deçà de : berisinde, altında
dans l'exemple du : -nın çerçevesinde
s'efforcer de : -nı yapmaya çalışmak
se fonder dans : -e kurulu olmak, -e dayanmak
présupposé : varsayım, ön kabul
se révèle dans :-de ortaya çıkmak, -de görülmek, kendini -de göstermek
former a : -e hazırlamak, için eğitmek
se livre à une immense chasse : büyük bir bilgi avcılığına soyunmak
pour une grande part : büyük ölçüde
à notre portée : elimizin altındaki, menzilimiz içindeki
avoir l'avantage : üstün gelmek, başta gelmek
au moins si :-medikçe, -dıkça
répugnance : tiksinti
dégoût : iğrenme, tiksinti
repoussante : iğrenç, mide bulandırıcı, itici, çirkin
d'autant plus que : üstelik
pressentir : sezmek, hissetmek, içine doğmak
Prendre un intérêt : bir yarar elde etmek,
en définitive : sonunda, nihayetinde, neticede, sonuç olarak,
formatrice : eğitici, biçimlendirici.
Nul plus que : hiçkimse, hiçbir şey -e kadar değil…
à plus forte raison : daha çok da
former à la vertu : erdeme göre eğitmek
pour sa part :-e gelince
suffrage universel : kamu oylaması
à la rigueur : bir ölçüde
comme en témoignent : -den anlaşıldığı üzere, -nın ortaya koyduğu gibi
à multiples finalités : çok amaçlı
à tour de rôle : sırayla
la cour : saray
louer qqn pour : için övülmek
beaucoup moins….que :-den çok daha az
dédommager : zararını karşılamak, telafi etmek, ödemek, tazmin etmek
sinistré : felakete uğramış
Ce sera le cas de : aynı şey -için de söz konusudur.
Au moins : hiç değilse
par cœur : ezbere, ezberden
prend connaissance de : tanımak, öğrenmek
il n'en reste pas moins : hala, yine de
est l’affaire de :-nın işi olmak
un petit nombre de : az sayıdaki
Quiconque : her kim
Revêtir : almak, kabul etmek, bürünmek, takınmak, giyinmek
Tenue: giyim kuşam
Vivre au jour le jour : günü birlik yaşamak
l'allure extérieure : dış görünüş
en soi : özünde.
Pas plus ceci que cela: Bu da olsa olur, o da olsa olur.
Du point de vue humain: insani anlamda
Au point de départ : Başlangıç noktası
Assouvir : yatıştırmak, dindirmek, gidermek
Etancher : gidermek, dindirmek
Se répercuter: -yansıtmak, göstermek, yankılanmak, aksetmek
Se propager (dans): yayılmak çoğalmak
Il va de soi que:-doğaldır, tabiî ki de, elbette
En ligne droite: doğru bir çizgi boyunca
İnsécable: bölünmez.
la liberté du vouloir: irade özgürlüğü
projection: iz düşüm
incarnation: vücut bulmuş hali, kemiğe bürünmüş hali.
En retour: karşılığında
exhortation à: -e çağrı, -e teşvik, -e özendirme
dilater (dans); -e kadar genişlemek
dopant : uyarıcı doping ilaçları
prendre conscience de :-nın bilincine varmak
a part toi : bir başına
tenir dans la mémoire: akılda tutmak
charges publiques: kamu görevleri
vivre retiré: münzevi yaşam
mourant: ölüm döşeğindeyken, can çekişmekte
mettre de mots dessus : kelimelere dökmek
se jeter a l’eau : düşünüp taşındıktan sonra işe girişmek, uzun uzun düşünüp taşınmak
repli sur soi: içe kapanış, aile fertleri ve arkadaşlarla iletişimi kesme
se couler dans un moule : kendini bir kalıba sokmak
faire participer: dahil etmek, içermek, bulaştırmak, içine almak
inespérée: beklenmedik, umulmadık, umulmayan
se scinder en: ayrılmak bölünmek
diamétralement: taban tabanına, tamamen, bütünüyle
se conserver lui-même: kendi olarak kalma
poser sa candidature : aday olmak
emporter sur : -nı yenmek, üstün gelmek baskın gelmek
J’estime que :-nı sanıyorum
Mouvoir : harekete geçirmek
l'ascèse des désirs: arzuların kısıtlanması
Accordé à lui-même: Kendiyle uyumlu olan
s'il en est ainsi: eğer öyleyse, o halde
fait servir à: için kullanmak, hizmetine almak
assentiment: izin, onay, rıza, kabul
metre en branle: harekete geçirmek
rendre compte de : anlatmak açıklamak
se rendre compte de : anlamak farkına varmak
rendre qqn decision : kararını bildirmek duyurmak
abimer : zarar vermek
effrondement : çöküş
somnifere : uyku hap
destituer : azletmek, görevden çıkarmak
faire expres : -nı planlayarak yapmak, bilerek yapmak
suivre les conseils : tavsiyelere önerilere uymak
comprendre de travers : yanlış anlamak
Il est souhaitable que : -temenni edilmek
Ne t’inquiete pas : Endişelenme
Pour l’instant : şimdilik, şu anda
Toucher a peine : -e doğru dürüst dokunmamak
Ce qui compte : Önemli olan
Bouchon : trafik
Propension : eğilim, yatkınlık
En partie : kısmen
Prendre part a :-de yerini almak
Tel qu'il est en son essence, dans sa nudité : Özünde ve çıplaklığında her ne ise,
se représenter : gözünde canlandırmak, hayal etmek
amortir : zayıflatmak, yumuşatmak
Laisse tomber : boşver, Unut gitsin.
Faire d’heure supplémentaire : mesaiye kalmak
S’entendre avec qqn : ile iyi geçinmek, anlaşmak
Dissimuler : saklamak, gizlemek,
S’Estomper : bulanıklaşmak, silikleşmek
Discourir: söylemde bulunmak, söylem oluşturmak
Érudition: bilgi birikimi
Proner: övmek, göklere çıkarmak
faire des affirmations: olumlamalarda bulunmak
se remettre en question: sorgulamak
on s'accordait à : -de hemfikir olmak
L'on admit que: Buna göre,
Échafauder: kurulmak, inşa etmek, bina etmek, tesis etmek, yaratmak
Que vienne à lui manquer: -nın eksikliğini hissetmek,
Se figurer: sanmak
Se prononcer: karar vermek, hüküm vermek, -nın üzerine hükümde bulunmak,
se dépense en: ile kendini tüketmek
quiétude: sakinlik, dinginlik
taper les lettres: mektup yazmak
faire cadeau de: -nı hediye olarak vermek
cercle vicieux: kısır döngü
postuler: sav öne sürmek
purgatif: arındırıcı
un philosophe qui n'est rien moins que naïf: saf olmaktan da öte hiçbir şey olmayan bir filozof.
s'il est amené à les subir: katlanmak zorunda kalacağı
pas plus ceci que cela: bu diğerinden daha fazla değil.
tout échappe à la compréhension: her şey anlayışımızın dışında
trouve son apogée;: doruk noktasına ulaşmak
trouve son consécration: benimsenmek,
rétribuées par: bedeli, masrafı nın tarafından karşılanmak
de fait: gerçekten de
affluer a: -e akın etmek
titulaire: memu, görevli
Il faut bien se représenter que: şu unutulmamalıdır ki,
s'initier à: -e başlamak, -e giriş yapmak, -nı öğrenmek
professoral: öğretim
émane de:-den gelen
exégèse: yorum tefsir
estimé comme faisant: olarak kabul edilen
revêtir une forme: bir biçim edinmek,
attester: doğrulamak
aller chercher: getirmek
en tout: toplam, hepsi, toplamda
se jetter a l’eau: riski göze almak, uzun uzun düşündükten sonra bir şeyi yapmaya karar vermek
se mouiller : -kendini –e adamak; ıslanmak
inciter: teşvik etmek, isteklendirmek,
veiller sur: gözetimi altında tutmak, gözetlemek, ilgilenmek, göz kulak olmak
noviciat: çömezlik dönemi
englober: içermek kapsamak
reprendre: izlemek, sürdürmek, takip etmek
Emir kipi :
Etre : sois, soyons, soyez ; aie, ayons, ayez ; sache, sachons, sachez ; veuille, veuillons, veuillez.
- Sois rentré chez nous avant dix heures.
Veuillez croire, Madame-Monsieur, a l’expression de mes salutations distinguées : Gereğini
bilgilerinize saygılarımla arz ederim.
Si j’étais vous : yerinizde olsam
Passer chez nous : bize uğramak
J’aurais bien vécu : Yaşamak isterdim.
Conditionel present : serais, serais, serait, serions, seriez, seraient
Aurais, aurais, aurait, aurions, auriez, auraient
Subjonctif : sois, sois, soit, soyons, soyez, soient
Aie, aies, ait, ayons, ayez, aient,
Fasse, fasses, fasse, fassons, fassiez, fassent
Sache, saches, sache, sachons, sachiez, sachent
Puisse, puisses, puisse, puisson, puissiez, puissent
Veuille, veuilles, veuille, voulions, vouliez, veuillent
Aille, ailles, aille, allions, alliez, aillent
s’apparente a : -e benzemek
prendre part a : -e katılmak, -de yer almak
alternativement : birbiri ardına, değişimli olarak, sırayla
se muer en :-e dönüşmek,
l’enjeu : amaç
jusque dans :-de bile,
tenir le volant : direksiyonu tutmak
faire queue de poisson : yön değiştirmek, şerit değiştirmek
prendre en chasse : -aracı takip etmek
jadis : vaktiyle, bir zamanlar, eskiden, evvelce
embrayer : motoru çalıştırmak,
copain de régiment : asker arkadaşı,
faire une demande de prêt : kredi talebinde bulunmak
solde de compte : hesap bakiyesi
Je suis a découvert : Eksi bakiyede olmak.
Bas de laine : birikim, tasarruf
De manière que : -yacak biçimde
De sorte que : o biçimde ki
De façon que : o biçimde, ecek şekilde
De peur que : de crainte que : korkusuyla
Soit que….soit que : gerek….gerekse de
Non pas que….mais : -den değil ama den ötürü
- Il ne vient pas a l’ecole non pas qu’il soit malade mais qu’il ne veuille pas.
Bien que ; quoique : masına rağmen, karşın
Encore que : dığı halde : Il n’aide personne encore qu’il soit tres riche.
En attendant que : -inceye kadar : Je repasserai les chemises en attendant que tu reviennes.
D’ici (a ce) que : ana kadar, -e kadar : Il faut attendre des heueres d’ici qu’il vienne.
A temps : zamanında
En admenttant que ; En supposant que : varsayalım ki, tut ki, sa bile
Quatre fois plus : dört katı kadar
Naviguer sur l’internet : internette dolaşmak
Je vous dois combien : Borcum ne kadar
Tu me dois ; vous me devez 50 euros
Nous devons cette patrie a nos ancetres. (Bu vatanı atalarımıza borçluyuz)
Devoir qqch a qqn : -nı –e-a borçlu olmak
Recruter : işe alınmak
Je suis content de vous accueillir : Sizi ağırlamaktan memnunum.
Le lever du soleil : güneşin doğuşu
Contempler : seyretmek, temaşa etmek,
Volonté de reussir, peur de parler
Retenir : öğrenmek, ezberlemek, akılda tutmak,
suivre dans le détail :ayrıntılarıyla incelemek
le fil directeur de : -nın ana güdümü
avons-nous dit : söylediğimiz gibi,
revetir la forme de :-nın biçimini almak, -e bürünmek
spécialisée : uzmanlık gerektiren
se prononce en faveur de :-nı savunmak, -nın lelinde tavır almak
etre rompu a :-de ustalaşmış,
se déployer en ordre de bataille : savaş düzenine geçmek
stockage : depolama, stoklama, saklama
réparation : onarım
allégeance : sadakat, bağlılık
en masse de : kitle halinde
solde de compte : hesap bakiyesi
unilatérale :tek taraflı
consacrer : kutsamak, takdis etmek
bien privé : özel mülk
faire l’orgueil de : gururlandırmak, -nın gururu olmak
écroulement : çöküş, yıkılma
une soirée déguisée : kostüm partisi
etre a découvert (de) : borçlu olmak (Je suis a decouvert de 3000 Euro)
culinare : aşçılık, mutfak
faire partager : paylaşmak, bölüştürmek, pay etmek
Les projets :
- J’envisage de
- Je projette de
- J’ai l’intention de
- J’ai prévu de
- Je rêve de
- L’un de mes souhaits de
- Je souhaite
Les objectif :
- Mon objectif, mon but, mon ambition de
Peser le pour et le contre : artıları eksileri tartmak
J’ai pris ma décision « sur un coup de tete » :Çok düşünmeden-kafa yormadan karar aldım. Çabucak
karar vermek, bir anlık hevesle karar almak
Prendre de bonne résolutions : bonne décisions
Qui ne risque rien n’a rien.
Se mettre a : commencer a
Aller Jusqu’au bout : sonuna kadar gitmek
Persévérant : sebatkar, kararlı, azimli
Persévérer : kararlı olmak, azimli olmak
Persévérance : azim,
Repartir a zéro : baştan-sıfırdan başlamak
J’envisage : Je reflechis
J’ai prevu de : J’ai l’intention de
Entreprenur : girişimci
S’arranger pour : -nı planlamak, düzenlemek, ayarlamak
n'importe laquelle des propositions : Önermelerin herhangi biri
suréminente : çok üstün
prédiquer : çıkarsamak
prédicable : çıkarsanabilir
immuable : değişmez
le cas échéant : gerektiğinde
subtile : incelikli
allégation : sav, iddia
correctif : düzeltici
des lors : artık, bundan böyle
de plein exercise : tam uygulama
entaché de : ile lekelenmiş olmak
frappé de :-nın damgasını üzerinde taşımak
émolument : tazminat, ödence, aylık maaş, ücret
attendre avec impatience : dört gözle, sabırsızlıkla beklemek
est obsédé par : -e takıntılı olmak
profiter de : -den haz almak, -den zevk almak, yararlanmak
corvée : angarya işler, görevler
broyer du noir : stresse kapılmak, üzülmek, morali bozulmak, depresyona girmek
solde des impôts : vergiler
Il est d’usage de : -nı yapmak adettir
Poignée de main : el sıkma, el sıkışma
Ça fait du bien : İlaç gibi geldi, insana iyi geliyor.
Je suis un peu dans la lune : aklım bir karış havada
Ça donne la pêche : Moralini yükseltmek, daha iyi bir duruma getirmek, canlandırmak
Ça me prend la tête : Beynimi kemiriyor, kafamın içinde zurnalar çalıyor.
Tu sais quoi ?: Biliyor musun ?, Bil bakalım, Tahmin et ne yapıyoruz
J’aimerais savoir : -nı bilmek isterim.
Se faire des nouveaux amis : yeni arkadaşlar edinmek
Ça ne sert a rien : Hiçbir şeye yaramaz
Ça fait du bien.
Se faire interroger par : sorguya çekilmek
Avoir un cœur d’artichaut : çok çabuk aşık olmak
Contingence : olumsallık
être créaturel : yaratısal varlık
accidentalité : iliniksellik
explicitement : açıkça
disposition : düzenek
les quiddités : ne’likler
sans pour autant : -olmaksızın
en bloc : bütün olarak
Il vaut mieux : -e daha doğru olur
Prévaloir (en) : üstün gelmek, baskın gelmek, hakim olmak, ağır basmak
Telle quelle : Bu haliyle
Hylémorphique : madde biçimli
la démarche abstractive : soyutlayıcı yaklaşım
prédication sur : -nın üzerine çıkarsama
Je sens : Je l’impression, Je la sensation que
Cela me fait de la peine
Cela me fait plaisir de
Cela me rend heureux de
Cela me met en colere de
Est en baisse : düşme eğiliminde…düşüşte
Brocante : bit pazarı
Le brocanteur : antika satıcısı
Prendre de l’ampleur : çoğalmak, sayısı artmak, yükselişte olmak, yayılmak, büyümek
Se bien portée : iyi olmak
La vie associative : Topluluk hayatı, toplu yaşam
Voyante : falcı, kahin
Abrégée : kısaltılmış, özlü,
Dérive : sapma, yan etki
Initiation : giriş,
Tendre : müşfik, şefkatli, hassas
Tendre l’oreille : dinlemek, kulak vermek
Sous-tendre : karşılık gelmek
Expatrié : gurbetçi
Expatrier : sürmek, sınırdışı etmek, sürgüne göndermek
Je voudrais une précision : Bir şeyin açıklık kazanmasını istiyorum. ; Bir açıklama talep ediyorum
Prendre en charge : -nı karşılamak, -nı üstlenmek
Toucher une prime : bir prim elde etmek, prim almak
Toucher une indemnité: ödenek almak
Pourvoir: sağlamak, donatma, karşılamak
Au départ: başlangıçta
D’abord: en premier lieu: premierement
En conclusion
A pour object de-but de: -nın amacı, nın gayesi, -nın konusu
Faire mes remarques: yorum yapmak, saptamalarda bulunmak, düşüncelerini belirtmek
Vous permettez: Müsadenizle
L’ordre du jour: gündem
A temps plein: tam zamanlı a temps partiel: kısmi zamanlı
Jour férié: resmi tatil,
Habite en collocation
Indemnité: ödenek, harcırah
Travailler a temps plein-a temps partial
Sempiternité de : -nın bitmez tükenmezliği, sürekliliği
la théorie des universaux : tümeller teorisi
prédication : yüklem
omnitemporelle : tüm zamanlılık
inhérence : içkinlik
dénotation : yan anlam
dans son ensemble : bütünü içinde
cèdent la place à : yerini -e bırakmak
dissocier : ayırmak
De son côté : Öte yandan
Provenance : kaynak, köken, menşe, (milieu de naissance)
Convenance : uygunluk
Agent : fail
Par rapport a : -e karşısında
Flexion : büküm
reprendre à leur compte : -den yararlanmak
reprendre a son compte : -den yararlanmak, -nın sorumluluğunu üstlenmek, üstlenmek, üzerine almak,
bemimsemek, kendine mal etmek
la boîte : şirket, firma
point focal : odak noktası
faire piece a : karşı çıkmak, karşı gelmek
prôner par: -tarafından savunulmak, övülmek, göklere çıkarılmak
teintée de (teinter de): üzerinde -nın izini taşımak
engager de position d’ensemble : bütünsel açıdan ele almak, bütünsel bir konumdan ele almak
volontaire : iradi
déification : tanrılaşma, ilahlaştırma
refonte :ıslah, onarma, değişiklik, elden geçirme, gözden geçirme,
l'unique-Un : Biricik bir
clivage : ayrılma, çatlak, yarılım
tout entiere : bütünüyle
se rend pareille à : kendini -e denk hale getirmek
scansion : bölünme
de soi : kendiliğinden
nouer : bağlamak, düğümlemek, kurmak, örnek,
déploiement : açılım
proceder de : ile işlemek
déplacement : seyahat
Depuis le début du quinquennat : Ay başından beri
Laxisme : hoşgörü, yumuşaklık, gevşeklik, müsamaha
Sortie scolaire : okul gezisi
Le port du voile : peçe giymek-takmak
Intraitable : amansız, dik başlı, inatçı
Stigmatiser : utanç damgasıyla damgalamak, lanetlemek, lekelemek, suçlu durumuna düşürmek
Raccourci : kısa yol, kestirme, ara yol
Faire le point sur : -durumla ilgili konuşmak, tartışmak, -nı değerlendirmek,
Etre tenté par : ayartılmak, baştan çıkarılmak, özendirilmek
S’aventurer sur :-nın konusunda maceraya atılmak, -e cüret etmek, -nı tehlikeye atacak girişimlerde
bulunmak,
Mettre sous tutelle : gözetim altına almak,
Housse : kılıf
C’est vendu a part : Ayrı olarak satılmaktadır.
Une housse de protection : Koruyucu kılıf
Il permet de
Je m’en sers comme : Olarak kullanıyorum.
J’en ai besoin pour : -için bana lazım
Je l’utilise pour : için kullanıyorum
autonomie de vos batteries : pil ömrü,
la page d’accueil : ana sayfa
s’afficher : açılmak, sergilenmek, görüntülenmek
se connecter a : -e bağlanmak, -ile iletişime girmek
Ils n'ont pas besoin de se présenter tôt. : erken gelmelerine gerek yok.
Se présenter tôt :erken gelmek
Attente : bekleme, beklenti, bekleyiş
Relaxant : rahatlatıcı
Relaxer : gevşetmek, rahatlatmak
Se relaxer : rahatlamak, gevşemek
Un vol international : uluslar arası uçuş
Un vol intérieur : iç uçuş-yurtiçi uçuşlar
Voyager en classe affaire
Se présenter avant le décollage : kalkıştan önce gelmek
S’intituler : başlıklandırılmak, başlığı..
Promouvoir : desteklemek, teşvik etmek, harekete geçirmek
étayée par : desteklenmek
aspiration a : -e özlemi, -e tutkusu,
au plus haut degré : en yüksek derecede
transgresser : ihlal etmek
emballer : paketlemek, ambalajlamak
gamme de produits : ürün çeşitliliği
faire un flop : kötü sonuçlarla karşılaşmak,
bondé : sıkışık, yoğun
un produit haut de gamme : üst düzey bir ürün
capter l’attention de : -nın dikkatini çekmek
respecte le mieux le rythme des :-nın hızına en iyi uyan
relier : bağlamak, ilişkilendirmek, bağlantı kurmak, birbirine bağlamak
changer de vie
lesdites : söz konusu, adı geçen
dissocier : ayrıştırmak, ayırmak
les puissances réceptives de l'âme : ruhun alımlayıcı güçleri
s'écarte donc radicalement de : -den kökten bir şekilde uzaklaşma
mouture : tekrar
actuer : kuvveden fiile çıkarmak, harekete getirmek
ingenieux: zeki, becerikli, dahiyane, kurnaz, marifetli, usta, hünerli
Tenir le volant: direksiyonu tutmak,
Sans défaillance : hatasız
Joute oratoire : kelime oyunu, sözlü atışma, sözlü düello
Point de chute : teslimat yeri, sığınma yeri, buluşma yeri
queue de poisson: hatalı sollama
prendre en chasse: kovalamak
coincer: sıkıştırmak, kıstırmak, durdurmak
la code de la circulation: trafik kuralları
embrayer: gaza basmak, yola koyulmak, başlamak
copain de regiment: askerlik arkadaşı
scander: slogan atmak, tempo tutmak, tezahuratta bulunmak
intimidation : göz dağı, tehdit, yıldırma, sindirme
en découdre : savaşmak, dövüşmek, kavga etmek, vuruşmaya hazır durumda olmak, bela aramak
- Je ne veux pas en découdre : Bela aramıyorum.
Don de soi: özveri, fedakarlık, feragat, bağlılık, fedailik, kendini feda etme
Gosse: çocuk
Humble: alçak gönüllü, gösterişsiz, mütevazi,
Reconquete: kalkınma, kendine gelme, onarma ve düzeltme, onarma
Occase: şans, fırsat, talih
Fierté; gurur, övünç, kıvanç,
Écart: sapma, değişme, ayrım, fark, farklılık, ayrılma
Détonation: infilak, patlama
Soudé: güçlü,
Bordel: karmaşa, dağınıklık,
Etre kiffé: sevinç içinde olmak
Se mouiller: ıslanmak,
Allocution: söylev, hitap
Dépister: ortaya çıkarmak, keşfetmek, tespit etmek (déceler)
De tout son coeur: tüm gücüyle,
Ailleurs: başka bir yer, başka yerde.
Visser: vida takmak
Robinet du Lavabo fuit: sızıntı yapan musluk
clé à molette: İngiliz Anahtarı
joint: derz, ilişik, ek, eklem, conta
jaillir: fışkırmak, akmak, püskürmek, fırlamak
faire jaillir: fışkırtmak
éponger: kurulamak, temizlemek, emmek, silmek, absorbe etmek,
avoir le trac: ürkmek, -den çekinmek, gerilmek,
avoir la chair de poule: tüyleri diken diken etmek, derin bir ürperti hissetmek,
poil: kıl
sueur: ter
trempé de seueur: ter içinde, terden sırılsıklam
ruine: harabe, yıkıntı, virane, yıkım, enkaz, kalıntı
éblouisssant: göz kamaştırıcı, şaşaalı
éblouir: göz kamaştırmak,
ruisseaux: dere, çay
flaque: gölet, su birikintisi
garder la pêche: mutlu kalmak, neşeni korumak
faire la tete: keyifsiz olmak, huzursuz olmak, içerlemek, darılmak
Avoir la pêche : être en forme.
Avoir de l'humour : être drôle
Entreposer: depolamak, ambarlamak
Abominable: berbat, iğrenç, menfur, tiksinç, ürkütücü
Pétrissage: hamur yoğurma
Pétrir: yoğurmak
Se passer de:-nın olmaksızın
Levain: maya
Craquante: kıtır kıtır
Alvéolée: petekli
tickets de rationnement: ihtiyaç karneleri, istihkak karnesi
orge: arpa
la mie: ekmek içi
fadeur: yavan, içeriksizlik, lezzetsizlik, durgunluk
surgélation: dondurma
miche: somun
si bien que: öyle ki
gustatif: lezzetli
immaculée: tertemiz, saf, arı, pak
recruteur: iş veren
exacerber: şiddetlendirmek, kızıştırmak, kötüleştirmek
cariste: şoför
éboueur: çöpçü
fracture: çatlak, kırık, kırılma
distorsion: dengesizlik, eşitsizlik
aides-soignant: hasta bakıcı
sages-femmes: ebe
sous-rémunérée: düşük maaşlı
au passage: bu arada, aklıma gelmişken, söz arasında, bundan başka, laf arasında.
Faillite: iflas, başarısızlık
Faire faillite: iflas etmek
Affaiblissement: zayıflama, zayıflık
Allocution: sesleniş, söylev, hitap
Austérité: kemer sıkma
Est en cause: söz konusu olan
Flambées: patlamalar
A des intervalles: aralıklarla
Variole: çiçek hastalığı
Dépouillé: sade, gösterişsiz, süssüz,
Pourvoir: sağlamak, donatmak,
Se pourvoir de: stoklamak, tedarik etmek, depolamak
Tous les frais de scolarité: tüm eğitim ücretleri,
Déroulement: işleyiş, akış, gelişim
Avoir pour objet de-but de: amacı, gayesi
Débattre: tartışmak,
Toucher une indemnité: Tazminat almak
Poser ma candidature pour
Délocaliser la fabrication: üretimi farklı bir alana taşımak
Délocaliser: taşımak, nakletmek, tahliye etmek
Coûts: maliyet, ücret,
Préavis: ihbar, bildirim, uyarı
Le nec plus ultra: nihai nokta, son söz, doruk noktası,
(lui) couper les vivres: desteği çekmek, ilişkiyi kesmek,
s’embarquer pour (arriver dans): -e gelmek, -e varmak
enchanteur: büyüleyici
avec ténacité: inatla, kararlılıkla
agripper (a): -e bağlı kalmak, tutmak, yapışmak, sıkıca tutunmak
homélie: vaaz, nutuk, hutbe
baptÊme: vaftiz
acclamation: alkış, alkışlama
souverain pontife: papa
noire de monde: kalabalık, tıklım tıklım,
se tenir a: -de olmak, yapılmak
retransmettre: yayınlamak,
mousseux: köpüklü
paroi: çeper, iç duvar.
Reflet: yansıma, gölge, suret, m
Tendue: gergin, huzursuz
Voyeurisme: röntgencilik
Malsaine: sağlıksız, hastalıklı, tehlikeli, fena, zararlı
Lamentable: acınası, acınacak, ağlanacak, içler acısı, berbat
Contrariée: canı sıkkın, üzgün, siniri bozuk
Contrariant: aksi, can sıkıcı, sinir bozucu.
Enfourcher (velo, cheval)-e binmek
Une sacoche: evrak çantası, el çantası
En comparaison avec: ile karşılaştırıldığında
Par ailleurs: Ayrıca, dahası, bir de, öte yandan
Etre concernée par:-e önem vermek, ilgi göstermek, -den ötürü endişe duymak
A vous de voir: Size kalmış, sen bilirsin, bu size bağlı, bu sizin seçiminiz
A ce qu’il me semble: Bana öyle geliyor ki,
À la réflexion: düşününce,
A ma connaissance: Bildiğim kadarıyla, anladığım kadarıyla
A mes yeux: Bana göre, benim gözümde
En ce qui me concerne: Bence, bana kalırsa
Pour ma part: Bana soracak olursanız, şahsen, bana gelince, bana kalırsa, bence, kendi hesabıma
Quant à moi: Bana soracak olursanız, şahsen, bana gelince
Sauf erreur de ma part: Eğer yanılmıyorsam,
Ça ne fait aucun doute: Bence bu şüphe götürmez, kesinlikle öyle, buna şüphe yok.
Je suis de votre avis.: Sana katılıyorum.
Nous sommes en tout point d’accord: Kesinlikle aynı fikirdeyiz.
Je n’ai rien contre (toi): İle bir sorunum yok.
C’est à voir: O kadar emin değilim, bundan o kadar emin olma
Et puis quoi encore: Çok fazla olmuyor mu, ne büyük saçmalık, güldürme insanı, abartma istersen,
başka ne istersin…
Jamais de la vie: Asla, hayatta olmaz, mümkün değil, sanmıyorum, katiyen
Pas tant que ça: o kadar da değil,,,
Ça ne fait pas l’ombre d’un doute: Hiç şüphe yok.; açıkça beli,
J’ai la conviction que: İnancım o ki
De toute évidence: Şüphesiz,
Il va de soi que: tabii ki, elbette ki, (Il est évident que), -
Il faut (bien) se rendre à l’évidence: Gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Artık kabul etmeliyiz.
C’est clair comme de l’eau de roche: Herşey gün gibi ortada, her şey kristal kadar berrak,
S’afficher en: açılmak
La page d’accueil: ana sayfa
Disque dur: sabit disk
Housse de protection: koruyucu kılıf
Je m’en sers comme qqch: -e olarak kullanacağım, yararlanacağım.
S’addresser a: -e seslenmek, -e hitap etmek,
Sinistre: korkunç, kötü, ürkütücü, felaket
Recenser: belgelemek, tescil etmek, kaydetmek
Endiguer: set çekmek, engellemek, durdurmak
Endeuiller: üzmek, keder vermek, musallat olmak, acı vermek, kederlendirmek
Réanimation: yoğun bakım
Recul:gerileme, geri tepme
Échéance: vade, son tarih
Désamorcer: etkisiz hale getirmek
Flottement: tereddüt, kararsızlık,
Attiser: körüklemek, heyecanlandırmak, kışkırtmak
Traçage: izleme
Maintes: birçok
Exploit: başarı,
Sans coup férir: hiç zorlanmaksızın
Calamité: felaket, musibet, bela
Ôter: uzaklaştırmak, yok etmek, kaldırmak,
Fortuite: kazara, rastlantılsal, tesadüfi
familiarisés avec: -e aşina olmak
désinvolte: laubali, rahat, küstah
En peu de temps: Kısa süre içinde, çok geçmeden
faire corps avec: ile bütünleşmek, birleşmek
morbidité: hastalık oranı,
rabatre: indirmek, budamak
déviante: anormal, sapkın, olağan dışı,
de leur rabattement les unes sur les autres: aynı düzeye indirmek, taşımak, getirmek
Ça me laisse perplexe: Kafamı karıştırdı pek emin değilim.
Il se pourrait bien que: Olabilir…
C’est faisable: olabilir, mümkün, yapılabilir.
C’est peut-être le cas:Belki de sahiden öyledir.
Ça se peut: Olabilir.
Se faire des amis: Arkadaş edinmek.
C’est exclu: İmkanı yok; mümkün değil.
Quand les poules auront des dents: Havada bulut sen o işi unut; ancak domuzlar uçtuğunda; çıkmaz
ayın 15inde; balık kavağa çıkınca, tavukların dişleri olduğunda.
II est incontestable que: Hiç şüphe yok ki,
Mixité: karma eğitim. Parite: eşitlik
Trêve de plaisanterie: Şaka bir yana.
Il arrive que: -olabilir,
Plébisciter: beğenmek, takdir etmek
Plébiscite: halk oylaması,
Morosité: kasvet, hüzün, melankoli,
tranché sur: hakkında, konuda,
péroraisons de comptoir: kahvehane sohbeti
À tort ou à raison: Doğru ya da yanlış, haklı ya da haksız
Boucler: bitirmek, sonlandırmak
s'enseigner: öğretilmek
débusquer les fautes: hataları bulmak, tespit etmek, ortaya çıkarmak
moqueur: alaycı (taquin)
chambre de bonne: hizmetçi odası, tek kişilik oda
faute de: -medikçe, madıkça, mezse, -ın yokluğunda,
obséder: tedirgin etmek, musallat olmak
obsédé: takıntılı, saplantılı,
haut de gamme: birinci kalite, üst düzey,
faire la flop: başarısız olmak
faire passer: iletmek
faire une passe: pas vermek
prendre a tache: bir şey yapmayı aklına koymak
bouchon: tıkaç, tapa, kapak, tıpa
attrayante: göz alıcı, çekici, cazip, baştan çıkarıcı,
trier: ayırmak, seçmek
charte: kural, bildirge, ferman, tüzük
cahier des charges: şartname.
Laissez-moi vos coordonnées: İletişim bilgilerinizi bırakın
Coordonnées: iletişim bilgileri
Déposer votre mesage: Mesajınızı bırakmak
Signale sonore: sesli uyarı
Férue de: -e düşkün, -e hevesli, -e meraklı
Ôter: uzaklaştırmak, silmek, kaldırmak, yok etmek
Gambader: zıplamak, hoplamak
pousse dans les régions: bölgelerde yetişen
pousser: yetişmek, gelişmek,
amere: keskin, acı, sert, yakıcı, şiddetli
attendrir: yumuşatmak, etkilemek, duygulandırmak
attendrissant: acıklı, dokunaklı
revigoré: zinde olmak, canlanmak
revigorer: canlandırmak,
breuvage: içecek
gagner: -e ulaşmak, yayılmak,
péninsule: yarımada
refouler: sıkıştırmak, baskı altında tutmak, frenlemek
compatriote: yurttaş, hemşehri, memleketli,
affaiblir: azaltmak, zayıflatmak, zayıf düşürmek, sınırlandırmak, kötüleştirmek, zarar vermek
affaibli: zayıf düşmüş, güçten düşmüş, zayıflamış, bozuk, dermansız, güçsüz,
recouvrer la santé: sağlığını yeniden kazanmak, sağlığına kavuşmak,
abattement: bitkinlik, dermansızlık
somnolence: uyuşukluk
caféier: kahve ağacı
tout çömme: tıpkı, -de olduğu gibi,
graisse: yağ
broyer: öğütmek, ezmek
rouler qqch en boulette: köfte haline getirmek
déboitement: ayrıştırma
au sens strict: dar anlamda
d’une façon très grossière: kaba bir biçimde
franche: samimi, içten, serbest, açık yürekli,
coup franc: serbest vuruş
en usage: yaygın, kullanımda,
de part et d'autre: karşılıklı olarak, her iki tarafta,
Délavé: soluk, yıkanmış
Délaver: ıslatmak
Quinquennat: beş yıllık dönem.
suffrage universel: genel seçim; genel oy hakkı
le droit de grâce: affetme hakkı
motion de censure: güvensizlik oylaması, gensoru
collège électoral: seçiciler kurulu, seçmen kurulu
écouler: satmak
durée écoulé: geçen süre.
Engouement: tutku, ilgi (pour)
En lacher un: lacher une caisse: lacher un vent: yellenmek
Reverser a: -e bağışlamak
éveiller des consciences: farkındalığı artırmak, bilinçlendirmek, bilinç kazandırmak
écœurer: tiksinmek, iğrenmek
faire chialer: ağlatmak
avoir un noeud à l’estomac: endişeli olmak, kaygılı olmak
Injoignable: Ulaşamadı. Ulaşılamadı.
Tourner en rond: ne yapacağını bilmez bir halde boş boş dolaşmak, amaçsızca gezinmek
Désemparé: ne yapacağını bilmez bir durumda olmak, perişan, boşluk içinde olmak, çaresiz durumda,
s’abandonne à ses pensées.: düşüncelerine dalmak,
détorner le regard: başka bir yöne bakmak, bakışını farklı bir yöne çevirmek
rémunération: ücret, karşılık, tazminat,
niveau de rémunération: maaş düzeyi
agronome: ziraatçi, tarımcı
Ça vaut le détour: Denemeye-görmeye değer.
Brouillon: taslak, karalamak, tasarım, müsvedde
Mollet: baldır
İnondé: sular altında,
İnonder: sel basmak, su basmak, sular altında kalmak
Boueux: çamurlu
S’Enfoncer: batmak,
A un moment ou à un autre: Öyle ya da böyle, er geç
S’accrocher: tutunmak
à califourchon: ata biner gibi, bacakları iki yana ayırmış vaziyette
incliné: eğilimli, meyilli
se mettre à quatre pattes: dizleri üstünde yürümek,
griffer: tırmalamak
tuile: kiremit
poignet: bilek
pêcherie : balıkçılık
corail : mercan (coraux : mercanlar)
coffre : bavul, sandık, kasa, kutu
s’insérer : -de yer almak, -e katılmak
insérer : katmak, eklemek
partir en immersion a l’etranger : yurtdışına yerleşmek
immersion : dalma, bir ortama yerleşmek
lacune: boşluk, eksik, noksanlık
De quoi je me mêle : Bundan sana ne ,
C’est pas tes oignons : Seni ilgilendirmez., kendi işine baksana,
Ce ne sont pas vos affaires :Cela ne vous regarde pas.
Supplier : yalvarmak, rica etmek, yakarmak
Insinuer: ima etmek, çıtlatmak, telkin etmek
Bégayer : kekelemek, mırıldanmak
Balbutier : kekelemek
Bafouiller : kekelemek
Papoter : çene çalmak, gevezelik etmek
Commérage: dedikodu ragot: dedikodu
Faire des commérages: dedikodu etmek
Engueulade: münakaşa, paylama, tartışma, çekişme, ağız dalaşı
Serment: yemin, ant
İnjure: hakaret
avoir une langue de vipère: keskin veya kötü bir dile sahip olmak
Avoir la langue bien pendue : geveze olmak, çok konuşkan olmak
C’est du baratin : Palavra
Ne pas avoir la langue dans sa poche : konuşkan olmak
Tenir sa langue : susmak, sır tutmak, ağzı kapalı, ketum. Dilini tutmak
Se lamenter : sızlamak
Médire de : arkasından konuşmak, kötülemek
Papoter : gevezelik etmek, çene çalmak
Calomnier: iftira etmek, kara çalmak
Calomnie : iftira
Gronder : azarlamak, gürlemek, paylamak
PrÊter serment : yemin etmek, ant içmek
Faire preter serment : yemin ettirmek
Rancune : kin
en vouloir à quelqu’un : garder de la rancune: -e karşı kin tutmak, -kin beslemek
rôder: ağır ağır dolaşmak
harcelement: rahatsız etmek, taciz etme, sarkıntılık
intimider: göz korkutmak, yıldırmak, göz dağı vermek,
intimidant: göz korkutucu
rageur: huysuz, sinirli
ébouriffer: karıştırmak, karmakarışık etmek, bozmak
ébouriffé: bakımsız, dağınık, pejmürde.
Fébrilement: hararetli, ateşli, heyecanlı bir şekilde, telaşla
Faire souffrir: acı çektirmek, acıtmak
Faire la grimace: yüzünü buruşturmak
Taper sur les nerfs: sinirlendirmek,
Malicieusement: kurnazca, sinsice, bile bile, kasten, şeytance, muzip bir biçimde
Maladif: hastalıklı, cılız, mide bulandırıcı
Exaspérer: çileden çıkarmak, öfkelendirmek, canını sıkmak, şiddetlendirmek
a le don d'exagérer qqn: -nı gıcık etme, sinirlendirme gibi bir özelliği var
pour l’amour du ciel: Tanrı aşkına,
me faire l'honneur de: bana -e onurunu bahşeder misin?
Sarcastique: iğneleyici, alaycı, müstehsi
En tete a tete: baş başa
Benêt: budala, ahmak, bön, aptal
Prendre la large: deniz yüzeyine doğru çıkmak
La mer rest grosse: Deniz epey dalgalı.
Comptoir: tezgah
Tapis roulant: yürüyen bant
Lancer des recherches: arama-araştırma başlatmak
Comment ça: Nasıl yani
Vous plaisantez: Dalga mı geçiyorsunuz.
Il tient à: -nı istemek (Il tient a vous dire
Agent commercial: satış elemanı, temsilci,
İntervenir: aracılık etmek, aracılık yapmak, araya girmek, müdahale etmek
İntervenant: aracı
Somnolence: uyuşukluk, rehavet, gaflet
Faire état de: kanıtlamak, rapor etmek, göstermek, açığa vurkmak
Macération: yumuşatma
Drupe: yemiş, sert çekirdekli meyve
Confectionner: yapmak, üretmek
Torréfier: kavurmak
calculs rénaux: böbrek taşları
variole: çiçek hastalığı
rougeole: kızamık
toux: öksürük
décoction: tıbbi karışım
sûreté: güvenlik, selamet
faire jouer: harekete geçirmek
se mettent à jouer: harekete geçmek
délimiter: sınırlamak, sınırlandırmak, sınır koymak
répercuter: uygulamak, yansıtmak, aksetmek
ne me soit inconnu: bilgimin dışında olmasın
exhaustif: ayrıntılı, eksiksiz, kapsamlı, tam,
aprés-demain: yarından sonra, ertesi gün
agréé: yetkili
esroc: dolandırıcı, üç kağıtçı (aigrefin)
Prodige: dahi
Baragouiner: saçmalamak, zırvalamak
Sottise: budalalık, saçmalık, aptallık
Réprimander: azarlamak, paylamak, haşlamak
Réprimande: azar, azarlamak, kınama
Baragounier: zırvalamak, saçmalamak
notes d’honoraires: ücret, yaptığın işin karşılığı olan bedel
planque: depo
faible: aciz, zayıf, güçsüz
avoir un faible pour qqn: -e karşı zaafı olmak, -e düşkün olmak, -den biraz hoşlanmak
saugrenu: aptalca, gülünç, saçma
pitier de: acımak
la gÊne: sıkıntı
A la moindre occasion : en ufak bir fırsatta
Sous-sol: bodrum katı
Tenir bon: direnmek, dayanmak, dişini sıkmak
İnconvénient: sakınca, engel, mahzur, külfet, dezavantaj
Expédier en duex temps trois mouvements: hızlıca yapmak
A flots: büyük miktarda
S’en donner a coeur joie: deliler gibi eğlenerek dans etmek
Avoir la tete qui tourne: kendini iyi hissetmemek, sarhoş olmak, başı dönmek, sersemleşmek
L’air printanier: bahar havası
Frisé: kıvırcık
Enlacer: sarılmak,
Langoureux: languide: gevşek, ölü, ağır
Descente de police: polis baskını
Colloque: konferans, konuşma, söyleşi
Aigrefin: dalavereci, düzenbaz, kurnaz
Rabrouer: terslemek, paylamak
Cours d’appel: istinaf mahkemesi
Baragounier: saçmalamak
La descente de police: polis baskını
Elle n’en revient pas: elle est tres étonnée, stupéfaite.
S’évanouir: bayılmak
Prendre quelques chose a coeur: bir şeye karşı büyük bir ilgi göstermek. (Il prend ses etudes a coeur)
à quel point elle tient a l'estime de cet homme. Bu adama ne kadar değer verdiğini, bu adamı ne denli
önemsediğini (tenir a l’estime)
plus precisement: özellikle de
gratitude: la reconnaissance: minnet, şükran
infraction: suç, ihlal
améremeent: acı acı
coup de tÊte: hiç düşünmeden yapılan eylem, bir anlık heves
accorder une voix a qqn: -e oy vermek
vénérable: saygıdeğer
faire l’amour avec: sevişmek
grenade: nar; el bombası
claquement: şaklama, el çırpma
craquement: çatırtı, gıcırdama, cıyaklama, cırlama
crépitement: çatırdama, çıtırtı
détonation: infilak, patlama
grinciment: gıcırtı, gıcırdama
grondement: gürleme, homurtu, gümbürtü
tintement: çınlama, çıngırtı
vacarme: gürültü, itiş kakış, şamata
clochette: çıngırak, küçük çan, zil
chandail: kazak
apanage: ayrıcalık, imtiyaz,
friandise: şekerleme, şeker, bonbon
est en hyperglycémie: şekeri yükselmek
boucler: tamamlamak, bitirmek, kıvırmak
cartable: okul çantası
apprivoiser: ehlileştirmek, uysallaştırmak
juvenile: çocuksu, gençlere özgü, olgunlaşmamış
juguler: önlemek, durdurmak
chahut: gürültü, patırtı
pêter les plombs: delirmek, aklını kaçırmak, çıldırmak
rempiler: geri dönmek, geri alınmak
fourmiller: ile dolu olmak,
avoir le nez dans le guidon: eşekler gibi çalışmak, yoğun bir çalışma içinde olmak, işin özünü
göremeyecek kadar yoğunlaşmak, meşgul olmak (etre débordée)
du tout au tout: büsbütün, baştan başa, tamamıyla
galopant: hızla artan,
galoper: dörtnala gitmek
peiner a: -için didinmek, için uğraşmak
si tout s’arrange: eğer herşey yolunda giderse
faire des achats: alış veriş yapmak
jardin public: park, halka açık bir park
dénoncer: gammazlamak, ele vermek, şikayet etmek, ihbar etmek
suivre des cours de français
prospecter: araştırmak, keşfetmek, incelemek, tetkik etmek,
indication: bilgi, ipucu, gösterge, belirti, işaret
démarche: girişim, teşebbüs,
attendre avec impatience: dört gözle beklemek, sabırsızlıkla beklemek
sciemment: bile bile, bilerek
etre censé faire: -malı-meli,
solennel: gösterişli, ağırbaşlı, heybetli
salutaire: yararlı, sağlıklı
propice: uygun, elverişli, yararlı
jeûner: oruç tutmak, perhiz etmek
se divertir: eğlenmek
manquement: ihlal, kusur, riayetsizlik,
s’enorgueillir: övünmek, ile gururlanmak,
se forgèr une réputation: -e üne sahip olmak,
détenir: posseder, avoir, garder, retenir
charger qqn de: -e talimat vermek, -nı yapma görevini vermek
altercation: ağız dalaşı, didişme, gereksiz tartışma
amuseur: soytarı,
testament: vasiyet
somptueusement: görkemli, şatafatlı bir şekilde
studieux: gayretli, çalışkan
sédentaire: hareketsiz
coussin: yastık bondé: kalabalık, tıklım tıklım
ordres inférieur: alt türler, alt tabakalar
stupeur: şaşkınlık
s'asseoir en tailleur: bağdaş kurup oturmak
siroter: yudumlamak
suie: is
allégresse: canlılık, neşe, sevinç
La cause:
Verbes: avoir pour origine, découler de, etre cause par, etre dû a, provenir de, etre provoqué par,
resulter de: -den kaynaklanmak, den ileri gelmek, -nın nedeni..dir.
Vu que, c’est que, d’autaunt plus que, des l’instant que, des lors que, du fait que, maintenant que, a
present que, a la süite de, par süite de, vu: -den dolayı,
La consequence:
A tel point que, ainsi, aussi, c’est pourquoi, de ce fait, si bien que, de la, d’ou: bu yüzden, bundan
dolayı, böylece, nitekim, bunun bir sonucu olarak, bu nedenle
fourrure: kürk,
fiacre: at arabası
attraper froid: üşütmek
rivières de diamants: elmas kolye
faire une déclaration de perte: kayıp ilanında bulunmak
pâlir: ağarmak, benzi atmak, solmak,
pâlit: rengi solmak,
sabot: takunya
soulier: kundura, ayakkabı
interpellation: sorgu,
garde a vue: göz altı
etre place en garde a vue: göz altına alınmak
mettre en garde a vue: göz altına almak
placer en garde a vue: göz altına almak
le prisonnier: tutsak, tutuklu
enlevement: kaçırma, adam kaçırma
évasion: firar, hapisten kaçma
le hold-up: soygun
le meurtre: cinayet
le pickpocket: yan kesici
se faire la belle: kaçmaya çalışmak
prendre la poudre d'escampette: kaçmak, firar etmek
faire la peau: öldürmek
faire un casse: soygun yapmak
un braquage: soygun, hırsızlık
tombé nez-à-nez avec: ile yüz yüze-burun buruna gelmek
en émoi: heyecan içinde (Je suis en émoi)
un périmetre de sécurité: güvenlik çemberi
capture: yakalama
prolongée par: tarafından uzatılmak
rompre: bozulmak
équilibre: denge
encagoulé: maskeli, kapşonlu
faire une revue de presse: gazeteleri gözden geçirmek,
etre correct avec qqn:-e iyi davranmak (Je suis correct avec lui)
dégradant: küçültücü, alçaltıcı
en finir avec: -den kurtulmak; -nı atletmek, -den sıyrılmak, bir kenara atmak, ile işini bitirmek
En moins de deux mois: İki aydan kısa süre içinde
Stagner: durgun olmak, değişmeden kalmak,
Terrien: dünyalı
Dans les environs: yakınlarda, yakın bölgelerde, buralarda
Avec voracité: hırsla, aç gözlülükle,
Mes yeux se sont emplis de larmes
Exposé: rapor, açıklama, sunum, takdim, izah
Exposé des motifs: gerekçe
Exposer: anlatmak, açıklamak, göstermek, sergilemek
Je le jure: yemin ederim,
Reprendre connaissance: kendini gelmek, canlanmak
S’évanouir: bayılmak
Voila ce que j’avais a vous dire
Tu m’étais utile: Bana çok yardımcı oldun (Je t’étais utile aussi)
Mes pensées se tournaient vers qqn: -Nı düşünmek, aklına gelmek,
Prendre soin: göz kulak olmak, ilgilenmek, bakmak, özen göstermek,
Se Mettre d’accord: anlaşmak, uzlaşmak, hem fikir olmak, aynı fikirde olmak, kararlaştırmak
Audit: denetim
Audit comptable: mali denetim
Audit d’activité: etkinlik denetimi
Audit des ressources: kaynak seviyelendirme
Audit interne: iç denetim
Parrainage: sponsorluk, destekleme, kefillik
Encart: ek, ilave
Démarrage: başlangıç, giriş, çalıştır
Clé de démarrage: başlangıç anahtarı
Démarrage rapide: hızlı başlangıç
Extrait: öz, özet, alıtı, aktarma, ayıklama,
responsables des services: departman yetkilileri
révoltant: tiksindirici, dehşet verici, rahatsız edici
je tenais à vous féliciter: sizi tebrik etmek isterim,
inadapté: uyumsuz, yetersiz, uygun olmayan,
retenir mon attention: dikkatimi çekmek
Cela donne une fausse image de: -nı yanlış tanıtmak, -nın hakkında yanlış bir izlenim sunmak,
Exlusif: özel
İndiscrétion: boşboğazlık, düşüncesizlik, patavatsızlık
Etre en rupture de stock: yetersiz durumda olmak, stokları tükenmiş vaziyette olmak,
Redresser: düzeltmek, doğrultmak, ayağa kaldırmak
Offre: arz, teklif, sunu,
Gamme: seri, çeşitlilik
Gamme de produits: ürün çeşitliliği, ürün serisi
J’en ai assez
Je ne supporte plus cette situation
Je n’en peux plus
Effectuer un préavis: önceden haber vermek
Rédiger une lettre de démisson: istifa mektubu hazırlamak
Postuler pour un autre poste.
Anticipé: beklenen, ön görülen
Cordail: sıcak, candan, içten
Percutant: çarpıcı, etkileyici
Hocher la tete: başını sallamak, baş ile onaylamak, evet anlamında kafasını sallamak
État du moment: o andaki durum
Entendre parler par: -den duymak,
irréprochable: kusursuz
rassurant: rahatlatıcı, teskin edici
épargner tout stress: stresten korumak
épargne: tasarruf, birikim, tutum
épargner: tasarruf etmek, biriktirmek, kurtarmak, korumak, saklamak, yığmak
une carte d'embarquement: biniş kartı
virée nature: doğa gezintileri
peuplade: kabile
reculé: uzak, eski, ücra
orientation: yön, yönelim, eğilim, yönlendirme
spacieux: geniş, ferah
en l’air: yukarıya, yukarıda, havada,
ça et là: şurada burada
aux alentours: civarında, sularında, etrafında
à vol d’oiseau: kuş bakışı,
à deux pas: bir taş atımı-iki adımlık mesafede
tribulation: sıkıntı, çile, dert
pérégrination: yolculuk, gezi,
faire la connaissance de: ile tanışmak
se retirer en ermitage: inzivaya çekilmek
altitude: yükseklik, rakım, seviye, düzey, irtifa
expulser: sınır dışı etmek, sürgün etmek,
irriguer: sulamak
concupiscence: arzu, iştiyak
sous-tendre: -destekleyen, altında yatan
constance: sabitlik
laisser qqn pantois: şaşırtmak
d’une année sur l’autre: bir yıldan diğerine
d’affleurement pour: -e yaklaşan
souveraineté: hükmetme
gouvernement: yönetim
régne: hükümranlık
puisque c’était de cela qu’il s’agissait encore au xvir siècle: çünkü 17. yüzyılda mevcut olan
hâlâ buydu.
Repérage: belirleme, saptama
Charnière: arasındaki sınır
Maladif: hastalıklı,
İndisposé: keyfisiz, rahatsız,
İndisposer: rahatsız etmek
Maussade: aynasız, somurtkan, üzgün, asık suratlı, can sıkıcı, tatsız
Remord: vicdan azabı, pişmanlık,
En peu de jours: Birkaç gün içinde
Éperdument: çılgınca, adamakıllı, baştan başa, büsbütün, deli gibi, tümüyle
Fou de rage: çok sinirli, öfkeli, öfkeden kudurmuş vaziyette, kızgın,
Abomination: tiksinme, iğrenme,
Déplorable: acıklı, içler acısı, acınacak
Déterrer: mezardan çıkarmak, meydana çıkarmak
Pioche: kazma
Dévetir: soymak
Se dévetir: soyunmak
Dévetue: çıplak
Estampe: basma kalıbı, resim, parşömen, baskı
Dandy: züppe
Dédain: hor görme, tahkir, küçük görme, tepeden bakma
Cruauté: acımasızlık, gaddarlık
İnquiétant: ürkütücü, korkutucu, esrarengiz, rahatsız edici
Offrande: adak, kurban, sunu, teklif, bağış
Contrarier: engellemek, karşı gelmek,
Contrariant: aksi, can sıkıcı
Anneau: halka, yüzük
Ôter: çıkarmak, kaldırmak,
Annulaire: yüzük parmağı
assaillir: saldırmak
grade: rütbe, derece, aşama
général de division: tüm general
mater la rébellion: isyanı-ayaklanmayı bastırmak
incarcérer: tutuklanmak, hapsedilmek
fort de Joux: Joux kalesi
posthume: ölümünden sonra
à jamais.: ebediyen, sonsuza kadar, her zaman
dans un délai de:-içinde
jours ouvrés: iş günü
au préalable: önceden
d’ici la: o zamana kadar, bundan önce
en attendant: beklerken, o zamana kadar
a ce moment la:
En fin de compte: nihayetinde
en un clin d’oeil: göz açıp kapayıncaya kadar
en un rien de temps: çabucak, göz açıp kapayıncaya kadari hızlıca. Hiç vakit kaybetmeden
à l’occasion: tesadüfen, laf arasında, sırası gelmişken, -ken, kazara, ara sıra
par moment (every now and then): arada sırada
tout d’un coup: ansızın, birden, aniden.
médisance: dedikodu
vanité: kibir, tafra,
prurit: kaşıntı, kaşınma
la haine: hınç, nefret
pitié: acıma
oisiveté: aylaklık
l’action droite
conforme à la raison: akla uygun
délivrer de: -den kurtarmak, -den azat etmek, -den özgürleştirmek
rivaliser avec: ile boy ölçüşmek
piété: dindarlık, sofuluk, takva, (vers: saygı)
imprégner: doldurmak, ile dolu olmak
agile: atik
souple: yumuşak,
mou: yumuşak
avoir des doigts de fée: sihirli parmaklara sahip olmak, on parmağında on marifet
corpulence: şişmanlık
corpulent: şişman
grassouillet: tombul
svelte: narin
etre bien en chair: balık etli etine dolgun olmak
élancé: ince uzun, narin
A vue de nez: İlk bakışta, tahminen, aşağı yukarı
Faire Prix de gros: toptan fiyat indirimi, toptan satış
Il n’en est pas question: olamaz öyle şey, söz konusu bile olmaz. Kesinlikle olmaz
Filière: dal, alan
Frileux: ürkek, kararsız, çekingen, tereddütlü, ikircimli, (soğuğa karşı hassas)
Étouffer: boğulmak
Étouffant: boğucu, bunaltıcı
Prendre aux tripes: heyecanlandırmak, kışkırtmak, harekete geçirmek (un projet qui nous prend aux
tripes)
je m’en fiche: Umrumda değil.
vallées luxuriantes: yemyeşil vadiler
je n’en pouvais plus: artık dayanamıyordum.
Se tendre: gerilmek
Se détendre: gevşemek, rahatlamak
Gratitude: minnet, şükran, minnettarlık
Détente: dinginlik
Accabler: ezmek, bunaltmak, bezmek
Accablé: bezmiş, bunalmış; sıkıntılı
Accablant: bunaltıcı, baskın, ezici
joyeuse et détendue: neşeli ve dingin
correction fraternelle: karşılıklı ıslah
l’affection: şefkat
se reposait l’un dans l’autre: birbirine dayanmak
retentit dans: -e tutunmak
rendre raison de: hesabını vermek
détour: dolambaç, sapma, yön değiştirme,
Littéraire: edebi
Sténographies: kaydedilen kopyalar
Etre en humeur de:-nı yapmaya niyetlenmek
Détour: dolambaç
Sans fin: sonsuz,
Digression: konudan sapma-uzaklaşma
Subtilité: kurnazlık, incelik, ustalık, anlaşılmazlık
Dérouter: şaşırtmak, kafasını karıştırmak, afallatmak, baştan çıkarmak
İnventif: yaratıcı
La météo:
Il fait beau-bon-doux-chaud
Il y a du soleil
Le temps est ensoleillé-magnifique
Le ciel est bleu- dégagé-clair
Expressions:
Il fait un temps de chien/un temps de cochon: Dışarı buz gibi soğuk, hava oldukça fena.
Il fait un froid de canard: Dışarda dondurucu bir soğuk var. Dışarısı buz gibi.
Il pleut des cordes: Bardaktan boşalırcasına yağıyor. (Il pleut comme vache qui pisse)
Il est trempé comme une soupe: Sırılsıklam olmak, sucuk gibi ıslanmak
Tremper: ıslanmak, ıslatmak, suya bandırmak
Il fait un temps pourri: Hava oldukça kötü.
Pourrir: çürümek, fenalaşmak, bozulmak
Ça caille: Ne soğuk ama, burası oldukça soğuk
tenir compte de: göz önüne almak, hesaba katmak, önemsemek, gözetmek
errer: dolanmak, gezinmek, aylak aylak dolaşmak.
Risible: gülünç
s’insinuer (dans): -e nüfuz etmek, içine girmek, etkilemek, sızmak
se détourner de: -den sapmak
s’adonner a: kendini -e vermek
se muer en:-e dönüşmek
fugitif: kaçak, firari, anlık
achat-vente: alış-veriş
facultative: isteğe bağlı, ihtiyari
devis: fiyat teklifi
cotation: geçerli fiyat
payer au comptant: peşin ödemek
article abime: defolu ürünler
ristourne de fin d’année: yıl sonu indirimi
faire mes achats: alış veriş yapmak
faire part de: -e bildirmek, paylaşmak, haber vermek,
indemnisation: tazminat, zararı karşılama, ödence
indemne: sağ salim, zarar görmemiş
indication: bilgi, belirti, işaret, gösterge, emare
au cas ou: olması halinde, -karşılaşmanız halinde..-e halinde
Si jamais: Olması halinde, olursa
Perturbé: endişeli, rahatsız edici, huzursuz, kederli, sıkıntılı, perişan
Perturber: aksatmak, karıştırmak, tedirgin etmek
Perturbant: rahatsız edici,
İnspiration: ilham
Coussin: yastık
Rembourrer: doldurmak, tıkamak, içini doldurmak,
Parvis: avlu, iç bahçe, antre,
Taillader: doğramak
Élogieux: takdire değer,
Enchanteur: büyüleyici
Ravissant: büyüleyici, çekici, baş döndürücü
Notoriété: ün, itibar
s’enthousiasmer: hayran olmak, heyecanlanmak
faire un tabac: büyük sükse yapmak, başarılı olmak, zirveye çıkmak,
ça en vaut la peine: Buna değer.
C'est de premier ordre.: birinci sınıf, en üst düzey-kalitede, birinci deredece
Ça sort de l’ordinaire: oldukça sıradışı, bu epey eşsiz.
Etre dingue de: -e hayran olmak, -e bayılmak, -nın müptelası olmak
Confus: karışık, bulanık, kafa karıştırıcı
İnsolite: ender, alışılamamış, seyrek, olağandışı
Snob: züppe
Ça ne me fait ni chaud ni froid.: Benim için önemli değil,
Ce n’est pas ma tasse de thé: Bu benim tarzım değil. Beni pek etkilemiyor.
Ça ne m’emballe pas.: Bunu sevmedim. Beni pek heyecanlandırmıyor.
Le pari: bahis, kumar, iddia (Voila un pari que j’aimerais bien gagner)
Se faire passer pour: -gibi davranmak, -nı taklit etmek, --nı canlandırmak, bir karakteri oynamak,
Monter une voiture
Peste: veba, musibet,
S’immobiliser: -e durmak,
Son coeur se serre: yaralı olan-kırık-kederli, üzgün olan kalbi
Faire rendre a:-e teslim etmek, vermek, iade etmek
Trouve moyen de:-nın bir yolunu bulmak
voile: yelken
repoussant: itici
repousser: defetmek, ertelemek, geri tepmek, geri çevirmek, itelemek, püskürtmek,
date de fin repoussée au plus tard: geç bitiş tarihi
soustraire: çıkarmak, tenzil etmek,
soustraction: çıkarma
le trio: üçlü
le tiers: üçte bir, üçüncü kişi
le quatuor: dörtlü
la multitude: çokluk, sürü, halk yığını, millet
presque pas: hemen hemen, sadece, yalnızca, darı darına, güç bela,
proliférer: çoğalmak, ürümek, artmak
pulluler: gelişmek, kaynaşmak, verimli olmak, sürü halinde toplanmak
Maintenir: sürdürmek
Dénomination: adlandırma
au service de: nın hizmetinde,
abstinence: perhiz, -dem kaçınma, yoksunluk
dans l’usage de: nın kullanımında
continence: nefse hakimiyet
épars: dağınık
morceler: parçalamak, bölmek, parsellemek
est à l’oeuvre: iş başında olmak, aktif halde olmak, yürürlükte olmak, hareket iş halinde olmak,
On ne saurait trop insister sur l’importance: Önemi üzerine ne kadar durulsa azdır.
Circonspection: ihtiyatlılık, sakınımlılık
Exhortation: uyarı, tembih, ihtar, yüreklendirme, özendirme, teşvik,
Si j’etais toi,
Si j'ai un conseil à vous donner
Se retrouver: est
Des maintenant: şimdiden
Etre en charge de
S’occuper de
Se charger de: ile ilgilenmek, -den sorumlu olmak
Emplacement: yer, konum, mevki, yerleşim
Nous avons prévu de
Nous comptons
Nous avons l’intention de
Kahve : 23